23-06-2017, Saat: 14:09
Hepimizin varlığının derinliklerinde bir şifacı saklıdır. Şifacılık hepimizin doğuştan sahip olduğu ve istenirse geliştirebilecek bir yetenektir. Bir yerimiz ağrıdığında ya da kendimizi yalnız, üzgün hissettiğimizde, bize sevgiyle dokunan bir yakınımızın ellerinin, bedenimizde ve ruhumuzda onarıcı etkiler yarattığına, kendimizi korunmuş ve iyi hissettiğimize hiç dikkat ettiniz mi?
Aile büyüklerimiz, sevdiğimiz dostlarımız, arkadaşlarımız, eşimiz, çocuğumuz, diğer yakınlarımız bize sıcacık duygular aktaran ruhsal varlıklar değil mi özde? Ve onlar o anda; aslında Doğal Şifacılık yapmaktadırlar. Yani modern tanımıyla kendi bedenlerindeki enerjiyi sevgiyle, ilgiyle bize aktarmaktadırlar.
Bu tarz şifa uygulaması, tarih boyunca insan yaşamının içrek bir parçası olarak dinlerin, felsefelerin ve çeşitli kültürlerin tezgâhında dokunan ipek bir kumaş oldu. Acıları örttü, yaraları sardı, çevreye şifa dağıttı.
Eski kabile kültürlerinde saygın kişiler arasında en çok itibar görenler şifacılardı. Kabile büyücüleri, kâhinler, şamanlar ve şifacı hekimler; şifacı veya ruhsal rehber olarak yetiştirilmek üzere seçilen, vizyonlara (duru görüye), rüyalara ve medyumsal yeteneklere sahip olmalarıyla tanınan ve çevreden saygı gören kişilerdi.
Pek çok gelenekte, ellerini hasta kimsenin üstüne koyup dua ederek, hastalıkları iyileştiren kimselere rastlanırdı. İnsanoğlu, bin yıllar boyu bilgi ve anlayışlarının ötesindeki bir ruhsal varlık boyutu tarafından korunup gözetildiğine, yardım aldığına, şifa bulduğuna inandı. Ama daha sonraki yıllarda, skolastik bir ortaçağ döneminin de etkisiyle bu bütüncül (holistik) iyileşme ve iyileştirme sanatı aşağılanmaya başladı. Şifacılık resmen durduruldu ve men edildi. Ve bağnaz bir şekilde, hastalanan kişinin Tanrı’nın buyruklarına aykırı yaşayan bir günahkâr olduğu kabul edildi.
Maalesef bu bölen, ayıran, parçalayan anlayış halen varlığını sürdürmekte ve Batı insanının psikolojisini ve etik anlayışının temelini oluşturmakta. Bu yüzden de Batı insanı mutsuz, depresyonlu ve çok yalnız. Umudu Doğu’nun eski bilgelik okullarında arıyor.
Her şeye rağmen, insanoğlunun kendini aşma ve geliştirme süreci hiç son bulmadığından, İNSANDAKİ PSİŞİK GÜÇLER hakkında da daha derin ve kapsamlı bilgilere ulaşma olanağımız hiç kesilmedi. Kültürel şartlarımız, ruhsal öğretilerimiz ve realitemizi oluşturan kavramlar artık daha fazla sorgulanıyor. İnsan, varlığının derinlerinde saklı olan şifacıyı geri çağırmaya başladı!
İnsan şuurunun genişliği ve derinliği ortaya çıktıkça kendimiz hakkındaki imajımız da değişiyor! Bu olumlu değişim açıklanamayan, paranormal dediğimiz olayların günlük yaşamda daha fazla kabul görmesiyle ortaya çıkıyor. Buna ‘İçimizdeki Şifacının Yeniden Doğuşu’ adını da verebiliriz.
Günümüzde insanın beden, zihin ve ruhtan oluşan ayrılmaz bir bütün olduğu anlaşılmaya başlandı ve tüm bu unsurlar, bütünün sağlığını sürdürmeye yönelik girift bir ilişki sunan felsefeleriyle, yaşam modelleriyle daha fazla rağbet görmeye başladı. Geleneksel Şifacılığın, alternatif tıp ya da tamamlayıcı tıp adı altında tıpla birlikte el ele yürüme arzusu içinde olduğunu fark etmemek mümkün değil. Günümüz insanı tıptan ve bilimden kopmadan, alternatif şifa uygulamalarını başarıyla uygulamaktan çok hoşlanıyor, kendi özüne yakınlaşmak onu huzurlu ve mutlu kılıyor.
Olumlu düşünce, (pozitif zihinsel tutum- her şeyin bir de iyi yönü olduğunu fark etme) meditasyon, vizüaliasyon (göz önünde canlandırma) derin gevşeme gibi teknikler, masaj, şiatsu, akupunktur, akupresür gibi Doğu’nun temel sağlık yöntemleri tedavici edici olarak tıbbın yanında hak ettiği yeri almaya ve daha fazla kabul görmeye başladı.
Çünkü artık insanoğlu yalnızlığının bilincinde ve İçindeki Şifacıyı; Şamanizm gibi kadim kültürlerin iyileştirme metotlarını, Çin bilgeliğini yani kısacası esenliğini geri çağırıyor… Bu çağrıyı duymamak mümkün mü? Her hisseden insan çağrıyı duyuyor ve yanıtlamak istiyor.