Zamanın akıp gittiğini söyleriz hep. Zaman değerlidir, zaman nakittir deriz. Zaman herkese normal ve basit bir kavram olarak gelebilir. Peki tam olarak zaman nedir? Nasıl akar? Zamanın geçmişten geleceğe aktığını biliriz. Peki ama bunun doğru olduğundan emin miyiz ? İnsanoğlu tarih boyunca zamanı tanımlamaya çalışmıştır. Ezelden beri aşina olduğumuz güneşin doğması ve batması yani Gündüz-gece olayının zaman kavramını ilk ortaya çıkaran şey olduğunu söyleyebiliriz. Toplumlar geliştikçe o an yaşadıkları zamanı , daha önce yaptıklarını ya da daha sonra yapacaklarını zaman kavramı altında tanımlama ihtiyacı ve gereği duymuş,böylece insanoğlu binlerce yıl öncesinde zamanı ölçmenin yollarını bulmuştur.6 bin yıldan fazladır Dünya’nın kendi ekseni etrafında ve Güneş etrafındaki dönüşünü zamanı ölçmede başarılı bir şekilde kullanmaktayız. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönüşünün süresini 24’e bölerek saatleri, saatleri 60’a bölerek dakikaları, dakikaları da 60’a bölerek saniyeyi hesaplayabiliyoruz. Yine Dünya’nın Güneş’in etrafında dönüşünde geçen süreyi ise aylara ve günlere bölüyoruz. Yani günlerin, saatlerin, dakikaların, saniyelerin ,kısacası zamanın ilerleyişini Dünya’nın hareketini gözlemleyerek anlayabiliyoruz. Ama yine de fizik,matematik ve felsefenin getirdiği bütün izah ve yorum çabalarına rağmen zamanı tam olarak tanımlayamıyoruz.
Zaman genellikle bir “boyut” olarak tasavvur edilmiştir. Özellikle Einstein izafiyet teorisinden sonra fizikçiler tarafından en,boy,derinlik olarak tanımlanan 3 uzaysal boyutun yanında ,diğer üç boyuta eşdeğer bir dördüncü boyut olarak kabul görmeye başlamıştır.Bu nedenle diğer üç boyutta rahatlıkla hareket eden insanoğlunun, çeşitli yolarla zamanda da ileriye veya geriye doğru hareket edebileceğini savunan bilim adamları bulunmaktadır.
Modern fizikte zaman kavramının önemi Einstein ile ortaya çıkmıştır.O zamana kadar bilim insanları tarafından genel kabul gören Isaac Newton’un ‘’evrende zamanın herkes ve her yer için sabit olduğu’’ teorisiydi. Newton ,zamanı uzaydan ve gözlemciden bağımsız ve değişmeyen mutlak bir süreç olarak düşünüyordu. Teorisinde, uzay ve zamanı ayrı ele alarak, zamanı; evrenin her noktası için mutlak kabul etmekte ve zamanın bütün referans sistemlerinden bağımsız olduğunu söylemekteydi.
Albert Einstein, yaptığı çalışmalarında ışık hızını referans aldı. Evrende tek değişmeyen şey ışık hızıydı. Zaman, hareket, mekan gibi olgular evrende hep değişken iken ışık hızı hep sabitti.Evrendeki tek değişmeyen, sabit unsur olduğuna göre, ışık hızında (saniyede 299.792.458 metre veya yaklaşık 300.000 km diyebiliriz) hareket edebilsek nasıl olurdu,bunu sorguladı.
Zaman içinde hareket eden birini gözlemleyen bir gözlemci için hareket eden nesne ışık hızına yaklaştıkça büzüşür ve zamanı yavaşlar.Eğer ışık hızına yakın hareket ediyorsak zaman bizim için çok ama çok yavaş akar. Ama bu durumu biz fark edemeyiz çünkü hareket içinde biz olduğumuzdan sanki biz normal zamanda hareket ediyormuşuz gibi gelir. Ama dışarıdan bizi gözlemleyen biri için biz çok ama çok yavaş hareket ediyoruzdur.
Kim bilir belki de zaman kavramını daha ayrıntılı bir şekilde anlayabilirsek günün birinde geleceğe ve geçmişe yolculuk rutin yapılan işlerden birisi olacaktır.
Your Page Title
#satışortaklığı
Zaman genellikle bir “boyut” olarak tasavvur edilmiştir. Özellikle Einstein izafiyet teorisinden sonra fizikçiler tarafından en,boy,derinlik olarak tanımlanan 3 uzaysal boyutun yanında ,diğer üç boyuta eşdeğer bir dördüncü boyut olarak kabul görmeye başlamıştır.Bu nedenle diğer üç boyutta rahatlıkla hareket eden insanoğlunun, çeşitli yolarla zamanda da ileriye veya geriye doğru hareket edebileceğini savunan bilim adamları bulunmaktadır.
Modern fizikte zaman kavramının önemi Einstein ile ortaya çıkmıştır.O zamana kadar bilim insanları tarafından genel kabul gören Isaac Newton’un ‘’evrende zamanın herkes ve her yer için sabit olduğu’’ teorisiydi. Newton ,zamanı uzaydan ve gözlemciden bağımsız ve değişmeyen mutlak bir süreç olarak düşünüyordu. Teorisinde, uzay ve zamanı ayrı ele alarak, zamanı; evrenin her noktası için mutlak kabul etmekte ve zamanın bütün referans sistemlerinden bağımsız olduğunu söylemekteydi.
Albert Einstein, yaptığı çalışmalarında ışık hızını referans aldı. Evrende tek değişmeyen şey ışık hızıydı. Zaman, hareket, mekan gibi olgular evrende hep değişken iken ışık hızı hep sabitti.Evrendeki tek değişmeyen, sabit unsur olduğuna göre, ışık hızında (saniyede 299.792.458 metre veya yaklaşık 300.000 km diyebiliriz) hareket edebilsek nasıl olurdu,bunu sorguladı.
Zaman içinde hareket eden birini gözlemleyen bir gözlemci için hareket eden nesne ışık hızına yaklaştıkça büzüşür ve zamanı yavaşlar.Eğer ışık hızına yakın hareket ediyorsak zaman bizim için çok ama çok yavaş akar. Ama bu durumu biz fark edemeyiz çünkü hareket içinde biz olduğumuzdan sanki biz normal zamanda hareket ediyormuşuz gibi gelir. Ama dışarıdan bizi gözlemleyen biri için biz çok ama çok yavaş hareket ediyoruzdur.
Kim bilir belki de zaman kavramını daha ayrıntılı bir şekilde anlayabilirsek günün birinde geleceğe ve geçmişe yolculuk rutin yapılan işlerden birisi olacaktır.