Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,077
» Son Üye: kuyucadisi
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1024 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1024 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 546
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 491
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 905
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 823
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,791
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,228
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,566
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,459
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,740
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,009

 
  Bu Olumlama Cümleleri Hayatınızı İyileştirecek
Yazar: Emka - 11-12-2017, Saat: 20:43 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bilinçaltına ulaşmanın en kolay yollarından biri olumlama cümlelerini her gün tekrar etmektir. Tekrar edilen her bilinçli cümle bir süre sonra bilinçaltında dizilim oluşturacaktır. Bu sayede bilinçaltını rahatlıkla düzenleyebilirsiniz. Bu cümleler hayatınızda negatif duygu durumu ve problemleriniz için söyleyebileceğiniz harika cümlelerdir. Hayatınıza olumlamanın gücünü dahil edin.

Hayatımın ana odağı benim ve Sevdiğim her şey beni buluyor

Bugün ruhum enerji ile yüklü ve bedenim sağlıklı

Tüm negatif duygularımı Huzur ile değiştirmeyi seçiyorum

Ben aklımın ve fikirlerimin yöneticisiyim

Negatif eylem ve düşüncelerden üstünüm.

olumlama-cumleleri.jpg


Pozitif düşünce ile zihnim doluyor

Ruhsal gücümün yaşamıma rehberlik etmesine izin veriyorum.

Geçmiş anılarımı affediyor ve özgürce serbest bırakıyorum.

Beni mutsuz eden şeylerin yerini mutlu eden olaylar alıyor.

Ben sevgi enerjisi ile hayatımı şekillendiriyorum.


Zihnimi özgür bırakıyor ve gerçek potansiyelime ulaşıyorum.

Bu konuyu yazdır

  Yeni yıla girmeden önce kafanızdan silip atmanız gereken 10 düşünce
Yazar: Emka - 11-12-2017, Saat: 02:43 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Hepimizin zaman zaman kendi başımıza kaldığımızda, hayatımızın “nasıl olması gerektiğine” dair kendi kendimizle konuşmalar yaptığı olmuştur. Her şeyin nasıl daha iyi, daha kolay, daha keyifli, daha kazançlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşüncelerimiz zaman zaman davranışlarımızı zehirliyor ve belki de önemli konularda ilerleme kaydetmemize engel oluyor. Oysa büyüdükçe gerçek hayatın trajedileriyle, zorluklarla karşılaşıyoruz, aslında ne kadar şanslı olduğumuzu fark ediyoruz, kafamızın içindeki bazı düşüncelerin bize nasıl da engel olduğunu keşfediyoruz. Ancak bunu yapmak her zaman kolay olmuyor. Hayatımızın nasıl olması gerektiğini düşünürken aylar, yıllar geçiyor ve hiçbir ilerleme kaydedemiyoruz.

Oysa bu durum böyle gitmek zorunda değil. İşte yeni yıla girmeden önce kafanızdan silip atmanız gereken düşünceler:

1. Dikkatinizi dağıtan şeylerden kurtulun

Eğer bir şey sizi şu anda heyecanlandırıyorsa ancak daha sonra canınızı yakacak veya sıkacaksa bu dikkatinizi dağıtan bir şey demektir. Buna kapılmayın. O sırada sizi eğlendiren şeyi, uzun vadede çok istediğiniz şeyin yerine koymayın. Alışkanlıklarınızın üzerine düşünün. Zamanınızı ne ile geçirdiğinize dikkat edin.
2. Başkalarının sizin için en iyisini bildiğini düşünmekten kurtulun

Birçoğumuz dünyanın yarattığı gürültüyü dinleyip bu gürültünün içinde kayboluyoruz. Yeni yıl, bundan vazgeçmek için güzel bir başlangıç olabilir. Duyduğunuz her dedikoduya inanmayın, haberleri günde 5 kere kontrol etmeyin, zamanınızı anlamlı deneyimlerle dolduracak gücü hissedin. Bu dünya üzerinde işgal ettiğiniz zaman ve yere yaşam deniyor. Eğer siz yaşamınızı başkalarını merak ederek veya başkalarını dinleyerek geçiriyorsanız, bu şansınızı kötü kullanıyorsunuz demektir.

hayat-01.jpg

3. Öfkenizin bir başkasından kaynaklandığını düşünmekten kurtulun

Bilge ve güçlü bir karakter, olaylar karşısında ne kadar sakin kalabildiğinize göre belirlenir. Sakinlik, aslında bir süper güçtür. Aşırı tepki göstermek veya meseleleri kişisel algılamamak zihninizi ve kalbinizi huzurlu kılmanıza yardımcı olur.

4. En büyük engellerin sizin dışınızdaki sebeplerden kaynaklandığını düşünmekten kurtulun

Hayatta üstesinden gelmeniz gereken en büyük ve en karmaşık engel, aslında kendi zihniniz. Eğer bunun üstesinden gelebilirseniz, her şeyi aşabilirsiniz. Üstesinden gelmek için yapmanız gereken ise zihinsel farkındalık yeteneği kazanmak ve duygusal yanıtlarınızı kontrol etmek. Hayat, beklenmedik zorluklarla dolu bir macera. Buna hazırlıklı olacak bir zihne sahip olmalısınız.

5. Hayat bu kadar zor olmamalı düşüncesinden kurtulun

Hayatta sizi zorlayan bir durumu, olduğundan daha zor görmek ve karar verme becerinizin değerini olduğundan daha düşük görmek çok kolay olabiliyor. Oysa hayatta karşınıza çıkan şeylerin biraz zorlayıcı olması gerekiyor. Bedenin ve zihnin güçlenebilmesi için zorlanması gerek.

6. Riskleri gözünüzde büyütmekten kurtulun

Bazen hayattaki idealler gözünüzün önünde olsa bile, o fırsatı göremeyebilir, görseniz bile ulaşmak için adım atamayabilirsiniz. Oysa konforlu alanınızdan çıkıp adım attığınızda, risk aldığınızda, birçok fırsatı elde edebilirsiniz.

7. Hayatınızı ilerletmek için izne ihtiyacınız olduğu düşüncesinden kurtulun

Hayatta hiç kimse size o ihtiyacınız olan izni veya onayı vermeyecek. O yüzden birileri tarafından onaylanmayı beklemekten vazgeçin. Kendi kendinize onay vermenizin yeterli olduğunu, hayatın aslında sizin seçimlerinizden ibaret olduğunu fark edin.

8. Kendinizi daha fazla güvende hissetmeniz gerektiği düşüncesinden kurtulun

Bir adım atmadan önce kendinizi daha fazla güvende hissetmeniz gerektiği düşüncesinden sıyrılın. Size güven verecek olan şeyin, o atacağınız adımda gizli olduğunun farkına varın. Kendinizi “hazır” hissetmek için beklemenize gerek yok, sadece başlayın yeter.

9. Her şeyin daha fazlasına ihtiyacınız olduğu düşüncesinden kurtulun

Her zaman, her yerde hayatınızı basitleştirin, sadeleştirin. Fiziksel ve zihinsel alanınızdaki fazlalıkları temizleyin. Hayatta daha fazla şeye ihtiyacınız olduğunu düşünmekten vazgeçin. Bazen, bazı şeylere “hayır” demeyi öğrenin.

10. Her bildiğinizin doğru olduğu düşüncesinden kurtulun

Söylediğiniz veya düşündüğünüz şeyi doğrulayacak bilgilerle meşgul olmayı bırakın. Arada yanlış yapabileceğinizin, düşüncelerinizin yanlış olabileceğinin farkına varın. Bu sizi öğrenmeye daha istekli yapar.

Bu konuyu yazdır

  Rusya'da üçgen UFO görüldü
Yazar: Emka - 11-12-2017, Saat: 02:39 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Uzaylılar ve UFO'lar hakkında ilginç haberler ve videolar paylaşan UFO Today isimli Youtube kanalı tarafından bir UFO'ya ait olduğu iddia edilen görüntüler yayınlandı.

UFO Today'in açıklamasına göre Rusya'da çekilen bu görüntüler ilk olarak Dark Web'te ortaya çıktı.

UFO'nun üçgen, siyah üçgen veya uçan üçgen olarak da adlandırılan TR-3B sınıfından olduğu söyleniyor. Yapılan açıklamada uzay gemisi olduğu iddia edilen nesnenin 20 ve 21. yy'da görülen diğer UFO'larla benzerlikler gösterdiği de belirtildi.

0x0-rusyada-ucgen-ufo-goruldu-1512462794230.jpg


TR-3B sınıfındaki UFO'larla ilgili haberler ilk olarak ABD ve İngiltere'den geldi. Gerçi UFO Today kanalı, uçan nesnenin Amerikan Hava Kuvvetleri'nin Aurora uçak gelişim programıyla da ilgili olabileceğini söylüyor.

Raporlananlara göre bu sınıftaki UFO'lar düşük irtifalarda havada durabilen, yavaş seyreden, büyük, sessiz üçgen objeler olarak tanımlanıyor. Her bir köşesinde titreşimli üç ışığın olduğu belirtiliyor.


UFO Today'in paylaşımından sonra internette görüntülerin gerçekliği hakkında tartışma başladı.

Bu konuyu yazdır

  Bir Sembol Seçin ve Ruhunuzun İhtiyaç Duyduğu Sözlere Erişin
Yazar: Emka - 10-12-2017, Saat: 10:31 - Forum: SPİRİTÜEL TESTLER - Yorum Yok

Doğru kaynaktan gelen bilge sözler, tüm bakış açınızı değiştirebilir ve karanlığın içindeki ışığı fark etmenizi sağlayabilir.

Peki, şimdi ruhunuzun ne duymaya ihtiyacı var?
Aşağıda yer alan resimdeki 3 farklı sembolden size hitap edeni seçin. Sizde farkındalık yaratacak o mesaj okur okumaz aklınızda parlamayabilir. Önemli olan, mesajınızı okuduktan sonra, bir süre ruhunuzla baş başa kalıp düşünmek için kendinize zaman tanımanızdır böylece, mesajınız netlik kazanacaktır.


sembolleerrr-1.jpg



Birinci sembolü seçtiyseniz:

Mali durumunuz, harcamalarınız, yeme alışkanlıklarınız veya ilişkileriniz gibi kontrolünüzden çıktığını düşündüğünüz herhangi bir alandaki konunun ve öz disiplininizin dalgalı bir hal aldığı konuların sorumluluğunu üstlenmenin ve her birini ciddiye almanın zamanı gelmiştir. Bu konuda gri renk şıkkı yoktur. Ya kendinizi motive edip işlerinizi yolunda götürürsünüz ya da hiçbir şey yapamazsınız. Odak, motivasyon ve niyetiniz konusunda kendinize karşı dürüst olun. Söz konusu özfarkındalığınız ve sorumluluğunuz olduğunda, gizlenebileceğiniz herhangi bir yer bulamazsınız. Odak ve hedeflerinizi düzenleyip yoluna koyduktan sonra, hayata karşı daha hafiflemiş ve net hissedeceksiniz.

İkinci sembolü seçtiyseniz:

Ruhunuzun bu günlerde sizden beklentisi, grup aktivitelerine katılmanız ve topluluklarda yer alabileceğiniz görüşmelere dahil olmanız yönündedir. Grup bilincini keşfederken, bütünün hayrı ve iyiliği için tüm yeteneklerinizi ve size bahşedilmiş becerilerinizi paylaşma imkanı bulacaksınız. Işığınız işte tam bu anlarda parlayacak ve gücünüz açığa çıkacaktır. Fırsatların ayağınıza gelmesini beklemeyin. Fırsatlara siz gidin, adım atın ve geleceğinizi düşünerek şimdiden bir şeyleri değiştirmeye başlayın. Etrafınızda harekete geçemediğini ve tutukluk yaşadığını düşündüğünüz insanlara da yardım etseniz sizin için faydalı olur.

Üçüncü sembolü seçtiyseniz:

Nihayet bitiş çizgisine varmadan önce son engeli de aşmaya hazır mısınız? Zaten zorlu birçok engelin üstesinden gelip çok iyi iş çıkardınız, ancak başarmanız gereken tek bir göreviniz kaldı. Şöyle bir durup nefes alsanız diyoruz, nasıl olur? Dinlenmeyi çok da uzatıp koy vermeyin kendinizi yoksa her şeye baştan başlamanız gerekebilir, aman dikkat! Mola verin, nefes alın ve kendinize zaman ayırın. Çok hızlı gittiğiniz zaman, olduğunuz yerde az da olsa durun, açın gözlerinizi, hissedin görebildiğiniz onca varlığı, tadabildiğiniz onca tadı ve sonunda şükür ve hamd edin sahip olduklarınız için… faydasını göreceksiniz.


http://filoji.com/bir-sembol-secin-ve-ca...re-erisin/

Bu konuyu yazdır

  Tepe Çakranızın Açılmaya Başladığını Gösteren 5 Belirti
Yazar: Archilles - 07-12-2017, Saat: 18:55 - Forum: Çakra - Yorum Yok

Tepe çakrası vücudumuzdaki birçok çakradan biridir. Kafanın tam tepe noktasında bulunan ve vücuda enerji verdiğine inanılan bir çakradır. Mor ve beyaz renkle ilişkilendirilir. Tepe çakrası evrenle olan iletişimimizi sağlar ve daha bilinçli olmamıza sebep olur. Bu sebeple bilincinizde ve algı şeklinizde olan değişimler tepe çakranızda olan değişimlerin bir yansımasıdır diyebiliriz. Peki ama tepe çakramızda olan değişimleri anlamamıza yardımcı olacak diğer değişkenler neler? Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz;

kad%25C4%25B1n-tepe-cakrasi-acilmasi.jpg

1) Uyku düzeniniz değiştiyse
Uyku düzeninizde garip kaymalar bunun ilk işaretlerindendir. Örneğin hiçbir sebep yokken, normalde uyuduğunuz saatlerde uykunuz gelmiyor ve öylece oturmak istiyor olabilirsiniz. Ancak bunun ardından yatağa girip uyuduğunuzda ise kesintisiz uyuyor ve hemen sabah olmuş gibi hissediyorsunuz. Uykuya dalmadan önce, huzur verici sesler veya görüntüler gözünüzün önüne gelebilir.

sleep.jpeg

2) Yemek yeme düzeniniz değiştiyse
Ya çok az ya da çok fazla yiyorsunuz. Bu durum herkeste farklılık gösterebilir. Bu durum size oldukça tuhaf geliyor olabilir tepe çakrası ile alakalı olarak, en yaygın özelliklerin başında gelir. Yeme düzeninizde olağandışı bir durum gözlemliyor musunuz?

yemel.jpg

3) Önceden tecrübe etmediğiniz şekilde baş ağrısı çekiyorsanız
Zihininiz ve vücudunuz önceden deneyimlediği şeyleri tekrar yaşadığında bunu anımsama konusunda oldukça iyidir. Ancak burada söz konusu olan şey öncekilerden farklı hissettiren baş ağrılarıdır. Bu ağrılar genellikle ağrı kesiciye de duyarsız gibi gözükürler. Sakın paniğe kapılmayın çünkü bu ağrılar bir süre sonra geçecektir. Yapmanız gereken şey kendinizi geçiş sürecinde olduğunuza inandırmaktır.

headache.jpg

4) Yalnız kalmak istiyorsanız
Daha önce hiç istemediğiniz kadar yalnız kalmayı isteyebilirsiniz. Bir gece yarısı tek başınıza oturmak ve hayat hakkında düşünmek size hiç olmadığı kadar cezbedici gelebilir. Bu duruma kendinizi çok kaptırmayın ancak hergün sadece size özel en az bir saatiniz olduğundan da emin olun. Kendinizle başbaşa kaldığınızda önünüzde iç dünyanızda açılacak kapılar sizi çok şaşırtacaktır.

yaln%25C4%25B1z-1.jpg

5) Daha farkında hissediyorsanız
Tepe çakrası doğrudan bilincin gelişimiyle ilgili olduğundan ve bilincinizi uyandırdığından etrafınızdaki her şeyin çok daha fazla farkında olduğunuzu gözlemleyebilirsiniz. Önceden anlayamadığınız şeyler size bu dönemde anlamlı gelmeye başlamış olabilir. Ya da önceleri öfkeli olduğunuz kişilere karşı sebepsiz bir affediş ve anlayış içine girebilirsiniz. Doğaya ve canlılara karşı da farklı bir görü hissedeceksiniz.

Bu ve diğer semptomları yoğun olarak yaşıyor ve kendinizde anlamlandıramadığınız bir değişim sezinliyorsanız, tepe çakrası üzerinde daha fazla araştırma yaparak kendinizi bilgilendirmelisiniz. Sağıkla kalın!

tepe-c%25CC%25A7akras%25C4%25B1.jpg

Bu konuyu yazdır

  ÇEKiM YASASINI KULLANARAK iSTEDiĞiNiZ ŞEYi ÇEKMEK
Yazar: Archilles - 07-12-2017, Saat: 17:48 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Evrensel çekim yasasını kullanarak rüyalarınızı süsleyen şeyi çekebilirsiniz. Belki de uzun zamandır daha pratik şeyleri çekmenin yollarını arıyorsunuz. Aşağıda sizin için derlediğim olumlamaları kendi isteğinize göre değiştirerek kullanabilirsiniz. Günde ikişer defa olmak üzere denemenizi tavsiye ederim. Tabi bunun için en uygun zamanlar, sabah uykudan kalktığınız ve akşam yatmadan önceki dakikalar. Pozitif olumlamalar, istediğiniz şeyi çekmek için ihtiyaç duyduğunuz mükemmel duruma ulaşmanızda size yardımcı olacaktır.

Bu olumlamalar pozitif düşüncenin gücüne, derin inanca ve fiziksel tezahüre bağlanmanıza yardımcı olacak. Yeni bir şey yaratmanızı engelleyen sınırlayıcı düşüncelerin üstesinden gelecek ve istediğiniz şeye zihninizi odaklayarak, sekronize edebileceksiniz. Kısa zamanda sonuçları göreceğinizi umuyorum.

cekim-yasasi-filoji.jpg
 
ŞİMDİKİ ZAMAN OLUMLAMALARI

Limon sarısı BMW Coupemi kendime çekiyorum

Rüya arabamı tezahür ettirmek için çekim yasasını kullanıyorum

BMW Coupe çekim gücüne sahip olduğuma derinden inanıyorum

BMW Coupe zaten benim

Zihnim tamamen rüya arabamı çekmeye odaklandı

Ben ve rüya arabam arasında derin bir bağlantı var

BMW Coupe hakkında tam olumlu düşüncelerim var

Yeni bir BMW Coupe arabaya sahip olduğuma bilinçaltı zihnimle hem fikiriz

Kendi rüya arabama sahip olmaya hakkım var

Rüya arabama derin bir bağlantı hissediyorum

Birinci el orjinal rüya arabamı neredeyse kelepir fiyatına aldım

Bir haftada 20000 amerikan doları kazandım

Kendimi, hayalimdeki BMW Coupe’nin sürücü koltuğunda hissedebiliyorum

Aston Martin’imi aldığım gibi yeni bir BMW Coupe alabilirim

DOĞAL OLUMLAMALAR

Rüya arabamı çekmek kolaydır

Kendimi yeni bir BMW Coupe kullanırken kolaylıkla hayal edebilirim

Yeni bir araba tezahür ettirmek sadece yapabildiğim bir şeydir

Rüya arabama sahip olmanın olasığı hakkında olumlu düşünmeyi kolay buluyorum

Rüyalarımın arabasının sadece benim olduğunu hayal ediyorum

Yeni bir arabaya sahip olmayı hak ediyorum

Olumlu düşünmeyi ve arzularımı tezahür ettirmeyi kolay bulurum

Yeni bir araba alacak olma inancı bana doğal geliyor

Süslü bir spor araba sahibi olmak hayatımın sadece normal bir parçasıdır

Rüya arabamı doğal olarak tezahür ettiriyorum

KISA AÇIKLAMALAR

Olumlama 1: “Aston Martin’imi aldığım gibi yeni bir BMW Coupe alabilirim/istiyorum.”

Açıklama: Hedefiniz, hedefinizdir. “Büyük” hedefiniz değildir. İstediğinizi aldıktan sonra başka bir hedef belirleyeceksiniz. Evrene ve çekim yasasına güvenin. Yeni bir araba veya ev isteyin ve alın. Şu ana kadar üç gitarım oldu. Şimdi de bir yenisini istiyorum. Bu sonu olmayan bir döngüdür. Katılın ve gurur duyun.

Olumlama 2: “Yeni bir araba istiyorum.”

Açıklama: Hiçbirşey asla “gerekmez”. “İstemek” ile “gereklilik” arasında belirgin bir fark vardır. “İhtiyaç” daima yoksunluğun bulunduğu, “istemek” gücün bulunduğu yerden gelir. “Yeni bir araba istiyorum” arabanız yok anlamına gelen (acınası) “yeni bir arabaya ihtiyacım var” olumlamasından çok daha güçlüdür. Olumlamalarınızda güçsüzlüğü simgeleyen “gereklilik” ASLA kullanmayın.

Sakın unutmayın, çekim kanunu “isterseniz” çalışır ya da çalışmaz. Hiçbirşey realitenize çekmek için çok büyük ya da çok küçük değildir. Hepsi aynı ağırlıkta ve hepsi görecelidir. Star Wars filminden Yoda ile Luke Skywalker’in konuşmasını hatırlayın. Yoda, Luke’un uçağını sudan çıkardıktan sonra Luke ona doğru yürür,  “Ben… ben inanamıyorum!” Yoda: “Başarısızlığının sebebi de bu zaten.”

Olumlama 3: “BMW Coupe’ye zaten sahibim.”

Açıklama: O şey zaten sizin olmuş gibi davranmalısınız. Her gün bakkala giderek nasıl ekmek alabiliyor olduğunuzu düşünün. Bunun için zorlanmadığınızı yiyecek ve içeçeklerin gün içinde kendiliğinden sizin ayağınıza geldiğini anımsayın. Bu inancınızı çekmek istediğiniz şeye uygulayın. Zaten tüm olması gereken basitçe budur. O şeyin gerçekleştiği hissiyle hareket edin.

Olumlama 4: “Benim bir BMW Coupe kızım var ve her zaman olacak!”

Açıklama: Bu olumlamanın Newage bir yaklaşıma mı sahip olduğunu düşünüyorsunuz? İsteklerinizi zihninizde görselleştirirken onları kişiselleştirmek iyi bir yaklaşımdır. Güçlü olan yanınızı kullanın. Eğer onu çekmek için bir özelliğini vurgulamak istiyorsanız, yapın gitsin. Sevdiğiniz özelliklerinizi o şey için kullanın, yapıştırın, eşleştirin. Limonu seven bir kişinin de “Limon sarısı bir BMW Coupe’m var” demesi sevdiği bağlantıların gücünü kullanarak yaratımı hızlandırmasına sebep olur. Yaratım eşittir sevgidir. Sadece azami spesifik olun.

Olumlama 5: “Bir haftada 2000 dolar yaptım.”

Açıklama: Ne istediğinizi tam olarak ifade edin. Eğer yazdığınız olumlama uzun ise zamanla siz onu zaten yeterince kırpacaksınız. Bu olumlamanın hatası spesifik bir para birimi belirtmeyişinde görünüyor. Yarın öbür gün elinize 2000 vietnam doları geçerse şaşırmayın. Spesifik olabildiğiniz kadar olun. İkibin doları nasıl yaptığınız bile önemlidir. (bu olumlama sizin döviz büfesinde iş bulmanıza bile sebep olabilir) Hatta bir olumlamayı tersinden de ifade edin. “Tüm yaptığım haftada 2000 amerikan doları kazanmak.”

ÖZETLE

– Çekim yasasını kullanarak yapabileceklerinizin sınırı yoktur.

– Çekim yasasının kuantum fiziği ile alâkası yoktur.

– Zaman dilimlerini aklınızdan çıkarın. Hedefinize ve istediğiniz şeyi tam olarak ne zaman alabileceğinize odaklanın. Hatta şu olumlama işinize yarayabilir; “Ben, Çekim Yasasını nasıl kullanacağımı biliyorum.”

– Kendi olumlamalarınızı yazın.

– Olumlamalarınızın gerçekleşme işaretlerine hassas olun ve daima bu işaretler belirdikçe şükredin.

Kaynaklar:

bmw-auto-faqnewsdllcom.blogspot.com

storiesandtruth.wordpress.com
www.freeaffirmations.org

Yazar: Erdinç Gürsözer

Bu konuyu yazdır

  İNSAN TÜRÜNDEN UZAYLIYA DOĞRU DÖNÜŞÜMDE YENİ ANLAYIŞ
Yazar: Archilles - 07-12-2017, Saat: 15:34 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Uzaylı kavramını, insanı onun bir adımda gerisinde kalmak şartı ile onu insan enerjisinin bir yönü olarak görmekteyim. Bu yüzden bu yazıda insan olmanın nasıl eğreti uzaylı olmanın ise ne kadar mümkün olabileceğini vurgulamak istiyorum.

Tüm insanların kültürü açısından baktığımızda insanın kendinden nasıl uzak kaldığı önemli bir tespit olup defalarca da üzerinde yazılıp çizilmiş bir konudur. Oysa tüm gelişim kendinden uzaklaşma böylesine bariz iken nasıl gerçekleşiyor. Tekno kültürel yapılaşmanın vasıfları bize gösteriyor ki aslında insan kendini tümden bir arayış yoluna soktuğundan tüm bu tutarsızlıklar kendi içinde mantıklı. Savaşan insan modeli hepten benimsenemiyor çünkü bu yaklaşım modern dünyada barbarca bulunuyor. Uzlaşmacı insan ise kolay incinebildiğinden yeterli görülmüyor çünkü yargılayıcı unsurları eksik. Böyle hallerde sorunları en aza indirgeyebilmek için insan ortak paydalarda anlaşmalar geliştirmek zorunda kalıyor ama ne yazık ki yönetim veya demokrasi adını verdiği bu biçimler de kişi bazında sorunu çözmüyor. Ortalama bir tatbik içeren karmaşık kurallar zamanla eskiyor kullanılamaz hale geliyor. Sorun nedir neden böyle?

İnsanın uzay ve zamanda kendi yerini belirlemek için kullandığı şemalar var. Bu şemaların dünya genelinde ortak kabul gördüğüne kanaat getirilmese de (tümü tek tek bireyler tarafından sahiplenilmese de) kültürler bazında ahlaki değerler olarak varlıklarını sürdürüyorlar. İnsan şeklen kendi sınırları içine hapsolmuş durumda. Kendi tanımını yapmış ve kenara çekilmiş bir halde öylece duruyor. Duruyor derken koşuşturması boşa akan zamana karşı koyma isteğinden ibaret süregeliyor ve elbette bir şeyler yapıyor ama kendi içindeki bütünlüğe hizmet etmeden. Sıkça kendi yaptığı tanımların dışında kalıyor. Savaşçı ve ben merkezcil zihniyetine uygun elbiseyi bulmakta güçlük çeken bir züppe tavrıyla ben ne giysem yakışır diyor. Oysa öyle olmuyor. Öyle olunamıyor çünkü toplumsal dönüşümü kavrayacak derinlikte bir anlayış geliştiremiyor. Ahlaki değerlerin tamamını hiç, bazılarını işine gelmediği için kabul edemiyor, çağdan çağa geçişlere ayak uydurabilmesine imkan verecek araçları kullanamıyor, kullanmaya gereksinim duymuyor, kendini yenilikçi bir tarzda ifade edemiyor.

Birazdan da aşağıda göreceğiniz haliyle yeni çağ insanı için gelişimini tamamlayacak unsurları barındıran ve onun insandan uzaylı insana geçişine yardımcı olacak özelliklerine göz atalım. Bu özellikler tür ayrımı yapmadan evrensel türlerin genel tasnifidir. Uzaylı tanımıdır. Evrendeki tüm türler farklı gelişimler içindedir ancak hemen hepsi aşağıdaki sınıflamalarda aşağı yukarı aynı zemine aittirler.

wall_1024x768_1278.jpg

Uzaylı insan, kaba maddeden en ince suptil kavramlara kadar tüm varoluş sınıflamalarını öz benliğinde tanıma/tanımlama (bütünleştirme) becerisine erişmiştir. Bu bildiğiniz uzaylı tanımına bire bir uyar ve hatta onu aşarak geçer. Bu bir farkındalık yeteneği olup incelik ve anlamın gerisindeki mekanizmaları evrensel ölçü kavramlarından temel kavramlara ona hiç bir nitelik eklemeden indirgeyebilir anlamındadır. Toplam olanı ifade edebilir ayrılıkçı değil bütünleştiricidir. Bu açıdan sosyal anlamda toplulukları birleştirici değildir kendini soyutlamayı sona erdirmiştir. Böyle olunca birleştirilecek bir şey yoktur. Herşey aşikardır.

Uzaylı insan, kavramsal boşlukları sevgi ile doldurur ve tüm bunları öğretebilecek evresel aktarım dillerine sahiptir. Aynı zamanda boşlukları olmayan her tür bilgiyi kalben teyit ile anlamına erişmede usta, öğretici ve tevazu sahibidir

Uzaylı kavramına daha yakından bakalım. Lütfen artık bundan sonraki tanımlarda bahsedilenin insan değil bir uzaylı olduğunun bilincinde olun. Uzaylı kavramını genel ve evrensel şematik yapısı itibariyle hiç bir tür, boyut, cinsiyet ayrımı yapmadan veriyorum. Nitekim Ufo, hayalet gibi tanımı belirsiz ya da varlığından şüphe duyulan her türü bu tanım içinde alıyor varlıksal ayırım yapmıyorum. İnsanı, gelecek yüzyıllarda eğer seçer ise bu tipte bir anlayış –kurallar değil- bekliyor.

Uzaylı herhangi bir bedensel veya sözel dinamiğin geri planındaki içsel temayı son derece çarpıcı şekilde anlayışına katan üslupta bir bilgedir. Kısaca yapılmayanı yapmak için diretmez olanı kabul eder. Şartları bozmaya yeltenmez. Dürüst olma rolüne soyunmaz. Tek bir bireydir ama toplumu aşmaz. Ortak karar vericidir yine de toplumun sırtına yük yüklemez.

Uzaylı bir bireydir ve anlaşmalar ile birey olmasının ispatı yoluna gitmez. İncelikli varlıklardan oluşan bir topluluk bunu ispata yeltenmenin küçültücü olduğunu kabul etmiştir.

İletişimde kalbi iletişim kurallarına riayet eder. Size utopik görünebilir ancak telepati yeteneği çok gelişmiştir. Duymasa da görmese de karşısındaki bireyin içinde bulunduğu durumu sindirmeden karşısından ayrılmaz. Onunla üzülecek vakti vardır. Ancak o üzüntüye sığınacak karakterde olmadığı gibi durumu zorda olan bu şahıs elini yere dahi koysa toplumum tüm bireyleri onu ellerinin üzerine koyacaklarından üzüntü tarihte yerini almıştır.

İletişimin önündedir. Sırf bunu ön plana çıkarmak için kimi zaman kendisi önde kimi zaman elleri öndedir. Her ikiside samimiyetinin ürünüdür.

Uzaylı uzaya giden değil orada olma anlayışını zihninden kalbine indirendir. Teknik techizat olmasa da uzay ayaklarının altındadır. Uzay fiiliyatta da uzaylıdan ayrı değildir. Kendi tanımını evren bağlamından kopuk yapamaz. Uzay gidilerek keşfedilecek bir yer olma anlamını yitirdiğinde kalbe inmiş demektir. Boyutsallığı ayrımsız kalbinde muhafaza eder korur. Şüphe götürmeyecek kadar aydaki toz zerrerisinin bilincinde olduğu gibi yanıbaşında çarpan kalbin fiziki ve eterik varlığından haberdardır.

İşini ertelemez ancak işini feda edebilir. Kimseye yük yüklemez ve tüm borçların geçici olduğuna hükmeder. Kimseye kaldırabileceğinden fazla yük yüklemez.

Tek tiptir. Bir varlığı simgeleyecek kadar az süsü sever. Rütbe ile değil tanınma ile varolur. Rütbesi şart ise oturmadan önce rütbesinden dolayı özür diler veya onu arkasında bırakır. Kalkmadan önce rütbesinin önünden hareket eder ki rütbesinin ardına saklandığı sanılmasın. Yine de hiç bir ahlaki değeri yukarıda tutmaz. Zaten olması gereken değerleri taşıdığından emin ve tevazu halindedir.

Boşlukta değildir ama boşlukla birdir.

Soruları gerektiği zaman yeteri kadar sorar. Kimseyi cevaplar için meşgul etmez ama kendi içindeki boşluğu ile meşguldür. Bu boşluk öyledir ki tüm cevapların sorularını bulabilirsiniz. Sorulmamış ve cevaplanmamış şey yoktur bilincinde olduğundan yaşamı kabul ve huzur içinde geçer.

Bir uzaylı sizin hakkınızda bir şey düşünmez ama siz de onun hakkında düşünecek bir şey bulamazsınız, olduğu gibidir. Hoşlandı ise gülümseyecektir. Bu evrensel bir iletişimdir. Adınız ve ünvanınızdan önce mimikleriniz gelir.

Ahlak kavramlarına takılmaz. Uygunsuz bir şey görürse ya anlamsızca bakacak ya da başını çevirecektir. Uygunsuz bir şey duyarsa üzerine alınmaz ancak size sorabilir “Kendi ile alıp veremediğini ondan almaya yakınız. Kabul eder mi?” Elini kalbine koyacak ve bekleyecektir.

Uzaylı kimseden çalmaz. Çalmak eyleminin adaleti yerine getiremeyeceğini sadece yer değiştirmek olduğunu bilir. Hiç bir şeye dokunmaz izin verilene kadar. Ağırdır. Hükmedilemez ama hükmetmeye girişmez. Oyunları basittir. Kırmaz kırılmazlar. Yük taşıtacak oyunları yoktur. Bilgilerini sınamazlar belki de en basit oyun birbirini güldürmek olabilir.

Uzaylı parayı önemsemez değişim aracı olarak değerlendirmez. Tek değişim aracı sevmektir. Verirse verir, verirseniz geri çevirmez. Üstün bir anlayış ve değerlendirme aracıdır sevmek.

Tüm bu yazılan tanımlar size bazı dinlerin ya da kültürlerin sembolize ettiği etik değerler olarak görünüyorsa haklısınız. Bizler belki de çağların yıkıntıları altında kalmış kokuşmuş kuralcılığımıza boyun eğmiş kendine insan ismi takan uzaylılarız. Bizi kurtaracak gökten gelecek ebeveynler arıyor bulamıyoruz. Tek çaremiz içimize doğru bir yolculuk yapmaktan geçiyor gibi görünüyor. Uzaylı biziz belki de beklediğimiz kurtarıcıların ta kendisiyiz…

A NEW UNDERSTANDING TO BECOME HUMAN-ALIEN – Erdinç Gürsözer

Bu konuyu yazdır

  Evrenin Bir Sanal Gerçeklik Olduğunun 10 Kanıtı
Yazar: Spiritüeller - 07-12-2017, Saat: 00:06 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Fiziksel Gerçekçilik içerisinde yaşadığımız ve gözlerimizle deneyimleyebildiğimiz gerçekliğin tek başına ve mutlak bir şekilde var olduğunu savunan görüştür. Birçok insan bu konu hakkında hiçbir şüpheye dahi sahip değildir ve bu dünyanın tek gerçeklik olduğunu kabul eder. Fakat fiziksel gerçekçilik görüşü uzun bir süredir bazı karşıt argümanlara cevap verememekte. Geçtiğimiz yüzyılda fizik dünyasını alt üst eden paradokslar bugün hala geçerliliklerini korumakta ve fiziksel gerçekçilik görüşünü çürütmeye devam etmektedir. Anlaşılıyor ki cisim teorisiyle ve süper simetri ile bir yere varamayacağız.

Fiziksel gerçekçiliğin aksine, kuantum teorisinin beraberinde getirdiği prensipler geçerliliğini korumakta. Fakat fiziksel gerçekçiliğe göre, havada dolaşan, çakışarak bir olabilen ve ardından tek bir noktada var olan kuantum fizikselliği imkânsız bir şey, bu maddeler hayali olmalı. Bu nedenle tarihte ilk kez, fiziksel gerçekçiliğe göre teorik olarak var olamayan maddeler başarılı bir şekilde fiziksel gerçekçiliğin var olduğunu iddia ettiği gerçekliği tahmin edebilmekte. Kuantumlardan bahsediyorum. Fakat hayali bir şey gerçekliği nasıl öngörebilir?

Buraya kadar sorduğumuz sorular fiziksel gerçekçiliği benimsemiş bir kişinin soracağı sorulardı. Diğer taraftan, bir de kuantum gerçekliğini değerlendirmemiz gerekir. Kuantum gerçekliği, fiziksel gerçekliğin tam tersidir (gerçek olan kuantum dünyasıdır ve fiziksel dünya kuantum gerçekliği tarafından yaratılmış bir sanal gerçekliktir). Kuantum mekaniği, fiziksel mekaniği tahmin edebilmektedir çünkü nihayetinde fiziksel mekaniği oluşturan öğe kuantum mekaniğidir. Bu nedenle, ‘kuantum gerçekliği varolamaz’ diyen bir fizikçi ya gerçeği görmek istemiyordur ya da gördüğü gerçeği söyleyebilecek cesarete sahip değildir.

Kuantum gerçekliği deyince aklınıza Matrix filmindeki durum gelmesin çünkü bu filmde bizim dünyamızı oluşturan diğer dünya da fizikseldir. Aynı şekilde, insanlar var olmadan çok daha önce bu sanal gerçeklik var olduğundan dolayı, sanal dünyanın insan beyninden kaynaklandığı da iddia edilemez. Fiziksel gerçekliğe göre kuantum dünyası var olamaz; kuantum gerçekliğine göre fiziksel gerçeklik var olamaz ve eğer var oluyorsa, bu mutlaka bir sanal gerçeklik olmalı. Peki nasıl? İşte birkaç neden;

Untitled_554_by_ErosTurranos.jpg

1-Evrenin bir başlangıcı var:
Fiziksel gerçekçilik; büyük Patlama Hipotezi’ni herkes duymuştur sanırım. Fiziksel gerçekçilik, içerisinde yaşadığımız gerçekliğin Büyük Patlama ile başladığını savunmaktadır. Fakat her şey bir anda var olduysa ve fiziksel gerçekçilik bir noktada başladıysa, bu noktaya nasıl gelindi? Bu görüşün savunduğunun aksine, fiziksel bir evren tamamen değişerek var olmuş olamaz çünkü ne gidebileceği ne de gelebileceği bir yer vardı, her şey bir anda var olmuştu. 1929 yılında, gökbilimci Edwin Hubble evrendeki tüm diğer galaksilerin bizden uzağa doğru genişlediklerini keşfetmişti ve bu keşif, yaklaşık 14 milyar yıl önce uzay-zaman içerisinde bir yerlerde Büyük Patlama olduğu fikrini destekliyordu. Etrafımızda bulunan kozmik arka plan ışımasının keşfi, yalnızca bizim evrenimizin değil, aynı zamanda tüm uzayın ve zamanın da Büyük Patlama ile var olduğunu ortaya koyuyordu.

O halde, evrenimiz ya kendisi var olmadan önce bir şekilde vardı ve kendi var oluşunu gerçekleştirdi -ki bu imkânsız- ya da bir şey bu var oluşu gerçekleştirdi. Bir evrenin hiçlikten kendi başına var olmaya başlamış olması imkânsızdır. Fakat ilginç bir şekilde, günümüzde birçok fizikçi buna inanmaktadır. Bu fizikçilere göre, Büyük Patlama sırasında bir kuantum değişimi meydana gelmişti (kuantum mekaniğine göre, partikül çiftleri ve antipartiküller anlık olarak var olabilir veya yok olabilir). Fakat burada sorulması gereken bir soru var: Eğer her şey hiçlikte bir anda var olduysa, hiçlik nasıl var olmuştu? Uzayda gerçekleştiği iddia edilen kuantum değişimi, nasıl oldu da uzayı yarattı? Var olmayan bir şey kendini yaratabilir mi?

Kuantum gerçekçiliği; her sanal gerçeklik, kendi zaman ve mekanını da beraberinde başlatarak var olmaya başlar. Bu görüşe göre de Büyük Patlama gerçekleşti fakat bu patlama her şeyin başlangıcı değildi. Aksine, Büyük Patlama yalnızca içinde yaşadığımız sanal gerçekliği ve bu gerçekliğin zaman ve mekanının var oluşunu başlattı.

2-Evrenin ulaşabildiği bir hız limiti var:
Fiziksel gerçekçilik; Einstein’ın teorisine göre, boşlukta hiçbir şey ışık hızından daha hızlı gidemez. Bu teori o günden bugüne kabul edilegeldi fakat durumun neden böyle olduğu konusunda bir netlik getiren henüz olmadı. Bu noktada meraklı fizikçilerin sorduğu bir soru var: “Neden nesneler ışık hızından daha hızlı gidemiyor?” Bu soruya verilecek “çünkü gidemezler” cevabı bilim adına hiç de tatmin edici olmayacaktır elbette.

Işığın cam ve su içerisinde yavaşladığı biliniyor ve aslında teoride, ışığın ilerleyebilmesi için bir maddeye ihtiyaç var. Örneğin ışık cam içerisinde ilerdiği zaman, aracın ‘cam’ olduğunu, su içerisinde ilerlediği zaman aracın ‘su’ olduğunu biliyoruz. Fakat ışık uzay boşluğunda ilerlediği zaman, aracın ne olduğunu kimse söyleyemiyor. Işığın uzayda ilerlemesini açıklayan bir fiziksel teorem bugüne kadar geliştirilemedi. Bunu açıklayabilecek kişiyi büyük ihtimalle bir Nobel Ödülü bekliyor.

Kuantum gerçekçiliği; eğer fiziksel dünya bir sanal gerçeklik ise, bu dünya bir tür bilgi işleme sürecinin ürünü olmalı. Bu durumda bilgi sonlu bir kümenin ürünü olmak durumunda ve bu nedenle fiziksel dünyayı meydana getiren bilgi işleme sürecinin de bir sonu olmak zorunda. Konuyla ilgili incelemelere bakıldığında, gerçekten de dünyamızın sonlu bir oranda kendini yenilediği ispatlandı. Mükemmel bir bilgisayar işlemcisinin saniyede 10 katrilyon kez işlem gerçekleştirdiğini varsayalım; bizim evrenimiz ise saniyede bundan trilyonlarca kez daha fazla işleme tabii. Fakat ikisinin çalışma prensipleri de aynı. Tıpkı bir bilgisayar ekranının pikselleri ve yenileme hızı olduğu gibi, bizim dünyamız da Planck Uzunluğu ve Plank Zamanı’ na sahip.

Senaryoya göre, ışık hızı ulaşılabilecek en yüksek hız çünkü ağ bir hertz’de yalnızca bir piksel aktarabilir, yani Plank Uzunluğu Plank Zamanı tarafından bölünmüş durumda, sonuç saniyede 300.000 kilometre. Cidden, ışık hızının adı uzay hızı olmalıymış.

3-Zaman bükülebilir:
Fiziksel gerçekçilik; Einstein’ın ikiz paradoksuna göre, ikiz kardeşlerden bir tanesi ışık hızına yakın bir hızla zamanın tersi istikamette ilerleyen bir roketin içerisine konuluyor ve uzaya gönderiliyor. Roketin içerisindeki zamana göre aradan bir yıl geçiyor ve roket geri dönüyor. Görülüyor ki roket içerisindeki kardeş 1 yıl yaşlanmışken, dünyada kalan kardeş 80 yaşına gelmiş. Teoriye göre iki kardeş de zamanlarının farklı aktığının farkında olmazdı ve hiçbir sağlık sorunu yaşanmazdı. Fakat birisi hayata veda etmek üzereyken, diğeri yaşama yeni başlıyor olurdu.

Eğer objektif bir gerçekliğimiz olsaydı, böyle bir durum imkânsız olurdu. Gerçekten de, hız arttırıcılar içerisine konulan maddeler için zaman yavaşlıyor. 1970’li yıllarda, bilim insanları atom saatlerini uzay araçlarına koyarak dünyanın etrafında uçurdular ve sonuç olarak, atom saatlerinin dünya zamanına göre senkronize edilmiş saatlere kıyasla daha yavaş ilerlediğini kanıtladılar.

Fakat nasıl olur da, yeryüzünde meydana gelen tüm değişimin nedeni olan zamanın kendisi de değişime maruz kalabiliyor?

Kuantum gerçekçiliği; sanal bir gerçekliğin sahip olduğu zaman da sanal olacaktır. Bilgisayar oyunu oynayanlar bilirler, bilgisayarın işlemcisine çok yüklenildiği zaman oyun yavaşlar, zaman daha yavaş akmaya başlar. Tıpkı bunun gibi, bizim dünyamızdaki zaman da hıza veya diğer masif kütlelere bağlı olarak yavaşlayabiliyor. Bunun tek bir açıklaması olabilir; yaşadığımız gerçeklik sanal. Bu teoriye göre, roket içerisinde uzaya gönderilen kardeşin sanal zamanının değiştiği ve bu nedenle dünyadaki kardeşine göre çok daha az yaşlandığı açıklanabilir.

4-Mekân bükülebilir:
Fiziksel gerçekçilik; Einstein’ın Görelilik Kuramı’ na göre, bütün varlıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekân, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafi olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekân hareketle, hareket mekânla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir. Bununla beraber, güneş dünyayı yörüngesinde tutabilmek için çevresindeki mekânı büküyor. Fakat soru şu: Nasıl olur da mekân bükülebilir? Tanımına bakacak olursa, mekân içerisinde hareketlerin meydana geldiği yerdir ve bu nedenle, eğer mekânda bir bükülme oluşuyorsa, bu mekân bir başka mekânda var olmak zorunda, aksi halde bükülemez. Bu da bizi sonsuz bir bağlanım açıklaması yapmaya itiyor. Ancak ve ancak madde, hiçbir şeyden oluşmayan bir uzayda var oluyorsa, bu hiçbir şeyden oluşmayan uzayın hareket edebilmesi (bükülebilmesi) mümkün olacaktır.

Kuantum gerçekçiliği; ‘yavaş’ bir bilgisayar aslında yavaş değildir fakat arka planda çalışan gereksiz bir program yüzünden yavaşlıyordur. Bu teori bizim evrenimiz için de öne sürülebilir. Casimir Kuvveti’ne göre, uzay boşluğu birbirine yakın olan iki plakaya baskı uygulamaktadır. Günümüz fizikçilerinin birçoğu, bu duruma sanal gerçeklikte yokluktan bir anda var olan maddelerin neden olduğunu iddia etmektedir. Kuantum gerçekliğine göre ise, uzay boşluğu aynı etkiyi yaratacak işlemlerle doludur ve bu nedenle, bir işlem ağı olduğu iddia edilebilecek uzay, bükülmesi mümkün olan üç-boyutlu bir yüzey yaratıyor olabilir.

5-Rastlantısallık:
Fiziksel gerçekçilik; Kuantum teorisine göre, kuantumlar tamamen rastgele hareket ederler, yani bir ışınetkin atom canı ne zaman isterse o zaman foton salabilir. Bu tamamen rastlantısaldır ve hiçbir fizik kuralı bunu açıklayamamaktadır. Ek olarak, kuantum teorisne göre, bir fiziksel eylemin gerçekleşmesi için ‘dalga fonksiyonunun rastlantısal bir şekilde sonlanması gerekir ki, bu da bizi şu sonuca götürüyor: Her fiziksel olgunun aksiyonun arkasında bir rastlantısallık bulunmaktadır.

Fiziksel bir aksiyonun gerçekleşmesi için ortada bir rastlantısallık bulunması gerektiği üzerine araştırmalar yapan Hugh Everett, 1957 yılında ‘çoklu-dünya’ teorisini ileri sürdü. Deneyle kanıtlanması henüz mümkün olmayan bu teoriye göre, kuantumların yaptığı her seçim sonrasında yeni bir evren meydana gelmekte. Yani bir kuantum maddesinin yapabileceği her seçimin gerçekleştiği farklı bir evren bulunmakta. Örneğin, kahvaltıda kendinize bir tost hazırlamayı seçtiyseniz, doğa tarafından yumurta hazırlamayı seçtiğiniz farklı bir evren yaratılmakta. Everett’ in bu teorisi ilk başta herkes tarafından saçma bulundu ama Einstein’ın dediği gibi “ilk bakışta absürt olmayan bir fikirden hiçbir olumlu sonuç alamazsınız.” Günümüz fizikçileri bu teoriyi büyük oranda kabul etmiş durumda çünkü evrenin bir rastlantısallık sonucu meydana geldiği fikrinden kurtulmanın tek yolu bu.

Fakat eğer her kuantum tercihi yeni bir evren meydana getiriyorsa, o halde meydana gelen evrenler sonsuzluğun tüm kavramlarının ötesine geçen oranlarda birikiyor demektir. Yani bir anlamda bu imkânsızdır. Aslında çoklu-evren fikri, içerisinde yaşadığımız dünyayı tıpkı bir saatin işleyişi gibi tamamen yapısalcı metotlarla açıklamaya çalışan eski usul yaklaşımın yeniden dirilmesi gibi bir şey fakat bu yaklaşım geçtiğimiz yüzyılda kuantum teorisi tarafından geçersiz kılınmış durumda. Yanlış teoriler ölmez, yalnızca zombi teoriler haline gelirler.

Kuantum gerçekçiliği; online olarak oynanan bir oyunun işlemcisi, kendisine random bir değer üretebilir. Bizim evrenimiz de bunu yapıyor olabilir. Yani daha net bir ifadeyle, kuantum hareketleri bizlere rastlantısalmış gibi görünüyor çünkü arka planda kalan kullanıcı-sunucu hareketlerine ulaşmaya yetkimiz bulunmamakta. Kuantum rastlantısallığı tamamen anlamsız görünebilir fakat evrim teorisi ile kıyasladığımızda, maddelerin genetik rastlantısallık ile biyolojik olarak evrimleşmesiyle hemen hemen aynı şeydir.

6-Karşıt-madde:
Fiziksel gerçekçilik; karşıt-madde terimi, bir atomu oluşturan karşıt elektrik yüklü elektron, proton ve nötron parçacıklarına verilen isimdir. Bizim evrenimizde negatif elektronlar, pozitif atom çekirdeklerini yörüngelerinde tutar. Karşıt-maddelerin evreninde ise, pozitif elektronlar negatif atom çekirdeklerini yörüngelerinde tutar fakat iki evren için de aynı fizik kuralları geçerlidir. En azından öyle görünür; bir madde ve karşıt-madde birbirini ortadan kaldırır.

Karşıt-maddeler bulunmadan önce, Paul Dirac’ ın denklemleri bu maddelerin varlığına ışık tutmuştu aslında fakat bir maddeyi yok eden başka bir maddenin neden var olabileceği sorusuna cevap bulunamamıştı. Feynman Diyagramı gösterdi ki bir elektron ile karşıt-elektron bir araya geldiğinde, karşıt-elektron tam zamanında geri giderek çarpışmaya giriyor. Günümüz fizik denklemleri bunu açıklayabiliyor ama ortaya konulan verilerin mantığı henüz çözülebilmiş değil. Maddelerin karşıtlarına ihtiyaçları yoktur ve zaman çevrimi sahip olduğumuz fizik kurallarını yıkıyor. İşte bu yüzden, modern fiziğin bulduğu en şaşırtıcı ve kafa karıştırıcı şeylerin başında karşıt-madde geliyor.

Kuantum gerçekçiliği; eğer madde, bir takım değerlerin işlenmesi sonucunda meydana geliyorsa (tıpkı bilgisayar yazılımları gibi), o halde bu değerleri tersi oranında belirlemek ve böylece bir karşıt-işlem yaratmak da mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, karşıt-maddeler, işlem sonucunda yaratılan maddelerin kaçınılması imkânsız ürünleri olacaktır. Eğer zaman, maddelerin ileri-işlenme döngülerinin tamamlanması sonucunda oluşuyorsa, karşıt-madde için bu durum geri-işlenme döngüleri olacaktır. Yani kısaca, karşıt-maddeler zamanı tersine çeviriyor. Maddenin bir karşıtı vardır çünkü onu yaratan işlem tersine çevrilebilir ve böylece karşıt-zaman da meydana gelmiş olur. Yalnızca sanal bir gerçekliğin ürünü olan zaman tersine çevrilebilir ve bu da yaşadığımız dünyanın bir sanal gerçeklik olduğunun göstergelerinden biridir.

7-Çift yarık deneyi:
Fiziksel gerçekçilik; 200 yıl kadar önce, Thomas Young bir deney yaptı ve ulaştığı sonuçlar bugün hala fizikçilerin kafasını karıştırıyor. Üzerinde iki tane yarık bulunan bir panelin üzerine ışık tutan Thomas, bu panelin arkasına başka bir panel daha yerleştirerek, ilk panelin yarıklarından arkadaki panelin üzerine düşen ışığı inceledi.

Işık, yarıkların tam arkasında kalan bölgelerde yoğun olarak toplanırken, yüzeyin geri kalan kısmında da bir girişim örüntüsü oluşturuyordu. Bir ışık partikülü (foton) mutlaka dalga halinde olmalıydı (arkada kalan panelde ışığın yoğun olarak toplandığı alanlar olmamalıydı). Fakat aynı zamanda ışık belli bölgelerde toplanıyordu ki bu durum yalnızca bir foton parçacık gibi hareket ettiği zaman (veya öyle davrandığında) gözlemlenebilir. Işık hem bir dalga, hem de bir tanecik olarak mı davranıyor?

İlerleyen yıllarda fizikçiler bu soruya cevap bulmaya çalıştılar ve ilk panelin üzerinde bulunan yarıklardan fotonları teker teker diğer tarafa göndermeyi denediler. İlk foton gönderildiğinde tıpkı bir parçacık gibi davranmış ve arkadaki panelin üzerinde tahmin edilen bir noktaya düşmüştü. Diğer fotonlarda tek tek gönderildikten sonra, arkadaki panelde yine bir girişim örüntüsü oluşmuştu. Bu deney zamandan tamamen bağımsızdır; yani her yıl tek bir foton dahi gönderilse, aynı sonuç elde edilecek.

Bir foton kendisinden önce gönderilen fotonun panel üzerinde nerede düştüğünü bilemez, değil mi? O halde bu girişim örüntüsü nasıl oluşuyordu? Bunu anlamak için üzerinde yarıklar bulunan panel ile arkada kalan panelin arasına bir dedektör yerleştirildi. Bir foton iki yarıktan aynı anda geçemez, mutlaka birini tercih etmesi gerekiyor. Eğer foton üstte kalan yarıktan geçerse, dedektör bipleyecekti (şayet dedektör biplemezse, foton aşağıda kalan yarıktan geçmiş demektir). Bu mekanizmanın sonrasında doğanın açıklanamaz kanunlarından bir tanesi keşfedildi: Eğer gözlem altındaysa, bir fiziksel foton parçacık gibi davranıyor; eğer onu izleyen bir şey yoksa bir dalga gibi davranıyor. Günümüzde fizikçiler bu gizemi ‘Dalga-Parçacık İkiliği’ olarak adlandırıyor.

Kuantum gerçekçiliği; Kuantum Teorisi, iki yarıktan da geçtiği, etkileşime girdiği ve arkada kalan panel üzerinde belli bir noktada bir araya geldiği öngörülen imgesel dalgaları kullanarak Young’ un deneyini açıklayabiliyor. Teoride bir sorun yok fakat var olmayan dalgalar var olan dalgaların nasıl davrandığını açıklıyorsa, bu çok da tatmin edici bir bulgu değildir. Kuantum gerçekliğinde, bir foton programı ağ üzerinde birçok olayı meydana getirebilir; bir dalga olarak davranabilir ve ardından bir düğüm aşırı yük taşıdığı için yeniden başlatıldığında kendini yenileyebilir, tıpkı bir parçacık gibi.

8-Kara enerji ve karanlık madde:
Fiziksel gerçekçilik; günümüz yaklaşımları gözlerimizle deneyimleyebildiğimiz maddeleri tanımlamakla meşgul fakat var olan her şeyin beş katı büyüklükte karanlık madde mevcut. Yıldızlarını etrafında tutan galaksimizin merkezinde bulunan kara delik etrafında bir ışık halkası gibi düşünülebilir karanlık madde. Bu maddeyi gözlerimizle göremiyoruz çünkü hiçbir ışık bu maddeyi aydınlatmıyor. Karanlık madde bir karşıt-madde değildir çünkü gama ışını işareti bulunmamaktadır. Karanlık madde bir kara delik de değildir çünkü yerçekimsel kırılmaya sahip değildir. Fakat bugün bildiğimize göre, eğer karanlık madde olmazsa, galaksimizde bulunan yıldızlar param parça olacak. İnsanlık tarafından bilinen hiçbir madde karanlık maddenin ne olduğunu açıklayamıyor -bir hipotez olarak zayıf etkileşimli büyük kütleli parçacıklar (WIMP) önerildi fakat tatmin edici bir sonuca ulaşılamadı.

Bununla birlikte, evrenimizin %70 kadarının kara enerjiden oluştuğu biliniyor ve fiziğin bu enerji hakkında yapabileceği hiçbir açıklama bulunmuyor. Kara enerji bir çeşit negatif yerçekime sahip ve uzay boyunca yayılarak maddeleri baskılıyor. Bu nedenle evrenin genişlemesine yol açıyor. Şu ana kadar dikkate değer bir genişleme gözlemlenmedi fakat bilim insanlarının söylediğine göre, sürekli genişleyen bir evrende mutlaka bir şeyler zayıflayacaktır. Eğer kara enerji uzayın bir parçası olsaydı, o zaman uzayın genişleme oranıyla doğru orantılı olarak artış gösterirdi fakat durum bunun tam tersi. Şu tarihe kadar kara enerjinin ne olduğunu hiç kimse açıklayabilmiş değil.

Kuantum gerçekçiliği; eğer boş uzay yalnızca değersiz bir işlemse, o halde evren hiçbir şey olmalıdır ve eğer uzay sürekli genişliyorsa, o halde aralıksız olarak yeni bir evren ekleniyor demektir. Yeni işlem noktaları, tanım itibariyle, ilk döngülerinde bir girdi alır fakat dışarıya hiçbir şey vermez, yani yeni işlemler içine çekiyor fakat dışarıya hiçbir şey vermiyor, tıpkı kara enerji olarak adlandırdığımız negatif etki gibi.

Eğer düzenli bir aralıkla yeni evren ekleniyorsa, etkiler zaman içerisinde çok da değişmeyecektir. Sonuç olarak, kara enerji aralıksız olarak devam eden uzay yaratma sürecinin bir ürünü olmalıdır. Bu düşünceye göre, karanlık madde bir kara deliğin yörüngesinde bulunan ışık olmalıdır. Bu nedenle karanlık madde bir nur aylası şeklinde çünkü eğer kara deliğe çok yaklaşırsa içeri çekilir ve delikten çok uzaklaşırsa yörüngeden çıkar. Kuantum gerçekçiliğine göre, kara enerji ve karanlık maddeyi açıklayabilecek bir madde hiçbir zaman bulunamayacak.

9-Elektronlar tüneli:
Fiziksel gerçekçilik; dünyamızda bir elektron asla nüfuz edemeyeceği bir Gaussian alanının dışında bir anda belirebilir, tıpkı kapağı kapalı cam bir şişenin içerisinde bulunan bir demir paranın bir anda şişenin dışına çıkabilmesi gibi. Her şeyin geleneksel fizik kurallarına göre işlediği bir dünyada böylesi mümkün olamazdı fakat bizim dünyamızda bu mümkün.

Kuantum gerçekçiliği; kuantum Teorisi’ne göre bir elektron yukarda açıklanan eylemi zaman zaman yapmak durumundadır çünkü bir kuantum dalgası hiçbir engel tanımadan yayılabilir ve bir elektron tamamen rastgele olarak bir noktaya düşebilir. Her elektron düşüşü, fiziksel gerçekçilik olarak adlandırdığımız filmden bir görüntü olacaktır fakat bir sonraki görüntünün ne olacağı kestirilemeyecektir. Kuantum Teorisi’ne göre atom altı parçacıkların rastgele hareket etmesi olağandır.

Bu biraz garip gelebilir fakat bir yerden başka bir yere ışınlanma çalışmaları tamamen kuantum maddelerinin nasıl hareket ettiği ile ilgilidir. Gözlemlerimizden bağımsız olarak var olan bir fiziksel dünya deneyimliyoruz fakat Kuantum Teorisi’nin ‘gözlem olduğu anda deneye müdahale edilmiştir’ fikri, aslında her şeyin bir oyun izleme gibi olduğunu öne sürüyor. Sola baktığımızda bir sol görüntüsü yaratılıyor, sağa baktığımızda bir sağ görüntüsü yaratılıyor. Bohm’un teorisine göre, hayalet biçimli bir kuantum dalgası elektronları yönlendiriyor. Fakat günümüz teorisinde elektronun kendisi bir hayaletimsi dalga. Kuantum gerçekçiliğinin kuantum paradoksunu çözmek için kullandığı yöntem çok basit: Kuantum dünyası gerçekliktir ve fiziksel dünya sanal bir üründür, tıpkı bir bilgisayar oyunu gibi.

10-Kuantum Dolanıklık:
Fiziksel gerçekçilik; eğer bir sezyum atomu farklı yönlerde iki foton salıyorsa, Kuantum Teorisi bu fotonları ‘dolandırır’ ve böylece birisi yükseliyorken diğeri alçalır. Fakat bir foton rastgele dönüyorsa, diğer foton ne tarafa döneceğini nasıl bilebilir? Einstein’a göre bir fotonun dönüş yönünün, evrenin neresinde olursa olsun diğer fotonun ne yöne döneceğini belirlemesi oldukça ürkütücü bir fikirdi. Bu konuda yürütülen deney insanlık tarihinde gerçekleştirilmiş en titiz deneylerden bir tanesiydi çünkü sonuçlar yaşadığımız dünyanın gerçekliğini ortaya koyacaktı. Kuantum Teorisi yine yanılmamıştı, bir fotonun gözlemlenmesi diğer fotonun aksi yönde dönmesine neden oluyordu.

İki foton arasında herhangi bir sinyal alışverişi olmasına imkân tanımayacak bir mesafe de olsa sonuç aynıydı. Doğa daha başlangıçta bir fotonu belli bir yöne ve diğer fotonu diğer yöne programlamış olabilirdi fakat görünen o ki böylesi birçok farklı soruna neden olacaktı. Bu nedenle, doğa iki fotonun da iki yönde dönebilmesine olanak sağladı. Fakat fiziksel olarak imkansız olmasına rağmen, yalnızca gözlemlendikleri zaman iki foton aynı anda farklı yönlerde dönmeye başlıyor.

Kuantum gerçekçiliği; programları iki farklı noktayı aynı anda çalıştırmak için birleştirilen iki foton birbirine dolanıyor. Eğer bir program bir yönde çalışıyorsa diğer program diğer yönü çalıştırıyor. Bu iki programdan herhangi birinde gerçekleşen bir fiziksel eylem iki programı da rastgele baştan başlatıyor fakat iki programın farklı yönlerde işlemesini sağlayan kodu koruyor.

Kuantum gerçekçiliği Kuantum Teorisi’nin ortaya attığı denklemleri yeniden değerlendiriyor. İddia edilene göre, fiziksel dünya yalnızca bir işlemler bütünü fakat bu her şey sahte demek anlamına gelmiyor. Bir yerlerde gerçek bir dünya var ve gerçek fiziksellik (bizim bildiğimiz fizikten çok farklı olduğu düşülüyor) orada, bizim fiziksel dünyamız yalnızca bir kodun ürünü.

Kaynak: onedio.com

Bu konuyu yazdır

  İNSAN ENERJİ ALANI İLE ŞİFA
Yazar: Spiritüeller - 06-12-2017, Saat: 23:12 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

İNSAN ENERJİ ALANI İLE ŞİFA

Barbara Ann Brennan

Barbara Ann Brennan insan bedeni etrafında gördüğü enerji alanlarını ciddi bir şekilde ilk kez dikkate aldığı zaman, NASA’da bir astrofizikçi olarak çalışıyordu. Vizyonunu izlemek için işinden ayrıldığından beri, Brennan enerji şifasını katı bilim alanına getiren hemen hemen tek kişidir. Onun odağı ayrıca bilimin ve spiritüalitenin artık birbirinden ayrılamayacağı bilgisini dünyamıza derin bir spritüel şekilde göstermektir. Aşağıdaki görüşme Spektrum dergisinin editörü Roger Windsor tarafından yapılmıştır.

Fiziksel bedenin psikolojik sağlığın ve psikolojik geçmişin bir tezahürdür. Birçok insan bedenin genlerimizin, fiziksel mirasımızın bir tezahürü olduğunu anlıyor, ancak bu ayrıca bizim psikolojimiz ile direkt ilişkilidir. Aile yapısı içinde büyürken ve bunlarla başa çıkarken bizim duygusal, sosyal ve çevresel konularımız fiziksel bedende kendini gösterir.

Geçmişteki çok acı veren bir şeyleri hissetmemek ve deneyimlememek için kişi aurik alanda akışı değiştirir veya bloke eder. En sonunda, bu fiziksel bedeni etkiler ve hastalık yaratır.

Kişinin çocuklukta deneyimleyebileceği genel bir travmaya örnek vermek gerekirse; karakteroloji terimleriyle, kitabımda da sıralamış olduğum travmadan kaynaklanan beş büyük karakter yapısı vardır. Her biri kendi nedenine sahiptir.

Örneğin, çok erken yaşlardaki bir çocuk, anne karnında iken bile veya doğumdan hemen sonra, bir otorite figüründen, anne baba veya başka bir şey, negatif bir saldırı deneyimlediğinde, bu çocuğun bilinçliliği “uçuş/kaçış” sendromu ile reaksiyon gösterir. Bu fiziksel bir suistimal olabilir veya bağırıp çağırma gibi tekrarlanan psikolojik bir suistimal olabilir ya da kötü bakışlar bile olabilir. Siz küçük bir çocuk iken bir yetişkin size vuruyorsa, ona karşı savunmaya geçersiniz. Bu çok korkutucu bir deneyimdir, sizden beş kat daha büyüktürler. Ani bir reaksiyon olur.

Fiziksel olarak, bu adrenalin salgılama, hızlı kalp atisi vs ile sonuçlanır. Enerjisel olarak, aurik alanın ve bilinçliliğin bir kısmının bedenden çıkıp gitmesi anlamına gelir. Kişi kendi bilinçliliği ile mevcut değildir. Tehlikeli bir deneyime karşı savunmaya çabalıyordur. Genellikle çocuk, enerjiyi travmatize olan alandan çekecektir, ancak travmaya farklı reaksiyonlar vardır. Bir tip, onu alanın dışına çeker, bir başka tip bu alanı çok büyük ve ağır yapabilir. Kişi bu alanda kilo alabilir. Bu yaşam boyunca bir model olarak sürüp gider. Reaksiyon nerede olursa olsun, en sonunda bir tür fiziksel problem ile onu sonuçlandırırsınız.

Vibrational-Healing.jpg

Kişi bedenini terkedecek kadar korktuğunda, aurik alanı büker (kıvırır). Bunu yaparken bilinçli olarak farkında değildir. Korku verici durumdan bilinçliliğinizi kırıp götürmeyi etkilemek için, dışarı çıkmak için aurik alanı bükersiniz ve bağlantı noktalarında insan enerji alanını kırabilirsiniz de. Çoğu zaman aurik alan bazı bağlantı yerlerinden enerji fışkırması gösterir, burasının kişiye vurulmuş olduğu yer olması gerekmez (başka bir yerde bu fışkırma ortaya çıkabilir).

Farklı tipte çocukluk travmasına bir başka örnek, anne baba çocuğa aşırı düşkün olduğunda, aşırı koruyucu olduğunda ortaya çıkar. Psikoloji dünyasında buna “istila/tecavüz” denir – kişiyi sürekli olarak psikolojik olarak istila/tecavüz etmek ve onlara kendileri için bir alan bırakmamak. Bu insanlara olan şey 3ncü çakranın üflenip çıkmasıdır (sönmesi) ve onlar burada saldırılara çok açıktır/savunmasızdır ve 3ncü çakra sürekli şekilde dışarı enerji akıttığı için çok boş hissederler. Bu insanlar aşırı yemeye eğilimlidir. Bu durumda, güvenlik için bedenin dışına çıkmak yerine yaptıkları şey kendilerini bedenlerinin içine sıkıştırmak ve bir sürü kilo almaya, saldırılara açık olmamak için bir sinir yaratmaya bağlarlar.

Sonuç kilo almaktır, tüm bununla ilgili birlikte olan fiziksel ve psikolojik problemler ile birlikte. Sindirim organlarında, olası olarak karaciğer veya pankreasta ve çoğu zaman midede problem olur.

Eğer kişi aşırı yemeyi durdurmak için kendi iradesini kullanmaya başlarsa – aşırı yemeyi bıraktıklarında doğru diyet bilgisini aldıklarını kabul edelim, bu çocukluk acısını geri getirecektir, çünkü bu savunmadır. Kilolar gitmeye başlayınca, kişi kendini daha savunmasız hissedecektir ve bu ilk yerdeki acının nedeninin ve neyin olmuş olduğunun bilinçliliğe gelmesine izin verecektir, iyileşmek için gerekli olan budur. Bu noktada, yardım alabilirler. Yardım aldıkları zaman, çakralarla nasıl çalışılacağını bilen bir şifacıya giderlerse, çakralarının tekrar düzgün şekilde işlemesini sağlayabilirler.

Çoğu zaman aşırı yeme bağımlılıkla ilişkilidir, örneğin çok fazla itina edilmiş, özen ile yetiştirilmiş bir kişi. Sorun bağımlılık olduğu için, bağımsızlığa sahip olmanın uzun süren bir mücadelesi olur, yaşamda kendi seçimlerini nasıl yapacağını öğrenerek ve kendi hayatınızı sürerek, şimdiye dek deneyimlemekte olduğunuz bağımlılığın herhangi bir türü olmadan.

Savunmacı model içsel beni anlamamak ve içsel ben vasıtası ile hareket etmemektir. O içeriye o kadar bastırılmış ki, erişilemez olmuş. İçsel ben dediğimde, tam yaratıcılığa, sevgiye ve ilahi bilgeliğe sahip olan beni anlatmak istiyorum. Çoğu insan için bu içsel bene tekrar bağlanmak çok zordur, çünkü bunu onlar için onaylayacak herhangi biri yaşamlarında hiç olmamış. Bundan dolayı, her bireyin bundan geçmesi için uzun vadeli bir öğrenim periyodu vardır.

Aklımdayken söyleyeyim, herkes bu travmalarla doludur. Eğer bedenlenmişseniz, problemleriniz vardır. Bu okul sınıfının bir parçasıdır. Yenilik yaptığım/değişiklik yaptığım, yaptığımız çalışmanın eşsizliği, zihnin, psikolojinin, bedenin, ruhun, duyguların vs. hepsinin aurik alanda algılanması ve direkt olarak üzerinde çalışılmasıdır. Bu, direkt olarak zorluğa neden olan enerji bilinçliliği üzerinde çalışabildiğimiz anlamına gelir. Aurik alanda, enerji ve bilinçlilik bölünemez.

Konuşmakta olduğumuz bağımlılık örneğinde, eğer enerji alanı durgunlaşmış ise, çok fazla karanlık enerjiyi dışarıya çekebilirsiniz ve kişiye bağımsızlık deneyimini yaşaması için yardımcı olabilirsiniz. Bedenini terkeden korku ile dolu bir kişi için, onun bir başka insan ile şimdide direkt temas halinde durması ve güvende hissetmesine yardım etmek için direkt olarak enerji alanı ile çalışabiliriz. Bu yolla, kişi deneyime ulaşır, onu kendi enerji alanında hisseder ve aurik alan olan kendi enerji bilinçliliğini nasıl ayarlayacağını öğrenir.

Şüphesiz, kişi bunu kendi kendine yapabilir, ancak, bir şifacıya giderseniz, onlar psikolojik sorunlarla çalışırken aynı zamanda direkt olarak tam çakra üzerinde çalışabilirler, o zaman sorun oldukça hızlı şekilde iyileşebilir.

Sadece kişinin aurik alanına bakarak hangi çakraların travma içinde olduğunu görebilirsiniz. Bir çakra bana bir huni veya vorteks seklinde görünür. Doğu geleneklerinde çakralar taç yaprakları veya ışığın tekerleri olarak tanımlanır, ancak Batı terminolojisinde, o bir vortekstir (girdap), çapı on beş – yirmi santimetre, daha küçük vorteksler içerir. Tüm bu vorteksler döner, etrafımızdaki enerjiden yaşam enerjisi çeker.

Her bir vorteks özel bir organ ile ilgilidir. Bir travma çakraları yırtıp açar, bazı vortekslerin organa yeterli yaşam enerjisi çekmesinde başarısız olmasına neden olur. Enerjiden yoksun kalan bu organlar iyi fonksiyon yapamaz.

Bir çakraya baktığımda, vorteksi kontrol ederim, onu aşağıya kadar takip ederim, onun bağlandığı organa bakarım ve organın doğru nabızda atıp atmadığını kontrol ederim. Eğer çakra yırtılıp açıldıysa, organ çok yavaş şekilde nabız atacaktır ve çok zayıflayacaktır. Renkler solacaktır/kararacaktır. Eğer o organa giden vorteks tıkanmış ise, organ olası olarak tıkanacak ve kararacaktır ve temizlenmeye gereksinimi olur. Kan birikmesi nedeni ile organ iyi fonksiyon yapmayacaktır.

Sorun direkt olarak yaşamda kendini gösterir. Problem nerede olursa olsun, tamamlanmama, kaos, travma – yaşam durumunuz sizi nerede tatmin etmiyorsa –  bu yolla ortaya çıkar çünkü bu tür tamamlanma yaratma yeteneğini bloke ediyorsunuz. Savunmacı kalıplarınız nedeni ile aurik alanınızda bir blok tutuyorsunuz. Yaşamınızda tam simdi olan şey ile bilinçli farkındalık getirememeniz arasında direkt bir korelasyon vardır.

Bilinçliliği getirme ve çocukluk acısını ortaya çıkarma ile ilgili konuştuğumuzda; bunun daha büyük resmi, çocukluk sorunlarını ortaya çıkarmak değildir, sizin tüm yaşamınız boyunca sahip olmuş olduğunuz tüm çözülmemiş deneyimlerinizi ortaya çıkarmaktır. Bu ayrıca yaşamınızda tam simdi sahip olduğunuz herhangi bir eksiklik/yoksunluk ile direkt ilgilidir.

Varlığımızın merkezinden yaratırız. Bu yaratma niyetimiz vasıtası ile aurik alan seviyeleri vasıtası ile bizim çekirdek özümüzden fışkırır ve hangi formda olursa olsun fiziksel dünyada tezahür eder. İlişkiler, kariyer, çocuklar, gelir vergisi, sanat çalışması, ne olursa olsun bunlardan bahsediyorum. İnsan varlıklar sürekli yaratıyor. Zorluk şu ki, bu yaratıcı enerji varlığımızın merkezinden fışkırırken ve niyete bağlı olarak (dayanarak) alanlarımıza çökerken, yüzyıllardır alanlarımızda tutmakta olduğumuz tüm bu bloklara çarpar, çünkü tüm bu enkarnasyonlara sahibiz. O enerji bu bloklara çarpar ve hasara uğrar.

Bloke olmuş enerji bilinçliliğinin herhangi akışı her şeyi bloke eder – sadece negatif duyguları değil, tüm pozitif olanları da ve tüm yaratıcı gücü de bloke eder. Böylece, burada anahtar yaşamınıza açılmaktır. Fiziksel seviyede, yaşamınıza açılmaktan ve insan gereksinimlerinizin karşılanmasından söz ediyoruz. Spritüel perspektiften, uyanmaktan söz ediyoruz. Bu çözülmemiş kalıpları temizlemek için, bunları bilinçli farkındalığa getirmemiz gerekir. Bu, gerçekte, herkesin konuşmakta olduğu aydınlanmanın uyanma süreci olarak ortaya çıkar.

Aurik alanlar terimlerinde bununla ilgili düşünürseniz, alandaki blokların hepsi gerçekte çözülmemiş yaratımlardır. Eğer insan varlığını bir yaratma jeneratörü (üreteci) olarak düşünürseniz, bu çekirdek merkezden gelir, içimizdeki İlahi, fiziksel planda yaratmak için o daha yüksek frekanslardan aşağıya fiziksel dünyaya çökmek zorundadır, alanda bloke olan herhangi bir şey gerçekte bu yaratıcı enerjidir. Bloke olmanın yolu, enerji bizim bilinçliliğimizden ayrılır/sıyrılır. En sonunda, tüm bu diğer problemlere neden olur, fiziksel, duygusal veya yaşamlarımızdaki değer problemler. Budistlerin, Hinduların ve herkesin bahsettiği spritüel uyanış süreci. Çünkü bloke olduğunda, bilinçsiz hale geliriz. Bunların hepsini bilinçli farkındalığa getirme sürecindeyiz, uyanık ve farkında oluyoruz. Bu spritüel aydınlanma sürecidir.

Benim deneyimimde, bağlılıklar gerçekte blokların hepsine bağlılıklardır ve realite ile ilgili tüm negatif inançlardır. Kendi problemlerimiz için başkalarını suçluyoruz, onları nasıl yarattığımızı görmek için kendi içimize bakmıyoruz.

Psikolojik lisan ben’in korunmasına dayalıdır ve ben’e referans olarak kullanılan lisan egodur ve bu tür sözcüklerdir. Budistler ve diğer dinsel gelenekler İlahi ile Bir olmaktan söz ederler, bu Bir olmanın farkındalığını kapsar. Benim perspektifimden, pozitif ego, iyi bir şeydir çünkü o “gerçek” olarak adlandırdığımız yaşam deneyimlerimizin tümünün panosundan seçimler yapan bilinçli farkındalığımızdır – bilinçli farkındalığımız kendimiz ve yaşamlarımız için seçimler yapmak için gerçeğimizi kullanır. Genellikle, bu seçimler büyümemiz ile ilgilidir. Büyümemiz merkezlenmemiz gereken yerdir. Bu pozitif bir şeydir.

Büyüme süreci bilinçli olarak farkında olmak ve İlahi olanda önceden var olan Bir olmanın farkında olmaktır. Genellikle insan bilinçliliğine indirgenmiş kendimizin parçası Birliğin bu deneyimini henüz bilmez, ancak bunu bilen ve her zaman buna sahip olan kendimizin daha derin bir parçası vardır. Şimdi yapmakta olduğumuz benin bilinçli olarak farkında olan kendimizin parçasını Bir olma deneyimine getirmektir. Bu bir boşluk deneyimi değildir, bu bir genişleme, evrensel ben deneyimidir, ama hala ben’in bir deneyimidir. Bir olmanın birçok görünüşü Doğu geleneklerinden gelir, Doğu’da ego ve bilinçliliğin kendisi Bati toplumunda olduğu kadar yüksek derecede yapılanmamıştır. Bunun her iki ucundan merkeze ilerleyerek daha derin bir gerçeğe gitmekte olduğumuzu düşünüyorum.

Kendini iyileştirme için en büyük şeyin her gün ilahi özünüze merkezlenmek olduğunu düşünüyorum, bunu tam bedenin merkezinde, göbeğin biraz üstünde yerleşik olan Çekirdek Yıldız olarak görüyorum. O güzel, parlak bir ışık, bireyselleşmiş İlahi olan, içimizdeki Tanrı. Onu dışarıya doğru genişletin. Tüm problemlerimiz yerine, kendimizin bu parçası ile özdeşleşmeyi daha çok öğrendikçe uyanık olmak ve önceden içimizde olan Bir olma farkındalığı için kendimizi daha çok destekleriz. Bu sadece onun farkında olmak konusudur. O ayrıca, bedeninizin ilgilendiğiniz bölümüne bu ışığı getirmek için en büyük şifa tekniklerinden biridir.

Ayrıca, yaşamınızdaki tamamlanmamış olan herhangi bir şeyin yaratıcılık enerjinizi bloke ettiğiniz yerin anahtarı olduğunu kavramak önemlidir. Problemlerinizin hepsi kendisini ifade etmeye gereksinimi olan içinizdeki yaratıcı güç ile direkt ilgilidir. Onlar geçeceğiniz yollardır ve tamamlanmanızı yaratmak için onlardan geçmek zorundasınız.


(Çeviri: Saffet Güler)

Bu konuyu yazdır

  DÜNYA’NIN ÇOK ESKİ GEÇMİŞLERİ VARDI: ÂDEM UYGARLIKLARI-ÖNCEKİ ÂDEM NESİLLERİ
Yazar: Emka - 06-12-2017, Saat: 17:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Tarih biliminin yanılgılarının ve eski uygarlıkların gizemlerinin ancak “Âdem uygarlıkları” olgusu ile çözülebileceği belirtiliyor. Ancak bu tür bir evrensel bakış açısı tarihin kayıp halkalarını ortaya çıkarabilecektir. Aşağıdaki yazıda Cem Çobanlı’ nın incelemesini okuyacaksınız.

Kur’an-ı Kerim: “Görmediler mi onlardan önce nice nesiller yok ettik. Hem onlara size vermediğimiz şeyleri vermiştik ve göğü de üzerlerine bol bol boşaltmıştık…” (En’âm – 6)
Yeryüzünün ve İnsanlığın bilinen tarihi büyük çelişkilerle doludur. Öyle ki, daha “dün” denebilecek kadar kısa bir süre önce bilim adamları Dünya’nın tüm geçmişinin yirmi-otuz bin yıllık olduğunu tahmin ediyorlardı. Bilim alanında dev adımlar atıldıkça bu süre giderek büyümeye başladı. Bugün Dünya’nın yaşının 4,5 milyar yıl olduğu söyle­niyor. Belki 100 yıl sonra bu rakam 8 milyara çıkacak. Dünya’nın Fizik yaşının saptanması açısından bu alanda yapılan çalışmalar, olumlu adımlar olarak nitelenebilir. Fakat bu o kadar önemli değil. İster 4,5 milyar, ister 8 milyar yıl olsun, bu süreç içerisinde insanın ortaya çıkışını nereye koymak gerekiyor?

499369-1024x576.jpg

Bitmeyen çelişkiler:
Bu alandaki çelişki öylesine ilginç boyutlarda ki, yazılı tarih, piramitlerin 3000-3500 yıl önce yapıldığını öne sürüyor, oysa çeşitli kaynaklar bu tarihi 80.000 yıl öncesine götürüyor. Yine yazılı tarihe göre ilk insan 2 milyon yıl önce ortaya çıktı deniliyor, oysa Tiahuanaco kalıntılarında insan eliyle yapılmış 100 milyon yıllık kabartma resimler bulunuyor. Yine bir tür yazılı tarih kitabı olan Tevrat’ın Tekvin bölümünde Âdem’ in ilk ortaya çıkışının 7.000 yıl önce olduğu söyleniyor, Kanada’da 15 milyon yıllık bir ayak izi bulunuyor. Ve bu tür örnekler bitip tükenmek bilmeden uzayıp gidiyor, hem de her geçen gün yenilerini de ardı sıra sürükleyerek.

Âdem kimdir?
Tıpkı bir parçalı bulmacada olduğu gibi, biz bulmacayı tamamlamak için yeni parçaları ona ekledikçe, sonuca varacağımıza her şeyin altüst olduğunu görüyoruz. Fakat tüm bu karmakarışıklık içerisinde, bu çelişkilerden kendini kısmen kurtarabilmiş bir şey var: Âdem. Tüm kutsal metinlerde geçen bu sözcük, insanoğlunun yeryüzünde ilk ortaya çıkışını ifade ediyor. Etmesine ediyor da, bugün yeryüzünde yaşayan yaklaşık 6 milyar insanın sadece bir dişi ve erkekten ortaya çıkıp çoğalmasını açıklamak pek akla yatkın görünmüyor. Bizim atamız hangi Âdem idi, 7.000 yıl önceki mi, 80.000 yıl önceki mi, yoksa 100 milyon yıl önceki mi?

Çok Âdem’ler geçti:
Ünlü İslam düşünürü Muhiddin Arabî bu sorunun cevabına ışık tutabilecek ilginç bir olayı aktarıyor. Muhiddin Arabî bir gün Kâbe’de tavaf ederken orada karşılaştığı ve tanımadığı uzun boylu birisi ile arasında şöyle bir konuşma geçiyor. Yabancı, Arabi’ye, “Biz de bir zamanlar sizin gibi Kâbe’yi tavaf ederdik” diyor. Muhiddin Arabi’nin, bu, ”Bir zamanlar” ifadesi dikkatini çekiyor ve “Bu dediğiniz ne zamandı?” diye merakla soruyor. Aldığı cevap ise onu daha da şaşkınlık içerisinde bırakıyor: ” 120.000 yıl önce.” Muhiddin Arabi bu kez, “Nasıl olur. Bizce Âdem’in ortaya çıkışı 6000-7000 yıl öncesine dayanır” deyince yabancı şu ilginç karşılığı veriyor:
“Sen hangi Âdem’den söz ediyorsun! Size yakın olan Âdem’den mi, yoksa bize yakın olan Âdem’den mi? Bu dünya üzerinden çok Âdem’ ler geçmiştir.”

Âdem uygarlıkları:
İşte parçalı bulmacamızın en önemli parçası! Eğer bu parça doğru bir şekilde yerine yerleştirilebilirse, yukarıda “çelişki” olarak ele aldığımız birçok olay değişik bir kimliğe bürünecek ve bir anlam kazanacaktır. Daha önce değinilen Âdem uygarlıkları bir kez daha karşımıza çıkıyor. Âdem uygarlıkları olgusu ile yazılmayan tarihin gizemleri ya da Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen yok edilmiş kavimlerin öyküsü kısmen çözülebilir. 

Kur’an-ı Kerim’de anlatılıyor:
Kuranı Kerim’de dünyanın çok eski geçmişleri olduğu, dolaylı da olsa belirtilir: “Önceki kavimlerin sayısını Allah’tan başkası bilemez” (İbrahim suresi-14, ayet:9). Bir yoruma göre bu ayet ile insanoğlunun yeryüzündeki milyonlarca yıllık geçmişi anlatılır. Kuranı Kerim’in yaklaşık 60 ayetinde yok edilen uygarlıkların öyküsünden söz edilir. Bunların en ilginçlerinden biri şöyledir: “Görmediler mi onlardan önce nice nesiller yok ettik. Hem onlara size vermediğimiz şeyleri vermiştik ve göğü de üzerlerine bol bol boşaltmıştık. Fakat günahlarından ötürü onları helak ettik ve onların peşinden başka bir nesil yarattık.” (Enam Suresi-6, ayet: 6).
Eski bir minyatürde Âdem, Havva ve on üç ikizi görülüyor. Ruhçu görüşe göre, dünyanın çok eski geçmişleri vardır. Her geçmiş, yaklaşık 26.000 yıllık bir “devre” olarak kabul ediliyor. Her devrenin de yeni bir Âdem’i olduğu kabul ediliyor.

“Göğün boşaltılması”:
Kuranı Kerim’in özellikle bu ayeti birçok olayı ve bilgiyi kapsamaktadır. Öncelikle çok sayıda kavmin yok edildiği vurgulanır. “Onlara size vermediğimiz şeyleri de vermiştik” ifadesinde ise eski insanların, gelişmiş bir uygarlık düzeyinde oldukları anlatılmak istenir. “Göğün, üzerlerine bol bol boşaltılması” ise bazı araştırmacılara göre, geçmiş uygarlıkların Dünya dışı zekâlarla kurdukları uzaysal ilişkileri anlatmak ister. Günahlarından ötürü insanların yok edilmesi olayına ise hemen hemen tüm kutsal metinlerde rastlanır.

Ad, Semud, Ress, Medyen:
Yine Kuranı Kerim’de bu yok edilen kavimlerden bazılarının adı da verilir: “Ad, Semud ulusları, Ress kavmini ve bunların arasında birçok nesilleri helak ettik.” (Furkan Suresi-25, ayet:38)
“Ad ve Semud uluslarını da yok ettik.” (Ankebut Suresi-29 ayet:38)
Bazı Arap tarihçileri Kuranı Kerim’in birçok yerinde adı geçen, Ad, Semud, Ress ve Medyen kavimlerinin Arap Yarımadası’nda yaşadıklarını öne sürerler. Araştırmacı yazar Charles Berlitz ise Ad’ın Atlantis olduğunu belirtir. Daha başkaları ise Semud’un Mu Uygarlığı olduğunu öne sürerler. Ad, Semud, Atlantia, Mu, Lemurya kısacası bildiğimiz ya da bilmediğimiz tüm bu kavimler acaba Âdem uygarlıkları mıdırlar?

Bir devre 26.000 yıldır:
Âdem uygarlıkları spiritualist literatürde devreler olarak adlandırılır. Buna göre Dünya bir tekâmül okuludur. Evrenin her yanında olduğu gibi Dünya da, ruhların evrimleşmelerine olanak sağlayan bir kozmik okuldur. Evrenin her yanında ruhların evrimsel sıçramaları periyodik devreler içerisinde oluşur. Bu, dünya için de geçerlidir. Dünya’nın ekseni, hareket düzlemi ile 23.5 derecelik bir açı meydana getirir. Buna dönme ekseninin presesyon hareketi denir. Bu olayın süresi yaklaşık olarak 26.000 yıldır.

Dünya okulu:
Dünyamız şimdiye kadar anlatıldığı gibi birçok 26.000 yıllık devreler geçirmiştir. Bu devreler içerisinde ruhların öğrenimi ve öğretimi sürdürülür. Bu yöntem, belirtildiğine göre evrenin her yanında böyledir. Her devre, kendine özgü öğretim yöntemleriyle ruhları eğiten okullar ve bir tür laboratuvarlardır.
Her devre, içinde olduğu sistemin genel devresinde bir sınıftır. Bu şekilde devreler açılır kapanır. Her devre eğitimi öğretilecek olanın niteliğine uygun koşulları ve içerikleri taşır. Ruhlar ihtiyaç duydukları bilgileri, kendilerine uygun devreler içerisinde öğrenirler. Atlantis ve Mu Uygarlıkları bundan önceki bizim bilebildiğimiz devrelerin uygarlıklarıdır.

Kaynak: Bilinmeyen, Sayı:67

Bu konuyu yazdır