Lugat 365 projesi, hissikablelvuku, müşkülpesent gibi unutulmuş veya gençlerin duymadığı eski kelimeleri sosyal medya üzerinden paylaşan bir projeydi. Onların paylaştıkları kelimelerden bir seçkiyi Erol Akyavaş’ın resimleri ile birlikte hazırladık.
1. Dilemma: İkilem
“Her gülücük bir fiyasko, her iltifat bir asparagas, her hediye bir skandaldı… Yine de idare ediyordum. Yalnızsan yalanlar sana ilaç gibi gelir, iftiralar senin için bir terapidir. Dilara Dilemma ile aramızdaki aşk karşılıklı bir iftiradan ibaretti.” (Murat Menteş, Dublörün Dilemması)
2. Sergüzeşt: Serüven, macera
“Evet yeri gelmişken itiraf etmeliyim, sadece romantik değil, aynı zamanda iflah olmaz bir sergüzeştim ben. Belki bir romancı için gerekli bir ruh halidir bu sergüzeştlik ama hayat, her zaman hakikatin üzerinde yükselir.” (Ahmet Ümit, Elveda Güzel Vatanım)
3. Şikemperver: Yemeğe düşkün (Günümüzde kullanılan gurme yerine pekala geçebilir)
“Bu yokluk içinde Hacı Nazif Bey kül oldu gitti. Muhalifler galiba fazla ekûl (pisboğaz) fazla şikemperver adamlar, fakat rakıya düşkün adamlar değiller.” (Refik Halit Karay, Guguklu Saat)
4. Nazenin: Cilveli, nazlı
“Artık ona biraz daha dikkat ediyordum. Toplu bir başı, tatlı gözleri, pembe bir burnu vardı. Tamamıyla sarı idi ve ötesinde berisinde sarı tüylerinin daha koyuca, sanki tersine dönmüş de dalgaları vardı. Ve bütün halinde hayata yırtmaktan ziyade sevmek, fakat sevmekten evvel sevilmek için gelmişe benzer nazenin bir edanın baygınlıkları vardı.” (Halit Ziya Uşaklıgil, Zerrin’in Hikayesi (Aşka Dair))
5. Asude: Rahat, sakin
“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.”
(Yahya Kemal Beyatlı, Rindlerin Ölümü)
6. Letafet: Güzellik, hoşluk
“Birlikte kafaları çekerlerken Mustafa onlara Fuzulî’den beyitler okuyor, Nedim’in içki düşkünlüğünden örnekler veriyordu: Meyhane mukassi görünür taşradan ammâ/Bir başka ferah başka başka letafet var içinde. Rakıdan başka bir de tiyatroya düşkün olmuştu. Hafta sonları arkadaşları mektepte harıl harıl çalışırken Mustafa, Darülbedayi’de Shakespeare’i seyrediyordu.” (Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı)
7. Tahayyül: Hayalde canlandırma, imgeleme
“Hakikaten eskisi gibi miydi ya? Eskisi o kadar uzak, o kadar efsanevi bir alemdi ki; Behçet Bey orada, bu alemin her şeyi değiştiren ve güzelleştiren büyülü ışığı altında kendisini istediği gibi tahayyül edebilirdi.” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste)
8. Sazende: Sazcı
“Sazendeler bütün maharetleriyle telleri titretirken kadın, erkek bu iki vücut tekmil zarafetleriyle, havada kıvrıla kıvrıla dönen nağmelerle aynı ahenkte kıvrılıyor, doğruluyor. Hafif ve parlak pabuçların, yemenilerin içindeki ayaklar ölçülü bir şiir düzgünlüğünde keçenin üstüne konup kalktıkça göze çimende oynaşan bir çift kelebeğin ahenktar tavırlarını hatırlatıyordu.” (Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Yarayı Kanatan öyküsü (Çağlayanlar))
9. Müteşekkir: Teşekkür borcu olan
“Ömrümde ilk defa düşündüğümün aksini söylemedim. Düşündüğümü söyleyecek kadar çirkin olduğuma zaman zaman müteşekkir oluyorum.” (Halide Edip Adıvar, Kalp Ağrısı)
10. Müteessir: Üzülmüş, üzüntülü
“Müteessir olmamak elde değil… Mamafih bendeniz o kadar yufka yürekli bir insan değilim… Bilhassa vazife başında… Yani bendenizi öyle zayıf, iradesiz, aciz, korkak bir insan olarak tanımamanızı rica ederim Müfettiş bey.” (Reşat Nuri Güntekin, İstiklal adlı tiyatro oyunu)
11. Munis: Cana yakın, uysal, uygun
“Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu”
(Murathan Mungan, Yalnız Bir Opera)
12. Tarumar: Dağınık, karışık, perişan
“Yolcu yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıç şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi
Velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi
ahüzar idi.”
(Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı)
13. Terûtaze: Çok taze, körpe
“Kralına gönderilen çok kıymetli hediyelerle yüklü olan ve İspanya Tersanelerinden terûtaze çıkmış bulunan bir gemiyi Barbaros el çabukluğu marifet diyerek zaptediverirken gene Barbaros Palma Adası’nı basıyordu.” (Halikarnas Balıkçısı, Uluç Reis)
14. Nâmütenâhi: Sonsuz ucu bucağı olmayan
“Bütün bu fikirler arasında bir rakkas gibi kalbini, korku ve bezginlik ile ezen kendi mukayese-i hayatı daima tekerrür ediyor, bazen namütenahi bir kasvet ve melal, sonra acı bir korku ve telaş, her şeyin, bütün emellerin, ümitlerin, gençlik ve saadetin zalim bir inatla mutlaka elden kaçacağını, işte elan kaçmakta olduğunu, bir şey yapmak ihtimali olmaksızın artık hayatının bitmiş olduğuna karar vermek lazım geldiğini görerek zebun kalıyordu.” (Mehmet Rauf, Eylül)
“Aylardır bu saati, bu dakikayı intizâr ettim, size namütenahi hürmetime rağmen susmayacağım Neveser.” (Attila İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları)
15. Mütenasip: Orantılı, oranlı uygun
“Genç kız ilk bakışta acayip bir tesir bırakıyordu. Beyaz bir yüzü, omuzlarına dökülen uzun saçlan, hafif tatlı esmer bir cildi, ince narin mütenasip bir vücudu vardı. Fakat gözleri çok tuhaftı. Donuk ela idiler. İnsan bunlara bakınca hiç bir şey anlayamıyor, fakat bunların manasız olduklarını da bir türlü kabul edemiyor, daha dikkatle bakıyor ve nihayet garip bir yorgunluk ve ürkeklik hissiyle başını çevirmeye mecbur oluyordu.” (Sabahattin Ali, Bir Hakikatın Hikayesi adlı yayımlanmamış öyküsü)
16. Temenni: Dileme, dilek
“Halbuki ben ne kadar saçma olursa olsun, yan yana bulunduğumuz zamanın durup kalmasını, asla bitmemesini temenni ediyorum.” (Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna)
17. Telakki: Anlayış, görüş, kabul etme
“Bir insanı diğerinden ayıran hususiyet nedir? Dış şartlar mı? Olamaz. Nedir o halde? Kazanç ve kayıp hakkındaki telakkisidir.” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar)
18. Ehemmiyet: Önem
“Hiç kimsenin ne dediğine, ne diyeceğine zerre kadar ehemmiyet vermedim ve harekatımı herkesin arzusuna uydurmaya lüzum görmedim. Bütün bunlar birer fazilet değil midir?” (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kiralık Konak)
19. Dilhun: İçi kan ağlayan, büyük üzüntü içinde olan
“Onlar böylesi alçakça, canavarca bir ölüme layık insanlar değillerdi. Ali Safa Bey öyle candan, öyle güzel konuştu ki bu gece herkesi dilhun eyledi.” (Yaşar Kemal, İnce Memed)
20. Meftun: Tutkun, gönül vermiş, vurgun
“Prensesim,
Güzel gözlerinizden damlayan inci, okudukça beni meftun eden mektubunuza değil, adeta içimi yakan cehennem alevine damlayıp söndürdü ve sinemdeki yaralara deva oldu. O gül yaprağındaki şebnem misali inci ki; ay kadar güzel, ay kadar hüzünlü ve ay kadar yalnız.” (İhsan Oktay Anar, Yedinci Gün)
21. Vuslat: Kavuşma
“Gülmenin sonu ağlamaktır… Vuslatın sonu hicran… Yazın sonu hazan… İkbalin sonu zeval… Hayatın sonu ölüm!” (Ömer Seyfettin, Terakki)
22. Tecessüs: Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma
“Nüzhet iki defa salondan çıktı, girdi ve ikisinde de gözleriyle beni dışarı çağırdığı halde yerimden kalkmadım. Tecessüs -hatta yeni başlayan bir sevgi- benim. Doktor Ragıb’ı Nüzhet’e tercih etmemle neticeleniyordu. Galiba, düşmana dosttan fazla bağlandığımız alaka noktası budur.” (Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu)
23. Diğerkam: Kişisel yarar gözetmeksizin başkasına yararlı olmaya çalışan
“O sözcüğü ne zaman söylesem gözlerim yaşarır. Öylesine özlemişimdir; bir anı, bir vasiyet gibi diğerkam oğlum gibidir, oğlum değildir benbenci, tamahında değildir dünyanın, ne bana benzer, ne ablasına, belki bir meczuptur oğlum, bir ermiş kadar tamahsızdır.” (Leyla Eril, Eski Sevgili)
Kaynak
Lugat 365, Can Yayınları – Lugat 365, Bazı Kelimeler Çok Güzel