Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1507 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1507 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 306
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 381
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 806
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 727
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,610
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,989
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,233
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,357
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,608
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,888
|
|
|
BAŞKA İNSANLARIN HASTALIKLARINI MI ÇEKİYORSUNUZ |
Yazar: Emka - 02-07-2017, Saat: 11:39 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
EMPATİK HASTALIKLAR: Başka İnsanların Hastalıklarını mı Çekiyorsunuz?
Empatik hastalıklar kendinizin olmayan semptomları tezahür ettirdiğiniz hastalıklardır. Birçok hasta ilaçlara veya psikoterapiye kısmen yanıt veren panik atak, kronik depresyon, yorgunluk, ağrı veya gizemli hastalıklar ile etiketlenmiş olarak bana geldi. Bazıları neredeyse eve hapsolmuş veya yıllardır hastaydı. Hepsi de, “Kalabalıklarda bulunmaktan ödüm kopuyor. Başka insanların öfkesi, stres ve ağrısı beni güçsüzleştiriyor ve enerjimi toplamam için çok fazla zamana gereksinimim oluyor.” diyorlar.
Tüm bu hastaların yakın geçmişlerine baktığım zaman, onların “fiziksel empatlar” dediğim şey olduklarını gördüm: bu insanların bedenleri o kadar geçirgen ki, başkalarının semptomlarını emiyorlar. Ben de bunlardan biriyim. Fiziksel empatlar başkalarının şeyleri filtrelemek için sahip oldukları savunmalara sahip değiller. Bir psikiyatrist olarak bunu bilmek bu hastalara nasıl muamele ettiğimi değiştirdi. İşim onlara nasıl merkezleneceklerini, kendilerini koruyacaklarını, sağlıklı sınırlar çizeceklerini ve başkalarından topladıkları enerjileri salıvereceklerini öğretmek oldu.
Fiziksel empat olup olmadığınızı belirlemek için aşağıdaki testi yapın.
Test: Fiziksel Bir Empat mıyım?
Kendinize sorun:
* Aşırı hassas veya hastalık hastası olarak etiketlenmekte miyim?
* İyi görünen birinin yanına oturduğumda aniden göz kapaklarım ağırlaşıp şekerleme yapıyor gibi hissettim mi?
* Kalabalıklarda huzursuz, yorgun veya hasta hissedip onlardan kaçıyor muyum?
* Başka birilerinin endişesini veya fiziksel ağrısını bedenimde hissediyor muyum?
* Öfkeli veya saldırgan insanların yanında tükenmiş hissediyor muyum?
* Tıbbi tahliller için doktordan doktora koşuyor, ama “İyisin” yanıtı alıyor muyum?
* Kronik yorgunluğum var mı ya da bir çok açıklanamayan semptomlarım var mı?
* Sık sık dünya tarafından bunalmış hissedip evde kalmayı istiyor muyum?
Eğer 1 – 3 soruya “evet” yanıtı verdiyseniz, en azından kısmen empatsınız. 4 – 5 soruya “evet” dediyseniz, bu ılımlı derecede fiziksel empat olduğunuzu gösterir. 6 – 7 “evet” yüksek derecede empat olduğunuzu belirtir. 8 evet tamamen empat olduğunuzu belirtir.
Fiziksel empat olduğunuzu keşfetmek bir ifşa olabilir. İçiniz rahat olsun: deli değilsiniz. Yalandan hasta ya da hastalık hastası değilsiniz. Bu şeyleri hayal etmiyorsunuz, yine de doktorunuz size baş belası gibi davranıyor olabilir. Siz geliştirmeniz ve başarılı şekilde yönetmeniz gereken bir armağana sahip hassas bir insansınız.
Toksik Enerjiyi Bırakmak İçin Stratejiler
Fiziksel empatinin sizi bunaltması gerekmez. Şimdi kendimi merkezleyebildiğim ve başkalarının ağrılarını almaktan kaçındığım için, empati hayatımı daha şefkatli, içgörülü ve daha zengin hale getirdi. Başarılı bir fiziksel empat olarak gelişmenin bazı sırları aşağıda.
Empatlar İçin Hayatta Kalma Rehberi: Başka İnsanların Hastalığını ve Ağrısını Çekmeyi Durdurmanın 9 Stratejisi
1. Değerlendirin. Önce, kendinize sorun: Bu semptom veya duygu benim mi yoksa başkasının mı? Her ikisi de olabilir. Eğer öfke veya korku gibi duygular sizin ise, kendi kendinize veya profesyonel yardım alarak buna neyin neden olduğu ile yüzleşin. Eğer size ait değilse, onu üreten kişiyi belirlemeye çalışın.
2. Uzaklaşın. Mümkün olduğunda, şüpheli kaynaktan en azından 6 metre uzağa gidin. Rahatlayıp rahatlamadığınıza bakın. Yabancıları gücendireceğinizi düşünmeyin. Halka açık bir yerde “rahatsızlık” duygusunun size empoze edildiğini hissederseniz, oturduğunuz yeri değiştirmekte tereddüt etmeyin.
Reklam
3. Hassas, incinebilir noktalarınızı bilin. Her birimiz başkalarının stresini çekmeye daha hassas olan beden kısımlarına sahibiz. Benimki bağırsağım. Kendinizinkini belirlemek için bedeninizi tarayın. Boynunuz mu? Boğaz ağrınız var mı? Baş ağrıları? Mesane enfeksiyonu? Semptomlar başladığında, avucunuzu oraya koyun ve rahatlatmak için o bölgeye sevgi dolu nezaket göndermeye devam edin. uzun süreli depresyon veya ağrıda, kendinizi kuvvetlendirmek için bu yöntemi her gün kullanın. Bu rahatlatıcıdır ve güvenlik ve iyimserlik duygusu oluşturur.
4. Nefesinize Teslim Olun. Eğer başka birilerinin semptomlarını topladığınızdan şüpheleniyorsanız, bir kaç dakika nefesinize yoğunlaşın. Bu merkezleyicidir ve sizi gücünüze bağlar.
5. Meditasyon Yapın. Duygusal veya fiziksel stres ile başa çıkmak için bir kaç dakika meditasyon yapın. Bunu evde, işyerinde, partilerde ya da konferanslarda yapın. Veya, banyoya sığının. Orada meditasyon yapın. Pozitifliğe ve sevgiye odaklanın.
6. Sağlıklı sınırlar koyun. Stresli insanları dinlemek için ne kadar zaman ayıracağınızı kontrol edin ve “hayır” demeyi öğrenin. Hatırlayın, “hayır” tam bir cümledir.
7. Etrafınızda koruma olduğunu gözünüzde canlandırın. Tüm bedeninizin etrafında beyaz ışık örtüsü olduğunu gözünüzde canlandırın. Veya son derece toksik insanlarla, davetsiz misafirlere karşı enerji alanınızı koruyan ve kontrol eden vahşi siyah bir jaguar hayal edin.
8. Röntgen vizyonu geliştirin. Belinizdeki omurların arasındaki boşluklar bedenden ağrıyı elimine etmeye olanak sağlar. Ağrının bedeninizi terk ettiğini gözünüzde canlandırarak bu boşluklardan ağrıyı dışarı yönlendirmeyi öğrenmek faydalıdır. Ağrı hayatın devasa enerji matriksi ile harmanlanırken ona elveda deyin.
9. Banyo yapın veya duş alın. Stresi çözmenin hızlı bir yolu kendinizi suya bırakmaktır. Banyo yapmak otobüs egzoslarından başkalarından alınan şeylere kadar her şeyi yıkayıp uzaklaştırır. Doğal mineral sulara girmek her şeyi arıtır.
Bu stratejileri uygulamaya devam edin. Kendinizi ve alanınızı koruyarak etrafınızda sizi destekleyen sihirli güvenli bir baloncuk yaratabilirsiniz, aynı zamanda olumsuz insanları kendinizden uzaklaştırırsınız. Ara sıra ağrıları veya bazı diğer semptomları toplarsanız panik yapmayın. Bu olur. Bu stratejiler ile stresli durumlara hızlı yanıtlar verebilirsiniz. Bu sizi daha güvenli, sağlıklı yapar.
Dr. Judith Orloff
(Çeviri: Saffet Güler)
|
|
|
DUANIN GÜCÜ VE EVREN, AFFETMEK ÜZERİNE GERÇEK BİR HİKAYE.. |
Yazar: Emka - 02-07-2017, Saat: 11:31 - Forum: NOTLAR
- Yorum Yok
|
 |
DUANIN GÜCÜ VE EVREN
Hayatta insanı en hafifleten şey affetme duygusudur. Çoğu kişi bunun zor olduğunu düşünür oysa affetmek kendimize yaptığımız en iyi yatırımdır. Karşındakini affetmek onunla olan neğatif bağları koparmak demektir. Seni incitenlerle, acı verenlerle yüzleşmek demektir. Onlara kendini ne kadar kötü hissettiğini haykırmak ve buna haklarının olmadığını söylemek demektir. Önce kendimizden başlamalıyız affetmeye. Kendini affetmek kendinle barışmak demektir ne kadar değerli olduğunu hatırlamak demektir. En önemlisi hayatındaki tökezleri kaldırmak demektir. kendimizi ve başkalarını affetmek dünyaya meydan okumadır.
Sizde meydan okumak isterseniz kendinize sessiz ve rahat bir yer bulun derim. Gözlerinizi kapatın kendinizi rahat ettiğiniz bir yerde hayal edin orda mutluysanız bir müddet kalabilirsiniz. Nefesinize odaklanın ve sonra sizi üzen kişi ya da olay ne ise onu karşınızda görün.
Bütün ipler sizin elinizde unutmayın.
Karşına aldığın kişi ve olay sana ne hissettiryor bunu iyice anlamanı istiyorum.
Sana ne hissettiriyor üzüntü mü veriyor, seni korkutuyor mu ne hissetiğini anla ona de ki seninle yaşadığımız şeyden dolayı sana kızgınım ya da senden korkuyorum ya da senden utanıyorum bu duygunun ne olduğunu sen biliyorsun.
Yaşadığımız şeyden dolayı üzgünüm artık bundan kurtulmak ve özgürleşmek istiyorum.Seni seviyorum ve seni affediyorum. seni affettikçe özgürleşiyorum aramızdaki bu bağı şimdi nazikçe koparıyorum.Bu bağ koptuğunda sen de bende bu üzücü olaydan özgürleşeceğiz. Seni seviyorum de ve ipi kopar. ( Bu bağ ikinizin göbeğinden çıkan pamuk ipliği kadar yumuşak bir bağ. ister elinle kopar istersen makas kullan sana kalmış) Sonra ona de ki Aramızda yaşanan bu olaya sebep olan ne ise
Özür dilerim,
Seni seviyorum,
Lütfen beni affet,
Teşekkür ederim de bunu lütfen 20 kere tekrarla sen tekrar ettikçe hem kendini hem de yaşanılan her neyse onu şifalandıracaksın.
İstersen buna tanıklık etmesi için yardımcı meleklerinden yardım alabilirisin.
İpi kopardığında onunla senin aranda yaşanan ne ise sonsuza kadar yok olacak ve geride güzel anılar ve olaylar kalacak. Ona de ki aramızdaki bu sorun artık ışığa gitti orda şifalanıyor tıpki bizim gibi bu yüzden çok mutluyum. Sonra onun gitmesine izin ver.
Sende ordan gitmek için hazırlan. Seni alacak ve arınmanı gerçekleştirecek ilahi ışığın olduğu mabede götürmek için gelen buluta bin. Bulut o kadar rahat ki seni yavaş yavaş gökyüzüne çıkarıyor.Gökyüzünde ilerlerken diğer bulutlara dokunabilirsin az sonra bulut seni beyaz mermer olan ve korkulukları altından yapılmış merdivenin başında indirecek. Nefes almaya derin derin nefes almaya dikkat et lütfen.
Nazikçe buluta teşekkür et ve merdivenlerin başında bekle. Sana yardımcı olmak için bir melek göreceksin o seni merdivenlerden indirip beyaz çok büyük bir kapıya getiriyor içeri gir ve ilahi ışıkla yıkan. Başından aşağıya akan bu ilahi beyaz ve altın rengi ışıkla dilediğin kadar yıkanabilirisin. Yıkanman bittiğinde Orada duran koruyucu meleğine teşekkür et ve onun eşliğinde odadan çık.
Tekrar merdivenleri çık orada seni getiren bulut bekliyor ona bin ve evine dön. Meleğine sana eşlik ettiği için teşekkür et. Artık şifalandın ve temizlendin, artık şifalandın ve temizlendin, artık şifalandın ve temizlendin bunu 3 kere söyle lütfen.
Bunu kendini rahat hissedene kadar devam et. Kısa bir süre sonra Kendini iyi hissedecek hayatının ne kadar hafiflediğini göreceksin. Her gün aynı saatte yapmak terapiyi güçlendirir.Bu çalışmadan sonra kendine 5 dakika ver ve dinlen. Bazen iki kişi arasındaki ya da kişiyle olay arasındaki bağ zorluk çıkarabilir ama mutlaka kopar eğer zorlanırsan seni seviyorum özür dilerim lütfen beni affet teşekkür ederim de. Bunu yaptığında işler daha da kolaylaşacak.
AFFETMEK ÜZERİNE GERÇEK BİR HİKAYE.
* MARİE BALTER kendisine bile bakmaktan aciz, alkolik bir annenin evlilik dışı dünyaya gelen çocuğuydu. Beş yaşına geldiğinde çocuk bakım yurduna yerleştirildi.
* Daha sonra bir çift tarafından evlat edinildi. Sadist çift, küçük kızı evin mahzenine kapayıp, ona sistematik bir biçimde işkence etti. Çiftin toplum içindeki saygın konumu, küçük kızın yaşadıklarını çevreden kolaylıkla gizliyordu.
* Marie on yedi yaşına geldiğinde depresyondan felç geçirdi. Kas spazmları ve boğularak ölmesine sebep olabilecek denli yoğun astım krizleri geçiriyordu. Halüsinasyon da gördüğü için doktorlar ona yanlışlıkla şizofreni teşhisi koydular.
* Bundan sonraki onyedi yılı akıl hastanesinde geçti. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranan kız, yemek yiyemiyor, fazla kımıldayamıyor ve intihar etmeyi sıkça düşünüyordu.
* Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie’nin durumunu yeniden değerlendirdiler. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verdiler.Arkadaşlarının ve kendisini seven birkaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaneden çıktı.
* Artık yaşamını nasıl sürdüreceğine kendisinin karar vermesi gerekiyordu. Terk edilmiş, işkence görmüş, tacize uğramış, hayatının otuz dört yıllı ziyan olmuştu. Kızgın, öfkeli, umutsuz olmak onun en doğal hakkıydı. Yaşamının sorumluluğunu üstlenmeden, devlet yardımıyla hayatının sonuna kadar yaşayabilirdi. Ama o, bu yolu seçmedi.
* Marie üniversiteye girdi ve mezun oldu. Evlendi. Harvard Üniversitesi’nde mastır yaptı. Psikiyatrik hastalarla çalıştı. Konferanslar verdi. Biyografisini yazdı.
* Elli sekiz yaşındayken, on yedi yılını geçirdiği hastaneye yönetici olarak atandı. Haber ajansları onun yeni görevini haber yaparken, o zaferinin açıklamasını şöyle yaptı;
* “Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir adım bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim.”
|
|
|
Sahip Olduğunuz Burun Şekli Kişiliğiniz Hakkında Ne Söylüyor… |
Yazar: Emka - 02-07-2017, Saat: 11:26 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
İlk duyuşta kulağa inandırıcı gelmese de, kişinin burun şeklinin karakteri hakkında ipuçları verdiğiyle alakalı ciddi bilimsel araştırmalar mevcut. Son olarak Ben-Gurion Üniversitesi Profesörü Abraham Tamir bu konu üzerinde geniş çaplı bir çalışma yaptı ve elde ettiği bulguları “Journal of Craniofacial Surgery” isimli bilim dergisinde paylaştı. Peki hangi burun şekli ne anlama geliyor? Yukarıdaki resimde birebir aynısı olmasa bile kendi burnunuza en yakın bulduğunuz burun tipini seçerek aşağıdaki listeden özelliklerini inceleyebilirisiniz;
1. Nubian Burun
Düz burun kemiği ve hafif eğimli burun ucuna sahip bu burun tipi nubian burun olarakta bilinir. Nubian burun tipine sahip kişiler tutkulu ve başarılı elde etmeye çok yatkındırlar. Açık görüşlü, uzlaşmacı yapılarından dolayı insanları etraflarında toplamak konusunda ustadırlar. Genel olarak kendini sevdiren ve bu sayede insanları yönlendirebilen kişiler bu burun tipine sahiptir. Liderlik konusunda iyi olabilirler.
2. Grek Burun
İsminden belli olduğu üzere bu burun tipi adını eski yunan heykelleriyle arasındaki benzerlikten almıştır. Bu burun tipi eski çağlardan beri güçlü ve otoriter bir kişilik ile özdeşleştirilmiştir. Bu burna sahip kişiler oldukça çarpıcı bir karaktere sahiptir ve mantıksızlıklardan hoşlanmazlar. Genellikle kendilerinden bahsetmezler, gizemlidirler. Boş konuşmazlar, konuştukları zaman herkese kendilerini dinletirler. Bahsettikleri şeyler üzerinde gerçekten bilgi sahibidirler. Ayrıca çoğunlukla fiziksel olarak çekicidirler.
3. Halka Burun
Bu burun tipine sahip kimseler etraflarınca sert kişiler olarak bilinse de, aslında oldukça sevecen, eğlenceli ve fedakar kimselerdir. Sevdikleri kişilere oldukça fazla değer verirler ve sevdikleri kişilere zarar veren kimselere karşı fazlaca sertleşebilirler. Genel olarak korumacı bir yapıları vardır ve sevdikleri kişileri mutsuz görmemek için kendi mutluluklarını dahi feda edebilirler. İş konusunda ise kendilerine verilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmeye gayret ederler.
4. Dışa Eğimli Burun
Halka burunla benzerlik gösteren bu burun tipinin ayrılık noktası burnun kemik kısmında aşağı doğru kırık benzeri bir eğime sahip olmasıdır. Bu burun yapısına sahip kimselere azimli ve yaptıkları işe dört elle sarılan kişiler olarak bilinirler. Bu azimli kişilikleri neşeli yapılarıyla birleşince insanları etraflarında toplamakta hiç zorlanmazlar. Lider yapıda değillerdir ancak insanları organize etme yetenekleri çok yüksektir. Bu yüzden yöneticilik pozisyonlarından çok organizatör olarak görev aldıkları pozisyonlarda daha verimlidirler.
5. Küçük Burun
Bu burun tipi küçük, ortada basık ve uca doğru hafif kalkıktır. Burun estetiği yaptıranlar arasında popülerdir. Ancak bu burun tipine doğuştan sahip olan bireyler başına buyruk olmalarıyla bilinirler. Özgürlüklerine oldukça fazla düşkündürler ancak duygusal olarakta kırılgandırlar. Hem özgürlüklerine düşkün hem duygusal olmaları onların en büyük dezavantajıdır. Çünkü özgür olmamın getirdiği ağır sorumluluklar karşısında üzülebilirler. Genel olarak temiz yürekli insanlardır. Ayrıca psikolojik sorunlar yaşamaya eğilimlidirler.
6. Düz Burun
Bu burun şekline sahip kişiler mantık insanı olarak görülür. Duygularına hakim ve olaylar sakinlik ve mantık çerçevesinde yaklaşan yapılarından dolayı etraflarındaki insanlardan saygı görürler. Çözüm odaklı insanlar oldukları için diğer insanlar herhangi bir sorun yaşadıklarında bu tip insanlara başvururlar. Kendilerine güvenlidirler ve sürekli olarak kendilerini geliştirirler. Ayrıca bu burun tipine sahip kişiler dış görünüş olarakta etkileyici ve dikkat çekicidirler.
7. Çukurlu Burun
Bu burun tipinde burnun ortasında hafif bir çukur bulunur. Kendine özgü ve farklı kişiliğe sahip kimseler bu burun tipine sahiptir. Başkalarının problemlerine duyarlıdırlar ve bencillikten hoşlanmazlar. İnsanların hem sevgisini hem saygısını ayna anda kazanabilen kimseler hep bu gruptadır. Esprili yapıları, yardımsever kişilikleri ve doğal olarak gelen liderlik vasıflarıyla birlikte insanların örnek olarak gördüğü bir çok kimse bu burun tipindedir.
8. Kemikli Burun
İsmi kulağa hoş gelmese bile bu burun tipine sahip kimseler sevgi dolu olurlar. Ayrıca kemikli burun tipine sahip kimseler yaptıkları işe kendilerini yüzde yüz verirler ve asla sizi hayal kırıklığına uğratmazlar. İyi dinleyicilerdir ve sevdikleri insanlara sonsuz bir destek sunarlar. Bu burun tipinde biriyle arkadaş ya da akraba iseniz gerçekten çok şanslısınız demektir. Çünkü arkanızda sizi asla yarı yolda bırakmayacak sağlam bir karakter var demektir.
kaynak: filoloji
|
|
|
Hafızanıza "Extra" Bellek Ayırın |
Yazar: Emka - 02-07-2017, Saat: 10:35 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
 |
Arkadaşlarınızı şaşırtmak ister misiniz? Yazılıda unuttuğunuz maddeleri bir saniye içinde hatırlamak ister misiniz? Sayılarla ilgili bir sorununuz mu var? Tarihleri, uzun telefon numaralarını aklınızda tutamıyor musunuz?
Peki bir kağıda arkadaşınız, 1, 2, 3, 4, 5... diye sıralanmış 100 hatta 1000 tane "somut" cisim adı yazsa ve size her cismi ve sayısını aklınızdan 3 gün hatta bir hafta bile geçse ezberinizde kalacağınızı söylesem ne derdiniz? O zaman buradan buyurun...
Yapacağımız şey aslında basit; ama o kadar da etkili. Kendinize bir "Rakam Alfabesi" oluşturacaksınız. Örn. benim alfabem şu;
0 = S, Ş
1 = T, D
2 = N
3 = M
4 = R
5 = L
6 = Ç, C
7 = K, G, Ğ
8 = F, V
9 = P, B
Bir gününüzü bu alfabeyi ezberlemeye ayırın. Bu alfabeyi, isminiz gibi ezberleyin ve benimseyin ama. Sonra 2. adıma geçeceksiniz. Yani aklınızda yapay bir bellek alanı oluşturmak. Tıpkı bilgisayarların RAM hafızası gibi; yani geçici bir bellek. Bunun için de istediğimiz uzunlukta bir SAYI DİLİ oluşturuyoruz. Bu "Sayı dilini" yine yukarda ezberlediğimiz alfabeden yararlanarak oluşturacağız. (Yukarda her rakama harf atamıştık. Şimdi de bize lazım olan bellek miktarınca her sayıya bir "somut" kelime atıyacağız.) Kendi kişisel sayı dilimin ilk 25 alanı şu:
1 = Tay
2 = Ney
3 = aMa
4 = Ray
5 = eL
6 = Çay
7 = oK
8 = eV
9 = BoĞa
10 = TaS
11 = DeDe
12 = DoN
13 = DaMa
14 = TıR
15 = oTeL
16 = TaÇ
17 = TaKa
18 = TV
19 = TıPa
20 = eNSe
21 = NoTa
22 = NiNe
23 = NaMe
24 = NaR
25 = oTeL
Dikkat ettiniz değil mi? Sayı dilini oluşturan kelimeleri rakam alfabenizle çözdüğünüzde karşısındaki sayıyı veriyor. Bu yüzden bir kere ezberledikten sonra unutmanız hemen hemen imkansız. Örn. "NaR" kelimesinde N=2 ve R=4; yani 24.
Siz bunları ezberledikten itibaren beyninizde de bir alan oluşturdunuz. Şimdi tek yapmanız gereken bu hafızadan nasıl yararlanacağımızı bilmek.
1. Tarihleri ezberleme
Diyelim ki Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti. Yıl, 622. Nasıl Ezberleyeceksiniz? Önce 622 yılını rakamsal alfabeyle bir kelimeye dökmeye çalışalım.
6 = C, Ç
2 = N
2 = N
Peki bu harflerden üretebileceğimiz kelimeler ne olurdu? CNN, CaNaN, CoNaN vs.
Şimdi bu kelimelerden herhangi birisini seçelim ve olayla "komik, aklımızda kalıcı, ilgi çekici" bir bağ kuralım. Örneğin, CNN. Hemen hafızamızda canlandıralım. Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ederken CNN televizyonu da bunu canlı yayında veriyordu. Bu "görüntü"yü aklınızda canlandırın. O dönemde elbette ki televizyon, radyo falan yoktu. Zaten amaç da bu. "Garip, ilgi çekici" bir görüntü olduğu için artık aklınızdan çıkaramayacaksınız bunu.
Hemen sağlamasını yapalım. Hicreti düşünürken, aklınıza bu olay gelir artık. Tebessüm edersiniz ya, o devirde televizyon mu vardı CNN mi vardı diye... Aklınıza gelecek olan kelime CNN'i alın ve sadece sayısal değere dönüştürün.
C = 6
N = 2
N = 2
Yani Hicretin yılı = 622.
Zamanla bağ kurarken daha da ustacılık kazanacaksınız. Gerisi sadece sizin yaratıcılığınıza ve hayâl gücünüze kalmış.
2. Telefon numaralarını ezberleme
Yöntem yine aynı. Bu kez, bir cümle elde edeceksiniz ve telefon numarasının sahibiyle bağlantı kuracaksınız. Örneğin Arkadaşınız Ahmet ve telefon numarası da 1275748. Hemen kafanızdan rakamsal alfabenizi kullanarak "ilginç" bir SIFAT yaratın.
1 = T, D
2 = N
7 = K, Ğ, G
5 = L
7 = K
4 = R
8 = F, V
Peki en olası sıfat hangisi olurdu? Bir kaç kelimeden de oluşabilir. Sorun değil. Ama benim aklıma gelen sıfat, şu olurdu: "DaNGaLaK heRiF" E arkadaşınızın yüzüne bunu söylemeyeceksiniz tabii. Sadece aklınızda kalacak, sizi güldürecek bir bağ kurmak. "Dangalak herif" Ahmet. Bu kadar...
Ve sağlaması da üstteki gibi. Aklınıza o arkadaşınız geldi. Sizi güldüren sıfat neydi? "Dangalak Herif". Hemen zihninizde 1 saniyede bunu sayısala çevirin. Sonuç: 1275748...
3. Maddeleri Aklında Tutma
Şimdi, beyninizde yarattığınız alanın büyüklüğüne göre arkadaşınıza alt alta liste yapmasını söyleyin. (zamanla 25'ten 50'ye, 100'e, 500'e hatta 5000'e kadar çıkabilirsiniz) Her listeye somut bir cisim yazmasını ve size de söylemesini isteyin. Sırayla değil karışık da gidebilir. Hiç önemli değil. Sadece her kelimeyi ezberleyebilmeniz için 3-4 saniye isteyin.
Mesela dedi ki, "8. Yangın" Hemen kişisel sayı dilinizi kullanın. 8, neydi? Ev? Kelime ne, yangın. Hemen size komik gelecek bir bağlantı kurun. Bir "Ev"'de "Yangın" çıkıyor ve bütün millet oradan oraya koşuyor.
Yine dedi ki "16. balık" 16, sayı dilinizde "Taç". Denizin altında bir güzellik yarışması yapılıyor ve en güzel "balığın" kafasına da bir "Taç" takıyorlar. vs. vs...
Bütün liste bitince, arkadaşınızdan sizi test etmesini söyleyin. İster ortadan okusun, ister baştan, ister sondan... Hiç fark etmez. Sayıyı da söylese o sayının karşısındaki kelimeyi de söylese hemen hafızanızda kurguladığınız "komik olayı" düşünün ve sonucu tak diye arkadaşınızın şaşkın bakışlarının arasına "pul" gibi yapıştırın
Hafızanıza siz bile inanamayacaksınız!
|
|
|
Zihnimizi Daha Etkin Kullanabilmenin 5 Yolu |
Yazar: Spiritüeller - 01-07-2017, Saat: 18:51 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
 |
Beynimizi geliştirmek ve zihnimizi daha etkin kılmak bu beş yolla çok kolay! İşte daha açık zihinli olmak için beş öneri…
1- Kelimeler sizi ezip geçmesin
İster üniversitede profesör olsun ister manav, herkesin duyup da anlayamadığı birtakım kelimeler vardır. Olabildiğince çok kelimenin anlamını öğrenmek, düşünme gücümüzü de arttırır. Kelimeler sadece harflerden oluşan birer sembol yığını değildir; boylarından büyük kavramları tanımlarlar. Ne kadar çok kavrama aşina olursak anlayışımız da o kadar gelişir.
Anlamadığınız her kelimenin ne demek olduğuna bakıp öğrenmeyi alışkanlık haline getirin. İyi bir sözlük de bu işe yarayabilir ama elimizin altında dünyanın en geniş kaynağı olan internet var. Bir de bolca kitap okumanın hakkını kimse yiyemez tabii.
2- Günlük hesapları kafanızdan yapın
Sayılarla örülü bir dünyada yaşıyoruz. Saat, fiyat etiketi, indirdiğiniz dosyanın yüklenme hızı… Etraf sayıdan geçilmiyor. Bizim de zaman zaman kimi hesaplar yapmamız gerekiyor.
Aldığınız dergi için verdiğiniz paranın üstü, arkadaşınızla gittiğiniz kafede ödediğiniz hesabı bölüşmek, kız/erkek arkadaşınıza doğum gününde alacağınız hediyenin yetişmesi için haftada ne kadar para biriktirmeniz gerektiği… İşte bu tip hesapları önce kafanızdan yapın. Hesap makinesi diye bir şey olduğundan biz de haberdarız, problem zorsa makine kullanmaya da itirazımız yok ama pratik yaptıkça giderek daha iyi olursunuz.
3- Normalde ilginizi çekmeyen bir şey öğrenin
Eğer spor öncelikli ilgi alanınız ise, örneğin tarihle ilgili araştırma yapın. Magazine meraklıysanız politik olaylara göz atın. Fizik seviyorsanız müzik ile ilgili bir şeyler öğrenin.
Normalde burun kıvıracağınız şeylere bile bir şans tanıyın; araştırınca altından enteresan şeyler çıkabilir. Kendini kalıplara sokan kişilerden olmayın. Tıpkı yeni kelimeler öğrenmek gibi yeni konulara da zihninizi açmak, düşünme ve algılama kapasitenizi geliştirir.
4- Daha çok bilim-kurgu!
Kurgu olan her şeye saygımız var: öyküler, filmler, oyunlar, romanlar… Keyifli, iç burkucu, bilgilendirici… Bu çok güzel, ama zihnimizi açmanın en eğlenceli yollarından bir tanesi bilim-kurguya eğilmek. Beynimizi gıdıklayacak içeriklere sahip oluyor çoğu.
Gerçeklikle gerçek dışının bir araya gelmesi insanın zihnini çalıştırıyor. Hem içlerinde sandığınızdan da çok bilgi var.
5- İnandıklarınızı sorgulamaya her an hazır olun
Dünya üzerinde her an mutsuzluk verici şeyler yaşanıyor. Bireysel sıkıntılar, toplulukları etkileyen acılar… Fikirlerimizin, kararlarımızın doğruluğunu gözden geçirmemiz gerekebiliyor. Oysa insanlar genellikle savundukları şeylerde haklı oldukları konusunda inatçı olmayı seçiyorlar. Öyle olabiliriz ama olmama ihtimalimizi de göz ardı edemeyiz. Pek çok konuda yanılıyor olabileceğimizi kabul etmek gerekebilir.
Kanıtları kendinize çevirmektense fikrinizi kanıtlara göre değiştirmek daha mantıklı olabilir. Bu çok zor ama zihnimizi çok taze ve açık tutan bir alışkanlık.
|
|
|
7 Günde Zekayı Geliştirmenin Yolları |
Yazar: Spiritüeller - 01-07-2017, Saat: 18:41 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
İskoçya Edinburgh Üniversitesi'nden Prof. Mark Lythgoes, beynin bir kas olduğunu ve çeşitli egzersizlerle güçlenebileceğini söyleyerek 1 haftalık bir program ortaya koydu.
BBC'de yayınlanan programa katılan 100 kişinin zeka düzeylerinde yüzde 40'a varan artışlar görüldü...
Program ise şöyle:
Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.
Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.
Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.
Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.
Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.
Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin.
Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.
|
|
|
Zümrüd-ü Anka (Simurg), Ruhun Yücelmesi ve Yaşarken Yeniden Doğuş |
Yazar: Mutlakguc - 01-07-2017, Saat: 17:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
“Her ne istiyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; Onu senden dışarıda değil
Kendi nefsinde ara!” Mevlana
“Gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.”
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde muhteşem bir kuş varmış… Bu kuş, gücü, saf olmayı, kendini yaşarken yaratmayı, tekâmülü, erdemliliği, sadakati, zerafeti, hakkaniyeti temsil edermiş… Anka, erişilmezlik, yücelik ve olağanüstülük gibi özellikleri simgeler. Anka, birçok kültürde yer alan evrensel nitelikli mitolojik kuştur. Her kültürde Anka’ya yüklenen anlam, bunlarla ilgili inanç ve efsaneler ufak farklılıklar gösterse de, öz aynıdır.
Bütün milletlerin mitolojisinde olağanüstü ve büyük bir kuş bulunmaktadır. O, ulaşılması güç bir idealdir. “Anka, birçok gelenekte yer alan efsanevi, ölümsüz kuşun adıdır. Eski Yunan mitolojisinde “Phoenix”, Arap tradisyonunda “Anka”, İran tradisyonunda Simurg (Simorgh), Çin’de “Tanniao” ve kimi tradisyonlarda “Homa” ya da “Rokh” adını alır.” “Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüd-ü Anka efsanevi bir kuştur. Sênmurw ve Sîna-Mrû diğer isimlerindendir. İsim Avesta’daki “Saêna kuşu”ndan türemiştir. Farklı isimlerle neredeyse tüm inanç sistemlerinde, efsanelerde ve mitolojide mevcuttur. Çoğunlukla “Anka” olarak anılmıştır. Türk mitolojisinde karşılığı Tuğrul kuşu’dur.” “Bu kuş, efsanevi Kaf Dağı’nın üzerindedir; Yunan mitolojisine göre öldükten sonra küllerinden doğan harika bir kuştur; Taoizm’de ise ölümsüzlüğün spiritüel aydınlanmanın ve reenkarnasyonun sembolüdür.”

Muazzez İlmiye Çığ şöyle diyor: “Simurg, Fars (İran) mitolojisine ilişkindir. Osmanlılar döneminde veya günümüzde Türkler “Anka” veya “Zümrüd-ü Anka” ya da kimi görüşe göre bir de “Toğrul” derlerken bunun Batı’daki ismi “Phoenix”dir. Sîna-Mrû (Pâzand) SÃanmurw gibi isimleri de olduğu söylenmektedir. Farsça’da “si” 30, “murg” ise “kuş” anlamındadır. Böylece si+murg=30 kuş anlamına gelse de, mitolojide 30 ayrı kuştan bahsedilmiyor. Yanılgı burada. Mitolojide bahsedilen (hedefe ulaşan) “Simurg”’un 30 kuş büyüklüğünde tek bir kuş olmasından söz ediliyor.”
“Zümrüd-ü Anka, çeşitli dinsel ve büyüsel etkileri bulunduğuna da inanılan bir kuştur. Kaynağı eski Mısır inançlarında bulunmakla beraber Çin’den İran mitolojisine ve Müslümanlıktan Hıristiyanlığa kadar geniş bir inanç alanında yer alan bu kuş altın renkli uzun tüylü, kocaman, güzel sesli bir kuşmuş. Erkekmiş. Öleceği zaman yuvasını ateşe verip kendisini yakarmış, o yanarken yeni ve genç bir Anka kuşu meydana gelirmiş. Genç kuş babasının küllerini Heliopolis’te güneş tapınağına götürüp bırakırmış. Kimin başına konarsa ona büyük zenginlik ve mevki getirirmiş. Yüzü insana benzermiş, vücudu her hayvandan bir parça alınarak yapılmış, boynu çok uzun ve ak bir halkayla sarılıymış, Kaf dağında yaşarmış. Çeşitli adlarla anılır: Anka, Semender, Devlet kuşu, Phoenix, Tuğrul, Hüma, Simurg, Anka-yi Mugrib, Sireng, Zümrüt ve Zümrüd-ü Anka. Hiristiyanlar Phoenix adını verdikleri bu kuş mitinin yorumunu yapmışlar ve onu öldükten sonra tekrar dirilmenin simgesi saymışlardır. Temmuz, Osiris ve Adonis efsanelerinin kuşsal bir yinelenmesidir.”
“Anka; uzun boyunlu, ismi olup cismi olmayan büyük bir kuştur. Çeşitli efsanelere göre Anka, insanlar gibi düşünür ve konuşurmuş. Çok geniş bilgi ve hünerlere sahipmiş, kendisine başvuran hükümdar ve kahramanlara akıl hocalığı yaparmış. Tüyleriyle sıvazlayıp yaraları iyi eder, gözyaşı şifa verirmiş. Kaf dağını aşabilmek ve göğe yükselebilmek için Anka’ya binmek gerekirmiş. Dünyada her dönemde yalnız bir tane Anka kuşu olduğuna inanılırmış. Anka’nın ünlü Arap masallarından “Bin Bir Gece Masalları”’nda da sözü edilmiş, Anka ortaçağ Arap ve Fars bilim kitaplarına da girmiştir.”
“Anka, ölümüne yakın kendisine ottan çalıdan çırpıdan çok yüksek bir yuva yaparmış. Sonra bunu en dipten tutuşturur, en tepesine tüner ve en güzel şarkısını söylermiş. Buna Zümrüd-ü Anka’nın son şarkısı derlermiş.” Bir rivayete göre; yaşadığı müddetçe yere konmayan, ayağı toprağa değmeyen kuştur. “Anka bilgeliği temsil eder. Sadece bilgeliğinin doruğuna ulaşan kişi Anka kuşunu görebilirmiş.” denir. Kimi görüşe göre ölülere mezara kadar eşlik ettiğine inanılan kuştur.
İslam tasavvufçusu Feridüddin Attar “Mantık’ut- Tayr” adlı yapıtında Anka’nın hikâyesini anlatır. Anka kuşu ile ilgili bir hikâye şöyledir:
“Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix ), Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi… İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri…
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş… “Aşk Denizi”nden geçmişler önce…”. “Ayrılık Vadisi”nden uçmuşlar…”. “Hırs Ovası”nı aşıp, “Kıskançlık Gölü”ne sapmışlar… Kuşların kimi “Aşk Denizi”ne dalmış, kimi “Ayrılık Vadisi”nde kopmuş sürüden… Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle…
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “Şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “Yokoluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça “si”, “otuz” demektir… murg” ise “kuş”… Simurg’un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; “Simurg – otuz kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş. 30 kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur…”
Hikâyenin bir başka anlatımı ise şöyledir:
“… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.
Hüthüt söze başlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Sîmurg adında bir padişahları olduğunu söyler. Ama hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Sîmurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatır. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler. Kuşların hepsi de Sîmurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca “kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye” başlarlar. Çünkü kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir. Sîmurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
Hüthüt söz alır ve şunları söyler: Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir: Sîmurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu? Sîmurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu? Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek gözün yoksa gönlün ayna gibi aydın değil demektir. Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı. Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil. O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti. O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulurlar.
Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır. Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler. Hüthüt hepsine, bıkıp usanmadan tatminkâr cevaplar verir ve daha önlerinde aşmaları gereken “yedi vadi” bulunduğunu söyler. Ancak, bu “yedi vadi”yi aştıktan sonra Sîmurg’a ulaşabileceklerdir.
Ama pek çoğu, ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolur, ya aç susuz can verir, ya yollarda kaybolur, ya denizlerde boğulur, ya yüce dağların tepesinde can verir, ya güneşten kavrulur, ya vahşi hayvanlara yem olur, ya ağır hastalıklarla geride kalır, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılır. Bu sayılan engellerin hepsi de Hakikat yolundaki zulmet ve nur hicaplarıdır. Bu hicaplardan sadece otuz kuş geçer. Bütün vadileri aşarak menzil-i maksutlarına yorgun ve bitkin bir halde uzanan bu kuşlar, rastladıkları kişiye kendilerine padişah yapmak için aradıkları Simurg’u sorarlar. Sîmurg tarafından bir görevli gelir… Görevli, otuz kuşun ayrı ayrı hepsine birer yazı verip okumalarını ister. Yazılarda, otuz kuşun yolculuk sırasında birer birer başlarına gelenler ve bütün yaptıkları yazılıdır.
Tam bu sırada, Sîmurg tecelli eder… Fakat otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, Sîmurg’un mana bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar. Çünkü kendilerini Sîmurg olarak görmüşlerdir. Kuşlar Sîmurg, Sîmurg da kuşlardır. Sîmurg’dan ses gelir: “Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır!”
“Anka, insan dili bilen, mesajcı, akıl ve hikmet sahibi, mükemmel bir kuştur. Kahramanları taşır, uzak mesafelere yolculuk yaptırır ve yakıp kendisini tekrar çağırabilsinler diye onlara kendi tüylerinden birkaç tane bırakır.” “Mısır efsanesine göre üzerinde otuz çeşit kuşun rengi bulunur. Gözle görülmeyecek kadar yükseklerde uçar.”
“Bir antik İran tanımında Simurg’un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşadığı, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı’nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir. İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Sasani Persler Simurg’un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Yaşam ağacında tünediğine ve her türlü şeytani şeyi tedavi eden, düzelten kutsal Haoma bitkisinin yöresinde yaşadığına inanılırdı. Daha sonraki İran geleneklerinde Simurg ilahiliğin bir sembolü haline gelmiştir.”
“Anka uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurdu. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin kök almasını sağlar ve böylece de (bu bitkiler yoluyla) insanoğlunun tüm hastalıklarını tedavi ederdi. Kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı.” Anka, bilgi ağacının tohumlarını insanlığa dökerek insanoğlunun gelişimi için rehberlik eden bir semboldür.
“Anka, tasavvufla ilgili mitsel özelliklerin sezildiği hikâyelerde de sıkça karşımıza çıkar. Cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, bolluğun, bereketin, güvenin, mutluluğun ve huzurun sembolüdür. Kül Tigin’e ait heykel başında da bu sembol vardır.”
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı eserinde konuya dair şunları söylüyor: “Önasya mitolojisinde başlıca iki önemil efsanevi kuş vardır. Bunlardan birincisi Arapların “Anka” dedikleri kuştur ki, biz Türkler bu kuşun Farsça ve Arapça adlarını birleştirerek Zümrüd-ü-Anka deriz. Aynı kuşa İran mitolojisi ise Simurg veya Sireng adını verirdi. Yine bu kuşun Kaf veya Elburz dağlarında yaşadığı söylenirdi. Bu kuşun tüyünü ele geçirenlerin en büyük sırra ve ölümsüzlüğe erecekleri iddia ediliyor ve efsanelerde böyle yazılıyordu. Bu kuşun Kaf dağında bulunduğunu daha ziyade İslami gelenek içerisinde Arap mitolojisi söylüyordu. İranlıların kutsal dağı ise Elburz dağı idi. Bu sebeple de onlar Simurg kuşunun Elburz dağlarında bulunduğuna inanıyorlardı. Öyle anlaşılıyor ki Türk mitolojisi, Ortaçağdaki İran mitolojisinden değil de, daha eski iran mitolojisinden tesirlerini almıştı. Bilindiği üzere; İran mitolojisinin en eski kaynaklarından biri de Zend-Avesta’dır. Her şeyin üstünde bulunan bir ağaç ve bu ağacın üzerinde de bir kuş vardı…”
“Er Töştük’ü alarak yeryüzüne çıkaran kuş, Anadolu masallarındaki Zümrüd-ü Anka kuşundan başka bir şey değildir. Er-Töştük masalında, bu kuşa “Kara-Kuş” yani kartal denmektedir. Tünediği ağaç ise Hayat-ağacıdır. Yine Orta Asya inanışlarına göre, ağacın altında bekçi olarak bir yılan bulunurdu. Buryatlar bu yılana “Abırğa” derler. Bu yılan hayat ağacını beklerdi.”
“Feridüddin Attar’ın, 1187’de yazmış olduğu Tuyûrnâme (Mantıku’t-tayr) veya “Kuşlar Meclisi” 4931 beyitten oluşan bir eserdir. Attar, Kuşdili olarak da bilinen bu mesnevî tarzı eserinde, tasavvufun Vahdet-i Vücûd anlayışını anlatır. Eserde sembolik dil kullanılmış; Hakikat’i arayanlar, yani Hakikat Yolunun Yolcuları kuşlarla simgelenmiştir. Sîmurg (Zümrüt-ü Anka) adlı efsanevî kuş, Allah’ın zuhur ve taayyünüdür. Ancak, Vahdet-i Vücut’a, yani Varlık Birliği’ne ulaşanlar, derin anlamları idrak edebilirler.” Anka sonsuzluktur.
“Sufi Ferîdüddîn-i Attâr bu kuştan kendini aramanın sembolü olarak söz eder. Önmeli bir özelliği ölümsüzlüktür. Ayrıca bu kuşlarla ile ilgili anlatımlarda bir yanma motifi bulunur. Bu efsanevi kuş sembolizmlerinde simgelenen başlıca anlamlar, spiritüel aydınlanma ve reenkarnasyon olarak açıklanır. Phoneix sembolizminde kuşun yanması cehenneme iniş deneyimini, yeniden doğması ise arınılarak saf şuur halinin elde edilişini simgelemektedir.” “Yer altına inme veya yer altında bulunma bir nevi olgunlaşma sembolü veya gizli sırlara vakıf olma ile eşitlenmiş olarak kullanılmaktadır. Anka’nın arayışı Bir’in arayışıdır. Zümrüd-ü Anka kuşunun Firdevsi’nin Şehname’sinde ve Mevlana’nın Mesnevi’sinde de ilginç öyküleri vardır. Hemen bütün inançlarda insan ruhunun ölüm sırasında bir kuş biçiminde vücuttan ayrıldığı ve uçup gittiği sanılmıştır. Kahramların yer altına inmeleri, onların miracı olarak yorumlanmalıdır. Bu kahramanların yer altına inmeleri de olgunlaşmaları, kâmil olmaları ile doğrudan ilgilidir.”
“Eski Mısırda efsaneye göre bu kuş çok parlak bir dönemi bildirmek ve yeni bir dönemi açmak için öbür dünyadan geliyordu. Yine bir rivayete göre Ramses’in firavunluğunun ilk dönemlerinde birgün bu kuş Memfis halkının gözü önünde belirdi ve efsanede belirtilen hedefi olan dikilitaşa kondu. Bu olaydan sonra halkın Ramses’e olan sevgisi, saygısı, bağlılığı büyüdü. Çünkü kuş o dönemin insanlarına göre öbür dünyadan gelen muhteşem bir işaretti.”
Alev içinde Anka kuşu önemli Gül-Haç ezoterik cemiyeti sembollerinden de biridir. Güneş ya da ateşi sembolize ettiği de söylenmektedir. Kendini yaşarken öldürüp küllerinden tekrar doğan bu çok güçlü kuş değişim ve gelişimin sembolüdür. Kimi görüşlere göre geçilen yedi vadi, vücutta bulunduğu söylenen yedi enerji merkezini aşağıdan yukarı doğru sırası ile temsil etmektedir.
“Gizem okullarında inisiyelerden Zümrüd-ü Anka veya dirilmiş insan diye bahsetmek yaygın bir adettir. Fiziksel doğum insana fiziksel dünyada nasıl bilinç veriyorsa, neofit, gizem okullarının rahminde geçtiği 9 mertebeden sonra, spiritüel dünyanın bilincine doğar. Bu Hz. İsa’nın “İnsan yeniden doğmadıkça, Tanrı’nın Krallığını göremez” dediği zaman bahsettiği inisiyasyon gizemidir. Zümrüd-ü Anka bu spritüel hakikati en iyi temsil eden semboldür.” Anka spiritüel zaferin ve başarının sembolüdür. Bütün inisiyeler ve filozoflar için kıymetli bir semboldür. “O, yaratıcı enerjinin dönüşüm ve yenilenmesinin, büyük çalışmanın tamamlanmasının sembolüdür.”
“Gnostisizme göre Güneş, Mesih yani Tanrı’nın oğludur. Tasavvufta, gözle görülmediği için Anka kuşu, vücut ve dünyanın maddî ağırlığın¬dan kurtulmuş ruhu ifade eder.” İsmi olup cismi olmayan nesnedir. (Anka-yı lâ-mekân: Yeri ol¬mayan Anka; Tanrı.)
Can Dündar şöyle diyor: “Simurg olabilmek ve Simurg’a varmak zordur. Zordur aşk, bencillik, inkâr, yılgınlık, kıskançlık, şaşkınlık ve yokluk vadilerinden geçmek… Uzun, zorlu engelleri aşarak Simurg’a varmak çok zordur. Beklenen, istenen, gereksinim duyulan Simurg’un kendisi olduğunun farkına varmak daha zordur… Kendi küllerinden yeniden dirilmek her kesin harcı değildir. Ve her birimiz birer Simurg, hepimiz Simurg olmayı göze almadıkça, özgürlükten, güzel yarınlardan bahsetmek. Kolay değil, inançla-bilinçle-dirençle uzun ve zorlu mücadele maratonunda yalpalamadan, yılmadan yola devam etmek. İnsanlık tarihi bize göstermiştir ki, bu yolculuk çok uzundur ve çok zorlu bir yolculuktur. Simurg’a varmak için Simurg olmak gerekir.”
“Anka’da ruh gelişim sürecini tamamlar. Zümrüd-ü Anka aynı zamanda kendi mezarı olan yuvasını yapar ve onu yakarak kendini küle çevirir. Fakat yenilenerek küllerinden dirilir. O kendi varlığını öyle bütünselleştirmiştir ki artık varlığının temeli olarak fiziksel bedenine bağlı değildir. O artık ruhani olanın eminliğindedir, bu anlamda o Ruhani Benlik’e, Felsefe Taşı’na ulaşmıştır.”
Tamer Ayan şöyle diyor: “Kuşlar, “Hakikât Yolunun Yolcuları”; Simurg, “Hakikât” olarak tanımlanır. İnsan ömrünün engebelerine eşdeğer merdiven basamaklarını çıkabilmek ve sonunda ancak çok az kişinin hedefine ulaşabilmesi şeklinde düşünülebilir. Bunlar, tekamül merdiveninin, istek’ten Fenâ’ya doğru çıkan basamaklarıdır. Kuşların bazıları, Fenâ’dan daha ileri gide¬rek Fenânın da Fenâsını, yani Bekâ’yı idrak eder. Sîmurg (otuz kuş), yani Anka ise, Allah’ın zuhûr ve taayyünü¬dür. Tûyurname, bir vadiden öteki vadiye sırayla geçilerek olgunlaşmak şeklinde kuşlarla temsil edilen ilginç bir örnektir. Simurg kuşu, bir tekamül hedefinin sembolüdür ki, bu hedef ezoterik bilgilerde nefsaniyetini tümüyle alt etme ve Dünya gezegeni okulundan mezun olacak düzeye gelme olarak ifade edilir.”
“Hayranlıkla bakılmamak bir Anka kuşu için büyük zulümdür” denmiştir. Anka “karar ver” der. Yeni bir insanlık, uygarlık, yeni bir ben için baştan başlamak yeniden doğmaktır. Bireyin değişim ve dönüşüm sürecidir. Kendini aramak için yola düşmek, sembolik dağa tırmanmaktır. Dağ gökle yerin karşılaşması yani Kaf Dağı’dır. Anka, felsefe taşının kalbinde yer alır. Tinsel değişimin simgesidir. “Ruhun bilinç düzeyine yükselme sürecini anlatmak için İran simgeciliği Kaf Dağı simgesini kullanır. Dağın doruğu insan ruhunun en yüce merkezi olarak kabul edilir. Kaf dağının doruğunda gökleri yeşile dönüştüren zümrütten bir kaya bulunur. Kutsal ruh burada oturur. Zümrüt evrensel tinin simgesidir.”
İnsan yetkin doğası ile yani içsel önderi ile bilgelik yolunda yaşarken ölüp yeniden dirilerek karşılaşır.
“Yaşarken yenilenmek demek kimilerine göre sembolik anlamda ışık insan olmadır. Mezar dönüşüm ve değişim ortamıdır, başka bir dünyaya başka bir bene geçiş yeridir.” Jung’a göre Anka’nın hikâyesi “Kendi” nin keşfine giden yoldur. “”Simyacı” adlı eserde “kendinin efendisi olmak” bilincini anlatır. Simyacı şöyle der: “Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öğretir.” Saklı hazineyi arayan gezgin, büyük sınavlardan geçip engeller aşarak kendi benliğine ulaşır, şuuruna kavuşur ve sonunda “kendi hazinesi”ni bulur. Anlar ki, keşfedilecek ülke, insanın kendisidir.”
Anka emsalsiz bir kuştur. Yuvası akasya dallarından yapılmıştır. Hermesçilere göre Zümrüd-ü Anka, insanın yenilenme sürecine tekabül eden simyasal dönüşümün başarılmasının sembolüdür. “Bir görüşe göre Anka aklı temsil etmektedir, Kaf Dağında Anka’nın kendini küllerinden yeniden yaratması, insanın dünyaya bakış açısını değiştirmesidir.” “Akıl yolu keşfederken kalp ise anahtarı bulmak için akla yardım eder” denir. Ezoterizmde kullanılan iki araç vardır: Akıl ve kalp.
“Anka tekâmül merdivenlerinin her birini çıkmış bire ulaşmak için gerekli çabayı göstermiş yetkin insan gibi insanın sembolüdür. Otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; artık, ortada, ne yolcu kalır, ne yol, ne de kılavuz çünkü hepsi BİR’dir!” “Dışarıda görünen içerinin yansımasıdır. Gelinen yer Bir’dir ve Bir’e dönmek kaderdir.” Ferîdüddîn-i Attar “Tanrıyı arayan kendisini bulur” der. Masallardaki kahraman, sonunda, uzaklarda aradığı şeyin aslında çok yakınında olduğunu, yani kendisinde veya kendi içinde olduğunu idrak eder. Bu, “kendini bilme” sembolizmi, inisiyatik ifadelerle, inisiyatik ölüm ve başkalaşım geçirerek yeniden doğuş, mistisizmdeki ifadelerle, “uyanma, aydınlanma, kurtulma” olarak ifade edilir. İnisiyatik yolculuklar önemlidir. Kahramanın sonsuz yolculuğu her daim sürer. İnsanın görünmeyen doğasının keşfidir.
Muazzez İlmiye Çığ şöyle diyor: “Bizim de bilge ve yol gösteren Simurglarımız var. Onların varlığını biliyoruz. Onların yaşamlarından dersler çıkararak uçuyoruz gökyüzünde. “Yedi Dipsiz Vadiyi” aşmak için. Gerçeğe, bilgiye ve aydınlığa ulaşmak için. Bizlerden de Simurglar olacak. Şaşkınlık ve Yokoluş Vadileri çoktan aşıldı. Bırakınız vazgeçenler ve geride kalanlar, bilgiye aç, özgürlüğe muhtaç, tüneklerinde tünesinler, bataklıklarında ve de kafeslerinde yaşasınlar. Onlar da ileride tekrar Simurg tüylerinden bulurlar ve Otuz’u daha katılır Simurglara. İleriye, daima ileriye ve daha yükseğe. Gün ola harman ola. Gelecek umut dolu. Kaf Daği’nın tepesine ne kaldı ki?”
Her birey birer Anka olmayı göze almadıkça insan insan gibi yaşayamayacak, kendi sıradan yaşamında aptalca rutinine hapis olacaktır. Kendi gökyüzüne, kendi arzının merkezine uçup kendini ve evreni tanıma yolculuğuna başlamayanları bir Anka gelip kurtarmayacaktır. Yolda olan yolcuyu seğireyleyen avamdan farklıdır. O; dönüşür, değişir, okur, gelişir, felsefe ile ilgilenir, aklını kullanır, sezgisine de danışır. Yığın; yer, içer, ürer ve sadece kendi yakın çevresi ve ailesi ile sürü hayatı sürerek bir solucan kadar insanlığa hizmet etmez ve bedeni çürür gider. O kadar haybeye yaşamıştır ki bir kuşak sonra hatırlanmaz ve asıl olarak o zaman tamamen ölür gider. Yolda olan yaşamda olup bitenleri anlamak için bir hasret çeker. Sokrates’in “kendini tanı” formülü bu yolculuğun özüdür. Kendini keşfeden insan, insan gibi insandır.
Mikro ve makro kozmos arasında yer tutan insanın yolculuğu başlangıçsızlıktan sonsuzluğa doğru her daim sürer. Yolda bilgelik kuramda değil, uygulamadadır. Anka, bir bilgelik sembolüdür. Zümrüd-ü Anka kadim gizem okullarının ezoterik felsefesinin en önemli sembollerindendir. “Otuz kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur. Kuşlar, “Hakikât Yolunun Yolcuları” ; Anka, “Hakikât” dır.” “Simurg’a bakan kuşlar onun kendisidir. Simurg gizemli bir bilmecedir.” Arayış ve yolculukların sebebi, havassın kendini arayışıdır. Anka tekâmülün ve ruhun yücelmesinin sembolüdür.
Anka, uyanma ve aydınlanmanın yolunda ilerlemenin sembolüdür. “Anka, gerçek anlamda var olmak için yok olmayı göze alabilecek kadar korkulardan, bağlardan ve zaaflardan arınmıştır. Yanarak cehenneme inişi deneyimleyene dek yok olmaz ve yokluğundan varolurken de arınmış bir saf bilinçle yeniden başlar.” “Gerçek insan” ölüme kadar devam eden süreçte bir arayış içerisindedir. O, Anka’yı beklemez, Anka olmayı göze alır ve tehlikeli yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta kahraman kitle ile birlikte hareket ederek değil, güruhun engellemelerini yıkıp geçerek yol alır. Yığın ancak yığın gibi olana etki eder. “Sen ot olduktan sonra keçiler bile seni yer.” denir. Güçlü irade sahibi, ne istediğini bilen bireyler kafaları çok akılları yok olan sayısal çoğunluğun sıradanlığının içerisinde kaybolmaz, “herkes gibi” değil “kendi gibi” olmayı yani tek ve özgün bir Anka olabilmeyi başarabilir. O, ruhun bütünleşmesi, arınması ve dönüşümünün tüm kültürlerde ortak yüce bir sembolüdür. Tekamülde son noktadır…
“O’nu Hristiyanların haçında bulmaya çalıştım, ama orada değildi. Hintlilerin mabedine, eski pagodalara gittim, hiçbirinde en ufak izine rastlayamadım. Dağları, vadileri gezdim ne doruklarda ne de derinde bulabildim O’nu. Mekke’ye, Kâbe’ye gittim orada da değildi. Âlimlere, filozoflara sordum, idraklerinin ötesindeydi. Derken kalbimin içine baktım… Orada, öylece durmaktaydı… O bulunabilecek başka hiçbir yerde değildi.” Mevlana
”En kutsal yol kişinin kendi arayışı için çıktığı Yol’dur”
Alıntı: felsefetasi.org
|
|
|
Hazreti Süleyman’ın Aynası Sır mı? Su mu? |
Yazar: Mutlakguc - 01-07-2017, Saat: 17:09 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bilinen tarihin her döneminde Aynalara halklar, kültürler, inanç sistemleri tarafından farklı manalar yüklenmiştir.
Mesela bu dünya ile öteki arasındaki sınırı simgeler. Ölüler diyarına açılan bir pencere gibidir. Kâhin aynaya bakarak gelecekten haber verir veya kendi ruhunu görebilir. Gözle görünmeyen varlıkları gösterir. Kâhin yanında kutsal aynayı gezdirir ve buna baktığında kişilerin işledikleri tüm günahları görür.
Asırlardır İnsanlığın inkişafına katkıda bulunmuş olan, farklı inanç sistemlerindeki tasavvuf akımları ise, aynaya farklı başka manalar yükleyerek, adeta insanın kendine doğru yaptığı yolculuğa bir vasıta olarak görmüşlerdir. Bu avdete binaen, Ulu Yaradan ile yekvücut olmaya emeldar olmuşlardır.
Çeşitli inanç sistemlerinde, inananlar yakınını kendin gibi sev ülküsü etrafında tavaf etmişlerdir.
Kurallara göre belirli landmarklar çerçevesinde yaşamak her zaman için güzeldir. Belli sınırları sağlamlaştırmak adına Barış’ı tesis edememek ise büyük bir trajedidir ve gökler katında gaflet ve cehalettir.
Sulh tesis etmek için bazılandmarkları esnetmek, affetmek, hoş görmeye çalışmak, empatiyapmakhayatı daha kolay kılacaktır.Barışın tesisine katkısı olanlar, Ulu Yaradan’ın merhametine mazhar olurlar. Esnek davranmayıp, kibirli olarak, tevazu göstermeyenler ise Allah’ın sert yargısıyla yüzleşmek zorundadırlar. Ad’ı Kutsal Olan, Ademoğlunu amelleri doğrultusunda değerlendirir.
Hazreti Süleyman ne güzel demiştir oysa, “Kamayimpanimlepanimkenleva adam veadam.” Bu ayetin açıklamasını şu şekilde yapabiliriz.Suya baktığınız vakit, aksinizinasıl görürseniz, karşında olan kardeşine karşı neler hissediyorsan, o da senin için benzerbir hissiyatı insaniyede olacaktır. Ruhları birbiriyle hoşnut olur. Bir tebessüm karşındakini de tebessüm ettirir.
Nice Âdemoğluna Pir Hazreti Süleyman, sizce bu ayeti söylerken, ne sebeple sudaki akislerimizden bahsetmiş, ama aynadaki görüntümüz tabirini kullanmayı tercih etmemiştir.
Malumunuz o’dur ki hem Zahir’de hem de Batın’da Allah’ın kelamının her kelimesinde her harfinde ve her harfin her nekudasında, ötresinde bir ilim mevcuttur.
Ayna doğası ve kimyası itibariyle kibri temsil eder. Aynaya baktığımızda dik dururuz.
Oysa sudaki görüntümüze bakmak için biraz eğilmemiz lazımdır.
Hazreti Süleyman’ın Kadim İlmi buradadır. Bu İnsanlığın ve Sulh’unAnahtarı’dır.
Kendi fikirlerini tartmadan, kibirle, taviz vermeden bir yaklaşım geliştirmek, karşı taraf hakkında ve karşı tarafın fikirlerinin değiştirilmesi veya uzlaşma hususunda olumlu bir sonuç sağlamaz ve sağlayamaz.
Ayna’nın karşısında dimdik durmak yerine, Pirimiz Hazreti Süleymanın yaptığı gibi sudaki kendi görüntümüze bakar gibi, azıcık esnek davranıp, birazcık eğilmemiz zaruridir.
Bu şekilde karşımızdakinin, bizimle ilgili menfi fikirlerini etki etme ihtimali oluşabilir.
İlgili ayete tekrar bakacak olursak, . “Veahavtalereahakamoha – yakınını kendin gibi sev.” Ayetteki “kamoha – kendin gibi” kelimesinin ebced veya gematriya ilimdeki sayısal değeri 86’dır . Bu sayısal değer Allah’ın yargı ile ilgili ismi olan Elohim ile aynı sayısal değerdedir. Alimler şöyle derler, Eğer karşındakini, “kendin gibi” seversen o zaman yargı Allah’ın merhamet ile ilgili adı olan Ad..’a dönüşür.Ayet şöyle bitmektedir. Karşınızdakini yargıladığımız gibiAllah da bizleri yargılayacaktır.
Cem’in, Cemiyet’in,Camia’nın içinde amelde tevhit yok ise, Adı Mübarek Olan, orada barınmaz, o toplulukta Allah’ın kutsal mevcudiyeti yoktur.
Hazreti Süleyman Efendimizin,Sulh’unEhemmiyetini tebliğ ettiği şekilde, Ademoğlu’nun da bu yolda İnsanlık çerağınıbenimsemesi ve taşımasıyüce bir bağlılık (AŞK) gerektirir.
Felek gayet dönek, dünyada cellad-i müthiştir,
İçinden çıkması bu müşkülatın hayli bir iştir.
Değirmen sanki yıl, ay çarkıyan eyyamı birer diştir,
İçinde Ademoğlu bir ufak çavdare dönmüştür.
Muvakkatır eğer hükmeylesen dünyaya serta ser.
Çıkar ehar ilenden bir yerinden bağlasan çember,
Cihana sığmamışken bir mezara sığdı İskender,
Gidip baksan o da şimdi yıkık virane dönmüştür.
|
|
|
Suların Getirdiği Peygamber Musa’nın 10 İsm-i Sırrı |
Yazar: Mutlakguc - 01-07-2017, Saat: 17:01 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Cümle Alem bir başka oldu,
Dünya’ya sanki Nur-u Ziya doldu,
Nil nehri sanki kudurdu,
Gösterdi bizlere gün yüzü,
Alemlerin Rahmeti İmran oğlu Musa…
İmran(Amram) ve Yoheved’in oğlu Kadim İbrani Takvimine göre Adar ayının 7’sinde doğdu.
Adını Yekutiel olarak koydular.
Yekuti-El, Kutsal Lisanda, T-nrı doyuracak, gözetecek demektir, ama ebediyen küçük Yekutiel, Allah’ın tüm kulları tarafından Musa-Moşe olarak anılacaktır.
Sözlü ve Yazılı Kutsal Öğretilerde, Kralların, Yazıcıların, Bilgelerin, ve Kadim Üstadların, zat-ı şahanemiz Musa Efendimizinden 10 isimle bahsettikleri gözlenmektedir.
Bu derin manaya malik İsimleri Nelerdir?
Neye istinaden bu isimler verilmiştir?
Yered: Bu ad farklı manalara gelmektedir. Lider, önder anlamında kullanılır. Tevrat’ı dünyaya indiren şahıs anlamına da gelir. Kadim külliyata göre, Hz Musa’dan önceki nesillerin hatalarından dolayı, Kutsal Mevcudiyet, Yedi Kat göğe çekilmişken, Tevrat’ın vahiy edilişiyle eski mekanına getirilmiştir.
Avi Soho: Kadim Öğretilere göre Hz. Musa yaşayan en yüce Peygamberdi. Soho’nun kelime manası geleceği görebilendir.
Şemaya: Şema dinle anlamına gelir. Allah, Hz. Musa’nın dualarını dinlerdi.
Avi Zanuah: Leazniah fiilinden türemiştir. Bırakmayı sağlamak anlamına gelir. Kadim İbranilerin, pagan adetleri bırakmasını sağlamakta, diğer liderlerden, öncülerden daha muvaffak olmuştur.
Avigdor: Bu ismi geder (çit) sözcüğünden oluşmuştur. Kadim Tevrat yasalarına karşı gelinmesine ‘engel’ ‘koruma’ tedbirleri alan Bilgelerin başıydı.
Ben Netanel: Natan-El, Allah verdi manasına gelir. Allah, Mukaddes Yasa’yı ona vahiy ettiği için bu şekilde adlandırılmaktadır.
Hever: Yakınlaşma, bağlanma manasına gelir. Hz. Musa, Yisraeloğulları için inşa ettiği Kutsal ‘Mesken’ Mişkan sayesinde, zahiri ve batıni olarak Allah’a yakınlaşmalarını sağlamıştı.
Tuviah: İbrani lisanında Tov kelimesinden türemiştir Hz. Musa’yı validesi doğurduğunda onun ilahi bir şekilde iyi ve güzel olduğunu idrak etmiştir.
Yekutiel: Bu ad ise, Kadim İnançlıların güven ve umutlarını, tevekkül ederek Allah’a yönlendirmelerini öğrettiği için verilmiştir.
Moşe-Musa: Tevrat’ta sadece Allah, Musa olan adıyla hitap etmiştir. Firavun’nun kızı onun hayatını kurtardığından dolayı, onun verdiği adı ile hitap edeceğine söz vermiştir. Moşe-Musa, Kutsal Lisanda, Su’dan çıkartılan anlamına gelmektedir.
Hz. Musa’nın Adları hususunda mevcut bazı ma’lumatı hülasa ettim.
Üstadı Kamil Yunus Emre ne güzel demiştir;
Biz Sevdik aşık olduk
Sevildik maşuk olduk
Her dem yeni doğarız
Bizden kim Usanası
Yetmiş iki Dilcedi
Araya Sınır düştü
Şöyle bitiri baktık.
Yermedik Am uHası.
Yunus İstersen Veli
Yerde gökte dopdolu
Her bir taşın dibinde,
Bin İmran( Amram) oğlu Musa(Moşe)
|
|
|
Olumlamalar Ve Ayna Görüntüsü Yöntemi |
Yazar: Mutlakguc - 01-07-2017, Saat: 16:37 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorumlar (1)
|
 |
Kuantum Diyarı’nda Olumlamalar
Evrende iki temel yüksek frekanslı enerji bulunmakta, aynı ying-yang sembolünde olduğu gibi, gece- gündüz, iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik gibi. Bu temel iki enerji Sevgi-Korku enerjisi.Tüm olumlu ve olumsuz frekanslı diğer duygusal enerjiler bu iki temel enerjiden doğuyor. Birinin olduğu yerde diğeri çok fazla barınamıyor. Temel olarak dünyaya Sevgi enerjisiyle geliyoruz ancak yaklaşık üç yaş civarlarında zihnimiz dünya formatına giriyor ve korkularla tanışmaya başlıyoruz. Egomuz bizleri korumak adına korku enerjisini daha çok kullanıyor ve yavaş yavaş ilk saf halimiz olan sevgi enerjisinden uzaklaşmaya başlıyoruz. Amacımız sevgi enerjisinin frekansını korku enerjisinin üzerine çıkarmak.
Sevgi enerjisi, kendimize güvenmemizi, yaşamın akışına güvenmemizi, kendimizi değerli bulmamızı (ki hepimiz insan olma onurundan dolayı çok değerliyiz) , sağlık, bolluk ve bereket içerisinde yaşamımızı sağlar. Korku enerjisi ise, yaşamın akışından, geleceğimizden korkmamızı, kaybetmekten, parasız kalmaktan endişelenmemizi sağlar. Korku titreşimi çok yüksek ve hücrelerimize zarar veren bir enerji frekansıdır. Olumlamalar yaparken kendimizde bulduğumuz korkular üzerine çalışmalıyız. Burada en önemli nokta bu çalışmayı zihinimiz alfa (7-14 hz.) aralığındayken yapmamız gerekiyor. Bilinç düzeyinde yapılan olumlamalar genellikle egomuzun tesiriyle ters tepebiliyor. Olumlama yapayım derken daha çok korkuyu hatırlatan geveze zihin ortaya çıkıyor. Bu nedenle bu çalışmayı zihnimizin doğal süreçte alfaya girdiği zamanda yani sabah uyanır uyanmaz ve gece uyumadan hemen önce yapmamız gerekiyor. Ya da kendinizi nasıl bu alana yani hipnoz alanına çekebileceğinizi öğrenmeniz gerekiyor.
Aşağıdaki olumlama örneklerinde sıklıkla “ben” kelimesi kullanılmakta.Bunun anlamı başkaları değil sadece “ben” demek değildir. Kişinin zayıf olduğu alanını güçlendirmek için kullanılmaktadır yoksa egosal bir yaklaşım değildir.
Olumlamara geçmeden önce sizlere bir yöntem tavsiye etmek istiyorum.
Bilinçaltı bilincin dikkat etmediği şeylere dikkat eden bir yapıya sahiptir. Örneğin bir oratamda bilinciniz ortamdaki insanlara, konuşmalara odaklanırsa bilinçaltı renklere, kokulara, resimlere dair bilgileri kayıt etmeye başlayacaktır. Tam tersine siz bu ayrıntılara bilinçli olarak odaklanırsanız bu sefer de bilinçaltınız insanları, konuşmaları kayıt etmeye başlayacaktır. Yani bilincimizin dikkat etmediği şeylere bilinçaltımız dikkat etme eğilimdedir. Bu nedenle bilincin fark etmediği şeyleri fark etme eğilimindedir. Aşağıda anlattığım yöntem ile bilinçaltınıza herhangi bir inancı kayıt etmeniz mümkündür.
Kağıda yazılmış olumlamaların ayna görüntülerine sanki resim inceliyormuş gibi bakınız, bu durumda bilinçaltınız yazılanı okuyup kaydetmeye çalışacaktır. Ben bu görüntüleri çalışmayı düşündüğüm olumlamada 21 gün boyunca cep telefonumun arka planı olarak kullanıyorum Ayrıca benden Reiki uyumlaması alanlara da bilgisayar ortamında oluşturulmuş özel ayna görüntüsü olumlamar da veriyorum. İster çıktısını alıp duvarınıza asın isterseniz cep tel., bilgisayar arka planı olarak kullanın. veya aklınıza düşünün ve yeni bir kullanım şekli de siz bulun
Olumlama örnekleri
Korkular İçin Olumlamalar
Güvensizlik Korkusu için;
Yaşamın akışına güveniyorum.
Her ne oluyorsa benim için en güzel şekilde gerçekleşiyor.
Ben kendime güveniyorum.
Ben tüm insanlara güveniyorum.
Ben her halimle güvendeyim ve bunun için şükrediyorum.
Gelecek Korkusu için;
Geleceğimin güzelliklerle dolu olduğunu biliyorum
Geleceğimi sevgiyle kucaklıyorum
Geleceğimin sağlıklı,varlıklı ve iç huzurlu olduğunu biliyorum ve bunun için şimdiden teşşekkür ediyorum.
Yetersizlik Korkusu için;
Ben her halimle her konuda yeterliyim.
Kendi iç gücüme inanıyor ve hayatımın her alanında yeterli olduğumu biliyorum.
Her halimle yeterli olduğum için teşekkür ediyorum özbenliğime ve evrene.
Çaresizlik Korkusu için;
Ben her zaman her şeyin çaresini bulurum,
Her şeyin bir çözümü vardır ve ben daima kolay çözümler bulurum
Benim zihnim herşeyim çaresini bulacak kadar güçlüdür.
Değersizlik Korkusu için;
Ben her halimle, olduğum gibi, tüm özelliklerimle değerliyim.
Ben biricik ve tekim benden başka bir ben daha yok bu evrende.
Ben her halimle özelim, her halimle güzelim ve çok değerliyim.
Kendi değerime sahip çıkıyorum ve bu yüzden kendimi takdir ediyorum.
Güçsüzlük Korkusu İçin;
Ben kendi gücüme güveniyorum ve sahip çıkıyorum.
Ben her halimle güçlüyüm ve bu yüzden kendimi takdir ediyorum.
Evrenin gücünü içimde hissediyorum
Ben ne zaman neyi istersem yapabilecek güce sahibim.
Hastalık Korkusu için;
Ben her halimle sağlıklıyımBenim hücrelerim, organlarım, hormonlarım ve bedenim çok sağlıklı.
Aldığım her nefeste hücrelerim gençleşiyor ve sağlığım herzamankinden daha iyiye gidiyor.
Ben sağlıklı gıdalarla besleniyorum ve sağlıklı yaşıyorum.Ben sağlıklı yaşamayı seçiyorum ve bedenime değer veriyorum.
Ben sağlıklı olduğum için şükran duygusu içinde yaşıyorum.
Kaybetme Korkusu için;
Ben elimdekilerin değerini biliyorum ve şükrediyorum
Ben sahip olduklarımı özgürce seviyorum
Sevilmeme Korkusu için;
Ben sevmesini bilen ve sevgisini gösterebilen biriyim bu nedenle sevgilerin en güzelini hak ediyorum.
Ben kendimi seviyorum, ben tüm canlıları seviyorum bu nedenle hayat bana sevgisini armağan ediyor.
Tüm insanlar tarafından seviliyorum çünkü bunu hak ediyorum.
Parasız Kalma Korusu için;
Evren bolluk içinde, evrenin bollukğu bana akıyor, maddi,manevi zenginlik içerisindeyim, para bana çoğalarak geliyor.
Arzu ettiğim herşeye uygun olan en güzel zamanda sahip oluyorum.
Ben çok parayı ve varlıklı yaşamı hak ediyorum.
Sahip olduğum herşey için şükran duygusu içinde yaşıyorum.
|
|
|
|