Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1066 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1066 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 269
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 366
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 794
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,569
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,960
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,194
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,343
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,588
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,869

 
  MAYA KEHANETLERİ
Yazar: Spiritüeller - 27-03-2017, Saat: 15:11 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Maya Kehanetleri'ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli. 

2012 yılı insanlığın yükselişinin başlangıcı olacak, bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak.

Mayalar'ın kriptoyu andıran tabletlerinde dünyanın son çağına gireceği ancak bunun büyük bir tufandan sonra olacağı yazılı.

Büyük tufanla gelecek olan yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. 

Mayalar'ın kehanetlerle dolu takvimi kendi sonlarını da ayrıntılı bir şekilde anlatıyordu. Mayalar'ın bu öngörüsüne, modern insan sadece 12 yıl önce bilimsel açıklama getirebildi. 

Maya Uzmanı Astrofizikçi Cotterell, "Vatico Latin Kitabesi"ne göre Aztekler'in Mayalar'dan farklı olarak daha önce yaşanılan dört çağı farklı ezoterik (gizli öğreticilik) ve sembolik üsluplarla anlattığını söylüyor. Üstelik Cotterell bu çağlarda adı geçen tanrıları Yazıt Tapınağı'ndaki mezarların üstündeki "Palanque Kapağı"nda da keşfetmeyi başardı. Bu çağlara ilişkin bilgilerin ayrıntıları şöyle; 

* Birinci Güneş Çağı: (Matlactili) 4008 yıl süren bu çağda yaşayanlar mısırla beslenen devlerdi. Güneş, su tarafından yok edilmişti. İnsanlar balıklara dönüştürülmüştü. Bazıları bu afetten sadece Nene ve Tata adında bir çiftin, su kenarında yaşayan bir ağaç tarafından kaçırılıp kurtarıldıklarına inanmıştı. Diğerleri ise, sular çekilinceye kadar bir mağaranın içine saklanarak kurtulan yedi çift olduğunu savundu. Bu çağda hüküm süren tanrıça Tlaloc'un karısı (Yeşim Etekli Tanrıça) Chalchiuhtlicue'dir.

MAYMUN İNSANLAR

* İkinci Güneş Çağı: (Ehecatl) 4010 yıl süren bu çağda yaşayanlar Acotzintli diye bilinen yabani bir meyve yiyerek besleniyorlardı. "Güneş Ehecatl" (Rüzgâr Güneşi) tarafından yok edilmişti. İnsanlar maymuna çevrilmiş, ağaçlara tutunmak suretiyle hayatta kalabilmiştir. Bir kadın ve bir adam, bir kayanın üzerinde durarakyıkımdan kurtulmuşlardı. Bu çağa "Altın Çağ" denir ve "Rüzgâr Tanrısı" hüküm sürerdi. 

* Üçüncü Güneş Çağı: (Tleyquiyahuillo) 4081 yıl süren bu çağda insanlar "İkinci Güneş"ten kurtulanların torunlarıdır. Tzincoacoc adlı bir meyve yiyerek beslenen bu insanların yaşadığı dünya, Chicunahui Ollin günü denilen yangınla yok oldu. Bu çağa "Tzonchichiltic" (Kırmızı Kafa) adı verilmiştir ve "Ateş Tanrısı" tarafından yönetildiğine inanılırdı. 

* Dördüncü Güneş Çağı: (Tzontlilac) 5026 yıl önce başladı. Tula'nın kurulduğu bu çağa Tzontlilac (Siyah Saç) adı verilir. İnsanlar kan ve ateş yağmuru sonrasında açlıktan ölmüşlerdir.

MAYALAR'IN ÇÖKÜŞÜ

Maya uzmanlarından Brooks, Mayalar'ın çöküşünü, M.S. 600 ve 1100 yılları arasında tropikal enlemlerde baş gösteren iklimsel nemliliğin değişimine bağladı. 10 derece ve 20 derece Kuzey enlem bölgelerinin, sert iklim dalgaları bakımından oldukça hassas olduğu bugüne kadar pek çok araştırmacı tarafından dile getirildi. Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Sheret S Chase de benzer şekilde M.S. 790 ve 810 yılları arasında Maya Uygarlığı'nın kuraklığa maruz kaldığını iddia etmiştir. Mayaların çöküşüyle ilgili merak uyandıran asıl konu Mayalar'ın çöküşSIRLARIN TAKVİMİ... Mayalar gün isimlerinde çeşitli hayvan sembollerini kullanıyorlardı.dönemi sırasında Güneş'le ilgili manyetik bir tersinirlik bekledikleriydi. Onlar bu tersinirliği güneş ışın bombardımanının artışı, bebek ölüm oranı artışı ve nesil tükenmesi olarak gösterdi. Ancak Mayalar daha bu olaylar baş göstermeden böyle bir şeyle karşılaşacaklarını biliyordu ve bu bilgilerini takvimlerine işlemişlerdi.

260 GÜNLÜK DÖNGÜ

Mayalar'ın ağaç kabuklarına yazdıkları günümüze kalabilmiş en eski kitapları olan Dresden Kitabesi'nde de Mayalar'ın 260 günlük döngü üzerinde yoğunlaştıkları görüldü. İlk başta kimi uzmanlar belirli bir periyotta kendini tekrar eden günler zincirinin, herhangi bir göksel ritimle alakasının olmadığı yorumunu yaptı. Ancak, bu döngünün güneşin değişen kutup ve ekvatoral manyetik alanlarıyla yakından ilişkili olduğu, daha sonra yapılan bilimsel çalışmalarla net bir şekilde ortaya kondu. Fakat yine de bu döngünün kesin bilimsel temellere oturtulabilmesi, sadece, son on iki yıldaki uzay çağı araştırmaları ve uzay yolculukları sayesinde yapılabilen modern astronomik gözlemler kullanılarak mümkün oldu. Bizim en son uzay araştırmalarımızın sonunda fark ettiğimiz 'güneşin manyetik tersinirliğinin zamanını ortaya çıkaran döngünün önemini ve varlığını' Mayalar'ın anlayabilmeleri gerçekten nasıl gelişmiş bir uygarlık olduklarının kanıtıdır.

Hormonlar mı etkili oldu?

Maya uzmanı Cotterell güneşin manyetik değişimini Maya uygarlığının zayıflamasının önemli sebeplerinden biri olarak gördü.

Mayalar'ın kullandığı "Uzun Dönem Takvimi" nin genelde M.Ö. 12 Ağustos 3114'te Venüs gezegeninin doğuşu diye bilinen bir olayla başladığı kabul edilir. Bu olay Mayalar için o kadar önemlidir ki bizim Hz. İsa'nın doğumunu kendi takvimimizin başlangıcını ilan ettiğimiz gibi onlar da bu olayı takvimlerinin temeli olarak kullanmışlar. Maya Uzmanı Cotterell güneşin manyetik değişiminin ve düşük güneş lekesi aktivitesi sürecini Maya uygarlığının zayıflamasının önemli sebeplerinden biri olarak gördü. Bunu da üzerinde çalıştığı başka bir konuyla bağlayarak güneş lekeleriyle insan üremesi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardı.

GÜNEŞLE ÜREME İLİŞKİSİ

Cotterell "güneş etkisi" ile insanların hormon üretmesi arasındaki ilişkiyi içeren bir teorisi vardı. Bu teze göre, dolaşan güneş partiküllerinin seviyesi "hipofiz guddesi" (beynin yüzeyinde bulunan) tarafından salgılanan "hormon melatoninin" (renk hücresi) seviyesini etkiler. Bu durumda içe dönük ve dışa dönük davranışlarda etkilidir. Güneş döngüsüyle renk hücresinin üretimi arasındaki bağlantıyı keşfettiğinde Cotterell bunun başka hormonların salgılanmasında etkili olup olamayacağını merak etti. Şaşırtıcı bir biçimde hippotalamus tarafından kimyasal bir uyarılmaylaBir iddiaya göre Mayalar güneşin üreme sistemi üzerindeki etkisinin kurbanı.yine "hipofiz guddesi"(beynin yüzeyinde bulunan) tarafından üretilen folikül uyarıcı hormonu (FSH) arasında direk bir ilişki keşfetti. Bu hormonunda insan üremesi arasında direk bir bağlantı vardı.

160309000000_maya_640x360_thinkstock_nocredit.jpg

HORMONLARI ETKİLİYOR

Erkeklerde FSH testisteki sperm hücrelerinin gelişimini kontrol ediyor. Kadınlarda ise yumurtaların olgunlaşıp dışarı atılmasını sağlıyor. Güneş döngüsü grafiğini dişi hormon seviyelerindeki artış ve düşüş grafiğinin karşısına getirdiğinde Cotterell adet döngü ve güneş rüzgarıyla taşınan yüklü partiküller arasında direk bir bağlantı olduğunu gördü. Öyle anlaşılıyordu ki güneşten gelen partiküllerin dünya manyetik alanında yaptıkları etki FSH üretimini ve kadın üremesini etkiliyordu. FSH üretimi ile güneşin manyetik alanındaki değişiklikler arasında bir bağlantı varsa aynı zamanda güneşin nötr manyetik tabakasındaki değişimlerle de bir bağlantı olmalıydı. İlk önce nötr tabakanın M.Ö. 314 civarında (Maya takviminin başlangıç yılı) kutup değiştirdiğini ve çok ilginç bir rastlantı olarak da benzer bir değişiminde M.S. 627'de tekrar ettiğini buldu.

Bunlardan ilki Mayalar'ın takvimlerinin başlangıcı diğeri ise Mayalar'ın ortadan kayboldukları tarihlerdi. Cotterell bunu bir adım daha ileriChichen İtzadaki Caracol Gözlemevi.götürerek gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan üreme oranındaki mevcut düşüşün yaşam tarzındaki değişimler, kimyasal kirlilik, ve gebelikten etkili korunma yolları ile ilgili değil de yine manyetik alanlardaki değişiklikle ilgili olduğu varsayımını yaptı. Tüm bu bilgiler ışığında iki şey göze çarpıyordu. Mayalar güneşe bağlı manyetik değişimlerden dolayı üremelerinde bir düşüş yaşadıkları için yok olmuş olabilirlerdi. Ancak diğer toplulukların yok olmaması akla iklimin kuraklaşmasını getirdi. Mayalar'ı yeryüzünden silen etken hangisi olursa olsun şurası bir gerçek ki iklimde büyük ve ani değişimler olmuştu. İşte bu da hayati derecede önemli bir noktadır. Şu anki yaşadığımız uygarlık da bunu dikkate almalı. Çünkü geçmişte iklim değişiklikleri olmuşsa gelecekte de olacak demektir. Şu anda biz de benzer iklimsel değişimler ve gezegenimizin bazı bölgelerinde büyük çölleşmeler yaşıyoruz. Örneğin bir zamanlar son derece ılıman bir iklime sahip olan Mısır'ın artık büyük bir bölümü çölleşmiş durumda. Bu durumda bize sundukları 22 Aralık 2012 tarihine biraz daha dikkatli bakmak gerekiyor.
Yeni Atlantis ABD sahilleri olacak

Çözüldükçe yeni sırları aydınlatan Maya takvimine göre, 2012'de beklenen tufan ABD'nin doğu ve batı kıyılarını Atlantis gibi sular altına gömecek. 

"Beklenen Tufan Yılı" olarak kabul edilen 2012'yi tarihler gösterdiğinde dünyada ne gibi değişimler yaşanacağı merak edilen en önemli konu. Mayalar'ın kehanette bulundukları gibi içinde bulunduğumuz "Beşinci Çağ"ın sonu geldiğinde dünya tamamen mi yok olacak yoksa bir bölüm mü bu tufandan etkilenecek? Maya takvimine ve bugüne kadar yapılan araştırmalara göre bu tufandan en çok Amerika ve Avrupa'nın kıyı şeridi etkilenecek 

Dünyada o gün fiziksel anlamda neler yaşanacak? Toplu bir yok oluşa doğru gitmiyoruz. Tahminlere göre 2000'li yılların ilk çeyreğinde bir zamanlar yaşanan tufanın bir benzeri ile karşılaşılacak. Uzmanlar uzun yıllardır manyetik alandaki bir değişimin büyük doğal afetlere neden olacağına inanıyor. Bunların çoğu tarihte olageldiği üzere belirli periyotlarda tekrar eden fenomenler gibi görünüyor. Bununla beraber dünya hiçbir zaman bu kadar yoğun nüfuslu olmamıştı. Bu nedenle son tufan insanlık için tahmin edilemeyecek ölçüde hasara neden olabilir.

Özellikle hangi ülkeler tehdit altında?

Amerika'nın doğu ve batı sahilleri boyunca uzanan geniş alan Atlantis gibi suların altında yok olacak. Aynı zamanda Avrupa'nın birçok sahil şeridi de bundan büyük ölçüde etkilenecek. Beklenen bir diğer büyük değişiklik ise, iklimler üzerindekendisini gösterecek. Bilim adamı Cayce kutupların yer değiştireceğini ve böylelikle bugünkü kutup ve tropik bölgelerdeki iklimsel değişimleri yaratacağını söylemişti. 1900'lü yılların sonlarında elde edilen bilimsel veriler de buna benzer bir senaryoyu ortaya koyuyor. Tüm bu kehanet niteliğindeki tahminler şu an yaşadığımız dünya çağının hemen hemen aynı tarihte yani M.S. 22 Aralık 2012 tarihinde biteceğine dair Maya inanışı ile örtüşüyor.

BÜYÜK KEHANET

Peki takvimlerdeki tüm bu sırlar nasıl açığa kavuştu? Mayalarla ilgili araştırma yapan uzmanlar önce Mayalar'ın zaman ve takvim sistemini çözmeye çalıştılar. Sonra da bunu şu anda kullandığımız Gregorian takvimine uyarlama çalışmaları geldi. Joseph T. Goodman'ın çalışması Maya araştırmacılarından Thompson tarafından adapte edilerek de büyük kehanet ortaya çıkarıldı. Buna göre Gregorian takvimiyle M.Ö. 13 Ağustos 3114 tarihine karşılık gelen "Büyük Devir"in 13 Baktun yani 1.872.000 gün sürdüğü düşünülürse, şu anda içinde bulunduğumuz çağın M.S. 22 Aralık 2012 tarihinde sona ereceği hesaplandı.

1.872.000 sayısı dünyanın kilometre saati mi? Maya rahiplerinin kehanetlerine göre 1.872.000 sayısı büyük önem taşıyor. Çünkü dünyanın döngüsü bu sayıya ulaştığında dünya büyük bir yıkım yaşayacak.

2012 son mu başlangıç mı?

Mayalar 2012 için 'zamanların sonu' diyor. Ancak bu yok oluş anlamında değil fiziksel bir değişim. İnsanoğlu dört kez geriledi ve artık değişim zamanı. Mayalar'a göre; 2012 yılı insanlığın yükselişinin başlangıcı olacak. 

Maya Kehanetleri'ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli. Çünkü bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla gelecek olan bu yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. "Beşinci kutupsal kayma" olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi yine kutupların manyetik alanının değişmesiyle meydana geleceğini söyleyen Sınır Ötesi Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Candan, dünyadaki iklimlerin değişimini de buna bağlıyor. Candan, "Kutuplar yer veya açı değiştirdiğinde kutuplarda buzlar eriyor. Kaldı ki, küresel ısınma sonucu şu anda Kuzey Kutbu'ndaki buzullar zaten erimeye başlamış durumda. Mayalar'a göre de daha önce yaşanan dört çağda tıpkı bu şekilde sona erdi" diyor.

* Peki tüm bu bilgiler bilimsel olarak ortaya konup kanıtlandı mı? Dünyanın en az dört kez kutupsal kayma (kuzey ve güney kutbu) yaşadığı bilimsel verilerle kanıtlandı. En son Discovery kanalında dünyanın manyetik alanının belirli periyotlarla nasıl değiştiğini bilimsel çevreler açıkladı. Hatta bilgisayar ekranındaki üç boyutlu animasyonlarla gösterimi yapıldı. Şu anda dünyanın manyetik alanında muazzam bir değişim var. Bunun da en büyük nedeni güneşte meydana gelen değişimler. İlginç olan Mayalar bunu biliyordu. Konunun bir diğer yanı da Mayalar'ın bununla da yetinmeyip, gelecekte tüm insanlığı etkileyecek trajediyi bizlere şifreli bir şekilde duyurmuş olmalarıdır. Bu şifreye göre dünya için 2012 yılı çok önemli.

NİRVANA'YA DOĞRU

* Yani bu görüşe göre 2012 yılındadünya yok mu olacak? Mayalar 2012 için 'zamanların sonu' diyor. Fakat bu dünyanın top yekun yok oluşu değil, bir fiziksel değişim. Daha önce yaşanan sanki tufan gibi düşünebiliriz. Bu fiziksel değişimlerle birlikte ruhsal değişimler de birbirleriyle orantılı devam ediyor. Her bir büyük fiziksel değişimlerle birlikte insanlık ruhsal değişimde yaşıyor. Şu ana kadar insanlar aşağıya inişi yaşadı. Birincisinde biraz daha kabalaştı, ikincisinde biraz daha, üçüncüsünde biraz daha... Dördüncünün sonunda tam anlamıyla bir dip yaptı. Bu yüzden 2012'yi Mayalar insanlığın yeniden yukarı çıkışın yaşanacağı bir çağ olarak tanımlıyor. Hatta çeşitli dinler bundan Altın Çağ, vaat edilen cennet veya Nirvana gibi bahseder. 2012'nin önemi burada. Aşağıya inen insanlık tekrar yukarı çıkacaktır. Bunun da ilk basamağı 2012'dir diyor Mayalar.

* 2012 yılında başlayacak olan bu yukarıya doğru çıkış ne kadar zamanda tamamlanacak? Bildiğimiz kadarıyla bu yukarı çıkış süreci başladı. Belki 2012 bir final olabilir. Bu bir süreç. Ancak tufanla kıyameti birbirine karıştırmamak lazım. Kıyamet ruhsal bir değişim, tufan ise fiziksel bir değişim demektir. Kıyamet hem tasavvufi hem de ezoterik (gizli öğreticilik) anlamda ayağa kalmak ve uyanmak demektir. Bu uyanıştan kastedilen ruhsal aydınlanmadır. Böylelikle dinsel metinlerin içindeki sembollerin anlamları da çözülebilecek ve dinsel metinlerde gizlenen gerçeklerle herkes yüz yüze gelebilecektir.

İKİ YILLIK HATA PAYI...

* 22 Aralık 2012 tarihi konusunda hiç şüphe yok mu? Mayalar'ın yakın geleceğimize ilişkin kehanetleri tüm ezoterik bilgilerle örtüşmektedir. Bu nedenleFİLM GERÇEK Mİ OLACAK? Felaketi anlatan The Day After Tomorrow (Yarından Sonra) filmi gösterime girdiği günden beri çok konuşuluyor. Son zamanlardaki belirtiler de 'acaba mı' dedirtiyor.verilen tarihin önemi çok büyüktür. Ancak bu tarihlemede iki yıllık bir hata payı bulunabileceği de gözardı edilmemelidir. Bunun sebebi Maya Takvimi'nin bizim kullandığımız Gregoryen Takvimi'ne çevrilişinde MÖ 1'den MS 1'e geçilmiş olmasıdır. Aradaki 0 atlanmıştır. Yaptığı araştırmada Astrofizikçi Cotterel de bu konuya dikkatleri çekmiştir.

* Bugüne kadar Mayalar'ın hangi kehanetleri yerini buldu? Şu anda bilimsel olarak ispat edilen dünyanın dört kez kutup değişimi geçirdiği. Bugün bu durum ispatlanmış durumda. Günümüz insanları bunu yeni keşfetse de, Mayalar bunun farkındaydılar. Bu bile başlı başına önemli bir şey.

* Mayalar'la ilgili tüm bu bilgilere nasıl ulaşıldı? Bütün bunlar dünyaca ünlü astro fizikçi Coterelli'nin bilgilerini bir BBC muhabiri Adrian Gilbert'in derlemesi sonucunda dünya kamuoyuna duyurdu. En önemli buluş da eski Maya kenti Palanque'deki Yazıt Tapınağı'nda buldukları mezar taşının kapağındaki şifreyi çözmeleriyle oldu.

* Şifre nasıl çözüldü? Simetriyle ilgili bilgileri çözerek çok önemli sonuçlara ulaştılar. Kapağın üzerindeki şerit motiflerini simetrik bir şekilde yan yana getirdiklerinde ortaya Jaguar ve bunun üzerinde de bir Yarasa sembolünün ortaya çıktığını gördüler. Mayalar'ın sakladıkları bu sembollerin bir anda belirmesi Cotterel'i şaşkına çevirmişti. Çünkü Mayalar'ın mitolojik yazıtlarında Jaguar beşinci yani bizim çağımızı, yarasa ise ölümü sembolize etmekteydi!... Kapağın üzerinde açık bir şekilde görülen "Güneş Haçı"nın üzerindeki ilikler ise Güneş'in manyetik iliklerini temsil etmekteydi. Bu da Mayalar'ın gizli mesajıydı. Yaşanacak trajedinin sebebi Güneş'te meydana gelecek olan manyetik değişimlerdir!.

Bu konuyu yazdır

  120.GÜN OLAYI
Yazar: Spiritüeller - 27-03-2017, Saat: 14:55 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Cenin 120. güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin ilk kozmik ışınsal tesirleri değerlendirebilecek düzeye ulaşır ve bu ilk aldığı tesirle birlikte gen yapısında bir değişiklik meydana getirecek «ruhunu» oluşturacak bir biçimde hologramik dalga yaymaya başlar. Diğer yandan, daha önceden tüm hücreleri bir arada tutan ve sinir sistemi aracılığıyla yayılan biyoelektrik ise, tüm hücreleri bir tür elektromıknatıs durumuna sokmuş olduğu için, bu beynin oluşturduğu «hologramik yapılı dalga beden» yâni «RUH», bütün bedene bağlı olarak sürekli beynin yaydığı dalgalar ile gelişmeye başlar.

Beynin bu 120. günde aldığı tesir neticesinde «Ruh»unu meydana getirmesi yanı sıra; ikinci olarak da bu ışınlar geliş gücü ve mahiyeti ve açıları itibariyle, beyinde mevcut olan ikinci bir devreyi açar ise, bu defa bu beyin, yerkürenin manyetik çekim alanına karşı koyacak türden bir anti çekim dalgası üretip bunu da «Ruh»a yüklemeye başlar. Şayet bu devre o gün de açılmaz ise, bu defa bu varlığın büyüme devresinde de beyin, dünyâ çekim alanına karşı koyma gücünü sağlayan bu enerjiyi «ruh»a yükleyemez.işte bu husus “Said”lik ve “Şâkî”lik hâli diye tanımlanmıştır.

Üçüncü olarak bu anda alınan tesirler kişinin beyninde belli bir ömür devresine müsaade eden bir tür kontak meydana getirir. Diyelim ki 45 sene açık kalarak hayata yol açacak bir taymır (geri sayım devresi).

Şayet bir kaza durumu söz konusu olmaz ise, o sürenin sonunda Marsın, Plüton ve Ay'la beyin haritasındaki ölüm noktasında bir sert açı meydana getirerek oluşturduğu ışınım bu beyindeki kontağı kapatır ve beyin bir anda durur!..işte sapasağlam iken, sebep yokken, «bir anda öldü» denen olay bundandır!.. Yâni bu üçüncü tesir de kişinin «ecelini» meydana getirir. Ki bu sürenin uzaması mümkün değildir.

Nihâyet bir de dördüncü tesir alır beyin bu 120. günde. O da daha sonraki yaşamında ne kadar açılım sağlayabileceğini sağlayan ana devre açılım kapasitesini meydana getirir. Bir diğer ifâde ile «rızık» durumunu.

İşte bu anlattığımız olay 1400 sene evvel Hz. Resûlullah aleyhi's-selâm'ın ağzından şöyle dile gelmiştir:

«Sizin birinizin ana - baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk yâni 80) katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge yâni bir çiğnem ete tahavvül eder. (120 böylece tamam olduğunda) Allah bir melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; Onun işini, rızkını, ecelini, sâid veya şakî olduğunu yaz!.. denilir. Sonra ona ruh nefholur.imdî, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında bir kaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler. Bu defa o cehennemliklerin işini işler!.. Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi ehli cennetin işini işler. (ve cennete gider)» (Buharî).

120.-G%25C3%25BCn-Olay%25C4%25B1-genel-i...25A7-1.jpg

Evet, demek ki 120. günde ilk beyin cevheri, kozmik ışın etkileri ile yukarıda, mecâzî bir ifade ile açıklanan, hususları kayda alarak ve bunları diğer yandan da «Ruh» üzerine yükleme yaparak faaliyete başlıyor!

Beyin dedik. Olgun insan beyninde son bilimsel verilere göre, yaklaşık 15 milyar sinir hücresi yâni nöron mevcut bulunuyor. Ve her bir hücrenin 16 bin ayrı hücre ile bağlantılı olarak faaliyet gösterebildiği ifade ediliyor.

Yine bu sahada çalışan değerli bilim adamlarının bulgularına göre, normal düzeydeki bir insan bu 15 milyar beyin hücresinden oluşan beyin kapasitesinin ancak %5-7 arasındaki bir bölümünü; bilim adamları, düşünürler gibi daha fazla beyin çalışması yapanlarda da bu kapasitenin -12'ye kadar yükselebilen bir kısmı değerlendiriyorlar.

Beyin hücrelerindeki biyoelektrik enerji diğer hücrelerle bağlantı kuruyor ve beynin biyoelektrik gücü ve bu gücün içine aldığı hücre grubu kapsamı nispetinde de yüksek düzeyde beyin faaliyeti olarak meydana geliyor.

İşte 120. günde beyin cevherinin almış olduğu ilk kozmik tesirler o kişinin dinî tâbirle «A'yân-ı sâbitesi»dir!.. Yâni, sabitleşmiş ana programı!.. Öyle ki, artık bu ana programda asla bir değişiklik söz konusu olmaz!..

Daha sonra özellikle 7. ay başlarından itibaren gelişen beyin, istidadını oluşturacak bir biçimde, içinden geçtiği burçlardan giderek artan bir biçimde aldığı ışın tesirlerini değerlendirmeye başlar. Bu aylarda alınan tesirler ise kişinin ilerde düşünme gücünü ve kapasitesini oluşturacaktır.

Nihâyet beyin 9. ayda ve doğumdan hemen önceki bir iki gecede en verimli şekilde gelen tesirleri değerlendirir ve doğum durumuna girer. Bu ana kadar alınan tesirler kişinin sadece, az önce de belirttiğimiz gibi düşünce dünyasını oluşturan tesirlerdir.

Beyin bundan sonra en güçlü ışın etkilerini ise doğum anında ananın rahminden dünyâya geldiği anda alır.

Yükselen burç, actend tâbir edilen bu kozmik etkiler annenin koruyucu manyetik perdesinden dünyâya çıkan bebeğin beynini en güçlü şekilde etkiler!.. Bu etkiler ise, o kişinin mizacını, karakterini, çevresiyle ilişiklerini ve olaylar içinde ne tür bir yaşam süreceğini programlar.

Hemen burada akla gelecek şu sualin cevabını verelim. Genetik (irsiyet) diye bir olay var! Genlerin ne olduğunu biliyoruz. Bu yolla gelen ana bilgilerin kişideki rolü nedir?.. Genler kanalıyla gelen tüm bilgiler, şayet o kişinin beyninde kendilerini gösterebilecekleri uygun açıklıklar bulabilirlerse ortaya çıkarlar. Yok eğer o beyin, genleri kanalıyla sahip olduğu bilgileri, ortaya koyabileceği bir biçimde uygun açılım burçlardan almamışsa, onları aynen kapalı olarak muhafaza eder ve kendisinden sonrakilere iletir. Tâ ki genlerdeki bilgilerin ortaya çıkmasına uygun açılımda bir beyin bulana kadar bu böylece devam eder.

İşte bu andan sonra, sanki ıslak alçının kalıpta suyunu yitirdikten sonra yeni bir form almaması gibi, beyin de yeni açılım tesirleri almaz olur. Ve hangi tür tesirler ile oluşmuş ise, o kişinin düşünce duygu tasavvur, vehim, hayal gibi beynî fonksiyonları o düzeyde ölene kadar devam eder. Nitekim bu yeni tesirlerle açılım olmayışı da; «yedisinde neyse yetmişinde odur; can çıkmadıkça huy çıkmaz» gibi halk deyişleriyle anlatılmaya çalışılmıştır.

Bu konuyu yazdır

  KOZMİK BEDEN TEMİZLİĞİ - AHMET MARANKİ
Yazar: Spiritüeller - 27-03-2017, Saat: 14:10 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

10 YAŞ GENÇLEŞME FORMÜLÜ

Kim yaşlanmak isterki, gençlik yıllarındaki gibi sağlıklı, güzel olmayı kim istemez. Ama mademki yaşlanmaktan kaçmak mümkün değil, o zaman ne kadar geciktirirsek o kadar iyidir. Yapmamız gereken sağlıklı yaşamak, şifalı bitkilerden faydalanmak ve spordan asla vazgeçmemek. İşte gençliğin sırrı bu. Bütün şifa doğada, ama bunuda bilinçli yapmak lazım, işe detoksla başlayalım. 

Kozmik beden temizliği, ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılır. Bu aylar ilkbaharda, mart, nisan ve mayıs, sonbaharda ise eylül, ekim ve kasım aylarıdır. 

Ayın çekim günleri yani medcezir’e göre hesaplayarak, 9′uncu günü başlanır, 15′inci günü sona erdirilir. 15′inci gün dolunaydır, kozmik beden temizliği, detoks, lavman ve arınma yapılarak, safra, kalın bağırsak ve karaciğerinizin temizliğini yapmış olursunuz. 

Yapılan araştırmalar, kozmik beden temizliği yapılan hastalarda, bağışıklık sistemleri ile kan değerlerinde çok müthiş bir gelişme gözlenmiştir. Bu sayede, vücudun 60 yılda 10 yaş gençleşmesini sağlamak mümkün olmuştur.

 Ancak, kozmik beden temizliğine başlamadan önce mutlaka bir doktora görünüp, tansiyon, psikolojik durum, şeker değerleri ve daha önceden geçirmiş olduğu hastalıkların araştırılması gerekir. 

Doktor gerekli görürse, bir chek-upa yaptırılır. Kozmik beden temizliği, evde tek başınıza yapabileceğiniz basit bir işlemdir. Süresi bir hafta olan kozmik beden temizliği için önce beslenme alışkanlığımızı değiştirmeliyiz, ikinci sırada bitki suları alarak beslenmemize katkı sağlarız, üçüncü sırada ise bir hafta yapacağınız detoks uygulaması vardır.

Kozmik beden temizliğinin, yedinci gününün akşamında, bir su bardağı saf zeytinyağı ile bir su bardağı limon suyunu karıştırıp, yudum yudum  için ve daha sonra uyuyun. Vücudunuz ve karaciğeriniz sıcak tutulur. Kozmik beden temizliğinin sekizinci gününde, yani aynı ayın 15′den, 16′sına geçilen günün sabahı, detoks yaparak temizlenme gerçekleştirilir.

 KOZMİK BEDEN TEMİZLİĞİ NE ZAMAN VE NASIL YAPILIR? 

Kalın bağırsağı temizleyerek kozmik beden temizliğine başlamalıyız, bunun içinde en zararsız yöntem bol bitki almak ve beslenme alışkanlığımızı değiştirmektir. Evinizde bulunduracağınız bir, katı meyve sıkma makinesi sayesinde detoks uygulamasını çok kolay gerçekleştirebilirsiniz. 

90 gram kırmızı pancar, 300 gram havuç, 200 gram ıspanak sıkılır. Hazırlamış olduğunuz bu karışımdan iki su bardağı sebze suyu alırsınız, içine destek olması için yeşil elme suyuda ilave edebilirsiniz. Bu sebze ve meyve sularından hergün 300 veya 500 gram almanız gerekir. 

Bazı insanlarda çiğ içilen meyve ve sebze suları gaz yapabilir, bu rahatsızlığı yaşamamanız için meyve ve sebzeleri haşlayarak tüketebilirsiniz. Aldığınız gıdalar şişkinlik ve gaz yapıyorsa, pancar, taze fasulye, lahana, bezelye ve soğan haşlanarak, az pişmiş ve sıcak tüketilir. Çiğ yenmesi tavsiye edilmez. Ülser, reflü, gaz oluşumu ile diğer mide rahatsızlıklarını önleyebilmek için, taze çiğ lahana suyuna patates suyu ilave ederek içilmelidir. 

İlk günlerde vücudu alıştırmak için 150 gram lahana suyu, 150 gram havuç, 150 gram patates birlikte tüketilir. Bu karışımı 2-3 gün uyguladıktan sonra 300 gram patates ve lahana suyuna geçebilirsiniz. Ülser, reflü ve gaz oluşması ortadan tamamen kalkana kadar devam edilir. Hazırlamış olduğunuz lahana suyuna kesinlikle tuz atmayınız. 

Gaz oluşmasını engelleyecek bir destekte dışardan yapılabilir. Sıcak suya papatya bitkisini koyup dinlendirin ve bir havluyu içine batırıp hafifçe sıkın, bunu karnınıza sıcak , sıcak kompres yapın, sıcak su dolu küvete girebilirsiniz ve vücudunuza badem yağı ile susam yağı ile masaj yapabilirsiniz. 

maxresdefault.jpg

İLKBAHAR AYLARINDA YAPABİLECEĞİNİZ KOZMİK BEDEN TEMİZLİĞİNİN TARİHLERİ

AYDINLIK DÖNEM 

Mart ayı: 24′ünde başlar, 30 mart’ta biter. 
Nisan ayı: 22′sinde başlar, 28 nisan’da biter. 
Mayıs ayı: 22′sinde başlar, 28 mayıs’ta biter. 
Haziran ayı: 20′sinde başlar, 26 haziran’da biter. 

KARANLIK DÖNEM 

Nisan ayı: 6′sında başlar,12 nisan’da biter. 
Mayıs ayı: 5′inde başlar,11′inde biter. 
Haziran ayı: 4′ünde başlar, 10 haziran’da biter. 

1 HAFTA ( 7 GÜN ) SÜREYLE HERGÜN YAPILMASI GEREKEN KOZMİK BEDEN TEMİZLİĞİ 

Sabah saat 8-9 arası, yürüyüş ve spor hareketleri 
Sabah saat 9-10 arası, kahvaltı 
Sabah saat 10- 12 arası, serbest zaman 
Öğle saat 12-14 arası, öğle yemeği ve uyku 
Öğleden sonra saat 14-19 arası, serbest zaman
Akşam saat 20-21 arası, akşam yemeği
Akşam saat 21-23 arası, serbest zaman
Gece saat 23 gece içeceğiniz ve yatma zamanı.

Doğru nefes almayı öğrenmemiz gerekir, bunun için bir dakikada dört kez nefes almalıyız. İlk dört saniyede nefesi burnumuzdan almalıyız, ikinci dört saniye süresinde nefesimizi tutmalıyız, üçüncü dört saniyede nefesi ağız yada burun solunum yolu ile boşaltırız. Kalan dört saniyede ise bekleriz ve sonra tekrar aynı aşamayı uygularız. 

SABAH KAHVALTISINDA Sıkmanız gereken sebze suları: 

İki su bardağı sebze suyu için, yüzde otuz kırmızı pancar, yüzde otuz havuç, yüzde on ıspanak, yüzde on lahana, yüzde on maydanoz ve yüzde on tere otu suyunu sıkın. Hazırlamış olduğunuz karışıma bir tatlı kaşığı saf zeytinyağı eklenir. Hazırladığınız karışımı soğuk tüketmeyin, vücut sıcaklığında olsun, isterseniz içine biraz sıcak su ekleyebilirsiniz. Midesi rahatsız olanlar lahanayı azaltabilir. 

ÖĞLE YEMEĞİNDE Havuç, sarımsak ve soğanlı, fırında kereviz yemeği Maydanozlu, cevizli ve sarımsa soslu, kırmızı lahana salatası Yeşil zeytin Bir tane elma Bu kozmik temizliği yapanlar, en az yarım saat öğle uykusuna zaman ayırmalılar. Verilen listeye göre yemek seçiminizi yapın. Hergün yiyeceğiniz yemek vücudumuzdaki bir organı uyarır, mesela, karaciğer’e enginar, böbreklere kereviz, kalın bağırsaklara kabak, böbreklere pırasa, toksin atmak için ıspanak önerilmektedir. Yiyeceğiniz yemeklerin kalori değerleri hesaplanmıştır.

BEŞ ÇAYI SAAT 17.00 Yeşil çay ile bitki çaylarının yanına, üçüncü gün sadece bir avuç ceviz, hurma, fındık, badem ile çekirdekli kuru üzüm tüketilir. 

AKŞAM YEMEĞİNDE Cevizli lahana sarması Sebzeli yulaf çorbası Maydanoz, roka veya marul gibi yeşillikler Yeşil zeytin 

GECE İÇMENİZ GEREKEN Vücuttaki radyasyonu atmak için, kaynatılmış iki bardak suya, 5 gr tarçın ile 2 gr kişniş koyun 5 dakika daha kaynatın. Yatmadan önce bu içeceği tüketin. Tarçın kabuklu, kişniş ise tane olsun. 

ŞİFALI YEMEK TARİFİ MALZEMELER: 6 Diş sarımsak, bir demet maydanoz, 1,5 yemek kaşığı un, 3 yemek kaşığı zeytinyağı, toz beyaz biber, 3 su bardağı su ve 1/2 toz zencefil. YAPILIŞI: Sarımsakları zeytinyağında soteleyin, içine un ilve edin. Un pembeleşinceye kadar kavurun, üstüne ince ince kıydığınız maydanozları ilave edin, onun üstünede suyu ekleyin, kaynadıktan sonra baharatları koyun ve sıcak servis yapın. Yapmış olduğunuz kozmik beden temizliğiniz sona erdikten sonra, tekrar yumuşak bir şekilde gıda tüketimi yapmaya başlayabilirsiniz. 

ÖNEMLİ UYARI kozmik-beden-temizligi Bu programı uyguladığınız süre içinde, hayvansal ürünlerden, et, süt, yumurta gibi şeker ve şekerli ürünler, siyah çay, beyaz ekmek, konsantre ürünler ve tütün tüketiminden uzak durmanızı tavsiye ediyoruz. Vücudunuzdaki su kaybını önlemek için kilonuza göre günde 5-10 fincan yeşil çay, ıhlamur, kekik yada kuşburnu gibi bitki çaylarını bal ile tatlandırarak tüketebilirsiniz. Bal kullanmak istemeyenler mürdüm eriği kurusu, kuru incir veya gülkurusu kaysı tüketebilir. 

Serbest zamanlarda bir bardak taze sıkmış olduğunuz havuç, portakal, elma veya armut suyu içebilirsiniz veya bir tane olmak şartıyla adı geçen meyvelerden tüketebilirsiniz. Detoks programı süresinde destek ürün olarak zencefil, spiruluna, alfa kullanmanız önerilir. Karaciğeri rahatsız olanlar, devedikeni, enginar, ümmün sistemi zayıf olanlar için ısırgan, ginseng, ekinezya ile reishi mantarı, Af ve behçet rahatsızlığı olanlar için ise kişniş, Depresyona sarı kantaron, Eklem rahatsızlığına yeşilçay, Obezite için, piren, Kalın bağırsağında sorunu olanlar için hibüskus, Kalp damar rahatsızlığına karabaş ile alıç bitkilerinin çay olarak tüketilmesi önerilir.

Bu konuyu yazdır

  SEVDİĞİNİZ RENGE GÖRE KİŞİLİĞİNİZ
Yazar: Spiritüeller - 27-03-2017, Saat: 13:35 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Mavi
Maviyi diğer renkler arasından seçen kadınların duyguları son derece derin olur.

Mavi Seven Kadınlar
Böyle kadınlar sevindikleri zaman çok fazla sevinirler. Üzüntüleri de o derece de derin olur. Sonra duyguları yoğun olduğu kadar duygusal iniş çıkışları da o kadar çok ve ani olur. Böyle bir kadın bakarsınız, bir an neşenin kanatlarıyla uçarken, biraz sonra, hiç nedensiz, üzüntünün derin uçurumlarına yuvarlanıvermiştir. 

Duygularını böyle kontrol edememesi, dengesiz bir durumda bırakması, onu şaşkına çevirmiştir. Kendilerinden hiç bir zaman emin değildirler. Zira kendi kendilerini hiç bir zaman tam olarak anlayamazlar... 

Bu kadının sık sık "Ne oluyorum bilmem" dediğini duyarsınız. Bu kadın aynı zamanda başına neler gelebileceğini de bilmez ve sürekli bir korku içinde yaşar. Korktuğu şey de doğrudan doğruya kendisidir. Çok zaman derin ve acı düşüncelere dalar gider. Başkalarına olan ilgilerinde ise, sevgi dolu, düşünceli ve cömerttir. Aslında durumundan sürekli dostlarına şikayet eder. Ama arkadaşları onun bunu daima kendi kendisiyle ilgili olduğu için yapmadığını, şikayetlerinin samimi olduğunu anlarlar ve ona saygı gösterirler.

Mavi Seven Erkekler
Maviyi seven erkekler, maviyi seven kadınlara oranla, biraz daha sakin ve dengeli olurlar. Buna neden de hayatlarını kazanmak zorunda olduklarındandır. Çalışma hayatında fırtınalı duygusallıklara yer olmadığı gibi, kendi halini düşünüp melankoliye kapılmaya vakti yoktur. Onun için maviyi seven erkekler iş adanaysa, duygularına zorunlu olarak fren vurur... Fakat yine de maviyi seven erkekler sistemle değil, içinden gelen ilhamla çalışmayı tercih ederler. Bu çeşit çalışmayı gerektiren işlerden birinci oldukları halde, metodik ve sabırlı bir çalışma gerektiren işlerde yeteri kadar başarılı olmazlar. Gündelik yaşamlarında değişikliklerle karşılaşmak bunlar için gerekli değil alışık oldukları şeylerdir. Bunun için farkında olmadan sürekli belli bir yerde oturmasını gerektiren işlerden kaçarlar ve gezici işlere yönelirler...

Yeşil
Herhangi bir yeşil rengi seven kadının en belli başlı özelliği kıvrak zekalı ve hazır cevap olmasıdır.

Yeşil Seven Kadınlar
Özellikle alaycı ve iğneli cevap verme konusunda bu kadınlar birincidir. Yeşil seven kadınların yaşamlarında başarılı olmayanları çok zaman alaycı, sinmiş ve fesat olurlar. Ama çoğunluğu iyi bir alaylı espri savurmakla yetinirler. Böyle bir kadını herhangi bir ağız kavgasında ve tartışmasında yenmek hemen hemen imkansızdır. 

Yeşil seven kadınların beyinleri durmadan işler. Bunlar çevrelerinde olup biten her şeyi hemen görür ve anlarlar. Fakat beyinlerinin bu hareketliliğine karşılık bedenleri o kadar hareketli değildir. Bazıları da oldukça tembeldir. Çoğu da dayanıksız ve sabırsızdır. Zor ve uzun bir işi yarı yolda bırakmak zorunda kalırlar...

Yeşil Seven Erkekler
Yeşili diğer renklere tercih eden bir erkek çoğu zaman huzursuz ve düşüncesizdir. Aslında kalbinin iyiliğine diyecek yoktur ama, zaman zaman istemeden kalp kırar. Elinde ne kadar para varsa en aşağı yarısını dağıtır. Fakat çoğu zaman cebinde dağıtacak kadar parası olmaz. Her şeyden mutlu olan, nerede akşam olarak sabah diyen bir kişiliği vardır. Ve başkalarına çok fazla güvenir. Yeşil seven erkeğin büyük bir eğlence veya işinde olmaz ve evinde yalnız kalırsa, gününü kalabalık içinde geçirmezse için için üzülür. 

Yeşil seven kadınlar gibi oda espri sahibi, hoş sohbettir. Kendini ilgiyle dinleyen birkaç kişiye uzun uzun bir şeyler anlatmaktan son derece memnun kalır. Yinede kendini dinleyenleri, adeta teşhir edecek kadar güzel konuştuğunu da eklemekten duramayacağız. Yeşili seven erkekle sorumluluk duygusu zayıftır. Görevlerini pek o kadar ciddiye almaz. Ama sevimli bir adamdır. Onunla geçinmek kolaydır. Sonra karşısındakini mutlu etmek için de elinden geleni yapar

Beyaz
Beyazı her renkten fazla seven kadınlar, bilerek veya bilmeyerek, kalben düşünce olarak temiz ve saf olduklarını ortaya koyuyor demektir.

Beyaz Seven Kadınlar
Bu kadın nazik, yumuşak, alçak gönüllü asil ve iyidir. Parlak ziyafetler ve neşeli partiler ona göre cazip değildir. Kendini evine adamayı genellikle tercih eder. Eğlenceden çok başkalarına yardım etmek onu doyurur. Zamanında neşeli olmasını çok iyi bilirse de genellikle sakin ve sessizdir. Beyaz seven kadın yaratılıştan derli toplu ve düzenlidir. Beceriklidir de. Eli her işe hemencecik yatar. Prensip ve düşünceleri oldukça temiz ve titiz olduğundan bazen sert ve acımasızdır. Ama adaleti ve doğruluğu çok sevdiğinden kimsenin hakkını yemeye dayanamaz. 

Olduğu gibi konuşması ve hareketleri de tutucu, sakindir. Başkalarının dikkatini üzerine çekmeyi hiç bir zaman istemez. Ama dikkatin merkezi olmayı da hiç bir zaman yadırgamaz. Utangaçlık onun yaratılışına tamamen aykırıdır. Hiç bir şeyden korkmaz. Kendinden tamamen emin onun için de doğal ve sakindir. Sporu sever ve kuvvetli, rahat adımlarıyla kendini belli eder.

Beyaz Seven Erkekler
Bütün renklerin içinden beyazı seçen bir erkeğin asla korkak ve çekingen olmayacağına emin olabilirsiniz. Böyle bir erkek, tam tersine soğuk kanlı ve hatta zalimdir. Gayet sabit ve sakin bir insandır ve asla heyecanını dışarıya belli etmez. Telaşsız fakat düzenlidir. Böyle insanların çoğu hastalık derecesinde titiz olurlar. Kuvvetli bir hafızaları olmamakla beraber kişiliklerinin pratik yanı kuvvetlidir. Çok tahammüllü ve enerjik olurlar ve enerjilerine çoğu zaman fazla güvenirler. Bu tiplerin genellikle çok iyi gelişmiş kasları ve biçimli yapıları vardır. Kişilikleri büyük bir sır ve çelişki oluşturur. Zira zalim denecek kadar soğukkanlı olmalarına rağmen, cömerttirler. Başkalarına yardım için para, zaman ve çaba sarf etmekten asla çekinmezler.

Çalışkan oldukları için kendilerini eğlenceye verebilmeleri nadirdir. Eğlendikleri zaman da coşkun, taşkın ve biraz da aşırı eğlenceyi severler. Evde birkaç dostla oturup sohbet etmek veya birkaç kitap okumak bunların kesinlikle hoşlanmadıkları şeylerdir

SSSS.jpg

Sarı
Parlak ve koyu renk sarıyı seven kadınlar dedikoducu olmaya çok eğilimlidirler.

Sarı Seven Kadınlar
Durmadan konuşmayı severler ama konuları sınırlıdır. Davranışları ve hareketleri de durgundur. Ağır ve yüksek konulardan konuşmayı hiç sevmezler. Ve böyle bir şey konuşulurken genellikle yüzleri boş bir anlam alır. Ama iş bir defa hafif konulara, dedikoduya döküldümü konuştukça konuşur. 

Kötü bir kişi değildir. Ancak mütecessistir ve herkesle ince ince ilgilenir. Herşeyi bilmek ister. Pek cömert değilse de, iyiliği üzerinde olduğu zaman herkese yardım etmeyi sever.

Sarı Seven Erkekler
Renklerin içinden, renk seç dendiği zaman sarıyı seçen erkekler, bilmeyerek biraz korktuğunu belirtiyor demektir. Ancak bu korkaklık sadece maddeseldir. Bir ölüm tehlikesi karşısında pes eden, yüksekçe bir duvardan atlamak için epey şüphe edip karar veremeyen bir adam manevi tehlikelere aldırış bile etmez. Düşüncelerini olduğu gibi söylemekten ve başkalarının düşüncelerinden hiç çekinmez. Bazen hiç olmayacak renklerde kıyafetler giyer ve herkesi kendine baktırmaktan zevk alır. Sözlerinde biraz abartıya kaçması olasılığı kuvvetlidir, özellikle kendisi ile ilgili konularda çok fazla över. Herkesle oldukça iyi geçinmesine rağmen, kadın arkadaşları biraz azdır..

Turuncu
Hiçbir zaman sert ve soğuk olmayan bu kadınlar, başkalarına karşı gösterdikleri ilgilerde daima denge oluşturmaya özen gösterirler.

Turuncuyu Seven Kadınlar
Yani kimseye karşı uzak ve soğuk durmak istemedikleri gibi fazla samimiyete ve laubaliliğe kaçmayı da hiç arzu etmezler. Yani her şeyin orta kararının ifrattan daha yerinde olduğunu savunurlar. 

Turuncu seven kadın sakindir. Dengesini kaybetmesi çok nadirdir. Kızdığı zaman bağırıp çağırmaz. Sonra hiç kin tutmaz. Kendisine yapılan bir kötülüğü hemen affeder. Ancak, onun bu yumuşaklığını görüp de tepesine binmek isteyenlere hiç tolerans göstermezler. İlk önceleri onun her kalıba sokulacağını zannederler zamanla onun gayet sağlam ve kuvvetli bir kişiliğe sahip olduğunu anlar. Zira o hakkını savunmasını bilir. Ama bunu da karşısındakini kızdırmadan ve gücendirmeden yaptırmasını çok iyi becerir.

Turuncuyu Seven Erkekler
Turuncu rengi diğer renklerden daha çok seven erkekler de aynı rengi tercih eden kadınlar gibi, ölçülü insanlardır. Anlayışlı, müşfik, dayanıklı ve sabırlı olurlar. Ama hoşlanmadıkları şeylere de asla göz yummazlar. 

Bu tip babalar özellikle, bütün çocukların sevgilisi olurlar, zira çocukların istedikleri pek çok şeyi yapmalarına izin verirler. Ama bu babalar aynı zamanda çok iyi babalardır. Zira çocuklarına her gün aynı davranışı gösterirler ve şımartmazlar. Barış sever bir kişilikleri olduğu için genellikle kavgadan ve özellikle sonu gelmeyen tartışmalardan nefret ederler. 

Herkesle dost olmalarına rağmen, gerçek ve sürekli arkadaşları çok azdır. Bu tip erkeklerin çoğu kılık ve kıyafetlerine normal bir özen gösterirlerse de, bazıları bu konuda dikkatli olurlar.

Pembe
Pembe rengi seçen kadınların en belli başlı karakteristikleri sürekli ve ılımlı neşelerdir.

Pembe Seven Kadınlar
Bu kadınlar mutlu ve hafif yüreklidirler. Ama asla hafifmeşrep değil. Gerektiği yerlerde ciddi olmasını ve sorumluluklarını idrak etmesini gayet iyi bilirler. Sadece neşe için yaşamazlar. Hayatın düzen ve özenle halledilmesi gereken birçok ağır ciddi konularla dolu olduğunu bilirler. Aslında utangaç ve çekingen olmakla beraber, bunu saklamasını da iyi bilirler ve çok nadir dışarıya vururlar. Coşkun, ateşli ve fırtınalı oldukları çok nadirdir...

Pembe Seven Erkekler
Pembeyi bütün renkler arasından seçen erkeklerin manevi yapıları da, maddi yapıları da pek o kadar kuvvetli değildir. Pembeyi seven bir erkek cesaret ve girişkenlikten yoksundur. Yavaş ve uysal konuşur. Halinde sürekli bir heyecan ve sinirlilik vardır. Son derece alıngan ve hassastır. Çok zaman üzerinde ne yapacağını bilemeyen, sinirli ve endişeli bir hal görülür. 

Böyle bir erkek insanları çok sever. Dost kazanmak ve çevresindekileri sürekli mutlu etmek arzusundadır. Zaman zaman dalkavukluğa kalktığı bile görülebilir. Hoş olmayan olaylardan ve tartışmalardan kaçınmak için her isteneni yapmaya ve her söylenileni kabul etmeğe eğilimlidir. Bunu kendi çıkarı için değil de, huzuru korumak için yapar...


Kırmızı
Ne kadar parlak olursa olsun, hiç bir renk, vasat parlaklıkta bir kırmızı kadar gözü çekmez.

Kırmızı Seven Kadınlar
Kırmızı renkler, nar çiçeğinden, gelincik rengine, hafif allardan, kan kırmızıya kadar çeşit çeşittir. Fakat genellikle insanın üzerinde canlandırıcı, kışkırtıcı, heyecan verici bir etki bırakır. Kırmızı renklerden birinden birini diğer renklerden çok seven kadınlar, şen ve hayat doludurlar. Çabuk heyecanlanır, çabuk kızar ve öfkelenirler. Bu kadınlardan bazıları çok da pervasız olurlar. Dans edip şarkı söylemek gibi şeylerden zevk alırlar ve bu zevkleri tatmasını çok iyi bilirler. Bu kadınları somurtkan ve durgun görebilmek zor ve nadir bir şeydir. 

Zira kırmızı seven kadınlar, felaketle karşılaştıkları zaman, suratlarını asıp düşünecekleri yerde enerji ve istekle karşı saldırıya geçerler. Son derece azimli ve sebatkardırlar. Uzmanlıkları ise bol ve kuvvetlidir. Gelecek üzerine uzun uzadıya planlar yapmaktan ve hayal kurmaktan hiç hoşlanmazlar. Her şeyi bir güne doldurmak onlara daha uygundur. Neşeli, pervasız ve biraz da düşüncesiz oldukları için zamanında sosyete kurallarına hiç önem vermezler. Çevrelerinin ne düşüneceği onlar için hiç bir şey ifade etmez. "Hayat benim değil mi? Dilediğim gibi yaşamakta elbet de serbestim" derler ve diledikleri gibi yaşarlar.

Kırmızı Seven Erkekler
Kırmızıyı her renge tercih eden erkeğin hiç birşeyden korkmayan, tam anlamıyla "erkek" bir adam olduğundan hiç kuşkunuz olmasın. Kırmızıyı seven erkeklerin büyük çoğunluğu, sadece cesurlukla da kalmaz adeta kabadayı olurlar. Tehlikeyi adeta davet ederler. Felaketleri de gülerek karşılarlar. Toplumların gelenek ve göreneklerine karşı umursamaz davranışlarda bulunurlar ve kendi bildiklerinden şaşmazlar. Yine de herhangi bir şeyi herkesden başka, herkesi şaşırtacak biçimde yapmakta ısrar ederler. Böyle erkekler çocukluklarında, bütün mahallelerinin sevimli baş belaları, sevilmekle beraber, yaka silktiren ufak bir canavar olurlar. Büyüdükleri zaman bile üzerlerinde çocukça bir havailik, bir yaramazlık kalır... Kırmızıyı seven erkekler, bir engelle karşılaştıklarında, hiç dengelerini ve yeteneklerini kaybetmezler. Engelleri sakin bir şekilde aşar ve hiç bir şey olmamış gibi yollarına devam ederler. Bir kusuru uzun müddet aynı işin başında oturmamasıdır. Çok sabırsız ve tez canlı olduğu için biraz da maymun iştahlılığa, havailiğe kaçarlar. İşlek bir zekası vardır. Herhangi bir işi bu zekası sayesinde hemencecik halledemediği takdirde, uzun zaman uğraşmaz. Bırakır ve başka bir işe başlar.

Kahverengi
Kahverenginin açıklı ve koyulu birçok tonları ve fındık kabuğundan tarçın rengine kadar birçok çeşitleri vardır

Kahverengi Seven Kadınlar
Kahverengiyi seven kadınlar, geniş hayal gücünden yoksun fakat metodik olurlar. Bu kadınlarda ani ve nedensiz duygusallıklara ve parlak bir zekaya pek rastlayamazsınız. Onlar sakin, kendi halinde, sessiz sedasız olurlar. Göze pek çarpmazlar ve olağanüstü bir şey yapmazlar. Ev işinden çok hoşlanan ve bulaşıkları hiç şikayet etmeden, adeta zevkle yıkayan ev kadınları daha çok kahverengiyi seven kadınlardır. Bu kadınların herhangi bir şeyi rasgele düzensiz olarak yaptıkları görülmemiştir. Onlar yaşamlarının her dönemi için önceden plan çıkarırlar. Bir programa uyarak sistemli bir şekilde çalışırlar. 

Kahverengiyi seven kadınlar yetenekli olurlar. Ve bazı ayrıcalıkları vardır. Örneğin, çevrelerindekilerin kusurlarına karşı anlayış ve hoşgörü gösterirler. Gerçekleri, daima sevdikleri için zararsız bir yalan şeklinde söylemekten dahi çekinirler. Çoğu son derece dindar olur. Herhangi bir kanunu çiğnemeyi ya da herhangi suç saydıkları için toplumun çizdiği en dar ve önemsiz, hudutların bile dışına çıkamazlar. Sabır ve sevgileri sonsuzdur. Onun için çok iyi bir eş ve anne olurlar...

Kahverengiyi Seven Erkekler
Kahverengiyi seven erkekler, orijinaliteden yoksun olurlar. Bununla beraber iyi işleyen kafaları, her şeyi gören bir izleme kuvvetleri ve geniş anlayışları vardır. Kahverengiyi seven erkeklerin, en belli başlı özellikleri sade oluşlarıdır. Bu adamlar cicili, bicili, süslü püslü şeylerden ne olursa olsun nefret ederler. Zevkleri sadedir. Davranışları da yaşayışları ve giyinişleri de sadedir. Yaşamda çok çabuk tatmin oldukları için pek fazla para harcamazlar. Bazıları da oldukça cimri olurlar. Paralarının gitgide çoğalması onlar için başlı başına yeterli bir zevk haline gelir. İlgisizlik ve alışkanlık bakımından biraz başları dertte olmasına rağmen azim ve sebat tarafları gayet kuvvetlidir. Herhangi bir engel veya zorluk karşısında yılmadan çalışırlar. 

Bu adamlar asla yüksek ve gösterişli şeyler özlemedikleri için kendilerini olduklarından daha iyi görmekte hiç gözleri yoktur. Tam tersine başkalarının karşısında kendilerini hep kötüleyerek konuşurlar. Bu onların kompliman duymak için yaptıkları bir davranış değildir... 

Kahverengi seven erkek kendi kendine çok saygı duyan, kimseye muhtaç olmayan ve tek başına yaşamasını seven bir insandır. Böyleleri özellikle herhangi bir kişiye şükran borçlu duruma düşmek hiç istemezler. Onun için ancak bıçak gırtlağa dayandığı zaman borç alırlar. Gayet mantıklı olurlar ve düşünce ve duygularında asla aşırılığa kaçmazlar. Kanun ve adaleti sevmelerinin sonucu olarak çoğu zaman aile ve konu komşu kavga ve anlaşmazlıklarında ara buluculuk yaparlar.

Siyah
Hayatlarının her noktasında siyahı diğer renklere tercih eden kadınlar hüzünlü kadınlardır

Siyah Seven Kadınlar
Çoğunun da yaşamlarında hayal kırıklıkları oldukları kesindir. Bu kadınların çoğu dışarıdan neşeli, mutlu ve hayat dolu görünürler. Bazen de somurttukları ve günlerce hayal gibi gezdikleri görülür. Bu, onların tanıdıklarını şaşırtmaca da, aslında gerçek yaratılışlarının dışarıya vurmasından başka birşey değildir... 

Siyah seven kadınlardan bazıları da sert ve soğukturlar. Parlak gösterişli siyah renkleri ve eşyaları tercih eden kadınlar diğerlerine hiç benzemezler. Bunlar neşeden, mutluluktan ve huzurdan hoşlanan kadınlardır...

Siyah Seven Erkekler
Siyah rengi seven erkekler sert yaratılışlı ve düşünceli olurlar. Hayatın zevklerini günah sayarak mümkün olduğu kadar soğuk bir hayat sürerler. Başkalarının hayatına karışmayı çok severler. Durmadan öğüt verirler. Biraz başa geçtiler mi, çevresindekilerin hayatlarını kontrol etmek isterler. Gerçi niyetleri iyidir ama çevresindekiler bunu anlamaz. Bu erkeklerin çoğu kötümser olur. Yaşamı adeta diğer bir hayat için hazırlık olarak sayarlar...

Mor
Mor eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür.

Mor Seven Kadınlar
Onun için mor rengi seçen kadınlar, ihtişam ve lükse son derece bağlı demektir. Tarih, yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Gerçekten de moru seven kadınlar arasında saltanatı ve lüksü sevmeyen, servet, konfor, ün ve mevki elde etmek istemeyenleri çok nadirdir. Yine de mor rengi seven kadınlar, istedikleri şeyleri elde etmek için harekete geçip çalışmayı akıllarından bile geçirmezler. Her-şeyi daima başkalarından beklerler. Hiç bir zaman lüks ve saltanatın sonu gelmediği için hiç bir zaman doymak nedir bilmezler ve kendilerine bakanları adeta manevi baskı yapmak bu kadınların sürekli yaptığı ve arzu ettiği bir şeydir. Durmadan beğenilip, iltifat yağmuruna tutulmadan kendilerini rahat hissetmezler...

Mor Seven Erkekler
Mor rengi diğer renkler arasından seçen erkekler de, hayatın daha pahalı ve lüks yönünü tercih ederler. Bir sandal sahibi olmak akıllarından bile geçmez. Gözleri daima yattadır. Bir müzikli gazinoda oturup bira içmek onlara basit gelir. Lüks bir klüpte oturup şampanya içmekten aşağısını beğenmezler. Önlerine gelenle dost olmak onlar için duyulmamış bir şeydir. Dostlarını da mevki ve paralarına göre seçerler. Yine de bunlar gösteriş düşkünü birer servet avcısı değildir. Sadece aristokrat düşüncesine sahiptirler ve demokrasi diye bir şeyin var olduğunu kabul etmezler. Hareketlerinde ağır ve dikkatlidirler. Ama her zaman değil. Gerektiği zaman çabuk harekete geçmesini bilirler...

Gri
Koyu demir kurşunisinden, açık gümüş rengine kadar birçok griler vardır.

Gri Seven Kadınlar
Bu renklerden çoğu birçok kimselere durgun, cansız gelir. Ama sessiz sedasız, becerikli kadınlar, griyi her renge tercih ederler... 

Böyle kadınlar çok iyi birer meslek kadını olurlar. Bazıları bunları soğuk ve itici bulur. İçlerinden bir bölümü gerçekten soğuk ve iticidir. Fakat çoğu sadece içlerinin dışarıya vurmasını istemez. Duygulan açıktan açığa belli etmenin gereksiz ve hatta hiç hoş olmadığı kanısındadırlar. Tarafsız olmakla gurur duyarlar. Bazıları da duygularını nasıl dile getireceklerini bilemedikleri için içlerinde saklar, hapsederler. 

Griyi diğer renklere tercih eden kadınların çoğu iyi birer uzmandırlar. Yani kendilerine seçtikleri alanda usta olurlar ama başka bir alana karşı asla ilgi göstermezler. Zekaları ve düşünce yapıları mükemmeldir. Ama ev hayatını, sıradan bir aile kadını olmayı zevksiz ve anlamsız bulurlar. Ve bu nedenle iş hayatına atılırlar. Burada kadınların bütün yetenek ve eğilimleri ortaya çıkar.

Griyi Seven Erkekler
Griyi tercih eden erkekler, zeka olarak o derece faal ve kuvvetlidirler ki, elleriyle bir iş yapmaları gerekince, pek yetenekli olmadıkları ortaya çıkar. Bir tek çivi çakmak onlar için önemli bir olaydır. Böyle işlerde tamamen başkalarına güvenmek zorunda kalırlar. Bu da onların biraz onuruna dokunur. Ve içlerini sıkar. 

Ama beyin ve zeka ile halledilecek bir iş oldu mu kendilerine güvenirler. Kendilerine güvenmekte de yerden göğe kadar hakları vardır. Yetenek ve kusurlarını bilirler ve bunları çevrelerinden saklamaya hiç gerek görmezler. Böyle erkekler genellikle son derece kültürlü ve bilgili olurlar. İlgilendikleri ve sevdikleri yoktur...

Bu konuyu yazdır

  MISIR İNİSİYASYONU RAHİP ADAYLARININ SINAVDAN GEÇMESİ
Yazar: Magnetho - 26-03-2017, Saat: 23:23 - Forum: ESKİ MISIR - Yorum Yok

Ateş ve Su Sınavları'ndan Geçiş

Teker teker tüm sütunları ve bunlara karşılık gelen [b]"Kutsal Alfabe" ile "Sayılar Bilimi"nin sırlarını adaya aktaran "Kutsal Sembol Muhafızı"sözlerini bitirdikten sonra, holde bulunan bir kapıyı açarak adayı oraya davet ederdi. Ancak adayı davet ettiği yer, dibinde harlı bir ateşin alev alev yandığı; merdivenlerle inilen genişçene bir çukurluğa açılan bir odaydı.
[/b]

Oraya indiğinde ne olacağı belliydi... Ve bu ölüm demekti!...

Mabede girdiği andan itibaren, kayıtsız şartsız her istenileni yapması gerektiğinin bilincindeydi. Göstereceği en ufak [b]bir tereddütün, inisiyasyonunun da sonunu getireceğinin farkındaydı. Bu kuralı gayet iyi biliyordu ama bu sefer işin ucunda ölüm vardı... Aday ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette hocasına bakarken, "Kutsal Sembol Muhafızı" devreye girmekte ve şunları söylemekteydi: , Oğlum ölüm ancak gelişmemiş varlıkları dehşete düşürür.Bir zamanlar bende bu ateşin içinden geçtim hemde gül bahçasinden geçer gibi. Bu sözün hemen ardından "Kutsal Sembol Muhafızı" "Sırlar Galerisi"nin bronz parmaklıgınuı arkasına geçip ağır ağır kapıyı kapatarak oradan uzaklaşırdı. Artık aday"Sırlar Galerisi"nde yine tek basınadır. Bronz parmaklıklı kapının kapanmasıyla adayın geri dönüş şansı da engellenmekteydi. Artık önünde sadece tek bir çıkış yolu kalmıştı. O da dibinde alevlerin bulunduğu ateş çukuruydu!...[/b]

İster istemez o anda tüm adayların aklına, az önce mabedin derinliklerinden yansıyan şu söz geliyordu:"Sırlar Bilimi'ne ve kudrete göz. diken akılsızlar burada telef olup giderler!..."

- "Yoksa sırlarla karşılaşmaya layik olmadığımı anladılar ve beni bu yüzden ateşe atmak mı istiyorlar!..."

Zihninden böyle düşünceler geçen birçokları paniğe kapılmakta, korku içinde bağırıp çağırmaya ve kendisini buradan çıkartmaları için yalvarmaya başlamaktaydı. Böylelikle işte tam bu noktada, sınavı kaybetmekte ve derhal mabedin hizmetkârlannca bulunduğu yerden çıkartılmaktaydı. Eğer cesaretini toplayıp ateş odasına doğru yürüyebilirse, aslında bü-

tün bu olup bitenlerin bir illüzyondan ibaret olduğunu anlamakta gecikmemekteydi. Çünkü uzaktan gördüğü alevlerin [b]büyük bir bölümünün ışık gölge oyunlarıyla yapılmış görüntüler olduğunu farketmekteydi. Orada bulunan gerçek alevlerin ise, rahatlıkla arasından geçebileceği kadar bir mesafede olduğunu anlamaktaydı.[/b]

[b]ani_papi.jpg[/b]

Adayı böylesine zor bir durumla karşı karşıya bırak malarının iki amacı vardı:

Birincisi, yaşamın birçok alanının aynen burada olduğu gibi büyük bir illüzyondan ibaret okluğunu, bu sembolik [b]oyunla adaya aktarmaktı. Evet buradan adayın çıkartması gereken birinci ders yaşamın sadece görünenden ve zannedilenden ibaret olmadığıydı... [/b]

Bu sınavdan beklenen ikinci amaç ise; sonu ölüm bile olsa,

"Sırlar Bilgisi"ne doğru yürüyüşüne devam etme kararlılığını gösterip gösteremeyeceğinin anlaşılmasıydı. Bu aynı zamanda eğitmenlerine kayıtsız şartsız kendisini teslim edip etmediğinin de bir göstergesini oluşturmaktaydı. Eğitmenlerine duyduğu güven bu şekilde test edilmekteydi.

İşte bu kararlılıkla ateş odasına doğru yürüyebilen aday, sonunda alevlerin arasından rahatlıkla geçip, kendisini bir [b]başka galeride buluyordu. Bu galeride ise kendisini simsiyah bir su beklemekteydi. Ne kadar derin olduğu ve içinde ne olduğu dışarıdan anlaşılamayan bu sudan da geçip yoluna devam etmesi gerekmekteydi.[/b]

İçinde ne olduğu belli bile olmayan kapkaranlık bu sudan geçme cesareti gösterebilen adaylar için önemli bir merhale [b]atlatılmış olmaktaydı. Ama bu henüz mabede kabul edildikleri anlamına gelmiyordu. Daha önlerinde geçmeleri gereken [b]
[b]başka engeller kendilerini beklemekteydi. Ne var ki, onlar henüz bunu bilmiyorlardı...
[/b]




[/b]

[/b]

Bu konuyu yazdır

  WARP SÜRÜŞÜ VE IŞINLANMA
Yazar: Magnetho - 26-03-2017, Saat: 19:36 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Özgün Star  Trek televizyon serisi,  ilk defa  onlarca yıl önce muhtelif bilimkurgu hikayelerinde görünmüş olan teknolojileri bize tekrar  sundu.  Birçok kahraman 1930’lardan beri ışın tabancaları kullanıyor, ışıktan hızlı uçuyor ve bir yerden bir yere ışınlanıyorlardı. Fakat belki de Star Trek’in gerçekten ilham aldığı süper bilim, 20. Yüzyıl’ın devrimsel fizik buluşlarıydı. Albert Einstein tarafından keşfedilen görecelik kavramı ve Max Planck tarafından öncülük edilen Quantum Fiziği, alelade insan tecrübesinden çok daha değişik bir kainatı gözlerimizin önüne serdi.

Einstein’ın teorisi maddenin ışıktan hızlı hareket etmesinin mümkün olmadığını ileri sürmesine rağmen, bilimkurgu yazarları insanların yıldızlararasında kabul edilebilir sürelerde, saatler ya da en fazla günler içinde seyahat edebilmeleri gerektiğini belirtmektedirler. Star Trek’teki warp drive madde ve anti maddenin birbirini dilithium kristalleri tarafından aracılık edilen bir füzyon reaksiyonunda yok etmesi esasına dayanarak çalışır. Bu uzay-zamanı bükmek ve ışıktan hızlı seyahat için gemiye gerekli olan muazzam enerjiyi sağlar. Atılgan’ın tayfası hızı warp factor olarak ölçer. Warp factor 8 hız olarak ışığın 512 kat daha fazlasına eşittir. Bu hız bile yıldızlararası seyahat için oldukça yavaştır. Star Trek senaristleri  keyfi olarak Atılgan’a gittiği yere göre ne kadar hız gerekiyorsa o kadarını bağışlamışlardır.

Star Trek: The Next Generation serisinde warp hız faktörü yeniden kalibre edilmiştir. Yeni hız skalasına göre   Dünya’dan Alpha Centauri’ye seyahat Warp 8 hızında 37 saat sürmektedir.

1994 yılında, Miguel Alcubierre  ışıktan hızlı  olarak hareket eden bir gemi değil fakat uzayın kendisini önerdi. Tüm gerekli olan uzay gemisinin etrafını saran ve içindeki uzay-zaman’ın dokusunu bozunuma uğratan bir kabarcıktı. Elbetteki  çok muazzam bir enerji  gerekecekti, fakat bir kez bu enerji elde edildiğinde, bu kabarcık geri kalan uzaydan bağımsız olarak ışıktan bile hızlı hareket edecekti. Tabii içindeki gemi ile birlikte. Kabarcık önündeki uzay-zamanı sıkıştırarak ve arkasında kalan uzay-zamanı da genişleterek hareket etmektedir. Nasa bilimadamlarından Harold Sunny White henüz keşfedilmemiş olan negatif enerjinin, Alcubierre’nin ileri sürdüğünden daha az enerji ile warp kabarcığı üretebileceğini düşünmektedir. Uzay boyunca seyahat için  başka bir makul yöntem, uzay-zamanda birbirinden çok uzak iki nokta arasındaki bir kısayol olan  solucan deliğidir. İlk defa 1935 yılında Albert Einstein ve Nathan Rosen tarafından önerildiği için Einstein-Rosen köprüsü diye de anılmaktadır. Solucandelikleri doğada henüz gözlemlenmemiş olmakla birlikte, mevcut fizik  anlayışımıza da  bilgimize de aykırı değildir. Eğer varlarsa, solucandelikleri ışıktan hızlı seyahate ve zamanda geriye doğru gitmeye izin verirler.(En azından solucandeliğinin oluştuğu zamana kadar).

teleportation-star-trek.jpg

Diğer Önemli Star Trek Teknolojileri

Işınlama : Star Trek ışınlama cihazında, normal madde geçici olarak enerjiye dönüştürülür ve daha sonra hedef noktaya orjinal kalıp ve yapısını tekrar oluşturmak üzere ışınlanır. Cihaz yaklaşık olarak 25.750 km menzile sahiptir.

Gerçek bilim dünyasında, atomaltı parçacıklar quantum teleportasyon metodu ile ışınlanabilir, fakat bu sadece birbirine dolanmış bir çift parçacığın quantum durumunun ışınlanmasıdır, parçacıkların kendilerinin değil. İnsan vücudunda neredeyse sınırsız sayıda atom bulunmaktadır. (10^27). Bu sayıda atomun quantum durumun kaydetmek bugünkü teknoloji ile gerçekçi olmayan bir data kayıt kapasitesi gerektirmektedir.  Daha da kötüsü, quantum fiziği her bir atomun durumunun ayrı ayrı  ölçümünü yasaklamaktadır.

Yansıtıcı Kalkanlar : Yansıtıcı kalkanlar ihtiyaç duyulduğunda gemi bilgisayarı tarafından otomatik olarak oluşturulan görünmez güç alanlarıdır. Kalkanları geminin enerjisi tükenmeden 20 saat boyunca aralıksız çalıştırılabilir. Kalkanlar açıkken ışınlama cihazının çalışması  imkansızdır.

Saptırıcı Işınlar : Seyrüsefer saptırıcı ışınları küçük asteroidler gibi engelleri bir kenara atmak için geminin önündeki uzayı süpürme işlevini görür. Saptırılamayacak kadar büyük nesneler geminin bilgisayarını muhtemel bir çarpışmadan korumak amacıyla rota değişikliği için tetikler.

Çekici Işınlar:  Çekici ışınlar saptırıcı kalkanların itme yerine çekmeye dayanan ters bir versiyonudur.  Çekici ışın ortalama 160,930 km menzile  sahiptir. Gerçek bilim dünyasında, mikroskopik madde partikülleri laboöratuvar ortamında laser ışınları ile manipüle edilebildi. Ancak elbetteki yıldız gemileri çok daha büyük kütleli cisimlerdir. Teorik açıdan, elektromanyetik temele dayanan çekici ışın mantıklı olabilir. Bununla birlikte, Newton kanunu na göre eğer Atılgan çekici ışınıyla başka bir nesneyi çekmek isterse kendisi nesneye doğru hareket edecektir. Bu sebeple Atılgan çekme işlemi sırasında sabit kalmak istiyorsa iticilerini ateşlemek zorunda kalacaktır.

Fazer:   Bir fazer herhangi bir nesnenin materyal dalga kalıbına  aşamalı olarak müdahale edebilen bir enerji ışınıdır. Ayarları demateryalize(maddeyi enerjiye çevirme),  parçalama (moleküler bağları koparma), ısıyı yükseltme (moleküler hızı yükseltme) ve sersemletmeyi (yaşayan bir hedefin sinir sistemine çarpma) kapsar. Fazerler aynı zamanda kaynak makinesi olarak ta kullanılabilirler. Aşırı yüklenmiş bir fazer güçlü bir patlamaya sebep olabilir. Geminin ana fazer bataryaları uzak mesafelerden hedefleri yok edebilir ve direk olarak ana warp  motorlarından güç alırlar.

H. G. Wells’in 1898 tarihli Dünyalar Savaşı romanındaki Marslı ısı ışını tam da bir ışın silahı ya da ölüm ışınına benzemektedir. 1920 ve 30’larda, içlerinde Nikola Tesla’nın da bulunduğu bir grup bilim adamı uzak mesafeden bir ışın silahının öldürücü etki yapabileceğine inanıyordu. Toy Buck Rogers silahları 1930’larda görünmeye başladı. Onlardan birisinin ismi de parçalayan tabanca idi. Bugün insan sinir sistemini sersemletebilen bazı silahlar mevcuttur.(Ör.Taser) Bununla birlikte, taserler güçlerini boşaltmak için fiziki temasa ihtiyaç duyarlar. Uzaklık arttıkça enerjinin gücü tersine  azalır kanunundan dolayı, uzak mesafelerdeki hedefleri parçalamak için fazerler olağanüstü enerjiye ihtiyaç duyarlar. Halihazırda füzeleri düşürebilmek amacıyla yönlendirilebilir  enerji silahları için askeri araştırmalar sürmektedir.

Foton Torpilleri:  Bir foton torpidosu, manyetik bir foton güç alanı tarafından ayrılmış madde ve anti maddenin enerji kozasıdır. Bir mayın yatağına yerleştirilmiş şekilde direk torpil olarak gönderilebilir, ya da düşmanın geçiş güzargahına mayın şeklinde döşenebilirler. Elektrokimyasal  veya başka şekilde tapalar mümkündür.

Foton torpilleri işlevsel olabilmek için bir miktar anti maddeye ihtiyaç duyar. Bir kaç atomluk anti madde bile çok yüksek miktarda enerji tüketir. Warp motoru anti madde ile çalışan yıldız gemisi de aynı sorunla karşı karşıyadır. Teoride, 1 gr anti madde patlayıcının verimi yaklaşık 43 kilotonluk bir maddenikine eşittir. The Next Generation serisinden öğrendiğimize göre bir foton torpidosunda 1.5 kg anti madde bulunmaktadır.

  

 

Bu konuyu yazdır

  ELMAS GEZEGEN VE ÖZELLİKLERİ
Yazar: Magnetho - 26-03-2017, Saat: 19:27 - Forum: GEZEGENLER - Yorum Yok

Medeniyet tarihinde bilim var olduğundan beri, uzay ve gökyüzü merağı insanları hep araştırmaya ve de cevaplar bulmaya itmiştir. Bu nedenle de; astronomi bilimi, bilinen medeniyet tarihinden beri günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Astronomi, tarihin önceki dönemlerine göre oldukça gelişmiştir. Bu gelişmeler, hiç şüphesiz teknolojiyle birlikte gelen teleskoplar ve de uzay araçlarla birlikte kendini göstermektedir. Öyle ki, astronomi ile uğraşan bilim adamları, her geçen gün yeni uzay cisimleri keşfedebilmektedir. Bu yeni keşiflerden bir tanesi ise, elmas gezegenin keşfidir. Dünya çapında oldukça büyük merak uyandıran elmas gezegenin keşfi, aynı zamanda gök bilimciler arasında da hayretle karşılaşılmıştır. Bu büyük keşif ise, Avustralya’nın Melbourne kentinde yapılmıştır.

Elmas gezegenin en büyük özelliği, bir kısmının ya da büyük bir kısmının elmastan değil, bu gezegenin tamamının elmastan oluşmasıdır. Dünyada oldukça değerli ve de nadir bulunan bir taş olan elmas, bu gezegenin bütününü oluşturmaktadır. Bilim adamları, elmas gezegenle ilgili araştırmalarını yürütmekte ve bu araştırmalar ışığında gezegen hakkında bazı bilgilere ulaşılmaktadır. Bu bilgilerden bir tanesi, gezegenin dünyaya olan uzaklığıdır. Yapılan incelemelerle birlikte, elmas gezegenin dünyaya olan uzaklığı yaklaşık olarak 4 bin ışık yılı olduğu belirlenmiştir. Tamamı elmas ile kaplı olan gezegenin dünyaya olan uzaklığı ise, muazzam derecede fazladır. Öyle ki bu uzaklık, gerek dünyanın gerek de güneş sisteminin bir üyesi olduğu Samanyolu Galaksisinin merkeze uzaklığının yaklaşık olarak 8’de 1’i kadarıdır.

IHA_20110826_141266.jpg

Yapılan uzay araştırmalarıyla birlikte, uzay boşluğunda birçok yıldızlara, gezegenlere ve de gök cisimlerine rastlanmaktadır. Yine varlığı bilinen bu türdeki gök cisimlerinin, yapısında ise bilim adamlarının karşısına en çok çıkan gazlardan bir tanesi ise Hidrojen gazı çıkmaktadır. Yine Helyum gazı da gök cisimlerinin yapısında olan gazlardan en sık rastlanılandır. Fakat elmas gezegen ne Hidrojen ne de Helyum gibi gazlardan hiçbirini az da olsa içermemektedir. Genel anlamda, gök cisimlerinin yapısından bahsedilirken ana etken olarak çeşitli gazlardan bahsedilmektedir. Fakat bazı extrem durumlarda da mevcuttur. Elmas gezegen ise, gök bilimcileri tarafından tam da bu tür durumlar arasında en ilginç olanı olarak görülmektedir. Çünkü bu gezegenin elmasla kaplı olması, alışıla gelmişin dışında bir durum olarak, astronomi bilimiyle uğraşan bilim insanlarını oldukça fazla hayrete düşürmeyi başarmıştır.

Elmas gezegen ile ilgili çeşitli gözlemler ve de araştırmalar devam etmektedir. Bu çalışmalarla birlikte, elmas gezegenle alakalı olarak oldukça önemli bilgilere ulaşılmıştır. Bu bilgiler arasından en önemlilerinden bir tanesi ise, gezegenin ne etrafında döndüğünün bulunmasıdır. Bu gezegenin, puslar adı verilen bir nötron yıldızının etrafından döndüğü belirlenmiştir. Bu nötron yıldızı, güneş sisteminden bir hayli uzaktadır. Yine incelemeler sonucunda bu nötron yıldızının ölmüş olduğu ve de yıldızın çapının sadece 20 kilometre kadar olduğu anlaşılmıştır. 20 kilometrelik bir çap, bilim dünyası tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır. Elmas gezegen ölmüş olan ve puslar adı verilen yıldızın etrafından dönmekte ve bu dönme işlemi yalnızca iki saat on dakika kadar sürmektedir.

Elmas gezegen pulsar’ın etrafında dönerken, bu sırada aynı zamanda yıldız da kendi etrafında dönüşünü gerçekleştirmektedir. Bu dönüş o kadar hızlıdır ki, sadece 1 saniyede yüzlerce dönüş yıldız tarafından gerçekleştirilmektedir. Ve bu dönüş sırasında, çevreye radyasyon yayılımı yapılmaktadır. Bu nötron yıldızı, dünyada 3 farklı noktadan saptanmış durumdadır. Bu saptanma ise, teleskoplarda bir görünme olarak gerçekleşmemiştir. Elmas gezegenin saptanma işlemi ise, bir görüntülemeyle değil kütle çekim hesaplamaları sayesinde gerçekleşmiştir. Tamamı elmasla kaplı olan bu gezegenin özellikle merkeze doğru yoğunlaşan karbon elementine sahip olduğu belirlenmiştir. Oksijenin de az miktarda gezegenin üst katmanlarında yer olduğu var sayılmaktadır.

55-Cancri-elmas-gezegen.jpg


Elmas gezegenle ilgili ulaşılan bir diğer önemli bilgi ise, gezegenin kütlesiyle alakalıdır. Bu kütle araştırmasında, Güneş sisteminde yer alan Jüpiter esas alınmıştır. Yapılan incelemeye göre elmas gezegenin kütlesinin Jüpiter’in kütlesinden 20 kat daha yoğun olduğu belirlenmiştir. Jüpiter Dünya ile karşılaştırıldığında ise, ortaya oldukça büyük rakamlar çıkmaktadır. Öyle ki, Jüpiter Dünya’dan kütle olarak 316, hacim olarak ise tam 1500 kat büyüklüktedir. Evrende yer alan bu gezegenin elmasla kaplı olması, gezegenin oldukça parlak bir yapıda olması ve de yapısında bulunan karbon elementinin basınçla olan alakasından ileri sürülmektedir. Zira, gezegenin dünyaya 4 bin ışık yılı uzakta olması, oldukça gelişmiş teknolojiye rağmen bu gezegenle ilgili gizemin hala çözülmemesine neden olmaktadır. Bu uzaklık, bilim adamlarını gezegenle alakalı olarak çoğunlukla tahminde bulunmaya zorlamaktadır.

Bu konuyu yazdır

  ZİHNİMİZİ GENÇ TUTMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?
Yazar: Mutlakguc - 26-03-2017, Saat: 19:16 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Bütün organlarımız gibi beynimiz de yaşımız ilerledikçe yaşlanmakta ve işlevlerini eskisi gibi yerine getirememektedir. Beyin hücrelerimizde yaşlanma sonucu meydana gelen bu değişiklikler, unutkanlık gibi çeşitli zihinsel problemlere yol açabilmektedir. Elbette yaşlanmayı durdurmamız olanaksızdır, ancak genç ve orta yaşlarda yapacağımız bazı şeylerle zihnimizin yaşlanmasını geciktirebiliriz. Bu yazıda zihnimizi genç tutmak için bazı önerilerden bahsedeceğiz.

1. Zihnimizi kuvvetlendirecek egzersizler yapmak: Kaslarımızı güçlendirmek için nasıl spor ve egzersiz yapıyorsak, aynı şekilde zihnimizi dinç tutmak için de egzersizler yapmamız gerekmektedir. Bu egzersizler bilişsel yeteneklerimizi korumamızı sağlayacaktır. Yapacağımız bu zihin egzersizleri sayesinde, yaşımız ilerlemesine rağmen beyin hücrelerimiz arasında yeni bağlantılar oluşması sağlanabilir. Zihnimizi kuvvetlendirmek için yapabileceğimiz belli başlı şeyler şunlardır:

• Herhangi bir müzik aleti çalmak
• Bulmaca çözmek
• Satranç, dama gibi oyunlar oynamak
• Daha önce yapmadığımı yeni hobiler edinmek

o-SPIRITUAL-facebook.jpg

2. Fiziksel aktiviteler yapmak: Düzenli olarak yapılan fiziksel egzersizler de beyne giden kan akışını düzenlediği için, zihnimizi genç tutmak açısından fayda sağlamaktadır. Yapılan araştırmalara göre, haftada 3 gün boyunca en az 30-45 dakika arasında yapılan fiziksel egzersizlerin yaşlanma sebebiyle gerçekleşen bilişsel kayıpları önlemektedir. Bu sebeple, fiziksel egzersizleri de düzenli şekilde yapmalıyız.

3. Alkol kullanmamak: Uzun yıllar boyunca düzenli alkol kullanan kişilerde hafıza problemleri ve demans hastalığı görülme riski ciddi oranda artmaktadır. Bu sebeple yaşlılıkta zihnimizin dinç kalmasını istiyorsak, alkol kullanmamamız gerekmektedir.

4. Sigara kullanmamak: Yapılan araştırmalara göre, sigara içenlerin Alzheimer hastalığına yakalanma riski, hiç sigara içmeyenlere göre iki kat daha fazladır. Benzer şekilde, sigara kullanımı ile demans hastalığına yakalanma arasında ilişki olduğunu gösteren araştırmalar da mevcuttur. Bu sebeple zihin sağlığımız için de sigara kullanmamalıyız.

5. Stresi azaltmak: Modern hayatın ne yazık ki bir parçası haline gelen stres, zihin sağlığımızı da olumsuz yönde etkilemektedir. Stres sonucu salgılanan kortizol, kortikosteron gibi bazı hormonların hafıza üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Sürekli stres altında bulunma durumunda, bu hormonlar sürekli salgılandığı için, uzun dönemde zihin üzerinde olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Bu sebeple hayatımızda elimizden geldiğince stresi azaltmak zihin sağlığımız için de olumlu bir etki yapacaktır.

6. Yeterince dinlenmek: Yapılan yeni araştırmalar, düzenli şekilde günde 8 saat uykunun yaşlanma kaynaklı zihin problemlerini önlediğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple yaşlılığımızda dinç bir zihne sahip olmak istiyorsak, gençliğimizden itibaren düzenli uyku alışkanlığı edinmeli ve bu alışkanlığı sürdürmeliyiz.

7. Beslenme: Beynimizde yer alan nörotransmiterlerin sağlığı açısından beslenmemize dikkat etmemiz gerekmektedir. Aşağıda yer alan üç nörotransmiter zihin sağlığımız açısından oldukça önemlidir:

• Asetilkolin: Asetilkolin bakımından zengin başlıca besin maddeleri şunlardır: Et, balık, brokoli, süt, kabuklu kuruyemişler, yumurta.
• Dopamin: Et, balık, süt, baklagiller ve soya dopamin bakımından zengin besinlerdir.
• Serotonin: Makarna, patates, ekmek gibi karbonhidrat içeren besinlerde bol miktarda serotonin bulunmaktadır.

Bunların yanı sıra, zihnimizi dinç tutmak için meyve ve sebze bakımından zengin bir diyet uygulamalıyız. Meyve ve sebzeler içerdikleri antioksidanlar sebebiyle zihin sağlımız için oldukça yararlıdırlar. Bu antioksidanlar kolestrolümüz de düşmesini sağlarlar, böylece beyin damarlarımızdaki tıkanma riskini de minimuma indirmiş oluruz. Omega-3 yağ asidi içeren balık gibi besinleri tüketmek de yaşlanma kaynaklı zihin problemlerini önleyici bir etkiye sahiptir. Beynimiz vücudumuzdaki diğer tüm organlardan daha fazla oranda su içerdiği için, bol su tüketmek de dinç bir zihne sahip olmak için gereklidir.

Bu yazıda zihnimizi dinç tutmak için yapabileceğimiz bazı şeylerden bahsettik. Günümüzde ortalama yaşam süreleri dünya genelinde ciddi şekilde yükselmektedir. Ancak herkesin amacı, çok yaşamaktan ziyade, sağlıklı bir şekilde bunu başarabilmek olmalıdır. Ortalama ömrün uzaması, demans, Alzheimer, bunama gibi zihin problemlerinin daha fazla görülmesine yol açmaktadır. Sevdiklerimizle daha sağlıklı uzun bir ömür sürebilmek adına, zihnimizi de dinç tutacak gerekli tedbirleri genç yaşlarımızdan itibaren yaşamımızın bir parçası haline getirmeliyiz.

Bu konuyu yazdır

  RÜYALAR KAYIT ALTINA ALINABİLİR Mİ?
Yazar: Mutlakguc - 26-03-2017, Saat: 19:03 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Rüya, kimi günlük yaşantımızın yansıması kimi zamanda bilinç altına itilmiş düşüncelerin uyku halinde yansıması olarak bilinir. Biyolojik açıdan incelenmesine rağmen henüz açıklanmış bir olgu olmayan rüyalar, kayıt altına alınabilir mi?

Uykumuzun en özel anı olan rüyaları daha sonra büyük bölümünü hatırlamasak da o anı tekrardan görmek isteyebiliyoruz ya da kayıt altına alınması daha iyi olurdu. 1953 yılında “Nathaniel Kleitma” adlı ABD’li bilim adamı rüyaları kayıt altında tutmak için çalışma yaptı. REM uykusu adlı çalışmasında uykuları müşahede altında tutmaya çalıştı. Denek kişilerin rüyalarını EEG (elektroensefalogranik) ve EKG (elektrokardiagramlarını) cihazlarla tespit etmeye başladı. Bu çalışmalar sonucunda rüyanın varlığına delil olarak gösterdiği göz hareketlerine ve heyecana bağlı kalp atışlarını da çalışmasında dahil etti.

fft99_mf5540278.Jpeg

EEG’nin verdiği sonuçlara göre rüyanın başladığı andan itibaren, ağır bir ahenk içinde devam eden uyku halini gösteren çizgiler, ritmik bir hal alıyordu. Sekiz kişi üzerinde bu deneyler 10 gün boyunca devam etti. Tamamlanan deneyde şu sonuçlara varıldı: Rüya, uykunun % 20’lik bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu durumda; sekiz saat uyuyan bir insanın uykusunun ilk saati ağır ve rüyasız geçmektedir. Bundan sonraki 10 dakika içinde rüya görülmekte ve sonra yine bir buçuk saati sürecek uyku devresi başlamaktadır. Daha sonra 20 dakikalık bir rüya ve yine 1.5 saatlik ağır uyku devreye giriyor. Uykunun bundan sonraki kısmında ise 30 dakikalık rüya arası giriyor. Sonunda yine uyku ve onu da uyanma takip eder.

Yani uykularımız biyolojik incelenememesine rağmen rüya üzerinde gözlem yapılabiliyor. Fakat kayıt altına almak tabi ki mümkün olmuyor. Fakat teknoloji her geçen gün müthiş hızda ilerliyor. Gelişen teknolojik çalışmalar rüyaların bilimsel açıdan inceleyen oneiroloji bilim dalına bu imkanı da tanır.

Kaynakça:
tr.wikipedia
en.wikipedia

Bu konuyu yazdır

  DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞLARINIZ GENLERİNİZİ DEĞİŞTİRİYOR
Yazar: Mutlakguc - 26-03-2017, Saat: 18:02 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Algınızı değiştirdiğiniz an, bedeninizin kimyasını da değiştirdiğiniz andır.

Bruce Lipton

Yeni çağ guruları, spiritüalistler veya psişikler düşüncelerin gücü ve onların gerçeklikte nasıl tezahür ettiği hakkında konuşuyorlar. Aynı teori veya kavram bilimsel arka plana sahip biri tarafından da onaylandığı zaman bu, bilim ve ruhsallık arasındaki boşluğu doldurmaya yardımcı oluyor.

Bruce Lipton, bir hücre biyoloğu ve "İnancın Biyolojisi" isimli kitabın yazarı olarak biyolojimiz üzerinde önemli bir etkimiz olduğu ve niyetlerimiz ve inançlarımızla genlerimizi ve yaşamlarımızı yenidne programlayabileceğimiz düşüncesini savunuyor. Bu da insanların hastalıklarını genetik bozukluklara atfettiği "genlerin hayatımızı kontrol ettiği" düşüncesine karşı çıkıyor. 

Örneğin eğer kanser, kalp yetmezliği ve diğer hastalıklar ailede varsa, bu hastalıkların miras olarak kaldığı inancının aksine, mutlaka ailenin daha genç bir bireyinin de o hastalıklara yakalanacağı anlamına gelmez. Genler fiziksel ortamımızı değiştirerek ve o ortamı algılayış biçimimizi değiştirerek değiştirilebilir. 

bigstock-blue-light-and-young-woman-in-14011838.jpg

Hücreler insanların minyatür hali gibidir, çünkü hücreler ve insanlar aynı sisteme sahiptir, sindirim, üreme, bağışıklık ve sinir sistemleri gibi. Her hücre, tıpkı her insan gibi derisinin içine inşa edilmiş alıcılara sahiptir böylelikle çevresinin farkına varması mümkün olur. Eğer bir insan stresli bir ortamdaysa onun her bir hücresi bedende yayılan elektromanyetik titreşimler yoluyla bu stresi deneyimliyordur. Benzer şekilde, eğer mutlysak hücrelerimiz de mutlu ve ahenklidir.

 Hücreler sizinle aynı yaşamı deneyimlerler ve bedeninizin dışında da bir doku kültürü içinde yaşamlarını ve gelişimlerini sürdürebilirler" diye ekliyor Lipton. İnançlarınızı ve kişisel tavırlarınızı değiştirerek genlerinizi kontrol edebilirsiniz. Dünyayı nasıl gördüğümüz ve onu algılayış biçimimiz sadece içsel biyolojiyi ve genetik davranışlarımı değil etrafımızdaki dünyayı nasıl yarattığımızı da etkiliyor. Zihninizin dünyayı algılayış biçimi hücrelerinizle mücadele eden bedeninizin kimyasını ve biyolojisini de değiştirir.

Araştırma insanların %95'inin, çocuklukta altı yaşına kadar olan dönemde programlanan ve bir "alışkanlık zihni" olan şuuraltı zihinlerini kullandıklarını göstermiştir, 6 yaşından sonra yaşamınızı alışkanlıklarınız yönlendiriyor. Bunun yanında kimliğimizle, düşüncelerimizle ve mantıklı zihnimizle ilişkilendirdiğimiz şuurlu zihnimizi ancak %5 oranında kullanıyoruz.

Sizler belki bu mesajı kabul edebilir ve değişeceğim veya negatif düşünceleri atarak pozitif biri olacağım diye düşünebilirsiniz ama gerçekte bu konuşan sizin şuurlu zihninizdir ve siz bunu istedikçe şuuraltınız eski ve tekrar eden modellerine geri dönmek isteyecektir. Çocukken programlanmış olduğumuz davranış modellerinden kurtulmak için şuurlu bir çaba göstermeliyiz, böylelikle alışkanlıklara güvenmeyi bırakıp yaşamlarımızda görünür değişimler yaratmamız mümkün olabilir.

Lipton'a göre, şuuraltı zihnindeki eski, sınırlayıcı ve sabote edici inançlarda etkin olan üç yöntem var; Budist sağduyusu, klinik hipnoterapi ve "enerji psikolojisi" adı veirlen yeni bir şifa modeli. Bu değişim nihayetinde bize doğayla ve kendimizle daha ahenk içine girerek daha saplıklı bir yaşamın kapısını açacaktır.

Bu konuyu yazdır