Peki titreşip nasıl kendime geleceğim?
Her iki elime de kablonun birer ucunu alıp kısa devre yaparak mı? Karadeniz havasıyla oynasam uyar mı? Sibirya’ya gidip titreye titreye titreşsem? Amerikan polislerinin kullandığı güvenlik aletinden alıp ara sıra kendi üzerimde denesem?
Titreşimlerinizin efendisi olmanın pek çok yolu var. Titreşmeye giden yol ise ENERJİ’nin yatak odasından geçiyor. Her şey enerji! Ve her şey enerjiden maddeye, maddeden ise enerjiye dönüşüyor.
Aynada gördüğünüz ya da gördüğünüzü sandığınız beden, enerjinin maddeleşmiş hali ve bir yanılsamadan, beyninizin yarattığı bir imgelemeden ibaret. Aslına bakarsanız siz hiç yoksunuz!
Meksika Körfezi’nde ses dalgalarıyla yapılan bir çalışmada, körfezin pis suyunun 1 günde büyük ölçüde temizlendiği, yunusların tekrar geldiği ve balıkların çoğaldığı görülmüştür. Bu çalışmayı gerçekleştiren Japon biliminsanının yaptığı deneyi ayrıntılarıyla anlatarak sizleri bayma niyetim yok. Ancak bu ve benzeri deneyler, maddenin hücresel bazda titreşimlerden ve bu titreşimleri yaratan duygulardan nasıl etkilendiğini açık şekilde yansıtıyor. Aynı durum hepimizin BİR olması durumuyla ve titreşimlerin nerede olursa olsun aynı frekansa uyumlanmsıyla da alakalı.
Çok uçuk bir örnek vereyim. Pataloji örneği için biyopsi oldunuz ve alınan parça İstanbul’dan Ankara’ya gönderildi. Pataloji için gönderilen parçaya kanser teşhisi konuldu ve bu parça yaşatılmak üzere bir solüsyonun içine konuldu. Dikkat! Parça kanserli ve solüsyonun içinde. Siz parça Ankara’ya gönderilir gönderilmez bir takım enerji çalışmalarıyla şifa kazanmaya başladınız. Ve mucize o ki, bir hafta on gün içinde de kanserinizi yendiniz. Dönüyoruz Ankara’ya. Solüsyonun içindeki DNA da mucizevi şekilde şekil değiştirmiş ve o da iyileşmiş. Bu örnek her şeyin birbiriyle bağlantısını çok süper açıklıyor. Titreşimler mesafe dinlemeksizin etkisini gösteriyor. Bir bütünden aynı DNA’ya sahip iki parça, aralarındaki mesafe ne kadar yakın ya da uzak olursa olsun, üzerlerinde yapılan titreşimsel deneylerden aynı ölçüde etkileniyor. Yani buradaki moleküllere küfür ederseniz, uzaktaki moleküller de üzülüp yapısını değiştiriyor. Ya da tam tersi, güzel sözler söylediğinizde onlar da güzel bir yapıya bürünüyor.
Bizler şifa çalışması yaparken, birbirinin simetriği olan çift olan organlar üzerinde çalışırken, şifaya hep önce iyi olan organdan başlarız. Her şeyin bir titreşimi ve frekansı olduğu gibi organların ve hücrelerin de titreşimleri vardır. Bu yüzden önce iyi olan organdan başlarız ve onun titreşimlerini olması gereken frekansa getirdiğinizde, hasta olan (daha doğrusu biz hasta lafını kullanmak yerine, frekansı bozuk olan diyoruz) organ da kopyala yapıştır mantığı, aynı frekansa kendini uyumlamak için kıskanç bir tavır sergileyecek ve hızlı bir şekilde iyileşme başlayacaktır.
Örneğin organların her birinin ayrı bir frekansı vardır:
337 Hz: Kan dolaşımı
537 Hz: Endokrin sistemi (büyüme, gelişme, cinsellik, metabolizma ile alakalı hormonsal denge)
625 Hz: Böbrek fonksiyonları
635 Hz: Hipofiz bezi (pituary)
654 Hz: Pankreas
662 Hz: Epifiz bezi (pineal)
696 Hz: Kalp
751 Hz: Karaciğer
763 Hz: Tiroid
764 Hz: Sinir sistemi
835 Hz: Bağışıklık sistemi
1335 Hz: Adrenalin
528 Hz frekansı tüm evrene şifa verecek kapasitede mucizevi titreşimlere sahiptir. DNA onarıcı gücü vardır. 396 Hz korkulardan arınmamıza, 417 Hz değişime ayak uydurmaya, 741 Hz farkındalığın artmasına ve uyanışa geçmemize, 582 Hz ruhumuzla bağlantıya geçmeye yarar.
Organların bu özel frekanslara uyumlanmaları Çigong (Qigong) vb. öğretilerde sesle şifa tonlamaları çalışmaları yaparak sağlanıyor. Bunlar mantra tarzı uzun ve tüm içtenliğimizle çıkardığımız güçlü sesler. Bu seslerin tireşimlerinin ne kadar etkili olduğu ise aldığınız nefes tekniklerine bağlı, zira titreşimlerin ana kaynağını Çi enerjisi oluşturuyor ve Çi enerjisi de beden içinde nefes sayesinde depolanıyor. Çigong’da şifa tonlaması yapabilmek için ileri düzeyde nefes teknikleri öğretiyoruz. Bu nefes tekniğine vakıf olanlar tonlamayı en etkili şekilde yapabiliyor ve hücreler maksimum titreşimle olması gereken frekansa uyumlanıyor.
Peki, hâlâ titreşip kendine gelme olayına açıklık getiremedik sanki…
Duygularınız ve düşünceleriniz titreşimlerinizi gün boyu etkileyecek güce sahip. Korku ve korkunun türevleri olan endişe, kaygı, öfke gibi duygularla bir anda nefes alış verişiniz değişir ve tüm bedeniniz farklı bir frekansta titreşmeye başlar. Bunu organlar bazında incelerseniz, duygularınızla alakalı organın titreşimi bundan en çok nasibini alan yer olduğunu görürsünüz. Yani öfkelendiğiniz zaman bir anda karaciğerinizin ve safra kesenizin frekans ayarları şaşar. Endişe ve kaygılar mide asidinin tavan yapmasına yol açar. Neden? Çünkü frekansı değişmiştir. Ani üzüntü akciğerlerin, aşırı heyecan kalbin titreşimleriyle oynar.
Hücrelere mikroskop altında baktığınız o lise ve üniversite zamanlarını hatırlayın. Nasıl her birinin kalp gibi attığını, büyüyüp küçüldüğünü, yani titreştiğini… Hepsi sürekli ama sürekli titreşme halindedir. Kimisi bir diğerinden daha hızlı ya da daha yavaş titreşir ama bu titreşim mekanik yapı olan bedeni ayakta tutan tek şeydir. Herhangi bir şekilde bu titreşimlerde bir blokaj yaşandığında, hücreler atması gereken frekansta titreşemediğinde, o bölgede mekanizma meme yapar, su kaynatır, devri düşer ya da balataları yakarsınız. Ne zaman titreşimleri olması gereken frekansa geri çekersiniz, o zaman hastalık mastalık, hiçbir şey kalmaz. Bu kadar basittir aslında şifa verme.
Gün içinde birlikte çalıştığınız insanlarla, toplantılarda, ya da her hangi bir ortamda zıvanadan çıktığınız anlar olur. Öfkeden deliye dönersiniz. İşte o an sizin Beta’ya düştüğünüz andır. (bakınız: Alfa In, Beta Out). Hemen “Şu anda nasıl nefes alıyorum?” diyerek nefesinize odaklanmalı ve beden titreşimlerinizi Alfa’ya çekmelisiniz. Bu sizin tüm hal ve tavırlarınızı, mucizevi bir şekilde, anında değiştirecektir. Tüm fevri davranışları, öfkeyle kalkıp zararla oturmaları, gereksiz şiddeti önleyecektir. Kaldı ki, sizin düzene soktuğunuz titreşimler etrafınızı da etkileyecek ve tüm toplantının kaderini değiştiren, çözüm bulucu insan siz olacaksınız.
Orkestrada tüm aletlerin rastgele çaldığını düşünün. Kulaklarınızı tıkarsınız. Ama hepsi orkestra şefine uyar ve ahenk içinde çalmaya başlarsa güzel bir dinletiye dönüşür. Aynı şey insan ilişkilerinde de geçerlidir. Herkesin ayrı telden çaldığı, hep bir ağızdan konuşulan, stresli, gergin bir toplantı düşünün. İçinizden birinin titreşimlerini daha güçlü bir seviyeye çekmesiyle toplantıdaki diğer herkes de aynı frekansa uyumlanacaktır. Bu başlı başına liderlik eğitimi olabilecek kurumsal bir çalışma bile olabilir. Liderlerin peşinden kitlelerin gitmesi de böyle bir şeydir.
Peki, suyun titreşimleri var, hatta hafızası bile olduğu kanıtlandı. Bizim de büyük bir yüzdemiz sudan ibaret olduğu için, aynı şey bizler için de geçerli. Biz de bize söylenen güzel ya da kötü sözlerden etkileniyoruz. Biz de bedenimizi kodlayıp programlayabiliyoruz. Eğer frekans ayarlarınızı doğru tutturursanız, bu sizi her şeyi yapabilir güce ulaştırır. Peki, su bir madde. O da enerjinin maddeleşmiş hali ve üzerinde oynanıp deneyler yapılabilecek en gözde örneklerden biri. Peki, başka maddeler madde değil mi canım? Enerjinin maddeye dönüşmüş tüm halleri aynı su gibi titreşimlere sahiptir. Masa bacağı, taş, cam, ayna deyip geçmeyin. Sabit duruyor olmaları yaşamıyor ya da titreşmiyor olmalarını gerektirmez. Onlar da birer enerji ve onların da titreşimleri var. Doğaüstü güçleri olan bazı insanların maddelerin hafızalarını okuyabildikleri söylenir.
Bunlar yurtdışında kriminal olaylarda kullanılır. Örneğin evin içinde bir cinayet gerçekleşmişse o evin içindeki herhangi bir cismin frekanslarından cinayeti kimin işlediğine ulaşmak mümkün. Dejavu filmi gibi. Günlük hayatımızda etrafımızdaki tüm maddeler için geçerlidir bu durum. Arabanıza sürekli küfreder, sürekli onu değiştirip daha iyisini almanın laflarını ederseniz, o da sizi hep yarı yolda bırakır. Okunuza güzel sözler söylerseniz gidip hedefi tam on ikiden vurur. Bitkilerin de canları ve titreşimleri vardır. Güzel sözler söylenen çiçekler coştukça coşar. Önemsenmeyen, kötü sözler söylenen çiçekler bir çırpıda çürüyerek solarlar.
İçtiğiniz suyu kodlayarak, enerji çalışmaları ile Çi katarak ve şifa tonlamaları ile titreşimlerini değiştirerek şifalı bir su haline getirebilirsiniz. Annenizden harfi harfine aldığı tarifi evinde uygulamasına rağmen aynı lezzeti bir türlü tutturamayan komşunun derdi budur. Anne yemeğinin içinde sevgi titreşimleri vardır. O yemeğin frekans ayarları komşununkiyle farklıdır.
İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Betadan çıkıp titreşim kalitenizi artırdığınızda bir takım doğaüstü denilen (aslında gayet de doğanın bir parçası olan) yeteneklere erişirsiniz. 500’e ulaştığınızda şifa gücünüz artar; 800’de medyumik; 1000’de telepatik; 10.000‘de astral seyahat becerileriniz artar. Titreşimlerimiz düşük frekans ayarında olduğu içindir ki, etrafımızda sadece benzer frekans ayarındaki maddeleri görme ve algılama ile sınırlıyız. Lucy filmini seyrettiyseniz, araba hızlandıkça takip etmede zorlanırsınız, bir süre sonra araba önünüzden o kadar hızlı geçer ki, araba sizin için yoktur, adeta görünmezdir ama aslında vardır, sadece sizin algılamanız (frekans ayarlarınız) onu görmeye yetmemektedir. Titreşimlerin artan bir seviyeye ulaşması, sizi gözle görülemeyen bedensiz varlıklarla iletişime bile hazır hale getirir. Bu her ne kadar ürkütücü gibi gelse de kulağa, bu yetiyi kullanarak günlük hayatta 1-0 önde olan pek çok insan vardır.
Titreşimleriniz ilişkilerinizi de etkiler. Çok yakın olduğunuz bir arkadaşınızla bakarsınız ki artık görüşmez olmuşsunuz. Bunun nedeni artık ikinizin ayrı titreşimlerde atmanızdandır. Yaşam tarzınız, hayata bakış açınız, deneyimleriniz, aldığınız öğretiler, hatta beslenmeniz bile titreşimlerinizi değiştirmiş olabilir. Beraberliklerin çoğu bu şekilde biter. Bu da bir çeşit şifa edinmedir aslında. Çiftler birbirlerini özgür bırakmak ve azat etmek yerine bunu mesele haline getirirler.
Titreşimlerinizi beta seviyesinden daha yüksek seviyelere taşıdığınızda artık sezgilerinizle, kalbinizle, iç sesinizle ve karnınızdaki ikinci beyin ile (bakınız: Çigong ve Karnımızdaki İkinci Beyin) hareket etmeye başlarsınız. O zaman beyin denen zararlı mekanizmayı devre dışı bırakarak her istediğinizi sevgi ile yapar hale gelirsiniz.
Titreşimlerinizi korku, öfke, endişe, kaygı gibi düşük titreşim ayarlarından, frekans ayarı en yüksek olan sevgi titreşimlerine yükselttiğinizde, titreşip kendinize gelmiş oluyorsunuz. O zaman bolluk, bereket, sevgi, aşk, başarı ve daha ne beklentiniz varsa teker teker gerçekleşmeye başlıyor. Bunların içinde takıntı haline getirdiğiniz beklentilerden ise kurtulup kendinizi o duygulardan özgürleştirmiş oluyorsunuz.
Kendi titreşim ayarlarınızın, kendi frekansınızın efendisi olduğunuzda ise bireysel devriminizi gerçekleştirmiş oluyorsunuz.
Sevgiyle titreşin…
Kaynak:Ersin İpek