Hepimiz bize öğretilen gibi bir dünya yaşamının olmadığının farkına varıyoruz. Yıllardan beridir bizlerden saklanan gizli gerçekler artık su üstüne çıkmaya başlıyor, tabi bu da insanların kendi güçlerini ellerine alması ve kendi seçimleri doğrultusunda istediği gibi özgürce yaşamasını mümkün kılıyor. Bilindiği gibi yaşadığımız dünya sadece bir illüzyondan ibaret, sanki bir rüya alemindeymişiz gibi ama tüm detayları ve canlı renkleri ile bizi gerçek olduğuna inandıracak düzeyde mükemmel bir deneyim. Gerçek diye adlandırdığımız, yaşadığımız dünya tamamen tek bir enerji alanından oluşuyor, yani her şeyin özü tek bir bilinçten meydana gelmekte. Bu tek bir enerji alanından (bilinçten) gördüğümüz her şey oluşuyor, buna bizlerde dahil. Hayatlarımız da düşünce frekansları vasıtasıyla, kendi gerçekliğimizi ve deneyimlerimizi yaratıyoruz. Peki bu Yaratım Süreci Nasıl İşliyor ?
Yaratım Süreci Nasıl İşliyor ?
Düşünce yaratımını bir örnek ile desteklemek gerekirse, her kesin evinde bulunan televizyonlar (yalan makineleri) ele alırsak; yayın öncelikle bir frekans aralığı (dalga boyu) olarak uydu vasıtasıyla gönderilir ve aynı frekans aralığına ayarlanmış uydu alıcımıza ulaşır. Uydu alıcımıza gelen frekans sinyalleri, kablo vasıtasıyla televizyona aktarılır. Televizyonda gelen bu frekans sinyallerini çözümleyerek, şifrelenmiş elektrik sinyallerine dönüştüren devrelere gönderir. Oradan da şifrelenmiş elektrik sinyallerini çözümleyen ekrana yansıtılır. Biz bunu resimler olarak görürüz. Televizyon ekranında gördüğümüz görüntülerde, her şey gerçekçi gelir. Görüntüler içerisinde duvar gibi bir nesne gördüğümüzde onu katı gibi algılarız. Daha da ilginç olanı, düz bir ekranda izlediklerimiz sanki 3 boyutlu gibi derinlik kavramlarını algılayarak izleriz.
Peki olan şey nedir?
Düz bir ekranda hareket eden resimler… daha da içeriye girdiğimizde, şifrelenmiş elektrik sinyalleri (artık gözle görülemeyen frekans boyutundayız)… daha da içeriye girelim, o zaman da dalga boyu dediğimiz frekans sinyalleri… Bu olayın tersini düşündüğümüzde görünmeyen frekans sinyalleri sonunda, bizim görme menzilimizin (algımızın) içerisine girerek deneyimi gerçekleştirmiş oluyor.
İşte tam buradakine benzer şekilde, bizde kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz. Alıcı ve Verici konumunda olan bizleriz. Düşüncelerimiz ile titreşen düşünce frekansları (içeriği ne olursa olsun pozitif – negatif) yayılmaya başlıyor. Bu düşünce frekanslarını biz elbette göremiyoruz, çünkü algı menzilimizin dışında kalıyorlar. Yayılan bu düşünce frekanslarımızın sürekliliğiyle, enerji formuna dönüşümü gerçekleşiyor. Enerji formuna dönüşme işlemi, biraz zaman alıyor, buda bizim yaratmak üzere olduğumuz durumu değiştirme imkanı sağlıyor. Ama bu frekansların devamlılığı sürdüğü müddetçe, dönüşümü tamamlayan bu enerji alanı, kaynağına (yani bize) 3 boyutlu hologram olarak deşifre oluyor. Artık bizim görme menzilimize girmiş ve düşüncelerimiz evrimini tamamlamış oluyor. Bu düşüncelerimizin içeriği ne ise deneyimimiz de o oluyor.
Yaratım sürecini en iyi şekilde kullanmak istiyorsanız, isteğiniz üzerinde odaklanmalı ve sürekli uygun frekansta hissederek onu beslemelisiniz. Bu yaratım sürecinizi hızlandıracaktır. Unutmayın, siz bir alıcı ve vericisiniz. Kendi dünyanızı oluşturma işini, düşünceleriniz ve hisleriniz doğrultusunda yapıyorsunuz.
Kaynak:kuantumdünyası