Submit Face book
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 5/5 - 1 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

DEVRE SONU


DEVRE SONU konusu, BİLGİ PAYLAŞIMI forumunda tartışılıyor.
#1
Ruhçuluğa göre dünya bir tekamül okuludur. Her tufan bir öğretim döneminin sonunu ve yeni bir öğretim döneminin başlangıcını oluşturur. Öğretimin son bulması, o devre içinde uygulanan eğitimin son bulması demektir. Tekamüle bağlı bir ayıklanma sonunda yeni bir devre başlar ve tekamül süreci helezon şeklindeki gelişimini sürdürür.

Biliyoruz ki, yeni bir devreye girdik ve bu devrenin süresi belli, sonucu açık. Bu devre bir ayıklanma, liyakatlerin ortaya çıkması, insanı kainatla bir kılan bilginin alınması devresidir. Devre sonu, makul vicdanın, temiz duyguların ve sezgilerin, cehit ve sabrın karşılık görebileceği, sınavını veren herkesin kurtulacağı bir devredir. Her yönden, semadan, uzaydan, yerden yardım gelen, kurtulmak için kurtarmamız gereken bir devredir. Devre sonunda kişisel kanaatlerin hiçbir önemi yoktur. Büyük bir dikkat ve sabırla olayların gelişmesini beklemek, yeniliklere kendimizi hazırlamak, daha uyanık ve şeffaf bir muhakeme sahibi olmamız gerek.

Tekamül hem toplumsal, hem de bireyseldir. Bireyin anlayış ve duyuşundaki değişimler şuur değişimine neden olur. Bireyin şuursal içeriğindeki değerlerin yeni bilgi ile tartılıp düzene sokulması da realite değişimine sebep olacaktır. Dünya tekamül düzeni yeni devresinin içinde hızla yol alırken insanları daha acı ve ıstıraplı bir terbiye sistemi ile ikaz etmeye, uyandırmaya devam eden Ruhsal İdare Mekanizması hepimizi üzüntü ve korkuya salan büyük afetler ortaya çıkarabilir. Bu afetleri doğal sebeplerle açıklamak, birtakım yerli yersiz açıklamalarla işlerine geldiği gibi açıklamak isteyenler olabilir. Zaten olaylar, anlayabilenler için ders ve bilgi kaynağı, anlayamayanlar için ise bir ihtardır.

Her yılın kozmik bir değeri, güneş sisteminde dengesel bir karşıtı vardır. Bu karşıt dengelenme %100’e ulaşıncaya kadar beşeri tekamülün dalgalanmaları, iniş çıkışları sürüp gidebilir. Sonuç, Dünya Okulu’nun öğretim devresinin sona ermesidir. Bu, kıyamet demek değildir. Bu, dünya tekamül düzeyinin yönetimini, eğitimini sevk eden Rab Planı’nın Evren İradesi’nden aldığı vazifenin sona ermesi demektir. Beşeri varlıkların genel tekamül süresi içindeki fonksiyonları Rab Planı’nın gayesini gerçekleştirmekten başka bir şey değildir. Bizler bu fonksiyonu farkında olmadan doğal bir şekilde yaparız. Bütün yaşam uyanmak, aydınlanmak, evreni, doğayı, kendimizi tanımak, şuurun en derin ve en yüksek yerindeki özü bulabilmek içindir. Uyurgezer bir insanlık yerini uyanık şuurlara sahip bir topluma bırakacak, aklın imkan sınırları aşılacak ve insanlar sadece enerji tüketen varlıklar olmaktan çıkıp değişimin gizli gücü ile enerji üreten varlıklar haline geleceklerdir.

Bizim hala bir insanlık birliği yaratamamamızın bir nedeni de bize bırakılan mirastan dolayıdır: Geçmiş yüzyılların insanlarının enkarnasyon yüklerini de biz taşıyoruz. Bunlar bazı karmik yüklerdir. Bunlara bizlerin karmik yükleri de diyebiliriz çünkü geçmişte de bedenlendik, gelecekte de bedenleneceğiz ta ki dünya okulunu bitirene dek yani yükler aslında yine bizlerin yükleridir. Bunların getirdiği bazı zorunluluklar ve oluşmuş bazı alanlar vardır. Bu alanlar henüz ortadan kalkmamış olduğu için, epey bir çaba gerekmektedir. Bunlar doğrudan doğruya bizim elimizde olmayan işlerdir. Yani şu andaki insanların nelerden hoşlandığı, neleri kale aldığı ya da almadığı meselesinde doğrudan doğruya sorumluluk varlığın kendisine ait değildir. Çoğu sorumluluklar dolaylı olarak ortaya çıkmıştır. Elimizde olmayan sorumluluklar haline gelmiştir. Örneğin, bizim Türkiye olarak içinde bulunduğumuz büyük zorlukların kaynakları ve kökleri Osmanlılar’a kadar gider.

Devre sonunun bize gösterdiği hedefler vardır. Bunlar hiçbir ulusa, ideolojiye ait hedefler değildir. Devre sonu, elinde bulunan imkanları kullanmamız için sanki bize yalvarmaktadır. Oysaki bizler hala eskiyi denemekte ısrar ediyoruz Ama tüm bu direnmelere rağmen, inkar edilemeyecek bir değişim sürüp gitmektedir. Devre sonu, bizlere sunduğu yeni yeni olanaklarıyla statükonun asla korunamayacağını göstermeye çalışıyor. Çünkü, tekamül süreci evrenin en büyük olgusudur. Gelişme ve değişme her yerde, her şekliyle vardır. Sadece ruhsal bir olay değil, aynı zamanda maddesel bir olaydır.

Dünya Okulu’nda bu kadar çeşitli din, felsefe ve inanç olmasının sebebi; dünya üzerindeki ayrı seviyelerden ve ayrı devrelerden gelen varlıkların bilgi ve tecrübe bakımından gelişmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı dünya tekamülünü tamamlamak güçtür. Her türlü çelişki dünyamızdadır. Gerçeğin bir elden ötekine bozulmadan geçmesi büyük bir kısmettir. Bu nedenle, dünyanın sürekli teşevvüşü son devrenin niteliğidir. Verilen bilgilere göre, iyi ile kötünün ayırt edileceği, birinin alınıp ötekinin bırakılacağı ayıklanma süreci başlayalı çok olmuştur.

Dünya gezegeninin ulaşacağı tekamül düzeyinin gereği olarak, her millet kendi ihtiyaçları yönünde hızla ilerlemektedir. Milletlerin hatalarla dolu geçmişlerinin kefareti ağır bedellerle ödenmekte, şuurlanma ya da uyanma haline geçebilmek için harcanan emek ve çaba, ıstırabı dayanılması güç bir duruma sokmaktadır. İnsanlığın en yüksek hırs ve bencillik devrini yaşıyoruz. Daima almak ve doymamak gibi bir idraksizliğin çilesini çeke çeke doymak ve vermek aşamasına gelmek gibi evrensel bir mutluluğu yaşama realitesine geleceğimiz verilen bilgilerde söylenmektedir. Bu tür bir yaşamın gerçekleşmesi ancak bilgi ve sevgi ile olacaktır.

Değişim sadece dünyanın kendisi üzerinde değil, Güneş sisteminde de olacaktır. Gezegenlerin kendilerinde fiziksel bakımdan, ayrıca oralarda yaşayan varlıkların yaşayışlarında da değişikliklerin olacağı ve oraların da bunu beklediğinden sürekli olarak söz edilir. Bu değişiklik sadece dünyasal yani beşeri değildir. İnançlar ve düşünceler üzerinde oluşacak değişikliklerin hepsi belli bir idrak düzeyinden sonra, kendiliğinden olacak şeylerdir. Bilimde, dinde, doğayı anlayışta, beşeri ilişkilerde değişiklikler olacaktır. Bunlar, idrakin yükselmesinden sonra ikinci derecede olacak şeylerdir.

İnsanın amacı maddeyi kullanmaktır, ona prangalı bir esir olmak değil. Evren, her yönüyle, maddeyi kullanan ruhun öyküsüdür. Ruhsuz, sevgisiz, duygusuz ve yüreksiz bir yaşamın ipine sarılmanın ıstırabına son verme zamanı devre sonunda gerçekleşmektedir. Maddeyi ruhsallaştırma gayretlerine karşılık, yapılan gerçek psişik araştırmalar maddeyi aşıp geçen bir cevherin, bir özün varlığını giderek daha belirgin olarak ortaya çıkarmaktadır.

Bilgi devrinin, gerçeğin ve doğru olanın önünde hiçbir dünya gücü duramaz. İdraklerde uyanan iç ışıkla bütün sahte, yalancı, karanlık olan söz ve fillerin aldatıcılığı devre sonunda ortadan kalkacaktır. Bunu sağlayacak olansa vicdan uyanıklığıdır, korkulması gereken İlahi Güç işte budur. Vicdan uyanıklığının silahı ise bilgidir.

İnsan sonsuz tekamüle layık fakat dar kapasiteli bir varlıktır, kapasitesini kendiliğinden genişletemez. Eğer antenleri açık, şuuru uyanıksa o zaman kendisine gelen tesirleri alır, anlayışı ve idraki artar, kendini tanır, maksatlı faaliyetlere başlar. İnancımız ve bilgimiz ancak fiillerle gerçekleşir. Felsefe, teori devri bitti; insanlık ancak tatbikatla, tecrübe ve görgüyle, özellikle ruh hallerini yaşayarak tekamül edebileceği bir devrededir.

Birlik ve beraberlik uygulamasını en yoğun şekilde yapmak zorunda olduğumuz bir devredeyiz. Bu nedenle, hiç durmadan her yanımızdan basınç altındayız buna, Rahman ve Rahim olan şuurda uyandırıcı etki de diyebiliriz, enerjetik bedenlerimiz bile basınç altındadır. Hatta asıl basıncı onlar yiyor. Çünkü, Yukarı’dan gelen tesirler doğrudan doğruya fizik bedenimize ulaşmaz. Önce görünmeyen bedenlerimize, oradan da fizik bedenimize yansır. Bir çok rahatsızlıklar, astral bedendeki kaymalardan meydana gelir. Bunun da nedeni fizik bedenle olan bağlantısının azalmış olmasından dolayıdır. Bu rahatsızlıkların çoğu, psikolojik rahatsızlıklardır: Huzursuzluk, depresif durumlar, sinirlilik, kavgacılık, nefret, düşmanlık, kin gibi... İnsanda meydana gelen baskı tesirlerinin nedeni, özellikle beyin, şuur ve şuur altı mekanizmalarımızdaki bir takım teşevvüşlerdir.

Şuurda uyandırıcı Rahman ve Rahim olan etkisine karşın miskinlik ve atalet içinde yaşayanlar da az değildir. Miskinlik beşeri bir rahatsızlıktır. Dinamizm ve çok hareketlilik içinde de miskinlik sürüp gidebilir. Kendini tanıma çerçevesinde sahte benliklerini kontrol altına alma cehti sergileyememek miskinliktir, kendini madde içinde yitirmişliktir. İçinde bulunduğumuz devre sonunun şu bitiş günlerinde dünya yaşamı, tüm konforu ve teknolojik harikalarıyla beraber tüm beşeriyeti tam bir miskinliğe ve atalete sevk etmiş durumdadır. Yani, beşeriyeti gerçek hedefine ilerleme cehtinden alıkoymuştur. İnsanlar, beşeri koşullandırmalar ve maddenin cezbedici etkisiyle oluşturulan yapay hedef ve ihtiyaçlar peşinde koşturmaktadır. Bireyin yapay hedefler peşinde koşması, onun bir tür atalet içinde olmasına yol açmaktadır. Tanrı’nın sıfat isimlerinden biri “El-faal”dir; yani, aktif, hareketli ve etkin. Yüce Tanrı bizleri de hareketli, aktif, ataletten uzak görmek istemektedir. Atalet halinde olmamız Planımızın ve Ruhsal İdare Mekanizması’nın işine gelmez. Ataletten ve miskinlikten çıkmamız için, Ruhsal İdare Mekanizması’nın yasalarına uygun her türlü etkiyi harekete geçirirler. Bu hareket geçiriş olaylar ve tesirler tarzındadır. Giderek daralan ve içinde bulunduğumuz şu zamanda olmakta olan da budur.

ptaah-1024x768.jpg

Your Page Title
Ara
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Bilim İnsanları Açıkladı: Kıyamet Yaşamın Sonu Olmayacak! Archilles 0 3,290 03-09-2017, Saat: 18:05
Son Yorum: Archilles

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 3 Ziyaretçi