Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 827 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 827 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 270
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 366
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 795
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 714
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,571
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,961
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,197
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,343
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,589
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,871

 
  MELEK POSTASI
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 15:03 - Forum: Melek Enerjileri - Yorum Yok

Melekler özel rica görevlileridir. Özel ricalarımıza melekleri dahil ettiğimiz zaman, Yüksek Benliğimiz’in arzularını dile getirmiş oluruz.
Meleklerin sizin ne arzuladığınızı zaten bildiklerini, dolayısıyla onlardan istemenize gerek olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat istemek,eylemi harekete geçiren olumlu adımdır.
 
Meleklerden özel bir ricada bulunmak,dileklerinizi göndermek ve Tanrı’dan onları hayırlamasını istemek gibi birşeydir.
 
Melek postası için, özel bir dileğinizi bir kağıda yazın ve onları meleklere postalayın. Yazılı sözlerin kendine özgü,özel bir gücü olduğu söylenir. Meleklerden özel bir ricada bulunmak için, kendi en yüce meleğinize ve ricanızla ilgili diğer kimselerin en yüce meleklerine ithafen bir mektup yazın. Mektubunuzda ne istediğinizi, olabildiğince açık ve dürüst bir şekilde anlatın.
Eğer yakınlarınızın da şifaya, sevgiye, bilgiye ihtiyaçları varsa onların en yüce meleklerine yazın.
 
Başka insanların meleklerine yazarken,o insanların özgür iradeye sahip olduklarını unutmayın.
Örnek olarak, eğer bir kimseyi, o kişinin meleğine yazmak suretiyle sevgisel anlamda etkilemeye çalışıyorsanız,yapılacak en iyi şey onu koşulsuz bir sevgiyle kutsamak ve serbest bırakmaktır. Eğer o insanla birlikte olmanız gerekiyorsa o size koşulsuz olarak gelicektir.
 
Bolluk için, refah getirici meleklere;
Şifa için, şifa meleklerine;
Neşe için, ruh hali geliştiricilere.
Büyük veya küçük mucizeler için, mucize mühendislerine;
Yazabilirsiniz dileklerinizi..
 
Mektubunuzun sonunda mutlaka şükranlarınızı ifade edin. Ve ricanız sanki gerçeleştirilmiş gibi teşekkür etmeyi unutmayın ve Tanrı’ya şükredin.
Ve kendinizi, mektubu postalamaya hazır hissettiğinizde onu katlayıp, bir zarfa koyun. Onu sizin için kutsal yada önemli olan biryere koyun .
(Ben kutsal kitapları tercih ediyorum). Böylelikle mektubunuzu gönderin ve onu tekrar zihninize gelinceye kadar unutun.
 
 
il_fullxfull.344506157.jpg

Özetlersek;
 
1- İsteğinizi tanımlayın. Öncelikle ne istediğinize iyice emin olun.
 
2- İsteğinizi bir kağıda yazın.
Mektubu yazdığınız meleği mutlaka belirleyin.
Ör:”……………….’nın koruyucu meleğine ”yada ”…………’nın en yüce meleğine ” veya ”mutluluk eğitmenlerine” diye.
Dileğinizi yazarken mutlaka ”herkesin en yüce hayrına”ifadesini kullanın.Mektubunuzn sonunda şükretmeyi ve teşekkür etmeyi unutmayın.
 
3- Dileğinizin yerine gelmesini engelleyebilecek insanlar varsa, onların koruyucu meleklerine de yazın ve sorunların giderilmesini isteyin.
 
4- Mektubunuzu zarfa koyun ve ağzını kapatın.Onun için özel bir yer bulun ve onu postlamış olduğunuzu kabul edin.
 
5- Şimdi meleklerden ricada bulundunuz ve isteğinizle ilgili alacağınız mesajı sezgileriniz yoluyla dinleyin.İçhuzuru,eylem fırsatları yada sadece sizin farkedebileceiniz bir işaret bekleyin.
 
 
İstemeye devam edin, size verilecektir.

Aramaya devam edin, bulacaksınız.

Bu konuyu yazdır

  YOKSA SİZDE "İNSAN BAĞIMLISI" MISINIZ?
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 15:03 - Forum: PSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Bir arkadaşınızın, akrabanızın, sevgilinizin ve hatta annenizin çok ilgili, sevgi dolu ve sizi şaşırtacak kadar yardımsever olması her zaman sağlam bir ilişkinin göstergesi olmuyor. Zaman içinde sizi boğmaya başlayan bu ilgi, karşı tarafın “insan bağımlısı” olduğunun kanıtı belki de... Daha çok gündemde olan sigaraya, alkole, uyuşturucuya, yemek yemeye, bilgisayara ya da alışverişe bağımlı olan insanlar kadar sık konuşulmasa da “insana bağımlı” olarak yaşayanlar da var. Bağımlı kişilik bozukluğu adı verilen bu hastalıkta, kişi başka birinin desteği ya da yardımı olmaksızın hiçbir şey yapamıyor, hayatını sürdüremiyor, mutsuz oluyor, o kişi olmadan kendini yok sayıyor.

Yaşamın ilk 6 ayı çok önemli

Psikiyatrist Reşit Kükürt, insan bağımlılığının da diğer bağımlılıklar gibi kendini ergenlik dönemlerinde göstermeye başladığını belirtiyor. Bir kişiye karşı duyulan önlenemez isteğin temelinde, kişinin başkası tarafından korunma ihtiyacı ya da bağımsız olmaktan korkmasının yattığını belirten Psikiyatrist Kükürt, yetişkinlikte yaşadığımız psikolojik sorunların ve bağımlı kişilik bozukluğunun temelinin yaşamın ilk altı ayında atıldığını söylüyor. Yeni doğan bebek annesine ya da kendisine bakan, büyüten kişiye ikinci aydan itibaren bağlanmaya başlıyor. Bu kişinin duyguları ile kendi genetik yapısından aktarılan özellikleri birleşerek bir sonuca ulaşıyor. Bu ilişkide yaşanan en küçük sorun dahi ileriki hayatta psikolojik sorunlara neden oluyor. Böyle bir altyapısı olan kişinin sonraki yıllarda yaşadığı hüsranlar, kaybetme korkuları ve bağlandığı kişiden ayrılma endişeleri bu altyapıyı daha da geliştiriyor. Bu hastalığın tam nedeni bilinmemekle birlikte anne-çocuk ilişkisindeki aşırı otoriter ve aşırı korumacı tavrın buna sebep olduğu düşünülüyor.

İlaçla tedavi önerilmiyor

Psikiyatrist Reşit Kükürt, bağımlı kişilik bozukluğu olan hastaların profesyonel desteğe genellikle sinirli, gergin, kaygılı, depresif olmak gibi sebeplerle geldiklerini, bu şikayetlerin altından da bağımlılığın çıktığını söylüyor. Böyle hastalarda tedavinin çok dikkatli yapılması gerektiğini belirten Kükürt, her türlü bağımlılığı çok kolay geliştirebilen bu hastalara antidepresan gibi ilaçlar önerilmesinin doğru olmadığının altını çiziyor. Bu hastalar için psikoterapi tedavileri daha sağlıklı sonuç veriyor. İnsan bağımlısı olduğunu düşünen ve bu durumla başa çıkamayan kişilerin profesyonel destek almasını öneren Kükürt, “Mutluluğun temeli bağımlı olmamaktır” diyor.

Özel hayatlarında da, iş hayatlarında da başarılı olmaları mümkün olmayan bu kişilerin tavırları başlangıçta karşı taraf için yanıltıcı olabiliyor. Çünkü ilk bakışta bu kişiler “insanları sürekli hoşnut etmeye çalışan, iyi davranan, olumlu” bir profil çiziyorlar. Ancak bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan bu “iyilik” hali karşı tarafın olumsuz bir uyaranı ile “yıkım”a dönüşüyor.

8bc238b0d7aa3b035c21c292f856d8dc.jpg

Bağımlı kişilik bozukluğu olanlar;

 Yalnız kaldıklarında aşırı rahatsızlık hissediyorlar.
 Çoğunlukla kötümser, depresif ve gergin oluyorlar.
 Kendi yeteneklerine güvenmiyorlar.
 Her zaman başkalarının daha iyi fikirleri olduğunu düşünüyorlar.
 Birisinden ayrıldıklarında büyük acı yaşıyorlar.
 İlişkilerini devam ettirmek için her türlü koşula katlanıyorlar.
 İlişkilerinde genelde ödün veriyorlar.
 Kendilerini küçük görüyorlar.
 Başkalarının eleştirilerini kendi dengesizlikleri olarak algılıyorlar.
 Başkaları tarafından yönetilmeye ve korunmaya ihtiyaç duyuyorlar.
 İş hayatında sorumluluk gerektiren işlerden kaçıyorlar.
 Yöneticilik yapmak istemiyorlar.
 Yaratıcılık gerektiren işlerlerden kaçıyorlar.
 Bir başkası için kendi ihtiyaçlarını kolaylıkla ikinci plana atabiliyorlar.
 Kendilerine yönelik kötü davranışlara katlanıyorlar.
 Kendilerini ifade etmekte zorlanıyorlar.
 Başka insanları rahatsız etmemek ve kızdırmamak için sürekli bir çaba sarf ediyorlar.
 Aynı anda birden fazla insana bağımlı olabiliyorlar, biri giderse diğeri bulunsun diye insan yedekliyorlar.
 Kendilerine aşırı sevgi gösterilmesine ihtiyaç duyuyorlar.
 Bazen çok ciddi boyutlarda kendine ya da karşı tarafa zarar verme isteği duyabiliyorlar.

YAŞAYANLAR ANLATIYOR

Yarım saatte bir arıyordu

“Eski erkek arkadaşımın insan bağımlısı olduğunu düşünüyorum. İlk aylar rüya gibiydi, aradığım insanı bulduğumu düşünmüştüm. Çok ilgiliydi, neredeyse yarım saatte bir arıyor, nasıl olduğumu soruyor, hafta sonları bir dakikayı bile ayrı geçirmemizi istemiyor, akşam evlerimize döner dönmez yine telefona sarılıyordu. Altı ayın ardından bu durumda değişiklik olmayınca ortada bir tuhaflık olduğunu düşünmeye başladım. İlgisi beni boğmaya başladı ve ondan soğudum. Ayrılırsak kendini öldüreceğini, bensiz yaşayamayacağını söyledi. Takip eden günlerde sürekli telefon edip, önce beni sonra kendisini öldüreceğini söyleyip durdu. Sonunda ailem durumu savcılığa bildirince telefonlar kesildi. Yeni bir kız arkadaşı olduğunu duydum. İkisi için de sadece üzülüyorum.” Selda-28-Antalya

Evlendim, yine olmadı

“Evlenmeden önce, ne zaman bir erkek arkadaşım olsa hayatımın diğer alanlarıyla ilişkimi kesiyor ve tüm ilgimi o kişiye veriyordum. İlişki bittiğinde ise haftalarca kendime gelemiyordum. Biten ilişkilere dayanamayacağımı anlayınca genç yaşta evlendim. Böylece artık terk edilmeyeceğimi ve hep mutlu olacağımı düşündüm, ancak evliliğim uzun sürmedi. Boşanınca kendimi büyük bir boşlukta buldum, kim olduğuna bakmadan sadece bir arkadaşım olsun diye birçok insanla çıktım. Hepsi tarafından da terk edildim. Sonunda bir arkadaşımın kolumdan sürükleyerek götürdüğü merkezde psikoterapi görmeye başladım. Yalnız kalmaya hala fazla dayanamıyorum, ama iyileşmeye başladığımı da hissediyorum.” Gülnur-37-İstanbul

Dostluk sandım, meğer hastalıkmış

“30 yaşından sonra yeni dostluklar kurulmaz diye düşünürken yeni bir kız arkadaşım oldu. Çok kısa sürede samimi olduk, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Maddi olarak zor bir durumdan geçiyordum. O dönemde kabul etmek istemediğim halde bana yardımcı olmak istedi, borç verdi, iş bulmam için birçok insanla görüştü. Neredeyse her akşam görüştüğümüz halde gündüz de birkaç kez telefon ediyordu. Yaklaşık bir yıl sonra çok iyi bir iş teklifi aldım ve başka bir şehre taşınmam gerekti. İşte ne olduysa o zaman oldu. Günlerce ağladı, bana vicdan azabı çektirdi. Şimdi farklı şehirlerde yaşıyoruz ve ben, bu dostluğun sandığım gibi sağlıklı bir ilişki olmadığını daha iyi anlayabiliyorum.” Reyhan-35-İstanbul

Anne babalar dikkat!

Bağımlı kişilik bozukluğu olan annelerin çocuklarında da aynı sorunla karşılaşılabiliyor. Genetik geçişin yanı sıra bağımlı anneler, çocuklarını yetiştirirken bu sorunu onlara da yüklüyor. Psikiyatrist Reşit Kükürt, aileleri çocuk yetiştirirken aşırı koruyucu ve uyarıcı olmamaları konusunda uyarıyor. Çocukların her hareketlerinde ve en ufak hatalarında uyarılmaları yerine doğruyu bulmaları için onlara zaman vermek gerektiğini belirten Kükürt, bu hatalı davranışa örnek olarak, oğluna okulda vuran çocuğu, okula gidip bizzat kendisi cezalandırmaya kalkan anneleri gösteriyor.

Yaprak Çetinkaya

Formsante Dergisi

Bu konuyu yazdır

  KOŞULSUZ SEVGİ
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 14:54 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Koşulsuz Sevgi 
Hayatın iniş ve çıkışları vardır. Çoğumuz bu oyuna kapılır gideriz. İşler yolundayken kendimizi mutlu hissederiz, bozulunca üzülürüz. Yaşama bu tür bir yaklaşım güçsüz bir yaklaşım biçimidir. Dalgalarla sürüklenen dal parçası gibisin demektir. Akıntıya göre gidersin. Şu anda bir yönde gidiyorsun, bir sonraki anda başka bir yöne. Oysa yaşam oyununu iyi oynamanın yolu, tüm yargılardan olabildiğince kurtulmak ve hafiflemektir. Ve şöyle doğal bir duruşu gerektirir: “Başıma gelen her şey güzeldir. Kusurlu oluşumuz, yaptığımız yanlışlar ve onlardan aldığımız dersler yaşamımıza anlam katar..."

Başarılı olmak, daha çok şey yapmakla değil, daha çok şey olmakla ilgilidir. Aslında biz yaşamda istediğimiz yere varıyor değiliz, gerçekte olduğumuz şeyi gün yüzüne çıkarıyor ve onu madde dünyasına indiriyoruz.

Doğu Bilgeleri der ki; “Yaşamında sevmediğin, sinir olduğun ve sıkıntıya girdiğin şeylerin hepsi şu andaki sınıfında öğrenmen gereken dersleri içeren araçlardan başka bir şey değildir. Bu sınıfı geçmelisin ki bir sonrakine başlayabilesin.”

Özünde bütün insanlar iyidir. Saldırmak, suçlamak, yargılamak yerine koşulsuz sevgi ve anlayışa ulaşmayı hedef edindiğimizde, daha yüce ve aydınlanmış tepkiler vermek zorunda kalır, eskiden olduğu gibi davranmayı kendimize yakıştırmamaya başlarız. Yüreğinde gerçek sevgiyle karşılaşan hiçbir insan, yüreğinden uzak kalmaya dayanamaz. Işık girdiğinde, bütün gölgeler yok olur.

Değişim
Biz davranışlarımızı değiştirdiğimizde, insanlar da davranışlarını değiştirmek zorunda kalırlar... Kendini değiştirmek, enerjini ziyan edip karşındakini değiştirmeye çalışmaktan çok daha iyi sonuç verir... Koşulsuz sevginin ilk temel şartı, karşı tarafı suçlamaktan vazgeçip, değişimi kendinden başlatmaktır ki, bu günümüz modern terapi yöntemlerinin de temelini oluşturur.

Olaylara ve yaşananlara bizim bakış açımızın değişmesi, olay veya kişinin değişmesinden çok daha önemlidir. Öfkeyle hareket eden ya da sevgisiz davranın bir insanın, bunun hemen öncesinde bir acı yaşadığını göz ardı etmemek, onunla empati kurmak, kendini onun yerine koymak anlamına gelir. Öfke sergileyen insanların bunu yapmalarının nedeni, incinmiş olmalarıdır. Koşulsuz sevgi incinmiş insanlara daha çok sevgi ve merhamet duymayı, şefkatimizi onlardan esirgememeyi gerektirmez mi?

“Birini bencil buluyorsan, senin içinde de biraz bencillik olmalı.” 
Yaşam yolculuğu, zayıf noktalarımızı bulmak, onları iyileştirmek, sonunda da evrenle uyumlu, yasalarla bütünleşen biri haline ulaşmak yolculuğundan başka ne olabilir ki? “Amacın kalıcı huzur ve özgürlükse, seçebileceğin tek yol budur.” 

AAEAAQAAAAAAAAZtAAAAJDU0NTA5MjcxLTk3ZmEt...ZGFmYw.jpg

Koşulsuz Sevgi
Her olay ve insan bir sebeple ortaya çıkar. Rastlantı diye bir şey yoktur. Bilgeliğin anlamı, hayatımızdaki insanların bizlere birer ayna oluşudur. Hepsi bizim en parlak ve en karanlık yanlarımızı yansıtır. 

Bir başkasının büyüklüğünü takdir edebilmek demek, o büyüklüğü kendi içinde görebilmek demektir. 

İnsanların kendi tempolarında yürümelerine ve bizimleyken gerçek benliklerini sergileyecek kadar kendilerini güvende hissetmelerine izin vermeliyiz. Koşulsuz sevginin anlamı budur; Biz onlarla aynı düşüncede olmasak bile onları dilekleri, sevgileri, hayalleri ve yapmak istedikleri konusunda yüreklendirmek, o deneyimi yaşamalarına izin vermektir. “Güçlü bir düş insana umut verir.” 

Unutmayalım ki bu gezegen, bizim daha iyi ya da daha kötü oluşumuza göre, da daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Onun gidişatında hepimizin rolü var. Bizler tüm eylemlerimiz hatta düşüncelerimizle aktif katılımcılarız. Bu evrensel gerçekleri inkar etmek ya da görmezden gelmek bize yarar sağlamaz. İnkar, gerçeği kabullenmenin acısından kurtulmak için kendine yalan söylemektir. Çünkü insanların yaşadığı en derin kişisel yenilgi, olabileceği kişiyle olduğu kişi arasındaki farktan kaynaklanır. “Dünlerin, bugünlerin içinde fazla zaman işgal etmesine izin verme.” 

İç dünyanı ne kadar temizlersen, dış dünyan o kadar güzelleşir ve yaşamın amacı tüm pırıltısı ile açığa çıkar. 

Yaşamın amacı nedir?
Yaşamın gerçek amacını bulan birine hiçbir hasım etkide bulunamaz. Nedir Yaşamın Amacı dersek ilginç yanıtlar bulabiliriz. Yaşamın amacı nedir, diye düşündüğümüzde; Neden yaşıyoruz? Biz kimiz? Ve bu gezegende ne yapmaya çalışıyoruz? Yetmiş veya seksen yıllık bir ömür; kendimizi, varoluşu ve evreni anlamak, onun yasalarını uygulamak için yeterli mi? gibi sorulara da yanıt arayan insanlar konumunda oluyoruz. 

Dışarı bakan, rüya görür. İçeri bakan, uyanır Yaşamın amacı olgunlaşmak, genişlemek, büyümek, doğa yasalarını anlamaya ve uygulamaya çalışmak, özgürleşmek ve hedefe varmaktır. “Ben yaşamımın hedefini bilmiyorum ki.” demeyin; aslında iç varlığının derinliklerinde herkes hedefini bilir. 

Hedefimiz; astrolojik doğum haritamızda da görüldüğü gibi doğarken hazırladığımız yaşam plânımızın gerçekleşmesidir. Yaşam plânımız önceden, yine bizim tarafımızdan tespit edilmiştir ve gerçekleşmek ister. İçinde bize ait mecburi dersler olduğu gibi ödüller, sevinçler ve yeni fırsatlar da vardır. Varoluşun ardı arkası kesilmez, dönüşümleri ve değişimleri, sanki kulağımıza evrenin en büyük sırrını fısıldar gibidir: “Kozmik süreç içindeki rolünü unutma. Sen bir enerji dönüştürücüsüsün. Ruhun senin aracılığınla her gün bir yenilenme yaratıyor ve tüm varoluşun değişimine sen de kendi ölçün kadar katkıda bulunuyorsun."

Bu konuyu yazdır

  Hayat her yaşta ve her sabah dünü geride bırakıp, yeniden başlamaktır
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 14:51 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

YAŞAM ENERJİSİ

Vücudunuz yetenekli bir enerji dönüşüm merkezidir. Taşıdığınız trilyonlarca hücre, besinlerle aldığınız gücü enerjiye çevirebilen organcıklarla donatılmıştır. Yiyecek ve içeceklerle aldığınız gücü kullanılabilir enerjiye çeviren süreçler, müthiş bir düzen içinde tıkır tıkır işler.

Bu süreçleri etkileyen pek çok faktör var. Yaşınız, cinsiyetiniz, hormonal metabolik yetenekleriniz, genetik mirasınız ve kişisel sağlık hikayeniz bunlardan bazılarıdır.

HAYAT bir enerjidir.

İhtiyacı olan enerjiyi beden ve ruhun o müthiş işbirliğinden alır.
Yürümek, koşmak, konuşmak, duymak, uyumak, gülmek, kızmak, yazmak gibi hayata ilişkin pek çok şey bu enerjiyi kullanır.
Ne vücudunuzun bol bol enerji üretmesi, ne de kalorileri yüklenmesi kendinizi canlı ve güçlü hissetmenize yetmez. ´Enerji´ ve ´canlılık hissi´ arasındaki ilişkiyi sadece kaloriler belirlemez.
Canlılık hissinde, biraz ruh sağlığının ve biraz da duygusallığın yeri olması gerekir.

Coşkuya Önem Verin
Enerjik ve canlı kalmayı, eskilerin deyişi ile ´taş gibi olmayı´ istiyorsanız, hayatın gücünü sadece yediklerinizde, içtiklerinizde aramayın. ´Hayat çorbası´nın içine birer tutam huzur, coşku, sevinç ve birer parmak keyif, heyecan ve ümit katmaya bakın!
Hayat enerjisinin sadece yedikleriniz, içtiklerinizde gizli olmadığının farkına varmalısınız. Sağlığın ´bedensel ve ruhsal tam bir iyilik hali´ olduğunu unutmayıp fiziksel metabolik süreçlere takılıp kalmamalısınız.
Yorgunluğunuz, durgunluğunuz, bitkinlik, halsizlik ve isteksizliğinizin, uyku bölünmeleri, çarpıntılar yürek sıkışmalarınızın, sırt-bel-boyun-göğüs ağrılarının, kaşıntı ve egzamalarınızın kaynağını ruhsal elektriğinizdeki kontak atmalarında aramalısınız. Saydığımız bu ve benzeri sorunlar, çoğu kez bedenden kaynaklanmıyor.
Biraz korku, endişe, üzüntü veya güvensizlik dolu olan tabancayı bir anda patlatıyor.
Eğer ruhsal enerji üretiminizin yeterli olmasını istiyorsanız şu önerileri bir kenara not alabilirsiniz.

Aceleci Olmayın

Yavaşlayın. Sağlıklı bir ruh, bedeni ile yan yana yürüyen, ona gecede gündüzde, korkuda sevgide, tasada, endişede eşlik edendir.
Ruhunuzu bedeninizden ayırmayın, onu koşturup yormayın.
İşe ´yavaşlayarak başlayın´.
Ruhunuzu hayatın doğal hızına, olağan ritmine bırakın. Yemenizi içmenizi, aşık olup sevmenizi, yürümenizi, düşüncelerinizi, mümkün olduğu kadar yavaşlatın.
Acele etmek için çok da acele davranmayın.
Beden ve ruhunuza baş başa kalmaları, konuşup anlaşmaları için zaman bırakın.
Daha yavaş yemeye, dinlenmeye, uyumaya, zamanı uzatıp daha fazla yaşamaya, hayatı daha çok paylaşmaya bakın.
Eğer hayata daha çok değmek, huzur, keşif, neşe eklemek, hayatı geçmemek istiyorsanız birinci adımın hep aynı olduğunu unutmayın.
İşe yavaşlayarak başlayın.


1941-kizilderili-kadin-1024x7671.jpg



Dirençli Olun

Size daha çok sağlık veren şeyin yalnızca pasta, börek, hamburger ve kurabiyelere gösterdiğiniz direnç olduğunu sanmayın.
Kaliteli ve formda bir hayat istiyorsanız direnmeniz gereken çok şey var:
Karamsarlık, korku, endişe, panik, hiddet, kızgınlık, kabalık, kin ve nefreti hayatınıza sokmayın.

Kızıp Sinirlenmeyin

Kızmayın, sinirlenmeyin. Her şey, her zaman daha önce hesaplanan, ölçülüp biçilenden farklı boyutlar kazanabilir.
Çevrenizde sizi üzen, bunaltan şeyler bazen yoğunlaşabilir.
Bunları ´çevresel kirlenme´ gibi algılayın.
´Huzurlu olmak, içe dönük yaşamda daha önceden örgütlü olmaktır. Kafa karışıklığı, güçlük, çatışma ve karşıtlıklar hep olacaktır.
Marifet, bu durumlarda DA sinirlenmemek, kızmamaktır.
İç sükuneti, olabildiğince korumaktır´ diyor Vincent Peale. Huzur ve sükunetin ürettiği enerji, temiz ve organik bir enerjidir.
Kızgınlık, öfke, nefret gibi zararlı katkıları ihtiva etmez.

Daha Çok Sevin

Daha çok hayat enerjisi üretmenin en kolay yolu daha çok sevmektir.
Sınırsız, karşılıksız sevmektir. Sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz yakıttır.
Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.

Bazen Boyun Eğin

Kabul edin! Gerektiğinde direnmelisiniz. Ama uzun süreli dirençlerin, beyhude karşı gelmelerin, uzamış streslerin adrenalin, kortizon ve ensülin gibi fazlası can yakan hormonları artırdığını bilmelisiniz.
Biraz şans, kader, kısmet ve biraz DA ilahi takdir hayatın içinde mutlaka yer almalıdır.
Böyle durumlarda Nehru´dan yararlanın:
´Hayat iskambil oyununa benzer. Elinize gelen kartlar gerçekliği temsil eder.
O kartlarla oyunu nasıl oynadığınız ise özgür iradenizi…´
Elinize iyi kartlar gelmediğinde, mevcut kartlarla yetinin. Bekleyin, Kabul edin,´Bu DA geçer´ deyin.
Hayat sonsuz bir enerjidir. Bu enerjiyi sürekli olarak üretmek, üretirken tükenmemek, tüketmemektir.
Kirletmemek ve iyi yönetmek gerekiyor. Marifet hayatı uzatmakta değil, hayatı mutlu kılmakta, ona yeni ve farklı hayatlar ekleyip ritmini ve hızını bozmamaktır.

Sevgili Can Dündar çok haklıdır!
İnsanlar şişirilen kasları, silinen kırışıklıkları ile genç kalmıyor.
Genç kalmak, yaşadığıyla övünebilmek, istediğinde başını alıp gidebilmek, istediğinde kaldığı yerden ya DA sil baştan başlayabilmektir.
Hayata taraf olmaktır.
Hayatı ıskalamamaktır.
Hayatın içinde kalmaktır.
Hayata her yaşta ve her sabah yeniden başlamaktır…


Yazar: Prof. Dr. Osman Müftüoğlu

Bu konuyu yazdır

  PSİKOLOJİK KAYNAKLI BEDENSEL HASTALIKLAR
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 14:49 - Forum: PSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Sağlık denilince akla fiziksel ve ruhsal yönden bir bütün akla gelir. Yani ruh sağlığını genel sağlıktan ayırmak mümkün değildir. Çünkü insanın fiziksel ve ruhsal durumu arasında büyük bir etkileşim vardır. Ruhsal durumdaki değişmeler, dalgalanmalar ve sarsıntılar bedeni etkilediği gibi bedendeki değişiklikler de ruhu ve beyni etkilemektedir. Nitekim fiziksel hastalıkların ortaya çıkışında insan psikolojisinin etkisi büyük olabilmektedir.

Psikosomatik hastalıklar, insanların yaşamlarındaki ve iç dünyalarındaki düşünsel ve duygusal çatışmaların dışarıya bedensel belirtiler, fiziksel hastalıklar ve şikayetler olarak yansımasıdır. Psikosomatik hastalıklar, ruhla beden arasındaki etkileşimin önemli bir göstergesidir. İstatistiklere göre dünya genelinde yapılmış tarama ve araştırmalar, çeşitli dallardan hekimlere, özellikle de dahiliye uzmanlarına ve acil servislere başvuran hastaların %68′inin psikosomatik hasta olduklarına işaret ediyor.

psikolojik-sebepli-hastal%25C4%25B1klar-646x323.jpg


Stresin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi bugün herkesçe bilinmektedir. Nitekim moralleri bozulduğunda insanların çalışma verimleri azalmakta, huzurları bozulmakta ve beraberinde birtakım fiziksel rahatsızlıkları başlayabilmektedir. Yani ruhsal yönden yaşadıkları bedenlerine, organlarına, hücrelerine yansımaktadır. Bu şekilde, ortaya çıkmasında ya da gelişmesinde ruhsal ve psiko-sosyal etkenlerin rol oynadığı kabul edilen bazı bedensel hastalıklara psikosomatik hastalıklar denilir. Stresin yol açtığı rahatsızlıkların başında genelde kalp atışının ve kan basıncının yükselmesi, kandaki yağ ve şeker oranının artması, kanın pıhtılaşma oranının artması, kanda alyuvarların artması, kas kasılmalarının artması, göz bebeklerinin büyümesi, sindirim sistemi problemleri sayılmaktadır. Organizma stresle başa çıkamadığında strese karşı mağlup olmuş olur. Bu da psikosomatik hastalıklara yol açar. Stresin yol açtığı psikosomatik hastalıkların başlıcaları şunlardır: Alerji, ülser, yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, nefrit, şeker hastalığı, kanser, egzama ve sedef gibi deri hastalıkları, sinirsel ve zihinsel hastalıklar… Ruhsal gerginliğin sonucu olarak vücudun fiziksel anlamda direnci kırılır, beden güçten düşer. Bağışıklık sistemi çöker ve birbiri arkasına hastalıklara yakalanılır veya mevcut bir hastalığın iyileşmesi gecikir.

Hastalıkların yanı sıra hüzün ve karamsarlık sonucu ruhen yaşanan huzursuzluklar, gerilimler, üzüntüler doğal olarak insanın dış görünümüne de yansır. Saç dökülmesi, ağarması, matlaşması, cildin neminin çekilerek kuruması, kalınlaşması, esnekliğini kaybederek kırışması, çatlaması, bunun sonucunda dışarıdan her türlü enfeksiyona açık hale gelmesi, hücrelerin yenilenmesi geciktiği için cilt bozukluklarının kalıcı bir görünüm alması, rengin soluklaşarak yüzün sararması, gözlerin matlaşması gibi daha pek çok olumsuz değişiklik de beraberinde yaşanır. Bu tarz kişilerde erken yaşta çökme görülür. Vücutları senelerce, günün her anında süren bu gerilimi, duygusal fırtınaları, ruhi dalgalanmaları kaldıramaz. Bunun sonucu olarak şiddetli yaşlılık alametleri ve kalıcı fiziksel tahribatlar oluşur. Nitekim neşeli, rahat ve huzurlu olan kimselerin gerilimli, stresli, bunalımlı, ağlamaya yatkın kişilere göre daha uzun yaşadıkları, daha sağlıklı oldukları da pek çok bilimsel araştırmayla doğrulanmış bir gerçektir.

Bu konuyu yazdır

  IŞIK NEFESİ NASIL ALINIR
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 14:43 - Forum: MEDİTASYON - Yorum Yok

Bu çalışmayı sigara içen, tozlu ve kimyasal ortamlarda çalışanlar, geçmişte akciğer rahatsızlığı geçirmiş herkes uyguladığında var olan hasarların hepsini şifalandıracak bir çalışmadır.

Bu çalışma akciğerimin benden istediği bir çalışma oldu. Çocukken sık sık solunum yolları enfeksiyonu geçirirdim. Daha sonra 10 yıl kimya fabrikalarında üretim bölümünde çalıştım ve ne kadar koruyucu ekipman kullansam da kimyasala maruz kaldım. Çalıştığım dönemde bronşit rahatsızlığı geçirdim ve bu durumu çok önemsemedim. Daha önceleri organlarıma teşekkür ediyordum; onlarla sadece fiziksel hastalık varsa konuşuyordum. Bugün ise organlarımı dinledim. Çalıştığım sektörde değişimi seçtiğim için teşekkür etti organlarım. Akciğerim ‘daha fazla ışık nefesi almalısın’ dedi. Çalışma aradım ışık nefesi adı altında bir çalışma bulamadım. Ben de akciğerime nasıl bir çalışma yapmam gerektiğini sordum. Aşağıdaki çalışmayı bana sundu. Yapan herkese şifa olsun.


breath-680x365.jpg


Yeşil ışık: İlahi şifa enerjisinin ışık formu

Gümüş ışık: Solunum sisteminde var olan her türlü bakteri ve virüsü fiziksel bedenden temizleyecek enerjinin ışık formu

Altın ışık: Işık bedene dönüşümü sağlayan enerjinin ışık formu

Gözlerinizi kapatın. Şimdi bir adım ilerinizde yeşil, gümüş ve altın enerjiden oluşan bir ışık küresi görün. Bu ışık küresinin içine girin.

“Aldığım her nefes bedenimi şifalandırıyor; verdiğim her nefes fiziksel bedenimdeki toksik maddeleri bedenimin dışına atıyor.

Yeşil, gümüş ve altın enerji verdiğim nefesi hemen dönüştürüyor. Her aldığım nefes saf enerji.” Cümlelerini söyleyin.

Nefesini kendi hızına bırakıp bu ışığı rahat soluyuncaya kadar istediğiniz şekilde nefes alıp verin.

Artık kendinizi bu nefesin içinde rahat hissettiğinizde 3 kere nefesi yavaş yavaş burunuzdan alıp burnunuzdan verin, nefesi alırken sadece göğsünüz şişip insin. 3 kere ağzınızdan alıp ağzınızdan verin. Ağızdan aldığınız nefeste tüm diyaframınız şişip derin nefes alıp verin.

Yeniden 3 kere nefesi yavaş yavaş burunuzdan alıp burnunuzdan verin, nefesi alırken sadece göğsünüz şişip insin. 3 kere ağzınızdan alıp ağzınızdan verin. Ağızdan aldığınız nefeste tüm diyaframınızı şişirip derin nefes alıp verin.

ve son kez 3 kere nefesi yavaş yavaş burunuzdan alıp burnunuzdan verin, nefesi alırken sadece göğsünüz şişip insin. 3 kere ağzınızdan alıp ağzınızdan verin. Ağızdan aldığınız nefeste tüm diyaframınız şişip derin nefes alıp verin.
Şimdi yeniden nefesi kendi ritminde takip edin. Ağızdan ya da burundan nasıl rahat nefes alıp veriyorsanız o şekilde nefes alıp verin. Nefesi izleyin. Bu esnada akciğerinizdeki bütün hücrelerin ışık tarafından şifalandığını görün ya da hissedin. Sonra bu ışık akciğerlerinizde tüm alyuvarlarınıza dolsun ve kanınız bu enerjiyi tüm hücrelerinize taşısın.

Yukrıda  belirtilen süreler bitince kürenin içinden çıkıp gözünüzü açın.


Bu çalışmayı ilk çalıştığınız hafta her gün 3 dakika, ikinci hafta 5 dakika ve üçüncü hafta 7 dakika yapın. Bu süreler maksimum sürelerdir. Güçlü enerji olduğu için baş ağrısı baş dönmesi yapabilir. Boğazda ilk anda yumru ya da yanma hissedebilirsiniz. Bunlar vücudun verebileceği normal tepkilerdir. Arındıkça fiziksel bedenin tepkileri azalacaktır. Arka arkaya 21 gün yapmak etkili bir temizlik sağlayacaktır.


* Yasemin Derya Metin

Bu konuyu yazdır

  DEJAVUNUN SIRRI
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 14:21 - Forum: DEJAVU - Yorum Yok

Siz de sık sık ben bu anı daha önce yaşamıştım hissine kapılıyor musunuz? Uzmanlara göre, insanların yüzde 50'sinden fazlası, hayatları boyunca en az bir kez deja-vü anını yaşamış. Peki deja-vü nedir? Bir halüsinasyon mu? Yoksa bir hastalık mıdır? Uzmanlar deja-vü'nün peşine düştü; bu bilinmeyenin sırrını çözmeye çalışıyorlar ! İşte deja-vü ile ilgili yapılan çalışmalarda gelinen son nokta ;

Diyelim ki daha önce hiç gitmediğiniz, küçük kentin kalabalık ana caddesinde arabanızla ilerliyorsunuz. Aniden sol tarafınızda beliriveren yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmek için kırmızı ışığın yanmasını beklediğini gördünüz. İçinizi bu kente daha önce geldiğiniz hissi kaplıyor. Bir arabadaydınız, aynı kavşakta bulunuyordunuz ve aynı yaşlı kadın kaldırımdan iniyordu. Ancak kadın arabanızın ön tamponuna kadar geldiği anda, hatırladıklarınızla o onda yaşadıklarınızın uyuşmadığını fark ediyorsunuz. Tanıdıklık, önceden yaşanmışlık hissi bir anda yok oluyor...

Çeşitli araştırmaların ortaya koyduğuna göre, insanların yüzde 50 'sinden fazlası, hayatları boyunca en az bir kez böyle bir deja-vü anını yaşamış. İçinizde uyanan belli belirsiz bir his o anı her ayrıntısıyla yaşadığınızı söylüyor ama kimse tam olarak hangisinin daha önce olduğunu bilmiyor. Önceden yaşanmışlık hissi genelde bir kaç saniye sürüyor. Yaşlılara oranla gençler ve genç yetişkinler daha sık bu rüyamsı hayata düşseler de, her yaştan insan deja-vü yaşıyor. Deja-vü özellikle stres nedeniyle çok bitkin ya da aşırı uyarılma hallerinde görülüyor. Buna karşılık, çok az insanda da rastlansa, bunun tersi de yaşanabiliyor. 'Jamais-vu '( jema-vü okunuyor.) Bu durumdaki kişiler tanıdıkları, bildiklerindeki bir yere gittiklerinde ya da tanıdık birisi ile karşılaştıklarında o yeri ya da o kişiyi hiç görmediklerini söylüyorlar. deja-vü Fransızca'da 'daha önce görüldü' anlamını taşıyor. İlk kez 1876'de Fransız Fizikçi Emile Boiraç tarafından kullanılmış. 20.yy boyunca psikiyatrlar, deja-vü'yü Freud'çu açıklamalarla bastırılmış duyguların geri çağrılmaya çalışılması olarak anlamlandırdılar. Bu 'Paramnezi' teorisine (ÇARPIK ANIMSAMA) o an yaşanan olayla, bir bunalımla ilintilidir. Ve bilinçaltına atıldığından artık belleğimizde ulaşılmaz durumdadır. Bu nedenle, benzer olay bir hatırlama yaratmasa da anlaşılması zor bir tanıdıklık hissiyle egoya esas olayı hatırlatır. deja-vü yaşayan birçok insan, bunun mistik bir güç ya da geçmiş yaşamlar, reenkarnasayon sonucu ortaya çıktığı kanısını taşıyor. Böyle düşünmelerinin nedenine gelince insanlar; olayın hemen önce ve hemen sonrasında zihin ve algılamalarının açık olduğunu, buna göre de durumun tek açıklamasının paranormal - telepatik- mistik bir güç olabileceğini söylüyorlar. Bu çıkarımla tatmin olmayan bilim insanları, uzun zamandır deja-vü'nun ardında yatan fiziksel nedenleri araştırıyorlar. Ancak sis perdesi henüz aralanmış bile değil.

Çünkü deja-vü'nün gerçekleşmeden önce herhangi bir belirtisi yok. Bu durumda da araştırmacılar deneklerin hatıralarına ya da belleklerine dayanmak zorundalar. Ne var ki durum o kadarda ümitsiz değil. Çünkü bilim insanlarının elinde deja-vü'nün tanımını ve çıkış nedenlerini belirleyebilecek yeteri kadar veri bulunuyor.

dejavyphenomenon.jpg

Halüsinasyon değil?

İlk önce deja-vü'yü diğer alışılagelmişin dışındaki algısal deneyimlerden ayırt etmek gerekiyor. Örneğin bu durum bir halüsinasyon değil. Halüsinasyon ruhsal hastalıkların ya da LSD gibi uyuşturucu maddelerin etkisiyle beyin içi dengesizliklerin tetiklediği, ileri düzeyde görsel , işitsel ya da diğer duyuların aşırı hassasiyeti ile ortaya çıkıyor.

'Şakak lobu epilepsisi' hastalarında da deja-vü benzeri belirtiler görülüyor. Örneğin genç bir erkek Japon hasta sürekli olarak hayatının ve evliliğinin bir çok yılını yeniden yaşadığından yakınıyordu. Bu kısır döngüden kurtulmak içinde umutsuzca intihar girişiminde bulunuyordu. Ancak genç Japon'un durumunu deja-vü'den belirgin bir şekilde ayıran bir yön var. Şakak lobu epilepsisi hastaları da yaşadıklarının tıpatıp geçmişteki ile aynı olduğuna inanıyorlar .Oysa ki Dejavu yaşayan biri daha o sırada hemen bunun bir yanılsama ve mantıksızlık olduğunu fark ediyor. Almanya'da Martin Luther Üniversitesi'nde okuyan 220'den fazla öğrenci üzerinde yapılan bir araştırmada deja-vü'yü yaşadığını söyleyen deneklerden yüzde 80'i bunun geçmişte yaşadıkları bir olaya benzediğini söyledi.
Bu çalışmanın ışığında bilişsel psikologlar belirtisiz, bildirimsiz , anılardan sorunlu olan bir başka bilinç dışı sürece yöneldiler. Onlara göre bunlar uzun zamandır unutulan bilinçli olarak geri çağrılamayan ama henüz sinir ağından silinemeyen yaşanmışlıklardır.

1989 yılında bugün Washington Üniversitesi'nde görevli psikolog Larry Jakobi önderliğinde bir deney yapıldı. Deneklerin toplandığı sınıfın duvarına onların bilinçli olarak algılayamayacakları kadar kısa bir süre tek bir kelime yansıtıldı. Doğru dürüst algılanamayan bu görüntü beynin görsel merkezlerinde bir yerlerde kaydediliyor. Psikolog Jakobi daha sonra kelimeyi uzun süre duvara yansıttığında denekler bunu daha önce gördüklerini iddia ettiler.

Bilinçaltında algılanan uyarıcının bilinç dışı işlenişi daha sonra benzer uyarıcının çok daha yüksek bir hızda işlenmiş gibi algılanmasına yol açıyor. İşlemeye hazırlama olarak tanımlanan bu olgu bilim insanlarınca o tarihten beri ciddi biçimde inceleniyor. İşlemeye hazırlama ve diğer dikkat nitelikleri deja-vü içeren durumlarla oldukça uyuşuyor.

1900'li yıllarında başında Hollanda'da psikolojinin kurucusu Gerhard Heyman 42 öğreciyi 6 ay boyunca izledi. Bu öğrencilerden deja-vü yaşadıktan hemen sonra kısa bir anket doldurmaları istendi. Heyman'ın belirlediğine göre ruh durumu değişken olan ya da apati (kayıtsızlık) dönemi yaşayanlarla düzensiz çalışma alışkanlıkları olan öğrenciler daha sık deja-vü yaşıyordu. Diğer araştırmacılara göre ise bu öğrenciler çok yorgun ve aşırı stresli oldukları dönemlerde deja-vü yaşamaya daha yatkınlardı .

Bilim insanları deja-vü'nün nörolojik kökenini çözebilseler onu tetikleyeninin ne olduğunu da ortaya çıkarabilirler. Ama bugün için sinirsel bağlantıların yalnızca bir bölümüne ulaşılmış bulunuluyor. Bu arada uzun süre gecikmeli sinirsel aktarımın sorumlusunun deja-vü olduğu varsayılıyor. Algılama sürecinde bilgi parçacıkları farklı sinirsel yolları izleyerek beynin işlem merkezlerine ulaşıyor. Ve beyin bunları bir araya getirerek anlamlı bir bütün oluşturmaya çalışıyor. İşte bu süreçte aktarımın herhangi bir aşamasındaki gecikmenin karışıklığa ve deja-vü oluşumuna yol açacağı düşünülüyor.

1963 yılında Efron araştırmalarının sonunda beynin sol yarımküresindeki şakak lobunun gelen verileri bire bir düzenlemekten sorumlu olduğunu ortaya koydu. Anı zamanda bu yerin görsel yollardan saliseler içinde iki kere mesaj aldığını (birini doğrudan diğerini normal dolaylı yollar aracılığıyla sağ yarımküreden aldığı sanılıyordu) buldu. Eğer herhangi bir neden ötürü dolaylı aktarımda bir gecikme olursa sol şakak lobu ikinci mesajda bir zamanlama hatası kaydediyor. Ve görsel sahneyi sanki daha önce yaşanmış gibi yorumluyor.

Hatıraları olmayan bellek

Yapay olarak sağlanan bu deja-vü'ların gerçekte yaşanan ile benzerliği tartışıla dursun yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar önemli bilgiler sağlıyor. Nörologlar orta şakak lobunun bildirimsel ve bilinçli belleğimizde doğrudan rol oynadığını kanıtlamış durumda . Algısal olayların sanki gerçek olaylarmış gibi kaydedilmesini sonrasında da sanki gerçekten yaşanmışlar gibi gözlerimizin önünden bir film şeridi gibi geçmesini sağlayan hipokankus beynin orta şakak lobunda yer alıyor. Ayrıca orta şakak lobunda parahipokampalgirus, rinalkorteks ve Amigdal'da bellek konusunda önemli bir role sahip. 1997 yılında Stanford Üniversitesi'nden meslektaşlarının yürüttüğü bir çalışma hipokankus'un bilinçli hatırlamayı sağladığını parahipokampalgirus'un ise bellekten herhangi bir olayı geri çağırmaksızın tanıdık uyarıcı ile yabancı uyarıcıyı birbirinden ayırdığını gösteriyor.

Beynin bir çok bölgesi deja-vü üretiminde etkili olabilir. Bireye kendinden ve çevresinden yabancılaştığını , zaman duygusunu kaybettiğini hissettiren bu duygu tarafından tetiklenen deja-vü çok karmaşık bir sürecin işlemekte olduğunu ortaya koyuyor. Nörologlar bu küçük yanılsamaların zihin işleyişine ilişkin önemli bir içgörü sağladığını düşünüyorlar. Deja-vü'nün olgusu konusunda gelecekte yapılacak çalışmaların yalnızca belleğimizi nasıl yanılttığımızı değil aynı zamanda beynimizin hangi yolla tutarlı bir gerçeklik hissi yarattığını da yardımcı olmadığı bekleniyor....

Bu konuyu yazdır

  MUCİZEVİ 5 TİBET HAREKETİ’Nİ YAPAN YAŞLANMIYOR
Yazar: Emka - 02-04-2017, Saat: 20:12 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bu Haraketleri Yapan Yaslanmıyor

Dünyanın dört bir tarafında binlerce insan tarafından uygulanan mucizevi Tibet Ayinleri’ni oluşturan 5 hareketi aşağıda resimlerle göstermeden önce faydalarını tekrarlamakta yarar var:

Tibet’in Gençlik Pınarı hareketleri veya Tibet Ayinleri (Tibetan Rites) adıyla dünyaya yayılan ancak bildiğimiz anlamda dinsel ayinle hiç bir ilgisi olmayan bu 5 hareketin düzenli yapılması durumunda kişiye sağladığı yararlar arasında şunlar sayılıyor:
Daha genç bir görünüm, ciltte ve saçlarda canlanma, kırlaşmış saçlarda yeniden koyulaşma, düzenli ve sağlıklı bir uyku, sabahları dinç ve canlı uyanmak, belkemiği, eklem problemleri gibi ciddi romatizmal rahatsızlıklardan ve ağrılardan kurtulmak, hafızada güçlenme, fazla kiloların verilmesi, göz bozukluklarında düzelme, fiziksel güçte artış, duygusal ve zihinsel sağlık, uyum ve yüksek enerji…

unnamed.jpg


“5 Ayin” Egzersiz Programı’na Başlarken

1. İlk hafta, o da nispeten sağlıklı ve formdaysanız, her bir hareketi yalnızca 3’er kez yapın.
2. Hareketsiz ve kiloluysanız veya sağlık problemleriniz varsa, hareketlere sadece 1’er kere yaparak başlamalısınız. Yaparken bir zorlanma hissederseniz veya ağır bir takım ilaçlar kullanıyorsanı z başlamadan mutlaka doktorunuza danışın.
3. Kendinizi kaçar kere yaparken rahat hissediyorsanı z, başlangıç olarak o kadar yapın. Bu da ilk hafta her bir egzersizi birer kere yapmak olabilir. İkinci hafta 2 kere, üçüncü hafta 3’er kere olarak arttırabilirsiniz.
4. Her bir egzersizi en fazla 21 kere yapmalısınız. İleride programınızı yoğunlaştırmak isterseniz, hareketleri daha hızlı bir tempoyla yapmayı deneyebilirsiniz, ancak sayısını kesinlikle arttırmayın. Her bir egzersizi 21 kereden fazla tekrarlamak, chakra’larınızı olumsuz etkileyeceğinden, bedeninizde dengesizlikler yaratabilir.
5. Bir süredir hareketsiz kaldıysanız, “5 Ayin” egzersiz programına her gün mümkünse yarım saat yürüyerek hazırlanın.
6. Tam olmasını istiyorsanız, “5 Ayin”i yaşamınıza katarken, şekersiz ve az yağlı bir diyet sürdürmenizin de büyük katkısı olacağını bilmelisiniz. Ayrıca sindirimi zor besinleri de günlük diyetinizden çıkartın.
7. Azami yarar görmek için hareketlerin mümkünse sabahları kahvaltıdan önce yapılması öneriliyor. Ancak bu mümkün değilse günün herhangi bir saati olabilir.

Tibet Ayini egzersizleri için normalde önerilen ilk hafta her hareketi 1’er ya da 3’er kere tekrarlayarak başlamak ve her hafta 2’şer arttırarak kendinizi hiç bir şekilde zorlamadan bir kaç hafta veya ay içinde 21’e ulaşmak. Başlarda eğer üstüste bir kaç kere tekrarlamak sizi yoruyorsa, 3 kere yapıp, dinlenip sonra bir 3 daha yapabilirsiniz. Burada (ve her tür egzersizde) unutulmaması gereken en önemli şey, kendinizi hiç birşekilde zorlamamanız gerektiğidir. Ve bu hareketleri aradan aylar, yıllar bile geçse 21’er kereden fazla yapmayacaksını z.


unnamed.jpg


* Bu hareketleri zorlanmadan uygulayabilecekseni z, ilk olarak her hareketi 3’er kere tekrarlayarak başlayın. (Eğer bir sağlık sorunu veya kilo gibi hareketleri rahat yapmanızı engelleyecek bir durumunuz varsa, yukarıda sıraladığım maddelere bir göz atın.)
* İlk hafta 5 hareketi de 3’er kere tekrarladıktan sonra (yine, kendinizi hazır hissediyorsanı z) ikinci hafta tekrarları 2 arttırın, yani ikinci haftanızda her bir hareketi 7’şer kez tekrarlayın. Bu şekilde her hareketi 21 kez tekrarlıyor duruma gelene kadar her hafta hareketleri önceki haftadan 2 kez fazla tekrarlayarak ilerleyin. İlk hafta 3’er kez, ikinci hafta 5’er kez, üçüncü hafta 7’şer kez…
* Her hafta 2’şer arttıra arttıra her hareketi 21 kez yapar duruma geldikten sonra artık arttırmaları bırakıyorsunuz ve (umarız) hayat boyu 21 kere tekrarlamaya devam ediyorsunuz.
* Hareketleri her gün düzenli yapmayı beceremezseniz ve ara vermek zorunda kalırsanız, yeniden en baştaki gibi 3’er kez yaparak ve zamanla yine aynı şekilde arttırmak üzere en baştan başlamalısınız.
* Fazla beklemenize gerek yok, hareketlerin ilk etkilerini çok kısa sürede görmeye başlayacaksınız, bu da muhtemelen motivasyonunuzu daha da arttıracak.
* Tibet’in Gençlik Pınarı egzersizlerinin işe yaraması için hareketleri uygularken doğru nefes alıp vermeyi kesinlikle unutmamalısınız. Kolay Gelsin!

1. HAREKET

Kollarınızı omuzlarınızın hizasından yere yatay durumda açarak dik durun. Başınız hafifçe dönene kadar saat yönünde kollarınız açık dönün. Dönüşlerinizin sayısını yavaşça 1’den 21’e kadar arttırın.
Nefes alıp verme: Dönüşlerinizi yaparken karnınızdan derin bir şekilde nefes alıp verin.
azemar_5-tibetans-exercises-1.gif
Faydaları: Dolaşımı geliştirerek varisli damarlar, osteoporoz ve bas ağrılarına iyi geliyor. Her gün yapmak tüm bedeni gençleştiren bir süreci başlatabilir.

2. HAREKET

Sırtüstü olarak yere yatın. Kollarınızı, avuçiçleriniz yere bakar şekilde, parmaklar kapalı, iki yanınıza uzatın. Çenenizi göğsünüze gömecek şekilde başınızı yerden kaldırın. Bunu yaparken bacaklarınızı, dizlerinizi kırmadan dümdüz yukarı kaldırın. Hatta mümkünse başınıza doğru çekin. Bu arada dizleri kırmamalısınız.  Sonra yine ağır ağır dizlerinizi kırmadan bacaklarınızı ve başınızı yere doğru indirin. Kaslarınızı gevşettikten sonra yeniden harekete başlayın.

Nefes: Başınızı ve bacaklarınızı kaldırırken derince nefes alın, indirirken verin.
azemar_5-tibetan-exercises-2.gif
Faydaları: Tiroit bezi, böbreküstü bezleri, böbrekler, sindirim organları ve prostat ile rahmi de içine alacak şekilde cinsel organlar ve bezler üzerinde onarıcı bir etkisi var. Arterit, osteoporoz, düzensiz regller, menopoz semptomları, sindirim ve bağırsak sorunları, sırt ağrısı, bacak ve boyunlardaki sertliğe iyi geliyor.

3. HAREKET

Bedeniniz dik duracak şekilde dizlerinizin üzerine oturun. Ellerinizi baldır kaslarınızın üzerine yerleştirin. Çeneniz göğsünüze değecek şekilde başınızı ve boynunuzu öne doğru sarkıtın. Ardından bel kemiğinizi mümkün olduğunca geriye doğru yaylandıracak şekilde başınızı ve boynunuzu geriye doğru sarkıtın. Bu egzersiz boyunca ayaklarınız yere dik, ayakparmakları nız kıvrık durmalı. Geriye doğru yaylandıkça el ve kollarınızla baldırlarınızdan güç alacaksınız. Mümkün olduğunca geriye doğru yaylandıktan sonra bedeninizi doğrultun ve harekete baştan başlayın.

Nefes: Omurganızı yaylandırırken karnınızdan derin bir nefes alıp, doğrulurken nefesinizi verin.
azemar_five-tibetans-exercise-3.gif
Faydaları : İkinci gibi üçüncü de tiroit bezlerini, böbreküstü bezleri, böbrekleri, sindirim sistemi organlarını ve prostat ile rahmi de içine alarak cinsel organları gençleştiriyor. Menopoza girmiş ve düzensiz veya tembel regl dönemleri geçirme eğilimindeki kadınlar için özellikle iyi.

4. HAREKET

Ayaklarınız arasında biraz mesafe bırakıp bacaklarınızı dümdüz öne uzatarak yere oturun. Gövdesiniz dik dururken, ellerinizi avuçiçleriniz yere bakacak şekilde kalçalarınızın iki yanına koyun. Çeneniz göğsünüze değecek şekilde, başınızı öne doğru sarkıtın, ardından başınızı mümkün olduğunca geriye doğru sarkıtırken kollarınızdan kuvvet alarak kalçalarınızı havaya kaldırın. Gövdeniz havada, kollarınız dimdik, dizleriniz 90 derece kırılmış dururken bedeninizdeki tüm kasların kasıldığını hissedin. Başlangıçtaki oturur pozisyona dönerken kaslarınızı da gevşetin. Tekrarlamadan önce biraz dinlenin.

Nefes: Gövdenizi kaldırırken derin bir nefes alın, kaslarınızı sıkarken nefesinizi tutun, yere inerken nefesinizi bırakın.
azemar_5-tibetan-exercises-4.gif
Faydaları: Tiroit bezi, sindirim sistemi, prostat ile rahmi de içine alacak şekilde cinsel organları ve bezleri dolaşım ve lenfatik akış üzerinde canlılık veren bir etkisi var. Karın bölgesini, uylukları, kolları ve omuzları güçlendirir. eğer sinüs tıkanıklığınız varsa bu hareketin burun deliklerinizi açtığını da fark edebilirsiniz.

5. HAREKET

Yüzükoyun yere uzanın. Hareket boyunca yere koyduğunuz ellerinizden ve ayak parmaklarınızdan güç alacaksınız. Gövdeniz bir sarkma pozisyonu alacak şekilde kollarınız yere dik dururken, omurganızı öne doğru yaylandırarak başlayın. Bir yandan da başınızı mümkün olduğunca geriye doğru sarkıtın. Ardından ayaklarınızı yere tam basarak kalçanızı yukarıya doğru çekin, bedeniniz ters bir V şeklinde dururken çenenizi de göğsünüze doğru çekin. Sonra tekrar kalçanızı yere doğru sarkıtıp sırtınızı yaylandırın.

Nefes: Bedeninizi yukarı doğru çekerken derin bir nefes alın, aşağı inerken nefesinizi bırakın.
azemar_five-tibetan-rejuvenation-rites-5.gif

Faydaları: bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkisi olan dolaşım ve lenfatik akışın geliştirilmesine yardımcı olur. Derin soluk alıp vermeyi, enerji ve canlılığı uyarır. Diğer hareketlerde olduğu gibi özellikle menopoz ve düzensiz regl dönemleri semptomlarını hafifletiyor.

Bu konuyu yazdır

  Yaşamınıza Rehberlik Edecek En İyi 50 Söz
Yazar: Emka - 01-04-2017, Saat: 13:57 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Pek çok lider ve başarı sahibi insan, motivasyonlarını, aşağıdaki özlü sözlerin verdiği tavsiyeleri okuyup bulmuştur. Bunların tamamından oluşan kitabı okumak için zamanınız olmayabilir, o halde neden hepsi denenmiş ve doğru olan size vereceği motivasyon ve ilhamı garantili olan bu özlü sözlerden oluşan bir derlemeyi, işi başarmanız için topluca ortaya koymayalım?

Sizinle paylaşmak için tüm dünyadan derlenmiş en iyi özlü sözlerden oluşan bir koleksiyonumuz var; bunlar sayesinde mümkün olan en destansı biçimde hayatınızı yaşamak için bir ilham kaynağı edinebilirsiniz.

İşte liderlerin ve efsane olmuş kişilerin yaşamlarına rehber ettiği, dünyanın en iyi özlü sözlerinden 50’si. 

“Bir hayali ulaşılmaz kılabilecek tek bir şey vardır; başaramamaktan korkmak.” – Paulo Coelho

“Bir şeyi yapmayı gerçekten istiyorsanız, bir yolunu bulursunuz; bulamazsanız da bir mazeret bulursunuz.” – Jim Rohn

“Hangi alanda olursa olsun, büyük insanların benzer alışkanlıkları vardır. Onları öğrenin ve büyük olmak adına kendi yürüdüğünüz yolda kullanın.” – Paula Andress

Ya%25C5%259Fam%25C4%25B1n%25C4%25B1za-Re...%25B6z.jpg


“Engeller, gözünüzü amacınızdan ayırdığınızda gördüklerinizdir.” – Henry Ford

“Bazen yapılacak en iyi şey ne düşünmek, ne merak etmek, ne hayal etmek, ne de kafaya takmaktır. Sadece derin bir nefes alın ve her şeyin en iyi olacak şekilde gelişeceğine inanın.” – Anonim

“Sevdiğiniz mesleği seçin. Hayatınızda tek bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsınız.” – Konfüçyüs

“Büyük başarılar hiçbir zaman rahat yollardan gelmez.” – Anonim

“Değişmezsek gelişemeyiz. Gelişmezsek, zaten gerçek anlamda yaşamıyoruzdur.” – Gail Sheehy

“İnsanı iki şey tanımlar. Elinizde hiçbir şey olmadığı zamanki sabrınız ve her şeye sahip olduğunuz zamanki tavrınız.” – Anonim

“Geçmişe dönüp bakmayı BIRAKIN!!!! Geçmiş sizi çağırdığında sakın onu DİNLEMEYİN!! Söyleyecek yeni bir şeyi yoktur.” – Rev Run

“Yaşadığınız hayatı kendiniz seçersiniz. Seçiminizden memnun değilseniz değiştirmek de size bağlıdır, çünkü kimseler gelip de sizin hayatınızı sizin için değiştirmez.” – Kim Kiyosaki

“Yapıp yapacağınız en büyük hata, insanları yaşamınızda hak ettiklerinden daha fazla tutmaktır.” – Anonim

“Büyüklük sahip olduklarınızda, güçte, mevkide ya da itibarda değildir. Onu iyilikte, tevazuda, hizmette ve şahsiyette bulursunuz.” – WA Ward

“Eleştiri şampiyonların kahvaltısıdır; eleştiriye direnmek ise kaybedenlerin akşam yemeği..” – Dharmesh Shah

“Bir işte yeni olan birini hor görüp kovmadan önce kendinizi düşünün, ne kadar da kötüydünüz. Hatta muhtemelen ondan daha kötüydünüz.” – Jason Fried

“Başınıza gelen her şeyi kontrol edemezsiniz; ama onlara verdiğiniz tepkileri kontrol etmek elinizdedir. Tepkiniz, gücünüzdür.” – Anonim

“Sorunlarınız sizi itelemesin, siz düşlerinize öncülük edin.” – Ralph Waldo Emerson

“Çok iyi başlamanız gerekmiyor, ama çok iyi olmak için başlamalısınız.” – Zig Ziglar

“Bir insana karşılığı olmayan bir şey vermediyseniz o gün yaşamadınız demektir.” – John Bunyan

“Başarı, kaybetmekten, kaybedip hevesini yitirmeme noktasına gidiştir.” – Winston Churchill

“Bir şeyi istiyorsanız, o şey olun.” – Mastin Kipp

“Her zorluğun içinde bir fırsat yatar.” – Albert Einstein

“Uğraştığınız şey bir parça korkutucu değilse muhtemelen uğraşmaya pek değmez.” – Ted Murphy

“İnsanların hayatını değiştirebilme yeteneğiyle doğarsınız, sakın bu yeteneğinizi harcamayın.” – Dale Partridge

“Ne olabilirdi sorusunu düşünüp, olsaydı nasıl olurdu sorusunun yanıtını merak ediyorsanız, olmakta olanı göremezsiniz.” – Anonim

“Başarının sırrı diye bir şey yoktur. Başarı hazırlığın, sıkı çalışmanın ve kaybedilenlerden öğrenilenlerin bir sonucudur.” – Colin Powell

“Hayat bir birikimdir. Ya hatalarımız sahip olamadıklarımızı biriktirir, ya da doğru kararlarımız sahip olduklarımızı.” – Jim Rohn

“Geçmiş veya bugünkü durumunuzun sizi kontrol altında tutmasına izin vermeyin. Onlar sadece bir sonraki aşamada elde edeceklerinize doğru giden bir süreçtir.” – T.D Jakes

“Çoğunlukla hayatta yolunuzdan sapıyor gibi olduğunuzda girdiğiniz yol, sizi hedefinize götüren en kısa ve güçlü yoldur.” – James Arthur Ray

“Hayatta iki tür insanla karşılaşacaksınız: Size katkısı olanlar ve sizi yıpratanlar. Ancak işin sonunda hepsine müteşekkir olacaksınız.” – Anonim

“En büyük risk, hiç risk almamaktır… Bu denli hızlı değişen bir dünyada size kaybettirmesi garanti olan şey, risk almamaktır.” – Mark Zuckerberg

“Kaybetmekten korkmayın, birinci gelmek için çabalamamaktan korkun.” – Marie Forleo

“Size göz kulak olan insanı hiçbir zaman görmezden gelmeyin, bir gün gelin ve taş toplarken elması kaybettiğinizi anlarsınız.” – Anonim

“Dürüst, hakikatli ve göründüğü gibi olan bir kişiyseniz insanlar size güvenir. İnsanların güvenine sahip olduğunuzda ise korku, şüphe ve kıskançlık hiçbir zemin kalmaz.” – Dalai Lama

“Mutluluğunuzu kaybedebileceğiniz bir şeye bağımlı kılmayın.” – C. S. Lewis

“Başkalarının ne yaptığı ile ilgili endişeniz olmasın. Kendi yaptıklarınız önemlidir.” – Russell Simmons

“Güçlü olun. Her şey dağılıp gidiyor gibi hissetseniz de.” – Anonim

“Mutluluğa, onun peşinden bilinçli biçimde koşarak ulaşılmaz; o, genellikle yaptığınız diğer işlerin yan ürünü olarak ortaya çıkar.” – Aldous Huxley

“Sizi eleştirenleri susturun. Sizden nefret edenleri görmezden gelin. Sizinle dalga geçenleri silin.” – Robin Sharma

“Zihniniz su gibidir, dalgalandığında içindeki hiçbir şey görünmez, ama durulduğunda tüm cevaplar netleşir.” – Tsem Tulku Rinpoche

“Büyük başarıların ön şartı kaybetmektir. Başarıya daha çabuk ulaşmak istiyorsanız kaybetme oranınızı katlayın.” – Brian Tracy

“Cesaret denen şeyin korkusuzluk değil, korkuya karşı kazanılan zafer olduğunu öğrendim.” – Nelson Mandela

“Düşlerinizin peşinden her şeyinizle koşmaya istekli olun. Nihayetinde karşılığını alırsınız. Siz, düşündüğünüzden daha güçlüsünüz.” – Les Brown

“’İmkansız’ diye bir şey yoktur. Sözcüğün kendisi bile ‘imkan-siz’siniz diyor.” – Audrey Hepburn

“Sessizliğe bir katkınız olmadıkça konuşmayın.” – İspanyol atasözü

“Sadece şunu hatırlayın: ‘Düşlerinizi gerçekleştirmeniz imkansızdır’ diyenler zaten kendi düşlerinden vazgeçmiş insanlardır.” – Grant Cardone

“Zamanla her şey anlamsız gelmeye başlayacak. O zamana dek tartışmalara gülüp geçin, anı yaşayın ve her şeyin bir nedeni olduğunu unutmayın.” – Albert Schweitzer

“Yavaşça öpün, delicesine gülün, dosdoğru yaşayın ve çabucak affedin.” – Paulo Coelho

“Sonsuza dek sahip olabileceğiniz refah, başkalarına sunduğunuz refahın ta kendisidir.” – Marcus Aurelius


“Hayatınızda hiç korkmamış, hiç utanç içinde kalmamış veya hiç incinmemişseniz, hiç risk almamışsınız demektir.” – Julia Sorel

Bu konuyu yazdır

  SORU SORUN, DEĞİŞİMİ BAŞLATIN
Yazar: Emka - 01-04-2017, Saat: 13:47 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Simone Milasas‘ın ‘İşin Neşesi’ adlı kitabını okurken bir yerde takılıp kaldım, ilerleyemedim. Kitabı kapatıp düşünmeye başladım. Simone, herbir soruya 6 cevap yazmamızı istiyor bizden. Amaç, kendimizi tahlil etmekten öte zihnimizin yarattığı bilinçaltının derinlerine inmek. Gerçekleşmesi imkansız dediğimiz isteklerimizin, hayallerimizin aslında hiç de öyle olmadığını gösteriyor bize.

Kitapta, var olan işimizin nasıl keyifle yapılabilir olduğunu, işimizdeki başarıyı nasıl artırabileceğimizi ve bunun için neler mümkün olabileceğine dair sormamız gereken soruları içeriyor. Ayrıca iş ararken veya kurarken kendimize hangi soruları sormamız gerektiğini de anlatıyor. Dahası para ile ilgili olumsuz inançları ve değerlerimizi nasıl yok edebileceğimiz de yer alıyor.

Access Consciouness‘ın temeli sorular sormak. Sorular yardımıyla kendimizi, hayatımızı ve çevremizdeki her şeyi değiştirebiliriz. Sorular bizi güçlendirirken, cevaplar gücümüzü azaltır.


ov.jpg



Örneğin; işinizde veya bir projenizde başarılı oldunuz. Oraya nokta koymayın. Önce müteşekkür olup şükredin sonra kendinize şu soruları sorun:

– Bundan daha iyisi nasıl olur?

– Daha başka neler mümkün?

Bu gibi sorular daha fazla başarıyı davet eder diyor Simone. Soru sorun ve daha fazla olasılıklara yer açın.

– Bugün işimle hangi sihiri yaratabilirim?

– Bugün ve gelecekte mümkün olduğunu düşündüğümden daha fazla parayı yaratmak için neler gerekir?

İşinize sorular sorun, evren size bilgi verecek ve işinizle ilgili gereken enerjileri yaratmaya başlayacaktır. İşinize veya projenize sorabileceğiniz bir kaç soru:

– Sana bugün hangi katkıda bulunabilirim?

– Bundan sonra neyi yaratmak isterdin?

– Ne yapmak isterdin?

– Bugün nerede olmak isterdin?

– Kimin seninle işe dahil olmasını isterdin?

Ya işinizde başarılı değilseniz? O zaman enerjiyi değiştirerek şu soruyu sormalıyız:

– İşte başarısız olmanın değeri nedir?

Daha fazla para kazanmak için veya herhangi bir faturayı ödediğinizde, kirayı verdiğinizde, kredi borcunu ödediğinizde;

– Bu paranın bana 10 kat daha fazlasıyla geri dönmesi için neler gerekir? diye sorun.

Soru sorduğunuzda yarattığınız enerji evrene ulaşacak ve olasılıklar kapısı açılacaktır. Seçim yapmaksa tamamen size kalmış.

O halde artık sorulara geçelim… Merak ediyorum sizin cevaplarınız ne olacak.

– Siz hiç imkansız şeyler yaratır mıısınız? Neden olmasın? Sizi olmaya, yapmaya, sahip olmaya ve inanmaya eğitildiğinizin dışına çıkmaya davet ediyorum. Kendinize şunu sorun:

‘İşimle yaratamayacağıma karar verdiğim 6 şey nedir?

1————————————————-

2————————————————-

3————————————————-

4————————————————-

5————————————————-

6————————————————-

– Şimdi cevaplarınızın her birine tekrar bakın ve sorun:

‘Bunun imkansız olması gerçekten doğru mu?’

Bunun ortaya çıkması için neyi değiştirmem, seçmem ve kurup sürdürmem gerekir?’

‘Bunu ortaya çıkartmam için işime, hayatıma, yaşantıma ve realiteme neyi eklemem gerekir?’

– Şimdi imkansız olan bir başka 6 şey daha listeleyin.

1————————————————-

2————————————————-

3————————————————-

4————————————————-

5————————————————-

6————————————————-


İşinizle, hayatınızla, realitenizle, mali işlerinizle, paralarınızla ve nakit akımınızla ilgili olarak neyin imkansız olduğuna karar verdiniz? ‘ Bugün işinizle ve sizinle ilgili hangi sihir meydana gelebilir? Eğer işinizin sihirli

olmasına izin verecek olsaydınız daha kolay olur muydu?

Bu konuyu yazdır