Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,077
» Son Üye: kuyucadisi
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 987 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 986 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 581
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 497
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 908
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 826
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,802
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,240
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,584
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,462
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,750
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,012

 
  İNDİGOLARIN KARANLIK YÖNLERİ
Yazar: Spiritüeller - 06-04-2017, Saat: 18:05 - Forum: İndigolar - Yorumlar (1)

Gectigimiz iki gün icerisinde Indigolar ile ilgili üc trajik olay duydum, bunlardan biri cinayet. Bütün genc yetiskinler siddetli depresyonlar deneyimliyorlar ve gözden kacirilmis ya da tedavi edilmemis madde bagimliliklari mevcut. Yardıma ihtiyaclari var fakat çoğu Indigo ihtiyacları oldugunda yardim istemiyor ve hatta önerilen yardımları geri ceviriyorlar. Bu durumdaki bir Indigoya yardım etmek zordur bu nedenle aileler kendilerini reddeden ve varlıklarını görmezden gelen çocuklarının sorunları ile ilgilenmekten bunalabilirler.

Bu durum ailelerin farkindaliklarini arttirmalari, cocuklarinin ihtiyaclarini farkederek onlara daha fazla dikkat etmeleri sayesinde önlenebilir. Tanıdıgim bircok aile ile bireysel olarak görüserek onlara cocukları ve Indigo enerjisi hakkında konustum ancak önemsemediler. Cok mesgullerdi, çocuklarinin yeterince yetiskin oldugunu ve kendi problemlerini kendilerinin cözebilecegini düsünüyorlardı. Ancak aileler, çocuklarının henüz genc bir yetiskin olmasına ragmen halen destege ve ilgiye ihtiyaclari oldugunu göz önüne alarak, onları anlamak icin istekli olduklarında ve bu yönde caba sarfettiklerinde elde edilen sonuclar cok farkli oluyordu. 

indigo-children-characteristics-crystal-...seed-2.jpg

Daha önceleri de yazdigim gibi Indigolar uyusturucu madde ve alkole karsi sempati duyarlar ve cok cabuk bagimlı hale gelebilirler. Bu maddeleri, depresyonda olduklarinda ya da kendilerini kaybolmus hissettiklerinde, hissetmis oldukları bu duygulardan saklanma amacıyla kullanırlar, onlar icin bu maddelerin kötüye kullanımı cok kolaydır. Ve böylece karakterlerinin en kötü taraflarını dısa vurarak ortaya tehlikeli bir durumun yani bastırılmıs öfke ve siddetin cikmasına sebep olurlar. Böyle iken kontrol altına alınamazlar ve hersey olabilir. Hepimizin de deneyimlemekte oldugu enerjisel gecis sürecini onlar cok daha siddetli yasarlar ve bu enerjilere her zaman iyi bir sekilde tepki veremezler. Bunlarla birlikte depresif haldeki Indigo depresyona girebilir ve eger bagimlilik problemleri de varsa, bir care arayısi icinde daha da cok bu bagımlılıkları artabilir.

Bu sok edici durumlar halen devam etmektedir ve aileler bu sorunlarla ilgilenerekten Indigoları anlamaya istekli olarak bu sorunların üstesinden gelebilirler.

Indigoların inanılmaz enerjilerini, yetenek ve hediyelerini biliyoruz ancak uyusturucu ve alkol kullandıklarında bu enerjinin karanlık yönlerinin ortaya cıkabilecegini de bilmeliyiz. Ben bunu kendi Indigo oglumda yasadım, bagimli olduktan sonra cok farklı bir insan haline geldi. Indigolar yetiskin bir yasa gelseler bile onlara yardım etmeli ve destek olmalıyız, onlar bunu bizden istemeseler bile, cünkü onlar trajedi ile sonuclanabilecek bir tehlike cemberi icindeyseler bunun uyarı sinyallerini bize verirler.

Icinde bulundugumuz enerji degisimi onlarda aynı karisiklik hissini yaratacaktır, aynen onların bize yaptigi ve hissettiklerinin yardım ve destek olmaksızın kontrol edilemeyeceği hissini bize verdikleri gibi. Bizler bunu daha fazla dikkatli davranarak, iletisim kurarak ve tehlike sinyallerinin farkına vararak önleyebiliriz. Tanidigim üc aile geri dönüsümü olmayan degisiklikler yasadılar bu haftasonu, bunlardan bir tanesi ogullarini önümüzdeki hafta defnedecek.. Eger zamaninda dikkat etmis ve destek vermeye daha fazla gönüllü olmus olsalardi su anda hersey cok daha farklı olabilirdi..

Bu konuyu yazdır

  Dünya Benzeri Yedi Gezegen ve Bir Yıldızdan Oluşan Ötegezegen Sistemi Keşfedildi
Yazar: Archilles - 06-04-2017, Saat: 16:02 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

NASA yaptığı basın açıklamasında, dünya büyüklüğünde 7 adet gezegen ve bir yıldızdan oluşan bir ötegezegen sistemi keşfedildiğini duyurdu.

Bu keşif tarihte bir ilk oldu. Güneş sistemimizin dışında ilk defa yaşama elverişli olabilecek bir mesafe ile kendi yıldızlarının etrafından dolanan bu kadar sayıda dünya büyüklüğünde gezegen bulundu. Bu gezegenlerde hayat oluşabilmesi için gerekli olan suyun olabileceği ve üç gezegende bu ihtimalin yüksek olduğu düşünülüyor.

Dünyamızdan yaklaşık olarak 40 ışık yılı (378 milyon kilometre) uzakta olan ve TRAPPIST-1 adı verilen ötegezegenler, güneş sistemimizin dışında olmasına rağmen çok da uzak sayılmıyor.

İlk olarak Şili’de bulunan TRAPPIST isimli teleskop ile Mayıs 2016’da üç adet gezegen bulunduğu açıklanmış, başka gözlem evleri de inceleme yapmış ve son olarak da Spitzer teleskobu ile hem keşfedilen gezegenler doğrulanmış hem de diğer gezegenlerin varlığı da tespit ederek toplam yedi gezegen olduğu kanıtlandı.

Spitzer teleskobu  ile yapılan ölçümler doğrultusunda, yoğunlukları göz önüne alınarak gezegenlerin kayalık bir yapıya sahip olduğu düşünülüyor. Yapılacak yeni gözlemler ile yüzeylerinde su olup olmadığı da anlaşılabilinecek.

58aeb0fbc03c0e03383fcb70.jpg

TRAPPIST-1 sisteminin yıldızı bizim güneşimizle kıyaslanınca, çok küçük ve soğuk olduğu söylenebilir fakat aynı zamanda bu bir avantaj da oluşturabilir, yörüngesi çok yakın olan gezegenlerde su buharlaşıp yok olmamış olabilir.

NASA’nın Spitzer, Hubble ve Kepler teleskopları gök bilimcilere detaylı araştırmalar yapılmasını sağlayan veriler sunarken, 2018 yılında faaliyete girmesi planlanan James Webb uzay teleskobunun gezegenler hakkında çok daha detaylı atmosfer, kimyasal yapı, sıcaklık ve yüzey basıncı verileri sunması bekleniyor.

Bu konuyu yazdır

  KARA DELİK TARAFINDAN YUTULAN YILDIZIN ÖLÜM GİRDABI
Yazar: Archilles - 06-04-2017, Saat: 15:58 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Bilim adamları, ilk kez uzayda bir yıldızın kara delik içinde yok oluş sürecini tüm aşamalarıyla kayda geçirdi.

ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) araştırmacıları, NASA’nın Swift uydu teleskobunun uzak bir galakside günümüzden 290 milyon yıl önce Güneş benzeri yıldızın dev bir kara deliktarafından yutulduğu gök olayının optik ve mor-ötesi yansımalarını tespit ettiğini duyurdu.

“ASASSN-14li” adıyla anılan gök olayında Güneş’e benzeyen yıldızın, galaksinin merkezinde, Güneş’ten 13 kat büyük kara deliğe fazlaca yaklaşması sonucu bir girdaba yakalandığı ve kara deliğin yüksek çekim gücüyle parçalanana kadar girdap içinde sürüklendiği belirtildi.

Kara deliğin yıldızın büyük bölümünü yuttuğu, parçalanan kısımların ise kara delik dışında, yörüngede sürekli dönen bir disk içinde birbirlerine çarparak yok olduğu kaydedildi.

karadelik.jpg

Bilim tarihinde bir ilk

Araştırmacılar, gözlemin kara deliklerin yıldızları yutmasıyla ilgili yeni bilgileri ortaya çıkardığı, özellikle yıldızın parçalanmasına ve geride kalan parçaların kara delik çevresinde birbirine çarparak ufalanmasına dair gözlemlerin bilim tarihinde bir ilk olduğu vurgulandı.

Swift misyonunun baş araştırmacısı Dheeraj Pasham, “(Yıldızın kara delik içinde yok olmasından) bir ay sonra X ışınlarında parlaklık değişimleri olduğunu, yıldızın daha önce kaydettiğimiz optik ve mor-ötesi ışımalarına benzer yansımaların oluştuğunu gözledik. Bu optik ve mor ötesi yansımaların, kara deliğin uzağında, yörüngede eliptik akışlar halinde dönen materyallerin birbirine çarpmasıyla oluştuğunu düşünüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Araştırmanın bulguları “The Astrophysical Journal Letters” dergisinde yayımlandı.


Kaynak: AA

Bu konuyu yazdır

  EVREN HAKKINDA BİLİNMEYENLER
Yazar: Archilles - 06-04-2017, Saat: 15:52 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Evren; uzayda bulunan tüm madde ve enerji biçimlerinin tümünün adıdır. Pozitif bilimler açısından evren, gök cisimlerini barındıran uzay ve tamamen boş olan karanlık uzayın toplamı olarak tabir edilir. Gözlemlenen ya da var olduğuna inanılan madde ve enerjinin tümünü içinde barındıran fiziki sistemler bütünüdür. Evren aslında astronominin, astrofiziğin konu edindiği şeylerin hepsidir. İşte evren veya diğer adıyla kainatın bir takım bilinmeyenleri:

Samanyolu Galaksisi:
Samanyolu galaksisinde şu an 400 milyar yıldız ve 50 milyar gezegen var. Bunlardan yüzde 1’i bile Goldilocks bölgesindeyse, şu an içinde yaşam olan 500 milyon gezegen var.

Evrenin yapısı tam olarak keşfedilebilmiş değil:
Evreni oluşturan kütlenin sadece yüzde 4’ü insanları, yıldızları ve gezegenleri oluşturan atomlardan meydana gelmiştir. İnsan oğlu şu ana kadar bu kütlenin sadece yarısını görebilmiş durumda. Evrenin yüzde 23’ü ise esrarengiz “karanlık madde”den oluşuyor. Karanlık maddenin var olduğunu gözlemleyebildiğimiz gezegenler üzerinde oluşturduğu çekim gücü nedeniyle biliyoruz.

Evrenin yüzde 73’ü ise karanlık enerjiden oluşuyor. Henüz 1998’de keşfedilen bu enerji, tüm uzayı dolduruyor ve itici çekim kuvvetine sahip. Eğer geride kalan yüzde 98’lik bilinmeyen alanın ne olduğunu keşfedebilirse bu konuda çok büyük bir adım atılmış olacak.

maxresdefault.jpg

Evren’in yaşı:
Büyük Patlama’dan günümüze dek geçen zamandır. Şu anki teori ve gözlemler, Evren’in yaşının 13,5 ile 14 milyar arası olduğunu tahmin ediliyor.

Dünya’ya bugün düşen gün ışıklarının yaşı:
Gün ışığı Güneş’in merkezinde meydana gelen nükleer patlamalarla oluşuyor. Ancak Güneşin ışınları dünyaya doğrudan ulaşamıyor. Eğer güneş ışınları önüne hiçbir engel çıkmadan düz bir çizgide ilerleyebilseydi, Dünya’ya ulaşması sadece 2 saniye sürerdi. Ancak gün ışığı o kadar külfetli ve zikzaklı bir yol izlemek zorunda kalıyor ki, Dünya’ya ulaşması yaklaşık 30 bin yıl alıyor. Yani, bugün tepenize düşen gün ışıkları aslında Buz Çağı’ndan kalma olduğunu söyleyebiliriz.

Kısalan Gün uzunluğu:
2011’de Japonya’da gerçekleşen deprem, gün uzunluğunun 1.8 mikro saniye kısalmasına sebep oldu.

Alçak yerlerde yaşayanlar yükseklerde yaşayanlara göre daha geç yaşlanıyor:
Bu Einstein’ın yerçekimi teorisi ile bağlantılı bir konu aslında. Einstein’ın teorisine göre, zaman güçlü yerçekimi alanında daha yavaş ilerliyor. Bir binanın zemininde iken, doğal olarak en üst katta oturan bir insana göre Dünya’nın merkezine daha yakın olursunuz. Bu da daha fazla yerçekime maruz kalmanız ve bu teoriye göre daha yavaş yaşlanmanız demek. Aslında bu çok ama çok küçük bir etkidir.

Zaman yolculuğunun fizik kanunları henüz keşfedilebilmiş değil:
Einstein’ın yerçekimi teorisine göre zaman yolculuğu prensipte mümkün görünüyor. Fizikçiler yarım asırdan fazla bir süredir zaman yolculuğunun mümkün olmadığını göstermeye çalışıyor ancak şu ana kadar sonuç elde edebilmiş değiller.

Yapı ve içeriği:
Evren’in büyük ölçüde karanlık madde ve karanlık enerji’den oluştuğu düşünülmektedir. Bilinen madde Evren’in %5’inden azını oluşturmaktadır. Evrenin büyük oranda “karanlık madde” ve “karanlık enerji”den oluştuğuna inanılmaktadır.

Statik elektriğin yüzde 1’i Büyük Patlama’ya ait:
Evren Büyük Patlama olarak bildiğimiz bir ateş topunun içinde doğdu ve ateş topunun ürettiği ısı o günden bu yana gidecek bir yer bulamadı. Evrende sıkışan bu sıcaklık bugün hala civarımızda. Bu sıcaklık evrenin genişlemekte olduğu son 13.7 milyar yılda önemli oranda düşmüş durumda. Bu yüzden bu ısı artık gözle görülebilen ışık halinde değil, mikrodalgalar halinde televizyon antenlerinin etrafında toplanıyor.

Evrenin bir yerlerinde, sonsuz sayıda bizlerden biri olabilir:
Bu kozmolojinin küçük, kötü sırrı. Bunu bilim adamlarının size anlatmak istememesinin nedeni ise utandırıcı olması. Ancak Evrenin yapısı ile fizik kanunları bir araya geldiği zaman, ortaya çıkan “quantum teorisi” evrenin bir yerlerinde geçmişin sonsuz defa tekrarlandığı bir alan olduğunu öne sürüyor.

Bunun nedeni fizikte, kozmolojide ya da her ikisinde fark etmediğimiz bir sorun olabilir. Veya gerçekten evrenin bir köşesinde sizin sonsuz sayıda kopyanız bulunuyor olabilir! Eğer bu aklınızı başınızdan almıyorsa, başka hiçbir şey de alamaz!

Galaksimiz, diğerlerine göre daha büyük:
Sadece bizim galaksimizde 400 milyar yıldız güneş bulunduğu tahmin edilmektedir. Bizim galaksimiz gibi içinde yıldızları ve gezegenleri barındıran ise milyarlarca galaksi var. Evreni dolduran bütün cisimler üç esas gücün etkisiyle bir arada bulunuyor.

Biz de yıldızların bir parçasıyız:
Vücudmuzun kütlesinin yüzde 90’ı yıldız tozu, çünkü hidrojen ve helyum dışındaki bütün elementler yıldızlar tarafından üretiliyor.

Her gün milyonlarca yıldız oluşuyor:
Astronomların tahminine göre, her gün 275 milyon yeni yıldız doğuyor.

Bu konuyu yazdır

  KEDİLER NASIL HEP AYAKLARI ÜZERİNE DÜŞERLER
Yazar: Archilles - 06-04-2017, Saat: 15:43 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Kediler Nasıl Hep Ayakları Üzerine Düşer?
Kediler herhangi bir insanın ya da birçok hayvan türünün düştüğünde sağ kurtulamayacağı kadar yüksek yerlerden düşseler bile hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ederler.

Rengarenk_Kedicikler.jpg

Kedi Düşmesi
Kedi düşmesini inceleyecek olursak; kediler yüksekten atladıklarında düşerken bacaklarını tıpkı uçan sincaplar gibi vücutlarıyla aynı hizada duracak şekilde açarlar. Bunun yapmaları hava direncini artırarak düşme hızlarını azaltmalarına ve yere çarpış sırasında çarpma etkisi tüm vücut üzerinde yayılmasına sebep olur. Bacak kasları ve eklemleri çarpmanın şokunu tüm vücuda yayacak şekildedir. Böylece yaralanma ihtimallerini en aza indirmiş olurlar.

Buna ek olarak iç kulaklarında jiroskopa benzeyen bir denge mekanizması ve hızlı refleksleri sayesinde düşüşe ters bile başlasalar vücutlarını havada döndürerek ayaklarına üzerine düşerler.

Bu içgüdüsel davranış 7 haftalıktan sonra yavru kedilerde gözlemlenir.

Bu konuyu yazdır

  DÜNYA KAÇ YAŞINDA?
Yazar: Archilles - 06-04-2017, Saat: 15:38 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Dünya kaç yaşında?

Üzerinde birçok canlının ve bizim de yaşadığımız Dünyamızın yaşının kaç oluğunu merak etmiş miydiniz?

Jeologların (yerbilimciler) edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, Dünya’nın yaşının yaklaşık 4,54 milyar yıl (4,54×109 yıl) olduğuna karar verilmiştir.

s-530a30e837f90904f56e006a1ee283b230512638.jpg

Dünya’nın yaşı nasıl hesaplandı?

Bu sayı; bilinen en eski karasal minerallerin yaşı (Batı Avustralya’nın Jack Hills bölgesinde bulunan küçük zirkonyum kristalleri) ve Güneş Sistemi’nin yaşı (meteor parçacıkları ve Ay’dan gelen örnekler üzerinde astronot ve paleontologların yaptığı radyometrik ölçümler sonucunda ortaya çıkan sonuçlar) arasında sağlanan uzlaşma ile ortaya çıkmıştır.

Zirkonyum kristalleri üzerinde yapılan radyometrik tarihlendirme dünyanın en azından 4,40 milyar yaşında olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunun 4 milyar yılnda gelişmiş canlı formu yaşamamıştır. İlkel zaman olarak adandırabileceğimiz bu devrin sonlarında alg ve radilaria adı verilen canlılar ortaya çıkmışlardır.

Bu konuyu yazdır

  KANSERİ ÖNLEYEN MÜTHİŞ ÜÇLÜ KARIŞIM
Yazar: Emka - 06-04-2017, Saat: 10:37 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Amerikalı doktor, Carolyn Anderson, aşağıda sizler ile paylaşacağımız tarifin kanseri önlediğini iddia ediyor. Bu basit tarif hemen hemen her evde bulunan 3 maddenin karışımı.

Dr. Anderson’a göre bu 3 madde Doğu Hindistan’da 2000 yıldan bu yana kullanılmakta olup, son zamanlarda batılı tıp bilim adamları tarafından da onaylanmıştır. Dr. Anderson, bu 3 besin karıştırılıp her gün tüketildiği takdirde, kanser riskinin hemen hemen tamamen ortadan kalktığını, belirtmektedir.

Bu olağanüstü karışım, zerdeçal, zeytinyağı ve çekilmiş karabiber.
Bu karışımdaki en önemli madde zerdeçal. Zerdeçalın faydaları saymakla bitmez. Zerdeçal, vücutta enfeksiyonu ve iltihaplanmayı önleyen çok kuvvetli bir maddedir.

Zerdeçalın, kolon, prostat, beyin ve göğüs kanseri başta olmak üzere bir çok kanser türünü önlediği bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Fareler ile yapılan deneylerde, kanserojen maddeler enjekte edilen farelere aynı zamanda zerdeçal verilmesi durumunda birçok kanser hastalığının tamamen  önlendiği ortaya çıkmıştır.
Yapılan araştırmalara göre, karabiber, zerdeçalın etkisini %200 oranında arttırmaktadır.
 
zerdecal-faydalari-810x472.jpg


Kanseri Önleyen Karışımın Tarifi:

Çeyrek çay kaşığı zerdeçal, yarım çay kaşığı zeytin yağı, çeyrek çay kaşığından az taze çekilmiş karabiber.
Bu üç maddeyi bir fincanda karıştırın. Karışımı sade ya da salatalarınıza, çorbalarınıza, yemeklerinize katarak tüketebilirsiniz. Eğer, pişmiş yemeğe koyacaksanız, yemeğin sonuna ekleyin.
Bu karışımı günde en az 3 kez tüketmelisiniz. Dr. Anderson, bu karışımın kanseri önlediği gibi,  kötü huylu kanser hücrelerini de yok ettiğini belirtmektedir.

Kaynak:  healthandhomeremedies

Bu konuyu yazdır

  KARBONATIN AYAKLARINIZA İNANILMAZ MUCİZESİ
Yazar: Emka - 06-04-2017, Saat: 10:24 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Kuru, sert ve çatlamış topuklar özellikle ayakkabılarımızın içinde rahatsız etmektedir. Karbonat ile ayaklarınızı hem yumuşacık hem de rahatlamış olarak ucuz ama çok etkili bir yöntemdir. Özellikle bütün gün ayakta olanlar için bir kurtarıcı niteliğindedir. Aynı zaman da ayaklarınıza pedikür yaparak ölü deriyi kaldırır.
 sodyum-iyodur.jpg
Karbonatın Ayaklarınıza İnanılmaz Mucizesi
 

3 yemek kaşığı karbonat ile 4-5 litre sıcak suyu bir kap içerisinde karıştırınız. Karbonat eriyince ayaklarınızı içine koyun ve 15-20 dakika kadar bekletin. Çıkarttıktan sonra ise vazelin yada nemlendirici sürerek poşet ile ayaklarınızı sarınız. Ayrıca Nemlendirici yerine Wicks yada soğan koyarsanız iltihabı ve arılarınızı da atmış olursunuz. Özellikle kadınlar da oluşan idrar yolu iltihabı tedavisinde de kalıcı çözüm üretir ve sabah kalktığımızda yumuşacık ve rahatlamış ayaklara sahip olacaksınız.

Bu konuyu yazdır

  ÇOK ÖNEMLİ!!! LÜTFEN OKUYUNUZ VE OKUTUNUZ..
Yazar: Emka - 06-04-2017, Saat: 10:18 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg’un buluşunu öğrenir. 1930’lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur.

Bu, o kadar önemli bir b…uluştur ki, Otto Warburg’a Nobel Ödülü kazandırmıştır. Otto Warburg’a göre kanserin bir temel sebebi vardır.
Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz -anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.

Warburg’un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?

Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.
Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür. Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:

Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa. ..
Proteinlerden şeker Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir.


zerdecal-faydalari-810x472.jpg


Kaşeksia vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) “glükoneogenez” (yeniden glükoz yapımı) işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker. Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak? Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür.

Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü şeker kanseri beslemektedir. Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg’un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.
Aslında 1978’e kadar ABD’nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!! !!

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri ‘Laetrile’dir.
Kaşeksialı hastaların yüzde 50’den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir “akıllı bomba” üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır.
İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.

Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı.
Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine “Sağlığa zararlıdır.Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır.” ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
(Editörün notu: Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok). Kaynak: International Wellness Directory
Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı? İngiltere’de 1815’de 5 kg cıvarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970’de 50 kg ‘ın üzerine çıkmıştır. 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.

Türkiye’deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.

Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;

* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
* Bol taze sebze ve meyve yiyin.
* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı)
* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin.Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).
* Stresten uzak durun.
* İyi uyuyun.
* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!
* Alkol kullanmayın.
* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!
* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.

Prof. Dr. Ahmet AYDIN İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı
OKUDUYSAN ve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN

Bu konuyu yazdır

  NİYETLERİ SU’YA SÖYLEMENİN GÜCÜ
Yazar: Emka - 06-04-2017, Saat: 10:12 - Forum: NOTLAR - Yorumlar (1)

Suyun hafızası var.. ‘Benim endişelerimi temizlesin’ düşüncesiyle içilen su, bedende bu komutu yerine getirir. Suyun hafızası var.. Su bütün evrenin ve kainatın başlangıç noktasını oluşturuyor. Ve insanı bedenlenmesinde etmen olan en önemli madde. Su olmadan ne yeryüzü, ne gökyüzü, hiç bir canlı olamazdı. Bedenin yüzde 70’i su ama beyinle birleştiğinde bu su anlam kazanıyor. O zaman H 2 0’dan çıkıyor. Ve ona hangi dalga boyunu yüklersen o frekansa bürünüyor. Moleküler yapısı dönüşüyor, bedene şifa katıyor.

Örneğin zihninizden “Bütün kuşkularım, korkularım arınsın, bedenim bunlardan temizlensin” diye geçirip, suyu içtiğinizde, o kesin şifadır. Çünkü, sözlerle suya frekans yüklemiş oluyorsunuz. Düşündüğün anda beyin onu tanımlayarak bir dalga boyu yayıyor.

Ve sen suya doğru bakarak bunları söylediğinde kayda alıyor. Bütün bunlar düşünülerek içildiğinde, bedenin ihtiyacı olan bir işleve bürünüyor. “Beni üzüntülerimden temizlesin” diye içildiğinde bedene o şekilde aktarılıyor ve komutu yerine getiriyor. Huzura kavuşmak, dertlerden kurtulmak için önce derin bir nefes almak, yaşam enerjisini bedene aktarmak sonra da bu düşüncelerle suyu içerek şifa bulmak mümkündür.


femme.jpg


Ben uzun yıllardır, bu uygulamayı hayata geçiriyorum. Hem sağlıkta hem estetikte hem de şifada. İnsanların huzura kavuşması için bedeni arındırmak çok önemli. Bir insana şifa olsun diye frekans yükleyerek verdiğimiz su, o kişinin bedenini temizler. Suyla ilgili uygulamalar onlarca. Örneğin büyüyü çözer, akıp gitmesini sağlar. Eve konulan bir kase su, bütün odalardaki negatif enerjileri yok eder.. Bedene doğru bir şekilde yüklendiğinde şifa aracıdır. Nasıl ilaçlar şifa katıyorsa, ”SU” bunlar arasında en önemli maddedir.

Yarın için düşüncelerinizi, niyetlerinizi ve dileklerinizi bir kağıt bardağın üzerine yazın, suyun bunların tezahürüne yardım etmesi için. Bazen bu, “yarın şaşırtıcı şekilde yaratıcı olacağım ve sevgiyle parıldayacağım” gibi genel iyi bir prensip olabilir veya “yarın bu durum ile zorluğumu çözmeyi diliyorum” gibi spesifik olabilir. Bunu tam bir zihinsel berraklık ve şükran ile yaptıktan sonra, suyun yarısını için ve suyun büyük yoğunluk ile yansıttığını ve evrene büyütücü bir anten olarak davrandığını bilerek uykuya dalın.

Bedeninizdeki içtiğiniz su sizin niyetinizi taşıyor ve hala ”HER ŞEY” e bağlı olan bardakta kalan su ile bağlantılı ve mesajınızı evrene göndermenize yardım ediyor. Onun yapısı düşüncenizi gerçekten değiştiriyor ve bu bilim tarafından kanıtlanabilirdir. Siz uyurken, bilinçaltı zihniniz hem bedeninizdeki suyla hem de bardaktaki suyla iletişim kurmaya devam eder ve sizin konsantre olduğunuz şeye yapısını değiştirir, sabahleyin uyandığınızda ve bardakta kalan suyu içtiğinizde, tam tamına hayallerinizi içiyor olursunuz ! Bu, onları tüm varlığınızda daha da güçlü yansıtır.

Bunu her gece yapın ve nelerin olduğunu görün, mucizeler katlanır ve sağlık daha hızlı şekilde güçlenir. Su, insanların sahip olduğu en güzel, değişken ve düşünceden etkilenen fiziksel maddedir. Su, varlığımızın hologramında nihai fiziksel tezahürdür ve eğer suyunuzu severseniz, o da sizi sever ve yolunuzda size yardım eder. Su canlı ve farkındadır.


Kaynak: Aycan Berker

Bu konuyu yazdır