Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1265 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1265 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 257
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 365
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,567
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,954
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,172
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,337
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,586
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,867

 
  AURA KORUMA VE TEMİZLEME
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 21:59 - Forum: Aura - Yorum Yok

Zaman zaman aura enerjilerinizin zayıfladığı olasıdır. Bunun çeşitli
nedenlerinden bazıları; stres, aşırı yorgunluk, sağlığın bozulması ya da
çevrenizden birilerinin sizden enerji “hortumlamaları” (dramalar…).
Aura enerjilerinizin şu ya da bu şekilde azaldığını ya da doğrudan doğruya bir
aura korunma gereksinimi hissederseniz, hemen uygulayabileceğiniz bir yöntem şudur:

Her iki elinizin baş ve işaret parmaklarınızdan birer halka oluşturun ve bu halkaları iç içe geçirin. Kendinizi bembeyaz bir ışıkla sarılı olarak tasavvur edin. Birkaç dakika içinde kendinizi daha canlı ve enerjetik hissedeceksiniz.
Eğer her gün karşı karşıya gelmek durumunda olduğunuz kişi ya da kişiler (partneriniz, patronunuz vb.) sizin enerji yitirmenize neden oluyorlarsa, bu yöntemi her gün yinelemeniz yerinde olur.

309-810x425.jpg

Sadece zararlı stresten korunmak için vücudunuzu tepeden tırnağa güzel bir gök kuşağına sarılmış olarak tasavvur edebilirsiniz. Bu gökkuşağı koruma sadece stresi sizden atamakla kalmayacak, aynı zamanda size enerji vereceği gibi, sizi çevrenizde daha sevilir bir kişi haline getirecektir.

Başka bir yöntem de, doğrudan doğruya ve sadece kendinizi tertemiz ve bembeyaz bir ışığın içinde tasavvur etmektir. Bu korumaya “koruyucu aura” da denir. Bu koruma size yönelik olumsuz her şeyi yansıtarak uzaklaştıracaktır.
Bu beyaz ışığı, bir bakıma “spiritüel bir zırh” gibi olası olumsuz durumlara karşı kuşanabilirsiniz.
Elbette korunma, tedaviden daha iyi ve akıllıca bir tutumdur. Sağlığınızla ilgili herhangi bir olumsuzluk sezinlerseniz, bu bir olasılık olsa bile yukarıdaki yöntemlerden birini devreye sokmakta tereddüt etmeyin.

Unutmayın ki, eğer bedeninize iyi bakarsanız, o da size bakacaktır ve bunun yararlı sonuçları hemen auranıza da yansıyacaktır

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - KAOS VE DAHA YÜKSEK DÜZEN
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 18:34 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Kendinizi sadece içerik açısından bildiğinizde, sizin için neyin iyi veya neyin kötü olduğunu bildiğinizi de sanırsınız. Olaylar arasında “benim için iyi olanlar” ve “benim için kötü olanlar” şeklinde bir ayırım yaparsınız. Bu, her şeyin iç içe geçtiği hayatın bütünlüğünün eksik ve parçalanmış bir algısıdır; çünkü her olayın gerekli bir yeri ve bir fonksiyonu vardır. Bütünlük, nesnelerin yüzeysel görünüşlerinden, parçalarının toplamından, hayatınızdaki veya dünya üzerindeki her şeyden fazladır. Gerek kendi hayatlarımızda ve gerekse insanlık tarihinde bazen rastgele veya kaotik gibi görünen olayların arasında, daha yüksek bir düzen ve amaç yatar. Zen bunu şu şekilde güzelce ifade eder: “Kar yağdığında, her tanesi uygun bir yere düşer.” Bu yüksek düzeni üzerinde düşünerek anlamamız mümkün değildir, çünkü üzerinde düşündüğümüz şey içeriktir; ama daha yüksek düzen, biçimi olmayan bilinç aleminden yükselir, yani evrensel zekâdan. Ama onu görebilir, kendimizi ona uyumlandırabilir, o daha yüksek düzenin gerçekleşmesi için aktif ve bilinçli katılımcılar haline gelebiliriz. İnsanın henüz girmediği bir ormana girdiğimizde, düşünen zihnimizin etrafta göreceği tek şey düzensizlik ve kargaşadır. Her tarafta çürüyen maddelerin arasından yeni canlar ortaya çıktığı için, yaşam (iyi) ve ölüm (kötü) arasındaki ayrımı bile yapamaz.

eckhart-tolle-640x360.jpg

Ancak kendi içimizde dinginliğimizi korur ve düşüncelerimizin gürültüsünü bastırabilirsek, burada kendine ait bir uyum, bir kutsallık, her şeyin mükemmel bir yere sahip olduğu daha yüksek bir düzen olduğunu hissedebiliriz. Zihin, bakımlı bir parkta daha rahat eder, çünkü düşünceyle planlanmış bir yerdir; organik olarak oluşmamıştır. Burada, zihnin anlayabildiği bir düzen vardır. Ormanda ise, zihne karmaşa gibi görünen kavranamaz bir düzen vardır. Zihinsel iyi ve kötü kavramlarının ötesindedir. Onu düşünceyle anlayamazsınız ama düşünceleri bir kenara attığınızda, anlamaya ve açıklamaya çalışmadığınızda, onu hissedebilirsiniz. Ancak o zaman ormanın kutsallığını fark edebilirsiniz. O gizli uyumu, o kutsallığı hissettiğiniz anda, ondan ayrı olmadığınızı anlarsınız ve bunu anladığınızda da bilinçli bir katılımcısı olursunuz. Bu şekilde, doğa kendinizi yaşamın bütünlüğüyle uyumlu hale getirmenize yardım edebilir.

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - KENDİNİ BİLMEK VE KENDİN HAKKINDA BİLMEK
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 18:30 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Bulacaklarınızdan korktuğunuz için kendinizi tanımak istemiyor olabilirsiniz.  Birçok kişi gizlice kötü olduğundan korkar. Ama kendi hakkınızda bulabileceğiniz hiçbir şey siz değilsiniz. Kendi hakkınızda bilebileceğiniz hiçbir şey siz değilsiniz. Bazıları korku yüzünden kim olduklarını bilmek istemezken, bazıları da kendileri hakkında dinmek bilmeyen bir merak duyarlar ve sürekli olarak daha fazlasını öğrenmek isterler. Kendinize karşı duyduğunuz hayranlık yüzünden yıllarınızı psikanalizlerle geçirebilir, çocukluğunuzun bütün detaylarına inebilir, gizli korkularınızı ve isteklerinizi ortaya çıkarabilir, kişiliğinizi gösterdiğini sandığınız makyaj katmanlarını birbiri ardına kaldırabilirsiniz.

eckhart-tolle.jpg

On yıl sonra, terapist sizden sıkılabilir ve analizin bittiğini söyleyebilir. Belki size beş bin sayfalık bir dosya gönderir: “İşte hakkınızdaki her şey. Siz busunuz.” Ağır dosyayı evinize taşırken, nihayet kim olduğunuzu öğrenmenin getirdiği ilk tatmin duygusu, yavaş yavaş yerini tatminsizliğe, bir eksiklik duygusuna ve hakkınızda bundan daha fazlası olması gerektiği yönündeki kuşkulara bırakır. Gerçekten de daha fazlası vardır; belki gerçeklerin sayısı açısından değil ama derinlik boyutunun niteliği açısından. Kendiniz hakkında bilmeyi kendinizi bilmekle karıştırmadığınız sürece, psikanalizlerin ya da geçmişinizle ilgili bir şeyler öğrenmenin kötü bir tarafı yoktur. Sizinle ilgili beş bin sayfalık dosyaya gelince: Geçmişle şartlanmış zihninizin içerdiği her şey. Psikanaliz ya da içsel gözlem sayesinde öğreneceğiniz her şey sizin hakkınız-dadır. Ama bu siz değilsiniz. Egonun ötesine geçmek, içerikten çıkmaktır. Kendinizi bilmek, kendiniz olmaktır ve kendinizi bilmek, kendinizi içerikle tanımlamaktan vazgeçmek demektir. Çoğu kişi, kendini hayatının içeriğiyle tanımlar. Algıladığınız, deneyimlediğiniz, yaptığınız, düşündüğünüz ya da hissettiğiniz her şey, içeriktir. İçerik, çoğu insanın dikkatini tamamen üzerine çeken şeydir. “Hayatım” dediğinizde, siz olan hayattan değil, sahip olduğunuz ya da sahip olduğunuzu sandığınız hayattan söz edersiniz. Bunu yaparken, içeriği kastedersiniz; yaşınız, sağlığınız, ilişkileriniz, maddi durumunuz, işiniz, yaşam standartlarınız, zihinsel ve duygusal durumunuz. Hayatınızın içsel ve harici şartları, geçmişiniz ve geleceğiniz, hepsi içerik alemine aittir; tabii olaylar da öyle. Peki içerikten başka ne var? İçeriğin olmasını mümkün kılan şey; yani içsel bilinçlilik  alanı.

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - GERÇEKTE KİM OLDUĞUNUZU BULMAK
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 18:11 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorumlar (1)

Gnothi Seauton – Kendini Bil. Bu sözler, Delphi’deki Apollo Tapmağı’nın, yani kutsal Kâhin’in yerinin girişinde yazar. Antik Yunan uygarlığında, insanlar kendilerini nasıl bir yazgının beklediğini öğrenmek ya da belli bir konuda nasıl bir adım atmaları gerektiğini danışmak için kutsal Kâhin’e giderlerdi. Muhtemelen ziyaretçiler içeri girerken bu yazıyı okuduklarında, aslında Kâhin’in bile onlara söyleyemeyeceği kadar derin bir gerçeği yansıttığını bilemezlerdi. Ne kadar büyük bir vahiy ya da tutarlı bir bilgi alırlarsa alsınlar, muhtemelen bunun kendilerini daha fazla mutsuzluk ve acıdan kurtaramayacağını da anlamazlardı.

Gerçekte bu sözlerin barındırdığı anlam şudur: Başka hiçbir soru sormadan önce, hayatının en temel sorusunu sor: Ben kimim? Bilinçsiz insanlar – ve birçoğu hayatları boyunca kendi egolarının tutsağı olarak bilinçsiz kalmaya devam ederler – size hemen kim olduklarını söylerler: İsimlerini, mesleklerini, kişisel tarihlerini, vücutlarının biçimini ya da durumunu ve kendilerini tanımladıkları diğer her şeyi. Bazıları kendilerini ölümsüz ya da ilahi ruhlar olarak gördükleri için, bir anlamda onlardan daha ileri seviyede olabilirler. Peki kendilerini gerçekten tanıyorlar mı, yoksa sadece zihinlerindeki kavrama kulağa biraz ruhsal görünen birtakım özellikler mi ekliyorlar? Kendini bilmek, bir dizi fikir ya da inancı benimsemekten çok daha derinlere uzanır. Ruhsal fikirler ve inançlar, yararlı göstergeler olabilir ama kendi başlarına gerçekte kim olduğunuzu açıklamak konusunda kesinlikle yeterli olamazlar. Kendini bilmenin zihninizde dolaşan fikirlerle hiçbir ilgisi yoktur. Kendini bilmek, zihinde kaybolmaktan ziyade Varlığa dayanmalıdır.KİM  OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORSUNUZ? Kimlik duygunuz, ihtiyaçlarınızı ve sizin için hayatta önemli olan şeyleri belirlemenizi sağlar; sizin için önemi olan şeyler ise, aynı zamanda sizi üzme ve rahatsız etme potansiyeline de sahiptir. Bunu, kendinizi ne kadar derinden tanıdığınızı anlamak için bir kriter olarak kullanabilirsiniz. Sizin için önemli olan şey, söyledikleriniz ya da inançlarınızla ilgili olmak zorunda değildir; sizin için asıl önemli olan şeyleri ele verecek olan, yaptıklarınız ve verdiğiniz tepkilerdir. Dolayısıyla kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Beni rahatsız eden, öfkelendiren ve üzen şeyler neler? Eğer küçük şeyler sizi üzüyor ve sinirlendiriyorsa, o zaman kendinizin de öyle olduğunuzu düşünüyorsunuzdur; yani küçük. Bilinçaltınızdaki inanç budur. Peki küçük şeyler neler olabilir? Aslında her şey küçük ve önemsizdir, çünkü her şey gelip geçicidir. “Ölümsüz bir ruh olduğumu biliyorum,” ya da “Bu çılgın dünyadan bıkıp usandım, tek istediğim biraz huzur,” diyebilirsiniz; ama ancak telefon çalana kadar. Kötü haber: Borsa çöktü; anlaşma bozuldu; arabanız çalındı; kayınvalideniz geldi; yolculuğunuz iptal edildi, sözleşme bozuldu; eşiniz sizi terk etti; daha fazla para istiyorlar; bunun sizin hatanız olduğunu söylüyorlar.

Aniden endişelenir ve öfkelenirsiniz. Sesiniz sertleşir: “Buna daha fazla dayanamıyorum.” Başkalarını suçlar, onlara saldırır, kendinizi savunur ve haklı çıkarmaya çalışırsınız; üstelik hepsi otomatik pilota bağlanmış şekilde olur. Açıkça görüldüğü gibi, şimdi kendiniz için az önce başka bir şey istemediğinizi söylediğiniz halde, huzurdan çok daha önemli olan başka bir şey vardır ve artık ölümsüz bir ruh olduğunuzu düşünmezsiniz bile. Anlaşma, para, sözleşme, kayıp ya da kayıp tehlikesi daha önemlidir. Kim için? Az önce sözünü ettiğiniz ölümsüz ruh için mi? Hayır, egonuz için. Küçük benliğiniz, geçici olan şeylerde güvenlik veya tatmin aramakta, bulamadığı için de öfkelenmektedir. Eh, en azından şimdilik gerçekte kim olduğunuzu düşündüğünüzü biliyorsunuz

Eğer istediğiniz şey gerçekten huzursa, huzuru seçersiniz. Eğer sizin için en önemli şey gerçekten huzur-sa ve kendinizin gerçekten ölümsüz bir ruh olduğunuza inanıyorsanız, zorlayıcı insanlarla ya da durumlarla karşılaştığınızda tepki vermezsiniz ve tamamen uyanık kalırsınız. Durumu hemen kabullenirsiniz ve kendinizi ondan ayırmak yerine, onunla birleşirsiniz. Sonra, uyanıklığınız sayesinde bir cevap gelir. Cevap veren gerçek sizsinizdir (bilinç), olduğunuzu sandığınız kişi değil (küçük ben ya da ego). Son derece güçlü ve etkili olduğundan, hiçbir durumu ya da insanı düşman olarak görmesine gerek yoktur. Dünya sürekli olarak sizin için gerçekten neyin önemli olduğunu gözünüze sokarak, kimliğinizle ilgili kendinizi uzun süre kandırmanızı engeller. Özellikle bir sorunla karşılaştığınız zaman insanlara ve durumlara tepki verme şekliniz, kendinizi ne kadar iyi tanıdığınızın en gerçekçi göstergesidir. Kendinizle ilgili ne kadar sınırlı, ne kadar dar bir ego-sal bakış açınız varsa, başkalarının egosal sınırlarına o denli tepki verirsiniz.


20121111-sss-eckhart-tolle-10-949x534.jpg


Onların “hatalarını” ya da hataları olarak algıladığınız şeyleri, onların kimliği olarak yorumlarsınız. Yani sadece onların egolarını görür ve dolayısıyla kendi egonuzu güçlendirirsiniz. Başkalarının egolarının içinden bakmak yerine, egonun kendisine bakarsınız. Peki egoya bakan kimdir? Sizin egonuz elbette. Fazlasıyla bilinçsiz insanlar, kendi egolarını başka insanlardaki yansımalarından deneyimlerler. Başkalarında tepki verdiğiniz şeyin aslında sizde de olduğunu anladığınızda, kendi egonuzun farkına varmaya başlarsınız. Bu noktada, başkalarının size yaptığını sandığınız şeyleri başkalarına yaptığınızı da fark edebilirsiniz. O zaman da kendinizi kurban olarak görmekten vazgeçersiniz. Siz ego değilsiniz, dolayısıyla kendi egonuzun farkına varmanız, kim olduğunuzu bildiğiniz anlamına gelmez; sadece kim olmadığınızı bildiğiniz anlamına gelir. Ama kim olmadığınızı bilmek, gerçekte kim olduğunuzu bilmek yolundaki en büyük engeli aşmak demektir. Kimse size kim olduğunuzu söyleyemez. Eğer söylerse, bu başka bir kavram olur ve yine değişemezsiniz. Kimlik, inançsızlığı gerektirir. Aslında, her inanç bir engeldir. Zaten her kimseniz o olduğunuzdan, kim olduğunuzun farkında olmanıza bile gerek yoktur. Ama farkındalık olmadan, gerçek kimliğinizi bu dünyaya gösteremezsiniz. Gerçek kimliğiniz, ifade edilmemiş bir şekilde olduğu yerde kalır. O zaman da bankada 100 milyon doları varken sokakta dilenen yoksul bir adam gibi olursunuz, çünkü onun da sahip olduğu zenginlik ifadesini bulmamıştır.

Bu konuyu yazdır

  DOĞUM SIRASINDA ÇOÇUKTAN ÇIKAN FREKANS
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 07:19 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Ses teknolojisinden askeri amaçlı da faydalanılabiliyor. Peki ses silahı nasıl kullanılıyor? Örneğin nokta atışıyla bir kişi öldürülebiliyor. Mantık ise son derece basit: Bir insana kalbin atış hızı olan 10-15 Hz frekans verirseniz, kalbini anında durdurabilirsiniz. Tıpkı yolda yuvarlanan bir topa onu durdurabilecek güçle baskı yaptığınızda duracağı gibi. Yani adli bilimlerin en çok tartışılan konularından biri olan "Kusursuz cinayet işlenebilir mi?" sorusu da ses ile yanıt buluyor. Ayrıca ses titreşimleri ile bir insana işkence yapmak, onu çıldırtmak, sorgu masasında itiraf etmesini sağlamak hatta beynini bile patlatmak mümkünmüş. Nasıl mı? İnsanın algılayamayacağı kadar yüksek frekansta ses verirseniz kişi acı çekiyor, çünkü kaldıramayacağı kadar yüksek elektrik akımına maruz kalıyor. 

jasmin_dogum_foto_mkle2.jpg

İnsanın algılayabileceği ses frekansı ise 20 Hz ile 20 bin Hz arasında. 20 Hz'nin aşağısını ve 20 bin Hz'nin yukarısını duyamıyoruz. Peki ya duyum eşiği olan 20 Hz'nin altındaki seslerin zarar vermeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Çok yanılıyorsunuz. Pamir düşük frekanstaki seslerin neler yapabileceğini şöyle anlatıyor: "Bir bebek doğduğunda çıkardığı ilk ses 2,5 Hz frekanstır. Eğer bir insana 2,5 Hz frekans verirseniz duygusal olarak ilk doğduğu ana gider ve o korku, şaşkınlık, boşlukta olma, çaresizlik durumunu yaşar. Doğal olarak ona ne itiraf ettirmek isterseniz o boşluk anında ettirebilirsiniz. 3,5 Hz kulak zarının en duyarlı olduğu frekanstır, bu frekansta kulak zarını patlatabilirsiniz.

Bu konuyu yazdır

  SES FREKANSI İLE AŞIK ETMEK MÜMKÜNMÜ
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:51 - Forum: AŞK - Yorum Yok

Bir insanı ses frekanslarıyla aşık etmek de mümkün müdür?" sorusu geliyor aklıma. Pamir'in verdiği aşık etme, daha doğrusu kişinin duygularını harekete geçirme frekans tarifi ise şöyle: "Önce aşık etmek istediğiniz kişinin konuşurken kullandığı baskın frekansı bulmanız gerekir. Bu frekanstan daha yüksek bir frekans kullanarak onu etkileyebilirsiniz. Örneğin kişinin baskın frekansının 300 olduğunu düşünelim. Ve onunla birlikteyken duygularını canlandıracak bir müzik çalmak istiyorsunuz. Çalacağınız müziğin 300 frekansın üzerindeki frekanslarından tek basamaklı olanların gücünü düşürüp çift basamaklı olanları baskın hale getirirseniz o kişinin etkilenme kapasitesi artar. Belki bu şekilde o an karşısında bulunan kişiye aşık olabilir." 


a%25C5%259Fk-frekans%25C4%25B1-758x380.jpg


Dünyada politikacıların daha etkili konuşabilmeleri için özel ses sistemleri olduğundan da söz eden Pamir, bas sesler ön plana çıkarıldığında politikacı çok güçlü, bir sahne sanatçısı da doğa üstü muhteşem bir varlık gibi hissettirilebiliyor. "Şu an Japonya'da kıyamet günü Mikail tarafından üfleneceğine inanılan sur sesi yapılmaya çalışılıyor, bu nasıl bir şey olur sizce?" sorusuna da Pamir'in verdiği yanıt şöyle: "Bence insan sesine yakın bir ses olur çünkü insanı en çok etkileyen ses kendi sesine yakın seslerdir. Mesela ney muhteşem bir alettir, adeta insan nefesinden üretilmiş gibidir.

Bu konuyu yazdır

  KRİSTAL ÇOCUKLARIN 18 ÖZELLİĞİ
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:31 - Forum: İndigolar - Yorum Yok

İndigo çocuklardan sonra, devre sonunda doğmakta olan Kristal çocukların da çok farklı özellikleri ve yüksek görevleri vardır.
Kristal çocuklarda fark edeceğiniz ilk şey; onların gözleridir; bunlar iri, nüfuz edici ve yaşlarının ötesinde bir bilgelikle size bakan gözlerdir. Onlar gözlerini sizin gözlerinize hipnotik bir biçimde kenetler ve o sırada ruhunuzu tüm çıplaklığıyla görürler.
Dünyamızda hızla çoğalan bu özel ve yeni çocuklar mutlu, sevinç verici ve bağışlayıcıdırlar. Aşağı yukarı sıfır-yedi yaş arasındadırlar. İndigo’ların tersine, Kristal çocuklar çok mutlu ve sakin yaradılışlıdırlar. Kuşkusuz onlar da öfkeyle bağırıp çağırıp tepinebilirler ama büyük ölçüde bağışlayıcıdırlar.
Kristal çocuklar, bir kuvars kristalinin prizma etkisi gibi, pastel tonlarda, güzel, çok renkli, hareli auralara sahiptirler. Bu kuşak ayrıca kristallere ve kayalara karşı büyük bir ilgi duyar. Kristal çocuklar ismi bu nedenle ortaya çıkmıştır.

indigo-cocuk.Jpeg


Kristal çocukların özellikleri şunlardır;
1- Çoğunlukla 1995'te ve o yıldan sonra doğmuşlardır.
2- Yoğun, uzun ve dikkatli bakan iri gözleri vardır.
3- Mıknatıs gibi çeken manyetik kişiliklere sahiptirler.
4- Son derece sevecendirler.
5- Çoklukla geç konuşmaya başlarlar.
6- Müzik yönelimlidirler ve konuşmaya başlamadan önce, şarkı söylemeye başlayabilirler.
7- İletişim kurmak için telepatiyi ve kendi yarattıkları işaret dilini kullanırlar.
8- Onlara yanlışlıkla, otizm ya da Asperger sendromu tanısı koyulabilir.
9- Sakin, tatlı ve şefkatlidirler.
10- Başkalarını bağışlayıcıdırlar.
11- Son derece duyarlı ve empatiktirler.
12- Doğaya ve hayvanlara çok bağlılık duyarlar.
13- Şifacılık yetenekleri sergilerler.
14- Kristaller ve kayalar ile çok ilgilenirler.
15- Sık sık meleklerden, rehber ruhlardan ve geçmiş yaşam anılarından söz ederler
16- Son derece sanatçı ve yaratıcıdırlar.
17 - Vejetaryen yemeklerini ve meyve sularını etli yiyeceklere ve yemeklere yeğlerler. 
18- Şaşırtıcı bir denge duygusuna sahip, korkusuz araştırıcılar ve tırmanıcılar olabilirler.

Bu konuyu yazdır

  İNDİGO ÇOCUKLARIN 35 ÖZELLİĞİ
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:27 - Forum: İndigolar - Yorum Yok

1. Olağan üstü bir enerjiye sahiptirler
2. Herkesi hayrete düşüren bir konuşma yetenekleri vardır ( büyümüşte küçülmüş gibi)
3. Çok zekidirler lQ ve EQ leri yüksektir. Ancak ben zihinsel özürlü çocuklar içerisinde de insanı şaşırtan özellikleri EQ leri yüksek çocuklarda gördüm.
4. Son derece sevimli ve insanın ilk görüşte ilgisini çeken bir enerjileri vardır.
5. Sezgisel davranışları çok yüksektir
6. Güzel sanatlara ilgileri çok fazladır
7. Otorite ile kesin problemleri vardır ve kendi üzerlerinde bir otorite tanımazlar, bir kıral veya kıraliçe gibi davranırlar.
8 Okul sorunlu olanlar azımsanmayacak kadar fazladır
9. Son derece inatçıdırlar, katı kuralları reddederler
10. Bir çocuktan beklenmeyecek kadar cesurdurlar
11. Çok acelecidirler. Kuyruklarda beklemek onları fevkalade sıkar
12 Yaşlılar gibi derin derin bir düşünme tarzları vardır. Kendilerine çocuk muamelesi yapılmasından hoşlanmazlar
13 Belirlenmiş ve çok tekrar gerektiren ödevleri yapmakta sıkılırlar ( şu tümceyi üç sayfa yaz gibi)
14 Evde ve okulda yeri gelen bir konuya büyüklerin yada öğretmenin izni olmadan pat diye girebilirler
15 Genellikle yumuşak bir tavır sergilerler, küskünlükleri de çok çabuk geçer. Bu nedenle onlara verilecek en önemli ceza onlarla küskün durmaktır
16 Kendilerini anlamayana aptal muamelesi yaparlar
17 İş birliği ve yardımlaşmayı çok severler, "şunu getir" "bunu getir" gibi emirler vermektense "bana yardım edersen çok sevinirim" derseniz, onların hem yardımınıza koştuklarını hemde çok mutlu olduklarını göreceksiniz

indigo-children-characteristics-crystal-...seed-2.jpg

18 Deney gerektiren işleri yapmaktan çok zevk alırlar
19 Olayların nedenini bilmekte ısrarcıdırlar, mantıksız buldukları örf adet ve yasalara uymayı ret ederler
20 Tepeden inme baskıcı sözlere çok kızarlar.( Tanrı seni taş yapar, ya da Baban gelince görürsün gibi)
21. Lüks'e fazla düşkün değillerdir.
22 Cinsel konulara ilgileri çoktur
23 Psişik ya da spritüel konularda yetenekli olabilirler (durugörü, duruişiti v.s)
24 Büyük şahsiyetlerden yada spritüel kişilerden bahsedildiğinde saygı ile dinlerler (Atatürk,Mevlana,Yunus gibi)
25 Tanrı ile, var oluşla ilgili çok sık soru sorarlar
26 İçlerinde özellikle küçük yaşlarda vizyon gördüklerinden söz edebilirler, ancak büyüklerin onların bu yanına yeterince ilgi göstermemeleri nedeni ile büyüdükçe bu yeteneklerini kayıp edebilirler
27 Bazıları çok hızlı ve esprili konuştuğu gibi, bazılarıda çok yavaş ve az konuşmayı tercih ederler
28 Bazıları cesurca büyük sorumluluklar almaktan çekinmezler, içten inandıkları konularda esnek davranırlar
29 Okulda yada evde öğretmenden veya büyüklerinden daha iyi bir metod ile probleme çözüm getirebilirler
30 Diğer kişilere karşı empatileri yüksektir
31 Yalanci, içten pazarlıklı olanlara karşı hem itimatsızlık gösterir, hemde onları alaya alırlar
32 Onlar genelde çok merhametlidir. Düşkünlere, yoksullara, yaşlılara, çocuklara yardım etmekten büyük zevk alırlar, hatta hayatları pahasına korurlar
33 Aralarında az da olsa zihin özürlülerde olabilir.Ancak onları EQ lerinin yüksekliğinden tanıyabilirsiniz.
34 En geri zekalıları bile o müthiş yetenekleri ile alaya alındıklarında sizi rezil edebilirler
35 Genellikle bir işe başlamakta güçlük çekerler, sevdikleri işi ve zamanını bulduklarında ise üç işi birden yapabilirler ( örnek; aynı anda zihinden matematik yaparken Tv.deki çizgi filmi izleyebilirler..)

Bu konuyu yazdır

  4 ÇEŞİT İNDİGO İNSAN
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:21 - Forum: İndigolar - Yorum Yok

İnsancıl indigolar:
İndigoların içerisinde en çok görülenlerdir. Kitlelere en çok hizmet verecek olan tipler de bunlardır. Onlar, yarının doktorları, öğretmenleri, siyasetçileri, avukatları ve işadamlarıdırlar. Onları tanımak diğerlerine göre çok daha kolaydır. Yeni bir topluluğa girdikleri zaman, oradaki her şahsı sanki daha önceden tanıyorlarmış gibi samimi bir hava içerisinde hiç yabancılık çekmeden herkesle kısa sürede ahbaplık kurarlar. Yani oldukça sosyaldirler, sevecendirler, dost canlısıdırlar, çok güçlü fikirlere sahiptirler. Psikolojik yönden telaşlı ve acelecidirler. Aceleci oldukları için de sık sık sakarlıkları görülebilir. Açık bir değimle frene basmayı unutup duvara çarpan tiplerdir. Küçük olanlar anne ve babalarından çok oyuncak isterler, sonra da içinden en basitini seçip onunla oynarlar. Son derecede dağınıktırlar, çünkü onların düşünce dünyalarında yapılacak çok işleri vardır. Odalarını toplamaya gönderirseniz, bunu defalarca söylemeniz gerekebilir. Örneğin "Bu kitabı rafa koyar mısın?" derseniz, o, kitabı eline alır, karıştırmaya başlar, o anda aklına başka bir fikir gelir ve kitabı masanın üstüne bırakır ve aklına gelene koşar. İçlerinde kitap kurdu olanlar da az değildir. Bazıları da kitabın başlıklarına bir göz atar, size kitabın ne demek istediğini özetleyiverir.

Kavramcı indigolar:
Bu gruptakiler insanlardan çok projelerle ilgilenirler. Onlar yarının mühendisleri, mimarları, tasarımcıları, pilot ve astronotlarıdırlar. Onların insancıl olanlardan farkı sakarlıklarının olmamasıdır. İşlerini bir düzene, bir hesaba, bir kurala göre yaparlar. Fiziksel olarak da atletik bir yapıya sahiptirler. Kız çocukları annelerini, erkek olanları da babalarını yönlendirmeye çalışırlar. Bu grubun bir özelliği de, insancılların aksine kendilerini ifade etmekte güçlük çekmeleridir. O nedenle, erken yaşta sigara, alkol ya da uyuşturucu gibi bağımlık yaratan maddeleri kullanmaya yönelebilirler. Eğer annelerine "Benden habersiz odama girme!" diyorsa, mutlaka sakladığı bir bağımlılık maddesi vardır. Bu durumda ana- babaların sezdirmeden kontrolü arttırmaları ve dikkat etmeleri gerekir.

indigo-children.jpeg

Sanatçı İndigolar:
Sanatçı indigolar diğerlerinden çok daha duyarlı olup, duygusal bir yapıya sahiptirler. Onlar daha çok yaratıcılıkla, sanatla ilgilenirler. Örneğin, onları karanlık bir odaya kapatırsanız orada sessizliğin, yalnızlığın ve karanlığın ne işe yaradığını düşünecekler, işin sanatsal bir yönünü mutlaka bulmaya çalışacaklardır. Meslek olarak kendilerine ya güzel sanatlardan birini seçecekler, ya da öğretmenlik gibi sanatsal yönü olan bir mesleği tercih edeceklerdir. Neticede hedefleri iyi bir entelektüel olabilmektir. Eğer tıp dalına girerlerse daha çok cerrahi, ya da biyokimya bölümünü seçeceklerdir. Çünkü orada araştırıcılık, sanat ve öğretmenlik bir aradadır. Pekçokları, bir sanat dalına girdiklerinde yaratıcının da yaratıcısı olacaklardır. Örneğin müzik bölümüne girmişse, her türlü enstrümanı çalmayı deneyecektir. Ne zaman hangisini çalacağına, en sonunda karar verirler. Onun için onlara bir enstrüman alınmasını değil enstrümanın kiralanmasını tavsiye ederim.
Sanatçı indigolar arasında hiç bale eğitimi almadığı , hiç bale seyretmediği halde bale çalışması yapan ya da bindiği bir otobüsün yolcularını gülmekten kırıp geçiren 1.5 - 2 yaşında komedyen yönü kuvvetli indigolar gördüm.

Boyutlararası İndigolar:
Dördüncü tip indigolar boyutlararası indigolardır. Literatür onların diğerlerine göre daha iri bir yapıya sahip olduklarını yazsa da, ben öyle bir ayırım görmedim. Belliki bu, Türk ırkının bir özelliğindendir. Onlar, daha 1 - 2 yaşındayken bile bir konu görüşülürken söze "Ben zaten bunu biliyordum" diye girebilirler. Onlar gerçekten de çok şey biliyorlar. Daha 2 - 3 yaşındayken bile "Sen bunu yanlış biliyorsun, benimki doğru, seninki yanlış" diyebilirler. Ve sonunda onların haklı olduğunu görürsünüz. Gerçekten onlar dünyaya çok bilerek geldiler. Sokrates gibidirler. Sakindirler. Karşısındaki ana, baba ya da öğretmeni soru, bilgi ve eleştirileriyle şaşkına çevirebilirler. Biliyorsunuz ki Sokrates de, her bilginin insanın içinde olduğunu söyleyen bir filozoftu.
Boyutlar arası indigolar dünyaya yeni felsefe ve dinlerin birliğini getirecek olanlardır. Üstlerine çok varılırsa zorbalık da yapabilirler. Çünkü hiçbir korkuları yoktur. Dört yaşındaki bir indigoya "Korku nedir?" diye sorulduğunda "Evet, ben kendime inanıyorum" yanıtını vermiştir. Yani korkunun nedeninin bilgisizlik olduğunu biliyorlar.

Karşılaştığım 29 yaşındaki mühendis bir indigonun "Benim hiçbir kitap okumaya gereksinmem yok. Her şey burada" diyerek başını gösterdiğini anımsıyorum. Gerçekten de kendisini yakından tanıdığım zaman çok şey bildiğini anladım. Bizlere düşen ise, onları tanımak, onlara inanmak ve gereken değeri vererek onlara sahip çıkmaktır

Bu konuyu yazdır

  TELEPATİK VE ŞİFACI KRİSTAL ÇOCUKLAR
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:12 - Forum: İndigolar - Yorum Yok

Telepati, kristal çocukların dünyayı yalandan, aldatmacadan kurtarmalarını sağlayacak bir yetenekleridir. Bu çocuklar büyüdüklerinde bir politikacının ya da satıcının onları aldatıp aldatmadığını kesin olarak bileceklerdir ve bu dünyanın insanlarını dürüstçe yaşamaya zorlayacaklar.
Bazen kristal çocuklar transa girer ve bu sırada anne babalarını duymaz görünürler. Bu hal onlarda özellikle dışarıda, doğada olduklarında meydana gelir. Bu transa girme halinden dolayı da bu çocuklara otizm tanısı koyulabilmektedir. Bu yanlış bir tanıdır, çünkü bu anlarda, bu çocuklar dünyadan, sürekli değil, sadece geçici olarak, kısa bir süre için kopmaktadırlar.

Kristal çocuklar gezegenin ortak enerjisinden çok fazla etkilenirler. İnsan kitleleri korktuklarında ya da dünyayı değiştirecek bir olay meydana gelirken, onların moralleri bozulabilir ya da aşırı heyecanlanabilirler. Çünkü onlar başkalarının duygularını, kendi duygularıymış gibi hissediyorlar, onların burada bulunuş nedenlerinden biri de huzur ve barış koruyucuları olmalarıdır. Birisi huzur içinde olmadığında, bunu hissederler.
Kristal çocuklar sadece duygusal olarak değil, aynı zamanda fiziksel olarak da duyarlıdırlar. Yüksek sesli gürültüye, kalabalığa, ısı derecesine, dağınıklığa ve düzensizliğe, karışık ortamlara, yapay ve kimyasal maddelere karşı son derece duyarlıdırlar.

Its-an-Indigo-child.jpg

Kristal çocuklar doğuştan şifacıdırlar. Kalplerinde o kadar çok sevgi taşırlar ki, sadece mevcudiyetleri bile şifa verici bir etki yapar. Çok küçük kristal çocuklar bile enerjiyi derin şifalar verecek şekilde elleriyle, düşünceleriyle hatta kristallerle yönlendirmeyi iç güdüsel olarak bilirler.
Kristal çocuklar şifacılık yeteneklerine olağanüstü bir iman besliyor ve hiç kuşkusuz, onların çok etkili şifacılar olmalarının bir nedeni de budur. Bu çocuklar sadece fiziksel bedenleri değil, insanların kalplerini de şifalandırıyorlar ve insanlara şunları sağlıyorlar: Duygusal şifa, teselli, şefkat ve öğüt vermek. İşte bu sevgileri sunmak kristal çocukların ortak misyonudur. Onlar bize sevgiyi alıp, kabul etmeyi öğretiyorlar.

Kayaların, çiçeklerin arasında ve su kenarında oynamayı tercih ederler. Hayvanlar üzerinde hipnotik bir etki yaparlar. Hayvanlar bu çocukların masumiyetini hisseder, bu yüzden birbirleriyle sevgi-dalga boyunda iletişim kurup birbirlerini anlarlar. Hayvanlarla dost olmaya ek olarak, doğaya yönelik çok derin empatileri vardır. Hayvanların, böceklerin ve bitkilerin duygularını ve duyumlarını hissederler ve onlarla iletişim kurarlar. Bu çocuklar ileride bize doğanın gizemini ve her şeyin canlı olduğunu öğretecek ve onları fark etmemizi sağlayacaklardır.
Bizler; bu olağanüstü ve özel çocukların yetişkin koruyucuları olarak onlara dünyasal yaşamı öğretmeliyiz. Bu onların, psişik olarak açık kalmalarına yardım eder, onlara düşük enerjileri temizlemeyi öğretmeli ve onları bilgiyle güçlendirmeyi amaç edinmeliyiz. Bizler bu çocuklara, bu güzel çiçek tomurcuklarına iyi bakıp, onların açılıp, serpilmelerine yardımcı olmalıyız. Çünkü onlar bu dünyada çok özel nedenlerle bulunuyor
.

Bu konuyu yazdır