Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1194 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1194 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 257
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 365
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,566
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,954
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,172
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,337
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,586
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,867

 
  90 LI YILLARDA GELMEYE BAŞLAYAN KRİSTAL ÇOCUKLAR
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:07 - Forum: İndigolar - Yorum Yok

1995 yılı birçok insanın kemirici bir huzursuzluk duyduğu bir yıldı. O yıl birçok birey çok derin ruhsal deneyimler geçirdi. Kristal çocukların o tarihte gelmeye başlamaları tesadüf değildir. Onlar, yetişkinlerin en sonunda çocukların daha yüksek titreşimleri ve daha saf yaşam biçimleri için hazır olduklarını biliyorlardı. İlk gelen kristaller, 1995'in yüksek düzeyli bebeklerin kitlesel gelişi için uygun olacağı sinyalini vermiş olanlardı. Doğan kristallerin sayısı artmayı sürdürmektedir ve her yılın yeni doğan kristal çocukları; giderek artan derinlikte, ruhsal yetenekleri gözler önüne sermektedirler ve daha da sereceklerdir.

Kristal çocukların bu yetenekleri çoğu zaman bilimsel olarak açıklanamadığından maalesef bu çocuklara Otistik tanısı konmaktadır. Oysa ki, Otizmin tanısal kriterleri çok açıktır; otistik kişi öteki insanlardan kopuk bir halde, kendi dünyasında yaşar. Otistik kişi, başkalarıyla iletişim kurmaya ilgi duymadığı için konuşmaz. Kristal çocuklar ise bunun tam tersidir; onlar geçmiş tüm kuşaklar arasında insanlara en bağlı, konuşkan, ilgili ve sokulgan olanlarıdır. Onlar ayrıca felsefidirler ve ruhsal olarak yeteneklidirler, görülmemiş bir sevecenlik ve duyarlılık düzeyi sergilerler.

Eğer biz bu çocuklara hastalık damgasını vurarak ve ilaçlarla uyuşturarak bize boyun eğmeye zorlarsak, semavi alem tarafından gönderilen bir armağanı zayıf düşürmüş oluruz ve daha kök salmadan bir uygarlığı yıkmış oluruz. Allah'tan bize kristal çocukları gönderen aynı semavi alem, bu çocukları savunanlara ve destekleyenlere yardım etmektedirler.
Kristal çocuklarla ilgili her şey, daha onların döllenmelerinden itibaren olağanüstü şekilde gelişmeye başlar. Doğdukları andan itibaren gözlerinde çok güçlü ve bilen bir bakış vardır ve her zaman her durumda sakin ve güvenli davranırlar. Bu anlamlı ve yoğun gözler, Kristal çocukların yaşamda geç konuşmaya başlamalarının nedenlerinden biridir, çünkü onlar sadece gözleriyle bir çok şeyi ifade edebilirler. 

space-girl.jpg

Gözleri, yetişkinler üzerinde sahip oldukları hipnotize edici gücün bir parçasıdır. Kristal çocuklar insanların dış görünüşlerinin ötesini görür... Onlar içsel, ruhsal ışığı görürler ve her şeyi içlerine alırken gözleri huşuyla açılır. Onların gözleri derin ruhsal anlayışlarını yansıtıyor. Bunlar meleklerin gözleri gibi sevecen, sabırlı ve şefkatli gözlerdir.
Kristallerden yayılan sevgi karşı konulmazdır. Normal olarak çocuklardan kaçınan insanlar bile kristal çocukların sıcak kişiliklerine, karşı konulmaz bir çekim hissederler.

Sadece kristal çocukların değil, onların anne ve babalarının da ruhsal olarak son derece duyarlı oldukları görülür. Çünkü bu çocukların ruhları, aşikar bir biçimde, onları ruhen besleyici bir ortamda yetiştirebilecek ana-babaları seçiyorlar. Kuşkusuz, ruhsal farkındalıktan yoksun ana-babalardan doğan çocuklar da var. Böyle durumlarda onların yakın aile çevrelerinden, büyükanne, dede, teyze, amca gibi, bu çocukların ruhsal bilgilerini ve yeteneklerini koruyup geliştirmelerine yardımcı olan son derece gelişkin insanların yardımlarıyla büyürler.
Kristal çocuklar doğuştan psişiktirler: Bebekken, melekleri ve hami varlıkları net bir biçimde görebilirler, insanların zihinlerini derin bir biçimde okuyabilirler ve bizlerin vizyonlarını görerek, bize güvenip güvenmeme konusunda kararlarını verirler.

Bu konuyu yazdır

  12 SAYISININ GİZEMİ
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 00:39 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

12 sayısı, aslında hemen her gün karşımıza çıkmakta; yani, en azından her saate baktığımızda 12 rakamdan birini görmekteyiz. Kâinata baktığımızda insanoğlunun kendi düşünceleriyle ürettiği bir çok olayda da 12 rakamını görürüz. Peki nedir bu 12 rakamının sırrı? İsterseniz ilk önce 12 rakamıyla ilişkili belli başlı bilinen tanımlamaları bir sıralayalım;

1) 12 sayısının gizemi, gökyüzündeki on iki yıldız grubundan (burcundan) geliyor; ama bu sayının asıl özelliği; 2, 3, 4, ve 6 rakamları ile bölünebilmesi ve eski çağlarda en çok kullanılan sayı birimi olmasıdır. 12 sayısı, bugün bile düzine adıyla sayı birimi olarak kullanılırken; katları olan 24, 60 ve 360 da zaman ve açı birimleri olarak kullanılıyorlar.

2) Bir çok mitolojide 12 tanrıya rastlamaktayız klasik yunan mitolojisinde Olympos dağında 12 büyük tanrı vardır bunlar;

1. Zeus,
2. Hera,
3. Athena,
4. Apollon,
5. Artemis,
6. Hermes,
7. Hephaistos,
8. Hestia,
9. Ares,
10. Aphrodite,
11. Demeter,
12. Poseidon

3) Hz  İsa'nın 12 havarisi vardır;

1. Petros,
2. Zebedin'in oğlu Yakup,
3. Yuhanna,
4. Bartolomeus,
5. Andreas,
6. Filipus,
7. Tomas,
8. Alfeus'un oğlu Yakup,
9. Yehuda (Taday)
10.Yehuda (İskariyot)
11.Matta
12. Simun.

4) Şia da 12 imam vardır;

1. Hz. Ali,
2. Hz. Hasan,
3. Hz. Hüseyin,
4. Zeynel Abidin,
5. Muhammed el-Bakır bin Ali Zeynelabidin,
6. Cafer es-Sadık bin Muhammed,
7. Musa el-Kazım bin Cafer,
8. Ali er-Rıza bin Musa,
9. Muhammed et-Taki bin Ali,
10.Ali en-Nâkî bin Muhammed,
11.Hasan el-Askeri bin Ali en-Nâkî,
12.Muhammed el-Mehdi bin Hasan el-Askeri.

5) Güneş ve Ay'ı sayarsak 12 gezegen, eski medeniyetlerden beri biliniyor;

1. Güneş
2. Ay
3. Merkür,
4. Venüs,
5. Mars,
6. Dünya,
7. Jüpiter,
8. Satürn,
9. Uranüs,
10.Neptün,
11.Plüton,
12.Nibiru yada Marduk…

6) 12 Marduk gezegeninin dünyaya felaket getireceği...

7) Nostradamus'un son olarak 2012 için kehanette bulunması.

8) 12 Eylül darbesi 

9) Çin takvimi 12 hayvanlıdır;

12-sayisi.jpg

Fare yılları. 1936 1948 1960 1972 1984 1996 2008
Boğa yılları. 1937 1949 1961 1973 1985 1997 2009
Kaplan yılları... 1938 1950 1962 1974 1986 1998 2010
Tavşan yılları... 1939 1951 1963 1975 1987 1999 2011
Ejderha yılları.. 1940 1952 1964 1976 1988 2000 2012
Yılan yılları. 1941 1953 1965 1977 1989 2001 2013
At yılları. 1942 1954 1966 1978 1990 2002 2014
Koç yılları. 1943 1955 1967 1979 1991 2003 2015
Maymun yılları... 1944 1956 1968 1980 1992 2004 2016
Horoz yılları. 1945 1957 1969 1981 1993 2005 2017
Köpek yılları. 1946 1958 1970 1982 1994 2006 2018
Domuz yılları. 1947 1959 1971 1982 1995 2007 2019

10) Musevilik'te Hz. Yakup'un [İsrael] 12 oğlu (ve İsrail'in 12 kabilesi).

11- La İlahe İllallah (Kelime-i Tevhid), Arapça 12 harftir.

12) Bir yılda 12 ay vardır.

13) Astrolojide 12 burç vardır.

14) 12 sayısı, Kurân-ı Kerîm'de 4 defa geçiyor;

«(Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.» (Bakara Suresi, 60)

«Biz onları (İsrailoğulları'nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu.» (Araf Suresi, 160)

«Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan 12 güvenilir-gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.» (Maide Suresi, 12)

«Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesap (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.» (Tevbe Suresi, 36)

15) Tapınak şövalyeleri, 12 kişiydi.


16) AB bayrağı, 12 yıldızdan oluşur.

17) İncil'de Meryem Ana'nın başında 12 yıldızlı bir taç olduğundan bahsedilir (vahiy12-1)

18) Hinduizm'de de Buda'nın da 12 öğrencisi olduğu söylenir.


Ve daha bilemediğimiz ne çok 12 rakamlı olay vardır. Aslında bu 12 sayısına ebced hesabıyla baktığımızda, karşımıza insan çıkar. Her ne kadar hemen hemen her sayı içinde bu kadar örnek bulabiliyor olsak da özellikle insana çıkıyor olması, 12 rakamını daha bir önemli hale getiriyor. Bir de 2012 kehanetleri, Marduk olayları ve dünyanın yok olacağı kaos teorilerini de katarsak, işin içinden çıkılmaz hale geliyor.

Bu konuyu yazdır

  KOKUNUN GÜCÜ
Yazar: Mutlakguc - 29-01-2017, Saat: 21:56 - Forum: AROMATİK TERAPİLER - Yorum Yok

Aromaterapi (koku tedavisi), uçucu yağların farklı etken madde gruplarının etkilerinden yararlanmak suretiyle ve özellikle; soğuk algınlığı, stresle mücadele, uyku düzenleyici, bağışıklık sistemini uyarıcı olmak üzere uygulamaları olan, modern fitoterapinin bir bölümüdür. Aromaterapiyi kelime anlamı olarak en doğru şekilde Fransız hekim Rene Gattefosse 20. yüzyılın başında tanımlamıştır.

Antik Yunancada therapia=bakım ile aroma=koku maddesi kelimelerini birleştirerek öz biçimde ifade etmiş, kısa sürede de bu tanımın benimsenmesini sağlamıştır (1).

1990 yılında İngiltere’de ‘‘Doğal Yağlarla Araştırmalar Birliği’’ (NORA) kurulmuş, 1996 yılında Almanya’dan bazı klinisyen hekimlerin de katılımıyla Münih’te bir temsilciliği açılmıştır.

Avusturya’da ise, Avusturya Bilimsel Aromaterapi Birliği (ÖGwA), Avusturya Fitoterapi Birliği (ÖGPhyt) ile Avusturya Doğal Tıp Hekimleri Birliği’nin (GAMED) ortak girişimleri ile kurulmuştur. Bu alanda yapılan çalışmaları destekleyen, bilgi paylaşımını sağlayan bir kurum olarak aktif bir şekilde çalışmaktadır. Gerçekleştirilen klinik çalışmalar, iki yılda bir düzenlenen kongrede sunulmakta ve bilimsel platformda tartışılmaktadır.

İnsan yaşamında “koku duyusu”nun çok büyük bir önemi vardır. Kokunun olumlu veya olumsuz olarak algılanması, insan beynindeki limbik sistemle ilişkilidir ve doğrudan sinirlerin iletisiyle, duygulara ve ruhsal duruma etki eder.

Kokuyu nasıl algılarız?

Koku araştırmalarında kat edilen gelişmelere rağmen, koku merkezinin bir koku ile nasıl uyarıldığı veya epitel üzerinde yer alan koku molekülünün nasıl tanındığı ve sinir impulsuna nasıl dönüştürüldüğü, hala tam olarak aydınlatılamamakla birlikte, günümüzde kabul gören muhtemel etki mekanizması aşağıda verilmiştir (1, 2). Burun boşluğunda dolaşan koku molekülleri epitel mukozası tarafından emilirler. Bu mukoz tabaka, üst burun boşluğunun üstünde ve iki yanında yer alması nedeniyle kolaylıkla ilgili reseptörlerce yakalanmakta, partiküllerin kalan kısmı ise solunum yolları aracılığı ile akciğerlere ulaşmaktadır.

Koku algılamada görev alan organlar

Koku, koku epitelleriyle iletilir, orada sinir impulslarına dönüşür ve koku merkezine ulaşır. Limbik sistem devreye girer. Limbik sistem (hippocampus, amygdala) endokrin bezi ve vejetatif sinir sistemine iletiler göndererek hatırlama ve duygusal uyarıları harekete geçirir. Limon, nane, kuşdili uçucu yağları bu özellikleri en belirgin olanlardır. Farklı madde grupları hipotalamusu uyarır. Bergamut, aniba uçucu yağları tipik örneklerdir. Talamus koordinasyon merkezidir ve refleksleri kontrol eder. Enkefalin neşe ve elem duygularını kontrol eder. Yasemin, gül ve greyfurt uçucu yağları en belirgin örneklerdir. Otonom fonksiyonların (ağrı dindirme, öfori verme ve uyanık kalmayı sağlama gibi) kontrolünü sağlar. Yasemin ve ylang ylang uçucu yağları bu etkiyi gösterenlere örnek teşkil ederler. Rafe sistemi, serotonin hormonunun salgılanmasını sağlar. Yatıştırıcı ve dinginlik verici etkiden sorumlu olduğu gibi, mutluluk hormonu olarak da bilinir. Bu etkinin ortaya çıkmasını sağlayan birkaç örnek tıbbi lavanta, melisa, tıbbi papatya, neroli ve bergamut uçucu yağlarıdır. Bazı uçucu yağ molekülleri ise noradrenalin salgılanmasından sorumludur ve konsantrasyonu sağlayıcı etkidedir. Limon otu, limon kabuğu uçucu yağları, kuşdili yaprak ve ardıç odunu uçucu yağları gibi.

Aromaterapinin bir yönü de koku psikolojisi üzerine etkileri incelemektir. Fizyolojik ve psikolojik düzeydeki uzun süreli tedavi cevaplarının incelenmesinde aromaterapistler “koku duyusunu” irdelemektedirler. Örneğin tıbbi lavanta uçucu yağının santral sinir sistemi sedatifi olduğu, çok sayıda klinik çalışma ile kanıtlanarak yaklaşık 20 yıldır bilinmekteydi. Standardize edilmiş lavanta uçucu yağından hazırlanmış preparat ile lorazepamın karşılaştırmalı olarak multisentrik, çift kör randomize olarak gerçekleştirilen bir çalışma (3) anksiyetede bu preparatın daha etkili olduğunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

11429953_845310278856844_1056140917281334610_n.jpg

Uçucu yağlar nedir?

Uçucu yağlar, tıbbi olarak kabul edilen belirli bitkilerin yaprak, çiçek, kök veya yumru gibi organlarındaki özel hücrelerde biriken terpenik yapıdaki doğal maddelerdir ve eczacılıkta ilaç hammaddesi olarak kabul edilir ve “drog” olarak isimlendirilir. Uçucu yağlar, bu bitkilerde çoğunlukla salgı tüylerinde veya salgı ceplerinde çok küçük damlacıklar halinde birikir.
Uçucu yağların bulunduğu bazı örnekler şunlardır: çiçek (gül, yasemin), kabuk (narenciye, portakal, limon), yaprak (defne, ıtır, adaçayı), yumru (zencefil, süsen), reçine (çam, sığla veya günlük ağacı) ve odun (sedir).

Uçucu yağlar,

botanik olarak doğru tanımlanmış tıbbi bitkilerden tamamen doğal olarak elde edilmektedir. 
Hiçbir zaman doğala özdeş (identik) ve sentetik maddeler aromaterapi uygulamalarında kullanılmamaktadır ve kullanılması da yasaktır. 
Tipik bir örnek vermek gerekirse, Thymus vulgaris (bodur kekik, adi kekik) uçucu yağında bulunan “timol” maddesi, doğal bir fenolik maddedir. Yapısında ek bir zincir vardır.
Ancak sentetik olan saf fenol maddesi ise toksiktir.
Doğal olan timol ise düşük dozlarda çok iyi bir sekrolitiktir. Özellikle bu etkisi nedeniyle akciğerlerden mukus atılımını sağlar ve gösterdiği antiseptik etkisiyle birlikte mikrobun süratle vücuttan atılımını gerçekleştirerek sağaltımı sağlar.
Sentetik timol ise toksik fenolik bir madde olup tedavi edici etkiyi de kesinlikle göstermez.

Etkileriyle bazı uçucu yağlar

Foeniculum vulgare (tatlı rezene): Antibakteriyel, sekresyonu arttırıcı, kramp çözücü, safra salgısını arttırıcı, östrojen benzeri etki, süt salgısını arttırıcıdır.
Psişik etkisi ise, gerginliği giderici, dinginlik vericidir.

Bakteriyal ve fungal (mantar) infeksyonlarda kullanımı olan bazı uçucuyağlar:

Melaleuca alternifolia (hint defnesi) uçucu yağı.
Propionibacterium acnes (akne), staphylococcus aureus (stafilokok), escherichia coli (koli basili), candida albicans (deri mantarı) gibi mikroorganizmalara karşı in vitro aktivite göstermektedir.
Bunun yanında tinea pedis (tırnak mantarı) tedavisinde önemli rol oynar (2, 4).

Semptomatik hastalıkların tedavisinde, ilgili alanda kullanılacak olan uçucu yağlar, uygun karışımlar halinde hazırlanıp önerilen dozlarda ve sürelerde kullanılırlar.
Bazı tedavisi güç hastalıklarda dahi, klasik tıp birimleriyle uyumlu ve tedavide birbirini destekleyecek şekilde aromaterapi uygulamalarından yararlanılmaktadır.
Fiziksel ve psişik tedavi uygulamalarında, alanlarında deneyimli ve yetkin hekimlerin denetiminde kullanılmaktadır.

Uygulamalarda az sayıda uçucu yağ ancak doğrudan kullanılabilir, büyük çoğunluğu ise soğuk pres yöntemiyle elde edilmiş olan sabit yağlar içerisine alınmak suretiyle ve kullanılacak cilt bölgesine göre, belirli oranlarda hazırlanarak (%1 ila %5) karışım halinde uygulanır. 

Zeytinyağı, badem yağı yanında son birkaç yıldır güncel olan argan, hodan, jojoba gibi deriden emilimi hızlı, E vitaminince zengin sabit yağlarla bu portföy genişlemiştir. Uygulama, bu durumda masaj yoluyladır.

Her ne kadar aromaterapi olarak tanımlanmamış olsa da, Osmanlı döneminde ve daha önceki dönemlerde Arap ve Acem hekimler gül uçucu yağından oldukça fazla yararlanmıştır.
Deri endikasyonları, her türlü kuru ve problemli ciltler, alerjik ciltler, egzama, yeni doku oluşumu ile yaraların kapanmasını gerektiren durumlarda çok kullanılmıştır.
Günümüzde de gül suyu ve gül yağı ile yapılan mikrobiyolojik çalışmalar (candida albicans, staphylococcus aureus gibi) oldukça başarılı sonuçlar vermiştir (4).

Bu çalışmaların etik kurul onayları alınarak klinik çalışmalara taşınması, bu değerli uçucu yağı kozmetik amaçlı kullanımdan daha öteye, hak ettiği yere getirecektir.
Aromaterapinin sadece Avrupa’da değil, zengin bir uçucu yağ bitkileri florasına sahip olan ülkemizde de önümüzdeki yıllarda hekim ve eczacıların daha çok ilgilenecekleri ve de kullanabilecekleri bir alan olacağını öngörmek yanlış olmayacaktır.

Prof.Dr.Ulvi ZEYBEK

Kaynaklar

1) M.Werner, R. von Braunschweig; Praxis Aromatherapie; s. 5,14, 69. Haug Verlag, Stuttgart (2006)

2) M.Steflitsch, W.Steflitsch; Aromatherapie.Wissenschaft – Klinik – Praxis; s. 218, 277. Springer Verlag, Wien (2007).

3) H.Woelk, S.Schlaefke; A multi-center, double-blind, randomised study of the lavender oil preparation silexan in comparison to lorazepam for generalized anxiety disorder. Phytomedicine17, s.94-99 (2010).

4) U. Zeybek; “Im Namen der Rose”, Çağrılı Tebliğ. GAMED Aromaterapi Kongresi 26-27 Eylül 2008 Viyana, (2008).


Mart-Nisan-Mayıs 2011-2012 tarihli Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi, 22. sayı, s: 64-65'den alıntılanmıştır.

Bu konuyu yazdır

  DÜŞÜNCE OKUMANIN SIRLARI
Yazar: Archilles - 29-01-2017, Saat: 17:49 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Öncelıkle normal işitme yeteneklerini maksimum geliştirmek gerekiyor tabı kı..

1. egzersiz..kulaklarınızı bırçok kişinin kendi aralarında gevezelik yaparken çıkardığı seslerin bazılarını ayırdetmeye alıştırın..başlangıçta ya bir ya da iki hece veya oradan buradan bir kelime algılarsınız..ama sonraları kendinizi yavaş yavaş geliştirip bir grup insanın konuşmalarını daha yoğun algılamaya başlayıp her birini ayrı ayrı secersınız..

2. egzersiz..radyonuzun yada televızyonunuzun sesini çok açın ve çıkan her kelımeyı dınleyın..30 sn sonra sesi daha da kısın ve dinlemeye devam edin..neredeyse hiç duymayacak kadar kısın ve sözler üzerine iyice konsantre olun..

3. egzersiz..gece yattıktan sonra yan odada yatan kımsenın nefesını dışarıda sokaktan gecen arabanın gürültüsünü yakındaki bir kuşu ya da bir böceği dinleyip sesini ayırdetmeye çalışın.

4. egzersiz..bir saatın tik tak larını dinleyin.sonta yavas yavas onu duymayıncaya kadar uzaklasın ve kendınızı öncekınde daha fazla duymaya zorlayın..

5. egzersiz..kulaklarınızı pamukla tıkayın önceki çalışmaları tekrar edin..

isteyen herkesin başkalarının düşüncelerini okuyacağını unutmayın.ancak bunu başarmanın tek yolunun çalışmak oldugunu unutmayın..yenı başlayanlar kolay egzersizlerle başlayıp yavaş yavaş ılerlemeli..basarının tek sırrı istek ve güvendir

bu çalışmaları yapıp artık fısıltı halınde yada ağız açılmadan sesleri anlamaya başladıgınıza göre hiçbir fiziksel temas olmadan başkalarının dusuncelerını okumaya gecebılırsınız..sesler fısıltı halınde de soylenebılır hatta bazen hıç dudakları açmadan..birçok fizyolojist çoğu insan ıcın farkında olmamalarına ragmen en yoğun düşünce şeklının bu oldugunu soylemekte..

uzaktakı bır arkadasınızın düşüncelerini okumak istiyorsanız rahat sakın ve gevsemıs bır beynın daha iyi çalıştığını bılmelısınız..bunun ıcınde derın gevseme teknıklerını yapabılırsınız..

herseyden once ılk yapacağınız sey dusuncelerını okumak ıstedığınız kısı bır yakınınızsa nıtelıklerını dusunerek konsantre olmaktır..bu kısıyle karsı karsıyaysanız ara sıra kendıne bellı etmeden ona dıkkatlıce bakmalısınız..kişiliğini düşünmeye çalışın yürüyüşünü hareketlerını konusma tarzını tepkılerını karakterını hatta o sırada nelerı dusunebıleceğini düşünmeye çalışın..onunla ıletısımı kurdugunuzu anladıgınız anda hayretle düşüncelerini okudugunuzu farkedeceksınız..

D%25C3%25BC%25C5%259F%25C3%25BCnce-okuma...k-oldu.jpg

ikinci bir yontemse bır kişinin düşüncelerini okumak istiyorsanız mutlaka onun çok gevşek ve rahat oldugu bır zamanı kollayın..eğer yüzü gülüyor ve çevresine espriler yapıyorsa tam zamanıdır..hem sızın hem arkadasınızın keyfı yerındeyse göreceksınız çok başarılı olacaksınız..

bır takım gelişmelere sahip olmadan kafası karısık huzursuz kısılerın dusuncelerını okumaya çalışmayın..

püf noktalarından bırıde eğer acemıysenız henuz denemelerınızi ya sabahın erken saatlerınde ya akşamüstü ya da gece yapın..

bu saatler havanın en temız oldugu radyo elektrik dalgalardan ve güneş iyonlarından arınmıs oldugu saatlerdir..yanı aynı zamanda zihnin en dinlenmiş oldugu zamanlardır..

Bu konuyu yazdır

  HERKESTE PSİŞİK GÜÇ VARDIR
Yazar: Archilles - 29-01-2017, Saat: 17:42 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Hepimiz Psişik Yeteneğe Sahibiz

Bize, başkalarının beğenisini kazanacak şekilde düşünmek ve davranmak üzere, iç hissedişlerimizi dikkate almamayı öğrettiler. Sezgisel zihnimizden gelen mesajlara açık olmak, psişik yetenek pratiklerinde büyük önem taşır. Sezgisel zihin, beynin sağ yarıküresinde yerleşmiştir. Şuurumuzun bulunduğu rasyonel zihin ise soldadır. Hemen bu ikisinin altındaki limbik bölge de programlamalı zihne aittir. Programlamalı zihin şuuraltıdır. Burası rasyonel zihin tarafından alınan dış dünya hakkında sezgimizden ve hissedişimizden gelen materyali absorbe eder. Limbik bölgenin altında, tüm bedensel fonksiyonları yöneten objektif zihin bulunur. Bu zihinlerin tümü pozitif ve yansıtıcı yönüyle enerji yayınlar. Aynı şekilde, negatif ya da alıcı tarafının bir fonksiyonu olarak da enerji çekerler. Bu enerjiler farklı frekanslarda hareket ederler ya da titreşirler. Frekans yavaşladıkça mantal madde kabalaşır.

Objektif zihin, şuuraltı programlamalı zihinden daha düşük frekansta titreşir. Benzer şekilde şuuraltı programlamalı zihin, şuurumuzun rasyonel düşünen zihninden daha düşük frekansta titreşir. Sezgisel zihin ise şimşek hızıyla çalışır. “Evrensel” düşünceleri, gelişsinler ve kuvvetlendirilsinler diye şuura aktarır.

idddda3ibqw%2B%25282%2529.jpg

Herkes bu zihin seviyeleri ve yayınladıkları frekanslarla donatılmış durumdadır. Başkalarından gelen düşünceleri, duyguları, heyecanları toplamak üzere hepimizin “alıcı cihazı” vardır. Ama herkes cihazlarını nasıl kullanacağını maalesef bilemez. Köpek nasıl birçok insanın duymadığı sesleri duyuyorsa, arılar nasıl bizim asla göremediğimiz renkleri görüyorlarsa, bazı insanlar da diğerlerinin algılayamadıklarını algılarlar. Çevremiz, titreşimlerin farkına varışımızın seviyesi, doğrudan doğruya geliştirdiğimiz psişik becerilerin seviyesine bağlıdır.

Şuur dışı seviyede, psişik becerilerin zaten büyük ölçüde gelişmiş olduğunu bilmek önemlidir. Düşündüklerimiz ve hissettiklerimiz bizden çıkıp sessizce yayınlanırlar. Bu duygu ve düşünceler, bilmediğimiz bir şekilde, çevremizde etki yaratırlar. O sıradaki ilişkileri ve kendi kişiliğinizi etkilerler. Biz çevremizi ne derecede etkilediğimizin farkında değilizdir. Yansıtıcı şuur dışı ve algılayıcı şuur dışı arasındaki etkileşme, dünyamızı yaratmak üzere devam ede gelen bir süreçtir. Psişik becerilerin gelişmesi, sadece bu süreci şuurlu yönlendirme alanına getirir. Böylelikle hem giren hem çıkan akışı kontrol etmeyi öğrenebiliriz

Bu konuyu yazdır

  SAĞLIK ALANINDAKİ İLGİNÇ BİLGİLER
Yazar: Archilles - 29-01-2017, Saat: 16:54 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Solunum yetmezliği ilk olarak beyni etkiler.

En tehlikeli kanama atardamar kanamasıdır.

Nakli en zor organımız Karaciğer’dir. Nedeni çabuk donmasıdır.

Cumhuriyer hükümetinin ilk sağlık bakanı Adnan Adıvar’dır.

İlk yumurtalık ameliyatı Kutluk Oktay tarafından yapıldı.

Türkiye’nin bilinen ilk erkek heşiresi Murat Bektaş’tır.

Temiz kan toplayan damarımız Aort’tur.

en-ilginc-bilgiler.jpg

Meme kanserinden ölen en genç bayan (19) İngiltereli Louise McKie’dir.

Kalp naklinin başarıyla yapıldığı ilk canlı köpektir.

35 yaş altı kişilerin her yıl iskeletinin %10′u yenileniyor.

Kafamızdaki saçlar yılda ortalama 12 kilometre uzar.

Böbreklerimiz yılda 700 litre artık suyu dışarı atar.

Kalbimiz yılda ortalama 42 milyon kez atıyor.

El tırnaklarımız yılda ortalama 9.6 kat, ayak tırnaklarımız ise bunun yarısı kadar uzar.

Her yıl üç kez deri dğiştiriyoruz.Her deri değişimi 120 gün sürer.

Bir insan havasızlığa en fazla 4 ila 6 dakika arasında dayanabilir.

Dakikada 16 kez soluyor, 8 litre hava alıyoruz.

Yılda on milyon kez göz kırpıyoruz.

Bir senede yaklaşık 730 bin kalori harcıyoruz.

35 yaşından itibaren,beynimizde her yıl 2,5 milyon hücre bir daha dirilmemek üzere ölüyor.

Yetişkin bir insanda 206 kemik bulunurken, bir çocukta 300 adet kemik vardır.

Bir yemeğin insan vücudunda tümüyle sindirilmesi 12 saat sürer.

İlk kalp nakli Christan Bernard tarafından yapılmıştır.

Türkiye’de ilk açık kalp ameliyatını Siyami Ersek yapmıştır.

Ülkemizde ilk diş macunu, 1920′lerin başlarında Necip Avni Akar tarafından üretilmiştir.

Günümüzdeki diş fırçalarına benzeyen kıl fırçalar ilk kez 1498′de Çin’de yapılmıştır.

Türkiye’de ilk açik kalb ameliyatını Prof.Dr.Cemil Barlas yapmistir. (I.ÜNV.Tip FAK./1981)

İnce bağırsağın uzunluğu yetişkin bir insanın boyunun yaklaşık 4 katı uzunluğundadır. Eğer geriye doğru katlanmasaydı, 5-6 metrelik uzunluğu karın boşluğuna sığmazdı.

Bu konuyu yazdır

  KRİSTAL MUCİZESİ - KRİSTALLERİ GÜNLÜK HAYATIMIZDA NASIL KULLANABİLİRİZ
Yazar: Archilles - 29-01-2017, Saat: 16:17 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Kristaller, guclu enerji taslaridir. Dunya’miz ve uzerinde yasayan tum canlilar icin cok faydalidir. Insanlari, hayvanlari, bitkileri, suyu ve havayi temizler, arindirir. Kristaller iclerinde enerjiyi depolarlar ve yenileyerek cevresine yayarlar. Yani evrenden, aldigi pozitif beyaz enerjiyi icinde depolayip daha etklili bir hale getirip cevresine geri yayar. Bu islevini durmaksizin 24 saat yapar. Eger evinizde bir adet kristaliniz yoksa hemen almanizi tavsiye ederim. Cunku en cok ihtiyacimizin oldugu dönemlerdeyiz. Ozellikle suyumuza, havamiza ve yiyeceklerimize karisan radyasyon ve diger zararli maddelerden korunmak icin kristallere ihtiyacimiz var.

Oncelikle her birey izerinde bir adet kristal  tasimalidir. Antik Misirlilar, Mayalilar, Sumerler ve Atlantisliler uzerlerinde hep kristal tasirlardi. Bu kristaller uzerimizdeyken surekli evrenden topladiklari enerjiyi depolayip, temizleyip bize geri verirler. Biz boylece daha saglikli, daha dinc oluruz. Misir piramitlerinin Dunya’miza enerji saglayan kristal gorevi goren enerji makineleri oldugunu biliyor muydunuz? Bu piramitlerden elde edilen enerjiyle, simdiki teknolojiden bile daha ileri bir seviyeye gelinmisti. Dunya uzerinde yapilmis tum piramitlerin amaci buydu.Dunya’daki en buyuk bilgisayarinin hafizasi yeni bulus kucucuk bir kristale kaydedildi. Cunku kristaller sadece enerjiyi degil, bilgiyi de depoyabiliyor. Ne kadar yuklerseniz yukleyin asla dolmuyor. Sinirsiz bilgi ve enerji depolama kapasitesi var.

Elinize kucuk bir kristali alip ona sevginizi, enerjinizi veya size ait bir bilgiyi iletin. Onu sonsuza kadar saklar ve geri size verir. Kristaller kendi basina calisan, kendi kendini sarj eden ve temizleyen taslardir. Kristallerin radyasyonu temizledigi ispatlanmistir. Bilgisayar, telefon veya televizyon kenarlarina konan kristaller radyasyonu temizleyeceginden dolayi mutlaka evimizde bulundurmamiz gerekir. Eger onlari ozel bir calismada kullanacaksaniz, programlamaniz lazim. Ornegin Pembe kuars kristalinin, esinizle aranizdaki sevgiyi arttirmasini istiyorsaniz onu buna gore programlamaniz lazim.

[b]quartz-corchia2.jpg[/b]

Kristallari Gunluk Hayatimizda Nerelerde Kullanabiliriz?

1- Buzdolabina koyacaginiz bir kristal; sebze, meyve, et,balik ve digger yiyeceklerinizdeki tum radyasyonu temizler.

2- Suda kristaller oldugunu biliyor muydunuz? Icecek suyunuza attiginiz bir kristal, sudaki tum kristallerle iletisime gecip onlari temizler. Boylece su radyasyondan veya zararli maddelerden arinir.

3-Sadece su degil, her turlu sivi icecegimizin icine krital koyarak temizleyip oyle icebiliriz. Ornegin: Ben, icinde kristal olan buyukce bir surahiye su koyup bir gece bekletiyorum. Gunluk su tuketimimi o surahiden yapiyorum. Kullandikca uzerine su ekliyorum. Yemek ve cay suyunu bile ordan kullaniyorum. Suyun tadindaki degisimi fark etiginizde inanamiyacaksiniz.

4- Yasadiginiz yerde gol, nehir veya deniz varsa, icine atacaginiz kristaller, sudaki tum kristallerle iletisime gecer ve suyu birlikte radyasyondan temizlerler. Boylece hem baliklar radyasyondan kurtulur hemde deniz urunleri yiyen insanlar radyasyondan korunmus olur.

5-Koyde yasiyorsaniz ve kuyu suyundan iciyorsaniz, mutlaka o kuyuya bir kristal atiniz. Icme suyunuz bir gecede temizlenmis olur. Kristal orda durdugu surece de yeniden kirlenmez.

6-Meditasyon yaparken yani basiniza koyacaginiz bir kristal, size gelen enerji akisini hizlandirir ve daha cabuk transa gecersiniz.

7- Gece uyurken yani basiniza koyacaginiz bir kristal, sabahleyin daha zihinde ve enerji dolu uyanmaniza sebep olur. Cunku vucudumuzun yuzde sekseni su oldugundan, kristal enerjisi sizi cok cabuk temizliyor ve tazeliyor.

8- Boynunuza takacaginiz bir kristal sizi bulundugunuz her ortamdaki radyasyondan ve negatif enerjiden korur.

Not: Buzdolabına, suya, televizyon kenarlarına ve boynunuza takacaginiz her kristal icin sadece birer kere programlama yapmanız yeterli. Programlama yapmadan once kristallerinizi bir gece toprak altında bekletin, yıkayın sonra programlayin.

Kaynak: e-mistik

Bu konuyu yazdır

  ATATÜRK MUCİZESİ - GELECEĞİ GÖREBİLME YETİSİ
Yazar: Archilles - 29-01-2017, Saat: 15:56 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Bazı bilim adamlarına göre geleceği görme yeteneğinin merkezi, diansefal dedigimiz ve sempatik sinir sisteminin birlestigi beyin merkezidir. Bu sinir sistemi,Merkezi Sinir Sistemi denilen ve vücut hareketleri yani bilinçli hareketleri kontrol eden sinir sisteminden büsbütün baskadir. Bilginlere göre, Diansefal, beynin en eski, yani atalarimizda ilk olarak gelisen beyin kismidir. Belki de tarihten önemli insanin içgüdüleri ile hareket etmesini temin eden altinci his, beynin bu merkezindeydi.Bugünkü hayatimizda merkezi sinir sistemimizin faaliyeti o kadar fazlaydi ki,"diansefal" altinci his ortaya çikarmiyor.Ancak belli sayidaki kisilerde kendisini gösterebiliyor.Gelecekten haber alabilmek için yetenekler ise daha ender ortaya çikiyor.Bu görüs dogruya,Atatürk ,Cayce,Messin gibi duyarli kisilerde beynin bu bölümünü daha faal oldugu düsünülebilir. Beynin bu bölümünün altinci his ile irtibati tama olarak nedir? Atatürk'ün yasaminda "gelecegi görme" gücünün kanitlari bulunmaktadir.En basit örnek Kurtulus Savasi'nda görülmüstür zaten. Örnegin Muhiddin Arabi'nin gelecekle ilgili yazdigi kitabinda,büyük ihtimalle Atatürk'ü kastettigi anlasilmaktadir:

"Devleti Aliyye yikilacak.Batidan uzun boylu,mavi gözlü bir adam gelecek.
Baktigi zaman karsisindaki insani eritecek.Serbest Firka kuracak.
Adina da Serbest Cumhuriyet denilecek.

Dünyaya milletini tanitacak ve 15 sene hükümdarlik sürecek"


atat%25C3%25BCrk.jpg

ESRARENGiZ HiNTLi MiHRACE 'NiN SIRRI HALA ÇÖZÜLEMEDi…

Bilindigi gibi Hint halki,Kurtulus Savasi'nda,Atatürk'ü ve Türk halkini yalniz birakmamis ve maddi-manevi olarak ,Türk halkinin yaninda yer almislardi. Kurtulus Savasi'ndan yillar sonra ,1929 yilinda,Bir Hintli Mihrace,Atatürk'ü Pera Palas'taki(ayrintili bilgi için medya yorumlarina bakabilirsiniz) 101 no'lu odasinda ziyaret etmeye gelmisti…

Ne amaçla ziyaret ettigi bilinmemesiyle birlikte bir baska nokta da,Mihrace'nin kim oldugudur.Mihrace'nin ,Atatürk'e sundugu hediyenin kendisinde de bir sir gizliydi… Bu hediye altin sirmali Hint isi bir ipek seccadeydi.

Seccadenin üzerindeki desende,bir samdanin asili oldugu bir düz kemeri;her iki yaninda birer güvercini bulunan,bes kubbeli bir diger kemerin çevrildigi görülüyordu.Bordür motifi,fillerden olusuyordu. Desenin en ilginç unsuru ise,her iki kemerin arasindaki,dal kivrimi ve gül motifleriyle süslü boslukta yer alan romen rakamli bir saat kadraniydi: Bu saat 09.08'i gösteriyordu. Seccade halen Perapalas'da bulunmaktadir.

BULGAR iVAN MANELOF'A SÖYLEDiGi KEHANETLER…

Mustafa Kemal basindan beri Türk Milleti'nin yasadigi zor kosullardan siyirip çikaracagini biliyordu.1906'da Bulgar ivan Manelof ile Selanik'de yaptigi konusmalardir:
"Bir gün gelecek,ben,hayal olarak kabul ettiginiz bu inkilaplari basaracagim.Mensup oldugum Türk Milleti bana inanacaktir. Düsündüklerim demogoji mahsülü degildir.Bu millet gerçegi görünce arkasindan yürür.Saltanat ortadan kalkacaktir.Devlet mütecanis(tek çesit) bir unsura dayanamayacaktir.Din ve devlet isleri birbirinden ayrilacaktir.Bati medeniyetine dönecegiz.Bati medeniyetine girmemize engel olan yaziyi atarak,Latin kökünden alfabe seçilecektir.Kadin ve erkek arasindaki farklar kalkacaktir.Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktir…"

Atatürk bu konusmayi yaptigi sirada Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi.Ve padisahlik kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.

ONCEDEN YAPiLAN BiR UYARi AMA….

Çanakkale Savas sirasinda Mustafa Kemal Nablus Karargahi 'nda ikinci defa 7 nci Kolordu Kumandani oldugu yillarda yasanan bu olayi kendisi daha sonra söyle anlatmistir:
-"Bir gün Erkani Harbiye Reisi bana o günkü raporlarini okudu.Basit raporlardi,her zamanki gibi…Yalniz bu raporlarlar içinde bir nokta dikkatimi çekti…"

Evet görünürde hiç bir sonuç çikartilamayacak bu rapordan Mustafa Kemal inanilmaz bir sonuç çikartmis ve çok degil bir veya iki gün sonra ingilizler'in büyük taaruzu baslamistir.Bundan sonrasi Mustafa Kemal'in kendi agzindan:

"Yataktan kalktim,giyindim.is odasina girerek bir muharebe emri yazdim."
Emirde sunlar yaziyodu:

"Düsmam 19 Eylül aksami taaruz edecektir." "Sonra bu emre alinmasi gereken tedbirleri ilave ettim.Bu emri Grup kumandani olan Liman Fon Sanders Pasa'ya da gönderdimÇok hürmet ettigim bu zat,benim raporuma gülmüs ve 'ihtiyattan zarar gelmez" diye bana da bir sey söylemeye lüzum görmemis"

19 Eylül gecesi kolordu kumandanlari telefon basinda çagirarak verdigi emirlerin ve alinmasi gereken tedbirlerin yerine getirilip getirilmedigini sordu.Kendisine tüm tedbirlerin alindigi bildirildi.Ancak ne yazik ki,kolordu kumandanlari da böyle bir emri ciddiye almamislar ve gerekli hiç bir önlemi almamislardi. Mustafa Kemal gerekli tedbirlerin alinip alinmadigini ögrenmek için bir müddet sonra telefon açti… Olayin sonucunu yine Mustafa Kemal'den dinleyelim:

"Ben daha telefon konusmami bitirmeden,düsman topçusu muharebe hattimiz üzerine ates etmeye basladi.Gece muharebe ile geçti.Benim ordumun sag cenahindaki ordu yarildi,esir oldu ve bos kalan cepheden geçen düsman süvarileri Leyman Fon Sanders'in karargahina basti.Hakikat anlasilmisti.Fakat neye yarar…"

DÜSMAN DONANMASi iLE iLGiLi KEHANETi…

Almanya ile birlikte,Birinci Dünya Savasi'na giren Osmanli imparatorlugu her seyini kaybetmis durumda idi. 30 Ekim 1918'de imzaladigi Mondros mütarekesi ile Türk topraklarini kaybettigi gibi yavas yavas tarih sahnesinden de silinmeye baslamisti… istanbul'un isgal edildigi günlerde,istanbul'a dönen Mustafa Kemal düsman zirhlilarini Dolmabahçe önünde gördügü zaman üzüntüyle:

"Geldikleri gibi gidecekler.."

Daha sonrasini zaten biliyoruz.Sonuç olarak geldikleri gibi gittiler. isin ilginç tarafi Nostradamus'un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin bulumasidir."Centurien" adli kitabdaki kehanet su sekildedir:

Kongre baskanini tutan devlet adamlari
isgal kuvvetlerince sürülecek Malta'ya
Girilmis istanbul'a alinmis Rodos Adasi
Ama geldikleri gibi gidecekler

4 Eylül 1919'da hatirlanacagi gibi Sivas Kongresi toplanmisti.Kongre Baskanligi'na, isgal kuvvetlerine karsi açikça tavir alan Mustafa Kemal seçilmisti.Kurtulus Savasi'ni ve Atatürk'ü destekleyen istanbul'daki mecliste olan milletvekilleri de isgal kuvvetlerince Malta Adasi'na sürgüne gönderilmisti.Bu hatirlatmanin isiginda dörtlük bir kere daha okunursa ,durum daha iyi anlasilacaktir.

MUSTAFA SAGiR'iN CASUS OLDUGUNU iLK KONUSMADA BiLMESi…

16 MART 1920'de istanbul'un isgal edilmesi üzerine ,Kemalettin Sami Pasa Anadolu'ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanisir.Bu adam Mustafa Sagir'dir. Milli Harekete yardim için Hint müslümanlarini'nin kendisini gönderdiklerini söyler.Böylelikle pasayi etkilemistir.Ankara'ya telgraf çeken Sami Pasa,Mustafa Sagir'e ilgi gösterilmesini ister.Bir süre sonra Sami Pasa Atatürk'e Hintliyi anlatir ve görüsmesini rica eder.Ertesi gün Atatürk ,Mustafa Sagir'i kabul eder. Bu görüsme uzun sürer.Hintli gönderilir.iki pasa yalniz kalinca Atatürk:
"Bana bak Kemal bu adam casus!…" der Sami pasa:"Aman pasam siz de çok süphecisiniz" diyerek Atatürk'e inanmaz. Atatürk konusmayi keserek yaveri Hayati Bey'i çagirir ve su emri verir:
-"Bu Hintli ingiliz Casusu olacak..Kendisini takip etsinler.Mektuplarini da sansürde çok dikkatli okusunlar..."
Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocasi olan Avni Refik Bey'e verilir.Bir iki tecrübeden sonra gizli yazilar bulunur.Mustafa Sagir yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.

GÖZLE GÖRÜLMEYEN YERi BiLMESi….

Sakarya Savasi'ndan sonra bir subay cepheden alinan bilgileri Baskomutan Maresal Gazi Mustafa Kemal'e okuyordu.Kagittaki notta cephe komutanlarindan biri ,Seyit Gazi'nin kuzey-dogu tarafinda bir düsman firkasinin göründügünden bahsediyordu… Bunun üzerinde 

Mustafa Kemal kaslarini çatarak:

" Hayir!..Orada düsman yoktur..iyi baksinlar.."
Subay ögle yemeginde geri geldi.Biraz da sikilarak: -
"Haber aldim komutanim.Bahsedilen yerde düsman yoktur."

BU KEHANETiNE DÜSMAN GÜÇLERi DE iNANMAMiSTi…

Düsman Ordusu'nu tamamiyla yoketmek amaciyla baslatilan Büyük Taaruz amacina ulasmisti.Ordularini korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amaci güden fakat bu basarilari haber alan itilaf devletleri kendisinden görüsmek üzere randevu istedikleri zaman.ATATÜRK elçilere:

"Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpasa) kasabasinda görüsebilirim."

isin ilginç tarafi,bu sirada Türk Ordulari Nif'den çok uzakta bulunuyordu.Ve 9 Eylül'e kadar oraya çarpisarak varmak çok zor,hatta imkansiz gibi görülmekteydi.Çünkü bu bir savasti.Yani kesin tarih verilmesi norma sartlarda hiç bir sekilde mümkün degildi.Savas sirasinda neler olabilecegini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti.Bu olayi daha sonra ünlü Nutku'nda kaleme alarak söyle demistir:

"Dedigim gün Nif'te idim.Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…"

BASKENT ANKARA

Atatürk'ün Ankara'yi Baskent yapmasinin ardindaki sebep hayli ilginçti:
"Ben Türk'ün imkansizi imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara'yi istedimBir gün gelecek su çorak tarlalar yesil agaçlarin çevirdigi villalar arasindan uzanan yesil sahalar,asfaltlar ve binalarla bezenecek.Hem bunu hepimiz görecegiz,yakinda olacak…"

Ankara 13 Ekim'de baskent oldu.Bazi Batili devletler Ankara'nin nüfusu ve kirsalligi yüzünden büyükelçi göndermeyeceklerini açiklamalarina ragmen karar degismedi.

Bu konuyu yazdır

  MARS'TAN GELEN İNDİGO ÇOCUĞUN KEHANETLERİ
Yazar: Archilles - 29-01-2017, Saat: 01:04 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Boriska, Mars'tan gelen Indigo oglan, 2010 'da çok büyük felaketler olacagini kehanet ediyor Oglan, geçmis yasaminda yedi metre boyunda Marsli bir varlik oldugunu söylüyor 

Rusya'nin Volgograd bölgesinde, Volzhsky kasabasinda olagandisi bir oglan bebegi dogdu. Annesi Nadezhda Kipriyanovich oglunu güzel bir sabah dogurdu. "O kadar hizli bir dogum oldu ki, herhangi bir agri hissetmedim. Bana bebegi gösterdikleri zaman, oglan bana yetiskin birinin bakislari ile bakiyordu. Bir çocuk doktoru olarak yeni dogan bebeklerin herhangi bir seye bakmak için konsantre olamadiklarini biliyorum. Ancak, küçük bebegim bana büyük kahverengi gözleri ile bakiyordu. Bunlari bir kenara birakirsak, tüm diger çocuklar gibi olagan küçük bir bebekti" diyor annesi.

Anne ve oglu hastaneden eve döndükleri zaman, kadin küçük oglu ile ilgili çok tuhaf seyler fark etmeye basladi. Annesinin Boris adini verdigi oglan aglamiyordu ve hastaliklara yakalanmiyordu. Tüm diger çocuklar gibi büyüyordu, ama sekizinci ayinda bütün cümleleri söylemeye basladi. Anne babasi çocuga model parçalar verdi ve oglan bunlardan geometrik dogru figürler yapmaya basladi, farkli parçalari kesin dogrulukla bir araya getiriyordu. "Ona yabancilar gibi geldigimiz konusunda çok tuhaf hissediyordum, temas kurmaya çalisiyordu" diyor oglanin annesi.

Boris veya Boriska, anne babasi onu sevgiyle çagirdiklari zaman, ikisine dönüp resimler çizmeye basliyordu, bunlar önce soyut görünüyordu: mavi ve mor renklerin karisimi idi. Psikologlar resimleri inceledikleri zaman, oglanin muhtemelen insanlarin auralarini çizmeye çalistigini söylediler. Boris anne babasina Evreni anlatmaya basladiginda üç yasinda bile degildi.

"Günes sisteminin tüm gezegenlerinin isimlerini söyleyebiliyordu, uydularinin isimlerini bile. Bana galaksilerin sayilarini ve isimlerini anlatiyordu. Önce bunun çok korkutucu buluyordum, ama sonra bu isimlerin gerçekten var olup olmadigini kontrol etmeye karar verdim. Astronomi ile ilgili bazi kitaplar aldim ve oglumun bu bilim ile ilgili bu kadar çok sey bildigini görmem beni sok etti" dedi Nadezhda.

Boris-Kipriyanovich-4-672x372.jpg


Bebek - astronom ile ilgili dedikodular kasabada isik hizindan hizli yayilmaya basladi. Oglan bölgenin ünlüsü oldu: insanlar çocuk ile ilgili çok merakli idiler, herkes onun nasil bu kadar çok sey bilebildigini ögrenmek istiyordu. Boriska dünya disi uygarliklardan gelen ziyaretçilerini, üç metre boyundaki insanlarin kadim irkinin varligini, gelecek iklim ve küresel degisimleri anlatmaya istekliydi. Herkes küçük oglani büyük ilgiyle dinliyordu, ama insanlar bu hikayelere inanmiyorlardi.

Anne baba güvende olmak için çocuklarini vaftiz etmeye karar verdiler: bebeklerinde yanlis bir sey oldugunu düsünmeye baslamislardi. Hemen ardindan Boriska insanlara onlarin günahlarini anlatmaya basladi. Sokakta bir delikanli ile karsilasinca, hap kullanmayi birakmasini söylüyordu; yetiskin adamlara eslerini aldatmalarini birakmalarini söylüyordu, vs. Küçük kahin insanlari gelmekte olan sikintilar ve hastaliklara karsi uyariyordu, bunlar oglanin anne babasi için olumsuz bir söhret yaratiyordu.

Nadezhda daha sonra oglunun ciddi felaketlerden hemen önce kötü hissettigini fark etti. "Kursk denizatlisi battigi zaman, her yeri agriyordu. Beslan'daki rehine krizi sirasinda istirap çekti, o korkunç saldiri günlerinde okula gitmeyi reddetti." 

Beslan krizi sirasindaki hislerini sordugu zaman, Boris içinin yandigini söyledi: "Sanki içimde bir ates yaniyordu. Beslan'daki hikayenin korkunç bir son ile bitecegini biliyordum" dedi oglan. 

Oglan Rusya'nin gelecegi ile ilgili oldukça iyimser: "Ülkedeki durum gittikçe düzelecek. Ancak, Dünya gezegeni iki çok tehlikeli yili deneyimleyecek - 2010 ve 2013. Bu felaketler su ile iliskili olacak" dedi Boriska. 

Boriska o yilin yazinda Rus bilim adamlarinin dikkatini çekti. Rus Bilimler Akademisi'nin Dünya Manyetizmi ve Radyo - dalgalari Enstitüsünün uzmanlari oglanin aurasinin fotografini çektiler, aurasinin olaganüstü güçlü oldugu ortaya çikti.

Profesör Vladislav Lugovenko "Turuncu spektrograma sahip, bu onun güçlü zekaya sahip neseli bir kisi oldugu anlamian geliyor" dedi. "Insan beyninin iki temel hafiza tipine sahip oldugu ile ilgili bir teori var: çalisma ve uzaktan hafiza. Insan beyninin en dikkate deger yeteneklerinden biri deneyim, duygular ve düsünceler ile ilgili hem içten hem de distan bilgi saklama yetenegidir, Evrenin tek bilgisel uzayi. O alandan bilgi çekebilen bazi essiz bireyler var. Benim fikrime göre, her insan varligi enerji kanallari vasitasi ile uzayla baglantilidir."
Lugovenko'ya göre, bu prosedürü çok kolaylastiran özel cihazlarin yardimi ile insanlarin duyular disi niteliklerini ölçmek mümkündür. Tüm dünyadaki modern bilim adamlari fenomen çocuklarin gizem perdesini kaldirmak için genis arastirmalar yapiyorlar. Son yirmi yilda dünyanin tüm yerlesim olan kitalarinda essiz niteliklere sahip olan insanlar dogdu. bilim adamlari böyle çocuklara "indigo çocuklar" diyor.

Vladislav Lugovenko "Boriska bunlardan biri. Görünüse göre, indigo çocuklarin dünyamizi degistirme özel misyonlari var. Onlardan çogu degistirilmis DNA spirallerine sahip, bu onlara inanilmaz güçlü bagisiklik sistemi sagliyor, AIDS'i bile yenebiliyorlar. Böyle çocuklari Çin, Hindistan, Vietnam'da gördüm. Uygarligimizin gelecegini degistireceklerinden eminim." dedi.

Dünyanin öncü uzay birimleri Mars gezegeninde yasam izleri bulmaya çalisirken, sekiz - yasindaki Boriska anne babasina ve arkadaslarina Mars uygarligi ile ilgili bildigi her seyi anlatiyor. Boriska geçmis yasamini hatirliyor. Uzmanlar gerçekte bilemeyecegi bilgilere sahip oldugunu söylüyorlar. Bir Rus gazeteci son zamanlarda essiz bilgisi ve deneyim ile ilgili oglan ile konustu. 

- Boriska, buradaki insanlarin söyledigi gibi gerçekten Mars'ta yasadin mi?

- Evet, yasadim, bu dogru. O zamani hatirliyorum, 14 veya 15 yasinda idim. Marslilar her zaman savasiyorlardi, sik sik arkadasimla birlikte hava baskinlarina katilmak zorunda kaliyordum. Zamanda yolculuk yapabiliyorduk ve yuvarlak uzay gemilerinde uçuyorduk, ama Dünya gezegenindeki yasami üçgen gemilerde gözlüyorduk. Mars uzay gemileri çok karmasiktir. Katmanlidir ve Evren boyunca uçabilir. 

- Su anda Mars'ta yasam var mi? 

- Evet, var, ama gezegen küresel bir felaket sonucu atmosferini yillar önce kaybetti. Ama Marsli insanlar yeraltinda hala yasiyorlar. Karbonik gaz soluyorlar. 

- Marsli insanlar nasil görünüyorlar?

- Çok uzunlar, yedi metreden uzun. Inanilmaz niteliklere sahipler. 
"Oglumuzu ufolog, astronom ve tarihçiler dahil çesitli bilim adamlarina gösterdigimiz zaman, hepsi tüm bu hikayelerin uydurulmasinin imkansiz oldugunu kabul etti. Onun söyledigi yabanci lisanlar ve bilimsel terimler genellikle bu veya o özel bilimi inceleyen uzmanlar tarafindan kullaniliyor." Diyor Boriska'nin annesi. 
Geleneksel tip doktorlari oglanin olagandisi yeteneklerini kabul ediyorlar, süphesiz onun geçmis yasaminda Mars'ta yasadigini söylemiyorlar. 

not: Indigo Çocuk Tanimi: 
Bir dizi yeni ve olagandisi psikolojik nitelik sergileyen ve genelde daha önce belgelenmemis davranis biçimi gösteren bir çocuktur. 1970'li yillarin sonunda dogmaya basladiklari için bugün birçogu yetiskindir.

Indigo kavrami hakkindaki inançlar, insan evriminin bir sonraki asamasi olmalarindan, telepati ve telekinezi gibi paranormal yeteneklere sahip olmalarina; ölümcül hastaliklara karsi bagisiklik gelistirebilmelerinden, indigo rengi auraya sahip olmalarina; son derece empatik ve yaratici olmalarindan, hiperaktivite ve dikkat eksikligi sendorumuyla etiketlenmelerine kadar çok genis bir alani kapsamaktadir. Zira Indigo evrimini kanitlayan bir bilimsel kesinlik henüz mevcut degildir.

Bu konuyu yazdır

  ASTRAL SEYAHATLE YAPABİLECEKLERİMİZ
Yazar: Spiritüeller - 29-01-2017, Saat: 00:50 - Forum: ASTRAL SEYAHAT - Yorumlar (1)

Astral seyahat sırasında ayrılmanın derecesine göre yapabileceklerimiz, astral dünya kademeleri kısmında tam olarak anlatılmıştır. Bunun hâricinde AKAŞA kayıtları olarak nitelendirilen ve dünyanın kuruluşundan itibâren değişik bir kayıt sistemiyle tüm olayların saklandığı, büyük ihtimalle "Düşler Dünyası" kısmında bulunan yerlere gidebilir, çok deneyiminiz varsa gezegenler arası yolculuk yapabilir, ya da sevdiğiniz insanların yanlarına gidebilirsiniz.

astral-seyahat-2.jpg


Çok eskiden okuduğum bir kitapta, ileri zamanlarda teknikleriniz ve deneyimleriniz geliştikçe dünyaya ait nesneleri yanınızda taşıyabileceğinizi iddia ediyordu. Eğer gördüklerimizi bir hayâl ürünü olarak düşünsek bile, hayâller insanı rahatlatan olgulardır ve hiç hayâl görmemekten daha iyidir...

Bu konuyu yazdır