Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1297 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1297 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 254
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 791
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,561
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,948
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,165
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,331
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,585
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,862

 
  Spiritüel Yani Manevi Seks Hakkında
Yazar: Emka - 01-07-2016, Saat: 15:19 - Forum: CİNSELLİK - Yorum Yok

Spiritüel Yani Manevi Seks

Malesef dini unsurlar, toplumsal gelenekler göz önüne alındığında, toplumumuzda, sekse bakış açısına duvarlar örülüyor. Günah, haram, zina, ayıp diyerek, seks ile alakasız bilgileri, yetişen neslin beynine zerk ediyor çoğumuz. Cinselik ve seks varsa, o şey ayıptır demek ne kadar doğru olabilir ki? Dogmatik ideolojiler, binlerce yıldır bu ayıpları?! gelenek haline getirmiştir. Körü körüne, inanmadan araştırmayı ilke edinmiştir. Seks, kucaklamak, sarılmak kadar doğal karşılanmalıdır. Bir çok kirli ve sapık fikir ile bağlantılı olmasına rağmen, seks ve sevişmek eylemi, derin ve kutsal sayılmalıdır.

Cinsel Suçluluk ve Utançla Nasıl Başa Çıkılır?

Türkiye'ye baktığınızda Cinsellik kesinlikle bir tabudur. Bu, bilinçli ya da bilinçsiz, kontrol edemediğimiz hisler topluluğudur. Bunu bastırabilir miyiz? Bir yere kadar kesinlikle. Utanç duygusu, bizim, bir çoğumuzun cinselliği doğru olarak öğrenmesine karşı en büyük engellerden birisidir. Utanç kavramının, her yerimize bulaştığı bu kültürde, televizyonda çıkan sevişme sahnelerinde kanal değiştiren bizler, bir cinayet, kavga, dayak veya işkence sahnesinde, ailece ve rahatlıkla televizyon karşısında oturabiliyoruz. Taşlar yerine oturuyor değil mi mantığınızda? Sizce hangisi İzleyici Dostu? Şiddet mi yoksa cinsellik mi?

Evlenince, Eşimizle Öğrenir ve Yaşarız Yanılgısı

Kadının yatakta bir meta, erekte olan penisi indirme aracı olarak görüldüğü bir toplum mu istiyorsunuz? Ülkemizde, kaç kadın, eşi tarafından gerçekten tatmin ediliyor? Orgazmı hiç bilmeyen kadınların olduğu bir ülke mi istiyorsunuz? Ki Türkiye, şu an geneliyle öyle bir memleket. Erkeğin boşalması, sonra kıçını dönüp yatması acizlik değil de nedir? Utanç, ailelerimiz ve toplum tarafından bizlere öğretilen bir duygudur. Aslında hak etmediğimiz bu utanç ve suçluluk yüzünden, kendi kutsallığımızın farkında olmaz, bedenimizi tanıyamaz, arzularımızdan yoksun ve kuru kuru yaşamak zorunda bırakılırız. Yani doğamızı bastırırız.

Seks, Ruhların Müzikal Melodisidir.

Cinsellik, sizi oluşturmaz tabi ki, sizin bir parçanızdır sadece. Ama cinsellikten kaçmak ve onu inkar etmek, ruhunuzun parçalanmasına, bedeninizde enerji tıkanıklıklarının oluşmasına, sizi eksik ve sınırlı kılmaya yol açar. Cinsel orgazm, insana, uzay  boşluğunda sınırsız keyif tadı verir.



a3e0db76-d2e1-4d75-ad56-a01057655819.jpg

Bu konuyu yazdır

  Siz, ruhsal deneyim yaşayan bir insan değil; insani deneyim yaşayan bir ruhsunuz.
Yazar: Emka - 01-07-2016, Saat: 15:08 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Spiritüel Farkındalık
(James Arthur Ray, Practical Spirituality)


Spiritüellik güçlü bir ilkedir. Spiritüelliği din ile karıştırmamak gerekir. Spiritüellik, yani ruhanilik, sizin Yaratıcı Kaynağınızla olan teke tek içsel ilişkinizdir. Din, tüzel bir varlık haline geldiğinden, dogma ve itaat, bireysel keşifler üzerinde öncelik kazanmıştır. Topluluklar, hepsi Tanrı adına olmak üzere, korku ağırlıklı olarak anlamsız ritüellere koşullandırıldılar. Örneğin; Buda'nın temel hedefi, dogma ve kurallar aşılamak değil, insanın kutsallığını hatırlamasına yardımcı olmaktı. Dinler, modern dünyaya değer katmak için, gerçekten güncellenmeli ve değişmelidir. Tüm ibadet yerleri ve kutsal mekânlar, kendini güç kazanmaya adamış bireylerden oluşan bir bilinç laboratuvarı olabilmelidir. Böylece bireyler, geçmiş günlerin âlimlerini çalışmak yerine, öncelikli olarak âlim olma hedefine sahip olacaklardır.

"Siz, ruhsal deneyim yaşayan bir insan değil; insani deneyim yaşayan bir ruhsunuz." Siz, spiritüel bir varlık, Yaratıcı Kaynağın ve Gücün bireysel var oluşusunuz, sizin kimliğiniz budur. En büyük günah, kutsallığınızı sorgulamaktır. Ruh her zaman daha büyük bir ifadeye açılan varlıktır ve sizin burada bulunma amacınız, ruhsal bir varlık olarak genişlemek ve büyümektir. Ortalama bireylerin sıkça karşılaştığı durumlardan biri, kim oldukları ve dünyanın ne olduğuyla ilgili yanlış bir tanım ve odak noktası ile yaşıyor olduklarının farkına varmalarıdır.

Yaşamınızı sürdürebileceğiniz üç halka vardır. Gücün ilk halkası, gayri ihtiyari bir dünya ve içinde bulundurduğu tüm somut varlıklardır. Bu dünyada yaşamak doğal ve normal görünse de, ayakta kalmak inanılmaz bir güç gerektirir. Bu kadar kolay görünmesinin sebebi, doğduğunuz andan itibaren dünyayı gözlemlemeye koşullandırılmış olmanızdır. Dünyayı, ilginizle ayakta tutarsınız, ilginiz kayarsa, sizin bildiğiniz dünya da sarsılır.

Gücün ikinci halkası, Ruhun soyut dünyasıdır. Bu alışılmadık bilinç dünyasına insan, enerji çoğaltımıyla girmeyi öğrenir. İkinci halkanın diyarını keşfetmeniz için size yardımcı olacak pek çok uygulama vardır, ama bunu başarmak, inanılmaz bir odak ve disiplin gerektirir. Gücün üçüncü ve son halkası, iki dünyayı kaynaştırabilme becerisidir. Bu üçüncü safhaya eriştiğinizde, iradeniz ve isteğinizle ikisinde ya da herhangi birinde yaşayabilme becerisine sahipsiniz demektir.

Modern bilim şimdi, mistiklerin yüzyıllardır bildikleri şeyi onaylıyor. En büyük hata, sizin somut fiziksel bir varlık olduğunuz inancıdır. Fizikçiler, somut olarak görünen şeyin, tam olarak 99,99999 boşluk ya da Ruh olduğunu onaylıyor. Örneğin, bir zamanlar atomun katı olduğunu düşünmüştük. Şimdi, bir atomun bir futbol sahası genişliğinde büyütüldüğü takdirde, elektronların stadyumun etrafında uçuşan pirinç taneleri ile atomun çekirdeğinin bir pirinç tanesi olacağını biliyoruz. Anlaşılan o ki, geriye pek çok boş alan kalıyor.

Büyük ustalar kendilerini, daha büyük bir enerji alanında işlev yapan enerji alanları olarak görürler. Güç, toplayabildiğiniz, yoğunlaştırabildiğiniz ve artırabildiğiniz enerji miktarıyla ölçülür ve yapabildiğiniz seviye ve derece, sizin kişisel gücünüzü belirler. Enerjinizi, daha yüksek bir frekansa ve sürate ulaştırmak için, çok daha yüksek bilinç seviyelerine ihtiyaç olacaktır. Yüksek sonsuz benliğinizle direkt bir kişisel deneyim yaşamadan sonsuz olduğunuzu bilemezsiniz. Spiritüel gelişime en büyük katkı, bilincin alışılmadık hallerinin içinden geçmektir. Sadece bu şekilde sınırlı, fiziksel benliğinizle ayrışmaya başlarsınız. Kendinizi gücün ikinci halkasına dâhil etmeniz gerekir. Toplu bilinç ilerlemesi olarak gelişme umudu taşıyan her spiritüel yasa, önce ikinci halkayı benimsemelidir.

Spiritüel yasalar, kendi kimliklerini her şeyin başı ve sonu yerine, araştırma merkezleri; daha yüksek bir bilinç seviyesinin kişisel keşif ve tecrübesine odaklı bir laboratuvar olarak görmelidir. Tüm önemli öğrenme yasaları gibi, spiritüel araştırma merkezleri, kendilerini gereksiz kılmaya çalışmalı. Özgürlüğü ve kendine dayanmayı öğretmeyen her yasa, hatalıdır. İnsanın sonsuz spiritüel kavramları korkuyla açıklaması, insanileştirmesi, sınırlı aklından geliyor. Gücün ikinci halkası, ruh dünyasına bir adımdır. Bu adım, tüm gelenek ve âlimlerin söylediği, daha üstün bir seviyedir.

Cennet kelimesi, anlamı "genişleme" ya da "genişlemek" olan, Yunanca "ouranos" kelimesinden gelir. Bu yüzden insan aklının bulutların üzerinde bir yere dönüştürdüğü cennet, aslında genişleme anlamıdır. Diğer bir deyişle, kendi kişisel bilinç ve gücünüzün evrimi ve genişlemesidir. İsa'nın söylediği şudur: "Cennetin krallığı içimizdedir" ve "Cennetin krallığı elimizdedir." Her iki ifade de, açıkça içsel gücünüze ulaşmanız gerektiğini ifade eder; Tanrı ruhtur ve bu ruh içimizdedir. Sizin temel kimliğiniz ruhtur; geldiğiniz yerden dolayı, bu formdan başka bir şey olamazsınız. Tüm bunların başlangıcı ruhtur ve sonuç olarak siz tüm kişi ve şeylerle birsiniz. Yaşamınızda daha fazlasına mı sahip olmayı seçiyorsunuz? Daha güçlü olmak mı istiyorsunuz? Öyleyse, kaynak içinizde ve ona erişmek için önce kendi kimliğinizin farkına varmalısınız. Siz, genişleme görevinde spiritüel bir enerji alanısınız. Spiritüel kimliğinizin farkına varın ve gücün ikinci halkasına adım atın. Sonrası size verilecektir.


ee04c2c7706cb99d5d3ce605146281cb.jpg

Bu konuyu yazdır

  ORBLARI NASIL GÖRÜNTÜLERİZ
Yazar: Emka - 01-07-2016, Saat: 03:22 - Forum: ORB - Yorumlar (2)

İnsanlar sadece belli bir frekans aralığında duyabilmekte ve görebilmektedirler. Melek ve diğer ışık varlıklar ise farklı bir frekansta titreşirler. Çok sayıda insan, sadece somut olana inandığından, ruhsal varlıkların olmadığını düşünüp, yoksayarlar. Bunun sonucunda bu varlıkların sundukları yardım elinin farkına varmadan, umutsuz bir yaşam sürerler. İnsanlar ruhani dünyanın varlığı için kanıt aramaktadır. Spiritüel hiyerarşi, yüzyıllardır insanların görme ve duyma duyularının ötesinde farklı boyutlar olduğu konusuna dikkatleri çekebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Melekler ve Yükselmiş Üstatlar insanların fotograflarında görünüp dikkatlerini çekebilmek için, Orb olarak görünme projesini başlatmışlardır. Böylece hem insanlara bir kanıt sunulacak, hem de Orb gören kişi ile temas kurulabilecektir.


dancing-with-orbs-3.jpg


Orbların daire şeklinde olmasının sebebi nedir ? 
Bir Orb görüntüsü yakaladığınızda, siz ışık varlığın enerji alanını görmektesiniz. Işık beden veya merkabah normalde 6 köşeli yıldız şeklindedir. Varlık geliştikçe daire şeklini almaya başlar. Bu ise tamlığı ve bütünlüğü simgeler. Ayrıca küre diğer şekillerden daha yüksek bir enerjiye sahiptir ve enerji akışını kısıtlayacak köşeleri yoktur. İçindeki varlığı korur ve seyahati sırasında zarar görmesini engeller. 

Neden her fotoğrafta orblar görünmez ?
Orblar sadece belli bilinç seviyesindeki fotoğrafçıların çektiklerinde belirirler. Sevgi işin anahtarıdır. Orblar auraları genişlemiş beşinci boyut varlıklarıdır. Orbları görüntüleyebilmek için sevgi bilincine ulaşmalısınız. 

Resimlerde Orblar yoksa o bölgede ruhani varlıklar yok mu ? 
Hayır. Ruhani varlıklar her yerdedir. Bu fotografçının yanlış açıda olduğunu veya doğru bilinç seviyesinde olmadığını gösterir. 


4dc50ccffb97c6b250acc47601bcbb35.jpg

Orbları nasıl görüntüleyebiliriz ? 
Sadece kalbinizi açın, melekleri ve varlıkları düşünün fotografınıza davet edin. Sonuca şaşırabilirsiniz. Birçok boyut bulunduğu ve hepsi farklı frekansta titreştiğinden bir çok değişik renk ve şekilde orblar görülebilir. Her melek, başmelek, ruh kendine özel bir şekle ve renge sahiptir. Her Orb merkez bölgesinden ilahi enerjiye bağlıdır ve en saf ilahi ışığı yansıtır. Dış hat korunma hattıdır. Korunma halkasının dışında aura bulunur ve bu bölge sizin auranızla temas eder. Böylece aranızda bilgi alışverişi sağlanır.

Evet. Şimdi evinizdeki fotograflarınızı bu gözle izleyin. Hangi güzel anlarınızda ilahi varlıklar sizlere eşlik etmiş bir bakın. Benimle Orb fotograflarınızı paylaşırsanız beraber bir Orb koleksiyonu oluştururuz.

NASA’da görevli bilim adamlarından Prof. Klaus HEINEMANN fotoğraflardaki paranormal orblar gerçeğini desteklediğini açıklamıştır.

Prof. HEINEMANN, kendisiyle konuşan bir gazeteciye, ruhsal şifacıların bir toplantısında, karısının çektiği fotoğraflarda minyatür aya benzer ışık dairelerinin bulunduğunu gördüğü zaman çok şaşırdığını söylemiştir.

‘Orblar sadece, kendilerinden kameraya görünmeleri rica edildiği zaman ortaya çıkıyorlardı! Ayrıca, spritüel nitelikli toplantılarda onları çekme şansına daha çok sahip oluyorlardı.

Ve ünlü medyum Keith WATSON’un da çalışmadayken birçok fotoğrafını çekmiş olduğunu dünyaya açıkladı ve NASA bu fotoğrafların doğruluğunu onaylamış.

Onlara İngilizce’de ‘ORB’ denilmesinin sebebi küreye benzeyen şekillerinden ileri gelmektedir. ‘Orb’ anlam olarak ‘küre, daire, gökcismi’ demektir.

manyorbs_garden251-300x280.jpg

Ne olduklarina dair birden fazla sav var;
-Ölen kişilerin ruhlari/hayaletler
-Doğa enerjileri
-Çok boyutlu ışık varlıkları
-Elektromanyetik ışımalar
-Bir takım belirlenemeyen bilincli varlıklar
-Fotoğraf anomalisi
-Havadaki toz zerreciklerinden yansıyan flaş ışığı

Şekillerine göre üç gruba ayrılıyorlar.
1. Orblar
2. Huniler (funnels)
3. Plasmalar 

Genel özellikleri:
-Sürü halindeler ve organikler/canlılar.
-Soğana benzer cok katlı derinlikleri var.
-Hem fiziksel hem de eterik bedenleri var.
-Zeka ve bilince sahipler. Bazı medyumlar onlarla konuşabiliyor.
-Hızlılar… Çok çok hızlılar.


orbs_firetwirl.jpg

Başka bir boyuttan geldikleri düşünülüyor, bazı bilim adamları bizim boyutumuzda görünür olabilmek için bu tür ruhların titreşimlerini özellikle düşürdüklerini ileri sürüyorlar. 2007’nin başlarında “orblar” üzerine ilk uluslar arası konferans Arizona’da yapılmıştır. Dünyanın birçok üniversitesinden konuyla ilgili profesörlerin katıldığı bu konferansta ağırlıklı görüş “orblar”ın paranormal kökenli olmalarıyla ilgiliydi. Konferansın sonunda tekrar söz alan Prof. HEINEMANN, orblar konusundaki araştırmaların henüz emekleme aşamasında olduğunu ama eldeki fotoğrafların daha şimdiden spritüel gerçekliğin bilimsel kanıtlarını oluşturduğunu söylemiştir.

Orblar Dünya boyutları için yeni değildir, ancak dualitede hissedilir olmaları için kristalden indiler (güçleri azaldı). Bunlar 144 Kristal Izgaranın oluşturulmasından önce, çoğunlukla mavi veya altın küreler şeklinde gerçekleşti. Kristal Orblar yüksek boyuttan ışık enerjileridir ve kristalin fonksiyonda işlerler. Onlar kodlanmış Akaşanın prizleri (muhafazaları) ve aletleridir ve Kuantum Kristalin Alanın artan varlığının kanıtıdır. Amaçlı niyet veya mavi kopya ile doldurulmuş madde/antimaddenin gerekli parçacıklarını içerirler.

Bunlar yerkürenin ve insanlığın yeniden oluşumunun anahtarlarını taşıyan İlahi Bilinçli Zekalardır. Daha kesin olmak için, bunlar süreci tamamlayan ve dönüşümsel işleyişin zincirlerini birleştiren yüksek enerjileri çağıran ve çeken manyetik mavi kopyalardır. Bunlar Yükselişin katalizör mekanizmalarıdır ve sayısız geometrik matrikslerde gerçekleşirler.

Orbların bazıları insanların MerKiVic dönüşümü içindir ve diğerleri gezegenin makro dönüştürülmesi içindir.

Orblar kristalin genişleme yükleridir. Şu anda çoğu insan bu ‘orbları’ sadece dijital teknoloji fotoğraf imgeleri ve sezgisel ‘üçüncü göz’ algısı ile görebiliyor. Kozmik Tetikleyicinin Kristalin aşaması ışık içeriğiniz ve MerKiVic ilerlemeniz vasıtasıyla onlara çekilenleriniz tarafından onların çıplak gözle görülmesini sağlayacak.

Bu konuyu yazdır

  Taklidin Nörobiyolojisi
Yazar: Emka - 30-06-2016, Saat: 20:31 - Forum: Zihin - Yorum Yok

Yetişkin bir insanın beyninde yaklaşık 100 milyar sinir hücresi (nöron) bulunur. Her bir sinir hücresi, çevresindeki her bir sinir hücresiyle 1.000-10.000 civarında bağlantı yapabilme kapasitesiyle yaratılmıştır. Beyindeki bağlantı sayısı, kâinatta mevcut bütün temel parçacıkların sayısından fazladır. 

Son on yılda gelişen sosyal nörobilim disiplini, kontrol merkezi ve ruhun icraatlarına önemli bir sahne olan beyni anlamada yeni ufuklar açmıştır. Beynin fonksiyonlarının sosyal ortamlara göre değiştiği ve geliştiği daha iyi anlaşılmıştır. Bu yüzden beyinle alâkalı bu tür çalışmalar izole ortamlarda tek başına değil, sosyal bir çevrede diğer insanlarla etkileşirken yapılmaya başlanmıştır.

Ayna nöronlar 
Nörolojide son on yılın en önemli keşiflerinden biri ayna (mirror) nöronlardır. Beyin hücrelerinin hususi bir alt kümesi (yaklaşık % 20 kadarı) aynalama özelliği taşır ve ön korteks lobunda bulunur. Bunlar görme ve mekânla ilgili premotor nöronların özel bir çeşididir. Çevrede gözlenen davranışların nöron kopyasının çıkarılmasında rol oynar. İnsanların başkalarının yaptığı davranışları nörobiyolojik açıdan hızlı şekilde tekrarlamasının altında ayna nöron sistemi bulunur. İnsanın sosyal etkileşiminde aktif hâle geçen ayna nöronlar, diğer insanlarda gözlemlediğimiz davranışlara cevabın bir parçasını oluşturur. Bu nöronlar, kültür gibi üst seviyede insan düşünce ve davranışının nörobiyolojik ifadesinde rol alırlar.

Nöral aynalama, grup içi ve gruplar arası sübjektifliğin ve ortak ön yargının meydana gelmesinde rol oynayan nörolojik mekanizma olup, idrak ve toplum psikolojisi teorilerini desteklemektedir. Bunun mânâsı, birlikte olunan veya gözlemlenen insanların davranışlarının, kişinin zihninde seçici olarak kopyalanmasıdır. Bu durum, insan beyninde taklidi kolaylaştıran bir kopyalama ve kaydetme mekanizmasının var olduğuna işaret eder. Dolayısıyla ayna nöronlar, insanın sosyalleşmesini beyin perspektifinden anlamada yeni bir pencere açmaktadır.

İnsanın sosyalleşmesinde, ruhun fonksiyonlarına sebep perdesi oluşturan nörobiyolojik mekanizmaların ve hormonların rolü ihmal edilemeyecek kadar fazladır. DNA biyoloji için hangi öneme sahip ise, ayna nöronlar da, insanın psikolojik boyutunu anlamada benzer öneme sahiptir. İnsanın sosyal münasebetleri, diğer insanların davranışlarını, niyetlerini ve duygularını anlamaya bağlıdır. Sosyal psikoloji araştırmaları, taklit davranışların otomatik olarak yaygın şekilde yapıldığını ve empatiyi kolaylaştırdığını göstermektedir. Burada kavram temelli düşünme yerine, doğrudan kopyalama vardır. Sosyal iletişim, insanların niyetlerini ve hissiyatlarını anlayıp ona göre tutum ve davranış geliştirmeyi gerektirir. İnsan beyni, seçici taklit ve kopyalamaya programlandığından, kültür öğretilemez, ancak taklit ve kopya ederek, yaşanarak öğrenilir. 

Maymunlar üzerinde yapılan yeni araştırmalar ayna nöronların bilinmeyen fonksiyonlarını ortaya çıkardı. Bir maymunu hata yaparken gözlemleyen bir makak maymununun ön beyninde belli bir nöron topluluğunun aktif hâle geçtiği bulundu. Enteresan olan husus, gözlemleyen maymun kendisi hata yaparsa, bu nöron topluluğu aktifleşmiyordu. Bu oldukça sürpriz bir buluştu. Daha sonra, benzer hücrelerin insan beyninde de var olduğu gösterildi. Kendi hatalarında sessiz kalan, başkalarının hatalarını hemen fark eden insanların ayna nöronlarının da buna paralel olarak ateşlenmesi, 2012 yılının önemli buluşlarından biridir. Bu buluş, beynin gerçekten kompleks bir işleyişe sahip olduğunu gösterir. 

İnsan, çevresinde gördüğü, konuştuğu kişileri taklit etme, onların hatalarını fark etme veya ellerindekilere sahip olmayı isteme eğilimi gösterdiğinde, buna paralel olarak sinir hücrelerinden bazıları aktif hâle geçer. Taklit ve özentinin, kusur aramanın, kıskançlık ve öykünmenin icraat ve ifadesinde beyne rol verilmiştir. Bu ayna nöronlar, dilin, sosyalleşmenin, grup oluşturmanın, aidiyet duygusunun, taklide dayalı öğrenmenin, kültürün ve kitlesel hareketlerin, beyin seviyesinde nasıl oluştuğunu da kısmen açıklar. 

Deneylerde, bir kişinin elindeki nesnelerin, diğer insanlarda, kime ait olduğu bilinmeyen orta yerdeki nesnelere göre, daha çok sahip olma arzusu oluşturduğu gözlenmiştir. Bu arzu, farklı eğitim, terbiye, inanç ve kültürden insanlarda değişen derecelerde olacağından, bunun beyindeki karşılığı da farklılık arz edecektir. İnsanın yapısında, başkalarının sahip olduğu güzel, iyi ve doğru şeylere karşı imrenme, gıpta etme, onları örnek alma, kıskanma, hattâ onlara göz dikme, ayrıca başkalarında kusur arama gibi eğilimler vardır. Bunlar belli bir dereceye kadar insanı teşvik eder, kamçılar, örnek almaya sevk eder. Dolayısıyla kişinin ayakta kalması ve sağlıklı bir sosyal çevreye uyum sağlaması adına önemli fonksiyon görürler. Fakat bu konuda doz, zaman ve zemin doğru ayarlanmadığı takdirde had aşılır, haksızlığa kapı açılır ve bunlar kötü ahlâk sebebi olur.

İnsanlar, içinde bulundukları sosyal çevreden, arkadaş grubundan, medya ve reklâmlardan neden kolayca etkilenir ve gördüklerine benzemeye çalışır? 
Bilhassa günümüzde çok cazip hâle gelmiş olan dünya insan nefsine hitap ediyor. Eğlence kültürü; reklâmcılık, sosyal medya, bilgisayar oyunları ile potansiyel bir pazar hâline gelmiş milyarlar üzerinde istediği tesiri icra ediyor. Nefisleri terbiye, akılları tezkiye, ruhları tasfiye edilmemiş, sağlam bir inanç alt-yapısı olmayan kitlelerin iradeleri çok kolay baskılanıyor. İnsan nefsinin böyle bir dünya karşısında her defasında neredeyse aynı cevabı veren kolay müşteri durumuna düştüğü çok açık. Böyle bir ortalama insan, dünyayı bu hâliyle algılayıp cevap verdiğinde hâlet-i ruhiyesinin beyin ekranındaki karşılığı ve bu süreçte ayna nöronların nasıl aktif hâle geçtiği fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) tekniğiyle görülüp gösterilebilir. Ayna nöron sistemi; reklâmcılığın, sosyal medyanın, görsel sanatların, bilgisayar oyunlarının insan üzerindeki tesirinin beyindeki nörobiyolojik karşılığıdır. 

Ayna nöronlar, bilhassa görsel kültürün beyindeki tesirlerini anlaşılır kılar. "İnsan neden gördüğü şey olmaya yatkındır, neden gördüklerini taklit eder?" sorularının cevabını verir. Reklâmın, video ve bilgisayar oyunlarının gücü ve cazibesi nereden gelir? Çünkü görmeye dayalı algılama, hissetme, öğrenme ve iletişim kurmada ayna nöronlar, çok önemli fonksiyonları yerine getirir. Mutlu ve huzurlu insanların çevresindeki insanlar da mutlu ve mütebessim olurken, bu sürecin beyin seviyesindeki karşılığı ayna nöronlarının faaliyetidir. 

Ayna nöronlar, başkalarının davranış ve yüz ifadelerinin içimizde yansıtılmasında görev alır. Gergin ve endişeli insanlar bizi de gerer. Gördüğümüz ve benimsediğimiz davranışlar, ayna nöron sistemi tarafından kopyalandığından bulaşıcıdır. Bir misâl vermek gerekirse, bir insan veya bir çocuk, ebeveyninin bir davranışını seyrederse, bunları, ayna nöronların aktifleşmesi yoluyla tek bir basamakta öğrenir. Bu görerek ve taklit ederek öğrenilen şeyler, şuuraltı birikimlerini oluşturur. Bir kere görerek öğrendiğinde, bu maharet hızlı şekilde taklit ve aynalama yapmak suretiyle yayılır. Kültürün yatay olarak bütün nüfusa yayılmasının, insanların bir lider etrafında toplanıp toplu davranışlar sergilemesinin beyin katmanındaki perde mekanizması, ayna nöronlardır. Ayna nöronların varlığı, nöroetik, nöropazarlama, nöropolitik gibi melez yeni bilim dallarının oluşmasına ve fen/sosyal-beşerî bilimler arayüzünde araştırma ve incelemeler yapılmasına da kapı aralar. Kişinin lisan öğrenirken dil ve dudak hareketlerini taklit edebilmesi, önemli bir ayna nöron aracılı maharettir. 

Şiddetin öğrenilmesinde ayna nöronlar 
Gözlem ve seyir yoluyla şiddetin öğrenilmesinde de ayna nöron sistemi rol oynar. Aklî muhakeme ve iradî mekanizmalarını kullanamayan kişilerin kitlesel şiddete esir olması, bu şekilde gerçekleşmektedir. Çocuk ve gençler, şiddeti ayna nöronlar vasıtasıyla öğrenirler. Alt-şuur basamaklarında veya şuur ve iradenin devre dışı olduğu durumlarda ayna nöronlar daha ön plânda rol oynar. Burada kavrama dayalı muhakemeye ve akıl yürütmeye gerek yoktur. Bilgisayar ve video oyunları, kavram temelli düşünerek değil, hissettirerek öğretmede önemli bir teknolojidir. Çocuklar ve gençler video oyunlarıyla gerçeklik arasındaki farkı bildiklerinde ısrar ederler. Bu alt-şuur seviyesinde bir idraktir ve beyin bunu bu yaşlarda otomatik olarak gerçekmiş gibi kaydeder. Zihin bildiği şeyleri değil, gördüğü şeyleri aynalar. Sanal görüntü ve gerçekler, beyin için nesnel gerçeklikten farksızdır. Şuuraltı seviyesinde her aksiyon ve görüntü, beyinde otomatik olarak hissî bir şekilde kodlanır. 


Netice olarak ayna nöronların varlığı, bize insanın sosyal bir varlık olmasının altında yatan bir zihin mekanizması olduğunu, beynin sağlıklı gelişmesi ve bilhassa küçük yaşlardaki çocukların güzel örnekleri görmesi için, sosyal ortamlara neden ihtiyaç duyduğunu oldukça iyi açıklar.





5832.jpg

Bu konuyu yazdır

  ENERJİNİZİ YÜKSELTMEK VE DENGELEMEK İÇİN BASİT YÖNTEMLER
Yazar: Spiritüeller - 30-06-2016, Saat: 16:24 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Cook's Hookup Teknıgı:

Pozısyon 1
Bu teknık enerjiyi topraklamak,merkezlenmek ve zihni sakınlestırmek,beynın sag ve sol taraflarını dengelemege yardım eder.Bu egzersizi yapmak icin sandalyede oturun ve ve herbir pozısyonu 2,3 dakika yapın.

1. Bır ayak bılegını dıgerının üzerine caprazlayın.(sol ayak bılegınızı sag ayak bılegınıze atın )

2.Ellerinizi önünüzde tutun...avuclar asagı bakacak sekilde...hangi ayak bılegı yukarıda ıse,aynı taraftaki eli alın ve dıger elin uzerine carraz yapın..yani sol elinizi sag baldırınıza koyun..sag elinizide sol elin uzerinden sol baldırınıza...simdi eller caprazlanmıs bir haldedir

3.Gevseyin.dilinizin ucunu agzınızın tavanında(damakda ) tutun...gözlerinizi kapatın...nazikce nefes alarak biraz dinlenin.Bu ddurumda yogun hisleriniz olursa ;izin verin olsunlar...sakinlesinceye kadar bekleyin...bu stres giderme isleminin bir parcasıdır.

4.Sakin hissettıgınız zaman ellerinizi acın..ayak bileklerinizi indirin..

Pozısyon.2
Avuclarınızın arasında kucuk bır toptutuyormus gibi parmak uclarınız bırbırıne dokunur durumda ellerinizi kucagınızda dinlendirin ve ayaklarınız zemine bassıın


SpiritualPower-640x375.jpg



ÜC VURUS TEKNIGI
Enerjı seviyenızı yenıden canlandırmak ıcın faydalıdır.Yorgun oldugunuz zaman her bır bolgeye 1 dakika kadar vurun..

*Sag elınızle timus bezinizin üstune nazık ..ama saglam vuruslar yapınız.Timus noktası koprucuk kemıgının gögüs kemigi ile birlestigi yerdir.Diger elinizi göbeginizin üzerine hafif basılı olarak tutunuz.
Bu ,meridyenleri ve enerji yollarını dengeler..zindelik verir..

*Bogazın her iki yanındaki köprücük kemigi cıkıntılarının 3 cm altındaki noktalara her iki elinizi aynı anda kullanarak nazik ve saglamca vurunuz."buraya böbrek 27 noktaları deniyor "

*Dalak noktaları:
enerji seviyenızı yükseltır,kanınızın kimyasını dengeler ve bagısıklık sisteminizi güclendirir.Bu gögüs bölgenizin hemen altında;meme bası hattının tam altındaki bölgedir.Her iki elinizi aynı anda kullanarak Bir dakika kadar vurus yapınız.

*Üst dudagın üstüne (dudak ile burun arasında kalan kısım )isaret parmagınızın yan kısmını dayayın... alt dudagın altındaki bölgeyede bas parmagınızın ön yüzünü dayayın...ve aynı anda iki parmagınız birlikte vurus yapın..1 dakika yeterli
buda enerjinizi hemen canlandırır..

*Kuyruk sokumunu ovalamak enerjinizi canlandırmak icin yapılabilir..

*2 Bardak su ictikten sonra ellerinizi böbreklerinizin üzerine koyunuz..3,5 dakika yeterli..Bu,bedeni sulandırır ve elektrik devrelerini düzeltir...

*Her iki elinizi kullanarak köprücük kemiklerinizi, bas parmak ile diger parmaklar arasına alarak ovalayınız.bu da enerjinizi hareketlendirmege yarar... 

Bu konuyu yazdır

  PSİKOMETRİ VE EGZERSİZLERİ
Yazar: Spiritüeller - 30-06-2016, Saat: 16:09 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Psikometri Nedir?

Dokunduğumuz her şey üzerinde vücudumuzdan çıkan gözle görülmeyen radyasyonlar,psikospik yeteneklerimizle algılayıp değerlendirebildiğimiz çok daha derin ve etkili izler bırakırlar.Bunlara 'ruhun izleri' diyebiliriz.Bu radyasyonlar canlı madde ile sınırlıda değildir.Donmuş maddeler bile kendi enerji formlarını yayarlar.Örneğin kol saatiniz sizin hakkınızda hatıra defterinizdekinden çok daha fazla bilgilerle yüklü bulunmaktadır. Cansız objelere dokunduğumuzda bir şey hissetmemize sebep olan şey nedir? Örneğin sahibini bildiğimiz yada bilmediğimiz bir yüzük,bir tokadan sevinç yada üzüntü duymamız gibi. Psikometrik fenomenin etüdüyle ilgili araştırmalar göstermiştir ki,elle dokunulan objeler üzerinde normal duyumlarımızla algılayamadığımız izler çıkmaktadır.Yani,insanlar ellerine aldıkları eşyalar üzerinde bildiğimiz fiziksel parmak izlerinden daha etkili izler de bırakırlar.Ruhsal enerjinin en önemli niteliklerinden biri etki etmek,buna karşı madde enerjisinin en önemli özelliklerinden birisi de etki almaktır.Bu temel prensip çevremizdeki tüm nesnelerin kendilerine canlılardan gelen enerjileri emmesine ve saklamasına neden olur. Eğer bu ele alış ve etkileyiş daha da şuurlu olarak yapılmışsa,o takdirde söz konusu izlerin daha etkili bir şekilde eşyaya işlendiği ortaya çıkarılmıştır.Vuku bulan her şey evrenin eterine siner, kaydedilir. 

Sesler ve hareketler ebediyen kalmak üzere film, kaset, fotoğraflar, vb. aletlere kaydediliyor. Her şeyin devamlı olarak kaydedildiği bir hafıza bulunmaktadır. Buna Doğu mistizminde 'Akashic Record' denilir ve herşeyin hafızası olarak kabul edilir. Akashic Record görüşü, Carl Jung tarafından geliştirilmiş 'Kollektif Şuur' görüşüne çok benzemektedir. Kollektif şuur görüşüne göre,tüm tabiatın ve onun içinde bulunan her şeyin gayri şuurları 'evrensel psişe' ile birlik halinde bulunur.Bu evrensel psişe tüm acıları,sızıları ve sevinçleri duyar ve hatırlar.Bu yüzden psikoskopi,bir kişinin yada objenin psişeyle ölçümü olmaktadır. 

Burada, zaman ve uzay bakımından sınırsız durumda bulunan evrenle her şey bağlantı halindedir.İşte bu hafıza kayıt ve kalıpları psikospist tarafından yakalanır.Psikospistler böyle bir vibrasyonel enerjiye duyarlı ve tepki gösterebilecek niteliktedirler.Psikometri geçmiş ve gelecekle ilgilidir ancak bu yetenek geliştikçe geçmiş, şu anki, gelecek arasındaki sınırlar kalkar ve zamanla süje hepsini uzay ve zamanın olmadığı bir planda görür yada algılar hale gelir.Tanınmış durugörür Gerard Croiset psikospist olarak Güney Afrika'da bulunduğu sırada kendisine hiç bir bilgi verilmeden,tarihi asırlarca öncelere kadar giden bir fosil verilir.Eline alır almaz tahmin ettiği tek şey bunun laboratuarın bahçesinden alınmış bir taş olduğu idi. Croiset küçük fosili avucunun içine alarak gözlerinin kapadı ve çok geçmeden ağzından şu tanımlama ve tasvirler dökülmeye başladı:Gözleri kapalı ve elinde fosil olduğu halde subtropikal bir iklimin hüküm sürdüğü bir yöredeki palmiye ağaçlarından,büyük meyve ağaçları ile bunların arasında dolaşan dev yapılı hayvanlardan söz etti.Yani küçücük bir taş parçasından algıladığı tesirlerle altı asır öncesinden eskilere doğru gidivermiş ve oraları anlatmıştır.Bir süre sonra Croiset'in söyledikleri Güney Afrikalı arkeologlara kontrol ettirildi ve medyumun söylediklerinin hepsinin doğru olduğu kanıtlandı.Yurtdışında polislerle çalışan psikometri medyumları suçluların dokundukları eşyalar aracılığıyla onların yakalanmasında önemli bilgiler verebilmektedirler.

Psikometri Egzersizleri
İlk denemelerinizde avuç içinize alabileceğiniz yada rahatlıkla elinizi üstüne kapatacağınız küçük ve fazla el değiştirmemiş objelerle çalışabilirsiniz.Denemelerinizde tecrübe kazandıkça,el değiştirmiş objeler üzerinde de ayrıntılı algılamalar yapabilirsiniz.Her objeyle ilgili iki ana 'hatıra' vardır.Birincisi objenin kendi varlığının tabiatında bulunan 'kişisel hatırası',ikincisi insanlarla ilişkisi sonucu üzerine sinmiş olan 'birikmiş hatırası'dır. Durugörü yeteneğiniz eğer ortaya çıkmış durumdaysa,zihninize gelen düşünceler çeşitli imajlara dönüşecek ve herşeyi bir film şeridinde izlermişçesine takip edebileceksiniz.Durugörü yeteneği kolay kolay su üstüne çıkmamış kişilerin de sezgisel ve telepatik yetenekleri daha etkin durumda olabilir.Böyle kişiler Psikometri deneylerini yaparken sezgisel olarak içlerine doğanları mantık yürütmeden algılayabilir ve benzer başarıyı elde edebilirler.

Psikometri Deneyi - 1
Deneye başlamadan önce fiziksel ve zihinsel olarak gevşeyin.Gevşedikten sonra,bir miktar küçük eşya ve objeleri bir araya getirip bir tepsinin içine koyun.Başlangıçta sadece bir kimsenin malı olan (örneğin kol saati,yüzük gibi)eşyalardan başlamanız tavsiye edilir.Önce,eşyanın geçmişini mi yoksa eşyanın sahibinin özgeçmişini mi öğrenmek istiyorsunuz,buna karar veriniz.Ondan sonra zihninizi ona göre konsantre ediniz.Tepsinin üzerini örtün ve eşyaları hangi sıraya göre ele alacaksanız,bir kenara yazınız.Birkaç celseden sonra artık onları yazmadan da hatırlayabileceksiniz.Yapmakta olduğunuz işe tamamen konsantre olun.Tepsinin üzerinde bulunan eşyalardan biriyle ilgili olarak kuvvetli etkiler almakta mısınız?Bu şekilde güçlü tesiri haiz bulunan eşyayı ötekilerden ayırın.Dikkatli bir şekilde parmak uçlarınızla ona dokunun ve iyice ayrıntılarına kadar onu hissetmeye çalışın.Avucunuzun içine alın ve eşya hakkında ilk genel algılamayı yakalamaya çalışın: Hoş, abes, korku, ürperti, suçluluk, objenin yaşı gibi. Unutmayınız ki,ilk algılamalarınız çok genel mahiyette olacaktır ve bu,zamanla daha belirgin ve ayrıntılı duyumlara dönüşecektir. Korku, sevinç, gerilim, acı-sızı, hastalık, mutluluk, yalnızlık duyumlarına kapılabileceksiniz. Ana duygu esaslı olarak algılandıktan sonra,oradan derinlemesine gitmek suretiyle sahibinin özgeçmişine de inebileceksiniz.

Psikometri Deneyi - 2
Deneye başlamadan önce psikometri egzersizlerini uygulamanız gerekmektedir. Bu çalışma için bir arkadaşınızdan yardım isteyeceksiniz.Arkadaşınız sizin de tanıdığınız ama kim olduklarını bilmediğiniz 5-6 kişiden kredi kartlarını toplayarak size getirmeli.Arkadaşınıza kredi kartlarına asla dokunmaması gerektiğini hatırlatın.Örneğin kartlara dokunmaması için kredi kartlarını kağıt bir mendile sararak getirebilir. Kredi kartlarını alın ve sessiz,kimsenin olmadığı bir odaya giderek onları mendilden çıkartın.Üzerlerindeki isimleri görmemeye özen göstererek onları ters çevirin ve temiz bir bezin üzerine serin.Zihninizi boşaltın, oturduğunuz yerde gevşeyin ve çalışmaya konsantre olun.İyice gevşedikten sonra,kartlardan birini avucunuzun içine alın.Alnınıza dokundurun.Göğsünüzün üstüne koyun.Daha sonra avucunuzun içinde ya da masanızın üzerine bırakıp elinizi üstüne koyarak, derin gevşeme haline geçin.Kesinlikle mantık yürütmeyin.Sadece içinize doğacaklara konsantre olun.

Neler hissettiğinize dikkat edin.Karttan elinize sıcaklık duygusu mu geliyor yoksa soğukluk duygusu mu geliyor? Önce buna dikkat edin.Bu kartın sahibinin genel karakteristik halleri size duygu olarak yansımaya başlayacaktır.İçinizde nasıl bir duygu hali canlanıyor? Sinirli, heyecanlı ve egoist bir hal mi içinizde hakim oluyor; yoksa sessiz sakin, sükunet içinde huzurlu bir hale mi bürünüyorsunuz?Bunlara hep dikkat ediniz.Daha sonra bir adım daha atın ve bu kartın bir bayana mı yoksa erkeğe mi ait olabileceğini hissetmeye çalışın.En sonunda bu kartın kime ait olduğunu bulacaksınız.Bunu yaparken de mantık yürütmeyin.İçinize doğacak sezgiye kendinizi teslim edin.Eğer durugörü yeteneğiniz işler durumda ise kartın sahibini imajinatif olarak gözlerinizin önünde canlanmasını bekleyin.Zihinsel ekranınızda onun görüntüsünü görün ve o kişi ile ilgili özel bazı bilgilerin sezgisel olarak ya da görüntüsel olarak size gelmesini bekleyin.Bu egzersizi tüm kredi kartları için uygulayın ve elde ettiğiniz izlenimleri not edin.Daha sonra kredi kartlarının üzerindeki isimlerle notlarınızı karşılaştırın.Bu çalışmalarınızın süresi 30 dakikayı geçmemelidir.Bu süre içinde kartların tamamını bitiremezseniz,ara verip bir sonraki çalışmanızda devam edebilirsiniz.

paranormal-yetenekler.jpg

Bu konuyu yazdır

  HİPNOZ VE HİPNOZ YÖNTEMLERİ
Yazar: Spiritüeller - 30-06-2016, Saat: 15:46 - Forum: Hipnoz - Yorum Yok

Hipnoz
Bir insanı yarı bilinçli bir durumda kendinden geçirme (trans hâli), telkine daha uygun kılma. Bu işleme de ipnotizma ya da hipnotizma adı verilir. İpnozu bir tedavi aracı olarak kullanan Anton Mesmer olduğu için, bu olay mesmerizm olarak da adlandırılır. İpnoz yapılan kimse, trans hâline sokulur; ipnotizmayı yapanla o kişi arasında ilişki kurulur ve uyutulmuş kişide ipnoz durumuna özgü davranışlar gözlenir. Kimi vücut bölümleri hissizleşir, unutulmuş anılar canlanabilir. İpnozun temelinde, beynin bir bölümünün tekdüze bir şekilde uyarılması, inhibisyon yaratılması ya da kişinin uyutulması yatar. İpnoz bir tedavi aracı olarak ağrısız doğum yaptırmak, ilâçla uyutmadan kimi ameliyatları gerçekleştirmek, psikoterapi uygulamak ve hastayı bazı alışkanlıklardan kurtarmak için, tıpta uygulanabilir. 

Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar. Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir.

Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir. Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır. 


hipnoz-6mizqsez.jpg


Hipnozun Şartları 
1- Yetenek ve durum: 
Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.

2- Yorgunluk: 
Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.

3- Heyecan: 
Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.

4- Eğilimlerin gelişmesi: 
Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.

5- Çökme: 
Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.

Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce

Bakış: 
Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.

Söz: 
Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; "sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı".

Düşünce: 
Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.

Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet'in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır.

Bu konuyu yazdır

  BAŞMELEK GABRİEL - Günlük Mesajı – 30.06.2016
Yazar: Emka - 30-06-2016, Saat: 14:41 - Forum: Gabriel (Cebrail) - Yorum Yok

Değerli Sevgililer,

Bugün sizlere “Güven” olarak bilinen, Sevginin bir başka niteliğinden bahsetmek istiyorum. Bu nitelik, Sevgi’nin ve Asaletin birçok suretini ve niteliğini içinde barındırır. Güven niteliği, kişinin kendisiyle, başkalarıyla ve Yaratan ile olan ilişkisinin “kutsallığını” önemseme ve koruma becerisini ifade eder.

Bu niteliğe sahip olan kişi, (her şeyin güzel olacağından emin bir şekilde) bütün kaygılarını ve endişelerini Yüksek Varlığına (Öz-benliğine) havale ederek, böyle bir Güven ve böyle bir Sevgi duygusunu, başkalarına da “bulaştırır”.

Sevgi’nin bu niteliği, kişisel ilişkilerde büyük önem taşır. Çünkü bir ilişki, bu nitelik olmadan güvensizlik ve şüphe içinde bocalar durur ve temelinde Güven niteliği yatmadığı için de devam edemez. Bu nitelik yaşamın en önemli temel taşı ve anahtarıdır.

Bir bireyin karşısındaki kişiye olan güveni yıkılmış ise, bu güvensizlik duygusu dalga etkisi yaratarak, daha önce var olan (duygu ve düşünceler) ve bunların üzerine inşa edilmiş olan her şeyi etkiler. Temelinde Güven niteliği olmayan bir ilişkiyi sürdürmek, mümkün değildir. Şayet ortaklardan birisi bu güveni yeniden kurmak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır ise, o ilişki devam edebilir. Ancak bu hiç bitmeyen bir sabır ve azim gerektirir. Çünkü haksızlığa uğramış olan kişi, Varlığının temelinden sarsılmıştır. Yine de, özveride bulunarak, sürekli yapıcı ve olumlu davranarak, Güven duygusunun yıkılmasıyla paramparça olmuş olan ne varsa, o parçaları tekrar “yapıştırmak” mümkün olabilir.

Bu sözlerimi biraz düşünmeniz ve içlerindeki “mücevherleri” keşfetmeniz umuduyla, şimdi sizlerden ayrılıyorum.


BEN Baş Melek Gabriel (Cebrail)


Archangel-Gabriel.jpg

Bu konuyu yazdır

  RUHSAL GÖZÜNÜZÜ AÇMAK İÇİN MEDİTASYON
Yazar: Spiritüeller - 29-06-2016, Saat: 04:38 - Forum: DURUGÖRÜ - Yorum Yok

1.Rahatsız edilmeyeceğiniz bir odada rahat bir yer bulup oturun. Telefonun zilini kapatın.

2.Odanın güzel altın rengi, metalik bir ışıkla dolduğunu hayal edin. Bu ışık bu güzel, ışık-dolu, altın rengi aura'ya sahip meleklerden gelmektedir. Bu ışığı birlaç kere derin bir biçimde içinize çekip ciğerlerinizi onunla doldurun. Işığı içinize çekerken bedeninizin yenilendiğini ve gevşediğini hissedin. İçinize mümkün olduğunca çok ışık çekin ve sonra onu yavaş yavaş dışarıya verin.

3.Şimdi dikkatinizi iki gözünüzün arasındaki alanda toplayın. Önünüzde, gözlerinizin arasında bir başka göz görün yada hissedin. Bu sizin üçüncü gözünüzdür. Bu gerçek benliğinizin gözüdür, tüm yaşam-tarihinizi kaydeden ve siz öbür tarafa geçtiğinizde yaşamınızın bir özetini gösterecek olan gözdür.
Üçüncü gözünüzün kapağının açık mı, kısmen açık mı yoksa tamamen kapalı mı olduğunu görün yada hissedin. Eğer göz kapağı açık değilse, altın ışıktan çok derin bir nefes çekin. Bu ışığı başınızın içine getirin. Şimdi, nefesiniz ve niyetinizle, bu ışığı üçüncü gözünüzden geçirip odaya verin. O içinden geçen temizleyici ışığa karşılık verirken üçüncü göz bölgenizde hafif bir baskı hissedebilirsiniz. Nefes alıp vererek altın ışığı üçüncü gözünüzden dışarı yollamayı sürdürün.

4.Üçüncü gözünüzü temizlerken, ruhsal görünüzü engelleyebilecek her türlü düşünceyi de salıverebilirsiniz. Melekler sınırlayıcı inançları temizlemeniz için size yardıma hazır biçimde beklemektedirler. Yapmanız gereken tek şey bu inançları temizlemeyi istemektir. Onlar tüm işi sizin için yapacaklardır.
Birkaç derin nefesle birlikte, gerçeği yada geleceğinizi görme konusunda barındırdığınız korkuları meleklerinize bırakmayı isteyin. Meleklerinize, onları görme konusunda barındırdığınız korkıları bırakmayı isteyin. Onlara, ruhsal görünüzü yeniden uyandırmanızın sonucunda eleştirilme, baskı yada zarar görme korkunuzu bırakmayı isteyin. Kendiniz dahil, herhangi bir zamanda ve yerde ruhsal görüye sahip olduğunuz için size zarar vermiş olanları bağışlamayı isteyin

5.Kesin bir karar ve niyetle, üçüncü gözünüzün kapağını açın. Lütfen bunun için çok zorlamayın yada çabalamayın. Sadece onu açmaya karar verin, onun yapmaya karar verdiğiniz herhangi bir bedensel hareket kadar doğal ve kolay bir biçimde açılmasına izin verin. Onun açıldığını gördüğünüzde, hep böyle açık kalmasına karar verin. Onu istediğiniz zaman kapatabileceğinizi bilin.

6.Ruhsal görünüzü doğru haline dönecek şekilde temizlemenize yardımcı oldukları için meleklere teşekkür edin.


duru-goru-nedir-medyum-y%25C4%25B1lmaz-eren.jpg

Ruhsal Görü Alıştırması

1.Yakınınızdaki bir nesneye bakın. Bu nesnenin ayrıntılarını otuz saniye kadar inceleyin.

2.Sonra gözlerinizi kapayın ve bu nesneyi zihin gözünüzde inceleyin. Zihninizden bu nesnenin görüntüsünün, parlaklığını, ayrıntısını ve büyüklüğünü artırmasını isteyin. Bu nesneyi zihninizde evirip çevirin ve ona farklı açılardan bakın. Bu alıştırmayı günde iki kez yapın, o zaman görüşünüzün keskinliği muazzam derecede artacaktır.

3.Ziyaret ettiğiniz yerlerin fiziksel çevrelerine dikkat etmeye başlayın. Sıradan görüntülere dikkat etmeye başlayın ve çok geçmeden çevrenizdeki görsel sunuların zenginliğini ve çeşitliliğini fark edeceksiniz. Kitabınızdaki her sahnenin ayrıntılarını kataloğunu çııkaran bir romancıymışsınız gibi davranın. Bakkaldaki tezgahtarın yüz ifadeleri, otel lobisindeki koltuğun kumaşının rengi ve dokusu, yerel çiçekçinin papatyalarındaki sarı rengin tonu gibi önemsiz ayrıntılara dikkat ederek ilahi rehberliğinizin ayrıntılarını da daha iyi elde edebilirsiniz.

Bu konuyu yazdır

  İLETİŞİMDE SEN DİLİNİ Mİ YOKSA BEN DİLİNİ Mİ KULLANMALI ?
Yazar: Spiritüeller - 29-06-2016, Saat: 04:23 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Kişiler arası ilişkilerde unutulmaması gereken nokta, duygularımızın bizi ve kurduğumuz iletişimi etkilemesidir. Düşüncelerimizi karşımızdaki insanlara iletirken cümleleri kurgulayışımız “sen” ya da “ben” diliyle olabilir. 

Ofis içinde iş arkadaşlarımızla ya da özel hayatımızdaki kişilerle iletişim kurarken tarzımız, kullandığımız kelimeler ve cümleler, karşımızdaki kişi üzerinde farklı etkiler yaratır. Söyleme şeklimiz çoğu zaman söylediklerimizin önüne geçer. “Ne oldu şimdi buna, ne dedim ki ben?” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Ya da aradan zaman geçtikten sonra, arkadaşınızın size söylediklerini düşününce, aslında neler söylemiş olduğunun farkına vardığınız?

İletişim sırasında genel olarak yaptığımız, karşımızdakinin davranışlarının üzerimizdeki etkileri üzerine düşünmek değil, hemen karşı tarafı yargılamak ya da durumu yorumlamak üzerine kurulu oluyor. ‘Böyle davranmakta hatalısın.’ ‘Keşke raporu daha önce bitirseydin.’ ‘Bunu hemen göndermelisin?’ ‘Projeyi bu haliyle nasıl sunarsın?’ örnekleri, günlük dil içerisinde çoğaltılabilir.

Sen Dili Yargılar
Sen dili, doğası gereği, karşımızdakini yargılayan ve durumu yorumlayan mesajlar taşır. Bu tip yargılayıcı tutumlar karşısında, her yetişkin savunmaya geçer ve bu noktada sizi dinlemez. ‘Benim de söyleyeceklerim var!’ ruh haline girmiş, savunmaya hazırlanmıştır. İletişim sırasında kişi eleştirildiğini, suçlandığını ya da yargılandığını hissettiğinde, kendini savunmak için önlem alır. Artık durum, iletişim kurmaktan çıkmış, savunmaya dönüşmüştür, kişilerarası çatışmalar başlar ve konu amacından uzaklaşılır.

“Ne kadar çok bilirsen bil, söylediklerin, karşındakinin anlayacağı kadardır.” Mevlana

5461.jpg


Etkin iletişim kurmak için, ‘sen’ dili ithamlarının yerine, ‘ben’ dili düşüncelerinin ve duygularının kullanımı büyük önem taşır. Ben dili durum ya da davranışla ilgili yargısız ve yorumsuz mesajlar taşır. Bununla birlikte, karşımızdaki kişinin davranışının bizim üzerimizdeki etkisini içerir: ‘Ben bu davranışından dolayı üzüldüm, kendimi kötü hissettim.’ Dediğimizde, bizi dinleyen yargılamaya geçmeyecek, empati kurmaya çalışacaktır. Az sonra cevabı verme planları yapmak yerine, konuşana önyargısız yaklaşacak ve davranışının üzerinizdeki etkilerine yoğunlaşacaktır. Karşımızdaki kişiyi savunmaya teşvik etmeyen bir anlatım, etkili iletişimin temel dayanağıdır. Bununla birlikte, ben dilini kullanırken, dünyanın yalnızca kendi etrafımızda, bizim bakış açımıza ve bizim duygularımıza göre dönmediğini unutmamak önemlidir. Bizim duygularımız kadar önemli olan bir diğer unsur, karşımızdaki insanın duygularıdır.

Daha iyi iletişim yolunda 7 yöntemin başlıklarını kısaca şöyle sıralayabiliriz;
1. Kabullenmek
2. Anlaşılması Kolay Bir İnsan Olmak
3. Hoşnutluğumuzu İfade Etmek
4. İnsanları İçtenlikle Övmek
5. Hayranlığımızı İçtenlikle Dile Getirmek
6. Dinlemenin Beyaz Sihri
7. Bumerang İlkesi

Bu konuyu yazdır