Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1416 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1416 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 254
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,563
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,949
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,167
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,333
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,585
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,865

 
  İSTEDİĞİMİZ HAYATI YARATMAK
Yazar: Spiritüeller - 05-07-2016, Saat: 01:03 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularımıza ulaşamadıysa; eğer hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsak veya yenilgiye uğradıysak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanununda bulabiliriz. Pierre Franckh, bu kitabında Rezonans Kanununu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızdaki her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor. Yazar, hayatımızı kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor.

Düşünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?
Kim olmayı istiyorsun?
İsteklerimizi hangi yolla yayıyoruz?
ideal partneri yaşamımıza çekmemizi sağlayan en uygun rezonans alanını nasıl oluştururuz?
Rezonans alanın yazılı ve görsel izlenimlere nasıl tepki verir?

Eğer istediğimiz sonuçları elde etmeye çalışıyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız. Çünkü hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur ve biz isteklerimizi yönetebiliriz.

İmkansız, sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir.
Belki de şu anda imkansız olduğunu düşündüğün şey, işte bu sınırsız olanakların imkansız olmadığı fikridir. Öyleyse bu senin şahsi kanaatindir. Bunun doğru ya da yanlış; iyi ya da kötü bir tarafı yok. Bu senin, kendi kanaatindir ve yaşamın da bu doğrultu da ilerleyip gelişecektir.
Ama ya hayat görüşün ve inandıkların yanlış bilgi ve olgulara dayanıyorsa?
En yeni bilimsel araştırmalar, duygu, düşünce ve inançlarımız sayesinde olduğumuzu, hiçbir şüpheye yer bırakmazsızın ispatlıyor. Zira duygularımızla desteklenmiş ve kaydedilmiş inançlarımız muazzam bir rezonans alanı oluşturuyor. Ve bu rezonans alanındaki titreşimlerle uyum içinde olan her şey, evet dünya üzerindeki her şey, bu titreşime ayak uydurmak durumunda kalıyor.
Demek ki asıl soru şu: Sen şu anda hangi rezonans alanını oluşturuyorsun? Ve bu soruyla kendimizi konunun tam ortasında buluyoruz.

creation-e1425997932832.jpg


Rezonans Nedir?

Resonantia = Akis
Rezonans = Eko, yankı, titreşim

Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir. Maddenin titreşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.
Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir. Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterlidir.
Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar. Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Nasıl ki piyanonun basılan tuşuyla aynı frekanstaki diğer teller bu tuşun hareket ile titreşmek durumunda kalıyor ise, bizimle aynı frekanstaki insanların, nesnelerin ve olayların da bizim titreşimlerimize katılmaktan başka seçeneği yoktur.
Peki ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar? Burada, Rezonans Kanununun şu temel kuralı devreye giriyor: BENZERLER BİRBİRİNİ ÇEKERLER.

Bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez. Mesela titreşim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir. Bir opera sanatçısı sadece sesinin gücü ile bir bardağı çatlatabilir. Burada yaptığı şey enerjiyi boşluktan bardağa iletmektir. Eğer bardağa iletilen enerji bardakla aynı titreşime sahipse, yani bardağın moleküler yapısı ile aynı frekanstaysa, basınç bardağı çatlatacak kadar büyük olabilir.

Biz bir bardak gibi çatlamayız tabii ki. Ama içimizdeki negatif titreşim enerjisi olarak adlandırdığımız şey; bizde hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir.
İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanını oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir.

İsteklerimizi Hangi Yolla Yayıyoruz?
Ön yargıları yıkma, atomu parçalamaktan daha zordur Albert Einstein
Kalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı. Biz normal insanlar ise, elimizde halihazırda bunun aksini kanıtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasına rağmen, kalbimizin duygularımızın merkezi olduğu inancımızı asla kaybetmedik. 1993 yılında duyguların insan vücudu üzerindeki hakimiyeti hakkında bir araştırma yapılmak istenmiş ve bunun için duygularımızın oluşumundan sorumlu olduğu düşünülen bölgeye, yani kalbimize odaklanılmış. Oldukça çabuk, daha araştırmaların başında herkesi hayrete düşüren bir şey tespit edildi ve bu buluşun neden daha önce yapılmadığının şaşkınlığı yaşandı. Bu nefes kesici buluş; kalbin muazzam büyük bir enerji alanıyla çevrili oluşuydu. Burada bahsedilen alanının çapı yaklaşık iki buçuk metredir.

Bir düşünün, kalbimiz beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanı oluşturuyor. Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu. Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Böylece ilk şaşkınlık atılmasıyla birlikte, akıllara kalbimizin etrafındaki bu enerji alanın nasıl bir görevi olduğu sorusu geldi. Geldiğimiz noktada ulaştığımız bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar önemlidir de.
Kalbimiz tarafından oluşturulan elektromanyetik alan vücudumuzdaki organlarla iletişim halindedir. Hatta beyin ve kalbin arasında bir bağlantının bulunduğu ve bu bağlantıyla kalbin beyne hangi hormonları, endorfini ya da diğer kimyasalları salgılaması gerektiğini bildirdiği kanıtlanabildi.

Beynimiz bağımsız hareket etmiyor, aktiviteleri için gerekli sinyalleri kalbimizden alıyor.

Hepsi bu kadar da değil! bilim adamları araştırmalarında kalbimizden yayılan bu elektromanyetik alanın sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla bağlandığımız ve hayatımıza doğrultusunda yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular. Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuzdan yayılan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarımıza değil, aynı zamanda dünyanın derinliklerine doğru taşınmaktadır. Bu ezeli gerçeğin yansımalarını kendini derin bir inançla savunmak bir şeyi kalpten istemek ve tabii kalbinin sesini dinlemek gibi bazı deyimlerimizde görmek mümkündür.

Kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder. Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmaz, bütün çevremize uzanır, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindedir. Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunları evrene gönderir.
İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur. Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğunu HeartMath Enstitüsünün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor:

Kalbin elektrik akımı (EKG), beyinde oluşan elektrik akımından (EEG) altmış kez daha kuvvetlidir.
Kalbin manyetik alanı ise beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir.
Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha fazla enerji yayıyoruz. Peki bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz.
İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.

İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır. Peygamberle, günümüzün ve geçmişin dünyaca ünlü alimleri ve bilgeleri ısrarla Kalp gözüyle görmeyi öğrenmemizi söylerler.

Kalbimizle Dünyayı Değiştirebiliriz.

Tüm bu anlatılanlar, sahip olduğumuz inançların evrene yollandığı ve Rezonans Kanununun esaslarına göre evrende kendileriyle aynı titreşimdeki enerjileri aradığı anlamına gelir.

Benzerler birbirini çeker. Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her şey hayatımızda tahakkuk edecektir. Sözün özü; inandığımız her şey yaşamımızda gerçekleşecektir.

Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:

Ne dilersen dile, bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşı,
İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için, bunun mümkün olduğuna kesinlikle inanmalıyız.
İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız.
Öncelikle bilincimizi hedefimize yönlendirmeliyiz ki, hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz şeylerle etkileşime geçebilelim. Hayatımızda sadece derinden inandığımız şeyler gerçekleşebilir. Bu en başta kendi hakkımızdaki düşüncemiz için geçerlidir. Kendimizle ilgili görüşlerimiz yaşayacaklarımızı belirler. Tabii ki bu, bir şeyleri harekete geçirebilmek için gerekli olan güç ve kudrete sahip olabilmek için, bu kudretin bize dışarıdan verilmediğini, içimizden husule geldiğini anlamamız gerektiği anlamına da geliyor. Demek ki dış dünya, her zaman bizim iç alemimizi yansıtır.

İnançlarımız Dış Alemimizi Değiştirmeyi Nasıl Başarıyor?
Son yıllarda modern bilimin tespitlerinde köklü değişiklikler oldu. Değişim 1995 yılında Rus Bilim Akademisinde Vladimir Poponin ve Peter Gariaev yönetimindeki araştırmalarla başladı. Bu iki bilim adamının deneylerinin sonuçları o kadar hayret vericiydi ki, bu deneyler Amerikada tekrar edildi ve sonuçta orada kamuoyuna duyuruldu.

Vladimir Poponin ve Peter Gariaev, foton adı verilen ışık parçacıkları vasıtasıyla DNAnın tutumunu incelemek istiyorlardı. Bu test serisinde vakum oluşturmak için bir borunun içindeki tüm havayı aldılar. Artık vakumda bile kesin bir hiçlik olmadığı biliniyor. Her mekanda özel aletlerle oldukça isabetli ölçülebilen fotonlar (ışık enerjisi) kalıyor. Böylece fotonlar borunun vakumunda oldukça düzensiz bir şekilde dağıldı.

Bir sonraki adımda boruya insan DNAsı verildi. Ve o anda çok şaşırtıcı birşey oldu. Parçacıklar DNAnın varlığında daha farklı sıralandı. DNA, fotonlara direkt olarak etki ediyordu. Sanki görünmez bir güçle, fotonları, boruda düzenli bir şekilde sıralamıştı. Artık bu deneyde kesinleşen şey şuydu; İnsanın DNAsı, fiziksel dünyaya direkt etki ediyor.

Klasik fizikte, daha önce böyle birşey gözlemlenmemişti. Dahası, klasik fiziğin alışılagelmiş mantığında, böyle bir şeye yer yoktu. Yani fotonlar insanların açıklayamadığı bir tutum sergiliyordu. Aslında bu yeteri kadar heyecan vericiydi, ama daha sonra olanlar tartışmasız bir devrim niteliğindeydi Bilim adamları, DNA yı borudan aldıkları zaman, fotonların düzenli sıralarını bozup dağınık hallerine geri döneceklerini düşünmüştü. Ama beklenenin tam tersi oldu! Fotonlar sanki DNA hala oradaymış gibi düzenli sıralarında kaldı.

Araştırmacılar deneyleri defalarca tekrarladılar, varılan sonuç aynıydı; fiziksel olarak ayrılsalar bile DNA ve fotonlar arasında hala bir bağ vardı. Görünüşe göre, kuantum fiziğinin kuantum alanı dediği bir alan aracılığıyla birbirleriyle bağlantılıydılar. Boşluk olarak tabir ettiğimiz şey aslında hiç de boşa değildir, bilakis içinde milyarlarca verilerin dalgalar aracılığı ile hareket ettiği ve yayıldığı bir alandır.

Bu deney Rezonans Kanununu anlayabilmemiz için oldukça aydınlatıcı olmuştur. Ayrıca bu enerji alanını ayrıcalıklı kılan ise; tanıdığımız hiçbir enerji türüne benzememesidir.

Sıkı dokunmuş bir ağ gibi işlediği görülen enerji yüklü bu alan, iç ve dış alemimiz arasında bir nevi köprü görevi görür.
Tıpkı ses dalgalarının, havayı taşıyıcı olarak kullandığı gibi, yaydığımız inanç ve düşünce gücü de dünyaya taşınabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyar. Burada, kuantum alanı devreye girerek, bu aracılık görevini üslenir.

Bu enerji alanı, farkında olsak da olmasak da her şeyle ve herkesle bağlantı içinde olmamızı mümkün kılar.
Bu esnada alıcının bizden ne kadar uzaklıkta olduğunun hiçbir rolü yoktur. Bu alıcı yan komşumuz da olabilir, dünyanın öbür ucunda bulunan bir kişi de olabilir. Oluşturulan ve yayılan rezonans alanı, her zaman doğru kişiye ulaşır. Böylece istediğimiz hedefimizle aramızda, enerji yoluyla kesin ve aktif bir bağlantı kurabileceksek eğer, neden en büyük arzularımızın gerçekleşmesi için daha fazla bekleyelim ki?

Kuantum alanı sayesinde herşeyle ve herkesle hemen bağlantıya geçebiliriz. Tek yapmamız gereken şey bunun için bir adım atmaktır;
Rezonans Kanunu, her zaman evet der.
İnançlarını her zaman doğru çıkarır.
Sana karşı gelmez.

Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inancın, onaylanacaktır.
Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanıyorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine; hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı olduğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir.

Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir sana fayda sağlayabilir ya da hayatını zorlaştırabilir, enerji işin ahlaki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz.
Enerji daima senin yaydığın içtekiler doğrultusunda çalışır.

İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış dünyada da karşımıza çıkacaktır.

Dünyada karşılaştığımız her şeyin bir kaynağı vardır ve bu kaynak düşüncelerimizdedir. Eğer istediğimiz sonuçlara ulaşmak istiyorsak, düşüncelerimizi kontrol etmeye başlamalıyız, çünkü düşündüğümüz her şey bir rezonans alanı oluşturur.

Uzun süreli ve sık olarak düşündüğümüz, hissettiğimiz ve söylediğimiz her şey rezonans alanımızı yoğunlaştırır. Bu yüzden kaybetmek hakkında her düşünce kaybetmek, kazanmak hakkındaki her inanç da kazanma ihtimalini kuvvetlendirir. Bu yüzden dış dünyada değiştirmek istediğimiz her şeyi düşünce gücümüzle değiştirebiliriz.
İçindeki yaratıcılığı hatırla ve onu bilinçli olarak kendi iyiliğin için ve diğer insanların iyiliği için kullan!

Arzularımız gerçekleşmek üzere bizi nasıl bulur?
Artık aydınlık getirmemiz gereken tek nokta, bizimle etkileşime geçen enerjinin, bizi nasıl bulacağı konusudur. Sonuçta evrende milyarlarca DNA var ve bunların her biri enerji alışverişinde bulunuyor. Peki, evren arzularımızı, daha doğrusu arzulananı yolunu şaşırmadan bize nasıl iletir?

Bir yandan sürekli yayındayız. Rezonans alanımızı durmaksızın pozitif ve negatif düşüncelerimizle programlıyoruz. İstek ve amaçlarımızı koruduğumuz sürece, korku ve endişelerimiz içinde aynı şey geçerli, rezonans alanımız bizimle aynı titreşimde olanları bize çeker. Diğer yandan ise hepimiz “kod†olarak adlandırdığımız genetik bir isme sahibiz. Kriminal teknik ve babalık testi ile ilintili olarak bu kavramı daha önce duymuşsunuzdur. Her bir hücrenin DNAsı da, aynı parmak izi gibi, eşsizdir. DNA, başkalarıyla karıştırılması mümkün olmayan genetik bir parmak izi bırakır. İşte bu enerji içinde geçerlidir. DNAmızın enerji parmak izi , açık ve net bir adres bırakır. Titreşim o kadar belirgindir ki, her zaman bizim için en uygun çözümü bulur.

Düşünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?
Zaman hiç de göründüğü gibi değildir. Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur.

Albert Einstein
Düşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz? Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla. Kuantum fizikçilerinin nefes kesici buluşları hayatımızı her an tamamen değiştirebileceğimizi ve istediğimiz her şeyi değiştirebileceğimizi, bize bir kez daha gösterdi.
Bildiğimiz gibi düşünce gücümüzle enerji yaymaktayız. Tabii ki sadece biz değil, diğer bütün insanlarda aynı şekilde enerji gücü yaymakta. Aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olayların da bizi çekiyor olması doğaldır. Buradaki tek koşul, iki enerjinin birbiriyle uyumlu olması yani titreşimlerinin birbirine yakın olmasıdır.
Bu arada kuantum fiziği, kuantum dalgası denilen şeyin, örneğin; düşünce ve inançlarımızın, sadece fiziksel olarak yayılmakla kalmayıp zaman içine de yayıldığını bulmuştur. Yani inançlarımız sadece yer değil, zaman da değiştiriyorlar (zaman dalgaları). Demek ki œnormal kuantum dalgası diye adlandırdığımız, geçmişten geleceğe giden kuantum dalagaları var. Bunun dışında, bir de birleşik karmaşık dalgalar olarak adlandırdığımız gelecekten geçmişe yayılan dalgalar vardır! Hayret verici değil mi? Ama gerçek. Geleceğe yayılan dalgalar “teklif dalgası†, geçmişe geri dönen dalgalar ise “eko dalgası†olarak adlandırılır.

Eğer bu iki dalga karşılaşırsa, yani gelecekten gelen bir eko dalgası, bizim yolladığımız bir teklif dalgasına rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya olay ihtimali dediğimiz şey çıkar. Kuantum fiziğine göre bir olayın gerçekleşmesi ihtimali, geçmişten gelen teklif dalgası ile gelecekten gelen uygun bir eko dalgasının buluşması sonucu ortaya çıkar . Bu şu anlama gelir : Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler.

Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük. Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı. Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut. Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı. Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut. Ama yine de geleceğinin akışı önceden belirlenmemiş, zira geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme imkanına sahibiz.
Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algılıyor. Farklı bir şey tanımıyoruz. Bu şaşılacak bir şey değil, sonuçta duyularımız çok sınırlı.Bütün ışık yelpazesinin sadece % 8ini algılayabiliyoruz. Geri kalan % 92lik gerçeği, aynı şekilde bizi çevrelemesine rağmen algılayamıyoruz. Aslında var olduğu halde tamamen yok sayıyoruz.
Ama yine de etrafımızda hiç tanımadığımız diğer enerji titreşim, dalga ve bilgilerle çevrili.
Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. Sokrates
Teklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır. İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir. Bu aşamada kuantum fiziği şu fenomeni keşfetmiştir: Gelecekteki olay, zaman açısından ne kadar yakındaysa, rezonans da o kadar nettir. Bu şu anlama gelir; “Gelecekte gözlediğim bir olay zaman açısından bana ne kadar yakınsa, o olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kararı o kadar kesindir.
Yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler.
İşte bu noktadan sonra istemek konusuna varıyoruz. Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir.

Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz.
Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor.
Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz.
İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış alemde de karşımıza çıkacaktır.
Zira dış dünya her zaman iç alemimizi yansıtır.
Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.
Eğer istediğimiz sonuçlara istiyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız, zira hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur.




Kaynak: Rezonans Kanunu-Pierre Franckh

Bu konuyu yazdır

  TEMBELLİKTEN KURTULMA
Yazar: Emka - 04-07-2016, Saat: 23:04 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Gerekli işleri yapmak için bir türlü harekete geçemememizin sebebini kendimize hiç sorduk mu? Motivasyonumuzun neden eksik olduğunu merak ettik mi? Aslında bu soruların cevabını günümüz insanı merak etmekte ve tembelliğin sebeplerini araştırmaktadır? Hattâ birçok insan bu problemin çözümü adına birtakım seminerlere katılmakta, özel kurslar almaktadır. Bizden önce yaşayanların da bu tür problemleri vardı. Meselâ Birinci Dünya Savaşı öncesinde Doğu Anadolu'da halkla sohbetleri esnasında Bediüzzaman Hazretlerine şöyle bir soru sorulur: "Tembellik zindanına düşmemizin sebebi nedir?"

Bu soruya verdiği cevapta Bediüzzaman Hazretleri, insanı tembelliğe sevk eden ruh pozisyonlarını birer birer tespit ederek, bunlara Kur'ân ve hadîslerden yaptığı iktibaslarla ilâçlar sunmuştur. Bu cevaplar Münazarat adlı eserinde yer almış ve sonraları önemine binaen İhlâs Risalesi'nin sonuna da eklenmiştir.

Söz konusu bölümde Bediüzzaman Hazretleri, daha kolay anlaşılması için mücerret olanı muşahhaslaştırarak insanın motivasyonunu kıran, gayretini engellemek için uğraşan sekiz tane tavır ve duyguya şahsiyet elbisesi giydirir. Onları, insanın himmetini engellemek için uğraşan düşmanlar olarak vasıf-landırır. Bir savaş meydanı tasviri yapıp, o meydanda bir savaş manzarası çizer. Bu manzarada insanın himmeti, şevk atına binmiş bir savaşçıdır. Sekiz adet düşman da himmete hücum etmek için hazırdır.

caresizlik1.jpg


Ona göre, "Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise, matiyyesidir (bineği, taşıtı). Bundan sonra metin şu şekilde gelişerek devam eder: İşte himmetiniz şevke binip hayat meydanına çıktığı vakit:

1- En evvel şiddetli düşman olan yeis gelir. Kuvve-i maneviyeyi kırmaya çalışır. O düşmana karşı; 'Lâ taknatu: Ümidinizi kesmeyin, kılıcı kullanılmalıdır.

2- Daha sonra önde görünme hırsının baskısı saldırıya geçer. Himmetin başına vurup, atından düşürmek için uğraşır. Önde görünme isteği, aslında birbirine hiç sıkıntı vermeden çalışılan Hakk'a hizmet hissinin yerini almış bir duygudur. O düşmana karşı bir ok veya mızrak gibi; 'Künü lillah: Allah için olun' hakikati gönderilmelidir.

3- Sonra zincirleme sebep-sonuç bağı ile kurulu sistemi atlamakla işi karıştıran acelecilik gelir. Himmetin ayağını kaydırır. Bu düşmana karşı; 'İsbirû ve sâbirû ve râbitû: İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın; her an cihada hazırlıklı bulunun.' (Âl-i İmran, 200) âyeti siper edilmelidir, bu âyetle korunulmalıdır.

4- İnsan tabiatı icabı sosyal bir varlık olduğundan, yapısı gereği haklarını korumakla, diğer insanlar içinde hakkını aramakla mükelleftir. Fakat bazen hakkını ararken kendi işlerini de dağıtan ferdiyetçilik ve ben merkezcilik ayağa kalkar. Bu düşmanla baş edebilmek için savaş meydanına himmeti âli bir savaşçı olan; 'Hayrunnâsi enfeuhum linnâs: İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.' hadis-i şerifi çıkarılmalıdır.

5- Beşinci olarak başkasının üşenmesine, tembelliğine özenerek hücum edip himmetin belini kırar. Bu düşmana karşı muhkem kale hükmünde olan; 'Ve alallahi la gayrihi fe'l yetevekkelül mütevekkilin: Tevekkül etmek isteyenler Allah'a güvensinler (başkalarına değil).' (İbrahim, 12) diyerek himmete sığınak yapılmalıdır. Başkalarının işte gevşeklik göstermesinden müteessir olmamak için, işin başından itibaren Allah'a tevekkül etmek gerekmektedir.

6- Sonra da acz ve nefsin itimatsızlığı yüzünden ortaya çıkan ve işi birbirine bırakmak mânâsına gelen gaddar düşman gelir. Himmetin elini tutup oturtmaya çalışır. Bu düşmanın üstüne; 'Lâ yazurrûkum men dalle izâhtedeytum: Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez.' (Maide, 105) yüksek hakikati çıkarılmalı ki; eli himmetin eline yetişemesin.

7- Sonra Allah'ın işine mü-dahale etmek mânâsındaki dinsiz düşman gelir. Himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Onun haddini bildirmek için de; 'Vestakim kemâ ümirt: Emrolunduğun gibi dosdoğru ol (Şura, 15), velâ tete'mmer âlâ seyyid: Efendine efendi olmaya çalışma.' hakikati ona gönderilmelidir.

8- Sonra bütün zorlukların anası ve bütün rezaletin yuvası olan rahata düşkünlük gelir. Himmeti esir alır ve sefalet zindanına atar. Buna karşı yüksek ahlâklı mücahit olan ve 'En leyse lil insane illa mâ sa'a: İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.' (Necm, 39) silâhını o sihirbaz cellâda gönderiniz. İnsanın fıtratı hareket üzere olduğundan, insanoğlu için meşakkatte büyük rahatlık vardır.

Bu konuyu yazdır

  DAMARLARDAKİ GİZLİ HABERCİ NİTRİK OKSİT
Yazar: Emka - 04-07-2016, Saat: 19:23 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Birçok insanın hayatı boyunca adını birkaç kez duyduğu ancak ne olduğunu tam olarak bilmediği bu bileşim, insan hayatının devam etmesine vesile olan çok önemli maddelerden birisidir.

Nitrik oksit (NO); nitrojenin oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz, zehirli bir gaz olarak tanımlanır. Bir nitrojen ile bir oksijen atomunun bileşiminden meydana gelen bir moleküldür.

Son yirmi yılda yapılan yoğun araştırmalar, bu molekülün hücreler arası haberleşmede temel bir görev üstlendiğini ortaya çıkarmıştır. Nitrik oksit, insan vücudunda doğal olarak üretilen bir hormon, yani kimyasal bir habercidir; sinir, dolaşım, savunma, solunum ve üreme sistemlerinin hayati fonksiyonlarının düzenlenmesinde stratejik bir rol oynamaktadır. Nitrik oksidin çok önemli bir görev üstlendiği yerlerden biri de damarlarımızdır.

Mükemmel molekül nitrik oksit sayesinde, vücudun farklı ortamlara göre değişen ihtiyaçları otomatik olarak sağlanır. Kan damarlarının, spor yaparken genişleyerek artan kan ihtiyacını sağlaması veya yaralanma sonrasında daralarak kanamayı azaltması sözü edilen kusursuz sistemin bir sonucudur.

NİTRİK OKSİTİN DAMARLARDAKİ GÖREVİ NASIL KEŞFEDİLDİ?

1998 yılında Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü paylaşan üç bilim adamı, kanda bulunan nitrik oksit (NO) adlı molekülün damarda gevşetici bir etkisi olduğunu keşfetmişlerdir.



nitrik-oksit-nedir.png


PEKİ, BU MOLEKÜLÜN YAPTIĞI ETKİ İNSANA NE KAZANDIRIYORDU?

Bu sorunun cevabı çok kısa ve net olmuştur. Hayatta kalmak. Çünkü nitrik oksit iki hayati organımız olan beynimiz ve kalbimizin çalışmasında düzenleyici rol oynar. Bu düzenleyici rolünü, kanın damarlarda rahat bir şekilde akmasını ve tüm organlarımızda rahat bir şekilde dolaşmasını sağlayarak gerçekleştirir. Böylece kan akışını düzenleyip rahatlattığı için beyin kanaması ve kalp krizi riski düşer.

Bu molekülün üretilmesi ve işlevsel özelliklerini kazanması, bilimsel delillerle çürütülmüş olan evrim teorisini hala savunabilen bazı Darwinist bilim adamlarının iddia ettiği gibi tesadüfen oluşmadığını, Yüce Allah’ın yaratışının eseri olduğunu kanıtlayan delillerden yalnızca birini oluşturmaktadır.

KASLAR NASIL ÇALIŞIYOR?

1. Uyarı iletici veya hormon, atardamar üzerinde bulunan alıcılara bağlanır. Bu bağlanmanın ardından nitrik oksit (NO) açığa çıkar.

2. Endotel tabakadaki NO molekülleri düz kaslara doğru ilerler ve burada guanil siklaz (GC) enzimini harekete geçirirler.

3. GC, guanozin trifosfatı (GTP) siklik guanozin monofosfata çevirir (cGMP).

4. cGMP, kalsiyum iyonlarının hücredeki depo alanlarına gitmesine neden olur. Azaltılmış konsantrasyonlu kalsiyum iyonları (Ca++), aktin ve miyozinin kayarak birbirlerinden ayrılmalarını sağlayan hücresel reaksiyonları gerçekleştirir.

5. Düz kas hücreleri gevşer.

6. Kan damarları genişler.

Nitrik oksit molekülünün hızı, günümüzün internet teknolojisiyle veya “e-mail” yoluyla iletişim kurmayı çağrıştırmaktadır. Gerçekten de nitrik oksit, adeta elektronik posta sistemi gibi hareket etmekte; büyük bir süratle çok sayıda mesajı yerlerine iletmektedir.

NİTRİK OKSİT NASIL ÜRETİLİR?

İnsan yaşamı için hayati bir önem taşıyan nitrik oksidin üretim merkezi, endotel hücresidir. İsmi L-arjinin olan bir amino asit, nitrik oksit sentez enzimi, nikotinamid adenin dinükleotid fosfat, kalmodulin, oksijen, flavin mononükleotid, flavin adenin dinükleotid, tetrahidrobiyopterin… Bu kelimelerin büyük bir çoğunluğunu hayatınızda ilk defa duyuyor olabilirsiniz. Ancak endotel hücresi bu mikroskobik maddeleri çok iyi tanır ve bunları nitrik oksit molekülünü üretmek için kullanır.

Endotel hücresi, nitrik oksit molekülünü üretmek için hangi kimyasal maddeden ne oranda kullanması gerektiğini çok iyi bilir. Yanlış veya hatalı bir üretim söz konusu olmaz. Örneğin, nitrik oksit (NO) yerine güldürücü gaz olarak bilinen nitröz oksit (N2O) üretmez.

Nitrik oksit üretiminde çok hassas dengeler mevcuttur. Sözü edilen hücreler hayatımızın her anında üretim için hazır durumdadır; ihtiyaç baş gösterdiğinde hemen devreye girerek üretime başlarlar.

Damarlarımızın derinliklerindeki bu olağanüstü fabrikaların istenmeyen zararlı yan ürünleri yoktur. Küresel ısınma, asit yağmurları, çevre kirliliği gibi dünya gündemindeki pek çok sorunun kimyasal atıklardan kaynaklandığı düşünülürse, endotel hücrelerinin ne kadar başarılı bir üretim tesisi olduğu daha iyi anlaşılır. Çünkü nitrik oksit molekülleri 10 saniye gibi kısa bir süre içinde görevlerini tamamlayarak “parçalanırlar”. Böylece vücutta birikerek zararlı yan etkiler meydana getirmezler. Tüm bunlar şu anlama gelir ki, endotel hücreleri kimyasal mamullerin üretiminde, olabilecek en ideal yöntemi kullanırlar.

Endotel hücreleri gerekenden az haberci üretseydi damarlarımız daralır, kan basıncımız hızla yükselir, bu da kalp krizine yol açardı. Fazla üretim yapması durumundaysa, damarlarımız aşırı genişler, kan basıncımız düşer, bu da şok durumuna neden olurdu. Ancak Yüce Allah’ın ilhamı ile hareket eden endotel hücreleri, ölümümüze neden olabilecek böyle oran hatalarını hiçbir zaman yapmazlar.

NİTRİK OKSİT SEVİYESİ VÜCUTTA NASIL ARTIRILIR?

Doymuş yağ tüketimi azaltılarak
Düzenli olarak spor yapılarak
Sağlıklı beslenilerek. Bunun için kırmızı et tüketimini azaltmak, bol sebze ve meyve yemek, protein gereksinimini özellikle soya fasulyesi ve haftada bir balık yiyerek karşılamak oldukça önemlidir.
Nitrik oksit üretimi için ayrıca antioksidan alınarak. Özellikle C ve E vitamini alınmalıdır. Çünkü antioksidanlar vücuttaki nitrik oksiti korumaktadır.

NİTRİK OKSİT DAMARLARI NASIL GEVŞETİR?

Damarın gevşemesi için öncelikle kanda bulunan bazı uyarı iletici hormonlar devreye girerler. Bunlar damar zarındaki alıcılara bağlanarak bu işlemi başlatırlar. Bunu ilk domino taşının düşmesiyle diğer tüm taşların birbirini etkileyerek sırayla düşmesine benzetebiliriz.

İlk taş harekete geçtikten, yani kandaki uyarı iletici hormon damar zarındaki alıcılara bağlandıktan hemen sonra hücre zarı adeta ne yapması gerektiğini “anlar” ve nitrik oksit üretmeye başlar.

Üretildikleri anda ne yapmaları gerektiğini “bilen” nitrik oksit moleküllerinden bazıları hızla damar düz kas hücrelerine gelirler. Burada hücreye girerek GTP adlı enzimle birleşirler. Bu, ikinci aşamadır. Ancak damarın gevşemesi için bir sonraki aşamaya geçilmesi gerekmektedir.

Nitrik oksit GTP ile birleştikten sonra cGMP isimli bir başka enzim üretilmeye başlanır. Elbette üretilen bu yeni maddenin de bu zincirde bir görevi vardır ve bunu gerçekleştirmek için miyozine giderek, onu harekete geçirir.

Miyozin, kas hücrelerinin kasılıp gevşemesi için gerekli olan bir etkendir. Artık son aşamaya gelinmiştir. Miyozinin de harekete geçmesiyle son taş da düşer ve kas hücreleri gevşer.

Damarın gevşemesi işlemini olabildiğince kolaylaştırarak anlatırsak, enzimlerin faaliyetleri sonucunda kas hücreleri içinde kalsiyum konsantrasyonu azalır ki bu, liflerin ayrılmasına ve kas hücrelerinin gevşemesine yol açar. Böylece damarlar genişler. Kısacası damarlarımızdaki basıncın düzenlenmesinde nitrik oksit molekülünün taşıdığı haberlerin hayati önemi vardır.

DAMARLARIN GERGİNLİĞİNİ DÜZENLEYEN BİLİNÇ YÜCE RABBİMİZE AİTTİR

Damarın duvar gerginliğini düzenleyen nitrik oksidin, bu kompleks işleyişi tek başına gerçekleştirmesi mümkün değildir. Nitrik oksit damar duvarının gevşetilmesinde bir aracı olarak görev yapar. Bu gevşetilme olayı bir dizi zincirleme işlemin gerçekleşmesi ile ortaya çıkar. Şimdi bu aşamaların tümünü kısaca maddeler halinde inceleyelim:

Dikkat edilirse bu işlemde rol alan hormon ve hücreler adeta bilinçli bir şekilde hareket etmektedirler.
Kandaki uyarı iletici hormonlar, damar zarında kendileri için uygun olan yere giderek, o bölgeyi etkiler ve bu süreci başlatırlar.
Bundan sonraki işlemlerde de aynı bilinç gözlenmektedir. Her uyarı, kapkaranlık insan bedeninin içinde asla yolunu şaşırmadan, hep doğru yere iletilerek başarılı bir sonuç elde edilir.
Hücreler, hormonlar ve moleküllerin bu adeta şuurlu hareketleri nasıl gerçekleşmektedir?

Nasıl olur da harekete geçmeleri gereken zamanı ya da durmaları gereken zamanı saniyesine kadar bilirler?

Üretilir üretilmez, sanki bir yerden emir almış gibi, mesajlarını doğru adreslere tam zamanında eksiksiz olarak nasıl ulaştırabilirler?

Bu bilinç kendilerine ait olabilir mi? Elbette olamaz. Bir hücrenin ne zaman, ne üreteceğini ona bildiren, hormonun veya molekülün doğru adrese gidebilmesi için onlara yolu gösteren, adresin doğru olduğunu onaylayan, kısaca tüm bunları yönlendiren bir akla ve şuura ihtiyaç vardır. Bu sonsuz akıl, hücreyi, hormonları, molekülleri yaratan, ne şekilde hareket etmeleri gerektiğini onlara ilham eden Allah’a aittir. Her şeyi kusursuzca var eden Allah, bu özel molekülü de sayısız yaratılış delillerinden bir tanesi olarak var etmiştir

NİTRİK OKSİT EVRİM TEORİSİNİ TEK BAŞINA YALANLIYOR


Yeryüzü, kainat ya da insan vücudu biraz derinlemesine incelendiğinde, evrim teorisinin ne kadar büyük bir yanılgı olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Kandaki moleküllerden sadece biri olan nitrik oksit bile öylesine detaylı ve akılcı hareket eder ki, bunların tesadüflerle meydana gelmesi imkansızdır.

Bu durumda şöyle bir soru sorulabilir: Tesadüfler, nasıl olmuş da kan içinde nitrik oksidi “özel bir üretimle” geliştirebilmişlerdir? Damarlara gevşetici etkiyi veren hormonlara, hücrelere ve enzimlere teker teker görevler dağıtan, onlar için belli bir güzergah belirleyen, acaba hangi tesadüftür? Bu tesadüflerin tümünün mekanizmaya faydalı bir şeyler eklemiş olması gerekir, çünkü hatasız ve mükemmel bir sistem oluşsa bile, sadece tek bir yanlış müdahale, sistemi tamamen ortadan kaldırmaya yetecektir. Peki bu durumda tümüyle şuurlu gerçekleşen bu olaylara “tesadüf” denmesi mümkün olur mu? Şu halde sistemin her parçasında, her detayında görünen bir şuur vardır. Bilim adamları, bu konunun detaylarını henüz birkaç yıl önce keşfedebilmişlerdir.

Bu konuyu yazdır

  ZİHİNSEL VE BEYİNSEL MUTLULUK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
Yazar: Emka - 04-07-2016, Saat: 17:10 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

İnsan beyni eğer bir bilgisayara benzetilirse, nasıl ki bilgisayarda komutlar işlemlere yol açıyorsa, beynimizde de bir, fikir, bir şema, bir resim. insan duygu, düşünce ve davranışlarını belirler. İnsan zihninin dinç kalabilmesi için geleceğe dönük hiçbir endişeli fikir taşımaması gerekir. İnsanın yaşanmış bitmiş olan geçmişteki kötü anı ve acı hatıraları, güncel olaylardan hareketle bugüne asla taşımaması gerekir. İnsan zihnini en çok etkileyen şey ise endişe ve öfkedir. İnsanın endişe ve öfkesini sık yaşaması daha gergin ve stresli bir hayat demektir. Stresli ve gergin bir hayat beyinde geri dönüşümsüz hücre göçüne yol açmaktadır.



Mutlu bir zihne ve beyne sahip olmak için neler yapmalıyız?



· Asla bir eleştiri, öneri ya da teklif karşısında yetersizlik duygusuna kapılmayınız.



· Asla kusursuz bir insan olmaya çalışmayınız.



· Başkalarına hoş görünmek için şirinlik ve fedakârlık yapmayınız yapmak zorunda olduğunuzu düşünmeyiniz.



· Duygusal anlam taşıyan hiçbir şeyin başarı veya başarısızlık şeklinde performansını ölçmeye çalışmayın. ( Evlilik, seks.)



· 24 saati 3’e bölün. 8 saat uyuyun, 8 saat çalışın ve kalan 8 saatte lütfen sizi mutlu edecek bir şeyi yapın. Hobiler edinin, spor yapın, sanatsal faaliyetleri izleyin, sergileri gezin.



· Size yapılan eleştirileri reddedilmişlik olarak algılamayın.



· Mükemmeli değil elinizden geleni yapın.



· Dünyada hiçbir zaman yalnız olduğunuzu ve yalnız kaldığınızı düşünmeyin, önünüzdeki taşlara taşlar eklemeyin, başkalarının önündeki taşları da kaldırın.



· Kimse için önyargı taşımayın ve herkese karşı içinizden geldiği gibi davranın.



· Başkalarınca beğenilmek ve takdir edilmek beklentisi taşımayın, hiç kimsenin sevgisine muhtaç olmayacak kadar kendinizi sevin.



· Sizin doğrularınızın başkalarının doğruları olmayabileceğini bilin.



· Çevrenizdeki insanların hareket ve davranışlarını denetlemeyin, hiç kimsenin beyninden geçenleri okumaya ve yorumlamaya kalkışmayın, kimsenin de dillendirmediğiniz müddetçe sizin beyninizi okumasını beklemeyin.



· Çok okuyun. Okumayı ertelemeyin, okumaya yaşınız ilerlese bile devam edin. Çünkü okumak zihinsel faaliyetleri çalıştırır.



· Çok gergin ve kaygılı olduğunuz zaman şu nefes egzersizini yapın;



iyi bir nefes almak iyi bir nefes vermekle başlar. Ağır derin ve sessiz olun. Nefes egzersizine başlamadan önce, sağ elinizi göbeğinizin hemen altına koyun, sol elinizi göğsünüzün üzerine koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın. Yeni bir nefes almak için birkaç saniye bekleyin. Ard arda iki derin nefes aldıktan sonra kesinlikle 4-5 kez de normal nefes alın. Tüm bu işlemleri günde 40 kez yapın ve bunu alışkanlık haline getirin.



· Akraba, aile ve kök bağlarınızı koparmayın. En azından özel günlerde mutlaka onlarla olun.



· Sizi aşan konularda mutlaka danışmanlık alın. Her şeyi siz bilemezsiniz ve siz çözemezsiniz. Danışmanlık almak bir eksiklik değildir.



 



*Psikiyatrist Prof. Dr. Arif VERİMLİ





toplu-mutluluk-1.jpg

Bu konuyu yazdır

  BİR ŞAMANIN HAYATLA İLGİLİ 30 ÖĞÜDÜ
Yazar: Emka - 04-07-2016, Saat: 16:27 - Forum: ŞAMANİZM - Yorum Yok

1. Yolda yürürken bulduğun bir kuş tüyünü eve getir, bir vazoya koyabilir, asabilir yada rafta bulundurabilirsin. Bu cennetten sana gelmiş güçlü bir tılsımdır. Bu tarz ruhlardan size verilen işaretleri farketmelisiniz.

2. Nehirlerden taş topla. Büyük güç ve enerjileri vardır.

3. Tüm gücünle diğer insanlara yardım etmeye çalış. Eğer mutluluk veremiyorsan en azından zarar verme.

4. Zorluklar birer formalitedir. Ciddi zorluklar, daha ciddi olsalar bile hala formaliteden ibarettir. Gökyüzü oradadır, bazen bulutlarla kapanmış olsa bile bazen biraz çaba göstererek, mesela bir uçağa binerek aynı mavi gökyüzüne ulaşmak mümkündür. Herkese barış!

5. Bir hayale ulaşmak için bazen tüm gereken bir adım atmaktır. Zorluklardan korkmayın, her zaman vardırlar ve olacaktırlar. Hepinize amaçlarınız doğrultusunda temiz yollar!

6. Ahlaki olarak önceliğiniz başka birine zarar vermemek olmalıdır. Bu prensip oldukça güçlü olmalıdır. Sadece şöyle düşünün: “Hiçbir zaman hiç kimseye zarar vermeyeceğim.”

7. Canlılar için bir mutluluk kaynağı olabilirseniz siz kendiniz en mutlu olursunuz. Ve başkalarına acı çektirirseniz siz kendiniz de acı çekersiniz. Düşünün!

8. Günde en az bir saat sessizliğe zaman ayırın. Buna en az iletişime olduğu kadar ihtiyacınız var.


46_yok_olan_dizisinde_bahsedilen_saman_v..._dad31.JPG

9. Sevebilme yeteneği Dünya üzerindeki en önemli yetenektir. Herkesi sevmeyi öğrenin, düşmanlarınızı bile.

10. Akarsulara çöp atmayın. Asla! Suyun ruhu çok sinirlenebilir. Ruhu yatıştırmak için ekmek, süt yada para atabilirsiniz.

11. Genelde geçmişimizi “altın çağ” yada “altın günler” olarak adlandırırız. Bu bir hatadır. Hayatımızda yaşanan her an tam olarak altın çağdır.

12. Mükemmel bir din ya da inanç yoktur. Kötü bir din de yoktur. Tanrı bir tanedir. İstediğinize dua edebilirsiniz ancak şu emirleri unutmayın: dürüst yaşa, atalarına saygı göster, ve sev.

13. Eğer Dünya’yı değiştirmeyi amaçlıyorsan önce kendini değiştir. Aşkın ve keyfin enerjilerini öğren. Bunlar bir insanın kilit anlarıdır. Gülümsemek, kahkaha ve keyif almanın çok büyük güçleri vardır. Bunu bir defa öğrendikten sonra kendinize sevginin kapısını açacaksınız.

14. Oldukça güzel bir deyiş vardır: Veren eli kısıtlı görme. Eğer mümkünse zayıf ve ihtiyacı olanlara para ver. Miktarı önemli değil ancak vermiş olmak önemlidir.

15. Hayat çok kısadır. Bunu gözyaşları, kavgalar, küfür ve alkol ile çarçur etme. İyi şeyler yapabilir, çocuk yetiştirir, dinlenir ve daha fazla mutluluk verici şeyler yapabilirsiniz.

16. Eğer sevdikleriniz size suçlu olmadığınız bir şey için kızdılarsa onlara sıkıca sarılın, ve onlar yatışıncaya kadar onları bırakmayın.

17. Ruhunuzda bir sıkıntı bir tükenmişlik hissediyorsanız şarkı söyleyin. Kalbiniz hangi şarkıyı söylemek istiyorsa. Bazen o da konuşabilmek ister.

18. Her zaman hatırla: Doğru din, doğru inanç ya da en becerikli şu veya bu inancın din adamı yoktur. Tanrı birdir. Tanrı dağın tepesindedir. Farklı din ve inançlar bu tepeye ulaşmanın farklı yollarını sunarlar. Kime istersen dua et, ancak bil ki senin asıl amacın günahsız olmak değil, tanrı’ya ulaşmaktır.

19. Eğer bir şey yapmaya karar verdiysen kendinden şüphe etme. Korku seni kendinden ve doğru yoldan saptırmaya çalışacak. Çünkü bu kötülüğün ana silahıdır. Eğer ilk defada başaramadıysan ümidini kaybetme. Her küçük zafer seni daha büyüğüne yaklaştırır.

20. Hayatta çok önemli bir şeyi hatırla. Herkes hakettiğini bulur. Problemlerin ruhuna ve düşüncelerine girmesine izin verme böylelikle problemler vücuduna da ulaşamaz.

21. Hayat sana yüzünü ya da başka bir tarafını çevirmiş olabilir. Ancak sadece çok az kimse aslında hayatı çevirenin gerçekte kendisi olduğunu anlıyabilir. Diğerleri hakkındaki tüm kötü düşünceleriniz size geri dönecektir. Kıskançlık da en sonunda size geri gelecektir. Buna neden ihtiyacınız var? Sakin ve ölçülü yaşayın. Kıskanç olmak iyi bir şey değildir ve hiç gerek de yoktur. Bu adamın büyük bir arabası varsa bu onun yüzünü daha güzel yapmayacaktır. Altın aslında kirli bir metaldir. Kıskanç olmaya ihtiyaç yoktur. Daha fazla gülümseyin ve yabancılar da size gülümseyecektir, hem de sevdikleriniz ve tüm hayatınızla beraber!

22. Size saygı gösterilmesini istiyorsanız başkalarına saygı gösterin. İyilik için iyilik, kötülük içinse bu kötülüğü yoksaymak yapılacak en doğru şeydir. Sizi kötü yapmaya çalışan biri onu yoksaydığınız için kendini gerçekte daha kötü hissedecektir.

23. İçmeyin. Hiç içmeyin! Alkol vücudu, beyni ve ruhu öldürür. Ben yıllardır içmiyorum. Eğer şamansanız veya ruhsal bir insansanız içerek bir süre sonra tüm güçlerinizi bitireceksiniz ve ruhlar sizi cezalandıracaktır. Alkol gerçekten de öldürür, aptalca şeyler yapmayın. Rahatlamak için hamama gidin, eğlence için şarkı söyleyin, iletişim ve ortak bir dil bulabilmek için çay için, ve bir kadını daha iyi tanımak için ona şeker verin!

24. Asla pişmanlık duyma! Ne olursa olsun bu ruhların isteğiyle olur ve bu her zaman en iyisidir.

25. Hayvanlara benzeyen taşları özel bir tören olmadan yerden almayın. Aksi takdirde çok ciddi bir nazara maruz kalırsınız. Eğer böyle bir taş bulduysanız ve yanınıza almak istiyorsanız bulunduğunuz yerin ruh efendisine başvurun ve ona bir teklifte bulunun, ardından bu taşı yerde beyaz bir bezle kaplayın ve böyle alın.

26. Güzel bir müziği dinleyerek kendinizi gün içerisinde aldığınız negatif enerjiden arındırırsınız. Müzik meditasyon gibidir. Sizi kendinize ve hayata geri getirebilir.

27. Kalbinizde her hangi bir baskı olmadan rahat nefes alabilmek için, ağlamayı öğrenin. 
28. Eğer durum sizin çözemeyeceğiniz bir hal aldıysa ve hiçbir çıkış yoksa elinizi yukarı kaldırın. Ve elinizi sertçe aşağı indirirken “zıkkımın köküne git” deyin. Çok güzel bir deyiş vardır: Sizi yeyip yutmuş olsalar bile en azından 2 çıkış yolunuz vardır.

29. Kadınlar alışveriş yaparken ailelerinin önlerindeki günlerdeki mutluluğunu satın alırlar. Her bir taze, güzel, olgun ve güzel kokan meyve bu ailede mutlu ve sakin bir hayattır. Erkek, kendi tarafından kadına para sağlamalıdır. Böylece kadın en iyi kalitedeki ürünleri seçebilir. Yiyeceğe harcanan paradan kısan bir aile fakirleşir ve mutsuzlaşır. Bu kısıntı aslında sevdiklerinin mutluluğundan kısılır.

30. Kendinizi yanlış ya da birşey hakkında üzülüyorken bulursanız, vücudunuzu düzgün ve akıcı hareketlerle bir dans formunda hareket ettirin. Kötü enerjinizi yoluna sokup zihninizi çektiğiniz acıdan arındıracaksınız.

Bu konuyu yazdır

  BAŞMELEK GABRİEL - Günlük Mesajı – 04.07.2016
Yazar: Emka - 04-07-2016, Saat: 08:23 - Forum: Gabriel (Cebrail) - Yorum Yok

Merhaba,

04 Temmuz pazartesi bütün gün Başmelek Gabriel’in sevgi dolu sesini duydum. ‘Günlük mesajını yazman için seni bekliyoruz.’ dedi bana sevgi dolu sesiyle Baş melek Gabriel. Hep bir şeyler cıktı, yazamadım ertesi sabaha kadar…
 
iste sevgili Gabriel’in bizlere söylemek istedikleri:

“Merhaba sevgili arkadaşım,

Ben Başmelek Gabriel’im.

Sen, insanlarin yoneldigi deniz fenerisin. Siz, hepiniz oylesiniz. Sevgili arkadaslarim, biz, sizin simdi bu gercegin farkina varmanizi ve bu isigi dunyaniza yaymanizi istiyoruz. Sizler dunyanizi elinizde tutuyorsunuz, ama bunun farkinda degilsiniz. Eger isik oldugunuzu anlar ve isiginizin gucunun farkina varirsaniz, o zaman isiginizla dunyanizi aydinlatabilirsiniz ve mucizeler, evet mucizeler, dunyanizi sarar.

Biz burada, sizlerin ‘yakin dunyanizdan’ soz etmiyoruz. Biz burada, sizin gezegeninizin tamamindan soz ediyoruz. Sizler, her birinizin icinde olan gucun farkina SIMDI varmalisiniz, ve isiginizla isimalisiniz.

Biz sizden, bunu bilincli olarak yapmanizi istiyoruz. Bunu yapabilmek icin, bu zamanda sizlere verilen bircok yontem var. Onlari kullanin. Yureginize en yakin gelen yontemleri secin ve onlarla ilerleyin. Isiginizla baglantida kalin ve onu gittiginiz her yere yayin.

Sizler şu anda zirvedesiniz. Sizlerin, bunun farkında olmanız gerekiyor. ışığınızı yayın. O ışık öyle güçlüdür ki, onu bir kez kullanmaya başladınız mı, gücünüz karşısında şasırıp kalırsınız.’

(Ben o sırada, yaşamış olduğum irili ufaklı mucizeleri düşündüm elimde olmadan. Bir tanesi güneyde bir sahilde, Temmuz sıcagında cam ağaçlarına doğru hizla ilerleyen yangının yon değiştirmesi için Allah’a, Başmelek Mikail’e ve Ariel’e yürekten rica etmemdi. ‘Acaba ise yaradı mi?’ diye dusunurken gözlerimi açtıgımda ayakkabımın üzerinde yedi benekli bir ugur böceği duruyordu. Bundan üç-dört dakika sonra, rüzgar tamamen yon degistirip muthis bir hizla eserek yangını nehir tarafına surdu o gün. Yangın sönmüştü. Etraftakiler, ‘Rüzgar nasıl böyle tamamen yon değistirebildi?’ diyorlardı. Bu olayı, 

o gün, facebook sayfamda sizlerle paylaşmıştım.

Buna benzer bir çok mucizeyi mümkün kılan o ışık karşısında gerçekten de saygıyla eğilirim, diye düşündüm.)

Başmelek Cebrail, sözlerine şöyle devam etti:

“Evet, bu gücün kaynağı olan kaynak çok büyüktür. O saftır, ve o, ışıktır. O, herşeyin üzerine ışıyabilir. O, herşeyi şifalandırabilir. Dünyanızdaki herşeyi…

Bu isigi kullanin. Hepiniz, evet hepiniz, bu isiga ulasabilirsiniz. Onu kullanin.

O isik olmak ve o isikla isimak, sizin sorumlulugunuz ve kaderinizdir.

''Başmelek Gabriel''.




13cc32351e7c717f7d48f084fda046b5.gif

Bu konuyu yazdır

  OSMANLI'NIN EN ÜRKÜTÜCÜ EFSANELERİNDEN BİRİ : VAMPİR YENİÇERİLER
Yazar: Spiritüeller - 04-07-2016, Saat: 00:49 - Forum: EFSANELER - Yorum Yok

Hortlak, vampir ve yeniçeri...

Balkanlardaki Türk kasabası Tırnova'da (Tırnava olarak da bilinir) geçen bu olay, Osmanlı tarihindeki bu tip enteresan 3-4 olaydan biri.

Rivayet göre; bazı ölü yeniçeriler geceleri mezarlarından çıkıp şehri talan ediyor, insanlara korku salıyor. Bunun üzerine mezarları tek tek tespit edilen "vampir yeniçeriler", tarihi mitlerden farklı olarak kalbe değil de göbek üzerine kazık çakılması ve ateşe vermek yerine çıkarılan kalplerin suda haşlanması gibi "ritüeller" ile yok ediliyorlar.

Olay o kadar ciddi ki; dönemin kadısı Ahmet Şükrü Efendi'nin bu dehşet veren olayı anlattığı mektubu ile beraber, Osmanlı Devleti'nin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'nin 6 Ekim 1833 yılında yayınlanan nüshasına giriyor.

trjpgh304w617zc0-728x728.jpg

Kadı Ahmet Şükrü Efendi'nin mektubu
"Tırnova'da cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanıp, erzak namına ne varsa; un, yağ, şeker, bal gibi şeyleri birbirine katıp içlerine bazen toprak bile karıştırıyorlar. Evlerin içlerine girerek yüklüklerdeki yorgan, şilte, yastık ve bohçaları didikleyip açıyorlar. Zaman zaman insanların üzerine taş, toprak, çanak çömlek attıkları halde kimse bir şey görmüyor. Birkaç erkek ve kadının da üstüne saldırdılar. Bunlara sorduğumuzda, 'Sanki üzerimize manda çöktü sandık!' dediler ama bir şey görmemişlerdi. Bu sebeple birçok mahalle sakini evlerini başka yerlere taşımak zorunda kaldılar. Halk, en sonunda bunun cadı işi olduğuna karar verdi.

Civar kasabalardan İslimye'de yaşayan ve cadı çıkartmakla şöhret bulmuş olan Nikola isimli bir Rum, bu işi halletmek üzere kasabaya çağrıldı ve kendisiyle işi halletmesine karşılık 800 kuruşa pazarlık edildi. Nikola, beraberinde getirdiği üzeri resimli bir tahtayla kasaba mezarlığına gitti ve bunu parmağının üzerine yerleştirerek çevirdi. Resimli tahta hangi mezara dönük durduysa o mezarın cadılı olduğunu gösterdi.

Resimli tahtanın dönük kaldığı mezarlar hayattayken şimdi kaldırılmış olan Yeniçeri Ocağı'na mensup iki yeniçeriye, Ali Alemdar ve Abdi Alemdar adındaki iki eşkıyaya aitti. Bunların mezarını açtığımızda karşılaştığımız manzara korkunçtu. Her ikisinin cesedini de yarım misli büyümüş, kılları ve parmaklarıyla tırnaklarını üçer dörder kat uzamış bulduk.

Mezarlar açılırken bekleşen bütün kalabalık bu manzarayı gördü. Bu iki zorba, yeniçeri ocağı kaldırılırken her nasılsa yaşlarının ileri olmasından dolayı cellât eline düşmeyerek ecelleriyle ölmüşlerdi. Sağlıklarında yaptıkları zorbalığın devamı olarak şimdi de kötü ruhları zavallı kasaba halkını rahatsız etmeye başlamıştı.

Cadıcı Nikola'ya göre, bunların sonsuza kadar ortadan kaldırılmaları için karınlarına birer ağaç kazık saplanması ve yüreklerinin kaynar suya atılarak haşlanması gerekiyordu. Mezarlarından çıkarttığımız ölülerin karınlarına söylendiği gibi birer ağaç saplayıp, yüreklerini dahi yerlerinden sökerek kaynar suya atıp haşladılar. Fakat bunların hiçbirisi kâr etmeyince Nikola bu sefer cesetlerin yakılması gerektiğini söyledi. Şer'an izin verildi ve cesetler hemen oracıkta yakıldı. Böylelikle çok şükür kasabamız cadı belâsından kurtulmuş oldu!.."

the-janissaries-patrol-smyrna-largejpg-728x728.jpg

Bu konuyu yazdır

  MELEKLERLE İLETİŞİM
Yazar: Emka - 03-07-2016, Saat: 21:57 - Forum: MELEK MESAJLARI - Yorum Yok

En Yüksek Melek Alemleri ile Essiz Rehberlik Baglantisi Beş Lightarian Melek Bağlantısı, sizin için bir Seraf (Serafim’in bir üyesi) ve dört Baş melekten oluşan “A - Takimi” olarak adlandırdığımız melek grubu enerjisinin bes üyesinin her biri ile daimi enerjisel bağlantılar yaratır... bu beş melek varlık kendilerini, Angel Links (Melek Bağlantıları) uyumlamalarını alan herkes ile kisisel olarak ve güçlü sekilde çalismaya adadilar. 
AngelLinks vasitasi ile, onlarin odagi yasaminizda kosulsuz sevginin, yargilamamanin, cesaretin, güzelligin ve sevincin saf meleksi niteliklerini cisimlendirmenize ve genisletmenize yardim etmektir. Saglanan bu beş büyük meleksi niteliklere ilave olarak, her bir melek varlik, diger özel sekillerle sizin için bir rehber olacak....

Sözgelimi; eterik alemlere yolculuğunuzda size yardimci olmak, ilahi sifa ile sizi desteklemek, gelecek zamanlara “yolunuzu isiklandirmak”, yaratici ifadenizi canlandirmak/tesvik etmek ve iletisimlerinizi daha etkili yapmak !Sizinle daimi enerjisel baglantilari vasitasi ile, Seraf Rose Aura ve Basmelek Mikail, Rafael, Uriel ve Cebrail’in “A - Takimi” saf meleksi niteliklerini yasaminizin tüm alanlarinda cisimlendirirken 
ve genisletirken melek ilhami ve destegi saglayacaklar.Kosulsuz sevgi için Seraf Rose Aura'nin AngelLink’i ... Serafim olarak adlandirilan Melek Alemlerinin en yüksek seviyesinden, adi Rose Aura olan bir Seraf, insanliga en saf kosulsuz sevginin meleksi niteligini yaymak için ileri adim atti. 

Onun sizinle AngelLink (MelekBaglantisi) baglantisi vasitasi ile, “kosulsuz sevgisinin melek alevi” sizin kalp bölgenize yerlestirilir, sizin enerji alanlarinizdan yayilir ve sonra deneyiminizin tüm alanlarina dalgalanir. Daha sonra, Rose Aura, kalbin tüm konularinda size yardim etmek için bir Melek Rehber olarak sizin “eterik geri planinizda” çalisiyor olacak...özellikle ben’in ve digerlerine karsi kosulsuz sevginin genisletilmesinde. Seraf Rose Aura AngelLinks Başmeleklerin enerjisel seviyesine “lightarian giris kapimizi” temsil eder ve 
diger Melek Bağlantilarini almak için ön kosuldur.


1500776.png


Dört Başmelek Angel Linkleri (Melek Baglantilari)... 
Rose Aura baglantinizi aldiktan sonra, Basmelekler Mikail, Rafael, Uriel ve Cebrail ile daha özellestirilmis eterik baglantilar yaratmak için ilave AngelLinkler mevcuttur. Asagida Basmelek AngelLinkleri (MelekBaglantilari) ile ilgili bilgi bulacaksiniz.AngelLinklerin tümü sizin için Melek Alemlerinin üyeleri ile olaganüstü baglantilar yaratmak için dizayn edilmistir...insanlarin uzun zamandan beri deneyimlemekte oldugu melek temaslarindan daha derin baglantilar.Seraf Rose Aura ve Basmelekler ile bu baglantilarin özellikle ince - ayarli, oldukça yüksek titresimli ve sürekli dogada oldugunu görüyoruz...

Birçok bireyin önceden (zaten) Meleklerle sahip oldugu geleneksel “telepatik ve eterik etkilesimleri”nden çok farkli. Bizimle baglantilari için bir temel olarak (1) ince - ayarli, (2) yüksek titresimli ve (3) daimi olan bu niteliklerle, bu melek enerjileri kosulsuz sevgi, yargilamama, cesaret, sevinç vs enerjisel temalari ile ilgili olarak bizi daha etkin olarak destekleyebilir. Bu MelekBaglantilarinin her biri sizin ve bu melek varliklarin birlikte daha güçlü sekilde çalismanizi saglayan yeni, direkt ve daimi bir baglanti yaratmak için, enerji alanlariniz içinde çok özel bağlantı kurar. 

Dört Basmelek Angel Bağlantısı
En Yüksek Melek Alemlerinden İlave Rehberlik BağlantılarıSeraf Rose Aura ile ilk AngelLink baglantinizi aldiktan sonra, Basmeleklerin dördü ile direkt ve daimi olarak baglanmaniz için “enerjisel giris kapisi” açilir...
günlük yasaminizin enerjisel deneyimine ilave melek nitelikleri asilamak için!

Basmelek Mikail’in Melek Baglantisi : 
Yargilamama temasina odaklanan ve eterik alemlere yolculukta (telepati, kanal olma, bilinçli eterik (astral) seyahat vs vasitasi ile) size yardimci olmaya odaklanan Mikail, Melek baglantisini sunmak için ileri çikan ilk Basmelek idi. Rose Aura Melek Baglantisi vasitasi ile “kalp bölgesinde melek alevi”nin tutusturulmasina benzer sekilde, Basmelek Mikail MelekBaglantisi için olaganüstü bir vizyon aldik. Bu, Mikail’in insanlarin enerji alanlarina asilamayi diledigi taç çakranin en saf enerjilerinin sembolik bir temsilidir (tasviridir). Kullanilan sembol hale’dir (isik halkasi)!. Bu durumda, o yasaminizin tüm alanlarinda yargilamamanin deneyimini kolaylastiracak essiz zihinsel safligin meleksi bir halesidir. O ayrica Basmelek Mikail’in sizinle baglantisinin ve eterik alemlere melek rehberiniz olarak hizmet etmek için önerisinin sembolik bir hatirlaticisi olarak hizmet eder.

Basmelek Rafael’in Baglantisi : 
Basmelek Rafael meleksi cesaretin ve ilahi sifanin asilanmasi ile bizi desteklemek için ileri adim atti. Onu “Aydinlatici” olarak adlandiriyoruz, çünkü o ayrica yasaminizda “yolunuza isik” getirmenizde size yardim etmek için bir “Melek Isigi Mesalesi” sunuyor! Bu MelekBaglantisi vasitasi ile Rafael’in yardimi ile, meydan okumalardan ve engellerden daha etkili olarak kaçinabileceksiniz...ve ayrica önünüzdeki firsatlari ve spiritüel ödülleri daha berrak olarak göreceksiniz. Siz geleceginize dogru yolunuzu daha iyi aydinlatirken, ilahi, meleksi cesaretli eylemin bir hissi size daha çok dogal olarak gelecektir. Basmelek Rafael’in MelekBaglantisi ayrica sifa sürecinizde sizin için destek saglayacaktir. O, “ilahi sifaci” olarak bilinir ve onun MelekBaglantisi vasitasi ile, Rafael içinizdeki “ilahi sifaciyi” kesfetmenize yardim eder.

Basmelek Uriel'in Baglantisi : 
Basmelek Uriel yaratici ifade için yeteneklerinizin canlandirilmasi vasitasi ile güzelligin eril yönünü ve minnettarligin daha yüksek bir hissi vasitasi ile “güzelligin disil yönünün” deneyimine izin veren meleksi güzelligin asilanmasini bize saglamak için ileri adim atti. Bu MelekBaglantisi vasitasi ile, Uriel düsündügünüz, söylediginiz ve yaptiginiz her seyde güzelligi ifade etmek için yeteneklerinizi zenginlestirerek size yardim edebilir. O ayrica bir çok sekillerde sanatsal ifade için yaraticiliginizi ve ilhaminizi canlandirmaya yardimci olabilir. 

Basmelek Uriel ile bu MelekBaglantisi için, bize verilen sembol kalp bölgenize eterik olarak yerlestirilen, sizinle bu baglantinin bir hatirlaticisi olarak hizmet eden “kalp - seklinde bir armagan kutusu”dur. Kalp bölgesi hem içeriye dogru hem disariya dogru güzelligin ve yaraticiligin akisi için büyük bir portaldir. Bundan dolayi, metaforik olarak, kalbinizdeki bu meleksi “armagan kutusu” Uriel’in güzellik, minnettarlik ve yaratici ifade enerjilerini tutacaginiz yerdir.

Basmelek Cebrail’in Baglantisi : 
Basmelek Cebrail’in odagi sevinç/nese ve iletisimler üzerinedir ! Bu MelekBaglantisi vasitasi ile, Cebrail bizim için çok büyük miktarda bulunan mevcut sevinçleri farketmek ve deneyimlemek için ve günlük yasamlarimizda sevincin/nesenin yeni ve heyecanli seviyelerini tezahür ettirmek için bize zaman ayirmamizi ögretir. O size “kalbinizin sarki söylemesini saglayan” seyleri bulmaniza yardim edebilir ve 
sevincin az oldugu görüldügü zamanlarda ilahi içsel gücünüzü ve ilhaminizi sunar. Cebrail ayrica, Ilahi olan için büyük iletisimci (mesajci) olarak bilinir. Bu nedenle o, dissal günlük yasaminizda etkili iletisimler için pratik destek sagladigi kadar, özellikle “bilmenize” ve sezginize erismeniz için içsel iletisimlerinize yardim edebilir.

 Mesajci/iletisimci olarak rolünde, Cebrail ayrica iyi haberlerin ve bilgilerin bildiricisi ve 
müjdecisi olarak hizmet eder. O, bu zamanda küresel - insan enerji sistemimize akmaya baslayan özel yeni enerjilerin müjdecisi olmak için öne çikti...hepimizi bir sonraki spiritüel tekamülsel siçramaya tamamen hazirlamak için.Basmelekler ile bu dört uyumlama - temelli baglanti herhangi bir sirada ve sizin için uygun hissettiren aralar ile alinabilir. Bunlar, Seraf Rose Aura MelekHatti gibi ayni sekilde baskalari ile paylasilabilir. Lütfen Rose Aura Melek Hatti’nin Basmelek AngelLinkleri almak için ön kosul oldugunu unutmayin.

Bu konuyu yazdır

  RÜYADA GÖRÜLEN RENKLERİN ANLAMLARI
Yazar: Emka - 03-07-2016, Saat: 20:05 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Zaman zaman rüyamızda renkler görürüz ama ne anlama geldiğini bilmeyiz renklerin anlamlarını bilmek isteyenler için güzel bir konu bence 
Birbirine uyumlu renkler yaratılışın amacına uygun hareket etmeye, insanlarla hoş geçinmeye; zıt renkler uyumsuz ve heterojen insan ve görüşlere, iyi ile kötüyü birbirine karıştırmaya; Beyaaz renk dürüst karaktere ve huy güzelliğine, Yeşil renk Ahlak ve din güzelliğine, Bu iki renk hayır ve müjdeye, Siyah renk kalp katılığı ve yanlış düşünceye yahut mal ve dünyalığa, Kırmızı renk şiddet ve şerre, Bayrak kırmızısı şeref ve başarıya, Sarı renk hastalık ve ümitsizliğe, beklenen işin olmayacağına, Kahverengi ve tonları ağırbaşlılığa ve iş ve durumdaki oturmuşluğa, Mavi ve tonları ümit edilen şeylere, Mor renk kedere, Pembe mutluluğa, Pastel renkler ve diğerleri bulundukları yer ve konumun durumuna göre güzellik ve noksanlıklara, Toprak rengi mütevazi insana ve rızka, Buğday rengi nesiller ve insanlar arasındaki ihtilaflara delalet eder.

Mavi: Genellikle yıldızları, geceyi, insan sıcaklığını, kalıcı ve derin duyguları, düşünceyi ve dinlenmeyi simgeler. Mavi gören kişiler genellikle romantik ve duygusal bir kişiliğe sahiptirler. olmak da bir diğer alametidir.

Kırmızı: Hareketi ve hızı simgeler. Kırmızı görenler duyguları yoğun yaşayan kişilerdir. Ne var ki, aşırı kırmızı renk rüyayı görenin son zamanlarda zamanda despotik bir yan ve sinirli bir kişilik göstergesi de olabilmektedir. Başkalarının dikkatini çekmek isteyen kimseler de kırmızı rengi rüyalarında sıkça görürler . 

Sarı: Güneyin rengi; aynı zamanda umudun, ilginin, iyimserliğin ve evrensel aşkın rengidir. Sarıyı sevenler genellikle herkesle konuşan, geniş bir kültür hazinesine sahip sosyal tiplerdir. Elbiselerinde bu rengi tercih edenler, iyimser ve neşeli kişilerdir.

Kahve: Bu rengi sevenlerin tipik özelliği, heşeyin mükemmel olmasını istemeleridir. İçinde bulunulan ortamı sıcak gösteren bu renk oturma odası ve salon dekorasyonunda sıkça kullanılır.

Yeşil: Dikkatin ve konsantrasyonun rengidir. Bu, yemyeşil bir ormana dalan kişideki ilk refleksi olması ile izah ediliyor. Bu rengi sevenler, sağlam bir iradeye ve başkalarını kontrol etme yeteneğine sahiptirler. Aşırı yeşil, kişinin süper denetimini, hafif yeşil ise boşvermişliği simgeler.

Siyah: Varolma ve gençlik başkaldırısının tipik rengidir. Korku ve umutsuzluğun yanı sıra ölümü de çağrıştıran siyah ölçüsüz tavırların düşünmeden alınan kararların kötü olan sonuçları karşısında kişiyi uyarır.Haberci birçok rüyada siyah ve beyaz objeler oldukça sık görülür 

Beyaz: Bütün toplumların kutsal rengidir.Kimi zaman ´ölümü´ simgeleyen beyaz, aynı zamanda ´öteki hayatın´ başlangıcı sayılıyor. Bu rengi görenler rüyayı gördükleri zaman diliminde çatışmadan uzak, farklı ve özgür bir ruh haline sahip olmak isterler.Yalnız kalmak sağlıklı düşünebilmek için gerekli zamana ihtiyaç duyulduğunun yalnızlığın güzel gelişmeler olarak geri döneceğinin habercisidir beyaz

Pembe: Bayan için gamsız geçecek birkaç güzel güne erkek içinse kararlı adımlarla ilerlediği tuttuğunu koparabileceği kısa dönemli işlere delalet eder.

Mor: ´. Mesleki açıdan da ikili ilişkiler açısından da seçilecek en yaşlı renktir ve gelecekle ilgili olaylara işaret eder . Sanatçı ruhlu insanların, meraklarını fantezileriyle yaşayanların tutkun oldukları bu renk, sanatsal duygusal sosyal ve iş alamında yol göstericidir rüya eksiksiz yorumlanır ise alınacak cevaplar tatminkar ve sabittir 

Gri: Bu rengi görenler , genellikle işlerine gereğinden fazla önem veren, ciddi ama asla hırslı olmayanlar kimselerdir . İİkili ilişkilerde çok başarılı olunmayacağını ilerleyen zamanlarda çıkan sorunların altından kalkmakta güçlük çekileceğini ve melankolik bir ruh halini işaret eder

renkler.jpg

Bu konuyu yazdır

  Camdan Yapılmış İki Devasa Su Altı Piramidi Bermuda Üçgeni’nin Merkezinde Bulundu
Yazar: Emka - 03-07-2016, Saat: 16:08 - Forum: GÜNCEL HABERLER - Yorum Yok

Sonar metodu ile iki bin metre derinlikte garip yapıların varlığının tespit edildiği öne sürüldü. Farklı cihazlar ie yapılan çalışmalar bilim adamlarına Mısır’daki ünlü Cheops Piramidi’nden bile daha büyük , cama benzer bir şeyden yapılma iki devasa piramidin varlığını öne sürme imkanı tanıdı.

Garip yapıların varlığındaki sırrın çözülmesi, Bermuda Üçgeni ile bağlantılı korkunç ve gizemli kayıp vakalarına dair ışık tutabilir.
Bu tez Bahama’da gerçekleşen basın konferansında dile getirildi. Deniz bilimciler bu teknolojinin modern bilime yabancı olduğunu ve su altındaki piramidi tespit edebilir şekilde tasarlandığını söyledi. Belki de zaman içerisindeki detaylı çalışmalar hayal edilmesi zor sonuçlar doğuracaktır. Piramitleri kapsayan raporlar epey yaygın. 1990 yılında Amerikalı deniz bilimciler tam da Bermuda Üçgeni’nin merkezindeki su altı piramitlerinin varlığını keşfetti. Bilim adamları bütün verileri işledikten sonra zeminin tamamen düz olduğunu ve cam veya buz gibi göründüğü sonucuna vardı. Piramitlerin boyutu neredeyse Cheops Piramidi’nin üç katına yakın. Bu haberler heyecan vericiydi ve Florida’daki konferansta tartışıldı. 3 boyutlu, mükemmel bir şekilde düz, yüzeyi kir, mantar veya çatlak bulundurmayan piramide ait çok miktarda resim ve bilgisayarda işlenmiş veri konferansa katılan gazetecilerde bulunmaktadır.


piramit.jpg

Bu konuyu yazdır