Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1459 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1459 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 255
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 363
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,563
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,950
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,169
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,334
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,585
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,866

 
  Herşeydeki Kaynak Gözlem
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:23 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Bu, İlk Kaynak’ın enerjinin tüm tezahürleri yoluyla tüm realitelerde mevcut olduğu prensibidir. O, parçaları aynı duvara yapışmış bir mozaik misali her şeyin içinde örülüdür, ve sonuçta birdir. Yine de, o mozaiği birleştiren resim değildir, parçaların yapıştığı duvardır. Benzer şekilde, İlk Kaynak öyle çeşitli ve açıkça birbiriyle ilişkisi olmayan bir resim yapar ki hiçbir birlik yokmuş gibi görünür. Ancak bir olan dışarıdaki tezahürler değil, çeşitlilik parçalarının üzerine serildiği içsel enerji merkezidir, ve tüm tezahürleri birleştirir.

Bu merkezi enerji parçası, Bütünlük Evreni içindeki titreşim alanlarındaki tüm yaşamın kolektif deposudur. KENDİNİ, Kaynak Zekasını tüm yaşam parçalarına yansıtarak her biçime sokan İlk Kaynaktır. Böylece, Kaynak Zeka – İlk Kaynak’ın bir uzantısı olarak hareket ederek – tüm yaşam mozaik parçalarının üzerine yapıştığı “duvar” olan birleştirici enerjidir. Yaşam, her şeyi birleştiren tek enerji Kaynağından Her şeye, birden Bir’e akar.

Her Şeyin içindeki Kaynağı Gözlem, yaşama ait tüm tezahürlerin İlk Kaynak’ın bir ifadesini taşıdığı prensibidir. Birleştirici enerjinin ne kadar öteye uzaklaştırıldığı ya da saptırıldığının bir önemi yoktur; Kaynak her şekilde gözlemlenebilir. Dışarıdaki tezahürler rast gele, bozuk, alakasız ve kaotik göründüğünde dahi, enerjinin birliğini algılama faaliyetidir.

Yaşamın tüm tezahürleri gerçekten İlk Kaynak’ın parçalı ifadeleri olarak kavrandığı zaman, tüm yaşam-formlarının temeli olan eşitlik titreşimi, insan bedeni tarafından duyulabilir hale gelir. Yaşam ilk önce Kaynak Realitenin bir uzantısı olarak ve daha sonra, bir biçim içine yerleştirilen bireyselleştirilmiş enerji frekansı olarak ortaya çıkar. Kendi saf, zamansız hali içinde, yaşamın tüm tezahürleri için aynı şekilde titreşir. İşte bu yaşamın paylaştığı ortak zemindir. Bu eşitliğin ton-titreşimdir, ve İlk Kaynak olarak bilinen varoluşun temelinde tüm çeşitteki ifadeleri birleştirir ve tüm yaşam formlarının içinde gözlemlenebilir. Bir birey, eşitlik gözü ile tüm yaşam formlarına bakabilirse, o zaman her şeyin içindeki Kaynak’ı gözlemliyordur.

Bu soyut bir kavram gibi görünürken, İlk Kaynak’ın iç ve dış tezahürlerini arama çalışması yoluyla kesinleştirilebilir. Daha gerçek manada, birey, tüm deneyimlerinde Kaynak Zekanın çalışmalarını gözlemlemeyi ummaktadır. Her şeyin yerli yerinde olduğuna, en uygun görevi yerine getirdiğine ve şu andaki yaşamının en iyi ifadesini aktive etme amacına hizmet ettiğine dair muhakkak beklentidir bu. Bu, tüm yaşamın, şartlar ne olursa olsun en uygun yaratım ve deneyim hali içinde olduğu bir bakıştır. Yaşamın tüm ifadeleri ile mükemmel olduğu algısıdır çünkü mükemmellikten akmaktadır, ve tezahürleri ne kadar birbirini tutmayan şeyler olsa da, yaşam Kaynak Realitesinin bir uzantısıdır.

Yeryüzünde yaşama eşlik eden aşikar kargaşanın ve yıkımın ışığında, bu tuhaf görünen bir bakış açısı ya da görüştür. Yaşam nasıl olur da – tüm biçimleri ve ifadeleri ile – uygun ya da mükemmel olarak algılanabilir? Bu yaşamın büyük paradoksudur, insan bedeninin zihinsel ve duygusal yetileri ile uzlaştırılamaz. Ancak varlığın, ölümsüz, sınırsız, zamansız ve hükümran bağlamı ile anlaşılabilir. Paradokslar vardır çünkü insan draması kapsam ve ölçü olarak sınırlıdır ve bunun nedeni de müdahale etmesi ve bulmacanın parçalarının kusursuz bir ilişki ile nasıl birleştirildiğini ortaya çıkarması için bütünlük algısına izin vermektir.

Zaman ve uzay boyutları ve enerji ve madde unsurları, insan dramasını sınırlar içine almaktadır. Hayatta kalma ve işlevsel olmayan tavır sahnelerinde oynanmıştır ve bunun sebebi de Hiyerarşinin bilgiyi kontrol etme ve şartları maniple etme yöntemleridir. İnsan bedeni içindeki varlık, insan dramasında, hemen hemen hiç ifade edilmemiş ve kapasitesinin altında kullanılmıştır, ve sonuç olarak, yaşamın görünür sapkınlıkları ve kusurları, mükemmelliğin kendisi olmak yerine mükemmelliğin engelleri olarak görülmüştür.

Yaşam, limitsiz bir zekayı genişletme ve ifade etme maksadıyla mükemmeldir. Bu, yaşamın tüm çeşitlilik sahibi tezahürlerinin içinde temel amacıdır, ve her şeyin içinde gözlemlenebilecek olan – KENDİNİ eşitlik titreşimi olarak ifade eden – İlk Kaynak’ın mevcudiyetidir. İnsan bedeninden türeyen duyumsal girdi bilgisi, bu Kaynak titreşiminin sadece bir ekosunu taşıyan belli bir derecedeki frekanslar ile sınırlıdır. Gerçek frekans, her şeydeki eşitlik özünün ve resmin kendisinin ötesindeki resmin kaynağına nüfuz etme yetisinin dikkatle ve odaklanmış bir tefekkürü yoluyla anlaşılabilir.  

Bu içgörüler, sizin zamanınızda insanı yöneten beş-duyunun ötesinde, yeni bir algı sistemi gerektirmektedir. Bu yeni duyular Kaynak Kodunun harekete geçirilmesinin bir sonucudur ve dönüşüm deneyiminin ilk aşamasını temsil etmektedir. Bu yeni algı yetisi ile, insan bedeni sadece İlk Kaynak’ın mevcudiyetini hissetmekle kalmayıp, ancak bireyselleştirilmiş ve eşsiz bir şekilde İlk Kaynak’tan ayrılmış olan tüm yaşamın içindeki zamansız özü de hissedebilecektir.


İnsan bedeni içindeki varlık sezgilerini uyandırmak, Kaynak titreşimine sonsuz duyarlılıkta bir erişim elde etmenin ideal yoludur. Bu şekilde birey, her şeyin içindeki Kaynak’ı gözlemleme yetisini geliştirebilir. Sadece enerjinin her bireysel tezahürünün içindeki İlk Kaynak’ı değil, yaşamın kendisinin bütünlüğüdür de gözlemlenen. Sonuçta, bu prensip, Kaynak’ın sadece KENDİNİN çeşitli tezahür biçimlerini gözlemlenmesiyle kalmayıp, yaşamın bütünlüğünün de gözlemlenmesini gerektirir.




maxresdefault.jpg

Bu konuyu yazdır

  Şükür yoluyla Evrensel İlişki
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:18 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Bütünlük Evreninin, tek bir Evrensel Varlık olarak kişileştirilebilecek kolektif zekayı temsil ettiği bir prensiptir bu. Sonuçta, bu intikal modeline göre, tüm kozmosta sadece iki varlık vardır: bireysel varlık ve Evrensel Varlık. Birey, nasıl kolay etkilenip yeni bilgiye adapte olmak için sürekli değişiyorsa, tutarlı bir arkadaşın kişilik ve tavırları kadar bilinebilen potansiyel enerji ve deneyimlerin canlı ve dinamik şablonu olan Evrensel Varlık da aynı şekilde değişir.

Evrensel Varlık, bireye ve onun algı ve ifadelerine karşı hassastır. Tıpkı, Kaynak Zeka ile massedilmiş ve gölgesi düşen görüntüyü yansıtan bir göl gibi bireyin algılarına yanıt veren kompozit bir tüm-kişilik gibidir. İnsan bedenindeki herkes, en derinlerinde, hükümran bir varlıktır ve insan bedenini Hükümran Bütünün bir aracı haline dönüştürebilir. Ancak, bu dönüşüm, bireyin Hükümran Bütünün görüntüsünü Evrensel Varlığın “aynası” üzerine mi yansıtmayı yoksa gerçek varoluş halinin bozulmuş bir resmini mi yansıtmayı seçtiğine bağlıdır.

Şükür yoluyla evrensel ilişki prensibi, başlıca, kişinin kendi suretinin Evrensel Varlığın destekleyici “aynası”nın takdiri yoluyla bilinçli olarak tasarlanmasını amaçlamaktadır. Başka bir deyişle, Evrensel Varlık, kişinin yaşamındaki realitenin ifadesini biçimlendiren bir partnerdir. Realite, birey Evrensel Varlığın aynası üzerine hükümran bir suret yansıtıyorsa, dış kontrol ve şartlardan bağımsız olan içsel bir yaratım sürecidir.

Bu süreç, birey ile Evrensel Varlık arasındaki destekleyici enerji değiş-tokuşudur, ve bu enerji ancak yaşamın her anında meydana gelen bu değiş-tokuşun ne kadar kusursuz ve titiz olduğunun takdiri yoluyla en iyi şekilde uygulanabilir. Birey eğer Evrensel Varlığın bireyin hükümran realitesini nasıl da mükemmelce desteklediğinin farkındaysa (yada farkına varmak ile ilgileniyorsa), bireyden Evrensel Varlığa doğru akmakta olan güçlü ve doğal bir şükür duygusu vardır. Evrensel Varlıktan bireye doğru destek kanalını açan ve insan bedenini Hükümran Bütünün ifadesine dönüştürme ortak amacını kuran bu şükür pınarıdır.

İnsan bedenini, hükümran varlık bağlantısına ve onun Hükümran Bütün algı ve ifade haline nihai dönüşümüne açan başlıca şey – birey ile Evrensel Varlık arasındaki karşılıklı ilişkinin nasıl çalıştığının takdiri anlamına gelen – şükürdür. Bireyin, Evrensel Varlık ile olan ilişkisi, gelişim ve beslenme için temeldir, çünkü yaşamın sayısızı biçim ve tezahürlerini bireyin nasıl kabul ettiğini belirleyen, diğer her şeyden çok, bu ilişkidir.

Birey, bağımsız realitedeki değişimleri, Evrensel Varlıktaki zati değişim olarak kabul ettiği zaman, yaşamın kendisi ile daha çok uyumlu bir hayat sürer. Yaşam, birey ile Evrensel Varlık arasındaki enerji değiş-tokuşu haline gelir, yargısızca oynanmasına ve korkusuzca deneyimlenmesine izin verilerek. Koşulsuz sevginin asıl anlamı budur: yaşamı tüm tezahürleri içinde, insan bedeninden yansıyan resme kusursuzca yanıt veren tekil, birleşmiş bir zeka olarak deneyimlemek.

Bu sebepten ötürü, insan bedeni, Evrensel Varlığa şükrettiğinde, şartlardan bağımsız olarak, yaşam, insan bedenini Kaynak Kodlarını aktive etmeye ve yaşamı ifade sentez modeli çerçevesinde yaşamaya açmakta artarak daha çok destekçi bir rol almaya başlar. Şükür duygusu, zihinsel takdir kavramı ile birlikte, görünmez bir mesaj misali tüm yönlere ve tüm zamanlara ifade edilir. Bu özel bağlamda, Evrensel Varlığa edilen şükür, insan bedeninin heves ettiği tüm ifade biçimlerinin ardındaki güdüdür.

Her nefes, her sözcük, her dokunuş, her düşünce, her şey bu şükür hissini ifade etmeye odaklanmıştır. Bireyin Kaynak Kodlarını harekete geçirmek ve insan bedenini ve varlığı Hükümran Bütüne dönüştürmek için ideal realiteyi yaratma yegane amacı ile kendini tüm zeka biçim ve tezahürleri yoluyla ifade eden Evrensel Varlık tarafından desteklenen ve hükümran olan birey için edilen şükürdür bu. Kaynak Kodlarının aktivasyonunu ve bu kodların, insan bedeninin ve varlığın birbirinden tamamen farklı parçalarını bütünleştirme ve onları Hükümran Bütünün algı ve ifade haline dönüştürme hususi yetisini hızlandıran, bu özel şükür biçimidir.


wingmakers.jpg


Zaman, sadece birey ile Evrensel Varlık arasındaki net bağlantıyı bulandıran faktördür. Zaman araya girip, umutsuzluk, keder ve yalnızlık gedikleri yaratır. Ancak, varlığın Kaynak Kodlarını genellikle aktive eden ve Evrensel Varlık ile daha yakın ve uyumlu bir ilişki meydana getiren de bu “gedikler”dir. Zaman, ayrılık deneyimi ve realitenin devamsızlığı algısını meydana getirir, ve bu da sonuçta Evrensel Varlığın adalet ve amaç sistemine karşı şüphe duyulmasına neden olur. Sonuç, evrenin bir aynadan çok düzensiz, tuhaf bir enerji olduğu korkusunu yaratır.

İnsan bedeni, Hükümran Bütün ile nizam içinde olursa ve bu perspektiften yaşamını sürdürürse, gelişen bir realite olarak, doğal bir uyum halini kendine çeker. Bu, insan bedeninin sorunsuz ya da rahatsız olduğu anlamına gelmez, aksine, yaşamın ortaya çıkardığı her şeyde bütünleşik bir amaç olduğu algısına işaret eder. Başka bir deyişle, doğal uyum, Hükümran Bütüne uyumlandığınız uzantı için yaşam deneyiminin önemli olduğunu ve kişisel realitenizin, bitmeyen neşe ve içsel huzur yaratmak için çokbuyutlu evrenin bu katmanından akması gerektiğini idrak eder.


Şükür, insan bedenini, Evrensel Varlığın rolünü tanıması ve onun amacını, kaderin tuhaf getirileri ya da mekanik, dağınık bir evrenin tepkisinin sonucu olmak yerine hükümran realitenin destekçi bir uzantısı olarak yeniden tanımlamak için açan sevginin önemli bir yönüdür. Evrensel Varlık ile şükür yoluyla bir ilişki kurmak, dönüştürücü yaşam deneyimini de kendine çeker. Bu, yaşamın en derin anlamını ve en geliştirici amacını ortaya çıkarmak için adanmış bir deneyimdir.

Bu konuyu yazdır

  Yaşayan Dinozor Yavrusu Klonladı!
Yazar: Emka - 22-07-2016, Saat: 15:02 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Liverpool, John Moore Üniversitesi genetik mühendisleri tarafından yürütülen çalışmada yaşayan dinozor yavrusu ”Spot” un klonlanlayarak dünyaya getirildiğini açıkladı. 


Üniversite sözcüsü; ”Yapılan bu çalışma genetik mühendisliği açısından bir dönüm noktasıdır. Bu tür olayları sadece bilim kurgu filmlerinde yaşandığını sanıyorduk ama artık bunlar şaşırtıcı değil. Yapılan klonlamaları labaratuarlarda gerçekleştiriliyor. Genetik biliminin geldiği bu son nokta ile dinozor klonlamamız, hayvan hakları eylemcileri ve dini grupların olumsuz etkisiyle karşılaştık” dedi.

Proje’nin başındaki isim Dr. Sheridan gelecek on yıl içinde dünyayı tekrar dinozorlarla doldurabileceklerini bebek dinozor ”Spot” ‘un durumunun sağlıklı olduğunu ve üzerinde daha fazla test yapmayı planladıklarına dair açıklamalarda bulundu.

Apatosaurus cinsi dinozorun DNA örneklerinden klonlanan bebek dinozor ”Spot” embriyo dönemini, ataları gibi dinozorlara en yakın yaşayan canlı deve kuşu’nun rahmine enjekte edilerek büyütüldü.

Sizler klonlanan dinozor yavrusu hakkında neler düşünüyorsunuz? 

spot.jpg

Bu konuyu yazdır

  rune taşları
Yazar: Cemre Neria Turunç Parlanti - 20-07-2016, Saat: 23:36 - Forum: FALCILIK - Yorumlar (1)

nasıl ve nerelerde kullanılır açıklamalı kitap önerisi olan var mı rune taşları bu aralar cok ilgimi çekiyor ! detaylı bilgi verebilir misiniz?

Bu konuyu yazdır

  Antalya'da garip gökcismi görüntülendi
Yazar: Emka - 19-07-2016, Saat: 23:43 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Foto muhabiri ve gazeteci Sökmen Baykara, Ay'ın fotoğrafını çekerken tesadüfen garip bir ışık huzmesinin fotoğrafını çekti. Sürekli şekil değiştirdiği için kendi etrafında döndüğü sanılan ve uzun süre Antalya semalarında görünen cisim, daha sonra kayboldu.

antakya-da-garip-gokcismi-goruntulendi-98718.jpg


Fotoğrafı çeken Sökmen Baykara, uzun zamandır Ay ve çevresinin fotoğraflarını çekmeye çalıştığını ve çok güzel görüntüler elde ettiğini belirterek, bu konuda bir sergi hazırlığı içinde olduğunu belirterek, yeni çektiği bu garip cismin görüntülerini de ilgililere ulaştıracağını bildirdi.

Bu konuyu yazdır

  DUANI NASIL YAPACAĞINI ÖĞRENMEYİ İSTE
Yazar: Emka - 18-07-2016, Saat: 17:08 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bu gece ve her gece…
O’ndan neyi, nasıl isteyeceğini iste önce…
Sana istemeyi öğretmesini söyle…
Dua ilmini versin sana…
Sağlık için,
Huzur için,
Mutluluk için
dua edilmez!
Mutsuz olmayı kimse ister mi?
Ya da hasta olmayı?
Bunları olmayı kimse istemezse,
sen de olmamayı isteme.
Genel-geçer şeylerden,
yuvarlak-köşesiz isteklerden
uzak dur dua ederken.
Kesin ve net şeyler iste.
Sana özel şeyler iste.
Sağlık isteme.
Sağlıklıysan onu zaten vermiştir.
Hastaysan da senin iyiliğin için almıştır onu senden.
Nedenini öğrenmek için dua et ona.
O da söylesin sana.

Para mı istiyorsun?
İste…
Ama piyango bileti alır gibi değil…
Hele bir çıksın da düşünürüz…
Öyle değil…
Piyangocudan bilet çeker gibi talep etmeyeceksin parayı.

Edeceksen;
Bankadan kredi çeker gibi isteyeceksin parayı.
Buyrun hoşgeldiniz,
”ne için lazımdı size para”
diye soruyorlar değil mi bankada?
Hayırdır ev mi alıyorsun, otomobil mi?
Yoksa ihtiyaç mı?
Bir destur ver önce,
Ne için lazımdı bu para?
Neden para istediğini anlat ona.
Kredi ister gibi.
İkna et Kainat Bankasını…
Projene sponsor olsun…

Konuş bu gece…
Onu ikna etmek,
kendini ikna etmekten zor değil inan…
Kendin kendine inanıyorsan,
bil ki yaradan da sana inanıyor…
Oradan anla…

Çok mu zayıf gerekçelerin…
Vur patlasın çal oynasın mı?
Bunun için mi lazım para sana?
Düşün ve söyle bana,
Öyle bir hayatı finanse etmekten imtina etmesi,
seni sevdiğini mi gösterir yoksa sevmediğini mi?

Yıllardır istiyorsun bir şeyi…
Gece-gündüz dua ediyorsun…
Vermiyor mu bir türlü?
E bırak artık belli ki vermeyecek.
40 bin kere söylenir mi bir şey?

O dua ettiğin şeyi sen iyiliğine zannediyorsun,
Halbuki o senin için hiç de iyi olmayacak…
Onu anlatmaya çalışıyor sana.
Yoksa neden vermesin?

Çok istediğin halde vermiyorsa bir şeyi sana,
Sen sen ol ısrar etme.
Aranız bozulur.
Ben istiyorum o vermiyor dersin farketmeden.
Onun seni sevmediği vosvosuna bile kapılabilirsin.
Yoksa neden vermesin?
İsteklerine karşılık vermeyecek olsaydı,
istekleri bitmek bilmez biri olarak yaratmazdı seni.


namaz-dua.jpg

Bu konuyu yazdır

  3 DAKİKADA PANİK ATAĞI DURDURUN!
Yazar: Spiritüeller - 14-07-2016, Saat: 21:35 - Forum: PANİK ATAK - Yorum Yok

Panik atak, hiçbir sebep yokken aniden beliren ve zaman zaman tekrarlayan türde, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Panik Atak, birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar; çoğu zaman 15 dakikadan kısa süre (seyrek olarak da 1 saate kadar) devam ettikten sonra kendiliğinden geçer.Kalp çarpıntısı ve nefes alamama hissi, baş dönmesi hatta kusma isteği tipik belirtileridir. Bunun yanında delireceğinizi ve öleceğinizi sanırsınız. 
Panik atakesasında adrenalin hormonunun kana salınması durumudur. Bu nedenle bir panik atak geçiriyorsanız onunla boş yere savaşıp reddetme davranışları geliştirmeyin. Gelmesine izin verin ve onun vücudunuzda yaptığı etkiyi takip edin. Onunla yaşayabileceğiniz konusunda kendinizi ikna etmeye çalışın. Bu durumun sadece vücudunuzda kimyasal bir tepkimenin olduğunu, er ya da geç sona ereceğini kendinize hatırlatın.
İlk defa panik atak yaşadıysanız muhtemelen sonraki süreçte tekrar nöbet geçireceğiniz konusunda beklenti anksiyetesi yaşamaya başlarsınız. Aşağıda sıraladığımız yöntemlerle panik atakların üstesinden gelebilecek, panik atağı durdurabilecek güce sahip olacaksınız. 


f65b73_d656af75752b49bf98b2a33e4853f70e.jpg


3 Dakikada Panik Atakları Durdurmak İçin Etkili Adımlar

1. Adım: Rahatlayın. Yavaş, derin ve tam bir nefes alın. Sadece bir panik atak geçirdiğinizi ve ciddi bir sorun olmadığını düşünerek kendinizi sakinleştirin. Bu adımı tekrar tekrar uygulayın ve içselleştirin. Adrenalin salınımını tersine çevirecek ilk adım budur.
2. Adım: Negatif Düşüncelerden Uzaklaşın. Herkesin bu konuda söylediği gibi olumsuz düşünceler anksiyeteye sebep olan anahtar unsurdur. Bu nedenle panik ataklara zemin hazırlayan bu düşünceleri kafanızdan söküp atın. Panik atak yaşayanların birçoğu negatif düşüncelerle kaplanmış durumdadır. Bu düşüncelerle kişi kendisini nöbetler içinde bulur ve kısır döngü içinde hayatını mahveder. Sizi sekteye uğratan bu sonsuz döngüyü sakinleştirici düşüncelerle, telkinlerle durdurun.
3. Adım: Olumlu Cümleler Kullanın. "Bu durumu daha önce de birçok kez yaşadım ve tekrar atlatabilirim." ya da "iyiyim, her şey yolunda, her şey kontrolüm altında." gibi olumlu cümlelerle atakların daha kötüye gidişatını durdurun. 
4. Adım: Bu Hisleri Kabul Edin. Korkunun kendinizi korumanız için gerekli olan pozitif bir duygu olduğunu hatırlatın. Hislerinizi dinleyin onları kabul etmeyi deneyin ve duygularınızı bu durumlara uygun bir bakış açısına oturtun. 

Bu adımlarla beyninizin tüm durumlara karşı verdiği negatif tepkileri önemli ölçüde etkileyecek güce sahip olduğunu keşfedeceksiniz. 

Düzenli Egzersiz Yapın ve Rahatlama Tekniklerini Öğrenin, Uygulayın. Düzenli egzersiz yaptığınızda( Örn, yoga, meditasyon, koşu, yüzme gibi) vücudunuzun anksiyete ve panik yaratan belirtilerine karşı rahatlama tepkisini güçlendirirsiniz. 
Kötü Alışkanlıklardan Vazgeçin ve Kötü Beslenmeden Kaçının. Alkolün ve madde bağımlılığının anksiyete belirtilerini kötüleştirdiği bilinen bir gerçektir. Sigara ve kafein de hassas kişilerde panik ataklara sebep olmaktadır. 

Sonuç olarak sigara, kahve ve diğer kafein içeren yiyecek ve içeceklerden uzak durmak mücadelenizde mantıklı bir hareket olacaktır.

Bu konuyu yazdır

  PANİK ATAK NEDİR? BELİRTİLERİ NELERDİR?
Yazar: Spiritüeller - 14-07-2016, Saat: 21:27 - Forum: PANİK ATAK - Yorum Yok

Panik Atak Nedir ?

Panik atak, aniden bastıran endişe atağı, endişe nöbetidir. Bu endişe on dakika içinde tırmanır tırmanır, en üst noktasına vurur ve ondan sonra yavaş yavaş azalarak kaybolur. Panik halinde çok şiddetli duygular yaşarız. Zaman zaman birçoğumuza uğrayan ve çok sıkıntı verici bir durum olan panik atak, hayat kalitemizi ciddi anlamda düşürür. Panik atağı olan kişi, evden çıkamaz hale gelebilir, atak gelecek korkusuyla çarşıya, pazara gidemeyebilir, otobüslere binemeyebilir, yardım almanın zor olacağı yerlere girmekten kaçınabilir, yalnız kalamaz, hep yanında birilerinin olmasını ister.
 
Peki, panik atağın belirtileri nelerdir?
Kalp çarpıntıları
Nefessiz kalma
Uyuşma, karıncalanma
Titreme
Terleme, ter boşalması hissi
O sırada çok ciddi bir hastalık geçiriyor olma kaygısı
Panik anında kişi felç, beyin kanaması veya kalp krizi geçirdiğini düşünebilir. O anda düşüp bayılacağını, kontrolünü kaybedeceğini, çıldıracağını düşünüp yoğun bir korku duyar. Kalp krizi geçireceklerinden, çıldıracaklarından korkan panik atak hastaları sıklıkla hastanelerin acil servislerine müracaat ederler. Çünkü yoğun paniğin etkisiyle hakikaten kalp krizi geçirdiklerini düşünmektedirler, kolay kolay da teskin olmazlar. Çeşitli tetkikler yapılır ama hastada düşündüğü yönde herhangi bir rahatsızlık bulunmaz. Bugün kalp hastanelerine giden hastaların % 15-20'lik bir kısmının panik bozukluğundan mustarip olduğunu biliyoruz. Hatta zaman zaman bu insanlar bazı yanlış teşhis sonucu yanlış tedavilere de maruz kalabiliyorlar. O nedenle yukarıda saydığımız belirtileri gösteren kişilerin en kısa zamanda bir uzmandan yardım almaları yerinde olur.
 
Panik Atağın Sebepleri
Panik atak psikolojik bir rahatsızlıktır ve elbette hem biyolojik hem de psikolojik sebeplerden kaynaklanabilir. Bu hastalığın etkili bir biçimde tedavi edilmesi mümkündür.
 
Panik atak geçiren insanlar, bir süre sonra ne zaman yeni bir panik atak dalgası gelip beni vuracak diye korkarak beklemeye başlarlar. İşte buna "beklenti kaygısı" denir. Öyle ki bu beklenti kaygısı yüzünden insanlar işlerini güçlerini yapamaz hale gelirler. Belli yerlere gitmek istemez, belli durumlarla karşılaşmaktan korkarlar.
 
Beklenti kaygısı bazı hastalarda agorafobi dediğimiz meydanlara ve açık alanlara çıkma korkusunun gelişmesine sebep olabilir. Buna örnek olan çok ciddi vakalarla karşılaşıyoruz. Altı aydır, bir senedir evinden dışarı çıkmayan hastalarımız oluyor. Çünkü hasta, evden dışarı çıktığı anda atak geleceğinden endişe ediyor.
 
"Ya kalabalığın içinde aniden gelen çarpıntı, nefessiz kalma, endişe hali beni çok zor durumda bırakırsa? Ya orada yardım isteyebileceğim hiç kimse olmazsa? Tek başıma ne yaparım? Ya ölür kalırsam? Ya felç geçirirsem? Ya çıldırırsam? Ya kalp krizi geçirirsem?" gibi korkular panik ataktan rahatsız insanları daima yoklar. Dolayısıyla da hastanın hareket alanı giderek kısıtlanır.
 
Panik atak on dakika içinde zirve yapar ve geçer dedik ama her zaman böyle olmayabilir. Yani bazı ataklar birkaç saat sürebilir. O halde panik atak geldiği zaman hastanın yapması ve yapmaması gerekenlerin bilincinde olması gerekir.
 

panik-atakla-ba%25C5%259Fa-%25C3%25A7%25...4%25B1.jpg


Panik Atak Anında Yapılması Gerekenler
Kişi o anda ne yapıyor idiyse aşırı bir felaket hissine, aşırı bir kaygıya kapılmadan o işe devam etmeye çalışmalıdır. Yani, yaşadığı korkuya teslim olmamalı ki korku tarafından teslim alınmasın. Çünkü panik atak korkudan korkudur. Kişi yaşadığı yoğun endişenin kendisini tamamen işgal edeceğini düşünür.
 
Panik atak anında hasta tam bir felaket algısı içinde olur. Sanki başına dünyanın en kötü şeyi gelecekmiş gibi hisseder. Bu felaket algısını değiştirebilirsek panik atağı da önleyebiliriz.
 
Panik atak geçiren birisi o sırada vücudundan aldığı duyumları aşırı derecede yorumlamaya başlar. Eğer bedeninde bir karıncalanma hissi veya kalp atışlarında hafif bir hızlanma varsa dikkatini hemen bedeninin o parçasına odaklar ve odaklamanın sonucunda da sanki kendisine gerçekten çok feci, çok ağır bir rahatsızlık geliyormuş hissine kapılır. Oysa zihnimizi herhangi bir bedensel duyuma, örneğin ağrıyan başımıza, kaşınan sırtımıza odaklarsak fark ederiz ki odaklanmayla beraber ağrı ya da kaşıntı artar.
 
Atak gelir gibi olduğunda kişinin şöyle düşünmesi gerekir: "Vücudumdaki karıncalanma hissi acaba başka şekillerde değerlendirilebilir mi? Acaba bir başkası buna benzer bir karıncalanma hissetseydi benim gibi endişeye kapılır mıydı? Bu belirti hep burada mı kalacak yoksa bir saat sonra tamamen geçecek mi? Acaba ben mi bazı şeyleri abartıyorum?"
 
Yani kişi kendisine biraz eleştirel bakıp düşüncelerindeki yanlışlıkları görebilirse, panik atağın verdiği korkuyu yok edebilir.
 
Atak anında yapılmaması gereken şey ise; kaçınma davranışıdır. Eğer herhangi bir durum size panik atak hissi veriyorsa, yani vapura bindiğinizde kalbiniz hızlı hızlı atmaya başlıyor ve panik atağa gireceğinizi düşünüyorsanız, asla vapura binmekten kaçınmamalısınız.
 
Panik atak dediğimiz zaman bir nöbeti kastediyoruz. Ama kişi birkaç nöbeti arka arkaya geçirmiş ve bundan dolayı davranışını değiştirmeye ve bir sonraki nöbeti beklemeye başlamışsa o zaman bir rahatsızlıktan bahsetmek gerekir.
 
Panik bozukluğundan mustarip insanlar sıklıkla doktorlarına çok yakın olmak isterler. Çünkü yaşanan korku o kadar kuvvetlidir ki, insan o anda çıldıracağına inanır. Gerçekte hiçbir panik bozukluk hastası çıldırmaz ama çıldırmaya yakın bir his yaşar. Eğer genetik bir yatkınlığı yoksa kolay kolay kalp krizi de geçirmez ancak hastanın yaşadığı korku kesinlikle görmezden gelebileceğimiz bir şey değildir.
 
Dolayısıyla panik bozukluğu olan insanlar doktorlarının bir telefon mesafesinde olmasından çok rahatlık duyarlar. Hatta bazı hastalarımız doktorlarının telesekreterlerine mesaj bırakırlar. Yani "Sizinle görüşemediğim için çok üzgünüm. Çünkü sizin sesiniz bana şu ya da bu ilaçtan çok daha iyi geliyordu" derler. ,
 
Aslında bu tavrı çok da hafife almamak gerekir. Hakikaten panik atak bağ kurmayla, bağlanmayla ilgilidir. Panik atak ve panik bozukluğu çok aşırı bağlanan, aşırı gergin ve endişeli insanlarda daha fazla görülebilir. Mesela çocukken okula gitmekte zorluk yaşamış insanlarda panik bozukluğunu daha fazla görürüz. Annesinden bir türlü ayrılamayan çocuklar ileride panik bozukluğuna daha yatkın hale gelebilirler.
 
Panik bozukluğu çok değişik durumlarda ortaya çıkabilir. Çoğu zaman depresyon dediğimiz ruhsal karamsarlık ve çökkünlük tablosu panik bozukluğa eşlik edebilir. Böyle durumlarda panik bozukluğu içinden çıkılması çok daha zor bir durum halini alır. Çünkü o zaman depresyonda gördüğümüz intihar düşünceleri de panik bozukluğuna eklenebilir.
 
Tedavi
Aslında panik bozukluğu kolaylıkla tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Fakat iyi tedavi edilmezse, ilaçlar yeterli dozda ve yeterli sürede kullanılmazsa, yeterli psikolojik tedavisi yapılmazsa rahatsızlık uzayabilir. Yine de panik atağı ya da panik bozukluğunu insanın hayatı boyunca çekmek zorunda kalacağı bir durum olarak değerlendirmemeliyiz. Elimizdeki etkili tedavi yöntemleriyle sorun rahatlıkla çözülebilir. Önemli olan tedavinin bir tarafını eksik bırakmadan, ilaç tedavisini psikolojik tedavi ile desteklemektir.
 
Tedavinin öncelikli şartı, daha önce de ifade ettiğimiz gibi, korkudan korkmamaktır. Korkuya teslim olursak o korku hayatımızın tamamını kuşatır. Onun için korkunun üzerine gitmemiz gerekir. Her halükârda bizi korkutan, ürküten durumların üzerine gitmeliyiz. Panik atak geçireceğim diye vapura binmeyen, uçağa binmeyen, çarşıya pazara çıkmayan, kalabalık yerlere girmeyen kişilerin, bu deneyimleri özellikle yaşaması gerekir.
 
Ve yine yukarıda anlattığımız gibi, vücudumuzdaki değişikliklere paralel olarak felaket algısına kapılmadan, korkunun başladığı andan itibaren "Sonuna kadar izleyeceğim, bakalım ne olacak? Bakalım arkası nasıl gelecek?" diye sükûnetimizi korumalıyız. Bunu başarabilirsek zaten atak hiç başlamadan biter.
 
Bazı yaşam alışkanlıkları bir dizi tıbbi rahatsızlığı tetikleyebilir. Panik atak da bunların arasındadır. Örneğin çok fazla kafein almak vücudumuzda panik atak benzeri tesirlere yol açabilir. Çok sık nefes alıp vermek, kanımızın alkali-baz dengesini alt üst ettiği için çok sık nefes alıp veren insanlarda panik atak görülme olasılığı daha fazladır. Derin ve yavaş nefes almayı alışkanlık haline getirirsek panik ataklarını bir derece önleyebiliriz.
 
Bazı tıbbi rahatsızlıklar da panik atağı taklit edebilir. Mesela kan şekerinde düşme panik atak benzeri belirtileri ortaya çıkarabilir. Yine hipertroidi dediğimiz troid bezinin fazla çalışması panik atak benzeri belirtilere yol açabilir. O yüzden panik atak benzeri belirtileri olan insanların çok iyi bir tıbbi kontrolden geçmesi her zaman önemlidir.
 
Panik atakta ilaç tedavisine gelince, bugün kullanılmakta olan birkaç grup ilaç vardır ki bunlar panik atağı bıçakla keser gibi dindirir. Yani hakikaten çok yoğun endişeyle doktora başvuran hastalar bu ilaçlardan o kadar çok yarar görürler ki çok ciddi bir biçimde seyreden panik bozuklukları iki üç gün sonra sonlanır. Ama bu hastalığın ortadan kalkması demek değildir. Tedavinin sona ermesi için çok daha uzun bir süreye ihtiyaç vardır. Rahatsızlık hakkında bilgi sahibi olur ve doğru yerlerden yardım alırsak panik bozukluğunu yenmek mümkün, hatta çok kolaydır.

Bu konuyu yazdır

  Baktırdığınız Falların Neden Size Sürekli Uyduğunu Açıklayan Olay: Barnum Etkisi
Yazar: Emka - 12-07-2016, Saat: 02:51 - Forum: FALCILIK - Yorum Yok

Daha önce mutlaka dikkatinizi çekmiştir; baktırdığınız çoğu falda, fal bakan kişinin söylediği en az 1-2 şey mutlaka size uyuyor olur genelde. Birkaç doğru şey duyunca da hemen devamını anlatmasını isteriz, bu söylenen birkaç doğru şey bizim için dev bir motivasyon kaynağı olur. İşte bu durum yıllar önce Barnum Etkisi olarak açıklanmış.

Senemiz 1948, dersimiz psikoloji, hocamız ise b. r. forer. bize geçen derste bir kişilik testi uygulamış, şimdi de teker teker sonuçlarımızı dağıtıyor. titreyen ellerimizle hocamızın bize uzattığı zarfı açıyor ve içinden çıkan şu açıklamayı okuyoruz:



dOhqET0dAYWZlri1-636038387283679805.jpg




"Başkalarının sizi beğenmesine, size hayran olmasına ihtiyaç duyuyorsunuz, ama aynı zamanda kendinize karşı eleştirel olmaya da eğilimlisiniz. kişiliğinizin bazı zayıf yönleri var ama genelde bunları telafi etmeyi başarıyorsunuz. kendi yararınıza çevirebileceğiniz halde kullanmadığınız önemli bir kapasiteye sahipsiniz. dışardan disiplinli ve özgüvenli gözükürken, içten içe kaygılı ve güvensizsiniz. bazen doğru kararı verip vermediğiniz ya da doğru şeyi yapıp yapmadığınız konusunda kafanızda ciddi şüpheler uyanıyor. belli bir miktarda değişiklik ve farklılığı tercih ediyorsunuz; kısıtlamaların, sınırlandırmaların içinde kalmak sizi mutsuz ediyor. bağımsız bir düşünür olmakla gurur duyuyorsunuz ve başkalarının iddialarını tatmin edici kanıt olmadan kabul etmiyorsunuz. ama kendinizi başkalarına açarken çok açık, çok içten olmayı akıllıca bulmuyorsunuz. bazı zamanlar dışadönük, sokulgan ve sosyalsiniz; bazı zamanlarsa içedönük, sakıngan bir kapalı kutu oluyorsunuz. bazı çok gerçekdışı arzularınız var."

hmm...
Hocamız şimdi de bizden bu yorumların şahsımıza ne kadar uyduğu konusunda beş üzerinden bir değerlendirmede bulunmamızı istiyor. durup bir nefes düşünmenizi rica edeceğim: siz kaç verirdiniz? şu aşağıdaki baştan sona gereksiz ama işte görsel sanatlara bir katkım olsun diye yarattığım skalada nereye düşerdi görüşünüz? 

1__________2__________3__________4__________5

Bireysel bazda kaç verdiğinizi hiçbir zaman bilemeyeceğim belki, ama rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu puanlamayı yapanlarınızın ortalaması 4,20 dolaylarında bir şey çıkacaktı. zira o gün forer'ın sınıfında çıkan rakam 4,26'ydı; ilerleyen senelerde bu deney defalarca yinelenecek, sonuç 4,20 etrafında gezip duracaktı hep. oysa, sizin de tahmin edeceğiniz üzere, o gün forer tüm öğrencilerine -bir astroloji sütunundan alınmış- aynı metni vermişti. böyle bir durumda karşımıza çıkan 4,26 gibi bir ortalama, insanların çok genel, hemen hemen herkese uyabilecek sözleri hele hele de biraz övücü bir tondalarsa rahatlıkla salt kendilerine özgüymüş gibi algılamaya eğilimli olduklarını çarpıcı, rahatsız edici bir şekilde gözler önüne seriyordu. bu zaafın sebebi, insanların kendileri hakkında (bilhassa da güzel) bir şeyler duymaya olan kör edici ihtiyaçları, bir nevi wishful thinking, bir biriciklik yanılsaması, nihayetinde de biraz saflık olabilirdi, ama son tahlilde değişmeyen şey, astroloji gibi, grafoloji gibi, falcılık gibi bilimsel olarak objektifliği kanıtlanamamış pekçok alana gösterilen yoğun rağbetin temelinde yatan en güçlü mekanizmalardan birinin bu olduğuydu. 

Hocamız forer tek basit deneyiyle bilimsel düşünce tarihine "insanların başka herkes için de geçerli olabilecek kadar geniş, belirsiz ifadeleri bunun hiç farkına varmadan kendilerine özel görmeleri" anlamına gelen "forer etkisi" (forer effect) kavramını sokmayı başardı. şimdi içimizdeki en dikkatli, en acar zihinli sözlük okurlarının "yanlış başlık açmışsın, barnum etkisi mi, forer etkisi mi karar ver" diye isyan ettiklerini tahmin edebiliyorum. ne hazindir ki, forer'ın yıllarını vererek, saçını süpürge ederek ulaştığı bu akademik içgörü, literatürde daha çok, p t barnum nam şahsın; sirk dünyasının, amerikan rüyasının baştacının, bir ticaret ve reklamcılık dehasının adıyla anılmaya başlanmıştır. bir görüş, barnum'un insanları manipüle etmekteki, herkesin nabzına göre şerbet vermekteki yüksek başarısının yukarda tarif etmeye çabaladığım olgunun "barnum etkisi" şeklinde anılmaya başlamasına sebebiyet verdiği yolundadır. bir diğer görüşse onun "iyi bir sirkte herkes için bir şeyler olmalıdır" şeklindeki sözlerinin yukarda da bir örneğini gördüğümüz metinlerle paylaştığı ortak noktalar üzerinde yoğunlaşmaktadır. netice itibariyle, "forer etkisi" deseniz sizi anlarlar, "barnum etkisi" deseniz daha iyi anlarlar. 


Arzum odur ki bir gün gelsin ve "bir yükselen olarak yengeç burcunun karşı cinsle ilişkilere etkisi" ya da "melek yüzlü insan rezzan kiraz'ın astrolojik tahminlerinin günlük hayatınıza etkisi" yerine "barnum etkisi" konuşulsun, tartışılsın. ev kadınları wittgenstein ve derrida okusun.

Bu konuyu yazdır

  ZAMAN BÜKÜLMESİ
Yazar: Spiritüeller - 11-07-2016, Saat: 17:30 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Zaman bükülmesi hareket halinde olan cisimlerin zaman boyutuna olan etkisidir. Bir bakıma zamanda kaybolmak boşluğa düşmek gibi etkileri olduğu savunulur.Ve dünya üzerinde bazı bölgelerde bu bükülmenin olduğu tahmin edilmektedir.

Biggin Hill Londra’nın güneyindeki küçük bir şehirdir. Biggin Hill’de Birinci dünya savaşında faaliyete geçen hava alanı 1932 yılında yeniden yapılanmaya gidip sonra kısa bir süre için kapatılmıştır.İkinci Dünya savaşında hava askeri üssü olarak kullanılan Biggin Hill hava alanı Nazilere karşı başarılar da elde etmiştir.

Fakat 1941 yılında Hitler’in emriyle bu hava alanına çok sert bir saldırı yapılmıştır. Ve sonuçta hava alanı bu saldırıdan  sonra kullanılamamıştır.

Savaştan sonra sivil havacılık olarak kullanılana kadar bir süre askeri işler için kullanılmıştır.

İkinci Dünya savaşından sonra hava alanında esrarengiz olaylar meydana gelmiştir.

Olaylar esnasında hava alanında bulunan insanlar aniden belirip ve kaybolan uçak gördüklerini iddaa etmişlerdir. İkinci Dünya savaşı zamanına ait olduğu iddaa edilen uçak hakkında iddaalar günümüzde de zaman zaman tekrarlanmaktadır.

İddaayı ortaya atanların söylemleri nerdeyse aynırdır. Bu iddaaya göre önce büyük bir gürültü duyulur, sonra uçak belirir ardından inişe geçen uçak aniden kaybolur.

Bu olay hakkındaki  bir teoriye göre  uçak İkinci Dünya savaşında zaman bükülmesine maruz kalmış, bu bükülme sonucunda kaybolmuş ve dolaşmaya başlamıştır.

Bu olay bilime göre bir zaman bükülmesidir. Zaman bükülmesini daha anlaşılır kılmak gerekirse.
Bu bükülmeyi şu şekilde açıklayabiliriz: Düz bir yatak düşünün. Bu yatağın üzerine gergin bir çarşaf serin ve hiç kırışıklık olmasın. İşte bu dümdüz çarşaf iki boyutla tanımladığımız zaman düzlemi olsun. Şimdi bu düzleme bir gezegeni simgeleyen demir bir bilye koyun. Bilye yatağa biraz gömülüp bir göçük yaratarak çarşafı da bükecektir. İşte zaman da bu şekilde demir bilye ile simgelediğimiz kütle yardımıyla bükülebilir. Kütlenin artışı, bu kütlenin zaman düzlemini büküşünü arttırır.Yıllar bouyunca Biggin Hill Hayalet Uçağı ile ilgili tanıklar  günümüze kadar iddalarını devam ettirmişlerdir.

Bugün Biggin Hill Hava alanı havacılık faaliyetlerine devam etmektedir.

fizikte-zaman-nedir.jpg

Bu konuyu yazdır