Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1199 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1199 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 255
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 363
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,566
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,950
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,171
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,335
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,585
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,866

 
  KRİSTAL KUVARS TAŞI
Yazar: Spiritüeller - 01-08-2016, Saat: 23:18 - Forum: DOĞAL TAŞLAR - Yorum Yok

Kristal Kuvars taşının asıl söyleniş biçimi kuvars kristali'dir. Fakat genelde kristal kuvars olarak söylendiğinden dolayı, farklı bir taş olarak algılanmaması için bizde bu şekilde kullandık.

Dünya üzerinde çok geniş bir alana yayılmış, yer kabuğunun %10'dan fazlasını oluşturan sert ve katı bir mineral grubudur. Altıgen prizmalar şeklinde kristallerdir. Çoğunlukla içinde donmuş bir su damlası vardır ve kırıldığında tekrar suya dönüşür.

Yüzyıllardır sihir ve tedavi alanlarında kullanılan kuvars kristali oksijen ve silikonun bileşenlerinden oluşur. Günümüzde de tedavi nitelikli taşların başında gelir. Kristal kuvars terimi, tek bir çeşit taşı değil çok geniş bir taş ailesini tanımlar. Bu ailenin üyelerinin bir kısmı kendi bağımsızlıklarını ilan ederek kendi isimleriyle anılır hale gelmiştir. Ametist, Sitrin, Kan Taşı, Krizopraz da bu aileden bazılarıdır.

Bildiğimiz şeffaf kuvarsa halk arasında kaya kristali denildiği gibi pembe kuvarsa da aşk taşı denir. Onu üzerinde taşıyanı öfkeden, suçluluktan, korku ve kıskançlıktan koruduğu ve kısırlığa karşıda yararlı olduğu kabul edilmiştir. Pembe kuvars genellikle Brezilya ve Madagaskar Cumhuriyetinde bulunmaktadır.

Endüstriyel alanda, elektronik iletici ve ayrıştırıcı olarak kullanıldığı gibi saatlerde, deterjanlarda, diş macunlarında, cam ve elektrik ışıklandırmalarında kullanılmaktadır. Metafiziksel anlamda kuvvetin ve gizli gücün sembolüdür. Doğanın enerjisini içinden geçirip iletir. Kainatın sonsuz gücünü temsil ettiğine ve taşıyanın bu gücü kavrayabileceğine inanılmıştır. Eski çağlarda yağmur yağması için edilen dualarla birlikte kuvars kristalleri kullanılmıştır.


kristal-kuvars.jpg

Kristal Kuvars Faydaları
Kişinin çevresinde oluşan negatif enerjiyi yok ettiği gibi pozitif enerjiyi toplar, aktive eder ve biriktirir. Düşünce formlarını aktive öden bir özelliği de vardır. Kuvars kristalinin bilinen diğer faydaları;
Duygusal dengeleyicidir. Beyin fonksiyonlarını uyarır.
Güç ve canlılık kaybına karşı koruma sağlar.
Cep telefonu, telsiz gibi cihazlardan yayılan radyasyonu toplar.
Zihinsel konsantrasyonu kuvvetlendirir.
Tene temas ettirerek kıyafet altında taşındığı taktirde, kişiyi diğer insanların negatif enerjisinden korur. Pozitif insanlar içindeyseniz taşınızı görünür şekilde takın. Böylece çevrenizdeki insanların pozitif enerjisini toplar.
Baş ağrısını hafifletici özelliği vardır.
Sindirim ve kan dolaşımı sistemini sağlıklı tutar, hastalanırsa iyileştirir.
Göz için sağlıklıdır. kartal görüşü ve gücü verir.

Kristal Kuvars Genel Özellikleri

Diğer İsimleri : Kristal Kuvars, Necef Taşı, Kaya Kristali

Sertliği : 7

Özgül Ağırlığı : 2,65

Kimyasal Grubu : Silikat

Yapısal Görünümü : Saydam ve Yarısaydam

Parlaklığı : Camsı

Kimyasal Formülü : SiO2

Alt Türleri : Pembe Kuvars, Rutil Kuvars, Dağ Kristali,

Uyumlu Olduğu Unsur : Ateş

Uyumlu Olduğu Şakra : Karın, kalp, alın, taç

Uyumlu Olduğu Burç : Koç, Boğa, Yengeç, Kova ve Balık

Rengi : Renksiz, beyaz, pembe

Sembolü Olduğu Hususlar : Kainatın sonsuz gücü, Gizli güç

Bu konuyu yazdır

  RÜYA YASTIĞI
Yazar: Spiritüeller - 01-08-2016, Saat: 19:20 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Her normal insan uyurken rüya görür.bilim adamları,eğer rüya görmüyorsak ,uyuşturucu, ilaç, uyku hapı ..vb. Maddeler kullandığımızı, böylece dikkatimizin dağıldığını ve beynimizin karıştığını keşfettiler. rüya görme sağlıklı bir beyin için gereklidir. rüya bilinçaltının beyinle iletişime geçmesiyle gerçekleşir. bilinçaltı bizimle iletişim kurmak için semboller ve kelimeler seçer,rüyalar genelde bir şeylerin sembolleşmesidir. bilinçaltı genelde şartlanmaları kullanır,bazen oldukça zorlu şekillere dikkat etmeliyiz. eğer bilinçaltı bizim duygularımıza katlanamadığımızı hissederse,problemlerimizi bize parçalar halinde sunmaya başlar.bu genellikle olayların şu anki durumunun sembolik olarak açığa çıkmasıdır.ilk yazılanları kabul ediyorsak,rüya görebiliriz.Sonra rüya huzurla beraber gelişmeye başlayacaktır. rüyalar cevapları içerir.önemli bir şey hakkında düşünüyorsanız ve sorununuz varsa karar vermeden önce uyuyun,bilinçaltınız size çözümleri ulaştıracaktır.imajlar ve olaylar herkesin kişisel bilinçaltına göre şekillenir.böylece de birkaç tabir kitabının neden hiçbir işe yaramadığında açıklamış olduk )rüyalarınızı hatırlarken,kişisel tabirlerinize göre değerlendirmeler yapabilir ve birebir hatırladığınız sembolleri gözünüzün önüne getirebilirsiniz.her nasılsa,birkaç evrensel sembol vardır ve bunların evrensel yorumları mesela: çamur ve gübre;para ve bereket demektir.belirli amaçlar için rüya yastığı yaparken en iyi yol bilinçaltınızın problemler ve çözülmelerde sizinle çalışmasını sağlamaktır.rüya
yastığı aynı zamanda kabuslarla başa çıkmanız dada size yardımcı olur. geleneksel olarak,bazı bitki ve yağlar belirli amaçlar için kullanılır.aşağıdaki listede kişisel rüya yastığınızı hazırlamak için
otların listesi vardır.kararı siz vereceksiniz.

YAĞLAR:
bergamot nane içermemeli : stresi alır,rahatlatır ve sakinleştirir.
yasemin: ruhsal rüyaları sağlar,sakinleştirir,depresyonu kaldırır,huzur verir.
sümbül: kabusları durdurur.
lavanta: rahat ve derin uyku sağlar.
leylak: Geçmiş yaşamın anımsanmasına yardımcı olur.
mimosa: Gerçekleri gösterir,gelecek olayları gösterir,kararlara yardımcı olur.

BİTKİLER:
melekotu: geleceği gösterir ve rüya görme gücünü arttırır.
anason: kabusları geri püskürtmek için bir parça kullanılır.
defne yaprağı: negatif enerjiyi geri iter,yaratıcılık sağlar.
sedir: kötü rüyaları uzaklaştırmaya yardımcı olur.
karanfil: güçlü kokusu olduğu için ufak bir miktar kullanın. geçmiş acıları tarihe gömmenize yardım eder.
şerbetçi otu: şifa ve rahat uyku verir.
mercan kök: depresyonu azaltır.
pelin otu: kehanet rüyaları ve imgeleme
katır tırnağı: kötü rüyaları kovar
biberiye: güçlü kokusundan dolayı az kullanın .kabuslardan uzak tutar,baş ağrılarını engeller.
baldıran/kedi otu: derin rahatlama,bazı kediler kedi nanesi gibi bunu da severler onları bu bitkiden uzak tutun!!!
sarı kantaron:ruhları kovar.
yastığa konulacak yada sürülecek.

2.jpg

Bu konuyu yazdır

  HAFTAYA ÖZEL DRUİD BÜYÜLERİ
Yazar: Spiritüeller - 01-08-2016, Saat: 18:58 - Forum: BÜYÜLER - Yorumlar (3)

Pazartesi: 
Pazartesi günü kırmızı renkli bir ayakkabı(kadınlar için) büyük şans getirir. 
Erkeklerin pazartesi günü şans getiren rengi ise yeşildir. Yeşil renkli bir kravat yardımcı olur. 
Başka kıyafetler de iş görür. Pazartesi gününün şanslı sayısı 3'tür ve sabah kalktığınızda üç kez TOOT RAMİ TOOT derseniz o gün size şans kapıları daha açık olur.

Salı: 
Salı günü,haftanın en şanssız günlerinden biridir ve genellikle herkesin talihi ters gider. Bugün olabildiğince az risk alın ve şans ile ilgili işlere fazla bulaşmayın. Ama ille de yapacaksanız, salı günün şans getiren rengi SİYAH'tır ve küçük parmağınızın tırnağına küçük bir parça siyah oje sürmek sizi rahatlatır. Salı günü sabah uyandığınızda yedi kez aynaya karşı yüksek sesle DEMİON diye seslenmeniz sizi şans çarklarına biraz daha yaklaştırır.

Çarşamba: 
Şans kapılarının en yüksek olduğu zamandır ve felek çarşamba günleri çok açık olur. 
Şans ile ilgili her ne yapacaksanız çarşamba gününü tercih etmeniz iyi olur. Çarşamba günü Turkuaz renkler size yardımcı olur. Mümkünse üzerinizdeki bütün elbise ve takıların rengi Turkuaz olsun. Çarşamba gününün uğurlu sihirsel kelimesi LİNKELİ'dir. Ve dua okur gibi bu kelimeyi tekrar etmeniz bahtınızı açık tutar.

Perşembe: 
Dikkat edin, Perşembe günleri özellikle kadınlar için çok büyük ödüller vardır. Sanki kadınlara ait bir özel büyü günü imiş gibi bütün her şey onlar için çalışır. O gün, şans ve hayırlı kısmet günüdür. Perşembe günü, gün boyunca toprak rengi kıyafetler giyin. Ayakkabılarınız da aynı renk olsun ya da büyünün daha etkili olmasını istiyorsanız, meşe rengi olan deri ayakkabı giyin. Karartılmış, gümüş rengi takılar da şansınızı arttırır. Özellikle antik desenli takılar takın. Perşembe gününün tılsımlı kelimesi AHMAR'dır ve gün boyunca bu kelimeyi içinizden tekrar edin durun. Şans kapıları size açık kalacaktır.

Cuma: 
Cuma SU günüdür ve şans kapıları SU ile alakalı yerlere akar. Bu gün suyla fazla haşır neşir olun. Özellikle, deniz, göl, dere gibi yerlerin yakınlarında bulunun. Çok su için, elinizi çok yıkayın. Gün boyu SU ile temasınızı koparmayın. Kıyafetlerinizin rengi de açık olsun. Su rengi, beyaz, beyaza açık sarıya, çok açık maviye yakın renkli elbiseler giyin. Günün tılsımlı kelimesi ABBİR'dir ve gün boyu bu kelimeyi içinizden tekrar edin. Şans kapıları size açık olacaktır.


Cumartesi: 
İşte ateşin gücünü gösterdiği gün. Bu gün her şey ateş ile alakalıdır. Sizin de ateşe yakın olmanız şansınızı arttıracaktır. Ateş renkli kıyafetler giyin. Kırmızı, sarı tonlarını iç içe kullanın. Pırıl pırıl, dikkat çekici elbiseler ve ateş rengi ayakkabılar giyin. Takılarınızda da aynı renkler olsun. Sabah uyandığınızda üç kibrit çöpünü yakın ve sönene kadar ateşe bakın. Bakarken FEİRİ kelimesini söyleyin. Gün boyu aynı kelimeyi içinizden tekrar edin. Cumartesi günü size özellikle ateşli aşık bulma yolunda büyük şans kapıları açacaktır.

Pazar: 

Pazar günü, havanın günüdür ve o gün çarkı felek sadece kendine çok yakın olanlara şans kapılarını açar. Ona yakın olmak için, gül kurusu renkleri olan elbiseler giyin. Çok açık yeşil renkler de iş görür. Ama, ayakkabılarınız mutlaka beyaz renkli olmalıdır. Ya da ayakkabınızda beyaz renk de olmalıdır. Pazar günü havaya yakın olmak için, açık alanlarda, parklarda, bahçelerde olmaya dikkat edin. Hava ile ne kadar yoğun temas içinde olursanız, şansa o kadar yakın olursunuz. Günün tılsımlı kelimesi ARREO'dur ve gün boyunca bu kelimeyi içinizden tekrar edin.


kelt-druidler.jpg

Bu konuyu yazdır

  Gözlerle Konuşma Sanatı
Yazar: Spiritüeller - 01-08-2016, Saat: 18:51 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

İnsan ruhunun giriş yeri gözlerdir.Gözler ruhların sır kapısı olarak hep aynı dili konuşur. Gözler,diller gibi kelimeleri hece hece üretmez.Gözler estetiğin ve ahengin birleştiği noktada birleşip anlam kazanır.Gözlerin bu özelliği taşıması sebebiyle cümleleri bir anlam bütünlüğünde karşısındakine aktarır.Sözler gerçek olmayabilir,sözler her şeyi ifade edemeyebilir ama gözlerin içindeki anlam ve manalar insanın ruhuna yansıtır.Ruh sadece gözlerin içindeki manada kendini bulur.Ruhun etkilendiği en güzel göz,bakınca yürek yakan gözdür.Herkesin gözü yakmaz yüreği.Yüreği yakan gözler sadece ve sadece yüreğindeki asaleti ruhunda taşıyandır.Asalet sonradan kazanılamayan değerler diyalektiğinde yer alan değişmeyen özdür.Bütün insanların yaratılış amacı bu özde gizlidir.Gözler ruhun aynası olarak hep kendini ele vermiştir her zaman; konuşurken gözlerimin içine bak deyimi de buradan gelmiştir.Gözler insanın duygularını yansıtan bir araç olarak deşifre edici bir özellik kazanır.

Günlük hayatta gözler daha çok samimi ilişkilerde belirginleşip anlaşılır bir dil gibi kullanılır her zaman.Sevgi,paylaşma,eşitlik ve yardımlaşma gibi sosyal değerler gözlerin konuşma dili ile gelişip pekişmiştir çoğu zaman.Artık gözlerle konuşma zamanındır saf ve masumane bir endam ve naz ile.Zihnimizde oluşan olumlu düşünceleri,anlatamazsak bile bazı durumlarda insanlara en azından duygularımızı gözlerimizle ifade edebilmenin yollarını aramalıyız.Gözlerin konuştuğunu ifade edebilseydi diller,bin bir çeşit konuşulmazdı kelimeler.

GÖZLERLE KONUŞMA SANATININ İNCELİKLERİ
Gözler ile bakma alıştırmaları yapılmalı:Gözler insan düşüncelerini karşısındaki insana veya varlıklara anlatmadan önce kendi kendini eğitmesini öğrenmeli,bir ayna karşısında çeşitli duygu ve düşünceleri gözlere aktararak kendi gözlerinin konuşma dilini geliştirmeli.
Gözlerin çevresindeki dokular ile hareket etmesi sağlanmalı:Gözün çevresindeki dokuları,gözleri çevirim noktasında ritmik olarak ayarlanarak hareket edilmesi alıştırılmalı.

Gözler,yüze yakışmalı:Gözlerin ne ifade ettiği,yüzün mimik hareketiyle uyumlu şekilde hissedilmesi sağlanmalı.Gözün konuştuğu dil ile,yüz mimik hareketinin anlamları aykırılık taşımamalı.
Gözler kelime olarak değil,kelimeler bütünlüğü olarak bakış oluşturmalı:Gözler anlatmak istedi duygu ve düşünceleri karşısındakine bütünsel anlam ve mana olarak aktarabilmeli.

Gözler,ışığın modunu ayarlamasını bilmeli:Gözler,bulunduğu yerin ışığın yüksek ve düşüklüğüne göre kendini ayarlamalı.Yada çok fazla ışıkta bakış daha canlı gözükeceğinden,enerji kaybı olabilir.Cansız olan ışıkta ise göz,göz altı ve yüz mimik üçlemesi beraber kullanılmak zorunda kalınır.

Gözler yapay olmaktan uzak kalmalı:Gözlerin bakış tarzı doğal olabilmeli.Yapay bakışlar kendini deşifre eder.Fakat gözlerle bakma sanatı geliştirilirse yapaylık artık doğallığa bırakacaktır.Normatif olmasa da yeri geldiğinde yapay bakış ortamı olsa da,doğal bakış verilebilmeli.

Gözler ortamına göre,baskın bakış şeklini kullanabilmeli:Girilen ve içinde bulunan ortamın havasına göre bakış şekli oluşturulmalı.Karşımızdaki insanı sorgulayacak biçimde bakılması önlenmeli.
Gözlerin konuştuğu bakış esnek olabilmeli:Gözler baktığında zamanı ayarlamalı,fazla bakış insanları rahatsız edebilir.Gözlerle verilecek iletiler verildikten sonra bakış kesilmeli yada dalgalı bir şekilde bakış geliştirilmeli.

Gözler rahatsızlık vermemeli:Bazı insanlar baktıklarında rahatsızlık verir.Gözler insanları rahatsızlık vermek için bakılmamalı,gözler sadece dille verilemeyecek mesajları verebilmeli yada gözler konuşulan dile yardımcı olmalı.
Gözler pozitif enerji dağıtabilmeli:İnsan pozitif duygular içerisinde olduğunda,pozitif enerji insan gözüne yansır.Gözler bunu çevresinde kullanmasını bilmelidir.

Gözler ile konuşma sanatının bütün yönleri bilindiğinde,kelimelerin anlatamadığı yada vurgulamadığı tüm düşünceleri gözler söylemekten aciz kalmaz.Gözler ruhun ayna görevini görür.Gözlerin yalan konuştuğu sadece ağlamayla olur.Bazen ağlamak insanları sömürmek için kullanılan bir araçtır.
İnsanları kelimeler ele vermese bile,aslen gözler insanları ele verir.Bazı insanlar gözlerini gözlükler ile saklamaları bu yüzdendir.Gözlerin estetik değeri sanatsal ifadelerle anlatılamaz.Yaratanın gözlere yüklediği mana insan vucudunun hiçbir yerinde bile yoktur.İnsanlar sadece anladığını yorumlar,anlamadığını yorumlamakta zorlanır.Gözlerin esrar yönü de bundan ibarettir.
İnsanların en büyük aşkı gözlerdir.Gözler aşık olunacak en güzel organdır.Gözlerin bir bakışı bile insanı cezp eder.Kimi insanlar sırf gözlerin içindeki manaya hayran kalıp evliliklerini yapmışlardır.İnsanı etkileyen en önemli organın göz olması şaşırtıcı değildir.Gözler insanları kıskandırır.Gözleri güzel insanların bakışına tutuşmak insan doğasındandır.İnsanın dış görünüşünde gözlerin anlattığını hiçbir vucut hatları anlatamaz.Gözlerdeki ince ve etkileyici ışınlar,nazarı bile meydana getirir.Gözlerin bu yönü insanlarda ısı ışınlarının (radyasyon) olduğunu kanıtlamıştır.Gözleri güzel olandan değil,insanın gözü güzel olmayandan korkulmalıdır.

Beyin gücünün yaydığı alfa,beta,gama,teta ve delta ışınları bakışlar üzerinde karşınızdaki kişide etkide bulunur.Sağ beyin yani sağ lobun gözlerle bakış yönünde beta ışınları yayılır.Beta ışınları soğuk ışınlar olup,sol gözü temsil eder ve sol gözle yan bakıldığında kişiye beta ışınları yayılarak kişi rahatsız olur.Beyin beta bakış akışı içerisinde 12 cps elektirik gücü yayar.Sağ beyin yani sağ lobun gözlerle bakış yönünde alfa ışınları yayar.Alfa ışınları sıcak ışınlar yaymasıyla,sağ gözü temsil eder ve sağ gözle yan bakıldığında alfa ışınları sağ gözden yayılarak insana rahatlık ve olumlu duygular sağlar.Beyin alfa bakış açısını 0-6 cps formatında dağıtır.Beynin ön bölümünde yani sağ ve solun direkt bakış açısı oluşturarak 12-24 cps enerji yayar.Beynin sağ ve ve sol göz boyutunda bir insana bakıldığında gama ışını yayar.Gama ışını nötr etkisiz elektirik yayar.İnsana ne olumlu nede olumsuz enerji yayarak bu bakış tarzı insanları düşündürtür.Genellikle ilk karşılaşmalarda ve ilk tanışmalarda ön beyin sağ ve sol gözle gama ışını yayar.Beynin arka lobundan teta ışınları yayılır.Teta ışınları insanın başına arkadan bakıldığında kişinin teta cps enerji bakış tarzı açılımında bazı ön yargılara varabilir.Teta ışınları 24-36 cps enerji gücündedir.Beynin omurilik bölümünde ise delta ışın ışınları sinirsel sempatik ve parasempatik bakış açısını oluşturur.Delta ışınları 36-48 cps enerji gücünde olur merkezi sinir sistemini düzenler.Gözlerin bakış tarzlarının insan üzerinde etkileşimleri vardır.

Hipnoz eğitimlerinde alfa ve beta aralığında kişinin hipnotik telkine gelmesi,tekrarlanan ve rutin işleyiş üzerinden pozitif enerji komutlarıyla verilir.



Beden%2B8.jpg

Bu konuyu yazdır

  6.His Kimde Vardır? Nasıl Gelişir?
Yazar: Spiritüeller - 01-08-2016, Saat: 18:41 - Forum: 6.HİS - Yorum Yok

OLAM NİSTAR - SAKLI DÜNYA

Beşeriyet kendini ve etrafını saran dünyayı incelemek için, nesiller boyunca çeşitli ilim dalları geliştirdi. Bunlar Fizik, Kimya, Biyoloji gibi bilim dalları olup, insanların beş duyudan ibaret hislerine dayanarak geliştirilmişlerdir.
İnsan, doğayı incelemek için kendisine yardımcı olabilmesi için, duyularının etki gücünü büyüten araçlar inşa etmiştir. İnsan böylece nesilden nesle daha çok deneyim kazanarak, bu dünyada nasıl daha iyi bir şekilde varlığını korumaya devam edeceğini anlamaktadır.

Bildiğimiz bütün ilimler arasında bir ilim var ki, bizleri çok farklı bir şekilde geliştirir, bu ilmin adı, ''KABALA'' dır.

İncelemekte olduğumuz dünyevi niteliklere sahip bu dünya dışında, gözle görmediğimiz, bizden saklı kalan başka bir dünyanın farkındayız fakat bu başka dünyanın varlığını hissetmiyoruz, buna rağmen hissetmediğimiz bu dünyayı varsayıyoruz, Neden? Etrafımızı saran gerçeklerin belli kurallar içerisinde işlediklerini bildiğimiz içindir ki, etrafımızı saran daha geniş gerçeklerin hepsini kapsayan daha mantıklı kuralların olması gerektiğini ve bu kuralların hayatımızı ve varlığımızı gerçeğe daha uyumlu ve kapsamlı bir şekilde izah edemiyorsa, bizim hissetmek kabiliyetimizin dışında kalan ve kavrayamadığımız şeylerden ileri geldiğini anlamak zor olmayacaktır.

Realitenin içinde, kavrayamadığımız ve bilmediğimiz birçok olgu vardır Sanki her şeyin tesadüfe bağlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Yarınları tahmin edemezken, yarın ne olacağını bilmeden, yaşayıp gidiyoruz.

Bu dünyaya gelmeden evvel bizimle olup bitenler nelerdir. Ölümün kapısından geçtikten sonra bizimle ne olacak. Yaptıklarımızla, etrafımızı saran dünyayı nasıl etkilediğimizin farkında değiliz.

Etrafımızda, elle tutulmaz bir şeyin var olduğu muhakkaktır, bu varlığı hissedebilmek için gereken uyumlu hislerimiz yoksa onu nasıl hissedebiliriz.

Bu hisleri yaratarak ve bu hislere sahip olarak, daha gerçek ve daha eksiksiz bir yaratılışı hissedebilir miyiz?

Belki yaratılışın bu eksiksiz ve tamamlanmış yapısı etrafımızda varlığını sürdürmektedir ve biz bu varlığı bölerek hissettiğimiz bu bölüme bizim dünya veya ''Bu dünya'' diyoruz, diğer tarafta kalan bölüm hissetmediğimiz bölüm olarak kalmaktadır. Belki var olan hislerimize ilaveten başka hislere sahip olsaydık, o zaman dünyanın daha geniş ve daha derin bir tablosunu görebilirdik. Fakat bu hislere şimdilik sahip değiliz, bu nedenle ızdırap çekeriz, çünkü başkalarıyla nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilemiyoruz, etrafımızı saran doğaya karşı nasıl hareket etmeliyiz, bunu da bilemiyoruz, geçmiş hayatlarımızı göremiyoruz, ölümden sonraki ve doğuşumuzdan evvelki hayatı da göremiyoruz.


Spiritual-not-religious-eyes-planets.jpg

Dünyayı ilim yönünden incelerken, öylesine bir safhaya geliriz ki, bilgilerimiz yetersiz kalır ve kendimizi çaresiz bir durumda buluruz.

Gerçi bizim tahmin etmek ve sezmek gücümüzü az da olsa geliştiren birçok sistem vardır. Fakat fazla bir faydası olmaz, ancak belirsiz bir ön görü elde ederiz. İhtiyacını duyduğumuz açık bilgilere, ancak etrafımızı saran dünya ile yapacağımız tam bir işbirliği neticesinde ulaşabiliriz.

Yaratıkların en gelişmişi insandır, fakat insan geliştikçe kendini çaresiz ve yitik hisseder. Açıkça görülen şudur ki, geliştirdiğimiz ilim yoluyla etrafımızı saran dünya üzerinde yaptığımız incelemeler sonucunda, arzu ettiğimiz sonuçlara erişemediğimizi görüyoruz. 

Bu aşamada çözümün hislerimizin duyarlılığı ile bağlantılı olduğu gerçeğini kabul etmek zorundayız.

Altıncı his adında, bizde yeni bir duyu, geliştiren eksiksiz ve çok doğru bir sistem mevcuttur. Kabala dilinde buna ''Masah'' (Perde) veya ''Or Hozer'' (Geri yansıyan ışık) adı verilen bu olgu, normal beş duyularımızın alanı dışında kalan gerçekleri görebilmek kabiliyetini bize vermektedir.

Beş duyu bizde doğuştan var olan duyulardır, altıncı his biz kendimizin basamak, basamak geliştirmemiz gerektiği bir histir.

İnsan birden, daha geniş ve derin gerçekleri hissetmek istediğini anladığında altıncı hissi geliştirmenin zamanı geldi demektir. 

Beşeriyet devamlı olarak gelişmektedir, beşeriyetin ve bireylerin arzu ve istekleri devamlı değişmektedir, insan başlangıçta kendini, ''hayvansal'' ve bedensel zevklere yöneltir, yemekle karnını doyurmak, aile kurmak, cinsel ilişkilerde bulunmak gelir. Daha sonra beşeri zevklerden olan, mal mülk ve para sahibi zengin bir kişi olmak, hâkimiyet kurmak, saygınlık kazanmak ister, itibar sahibi ve bilgili olmak ister, bütün bu arzulardan sonra, insanın normal hisleri ötesinde olan manevi gerçekleri elde etmek için gereken arzular ortaya çıkar. 

Bizim dışımızda kalanları duyumsamak gereğinin ilk belirtilerine kabala, altıncı hissin ''Dölütü'' adını veriyor (A Ubar şel a huş a şişi).

Bu aşamadan sonra, altıncı hissi nasıl geliştireceği, kişinin kendisine bağlıdır.

Bu altıncı hissi tek başımıza geliştiremeyiz, bunu ancak özel bir sistem olan kabala ilmi dediğimiz sistem aracılığı ile gerçekleştirebiliriz.

Her kuşakta, altıncı hissi geliştirmek ihtiyacını hisseden kişiler mevcuttur.

İşte o zaman herhangi bir yoldan, bu hissi kendi içlerinde, iç dünyalarında geliştirebilmek için yardımcı olabilecek öğretmen ve kitaplara ulaşırlar.

Bu öğretmenlere ''Mekubalim'' (Kabalacı) diyoruz, çünkü onlar, bizim dışımızda bulunan manevi dünyaların bilgilerini almaktadırlar.

Kabalacılar, yazdıkları kitaplarda, almış oldukları bilgileri bize aktarıyorlar hissettiklerini de bize anlatıyorlar. Onlar bize izlenimlerini ve kendi deneyimlerini, altıncı hissi yapılandıran sürecin içine nasıl girileceğini anlatıyorlar ve bizlerin de onların eriştiği manevi basamağa erişmemize yardımcı oluyorlar. Onlar insanin bu dünya gerçeklerinden olan, bütün arzularını tamamladıktan sonra, hakiki gerçekleri elde edebilecek arzuya nasıl sahip olabileceğimizi yazıyorlar.

Sonuçta herkes bu duruma varmak mecburiyetindedir, bu hayat döneminde varamazsa, gelecek dönemde veya bir sonraki dönemde elbette varacaktır.

İnsan, yaşamış olduğu hayatın çeşitli dönemlerinde, reenkarnasyon sonucunda, realitenin bütün seviyelerini yaşayabileceği noktayı yakalamak mecburiyetinde olup, bunları sadece normal beş his vasıtası ile değil, yeni edinmiş olduğu altıncı hisle yakalamalıdır. İşte o zaman gerçek yaşamı tadacak ve sonsuz bir huzur hissedecektir.

Hislerimiz içimizde var olan birer araçtır, aynı zamanda içlerini doldurabileceğimiz birer kap gibidirler. Beşeriyette altıncı hissin gelişmesi, piramit prensibine benzer ki bütün beşeriyet bu prensibe uygun bir şekilde yapılanmıştır. Bu nedenle altıncı his piramidin en üst kısmında bulunan kişilerde uyanmaya başlamaktadır.

Bu hissin uyandığı ilk insanlara ''İvriyım'' adı verilmiştir (İbranilerdir), İvriyim, ''Avar'' (Geçti) ve ''Laavor'' (Geçmek) kelimelerinden türemiştir. 

Neyi geçmek, dünyamızın en dışsal dairesinde var olan bir engeli geçmektir. 

Avraam Avinu, Hz. İbrahim'i, bu dünyanın kısıtlanmış duygularını aşarak yüce manevi dünya duygularına geçen ilk kişi olarak tanıyoruz. 

Piramidin üst kısmında olanlar Hz. İbrahim'den gelen nesillerdir ve içlerinde altıncı his uyanacak olan ilk kişiler onlardır.

Bu sadece bir başlangıçtır. Onların ardından daha ilerde tüm insanların yüksek bir gelişim seviyesine ulaşacaklarını kabalacılar kitaplarında yazmaktadırlar.

Tüm insanlar, zamanı gelince, tüm gerçekleri hissedecekler, maneviyatın yüksek güçleri ile birleşerek, reenkarnasyon sürecini ve varlığımızın zamanın, yaşamın, ölümün ötesinde kalan gerçekleri anlayabilecekler ve gerçeğin her safhasında varlıklarını sürdüreceklerdir.

Tüm kabalacılar, yaşamakta olduğumuz bu dönemi, bir dönüm noktası olarak işaretlediler. Şimdi yaşadığımız dönemde, insanlar kendilerini maneviyata alıştırarak altıncı hissi geliştirmek için uğraşmaktadırlar.

Şimdiye kadar gelen bütün nesiller, bu dönüm noktasına varmak için yapılan hazırlıklardı. Onlar kendilerini, Ruhların bu dünyaya inmelerini sağlayan sürece vermişlerdi.

Bu süreç zarfında ruh, en yüksek seviyeden, sonsuz dünyadan (Mi Olam Eyn Sof), başlayarak birçok dünyadan aşağılara doğru süzülerek, yaşamakta olduğumuz ''Bu dünya'' ya kadar iner. Daha sonra ruh, bu yaşadığımız dünyada, nesiller boyunca daha alçaklara düşmeye devam eder. Ruh birinci mabedin yıkımı, ikinci mabedin yıkımı ve geçirdiğimiz dört sürgün boyunca da düşmeye devam etmiştir. 

Bu dönemde bizim nesille birlikte son sürgün de sona erdi. Bundan böyle ruhlar aşağılara doğru düşmeyecekler ve tam aksine hep yükseklere doğru tırmanacaklardır.
Günümüze kadar gelen bütün kabalacılar, ruhlarımızın yukarıya tırmanması için gereken sistemi bizler için hazırlayan kişilerdir.
Genel ruhların sıralanmasında bu dünyaya inen ruhlar arasında özümüzün bulunduğu yere ilk tırmanmak mecburiyetinde kalan ruhlar bizleriz. 

(Baal HaSulam) yazdıkları yazıları inceleyecek olursak, basit ve anlaşılır bir dille her şeyin açıklandığını göreceksiniz. Bu nedenle kabala bizim dönemimizde daha açık olmaya ve daha evvelki dönemlerle mukayese edildiğinde, şimdi daha çok konuşulduğu ve daha çok insanın ilgisini çektiğini görüyoruz. Buna rağmen kabalanın ne içerdiğini tam olarak bilenler çok azdır. Kabala neden ilim olarak adlandırılıyor, neden gizliliğini muhafaza ediyor, neden insanlara özel bir yoldan ulaşmaktadır.

Kabalanın çekiciliği herkes tarafından hissedilmektedir, çünkü kabalacılar geçmiş kuşaklarda kabala hakkında konuşmuşlar ve hissettiklerini yazıya döktüler.

Manevi gerçekleri anlamak ihtiyacını duyan bir kişi, önce yüreğinde var olan küçük bir noktayı geliştirmekle işe başlayabilir, bu ufacık nokta üzerinde altıncı hissi, kabalacıların hazırladıkları, kabala sistemi aracılığı ile geliştirmeye başlayabilirler, bu dönem 3 ile - 5 yıl sürebilir, altıncı his yavaş, yavaş büyür ve gelişir ve insan kendi dışında var olan dünyayı, sebeplerin oluşup var oldukları dünyayı hissetmeye başlar. İşte o zaman insan bizim yaşadığımız dünyada olup bitenlerin sebeplerini en doğru bir şekilde görebileceği bir görüş açısından görmeye başlar (görüş açısı açılır). Çünkü o artık sebeplerin oluştuğu tabloyu görebiliyor; bütün çalışmalarımızın, bütün güçlerimizin, bütün arzu ve isteklerimizin ve nihayet bütün düşüncelerimizin nereye gittiğini görmektedir.

Bütün bunları sınırlı beş hislerimizle göremiyoruz, bunları ancak altıncı bir hisle görebiliyoruz. İnsanın özünü oluşturan benliği sadece altıncı hisle hissedebiliriz. Bu hissin insanda gelişmesiyle beraber insan, kendi ruhunu hissetmeye başlar. İşte o zaman insan iki şeyden faydalanır. 

Birincisinde insan, düşünceleri ve arzuları görmeye başlar, bunları kendisinden başkalarına ne şekilde geçtiklerini, başkalarından hangi tarzda aldığını veya onların etkisinde nasıl kaldığını, bütün bunların gerçekler üzerinde nasıl işlediğini, etrafındaki doğa ile bunların nasıl bir bağlantı kurduklarını ve kendisine nasıl geri geldiklerini kavrayacaktır. 

Bizim dünyada alışık olduğumuz zaman unsuru gözden kaybolduğu için, o her şeyi en açık bir şekilde görmektedir. Zaman unsurunun gerçek anlamını kavradığı için, geçmişi şimdiyi ve geleceği aynı anda görebilmektedir.

İnsanın faydalandığı ikinci şey, olup bitenler hakkında doğru değerlendirme yapma gücüne sahip olmasıdır ve en önemlisi, maneviyatın üstün yönetim sistemi üzerinde etkili olmakla, dıştan herkese etkili olabilmektedir. Şöyle ki sadece olayların izlenimlerini aktarmakla kalmayıp, kendi yarınlarını da değiştirmeye muktedir olarak kendi istikbalini hazırlayabilecek duruma gelebilir. İnsan bu güçleri, kendi doğal karakterinden dışarı çıktıkça ve manevi dünya kavramı üzerinde düşünmeye başladığında elde etmektedir.

Bütün bunlar hepimizin yakalayabileceği hakikatlerdir. 

Her halükarda, yaratılışın ve doğanın yönetim sisteminde var olan genel kural öyle bir tarzda kurulmuştur ki, bizi her zaman bu duruma yaklaşmamızı ön görmekte ve bu hedefe doğru ilerlememizi zorunlu kılmaktadır. Aslında bütün beşeriyet bilinçsiz bir şekilde, farkında olmadan bu hedefe doğru ilerlemektedir. 

Bütün beşeriyetin aksine, kim bu hedefe kendi arzusuyla ilerlemeye başlarsa hakiki gerçeklere ve manevi hayata erişirse, doğanın baskılarını verdiği ızdırapları hissetmez ve  kötülükler yerine iyiliklerle dolu olduğunu görür.

Bu konuyu yazdır

  Abrakadabra'nın Mucizesi
Yazar: Spiritüeller - 30-07-2016, Saat: 01:48 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Abrakadabra'nın Mucizesi : Konuştuğumu Yaratıyorum.

Mucizeler ile özdeşleşen Abrakadabra kelimesinin kökenine gidiyoruz. Kim bilir belki bu yazıyı okuduktan sonra siz de bir mucize yaşarsınız? 
Ne de olsa, Abrakadabra'nın açılımı Konuştukça Yarataçağım - Konuştuğumu Yaratacağım demek.
Kelimenin orijini M.Ö ikinci yüzyıla kadar dayanıyor. Ancak en eski kullanımı ise tartışmaya açık; kayıtlar Romalı Serenus Sommonicus tarafından kullanıldığını söylüyor. 

Sommonicus, Roma imparatoru Caracella'nın doktoru Sıtmaya yakalananlara üzerinde Abrakadabra yazan üçgen şekilli muskalar takmasını salık veriyor. Somonicus'a göre bu muskayı takanlar ölümcül hastalıkları kendinden uzak tutabiliyorlar. Söylenen o ki diğer Roma imparatorları da ( Geta ve Severus dahil ) Sommonicus'u takip ediyorlar ve Abrakadabra büyüsünü kullanıyorlar...

Diğer iddialara göre, Abrakadara kelimesinin orijinin de "Abraxas" kelimesi var. Abraxas kelimesinin harflerinin toplamı, Yunan numerolojisine göre 365 ediyor; yani bir yıldaki gün sayısı. Bazı kimseler ise Abrakadabra'nın, İbranice "baba,oğul ve kutsal ruh" kelimelerinden türediğini düşünüyor  ( ab,ben,ruach,hakodesh ). Fonetik olarak bakıldığında, en uygun görünen iddia ise Abrakadabra'nın Aramca bir ifade olan Avra Kadavra'dan türediği...

Bunun anlamı ise çok etkileyici: "Konuştukça Yaratacağım."

Metafiziksel çalışmalarda, mucize/tezahür ile yaratmak/kendine çekmek kavramları arasında çok ince bir çizgi var. Belki de Abrakadabra mucizevi iyileşmelere, tezahür edişlere ve yaratımlara izin veren sihirli kelime idi, Belki de sadece bir kelimeydi , okadar. Ne olursa olsun, Abrakadabra'nın gizemi ilgi çekici ve öyle kalmaya devam edecek...

Kaynak:Yeniboyutlar

abracadabra_yaratim_konusmak_creation.jpg

Bu konuyu yazdır

  Enerji Topu (Psi-Ball) Oluşturma / Fırlatma Egzersizleri
Yazar: Spiritüeller - 30-07-2016, Saat: 00:58 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

ENERJİ TOPU OLUŞTURMAK
Çoğu kişinin sandığının aksine enerji topu oluşturmak göründüğünden kolaydır. İlk enerji topunu oluşturan birisi hemen etrafa fırlatıp cisimleri düşüreceğini uçuracağını zanneder. Fakat bu yanlıştır. Bu etkileri yapabilmek için öncelikle enerji topu oluşturmada gerçekten ustalaşmak gerekir. Şimdi size kendi yöntemimi adım adım yazacağım... 

1 - Öncelikle iki elimizi birbirine hızlıca sürtüyoruz. Elimiz ekstrem sıcaklığa ulaşana kadar yapıyoruz bunu.
2 - Sonra zaman kaybetmeden elimizi psi-ball konumuna getiriyoruz.
3 - İki elimizin arasında gidip gelen bir enerji akımı imaje ediyoruz.
4 - Bu enerji akımını hissedebildikten sonra enerji akımının yavaşladığını ve iki elimizin ortasında bir top formuna büründüğünü imaje ediyoruz.

Ve enerji topumuz hazır. 10 saniyeden kısa sürede enerji topunu oluşturabilir hale gelince diğer egzersize geçin.

ENERJİ TOPUNU FIRLATMAK
Evet... İlk egzersizi başarıyla tamamladınız ve artık 10 saniyeden kısa sürede enerji topunuzu oluşturabiliyorsunuz. Tabi ki bu enerji topunu kullanmazsanız bir anlamı olmaz. Enerji topunuzu oluşturunca hemen bir cisme fırlatmayın. İlk önce onu gerçekten oluşturup oluşturmadığınızı kontrol etmek için iki eliniz arasında geçirmeyi deneyin. Sağ elinizden sol elinize, sol elinizden sağ elinize geçirin. Hatta bunda ilerledikten sonra havaya fırlatıp havada yakalamayı deneyin. Havada yakalamayı başardıktan sonra kendinize bir partner bulun ve partnerinizle enerji topu yakalama çalışmaları yapın. Siz atın o yakalasın o atsın siz yakalayın.

ENERJİ TOPU İLE CİSİMLERE ETKİ ETMEK

Şimdi ilk egzersiz olarak avizeyi sallandırmayı deneyeceğiz. Avize yerine telekinezi alıştırmalarındaki sarkaç yöntemi de olur. Hiç farketmez. Yeter ki havaya asılı sallanması kolay bir obje olsun. Enerji topunuzu oluşturun ve onunla biraz oynayın iki eliniz arasında. Topu hissettikten sonra (BURASI ÖNEMLİ) topu bir enerji topu gibi değil de bakkaldan aldığımız o zıplayan toplar gibi düşünün. Cisme fırlatın ve cisme çarpan topun yerden sekerek size geri döndüğünü düşünün. Seken topu havadayken yakalayın ve tekrar atın. Bu egzersizi ne kadar çok yaparsanız o kadar iyi sonuç alırsınız.



energy_ball_by_wylland.jpg

Bu konuyu yazdır

  6.His Geliştirme Teknikleri
Yazar: Spiritüeller - 30-07-2016, Saat: 00:32 - Forum: 6.HİS - Yorum Yok

6. His olmamış birşeyi daha önceden tahmin edebilme, hissedebilme yeteneğidir. Yada o an içerisinde o ortam dışında gerçekleşen bir olayı yada durumu hissedebilme yeteneğidir. Buna önsezi yada durugörü adı da verilmektedir. Halk arasında altıncı his (6. His) olarak anılmaktadır.

6. his yeteneği aslında herkeste bulunan bir yetenektir fakat kiminde çok gelişmiştir kiminde ise az gelişmiştir. 6. His yeteneğinin gelişmesi kişinin farkındalığına bağlıdır. Farkındalıklı kişilerde 6. his oldukça gelişmiştir. Farkındalık kazanmak için farkındalıkla ilgili makalelerimizi okuyabilirsiniz.
6.hissinizi geliştirmek için paylaşacağımız bu bazı yöntemleri hergün düzenli olarak uygulamanız gerekmektedir.
 
Biryere rahat bir pozisyonda oturun. Kafanızdakileri boşaltın zihninizi susturun, rahatlayın ve gevşeyin sadece o an’a odaklanın. Kendinizi ve düşüncelerinizi serbest bırakın.
Bir kağıt kalem alın gözlerinizi kapatın karanlığa odaklanın ve bundan 4-5 saat sonrasını düşünün. Günlük rutin yaşantınıza ve ailenizin rutin yaşantısına göre 4-5 saat sonra gerçekleşecek durumları rahatlıkla tahmin edebilirsiniz tahmin edin. Gözünüzde sanki 4-5 saat sonraki andaymışsınızcasına gerçekçi bir şekilde canlandırın. O an yaşadığınız tüm duyguları hissedin bu duyguları hafızanıza yerleştirin unutmayın.

Gözlerinizi açın ve az önce gözleriniz kapalıyken gözünüzün önünden ve zihninizden geçenler çevresinde 4-5 saat sonra neler olacaksa kağıda bunları yazın.
Gözlerinizi tekrar kapatın ve tekrar 4-5 saat sonraki o aynı an’a odaklanın. Bu kez daha ayrıntılarını tahmin etmeye çalışın yaşanacak tüm durumların daha ince ayrıntılarını tahmin edin.
Gözlerinizi açın kağıdın alt kısmına aynı an’ın ince ayrıntılarını yazın.
4-5 saat sonra yaşananlara tamamen odaklanın, dikkat edin ve sürekli kağıtta yazanlarla karşılaştırın. Düşüncelerinizdeki yaşadığınız duyguları o andaki yaşadığınız duygularla karşılaştırın.  Ve en önemlisi ayrıntıları karşılaştırın. 
Kağıda yazdığınız ama yaşanmamış olanların üstünü çizin. Yaşanan ama kağıda yazmadıklarınızıda büyükçe kağıdın bir köşesine yazın.

Bu alıştırmayı hergün yapın. Bir müddet sonra kağıttakilerle yaşananlar birebir aynı olunca artık günlük rutinlerin dışında yaşananları tahmin etmeye çalışın ve bundada kendinizi bir süre geliştirdikten sonra bir hafta sonrasını bir ay sonrasını tahmin etmeye çalışın.

652_320_37c2bdaf.jpg

Bu konuyu yazdır

  Telepati ve 6.His
Yazar: Spiritüeller - 30-07-2016, Saat: 00:22 - Forum: 6.HİS - Yorum Yok

Bir haberleşme türü olarak kabul edilen telepati, bilinen duyular ve haberleşme aygıtları kullanmadan düşünce ve duyguların zihinden zihine aktarılmasıdır. Ünlü araştırmacılar telepatiyi, ‘’kendisinde bir içgüdü, bir imaj, bir koku ve bazen de sesler halinde olan, bir fikri alma kabiliyeti’’ olarak tanımlarlar.
Telepatide bir alıcı bir de verici vardır. Psişik araştırmalar yapanlar, telepatiyi insan beyninin körelmiş bir yeteneği olarak kabul ederler. Sürekli olarak yapılan çalışmalar ile ve alıştırmalarla tekrar faaliyete geçirilebilir. Kişiler arasında bir duygusal bağ olduğunda, daha başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Sevgililerin, anne ve çocukların, samimi dostların, kardeşlerin konuşmadan birbirlerini anlamaların sebeplerinden biride budur. Beynimiz, düzenli olarak radyo sinyali gibi dalgalar ve frekanslar yaymaktadır.


altinci-his.jpg


Zamanla ve mekanla sınırlanamayan bu beyin dalgaları yönlendirilebilir. Televizyon ve radyo frekanslarını, TV ve radyolar yani alıcılar sayesinde görüyoruz. Beyin frekanslarını ise, beyinde oluşan bir algı merkezi sayesinde hissediyoruz. Özellikle hayvanlar, bizden daha kuvvetli bir algıya sahip olduklarından, araca ve gerece gerek duymadan bazı olayları algılayabilirler. Ölmeden önce ölümü hisseden köpekler, deprem öncesi huzursuz olan hayvanlar bunlara birer örnektir. Beş duyumuzla, algılayamadığımız ruhsal tesirlerin hepsine telepati denmektedir. Rusya gibi doğu bloğu ülkeleri, telepati için Bio Enfermasyon terimini kullanmakta ve bu konuda çok ciddi araştırmalar yapılmaktadır. Zihin okuma, zihinden haberleşme, düşünce transmisyonu senelerdir araştırılan fenomenlerdir.

Telepati kadar dikkat çeken bir diğer konu 6. his’tir. 6. his, insanda gelişmiş olan geleceği hissetme ve olayları tahmin etme yeteneğidir. Bu insanlar, gelecekte olacak olan iyi ya da kötü olayları hissedebilmektedirler. İlerleyen hallerine medyumluk denmektedir. 6. his hepimizde gelişmiş bir duygu ya da his olduğu halde, onu hissetmeyi öğrenmek ya da açık olmak gereklidir. Bir insanla ilk karşılaştığınızda, onun hakkında fikir sahibi olmak 6. his olarak kabul edilse de telepati yeteneğinin gelişmesi olarak da kabul edilmektedir. Yani 6. his ile telepati, birbirlerine yakın kavramlardır.

Bu konuyu yazdır

  YILDIZ ÇOCUKLARI
Yazar: Emka - 27-07-2016, Saat: 21:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

‘Dünya dışı varlıklarla iletişim kurmayı öğrenme: Hindistan – Çin Himalaya’sındaki genç çocuklar garip işaret dili kullanıyor’ başlıklı bu kısa makale India Daily’nin websitesinde var (29 Ocak 2005):
‘Himalayaların derin bölgelerinde, insanlar çocuklardaki garip davranışları bildiriyor. Çocuklar ailelerinin ve etraflarındaki hiç kimsenin bilmediği işaret dilleri kullanıyorlar. Bir çok çocuk gökyüzünde uçan üçgen nesnelerin resimlerini çiziyorlar. Onların çoğu ne gördüklerini ve bu işaret dillerini nasıl öğrendiklerini bilmiyorlar. Aksai Chin bölgesindeki bazı insanlar bu çocukların düzenli olarak sadece çocuklara görünen ve telepati ile iletişim kuran dünya dışı varlıklar ile iletişim kurduklarına inanıyor. Çocuklar bu varlıklarla iletişim kurmak için işaret dilini öğreniyor. UFO araştırma materyallerine göre, bazı Meksikalı çocuklar da benzer davranışı sergiliyor.. O bölgedeki okullardaki bazı öğretmenlere göre, genç çocuklar bugünlerde aşırı çevik ve aşırı yetenekliler. Problem çözme yetenekleri arttı ve çok daha disiplinli oldular. Kendi aralarında garip bir işaret dili kullanıyorlar. Ancak çocuklar bu dili yetişkinlere öğretemiyorlar! Bölgedekiler UFO’ların o bölgeyi binlerce yıldır ziyaret etmekte olduklarına inanıyorlar. Bu bir süre durmuştu ve şimdi yine başladı’

Sadece Avustralya, Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’dan değil, Asya Ve Rusya’dan da aileler benimle temas kurdular ve hepsi psikolojik ve fiziksel gelişim normlarında ileri olan ve müstesna psişik yeteneklere sahip olan çocukları tanımlıyorlar.
Meksiko City’de bu aynı ‘Yeni İnsanlar’ ortaya çıkmaya başladı ve 1000 den fazla çocuğun bedenlerinin çeşitli parçaları ile ‘görebildikleri’ söyleniyor. Bazı ülkelerde, hükümet ajanları böyle çocuklarla ilgileniyorlar, bu fenomeni aktif bir şekilde araştırıyorlar. Çin’in benzer yeteneklere sahip çocukları araştırma programı var, bu Pekin’deki Çin Hükümeti tarafından çok ciddiye alınıyor. Paul Dong ve Thomas Raffill’in ‘Çin’in Süper Psişikleri’ kitabı, İndigo veya Yıldız Çocuklarına benzer modeller gösteren müstesna insan fonksiyonlarına sahip çocukları anlatıyor. Bu çocuklar da çok psişik ve sezgisel, örneğin bazıları sadece düşünce ile çiçek goncalarını açtırma yeteneğine sahip. Ve Meksikalı çocuklar gibi, bir çoğu bedenlerinin diğer parçaları ile görebilme yeteneğine sahip. Diğer şaşırtıcı çok – boyutlu yetenekler kadar telekinetik yetenekler de gösteriyorlar. Ayrıca Çin hükümeti bu çocukların petri kabındaki insan DNA molekülünü değiştirmesini izledi ve bilimsel ekipman bu imkansız görünen beceriyi kaydetti. Bu yeteneklerin dünya dışı müdahalelerin sonucu olduğuna dair kanıtımız yok. Ama Çin hükümeti çok ketum, belki de bu henüz paylaşmaya hazır hissetmedikleri bir şeydir. Ama, Çin hükümetinin UFO fenomeni ile çok ilgilendiği ve bunu çok ciddiye aldığı bana anlatıldı.
Bulmacanın diğer parçaları

Tüm araştırmamı bu makalede de veremesem de, okuyucuya düşüneceği bazı noktalar verebilirim. DNA molekülünün şeklini keşfedenlerden biri olan ve yaşamın Kendisi kitabının yazarı Nobel ödüllü Francis Crick, şaşırtıcı bir iddiada bulundu ‘ileri bir uygarlık yaşamın tohumlarını bir uzay gemisinde getirdi!’. Onu böyle inanılmaz bir sonuca neyin götürdüğü merak edilebilir. Dini metinlerdeki referanslar gerçek orijinlerimiz ile ilgili sorular ortaya koyuyor. Antropoloji Neandertal insandan Homo sapienlere nasıl dönüştüğümüzü hala açıklayamıyor ve kayıp halka henüz keşfedilmedi. Zecheria Sitchin bu tür yanıtların kadim dini metinlerde yatabileceğini ileri sürüyor, örneğin İncilde. Sitchin’e göre İncil kadim Sümer ve Akad metinlerinin özetlenmiş tercümesidir. Kendi araştırmalarından, Homo sapienlerin, Dünyaya 450,000 yıl önce gelmiş olan Nephilim denen dünya dışı varlıklar tarafından üstlenilen mevcut hominidlerin (insanların) “genetik güncellenmesi” olduğuna inanıyor.

Dünya çapındaki yerli kabileler kendi sözel tarihlerinde, gökyüzü varlıkları tarafından ziyaret edildiklerini ve genetik olarak güncellendiklerini anlatırlar. Dogon kabilesi (Afrika maki kabilesi) yıldız ziyaretçilerine Nummo adını verir, Sirius’tan gelen ve insanları genetik olarak güncelleyen uzaylı türü. Avustralyanın Aborijinleri de onları yaratan ve yaşamaları için yasalar veren gökyüzü varlıkları Wandjina’dan bahseder.
Daha fazla araştırmak isteyenler arkeolojik, antropolojik, dini ve spiritüel metinlerde bilgiler bulabilir. Ama, en zorlayıcı kanıt çocukların ifadelerinden geliyor, bunların çoğu henüz okumayı öğrenecek kadar büyük değil. Bu bilgileri nasıl ve nereden aldıklarını insan merak ediyor.

Mike Oram İngiltere’de yaşıyor. Sadece 4 yaşında iken, annesine ölüm diye bir şey olmadığını söylemiş. Annesi karşı çıkmış, ama Mike ‘Evren ebediyen devam eder ve Artık Evrende bir rol oynamayacağımız doğru değildir. Geri geliriz”. ‘Reenkarnasyon sözcüğünü bilemeyecek kadar küçüktüm’ dedi. Sonra söyledikleri şok ediciydi, “Siz benim gerçek annem babam değilsiniz, anne – babam uzayda ve bu gezegende inanılmaz önemli bir şey olacak ve bilinçliliğin tüm seviyelerini etkileyecek, sen bunu görmeyeceksin ama benim ömrüm içinde olacak.” ‘Zavallı annem bu konuşmayı asla unutmadı.’
Colin Wilson, Andria puharich’ ölmeden az bir zaman önce ne üzerinde çalıştığını sormuş. ‘Paranormal çocuklar’ dedi: ‘Bu çocuklardan ne kadar olduğuna inanamayacaksınız, dahi seviyesinde oldukları görünüyor. Düzinelercesini tanıyorum, belki de binlerce vardır”.

“Yıldız çocukları”, “Yeni İnsanlar”, İndigolar ve zeki çocuklar vs hepsi aynı fenomen mi? Eğer böyleyse, o zaman dünya dışı varlıklar hipotezi daha anlamlı oluyor.
Dünya dışı varlıklar realitesi sadece imkansız değil, ayrıca olasıdır ve dinlerimizdeki, mitolojimizdeki ve orijinlerimizdeki bir çok anormallikleri açıklıyor. Eğer deneyimleyenlerin ve yerli insanların anlattıkları doğru ise, ziyaretçiler ile çok yakın ve süregiden bir ilişkimiz var, ilave olarak ortak bir gen havuzumuz var. Bu onların sürekli ilgisini ve tekamülümüze katılımlarını açıklar.
Sadece birbirlerini değil, güzel gezegenimizi yıkmak için teknoloji donanımlı Homo sapienlerin ilkel ve saldırgan doğası, belki de bu ET ataların insanın tekamül güncelleme programını hızlandırmaya karar vermelerinin nedenidir. Her şeye olan kozmik bağlantımızın çok –seviyeli farkındalığına sahip “Yeni İnsan” sonunda sahip olduğumuzu kabul etmemizin, davranışımızı değiştirmenin ve kendimiz ve bu güzel gezegen için ful sorumluluk alacak kadar büyümemizin tek yolu olabilir.

Yıldız çocukları bu uyanış çağrısının bütünsel parçası olabilir ve onlar vasıtası ile bu mükemmel bağlantıyı anlamaya yönlendirilebiliriz.
‘İnsan varlıklar bilinçli farkındalık ile ve Evren ile içsel bağlantılarının tam anlayışı ile kendilerini hatırlamak için buradalar – T. Taylor”

Eğer kuantum teorisi doğru ise, bilim dünya dışı ziyaretçiler dahil her şey ile bağlantılı olduğumuzu yadsıyamaz!. ‘Onlar için biz yabancıyız! (uzaylıyız) – Jess, 8 yaşında.


501-260.jpg

Bu konuyu yazdır