Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1383 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1383 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 254
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 362
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,563
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,949
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,166
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,333
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,585
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,864

 
  TUNGUSKA PATLAMASI VE UZAYDAN GELENLER
Yazar: Spiritüeller - 11-07-2016, Saat: 17:08 - Forum: UZAY - Yorum Yok

30 Haziran 1908 tarihinde sabah erken saatlerde, Orta Sibirya semalarında düşmekte olan kocaman bir alev yumağı görüldü.

Yer ile temas ettiği yerde gürültülü bir patlama oldu.

2000 kilometrelik bir ormanlık bölge yerle bir olmuştu.

Yerkürenin çevresini iki kez dolaşan atmosferik bir şok yarattı. Atmosfere öylesine incecik toz yayıldı ki, olay yerinden 10.000 km. uzaktaki Londra’da sokaklara düşen ışık parçacıkları altında gazete okunabiliyordu.

Rusya’daki Çarlık Hükümet Sibirya’nın az gelişmiş Tunguska bölgesindeki önemsiz gördükleri bu olayla ilgilenmemişlerdi.Geçen 10 yıl içinde Sovyet Devrimi gerçekleşmiş, ve olay yerine inceleme için bir heyet gönderilmişti.

Orada yaşayan insanlarla yaptıkları konuşmalara ait izlenimler şöyleydi, olayı yaşamış birisi yaşananları şöyle anlattı;

“Sabahın erken saatlerinde herkes çadırda uyurken, birden içindeki insanlarla birlikte çadır havaya uçtu. Tekrar yeryüzüne düştüklerinde aile bireylerinin tümü ufak tefek yara bere almıştı.”

Bir başka tanık; “Gürültü, atları öyle korkuttu ki, bazı atlar panik içinde koşmaya başladılar. Sabanları ayrı ayrı yönlere sürüklüyorlardı. Atlardan bazıları da yere yıkılmıştı.”

Diğer bir tanık ise; Sağ yanımda büyük bir gürültü koptu. Birden geriye baktım ve gökte alevler içinde uçan uzunca bir cisim gördüm. Bu cismin ön bölümü kuyruk bölümünden daha genişti, rengi de gündüzleri yakılan ateş rengindeydi.”

Bu olay Tunguska Olayı olarak bilinmektedir.
Bazı bilim adamları bu olaya, madde ve anti maddenin çarpışması dedi, bazılarıysa küçük bir kara deliğin Sibirya’nın doğusundan geçip gittiğini savundular. Ancak hiç bir kanıt yoktu. 
Bu olayların nedenine uygun düşebilecek tek bir açıklama olabilir: 1908 yılında kuyrukluyıldızdan gelen bir parça yeryüzüne çarpmıştır.

Tunguska Olayı bir kuyrukluyıldızın yaklaşık 100 metre çapındaki buzdan bir parçasının dünyaya düşmesi olabilir.

Futbol sahası uzunluğunda ve bir milyon ton ağırlığındaki bu cisim saniyede 30 km. saatte de 100.000 km.’yi aşan bir hızla yol almaktadır.

Bir kuyrukluyıldızın yapısında çoğunluk olarak buz vardır: Sudan oluşmuş buz, bir parça metanlı buz ve biraz da amonyaklı buz.

Yeryüzü atmosferine çarpınca, küçücük bir kuyrukluyıldız parçası büyük bir alev yumağı ve büyük bir patlama dalgası oluşturur.

Sovyet bilgini Emlen Sobotoviç, Tunguska bölgesine yayılmış çok sayıda küçük elmas parçaları saptamıştır. Bu tür elmasın meteoritlerin atmosfere çarpmasından arta kalan parçalar olduğu bilinmektedir.

Havanın açık olduğu çoğu gece başınızı kaldırıp gözlersiniz, kısa bir süre parlayan bir meteor görürsünüz. Bu meteorlar elma çekirdeğinden daha küçük tanelerden oluşur. Bunlar yıldız değil, meteorlardır. Yerkürenin atmosferine girerlerken bir an için parlarlar, yaklaşık 100 km. yüksekte sürtüşmeden ötürü ısınıp yok olurlar. İnsanlar bu olaya genelde yıldız kayması derler.
Kuyrukluyıldızlar hep korku ve batıl inanç nedeni olmuşlardır. Kuyrukluyıldızların felaket habercisi, tanrının gazap belirtisi olduğu düşünülmüştür.

Kralların tahttan devrilişini, hatta varislerin ölümünü haber verdiği fikri yerleşmiştir. Babiller kuyrukluyıldızların cennet kuşları olduğunu sanmışlardır. Yunanlılar uçan saçlar, Araplar ise alev çıkaran kılıçlar olarak görmüşlerdir.

Er ya da geç kuyrukluyıldızlar gezegenlerle çarpışacaklardır. Tunguska’daki gibi küçük bir kuyrukluyıldız parçasının yerküreyle çarpışması yaklaşık bin yılda bir olur. Fakat Halley kuyrukluyıldızı gibi baş tarafındaki parlaklık, çapı 20 kilometreyi bulan büyük bir kuyrukluyıldızla çarpışma bir milyar yılda bir olabilir.

İnsanlar iklimi karşıt yönde bozma çabası göstermektedir. Kes ve yak tarımıyla sanayi uğruna ormanların yok edilmesi gün geçtikçe hızlanmaktadır. Toprağın kullanımındaki değişiklikler yüzünden gezegenimizin ısısını düşürmekteyiz.

Bu da “Kaçak Albedo” olgusuna yol açabilir.

Albedo; bir gezegene gelip çarpan güneş ışığının uzaya geri dönen bölümünün ölçüsüdür. Yerküremizin Albedo’su % 30-35’tir. Güneş ışığının geri kalan bölümünü toprak emer ve yerküremizin ortalama düzey ısısını belirleyen bu orandır. Yani doğayı doğanın istemediği bir şekilde kullanmaya devam edersek ileride daha soğuk bir dünya bizi beklemektedir.

Birkaç milyon yıl önce, yeryüzündeki ilk insanlar belirdiğinde, yerküremiz orta yaşa ulaşmış bir dünyaydı. Şimdi insanlar dünyanın sonunu etkileyecek bir davranış gösteriyorlar. Hem de kendi ürettiği teknoloji ile.


Tunguska-olay%25C4%25B1.jpg

Bu konuyu yazdır

  GİZEMLİ DENİZ KIZLARI
Yazar: Spiritüeller - 11-07-2016, Saat: 17:02 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Deniz kızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsanevi deniz yaratıklarıdır.

Deniz kızlarını konuşmayan, yeşil, siyah, kahve rengi veya sarı saçlı, balık kuyruklu, genelde okyanuslarda ve bazen de nehirlerde yüzen doğa üstü insansılar olarak tanımlarlar.

Birçok kültürde farklı anlatılsa da genel özellikleri bakımından aynı oldukları söylenmiştir.Bazı hikayelerde deniz kızları denizcilere büyüleyici şarkılar söyleyip işlerinden alıkoyarlar ve güverteden denize düşmelerine ya da geminin batmasına neden olurlar.

Bir başka hikayede de deniz kızları boğulmakta olan erkekleri kurtaran iyi kalpli deniz canlılarıdır.

Deniz kızları erkekleri su altındaki krallıklarına da davet ederler fakat erkekleri denizin altına çekerlerken insanların deniz altında nefes alamadıklarını bilmedikleri söylenmektedir.

Deniz kızlarının efsaneleri M.Ö. 5000 yılına kadar dayanır. Genel bir düşünceye göre bu efsanelerin oluşmasında deniz ineklerinin etkisinin olduğudur. Deniz ineklerinin kolları yavrusunu sarabilecek şekilde insan kollarına benzemektedir.

Denizcilerin bu deniz memelilerini görüp deniz kızı olduklarını düşünmeleri mümkündür.

Bu güne kadarki deniz kızlarının uzun saçlarının ise deniz ineklerinin denizin tabanında yüzerken kafasına takılan yosunların oluşturduğu saç görüntüsü olabileceğidir.

Bilinen ilk deniz kızı hikâyesi M.Ö. 1,000 yılında Asurlularda görülmüştür.

Asur kraliçesi Semiramis’in annesi Atargatis, ölümlü bir çobana aşık olan ölümsüz bir tanrıçadır. Fakat aşık olduğu genç çoban ölür ve o da bir balığa dönüşmek için bir göle atlar. Ama su, onun mükemmel vücudunu ve doğasını gizlemez, bunun yerine ona bir balık kuyruğu ve suda nefes alabilme yetisi verir. İlk Atargatis betimlemeleri insan kafası ve bacakları olan bir balık şeklindedir.

Popüler bir Yunan efsanesine göre Büyük İskender’in kız kardeşi Thessalonike, öldükten sonra bir deniz kızına dönüşmüştür. Deniz kızı formunda Ege Denizi’nde yaşadığı ve denizciler onu bulduğunda onlara tek bir soru sorduğu söylenir: “Kral İskender yaşıyor mu?”, ve denizcilerin de ona “Yaşıyor ve hâlâ yönetiyor”  dedikleri anlatılır. Bu cevaptan başkası,  gemiyi batırıp üzerindeki denizcileri öldürmesine yol açacaktır.

Efsanelerden farklı olarak, Bin Bir Gece Masalları’nda bu deniz insanları karada yaşarlar, ama suya girdiklerinde de hiçbir zorluk çekmeden nefes alabilirler ve denize girdiklerinde kıyafetleri ıslanmamaktadır.. Aynı zamanda insanlarla cinsel ilişkiye girdiklerinde doğacak çocukları da kendileri gibi “Deniz insanı” olarak doğacaktır. Deniz insanlarının, insan görünüşünden farkları yoktur. Bu efsane hâlâ yaşamaktadır.

Deniz kızları İngiliz kültüründe uğursuz, felaketlerin habercisi yaratıklar olarak gözükmüşlerdir. İngiliz kaynaklarında, aynı zamanda deniz erkeklerinden de bahsedilmiştir. Deniz erkekleri deniz kızlarından daha vahşi ve çirkindir.

Aynı zamanda, bazı insanlar İskoçya, Malezya ve İngiliz Kolumbiyası gibi yerlerde ölü deniz kızları gördüklerini iddia etmişlerdir. En yaygın iki görüntü ise Kanada’da yakalandığı iddia edilenlerdir.Deniz kızları bir efsaneden mi ibarettir yoksa denizin altında kendi şehirleri var mıdır?

Bu konu da dünyadaki bir çok olay gibi gizemini korumaktadır.


maxresdefault.jpg

Bu konuyu yazdır

  HAYAL KURMANIN ÖNEMİ
Yazar: Spiritüeller - 11-07-2016, Saat: 15:58 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Hayal kurmak geleceği makro ölçülerde yaşama isteğidir. William Russell “Büyük işler, büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır” der. Hayaller hayat tarlasından geçerken elimizden toprağa düşen tohumlardır. Tohum ve tarla için de çabalamanız gerekir ki hayaller gerçek olsun.
 
Hayalleriniz sizin yürek gücünüzü gösterir. Bir insanın yüreğinin gücünü anlamak için sadece yaptıklarına değil, yapmayı istediklerine de bakmak gerekir. “Hayaller bizim kim olduğumuzun aynasıdır” der Barbara Sher. Esaret altındaki insan özgürlüğü hayal etmeli ki yüreğinde şahlanış gülleri açsın. Aç insan ekmeği olmayan değil ekmeğin hayalini kuramayan insandır aslında. Bunu birçok durum için genelleyebiliriz.
 
Her hayal, hayat duvarında gelecek adına bir tuğla koymaktır. Önce hayalinizi kurun ve ardından bu hayalinize ulaşma adına adımlayın, yürüyün ve koşun. Hayaller imkansız gibi gözükse de sonuçta elinizde kalacak yine sizin huzur parçacıklarınızdır. Leo Burnett’in dediği gibi “Yıldızlara uzandığında bir yıldıza sahip olamazsın belki ama bir avuç çamur da elde etmezsin”’
 
Hayaller insanı öylesine motive eder ki, belli bir süre sonunda siz hayalin peşini bıraksanız da hayaller sizin peşinizi bırakmaz. Zaten bizi hayata bağlayan birazda gerçekleşmemiş hayaller değil midir? “Hayallerini ve ideallerini bıraktıysan bari yaşamayı da bırak” der Marian Anderson. Siz hayalinizin peşinden koşun ve görün ki o hayal sizi hayat yolunda elinizden tutacak, terinizi silecek ve varış yerinde sizi bekliyor olacaktır.
 
Ümit var olunuz ki, gelecek hayallerinin gölgesinden ayrılmayanların olacaktır. Hayal gücü özgürdür. Hayal gücü özgürleştirir. Riviere  “Kafeste olmak insana uçabileceği zannını veriyor” der. Hayallerle özgürleşmek için engelleri küçümseyin. Zaten engeller Hanry Ford’un dediği gibi gözümüzü hayalden ayırdığımız aman gördüğümüz o korkunç şeyledir.
 
Hayaller gerçeğe uygun olmalıdır. Gerçekleşen her hayal de bizi ileriye tanıyacak yeni hayallerin oluşmasına olanak sağlar. Hayaller ateşe benzer. Hayal hem iyi bir hizmetkar hem de efendidir. 
 
Hayallerinizi hep canlı tutun ki size hep rengarenk görünsün. Hayalleriniz için heyecanlanın ve ona hazırlanın. Hayalinizin ışığını söndürmeyin ki o da sizi karanlıkta bırakmasın. Hani bir şarkıda söylenir ‘tozpembe hayaller vardı, pembesi gitti tozu kaldı’. Hayallerinizi gözünüzün önünde hep canlı tutun ki pembesi size kalsın ve tozlanmasın. Hayalinizi gözünüz kapayınca değil açıkken de görmeye çalışın.
 
Ünlü bir heykeltıraşa öylesine muhteşem heykelleri nasıl yaptığını sormuşlar. O ise heykelin işlenmemiş mermer bloğun içinde olduğunu hayal ettiğini, zaten orda duran şeyi açığa çıkarmak için fazlalıkları yonttuğunu söylemiş.  Hayatta böyledir işte. Önce bize sunulan hayatı nasıl yaşamak istiyorsak hayal etmeli, hayatı bu doğrultuda mermer blok gibi yontmalı ve huzuru ortaya çıkarmalıyız.
 
Geçmişte de başaranlar hep hayal edenler olmuştur. Süleymaniye Mimar Sinan’ın önce hayallerini süslemiş ardından İstanbul’un incisi olmuştur. Çil, çil kubbelerin, kütüphanelerin ardında hep hayal vardır. Fatih Sultan Mehmet hayal kurmuş, gemileri karadan yürütmüş, karanlık bir çağı kapatmış aydınlık bir çağı bu kapılarını ardına kadar açmıştır. Osman Gazi bir düş görmüş ve cihan devleti Osmanlı imparatorluğunun tohumlarını atmıştır. 
 
Gelecekte nasıl bir dünya istiyorsanız önce hayal edin. Hayalin başladığı yerde zafer için de geri sayımda başlamıştır. Ayaklarını yere basın ve yıldızlara uzanmaya devam edin. Çevrenizdekilerin hayallerine de destek olun. Dikkat edin kurduğunuz hayal kırdığınız hayal olmasın.

cocuk_11.jpg

Bu konuyu yazdır

  ENERJİLERİ TANIYORMUYUZ ?
Yazar: Emka - 10-07-2016, Saat: 15:31 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

BİOENERJİ
Biyoenerjinin kelime anlamı, doğal olan enerjidir.Bilim, insan organizmasının yalnız moleküllerden oluşan, fiziksel bir yapıya sahip olmadığı, tüm kainatta olduğu gibi, bir enerji alanına sahip olduğunu doğrular.Vücut içerisinde devamlı bir titreşim ve düşük voltajlı elektromanyetik akım vardır. Elektromanyetik akım, fiziksel bedenle sınırlanmamıştır...Böylece, bir bedenden diğerine akış yapılabilir. Bu elektromanyetik akım, bedenin sağ tarafında toplanmıştır. Bioenerji akışı insanla sınırlı değildir. Tüm maddeye akar. Bitkilerin insanlarınkine zıt bir kutbu vardır...Onlarla aramızda hür bir kanal açılır...Sağlıklı bir vücutta negatif bir enerji bulunmaz. Vücudun herhangi bir yerinde problem varsa, o bölge negatif enerji üretmeye başlar. Daha doğrusu, beyin ile o bölgenin iletişimi kopmuş demektir.Bu nedenle, bedenimizin tümünü ayakta tutan beyinin düşünce ve yapılandırma bölümü ile aradaki bağı kopartmamak gerekir.Prana, Sanskrit dilinde kelime anlamı yaşam gücü demek olan, iyi sağlık durumunu muhafaza eden ve bedeni canlı tutan görünmez biyoenerji ya da yaşamsal enerjidir.Japonlar bu esrarengiz enerjiye Kİ, Çinliler CHİ, Yunanlılar PREVMA, Polonyalılar MANA, İbraniler RUAH derler.Yaşam nefesi anlamında pranik şifacılık, çok çeşitli hastalıkların tedavisinde, yaşamsal enerji ya da enerji şifacılığının (ki Prana’nın kullanımıdır) bir çeşididir.

GÖRÜNMEZ ENERJİ
Bilimsel kanıt, biyoenerjinin varlığını ve fiziksel bedenin iyi ve sağlıklı oluşuyla ilgisini anlaşılır şekilde ispatlar. Seçkin Rus bilim adamları tarafından yönetilen bilimsel deneylere dayanarak, Semyon Kirlian, fotoğrafladığı insanların, hayvanların ve bitkilerin ultra hassas bir kamera yöntemiyle fiziksel bedenin etrafındaki renkli ışık enerji alanını göstermiştir.Bu tekniğe Kirlian Fotoğrafçılığı adı verilmektedir. Enerji alanı (AURA) görülebilir fiziksel bedene nüfuz ederek, cilt yüzeyinden yaklaşık 8 yada 10 cm yayılır. Kirlian fotoğrafçılığındaki deneyler, fiziksel olarak hastalık ortaya çıkmadan beden enerjisindeki ilk görünen hastalıklı enerjileri de ortaya çıkarmıştır.Bir kişinin düşünceleri ve hisleri, beden enerjisini önemli ölçüde etkilemektedir...

NAZAR
Din kitaplarında, değişik tarzlarda ifade edilen bir negatif enerjidir...Nazarı iki türlü incelemek gerekir:İlki insanın kendi kendine veya çocuğu gibi çok yakınına hiç bir kötü amaç taşımadan ürettiği negatif enerji şeklidir.Beyinde sürekli kodlanan bir kelime mevcuttur: Maşallah...Bu kelime söylendiği anda nazar değmeyeceğine beyin şartlandırılırsa veya başka bir deyimle kodlanırsa, beyin bu kelime söylendiğinde negatif enerji üretimini yapmamaktadır. (Mesela Maşallah gibi)  Koruma kelimesi söylenmediği anda negatif enerji üretmeye başlıyor. Burada şunu belirtmeden geçemeyeceğiz; nazara kesinlikle inanmayan insanlarda bu enerji üretim tarzı harekete geçmeyecektir. Dolayısıyla böyle insanlara nazar değme olasılığı çok zayıf olacaktır...İkincisi insanın bir başkasına nazar etmesidir. Beyin kıskançlık duygusu ile hareket ettiğinde yine negatif enerji üretimine yol açar. Bazı insanlarda bu türde kıskançlık duygusu çok yüksek olduğundan o insanların nazarı daha çok değer. Daha doğrusu yaydıkları negatif enerji çok yoğun olur. Bir hayli maddi veya manevi zarar verebilirler. 

POZİTİF ENERJİ
İnsanda mevcut olan olumlu bir enerjidir.Yalnız, zaman-zaman bu enerjinin de çok olması çeşitli hastalıklara da yol açabilir. Örneğin bu insanların vücutlarındaki yüksek pozitif enerji manyetik kartları, pilleri bozmakta bu şahıslar bu türde cihazlar kullanamamaktadırlar.Bu şekilde yüksek pozitif enerjiye sahip olanlar, eğitim alarak şifacı olarak çalışabilirler veya üzerlerinde mevcut bu yüksek pozitif enerjiyi atmak zorundadırlar.Pozitif enerjisi normal düzeyde olan insanlar, son derece ılımlı ve kesinlikle hem sağlıkları yerinde, hem de etraflarına neşe saçan insanlardır.Bu insanların, stres problemleri yoktur.Zihinsel olarak ta son derece sağlıklılardır.

NEGATİF ENERJİ
Vücutta, hastalıklı olan bölgelerin ürettiği olumsuz enerjidir.Bu türde enerji, nerede olursa o nokta sürekli olarak negatif enerji üretmektedir.Hatta negatif enerji üretmeye başladıktan 1-2 ay sonra hastalık ortaya çıkabilir.Travma sonucu ortaya çıkan enerji de negatif bir enerjidir.Çok stresli insanlar da sürekli negatif enerji üretirler.Çoğunlukla bu türde insanlar, çeşitli ağrı ve psikolojik rahatsızlıklar duyarlar. 


78d607068cd064420401737e12f83bae_XL.jpg


ÇAKRALAR
Evrenden gelen enerjinin canlı vücuduna girdiği noktalardır...Çakraların kendilerine has renk, şekil ve dönüşleri vardır. Fiziksel olarak görülemeyen yoğun elektriksel alanlardır.Dışarıdan gelen ve dışarıya ulaştırdığımız enerji merkezleridir. Bu çakralar, başın tepesinden başlayarak kuyruk sokumunda sonlanmakta ve omurga içerisinde yar almaktadır. Pozitif alan olan başın tepesinden başlayarak negatif alan olan kuyruk sokumunda sonlanır.İki zıt kutup arasındaki enerji, hayat olarak yorumlanır. Bu enerji kanallar yoluyla bedene dağılarak tüm sistemlerde kullanılmaktadır. Bioenerjide anlaşılması gereken en temel konu zıtlıklar ve bu zıtlıklar arasındaki devinim olan enerji konusudur.
İnsanda 7 ana Çakra mevcuttur:
1. TAC ÇAKRA’sı beyaz / altın sarısı renkte olup bıngıldağın olduğu yerde,
2. Üçüncü GÖZ ÇAKRA’sı mor renkte iki kaşın ortasında,
3. BOĞAZ ÇAKRA’sı mavi renkte boğazın olduğu yerde,
4. KALP ÇAKRA’sı yeşil renkte,
5. KARIN (SOLAR PEKSUS) ÇAKRA’sı sarı renkte, mideyle omurga arasındaki boşlukta yanlarda,
6. HARA (SAKRAL)  ÇAKRA’sı turuncu renkte, göbekte hafif solda,
7. KÖK ÇAKRA’sı kırmızı renkte, omurilikte kuyruk sokumunda.
Yeni doğan bebekte, mavi-grimsi renktedir...
Çakra kapanması o bölgeye enerji gelmesinin önlenmesi ve dolayısıyla de bölgede negatif enerji oluşmasına yol açar...Daha sonrada o bölgede fiziksel rahatsızlıklara neden olur

Bu konuyu yazdır

  Aurik Enerji Alanını Deneyimlediniz mi?
Yazar: Emka - 09-07-2016, Saat: 13:27 - Forum: Aura - Yorum Yok

Eğer aşağıdaki sorulardan birine olumlu yanıt verebilirseniz, kendi auranızda dışsal bir enerji alanının etkisini deneyimlemişsiniz demektir.

1. Bazı insanlarla birlikteyken, kendinizi tükenmiş hisseder misiniz?
2. İnsanlarla bazı renkleri ilişkilendirir misiniz?(Örneğin, "Bana hep sanki sarı bir insan gibi gözüküyorsunuz.")
3. Birisinin size dikkatlice baktığını hiç hissettiniz mi?
4. Yeni tanıdığınız birinden anında hoşlandığınız ya da hoşlanmadığınız oldu mu?
5. Bir insanın görünürdeki davranışının aksine aslında neler hissettiği ile ilgili bir algınız oldu mu?
6. Birisi gelmeden ya da siz onu görmeden önce hiç o insanın varlığı ile ilgili bir algınız oldu mu?
7. Bazı sesler, renkler kendinizi daha rahat yada rahatsız hissetmenize neden olur mu?
8. Yıldırım sizi sinirli yapar mı?
9. Bazı insanlar sizi diğerlerine göre daha enerjik yapar mı?
10. Bir odaya girip, hiç korktuğunuz, dona kaldığınız ya da kızgınlık duyduğunuz oldu mu? Bazımekânlar orada kalmak istemenize neden olur mu? Ya da terk etme hissi verir mi?
11. Birisi hakkındaki ilk izleniminizi dikkate almayıp da en sonunda bu hissinizin doğrulandığıolur mu?
12. Bazı odalar diğerlerine oranla daha rahat ve eğlenceli geliyor mu? Bir odadan diğerine farkı hissediyor musunuz? Kardeşinizin odasının sizinkinden nasıl daha farklı hissedildiğine dikkat ettinizmi? Peki ya ebeveynlerinizinki ya da çocuklarınızınki?


aura.jpg


İnsan aurası, fiziksel bedeni çevreleyen bir enerji alanıdır. Bu alan bedeni her yönden sarar. Üç boyutludur. Sağlıklı bir bireyde, bedenin çevresinde elips şekli oluşturur Ortalama bir bireyde, bedenin çevresinde 2,5-3 m genişliğindedir. Kadim üstatların auralarırun birkaç km genişliğinde olduğu söylenir. Gittikleri her yerde çok sayıda insanı kendilerine çekebilmelerinin bir nedeninin bu olduğuna da inanılır.

Aurik alanları zayıf olanlar, dışsal etkilerden daha çok negatif olarak etkilenirler. Bu durum, daha kolay yorulmaya ve yönlendirilmeye yol açar. Zayıflamış auralar; başarısızlık duygusu, sağlık sorunları ve yaşamın birçok alanında etkin olamayış olarak sonuçlanırlar.
Auranız ne kadar güçlü ve canlı ise, o kadar sağlıklı olursunuz. Aksi hâlde dışsal güçler tarafından olumsuz yönde etkilenmeye açıksınızdır.

Bu bedenlerin öncelikli işlevi, ruh varlığının fiziksel yaşamdaki eylemlerini düzenlemek ve koordine etmektir, fakat bu kitapta bu konu üzerinde durulmayacaktır. Şimdilik, bu bedenlerin tüm aurik alanının parçalan olduğunu bilmeniz yeterlidir.
Doğal enerjiler, beden tarafından kolayca özümsenir ve dönüştürülür. Bireyi sağlığına kavuşturma açısından bilinen bir yöntem, onu hava değişimi için deniz kenarına yollamaktır. Deniz ortamı, yaşamın dört temel elementine sahiptir. Güneşten ateş, deniz rüzgârlarından hava, denizin kendisinden su ve kuşkusuz toprak. Bireyin bedeni bu temel elementleri almaya ve şifa veren enerjilerle tüm fiziksel enerji sistemini güçlendirmeye uygundur. Bu dört element ile iletişim, bireyin dengesini yeniden kazanmasını sağlar.


Öte yandan aura sadece doğanın elementlerinden özümsenip dönüştürülen enerjilerden oluşmamıştır. Ayrıca, gökyüzünün enerji alanları ile bedenin süptil etkileşimi de bulunmaktadır. Astrolojide sıkça betimlendiği gibi, yıldızsal etkiler de bireyde enerji ifadeleri hâline dönüştürülür. Bazı gezegensel etkiler, bireyi diğerlerine göre daha güçlü ve daha çok etkileyebilir. Unutmayın ki, herkesin kendine özgü bir enerji sistemi vardır ve bu sistemin daha süptil çevresel etkilerle işleyişi ve iletişimi, bireyden bireye değişkenlik göstermektedir. Kısa bir çaba ve gözlemle bile bu etkileri algılayışınızı geliştirebilir ve onalarla daha yaratıcı olabilirsiniz

Bu konuyu yazdır

  EŞİNİZİ SEÇERKEN DİKKATLİ OLUN
Yazar: Emka - 08-07-2016, Saat: 16:19 - Forum: AŞK - Yorum Yok

Mümkün olduğunca size benzeyen, ortak ilgi alanlarını, ortak öz değerleri paylaştığınız kişiyle evlenin. Evleneceğiniz kişinin değişme ihtimali üzerine hayaller kurmayın. Aşkın gözünüzü kör etmesine izin vermeyin, arkadaş olabileceğiniz biriyle evlenin. İletişim kurmakta zorlandığınız bir partner seçmeyin, sessizlik evlikte ölümcül sonuçlara yol açabilir. İlişkilerinizde skor tutmaktan kaçının, evlilikte yüzde elli-elli kuralı çalışmaz, verdiğiniz oranda geri almayı beklemeyin. Bazen senelerce yüzde onla yetinmek zorunda kalabilirsiniz.. Kariyerinizi finansal getirisi için değil, sağlayacağı kişisel tatmin ve içsel ödüller doğrultusunda seçin. Yokluk içinde büyümüş olsanız bile, en öncelikli hedefiniz para kazanmak olmasın. Sadece maddi nedenlere odaklanarak seçeceğiniz meslek sizi asla mutlu etmeyecek. Gelecekteki olası kazancınızı hesaplayarak kariyer seçmek yerine daha derin bir amaca hizmet edecek gerçek tutkunuzu keşfedin, tutku ile severek çalıştığınızda, gün gelir kazancınız sizi şaşırtabilir. Sizi mutlu edecek işi aramaktan hiçbir zaman vaz geçmeyin. Henüz bulamamış olsanız da pes etmeyin. Duygusal zeka, diğer her türlü zekadan daha üstündür. En teknik mesleklerde dahi insan ilişkileri sorunlu olanlar başarısızlığa mahkumdur. İletişiminizi, sosyal ilişki becerilerinizi geliştirin.

Kaybedecek zamanınız yok.

Zamanınız çok kısaymışçasına yaşayın, çünkü zaten öyle. Vaktinizin kısa olduğunu depresyona girmek için değil, harekete geçmek için hatırlayın. Önemsediğiniz ne varsa hemen, şimdi yapın. Kaygıyla geçen vakit, boşa geçmiş demektir. Endişelenmek yerine önlem alın. Mutluluk, şartlar mükemmel olduğunda ortaya çıkan bir durum değil, bir seçimdir. İçine düştüğünüz yaşam mücadelesi ne kadar zorlu olursa olsun, er yada geç mutlu olmaya karar vermelisiniz. Küçük düşünün. Ömrünüzün büyük kısmında küçük lezzetlerin, anlık sevinçlerin imzası var, tadını çıkarın. Pişmanlıklarla yaşamayın. Hayatta hemen her şey unutulabilir, silinebilir veya bedeli ödenebilir. Aynı anda iki farklı yöne gidemeyişi belki de insanın karşı karşıya kaldığı en acımasız ikilem. Bir gün bir yerde seçim yapmak zorundasınız. Kendinizi kandırmayın, vermediğiniz her karar aslında yine bir seçimdir. Fırsatlara ‘Evet’ deyin. Reddetmek için gerçekten geçerli bir nedeniniz yoksa gelen önerileri kabul edin. Aynı bedenle yüz yıl geçireceğinizi düşünerek hareket edin, vücudunuzu yıpratmayın. Sağlıklı yaşam tercihiniz, geleceğe yatırımınızdır. Daha fazla seyahat edin. Eğer gerekiyorsa başka planlarınızdan feragat ederek sık sık yolculuğa çıkın. Geriye dönüp baktığınızda, yaşamınızın en ilginç, en vurucu anılarının seyahat maceraları olduğunu fark edeceksiniz.



E%25C5%259Finizle%2BZay%25C4%25B1flay%25C4%25B1n.jpg

Bu konuyu yazdır

  Duyu Ötesi Algı - ESP
Yazar: Emka - 08-07-2016, Saat: 15:26 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Kendinizi olağanüstü şanslı mı görüyorsunuz? Yaşamınızda sizi şaşırtan o rastlantılar çok sık mı tekrarlanıyor? Yoksa birtakım önsezileriniz mi var? Ya da, evdekilerin bulmak için evin altını üstüne getirdikleri bir şeyi hep siz mi buluyorsunuz?


Bunların tümü ruhsal yetenek ya da genel terminolojide kısaltılmış olarak ESP (Extra Sensory Perception) diye bilinen Duyu Ötesi Algı olayının oldukça sık rastlanan biçimlerinden yalnızca bir kaçıdır. Duyu ötesi sözcüğüyle normal duyularımızı kullanmaksızın olayları algılamamızı sağlayan bir tür yetenek ya da yetenekler dizisi kastedilmektedir.

Bir elmaya baktığımızda onu görürüz. Ama, eğer bu elma görme alanımız dışında, örneğin, başka bir odada, hatta kilometrelerce uzaktaki bir odadaysa, ve biz onu yine de zihnimizde görebiliyorsak, bu imgesel bir elma olmadığı sürece, görüntüyü gözlerimizi ya da başka bir organımızı kullanmaksızın doğrudan doğruya zihnimizde algıladığımızı söyleyebiliriz. İşte bu Duyu Ötesi Algı’dır.

Gözleri kullanmaksızın gerçekleştirilen bu görme olayına ruhsalgörü (klervoyans) ya da durugörü adı verilir; ancak daha birçok Duyu ötesi algı biçimi bulunduğu bilinmektedir. Örneğin, görme alanı dışında kalan bu elmaya başka biri bakmaktaysa, doğrudan doğruya o kişinin zihninden gelen bir sinyali alabiliriz. Bunun adı uzaduyum (telepati) dur.

Bunlar Duyu Ötesi Algı (ESP) adıyla bilinen olaylardan (fenomen) yalnızca ikisidir. Belki de bu aslında yanlış bir ayrımdır; çünkü normal duyular kullanılmaksızın olaylara ilişkin bilgi edinmek ve fizik yollara başvurmaksızın olayları bir dereceye kadar denetlemek arasında bir ayrım yapmak güçtür.

Duyu ötesi algı nasıl gerçekleşir?

Hiçbir araştırmacı duyu ötesi algının nasıl bir etki olduğunu bulamamıştır. Oldukça yakın bir zamana kadar, duyu ötesi algının bir çeşit manyetik ya da elektriksel etki olduğu düşünülüyordu. Oysa, birkaç ustalıklı deney, bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır. Bir kere, elektriksel bir enerjinin uzaklık arttıkça zayıflaması gerekir, oysa duyu ötesi algı uzaklığa bağlı değildir. Binlerce kilometre uzaklıktaki alıcılara, Atlas okyanusunu aşarak görüntüler ve düşünceler iletebilen göndericiler vardır. Bundan başka, astronot Ed Mitchell, NASA’nın denetimi altında olmayan özel bir deneyde Ay çevresindeki yörüngeden dünyaya haber göndermeyi başarmıştır.

Bir Faraday kafesiyle yapılan deneyler daha kesin sonuçlar sağlamıştır. Elektrik akımı verilen bu tel kafesin, her çeşit elektriksel ya da elektromanyetik yayının içerideki deneğe ulaşmasını engellemesi gerekirdi. Oysa, kafesin, dış dünyadaki tüm elektriksel gürültüyü perdelemesine karşın, deneklerin verimliliklerinin belirgin derecede arttığı saptanmıştır.

Çağdaş kuramlarda, birtakım atomdan küçük parçacıkların duyu ötesi algı olayını gerçekleştirmesi olasılığı üzerinde durulmaktadır. Varlıklarını saptamanın hemen hemen olanaksız olduğu bu enerji parçacıkları, Faraday kafesinden geçebilecek birkaç enerji biçiminden biridir; yine de, bunları beynin nasıl algılayabileceği ya da kullanabileceği henüz bir bilmecedir.

Değişik türde deneyler, duyu ötesi algının asıl niteliğine ilişkin bazı ipuçları da sağlamıştır. Bu deneylerden bazılarında, denek göndericinin zihnindeki bir sözcük ya da görüntüyü tahmine çalışmaktadır. Deneklerin yanıtlarının çoğu kez tam ve ayrıntılı bir tanımlamayı değil de, genel bir yaklaşımı yansıtması ilginçtir. Örneğin, üçgen biçiminde yelkeni olan bir tekne resmini, denek bir piramit ya da transatlantik olarak yorumlamaktadır. Sanki bilgi beyne şifreli bir haber gibi geçmekte ve beyinde bunu en yakın uygun simgeye dönüştürmektedir. Belki de duyu ötesi algı, haberi bir telefon gibi iletmemekte ve tam olarak yaklaşımı simgelemese de, beyinde bulunmakta olan uygun bir anıyı harekete geçirmektedir.


dosy0021.jpg

Bu konuyu yazdır

  KRYON - BOYUTLAR ARASI İNSAN
Yazar: Emka - 08-07-2016, Saat: 08:19 - Forum: KRYON - Yorum Yok

Sevgili dostlarımız, bizim Şimdi Çağ'ı - Yeni Çağ dediğimiz yeni bir boyutun öncüleri olarak, eskileri bırakmayı ve gezegeninizde yeni-yi inşa etmeyi kendi özgür iradeniz ile seçtiniz.Yaşadığınız bu gezegen özgür irade gezegenidir ve rayları siz döşüyorsunuz. Sizler hep birlikte el ele bu eşiği geçmeyi istediniz ve her gün bunu yaratıyorsunuz. Artık, insan ırkının yok olması, kısa ömürler, karmik nitelikler, ve almanız gereken dersler geçmişte kalmıştır. Bu yeni enerji barış ve huzur içinde bir gezegen potansiyelini sunar.

Sizlerin Dünya üzerinde her gün birlikte yaşadığınız, ama göremediğiniz yada anlayamadığınız şeylerden biri de Manyetiklerdir. Gezegenin manyetik alanı, bedenin hücresel yapısına- bir iletişim içinde- bilgi damgalar. Yakında bilim adamlarınız bunun nasıl işlediğini göreceklerdir. Kendi manyetik alanınızı birlikte taşımadan bir gezegenden diğerine gidemeyeceğiniz olgusu da anlaşılacaktır. Çünkü, Dünya'nın magnetik alanı yaşamı destekler. O, tablonun bir parçasıdır, ve biyolojinizin de bir parçasıdır. Artık bilim adamlarınız atomun boyutlar arası olduğunu kabul ettiler, fakat onlar boyutların 11 olduğunu düşünüyorlar ve bir boyutu gözden kaçırıyorlar, 0'ı boyut olarak saymıyorlar.

Yakında gezegendeki tüm maddenin özünde 12 boyut olduğu anlaşılacaktır. Sizler insan genomunun haritasını çıkardınız. Bu, insanın karbon kopyasıdır, en azından kimyasal olarak görebileceğiniz bölümüdür. Yakında sizler, bu karbon kopyanın genel tablosunu ve kodlamayı göreceksiniz ve insan genomunun şifresi çözüldüğünde DNA'nın da 2 boyutlu değil, 12 boyutlu olduğu ortaya çıkacaktır. Bu boyutlar arası kalıplar, karma, yaşam dersleri, eski kimliğinizin damgası, ruhsal kontratınız ve astrolojik manyetik niteliklerinizdir. Doğumunuzun enerjisi, günü, saati, anı, güneş sisteminin o andaki konumu-hepsi DNA'nın kimyasal değil, manyetik bölümünde damgalanmıştır. O, yerçekimi ve zamanın çevresinde sarılıdır ve biliminiz bunu keşfedecektir. Zeki- DNA'nın, bu şifresinin keşfi ile bilim, yalnızca bildiği ve olduğu gibi kabul ettiği evrim sürecinin çerçevesi içinde, kendi kendisini yaratmış olamayacak kadar mükemmel bir şeyi görmekle kalmayacak, bulmacanın kodunu da görecektir. Sevgili İnsan, unutmayın ki madde ve yaşam ayrılmaz bir bütündür ve her ikisi de evrenler gibi boyutsaldır.


Sizler, kendinizi bulmaya daha çok yaklaştıkça, eşiğe de yaklaşıyorsunuz, boyutsallığınızı keşfetme ve gezegeninizde boyutlar arası yeni bir yaşamı kurma yolunda hızla ilerlemektesiniz. Kutunun dışına çıkmaya ve olağanüstü keşiflere hazır olun, mezuniyetiniz çok yakındır.


kryon.jpg

Bu konuyu yazdır

  KARMİK BAĞ KESME VE ŞİFALANDIRMA ÇALIŞMASI
Yazar: Emka - 06-07-2016, Saat: 12:20 - Forum: MEDİTASYON - Yorumlar (1)

Karmik Bağ Şifası, imgeleme ile yapılan meditatif bir ritüeldir. Aşağıda da bahsedeceğim şekli ile basittir ve kısa sürede  tamamlanabilir. Bu egzersizi pek çok elektronik veya basılı ortamda da rahatça bulabilirsiniz. Peki neden üzerinde duruyorum?

Toplumdaki ilişkilerin, birbiri üzerine yığılmış ve çözülmesi çok güçmüş gibi görünen sorunlarına başka bir açıdan yaklaşarak ruhsal farkındalığınızı arttırmak ve yöntem hakkında kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Yakın çevremin –ve diğer ilgilenenlerin- buna ihtiyacı olduğunu görüyorum.

Diğer taraftan egzersizin muhteviyatı hakkında gelen soruları bir seferde cevaplamak istedim. Bana gelen soruların çoğu bu uygulamanın sonuçlarının, anlatıldığı ölçüde basit olmadığına inanan bir kesimden gelmektedir. Uygulayıcı, ilişkisinin olumsuz bir nitelik kazanabileceğinden korku  duyabilmektedir. Şüpheci bu zihnin sorularını yanıtlamak için kısaca bir açıklama da getireceğim.

Bizler Karmik Bağlarımızı, ebedi ilişkilerimizi yönetmek ve onlardan gerekli dersleri almak için oluştururuz. Karmik bağı oluşturan dinamikleri anlarsak bu gereksiz korkulardan da kurtuluruz.

“Karma çoğu kez başka bir insana zarar veya acı verdiğimiz ve de kendi irade özgürlüğümüzü dayatmak için onun irade özgürlüğünü ihlal ettiğimizde meydana gelmektedir. Aslında irade özgürlüğünün doğru kullanılışı (sadece) kendimiz için değil, olaya dahil olan herkes için en iyi olanı arayıp bulmakla ilgilidir. Başkalarına çektirdiğimiz acıyı biz çekmek zorunda kaldığımızda ise, ruh düzeyinde, bu eylemimizin ne kadar yanlış olduğunu ve böyle bir şeyi bir daha asla yapmayacağımızı anlamaya başlarız. Bu, ruh varlığının gelişme yollarından biridir.”  (*) Uzlaşmanın İyileştirici Gücü– *Jan Erik Sigdell

Örneğin çocukken sizin dış görünümünüz ile alay eden arkadaşınız bugün muhtemelen hakkınızda bir karmaya sahiptir. Burada asıl bahsi geçmesi gereken karmanın işlerliğini görmeye yanaşmayan bir zihne sahip oluşumuzdur. Bizler “suçlu” konumda bulunmayı kabullenemeyiz. Bunun farkına varmak istemeyen zihin iyi ve kötü arasında çelişkisini daima yaşar. Kendi fikirlerini haklı gördüğü platformlarda sürdürme çabasındadır. İlişkiler  çıkmaza girdiğinde ya da çektiğiniz acıların tedavisini ararken, tüm bunların sizin de bir zamanlar birilerine benzer acılar yaşatmış olmanız ile bağlantılı olduğunu keşfederseniz “bağışlanma” beklersiniz. Karma, ruh tekamülünüzün sizle sıkı sıkıya ilintili ve tüm ıstıraplarınızın odağında yine sizin olduğunuzu farketmenizi sağlayan bir aynadır.

Meditasyona geçmeden önce, bağların nasıl oluşabileceği konusunu açıklamayı gerekli görmediğimi belirtmek istiyorum. Onlar bu konudaki terapistlerin uzmanlık alanıdır. Nihayetinde ilişkide olduğunuz durum ya da kişi ile aranızdaki enerji bağları olduğunu bilmeniz yeter. Enerji akışını çalışmalarınız sırasında göremeyebilirsiniz de. Ancak varlıkları, karma temizliği yapıldıktan ve ilişkiler yeni bir boyut kazandıktan sonra yaşanan tecrübelerle  kesinlik kazanır. Düşünce ve hayallerimizi de göremeyiz ve vardırlar.

Yöntem; Karmik Bağın Şifalandırılması ya da Kesilmesi olarak anılır. Ve Başmelek Mikail’in de adlandırdığı gibi ona “Yatay Bağlantı Egzersizi” de diyebilirsiniz. Onun akıcı ve sade yöntemini aşağıda veriyorum. Her yerde bir iki dakika içerisinde yapabilirsiniz. Ama rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortamda geniş bir zaman dilimi içerisinde yapmanızı tavsiye ederim. Gözlerinizi kapayınız. İster ayakta, isterseniz oturur vaziyette olunuz. Önce topraklanmanız gerekir. Topraklanmak sizin kendinizi bir ağaç gibi hissetmenizi gerektirir. Kökleriniz ile Anne Dünyanın merkezine, dallarınız (başınız) ile gökyüzünün sonsuz mavi derinliklerine bağlandığınızı hayal edin…

karmic_relationship_twin_flames.jpg


“Vucudunu bir ağaç olarak hayal et, köklerin omurganın bitiminden toprağa doğru uzanıyor ve dünyanın merkezine ulaşıyor. Dünyanın merkezine bağlandığında kendini iyi, düşüncelerinin sakin ve berrak olduğunu hissediyorsun. Böylece ruhunun yoğun varlığı insani yanınla yanyana varolabiliyor. Bu zihinsel bir çalışma değildir. Oyun gibi bu yeni ilişkiyi derinden hissetmek için kendine izin ver. Şimdi ilişkini değistirmek istediğin herhangi bir kişiyi hayal et, örneğin bir aile bireyi, annen, baban, çocuklar, eş, çalışma arkadaşı, arkadaş, eski veya yeni sevgililer. Fiziksel olarak orada bulunmaları gerekmez, sadece önünde durduğunu hayal et ve ona yeni bir ilişki önermek istediğine dair iletişim kur…”

Son satırdan itibaren hatırlatma: Görmek istediğiniz kişiyi ruh olarak hayal etmek isterseniz onu bir ışık olarak tasavvur edin. Ruhların böyle görülmesi sizin içinde etkileyici olacaktır. Ona yeni bir ilişki öner ya da varolan ilişkini sonlandırmayı rica et. Çoğunlukla varolan ilişkiyi kesmeyi seçebilirsiniz. Bunu kalbinizden gelen sözlerle, sesli olarak ifade edebilirsiniz. Ben genellikle; “Bana yaşattığın tüm deneyimler için teşekkür ederim. Bundan böyle özgür iradem ile seçimlerimi yapmak istiyorum. İkimizinde yeni deneyimlere açılabilmesi için aramızdaki karmik bağın sonlandırılmasını talep ve rica ediyorum.” şeklinde ifade ediyorum.

“Bu kişiyle çakraların her biri arasında bir enerji bağı olduğunu hayal et. Her çakra icin, seçimine göre bir aletle, bu bağı kestiğini düşün. Bazıları bu ‘bağlı’ ilişkiden kopmak için makası tercih eder, başkaları kılıç hatta zincirli testere. Bittiğinde, biraz dur ve bazı çakralar arasındaki bağı koparırken daha fazla zorlanıp zorlanmadığına bak. Niyetini güçlendirmek için bir kaç kez geri gitmen gerekebilir. Aynı zamanda içten bir rahatlama ve huzur hissettin mi? Her seansın sonunda, bu yatay bağlantının düzgün olduğundan emin ol ve bağı kopardığın kişi için de bu bağlantıyı kurduğunu hayal et. Pratik yaparak, kendini bu dikey ilişkilerden, önünde bir ayna olduğunu ve vucuduna yansıtılmaya çalışılan şeyleri geri yansıttığını hayal ederek kolaylıkla koparabilirsin. Bağını kopardığın insanların seni arayıp çözülememiş meseleleri konuşmak isteyecek kadar açık olmaları ender rastlanan bir durum değil. Aynı zamanda bu yeni özgürlük duygundan dolayı fazlasıyla ihanete uğramış gibi hissedebilirler kendilerini. Onlara kendini sevmenin tüm ilişkilerini nasıl değiştirdiğini açıkla.” (*) Traddling Your Freedom – *Arcangel Michael

Karmaİsteğinizi ilettikten sonra ve bağınızı koparmadan hemen önce karşınızdaki kişinin bunu başı ya da hareketleri ile onayladığını hayal edin. Ruhsal varlıklar bizlerin deneyimlerine saygılıdırlar. Ruhlar (ya da kişiler), karmanın kesilebileceğini sizin anlayabileceğiniz (veya hissedebileceğiniz) şekilde onaylarlar. Korkulanın aksine bu yeni ilişki size özgürlük verecektir. Bir takım tavır ve duygulara saplanıp kalmayacak, özgür seçim evreninde yeni deneyimlere yönelebileceksiniz. Karmik bağlarınızı yüksek titreşimli bir enerji olan “Sevgi” ile salmanızı öğütlüyorum. Yeri boşalan enerjiyi sevginiz ve anlayışınız ile doldurun. Elbette yaşadığınız acı dolu anlar hatıralar sizlere eşlik edecektir. Ancak bu dünyada yaptıklarımızın bizleri yansıtan bir ayna olduğunu unutmadan,  ruh kardeşlerinizden taleplerinizi nazik ve rica ile yapınız. Onlar deneyimlerinizde size şefkatle eşlik etmektedirler. Kopan bağlar spiral (telefon kordonuna benzer) olarak hayal edilebilirler. Onları mor bir alevin içine atınız. Orada yandıklarını ve yükselen dumanın evrene karıştığını görün.

Son olarak belirtmek isterim ki, Karmik bağlar sonlandırıldığı andan itibaren yeni farkındalık katmanları harekete geçer. Bir çözüm hemen altından, başka bir karmik temizliğe olanak verecek ilhamı ortaya çıkartır. Ufkunuz genişler. İşte cesaret sizin için bu noktada anlam kazanır. Maceranız, yargılarınızdan kurtulmayı özlediğiniz ve özgürlük denilen uçurumun kenarından aşağı gözü kapalı atlamaya cesaret ettiğinizde başlar.

Sevgiler.

Bu konuyu yazdır

  RÜYALARDA GELECEĞİ GÖRÜYORUZ
Yazar: Spiritüeller - 05-07-2016, Saat: 01:57 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

John W. Dunne adlı bir İngiliz, gelecek ile ilgili olayların rüyalarda görülebilmesiyle ilgili araştırmalarıyla tanınmıştır. W. Dunne: "insanlar geleceği görebilme gücüne acaba farkında olmadan sahip midir?" diye sormaktadır. Acaba henüz olmamış fakat ileride olacak bazı olaylar bir an için gözümüzün önünden geçiyor ve biz bunu fark etmiyor muyuz?
Geleceği önceden görebilmek meselesi yeni bir konu değildir... Asırlardan beri bazı sıradışı insanların kehanet gücüne sahip olduklarına inanılmıştır. Hatta inanışın da ötesinde, tarih içinde örnekleri de görülmüştür.

W. Dunne'nin hazırlayarak bilim adamlarına sunduğu raporda, rüyalarda gelecekten haber alınabileceğiyle ilgili kanıtları ortaya koymaya çalışmıştır. John W. Dunne, İngiltere'nin ilk askeri uçağının planını çizen dünyaca tanınmış bir uçak mühendisidir.

1928'lerde yayınladığı "Zamanla Bir Tecrübe" adlı eserde, W. Dunne, geleceği görme sahasında yaptığı araştırmalarını açıklamıştır. O yıllarda bilimsel çevrelerden çok miktarda eleştiri almasına rağmen aynı zamanda birçok psikolog ve fizikçi için yeni araştırma sahaları açmıştır.

W. Dunne bir şeyi daha evvel görmüş olmak duygusunun, aynı deneyimin daha önce bir rüyada insanın başından geçmiş olabileceğini iddia etti. Kendisini bu araştırmalara sevk eden, görmüş olduğu bir rüyası olmuştur.

W. Dunne o rüyasında kendisini bir adadaki dağın yamacında görmüştü. Dağın üzerindeki çatlaklardan duman ve buhar sütunları yükseliyordu. Bu manzara karşısında: "Tanrım, bütün dağ infilak edecek!" diye bağırmaya başlamıştı. Rüyanın daha sonraki bölümünde W. Dunne kendisini başka bir adada bulmuştu. Ölüm tehlikesindeki adalıları taşıyarak gemiler aramakla meşguldü. Kendisine yardım etmeyen Fransızlarla kavga ediyordu.

Bu rüyayı gördüğünde Afrika'nın tenha bir köşesinde bulunuyordu. Oraya gelen gazetelerde şu satırları okudu: "Martinigue'deki yanardağı patlamasında 40.000'den fazla insanın öldüğü tahmin ediliyor..." W. Dunne yazının geri kalan bölümünde patlamanın rüyasında gördüğü şekilde olduğunu okudu. Rüya gerçeğe uygundu... Bu olay üzerine uzun zaman düşünen W. Dunne, seneler sonra ikinci bir rüya gördü...

Bu rüyasında: "Yüksek demir parmaklıklarla çevrili iki tarlanın arasındaki yolda yürümekteydi. Aniden tarlanın birindeki bir at kişnemeye ve hiddetle tepinmeye başladı. Parmaklığa göz atan W. Dunne'nin içi rahatladı. Hayvan bunun üzerinden atlayamazdı. Fakat birkaç dakika sonra arkasında nal sesleri duyarak başını çevirdiğinde, azgın atın arkasından geldiğini gördü."

251220141716565994941.jpg


Ertesi gün mühendis kardeşi ile balığa çıkmıştı. Yolda giderken bir aralık kardeşine: "Şu ata bak!" diye haykırdı. Etrafına bakındığında, rüyasında gördüğü yerde atın durduğunu hayretler içinde fark etti. Yüksek parmaklığın arkasında da rüyasında olduğu gibi bir at çılgınca tepinmekle meşguldü.

W. Dunne: "Her şey rüyamdaki gibi olacak değil ya... Bu atın parmaklığı aşabileceğini zannetmiyorum" dedi. Fakat daha sözlerini bitirmemişti ki, at, parmaklığın üzerinden atladığı gibi üzerlerine saldırdı. İki kardeş zar zor kaçarak kendilerini kurtarabildiler. Bu olay W. Dunne'yi çok etkilemişti. Atın saldırması değil, rüyasının gerçekleşmesi onu oldukça rahatsız etmişti...

W. Dunne bu türden rüyalar görmeye devam etti. Rüyalarda şaşılacak bir şey yoktu... Şaşılacak olan bu rüyaların gerçekleşmekte olduğuydu!... W. Dunne ilk önceleri geleceğe ait olayları görme duyusunun yalnız kendisine ait olduğunu zannediyordu... Ama bu tip olaylarla karşılaşan arkadaşları dinledikten sonra, bu olaylarla karşılaşan çok sayıda kişinin bulunduğunu fark etti. Bu da onu araştırmaya ve olayın ardındaki gizemi çözebilmek için büyük bir çabaya yöneltti.

İlk araştırmaları, insanın geleceği görmesine engel olan şeyin uykuda bazı şartlar altında ortadan kalkabildiği gerçeğiyle karşılaşmasını sağladı. Fakat herkes bu şekilde geleceği göremiyordu. Kaldı ki birçok kişi uykudan uyandıktan sonra rüyalarım unutuyordu. Bu da ayrı bir sorundu. Belki de birçok kişi gelecekle ilgili bilgiler almakta fakat daha sonra uyanınca bunu unutmaktaydılar...

W. Dunne çalışmalarını sürdürürken rüyalarını unutmamak için kağıdını kalemini yatağın kenarında bulunduruyor ve gördüğü rüyaların tümünü uyandıktan sonra derhal not ediyordu. Tanıdıklarına da, rüyalarını bu şekilde kaydetmelerini söylüyordu.

Oxford Üniversitesi'nin öğrenceleri arasında yapılan bu tip deneyler; şaşırtıcı sonuçlar verdi. Geleceğe ait rüyaların geçmişe ait olanlardan çok daha fazla olduğu ortaya çıktı!...

"Zamanla Bir Tecrübe" adlı eserini bu araştırmalara dayanarak yazdı. W. Dunne daha sonraları, rüyaların geleceği öğrenmek için tek yol olmadığına karar verdi. Çok geçmeden uyanıkken de geleceğe ait bazı kehanetlerde bulunabildiğini keşfetti. Örneğin bazen hiç okumadığı bir kitabı eline alarak bunun içindeki olaylardan bahsedebiliyordu.

W. Dunne gördüğü rüyaların gerçekleşmesinden çok etkileniyordu. Bu olaylar, kendisine görünmeyen bir alemin görünmeyen bazı prensiplerini görünür kılıyordu. Ve sonunda insanın içinde büyük bir sırrın saklı olduğu gerçeğini kabul etti. Yaşamı boyunca çok sayıda insanın haberci rüyaları ile ilgili geniş bir araştırma yapan W. Dunne, özellikle kendisine anlatılan rüyaların içlerinden birkaç tanesini hiç ama hiç unutamadığını ifade etmiştir...

Bu konuyu yazdır