Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,058
» Son Üye: Doo92
» Toplam Konular: 2,832
» Toplam Yorumlar: 3,062

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1202 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1202 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 6,390
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 23,465
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 343
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 5,340
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 841
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 708
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 622
Samsunlu Spiritüalist ark...
Forum: SAMSUN SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:30
» Yorumlar: 0
» Okunma: 471
Ra'yı gördüm ne anlama ge...
Forum: Bilinçaltı
Son Yorum: spiruelistra
28-05-2023, Saat: 13:43
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,626
MUCİZE YARATAN KELİMELER
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Emka
29-01-2023, Saat: 16:53
» Yorumlar: 11
» Okunma: 95,819

 
  Roma Mitolojisi
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 18:26 - Forum: Roma Mitolojisi - Yorum Yok

Roma mitolojisi, Antik Roma'da yaşayan insanların mitolojik inançlarının bütününe verilen isimdir. Genelde iki ana bölümü olduğu düşünülür; ilk bölüm ki daha sonraları etkin olmuştur ve edebidir, genellikle Etrüsk mitolojisindeki öğelerinRomalılaştırılmış hallerinden meydana gelir, ikinci bölüm ise daha erken dönemlerde etkin olmuş olan ve daha çok kültikolan farklı uygulama ve inançlara sahip daha özerk bir bölümdür.

Romalılar ve Din
Romalıların hayatında dinin büyük bir önemi vardı. Latince'de "din" anlamına gelen religio sözcüğünün religare yani "bağlamak" fiiliyle olan yakınlığı bazı bilim adamlarına göre önemlidir. Her ne kadar söz konusu fiile yakın olsa da religio sözcüğü çok geniş bir anlam yelpazesine sahipti ve onun birebir karşılığı bir sözcük o dönemin ünlü dillerinde, örneğin Yunanca'da, bulunmamaktaydı. Nitekim daha sonraları hem Roman hem de Cermen kökenli diller bu sözcüğün karşılığı ile din anlamını tanımlamak yerine yine bu sözcüğü kullanmayı tercih etmiştir; religion veya religione gibi.
Roma tarihi ve halkın günlük yaşamı için dinin önemi Livy'nin tarihinde de görülebilir. Roma tarihine dair neredeyse her türlü olgu, yükselişlerden çöküşlere kadar, rahatlıkla dine bağlanarak açıklanabilmekteydi. Sonuçta ilk dönem Roma dininde neredeyse her olay için bir tanrı veya tanrıça bulunması da bunun göstergelerinden sayılabilir.

Roma Dininin Bazı Özellikleri
Romalıların dini anlayışının gelişmişliğine rağmen cumhuriyetin sonuna kadar dini tanımlanabilecek fikirler yazına dökülmedi. Etrüsk kültürünün Roma'da yoğun biçimde etkili olmaya başlamasıyla yazar ve düşünürler dini konulardaki şahsi fikirlerini yazına dökmüşlerdir. Örnek olarak Cicero verilebilir.
Bunun nedeni dinin karakteristiki yapısı da olabilir. Her ne kadar bugün Roma dini olarak tanımlansa da o dönemdeki din tanımı bugünkü sistematik ve belirli başlıkları içinde bulunduran din tanımından çok farklıydı. Roma dini hiçbir zaman modern din anlayışına sahip olamamıştır. Gerek erken dönemlerindeki kültik yapısı gerekse sonraları yaşanan başta Etrüsk olmak üzere farklı kültür ve milletlerin dini yapılarının etkileşimi sistematik bir din oluşturamamıştır. Sınırları muğlak, kuralları esnekti. Her ne kadar bir tür ruhban sınıfı (rahip ve rahibeler), ilahilik gibi kavram ve kurumlar yer alsa da bunların hepsi sistematik bir biçimde bütün oluşturmamaktaydı. Zaten sonraki dönemlerde farklı kültürlerden gelen dini öğeler ile dini yapı çok farklı bir hâl almıştır.


Roma politeizmi ve inanç yapısı, özellikle son zamanlarında, birçok farklı kültürü barındırsa da bunlardan en etkin olanı her zaman Etrüsk inancı olmuştur. Ayrıca, güç sembolleri ve bazı kamusal ibadetler yoğun oranda Etrüsk kültür ve inancından etkilenmiştir. Aslında Etrüskler Roma'ya MÖ 6. yüzyılda sadece kısa bir süreliğine egemen olabilmişlerdir. Büyük ihtimalle bu sembolizm ve ibadet ilhamı bizzat Romalılar tarafından yapılmıştır.

Kaynak:Wikipedia

Bu konuyu yazdır

  Mısır Mitolojisi
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 18:20 - Forum: ESKİ MISIR - Yorum Yok

Mısır mitolojisi, diğer ulusların mitolojilerinden belirgin çizgilerle ayrılmaktadır. Bizim mantık anlayışımızla Mısır mitolojisini anlamak imkansızdır. Burada her şey sembollerle ifade edilmiştir. Mısır mitolojisinin temelinin olaylar değil, olayların arkasına saklanmış felsefi düşünceler oluşturmaktadır.

misir-mitolojisindeki-tanrilar_646x340.jpg

Eski Mısırlılar büyüye ve büyücülere çok inanırlardı. Bazen büyücüleri tanrılarla bir tuttukları da oluyordu. Büyüler onlara göre son derece doğal olaylardı. Mitolojide de büyüler kendi yerlerini almıştı. Mısır Mitolojisi'nde geçen öyküye göre, babası Güneş tanrısı Osiris'i öldüren Seth'ten öç almak isteyen Horus'un gözü, kavga sırasında aynı zamanda amcası olan karanlıklar ve kötülükler tanrısı Seth tarafından parçalanır. Bilimlerin ve tıbbın kurucusu olan Toth parçaları toplar ve gözü eski haline getirir. Ancak 1/64′lük parçası eksiktir ve bu parça Toth'un büyü ve sihir gücü tarafından tamamlanır. Daha sonra Horus'un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olarak, gemi, araba mumya, vazo gibi nazardan korunması gereken gereçlerin üzerine çizilmeye başlanmıştır.

Mısır'da Kral (Firavun), bir Tanrıdır ve ülkenin diğer tanrıları ile arkadaşlık edebilir. Mısır firavunları çoğunlukla zorba, baskıcı, savaşçı ve acımasız kişilerdir. MÖ 14. yüzyılda başa geçmiş olan IV. Amenofis, tek bir yaratıcıya inanılması gerektiğini savunmuş ve bu yüzden Amen rahipleri tarafından öldürülmüştür. Mısır'ın ilahi hükümetleri daimi ve değişmez niteliktedir. Bu bağlamda en üstün Mısır tanrısının Güneş Tanrısı Ra olduğu düşünülür. Mısır'ın arkaik dönemine baktığımızda farklı yerlerde farklı tanrıların önem kazanmış oldukları görülmektedir. Heliopolis'te Ra, Memfis'te Ptah, Busiris'te Osiris, önemli tanrılar arasındadır. Mısırlılar için ölüm diye bir şey yoktur. Devamlı olarak Osiris'ten (yarı-ölüm) Horus'a (yarı-yaşam) ve sonra tekrar Osiris'e bir geçiş yaşanır. Bu yüzden Mısırlılar öldüklerinde tanrı-krallarını mumyalarlar ve onlara günlük hayatta lazım olacak gıda ve içecek sağlarlar.

Bu konuyu yazdır

  Maya Mitolojisinde Evrenin Yaratılışı
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 18:17 - Forum: Maya Mitolojisi - Yorum Yok

Mayalar Amerika kitasindaki önemli kültürel kimliklerin olusmasinda önemli etkileri olan bir uygarlik olusturmuslardir.

Maya yaratilis söyleni günümüze kadar gelmis olan en büyük Maya belgesi Popol Vuh 'un bir parçasidir. Latin alfabesiyle kaleme alinan bu belgeyi bilimadamlari eski Maya hiyeroglifleriyle yazilmis bir metnin çevirisi oldugu ya da dogrudan Maya sözlü geleneginden derlenen öykü ve sarkilardan kaydedildigi görüsündedirler.

1700 lü yillarda ,Katolik bir misyoner Popul Vuh'u Ispanyolcaya çevirdi. Maya dilini akici bir sekilde konusabiliyordu. Kizilderililer eski tarihleri göstermeye ikna etmeyi basarmisti. Ispanyol metin yaklasik 150 yil boyunca gözlerden uzak kaldi. 1850'lerde, Guetemala City'deki San Carlos Üniversitesi'nin kitapliginda bulundu ve ilk olarak 1857'de Viyana'da basildi.

Popul Vuh ,edebi olarak 'harika' tanimlamasi yapilan eserlerden biriydi. Destanin yaratilis söylenini anlatan bu parçasinda Hristiyanlik etkisi görülmektedir. Kitab-i Mukaddesi okuyanlarimizin hemen anlayacagi gibi destan ilk bölümlerle benzerlik gösterir. Mayalar hakkinda daha ayrintili bilgi almak istiyorsaniz tarih kösemize ugrayabilirsiniz. Asagidaki destan tanrilarin yaratmak istedigi insanlar ve diger yaratilis söylenleri açisindan ilginçtir.

maya-mitolojisi.jpg

Baslangiçta sonsuz karanligin içinde yalnizca yukarida gökyüzü, asagida deniz vardi. Hareket edecek ya da gürültü yapacak hiçbirsey olmadigi için sakin ve sessizdiler. Yeryüzü henüz sulardan yükselmemisti. Otlar ve agaçlar, taslar, magaralar ve koyaklar, kuslar ve baliklar, yengeçler, hayvanlar ve insanlar daha yaratilmamisti. Kükrecek ya da gürleyecek hiçbir sey yoktu, çünkü yalnizca yukarida bos gökyüzü ve asagida sakin deniz vardi.

Suyun içinde yesil ve mavi tüylerin altina yaraticilar gizlenmisti. Bu büyük düsünürler suyun içinde sessizce konustular. Evrende gecenin sonsuz karanliginda yalnizdilar. Birlikte ne olacagina karar verdiler. Birlikte yeryüzünün sulardan ne zaman yükselecegini, ilk insanin ve tüm diger canli türlerinin ne zaman dogacagini, bu canli varliklarin yasamak için ne yiyeceklerini ve safagin dünyayi soluk isik seline ilk ne zaman bogacagini kararlastirdilar.


"Yaratilis baslasin!" diye heyecanla seslendi. Yaraticilar, "Bosluk dolsun! Deniz çekilsin ve yeryüzü ortaya çiksin ! Dünya, uyan ! Böyle olsun !" Ve yeryüzü yarattilar. Yaraticilar yapti bunu. Sislerin arasindan, bir toz bulutunun içinden daglar ve vadiler denizden yükseldi ve çam ve selvi agaçlari zengin toprakta kök saldilar. Tatli sular daglarin yamaçlarinda ve vadilerin içinde dere olup aktilar.

Ve Yaraticilar memnun oludlar. " Biz düsündük ve tasarladik" dediler "ve yarattigimiz kusursuz oldu !"
Sonra Yaraticilar sordular, " Yarattigimiz agaçlarin altinda yalnizca sessizlik mi olsun istiyoruz ? Vahsi hayvanlar, kuslar ve yilanlar yaratalim. Böyle olsun!"
Ve onlari yarattilar. Yaraticilar yapti bunu.

"Siz geyikler, çaliliklar ve otlaklarda dört ayak üzerinde yürüyeceksiniz. Ormanda çogalacak, agaçlarin serin gölgesinde ve nehir kiyilarinda uyuyacaksiniz. Siz kuslar, agaçlarin dallarinda ve sarmasiklarin arasinda yasayacaksiniz. Oralarda yuvalarinizi yapacak ve çogalacaksiniz". Geyik ve kuslara böyle buyruldu ve böyle yaptilar.

Ve Yaraticilar memnun oldular: "Biz düsündük ve tasarladik ve yarattigimiz kusursuz oldu"

Sonra yaraticilar, yarattiklari canlilarla baska seyler buyurdular. " Konusun, seslenin ve bagirin, her biriniz yapabildiginiz kadar. Bizim adimizi söyleyin, bizi övün ve bizi sevin. "

Fakat kuslar ve hayvanlar bunu yapamazlardi. Çiglik atabilir, tislayabilir ve ötebilirlerdi ancak yaraticilarin adlarini söylemezlerdi.

Yaraticilar yaptiklari canlilardan hosnut kalmadilar. Onlara dediler ki ," Sizlere verdiklerimizi geri almayacagiz. Ancak bizi övemediginiz ve sevemediginiz için , bunu yapacak baska canlilar yapacagiz. Bu yeni yaratiklar sizlerden üstün olacaklar ve sizleri yönetecekler. Sizlerin kaderi onlar tarafindan parçalanmak ve etinizin yenmesi olacak. Böyle olsun !"
Ve onlari yarattilar. Yaraticilar yapti onlari... Kendilerini övecek ve sevecek uysal ve saygili bir canli biçimlendirmeye karar verdiler. Önce çamurlu topraga sekil vermeyi denediler fakat bu malzeme çok yumusakti. Hareketsiz ve zayif bir yaratik oldu. Konusabiliyorsa ama hiç kimse dediklerine anlam veremiyordu.

"Çamurdan yapilmis yaratiklar hiçbir zaman yasamayacak ve çogalamayacaklar!" diye bagirdi yaraticilar ve bu yaratigi yok ettiler.

Sonra yeni yaratiklari tahtadan oymayi denediler. " Bu malzeme tam bize uygun görünüyor ! Saglam ve dayanikli" dediler. " Bu yaratiklar insana benziyor ve insan gibi konusuyorlar. Bunlardan pek çok yapalim. Böyle olsun!"
Tahtadan canlilar yasadi ve çogaldilar, ama hiç kimse dediklerine anlam veremiyordu ve içlerinde, yüzlerinde ruh, elleri ve ayaklarinda kuvvet yoktu. Ciltleri sari ve kuruydu, altinda besleyecek kan dolasmiyordu. Dört ayaklari üzerinde anlamsizca dolastilar ve yaraticilarini düsünmediler.

"Tahtadan yapilmis yaratiklar yasayip çogaltmak için yeterince iyi degil" diye bagirdi yaraticilar. Ve bu tahtadan yaratiklari yok etmeye karar verdiler.

Yaraticilar gökte özsuyundan büyük bir sel olusturdular ve yeryüzüne döktüler. Tahta yaratiklarin kafalarina vurdular ve onlari agaç gibi devirdiler. Sonra bir kartal üzerlerine geldi ve gözlerini oydu. Bir yarasa üzerilerine geldi ve kafalarini kopardi. Bir Jaguar üzerlerine atladi ve kemiklerini kirip dagitti. Yeryüzü karanlikla örtüldü ve araliksiz bir kara yagmur yagdi.

Güçsüz kalinca düsmanlari tahta yaratiklara saldirdilar. Büyük küçük hayvanlar onlara saldirdi. Sopalar ve taslar, tabaklar ve çömlekler onlara saldirdi. Aç biraktiklari ve eziyet ettikleri köpekler simdi disleriyle yüzlerini parçaladilar. Ögütmek için kullandiklari taslar simdi onlari ögüttüler. Ocak atesi üzerinde yaktiklari kap kacaklar simdi yüzlerini yaktilar.

Umutsuzca yasamlari için savasan tahta yaratiklar evlerini çatilarina tirmanmaya çalistilar ama evler yikildilar ve onlari yere attilar. Dallarinda güvenlige kavusmak için agaçlara tirmanmaya çalistilar ama agaçlar onlari salladilar ve yere attilar. Magaralara girmeye çalistilar ama magaralar kapandilar ve onlara siginak olmayi reddettiler.
Birkaçi disinda tahta yaratiklarin tümü yok olmustu. Digerleri sekilsiz yüzler ve çeneleriyle sag kaldilar ve onlari suyundan gelenlere maymun adi verildi.

Yaraticilar sonra gecenin karanliginda görüsmek için toplandilar. Günes, ay ve yildizlar daha gökyüzünde yerlerini almamislardi. "Yeniden bizi övecek ve sevecek yaratiklar yaratmayi deneyelim. Böyle olsun! Yeryüzünde soylu canlilar yasasinlar. Onlara biçim verecegimiz malzemeyi arayalim."

Dört hayvan, dag kedisi, koyot, karga ve küçük bir papagan, yaraticilarin önüne geldiler ve onlara yakinda bolca yetisen sari ve beyaz basakli misirlardan söz ettiler.

Yaraticilar hayvanlarin gösterdigi yola koyuldular. Misiri buldular, ögüttüler ve bu yüyecekten soylu yaratilar biçimlendirdiler.


" Böyle olsun !" diye heyecanla bagirdilar..

Ve onlari yarattilar. Yaraticilar yapti onlari.
Böylece dört Ilk Ata yaratildi. Yaraticilar gövdelerini misir unundan yaptilar. Ögütülmüs sari ve beyaz misirdan içecekler yaptilar ve bunlar yeni yaratiklarina kas ve et oldu ve bunlarla birlikte güç vermek için onlari beslediler.
Ve Yaraticilar memnun oldular. " Biz düsündü ve tasarladik" dediler
"ve yarattigimiz kusursuz oldu!"

Bu dört Ilk Ata insan gibi görünüyor ve konusuyordu. Çekici, akilli ve bilgeydiler. Çok uzaklari görebiliyorlardi. Daglar ve vadiler, ormanlar ve çayirlar, okyanuslar ve göller, ayaklarinin altindaki yeryüzü ve baslarinin üstündeki gökyüzü onlara dogalarini açik ettiler.

Dört Ilk Ata dünyada görülecek herseyi gördüklerinde, gördüklerinin degerini anladilar ve yaraticilarina tesekkür ettiler. " Bizi yaratip sekil verdiginiz için size tesekkür ederiz" dediler. " Bize görme, duyma, konusma, düsünme ve yürüme yetenekleri için size tesekkür ederiz. Büyük ve küçük, uzak ve yakin herseyi görebiliyoruz. Herseyi biliyoruz ve size tesekkür ediyoruz!"

Yaraticilar artik memnun degildiler. "Amaçladigimizdan daha iyi yaratiklar mi yarattik ? Çok mu kusursuzlar? " diye birbirlerine sordular. "O kadar bilgili ve bilgeler ki bizim gibi tanri mi olacaklar ? Daha az görsünler ve bilsinler diye görüslerini mi azaltsak ? Böyle olsun.!"

Böyle konustu Yaraticilar ve yarattiklari varliklari degistirdiler. Gözlerine sis üflediler ki yalnizca yakinlarinda olanlari görsünler. Böylece, Yaraticilar dört Ilk Ara'nin sahip olduklari bilgi ve bilgeligi yok ettiler.
Yaraticilar atalarimiz yaratip böyle biçimlendirdikten sonra dediler ki : "Simdi Ilk Atalar için özenle esler yaratip biçimlendirelim. Esleri onlar uyurken gelsinler ve uyandiklarinda onlara mutluluk vermek için orada olsunlar. Böyle olsuz.!"

Ve onlari yarattilar. Yaraticilar yapti onlari.
Ve yaraticilar memnun oldular. "Biz düsündük ve tasarladik" dediler
"ve yarattigimiz kusursuz oldu!"


Bir süre sonra Yaraticilar Ilk Atalar ve Analara benzeyen birçok insan daha yaptilar. Insanlar karanlikta yasayip çogaliyorlardi, çünkü Yaraticilar daha ne günesi, ne ayi, ne de yildizlari, herhangi bir isik biçimi yaratmislardi. Hem açik hem koyu tenli, hem varlikli, hem yoksul ve farkli diller konusan çok sayida insan doguda birarada yasiyordu.
Tanrilarinnin hiçbir görüntüsünü yapmadilar, ama yaraticilarini unutmadilar ve sevgi dolu ve uysaldilar. Yüzlerini göge kaldirip dua ettiler : "Ey Yaraticilar! Bizimle kalin ve bizi dinleyin ! Isik olsun ! Safak olsun ! Gündüz olsun' Safak dünyayi soluk isiga bogsun ve günes onu izlesin. Günes her gün aydinlarak gökyüzünde parladikça, bize soyumuzu sürdürmemiz için kizlar ve ogullar bagislayin. Bize iyi, yararli ve mutlu yasamlar verin ve bize baris verin.!"

Bu sözlerle insanlar günesi yükselip Yaraticilarin yaptiklari basamaklari altin isinlariyla aydinlatmaya çagirdilar.

"Ve öyle olsun!" dedi Yaraticilar "Isik olsun ! Evrenin safaginda, tüm yarattiklarimizin üstünde sabahin erken isigi parlasin ! Çünkü biz düsündük ve tasarladik ve yarattigimiz kusursuz oldu !"

Ve onu yarattilar. Yaraticilar yapti bunu. Günes sulardan yükseldi ve altin isinlarini yeryüzüne saçti. Büyük ve küçük hayvanlar koyaklarin serin gölgesinde ve nehir kiyilarinda ayaga kalktilar ve dogan günese yüzlerini döndüler. Jaguar ve puma kükredi ve yilan tisladi. Kuslar kanatlarini açtilar ve sarki söylemeye basladilar. Insanlar tütsüler yakan ve kurbanlar sunan rahiplerin çevresinde dans ettiler. Çünkü Yaraticilar dünyayi isikla aydinlatmislardi ve kusursuzdu.

Bu konuyu yazdır

  Ay'la İlgili Şaşırtıcı Gerçekler
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 18:07 - Forum: AY - Yorum Yok

1. Ay, dünyadan daha yaşlıdır. Bazı bilim adamları, Ay taşlarının 20 milyar yıllık olduğunu iddia ediyorlar? Yani dünyadan daha eski…NASA, bir Ay kayasının 5.3 milyar yıllık olduğunu saptadı ama bu Güneş Sistemi öncesine ait bir tarihtir. Önemli bilimciler ve Ay uzmanları, Ay´dan getirilen elementlerin dünyadakilerden daha eski olduğunu belirlediler.

2. Ay, hem dünyanın doğal uydusu olamayacak kadar büyük vede çok uzaktadır.

3. Ay, olması gerekenden çok daha düzgün bir yörüngeye sahiptir.

4. Ay kraterleri çok fazladır ve garip bir biçimde yüzeyseldirler.

5. Güneş Sistemi´nde onun gibi gezegenine tek yüzünü gösteren bir başka uydu yoktur.

6. Ölçümlemeler,Ay’da çok fazla demir olduğunu gösteriyorlar.

7. Ay´in bilesimi, dünyadan farklıdır.

8. Doğa kanunlarına aykırı olarak, Ay´da ağır metaller yüzeydedir.

9. Ay dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir.

10. Ay, periyodik olarak sarsılmaktadır, bu bize düzenli bir sismik aktiviteyi gösteriyor. Sismik dalgalar sanki tek bir kütleymiş gibi tüm yüzeyi dolaşabiliyorlar.

11. Her ne kadar Ay’da volkanların ölü oldukları söyleniyorsa da, yüzyıllardır Ay´da garip ışıklar, parlamalar görülmekte ve hala izlenmektedir.

Bu konuyu yazdır

  Ay İle İlgili Bilinmeyenler
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 18:03 - Forum: AY - Yorum Yok

Dünyanın uydusu olan ay ile ilgili geçmişten beri bir çok garip ve ilginç olay anlatılır. Bu olaylar hakkında topladığımız bir takım bilgileri burada topladık.İşte bunlardan bir kaçı;

* Subat 1877: Isikli bir çizgi Eudoxus Krateri´nin batısından doğusuna hareket ederken görüldü. Olay yaklaşık bir saat sürdü.


* 4 Temmuz 1881: Ay yüzeyinde piramit şeklinde ışıklı iki tümsek belirdi ve bir saat içinde yavas yavas sönerek ortadan kayboldu.


* 24 Nisan 1882: Aristotle Bölgesi´nde hareket eden dev gölgeler gözlemlenmiştir.


* 31 Ocak 1915: Yunanca Gamma işaretine benzer yedi beyaz ışık görüldü.

* 23 Nisan 1915: Clavius Krateri yanında dar ve ışıklı bir çizgi belirdi ve on dakika sonra ortadan kayboldu.


* 14 Haziran 1940: Sisli keskin bir çizgi çok net olarak Plato Krateri yanında görüldü, çevresinde binlerce küçük ışık yanıp sönmekteydi.


* 19 Ekim 1945: Darwin Duvarı yanında üç büyük parlak nokta görüldü; Olay, astronom Moore ve daha birçok astronom tarafından rapor edilmiştir.


* 24 Mayis 1955: Ay´ın güney kutbu bölgesinde, elektriksel parlamalar, bilim adamı Firsoff tarafından izlendi.


* 8 Eylül 1955: Taurus Hattı sınırında iki parlak işık görüldü, bu yer yıllar sonra Apollo 17´nin indiği yerdi.


* 21 Haziran 1964: İki saat süreyle, gözlemci Ross D. tarafından hareket eden büyük siyah bir gölge izlendi.


* 3 Temmuz 1965: Bir saat on dakika süreyle, Aristarchus Bölgesi´nde yanıp sönen bir ışık gözlendi.


* 25 Eylül 1966: Yine Plato Krateri yakınında yanıp yanıp sönen ışıklar gözlendi; ayni gün Gassendi Bölgesi´nde 30 dakika süreyle kırmızı büyük bir ışık belirdi.


* 11 Eylül 1967: İnsanlığın ilk ayak bastığı yer olan Sessizlikler Denizi´nde görülen kara bir bulut sonradan mor renge dönüştü. Olayın gözlendiği NASA tarafından açıklandı.

Bu konuyu yazdır

  Ay Aslında Yapay Bir Uydumu ?
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 17:58 - Forum: AY - Yorum Yok

moon.jpg?w=600&h=614

Ay; Doğal mı, Yapay mı?
Şu sıralar bazı bilim çevreleri, Ay’ın yapay olduğunu tartışıyor.Onlara göre yaşam olduğu bilinen tek gezegen olan sevimli dünyamızın uydusu, zeki varlıklar tarafından dünyanın çekim alanına oturtuldu. Saçma gibi geliyor… Bir çok defa gidip geldiğimiz Ay, başka varlıkların ürünü olabilir mi ki? Gelin biz en iyisi neden böyle diyorlar, biraz kulak verelim.
Sizin de bildiğiniz gibi Ay’ın nasıl uydumuz olduğu hakkında birkaç kuram var. Bunlardan ilki; Ay, Dünya’mızın bir parçasıydı ve dünyaya çarpan bir meteordan dolayı gezegenden kopan parça, dünyanın çekim alanında kalıp gezegenimizin uydusu oldu.

İkincisi, Güneş sisteminde bulunan Ay, Dünya tarafından çekildi ve uydumuz oldu. Fakat Dünya ile Ay’ın toprak elementlerinin uyuşmaması ve aydaki taşların yaşlarının Dünya’nın ve Güneş’in yaşlarından daha fazla olması, bu iki kuram hakkında şüpheler yaratmaktadır. Biraz daha konunun üzerine düştüğümüzde ise Ay’ın aslında göründüğü kadar masum olmadığını düşünmeye başlıyoruz.


Hepimiz Ay’ın sadece ön yüzünü görebiliyoruz çünkü Ay, kendi etrafında dönüşünü 24 saatte tamamlıyor; yani Dünya’mızla aynı olduğu için; biz, uydumuzun sadece ön yüzünü görebiliyoruz. Aynı zamanda Ay’ın yörüngesi, kusursuz bir daireyi andırmakta; yani Ay’ın yörüngesi olması gerektiğinden çok daha düzgün. Ayrıca Ay – Güneş tutulmalarında Güneş’i ilginç bir şekilde tam olarak örtmektedir. İnsanı; Ay’ın büyüklüğünün Güneş’i tam örtecek şekilde ayarlandığı hakkında düşündürmekte.

Ay’da bazen garip, tanımlanamayan ışıkların görülmesi, herkesi şaşırtmaktadır. (Ay’da volkanizma yahut herhangi bir doğal faaliyet olmadığından dolayı olay, çok garip karşılanmaktadır).

moon-ufo-photo_111.jpg?w=600&h=620

Ay’ın çizdiği yörünge, Dünyanın ekvatoral çemberi ile zıt olması gerekmektedir. Fakat Ay’da gezegenimiz gibi Güneş’e bağımlı şekilde bir yörünge izler. Doğada ağır metaller yeryüzünde bulunmamaktadır; ancak Ayda bu söz konusu değildir.

Ay’a yapılan Apollo uçuşlarında, arka planda kalan gezegenimiz hakkında bazı noktalar bulunmaktadır. Mürettebat ve Dünya ile yapılan konuşmalarda Apollo, Ay’ın arka yüzeyindeyken tanımlayamadıkları gölge ve ışıkları Dünya’ya iletmiştir. Konuşmalarında da ne kadar heyecanlı ve şaşkın oldukları duyulmaktadır. Dünyadan da bunun gibi daha bir çok gözlem yapılmıştır.


Yani Ay’da bazı anlam verilmez olaylara rastlanmakta. Kimi çevreler, Ay’da Galaktik bir federasyon tarafından gizli üs olduğunu ve bizlerin incelendiğini ve negatif güçlerden korunduğunu iddia etmektedir. Kimileri ise bunlara deli saçması demekte.

Elbette aslını kimse bilmemekte; ama değişmez yasaların bize,evrene yön verdiğini ve evrende bir dengenin olduğunu ve bu dengenin korunması gerektiğini hepimiz biliyoruz.

Ay Nereden Çıktı Geldi? Ay’ın Kökeni Nedir?

Ay, Dünya ile aynı zamanda mı oluştu, yoksa Dünya’dan ayrılarak mı oluştu? Belki her ikisi de değil…
Ay, belki de başka bir yerden, hatta Güneş Sistemi’nin dışından çıkıp geldi ve Dünya’nın çekimine kapıldı ve bir daha bu çekimden çıkamadı. Ay’ın Dünyadan kopma bir parça olduğunu öneren teori, Evrim Teorisinin kurucusu Charles Darvin’in oğlu George Darvin tarafından geliştirilmişse de, günümüz Ay bilimcilerinin çoğu tarafından kabul edilmemektedir.

apollo14-picture.jpg?w=454

Dünya ve Ay’ın aynı kozmik gaz-toz bulutundan oluştuğu görüşü, daha çok bilimsel bir desteğe sahiptir.
Bu ikisinin dışındaki bir görüş ise, Ay’ın Güneş Sistemi’nin dışından geldiğiyle ilgilidir. Ay bu şekilde her nasılsa Dünya’nın gravitasyon etkisine kapılmıştır.


Peki ama Ay, Dünya ile senkronize halde bulunan bugünkü hemen hemen daire biçimindeki yörüngesine hangi açı ve hızla gelerek yerleşebilmiştir? Bu şekilde bir gravitasyonel yakalanma, sonuçta eliptik bir yörünge doğurması gerekirdi. Birçok bilim adamına göre, bu işin rastgele ve kendi kendine olması çok çok zayıf hatta imkansız bir ihtimaldir.
Bugünkü daireye çok yakın yörüngede bulunabilmesi ve Dünya’nın dönüşüyle senkronize halde olması için;


 AY’IN HESAPLANARAK BU YÖRÜNGEYE OTURTULMUŞ OLMASI GEREKİYOR.

Fakat Nasıl ve Kimler Tarafından?

O zaman Sovyet Astrofizikçiler Mikhail Vasinse ve Alexandre Shcherbakov’un Dev Uzay Gemisi teorisi geçerlilik kazanıyor demektir.

Ay’da o zaman Müslüman olan Uzaylıların olması ve bunların çok üst düzeyde bilgi ve zekaya sahip olmaları akla mantıklı gelmiyor mu? Ay’da duyulan Ezan sesi ve Kubbe biçimindeki yapı da bizim teorimizi desteklemektedir. Ay’da yaşayan birileri olmasaydı, Amerikalılar şimdiye kadar yaptığı uzay mekikleri ile malzeme taşıyıp y üssü kuramazlar mı idi? Elbette kurarlardı. Zaten oradaki canlılarla iletişim kurmak istiyorlar. Bunun için Rosetta Taşı ve İncil, kimler için bırakıldı..


Ay’da elde edilen ve Arapça’ya daha yakın olan o cümlelerdeki sır nedir. Evet; tüm bunların cevaplarını NASA biliyor ama açıklamıyor. Çünkü Ay temel olarak birçok sırrı bünyesinde taşıyor. Eğer orada bir üs varsa, eğer o bir uzay gemisi ise bu da; Dünya’yı kontrol ediyor demektir.


Esrarengiz bir Hilkat Garibesi olarak nitelendirilen Ay’daki Kraterler ilgili olarak görüş bildiren Arizona Üniversitesi Öğretim üyelerinden Robert Strom: “Anlaşılmaktadır ki, Ay kraterlerinin yüzde 10’u meteor ve asteroit çarpmasıyla, yüzde 10’u volkanik etkinlikle olmuştur. Kalan yüzde 80’inin de nasıl oluştukları şimdilik bilinmemektedir.


nasa-picture.jpg?w=430

Bilim adamlarını daha çok kraterlerin oluşma şekli değil de, onların sığ oluşları ilgilendiriyor. Çünkü en küçüğünde, en büyüğün de de derinlik birkaç milden fazla değildir.

Ay üzerindeki koyu renkli bölgelerin oluşumunu, volkanik etkinlik sonucu yüzeye çıkıp, donan lav örtüsüyle açıklamaya çalışan bilim adamlarına karşı: Vasinse ve Shcherbakov, bu erimiş lavın, Ay’ın içinden çıkmış olacağını fakat bunun volkanik bir nedenle olmadığını belirtmektedirler. Bu lav görünüşlü eriyik, Ay’ın içinde üretilmekte ve bir meteor çarpmasından sonra oluşan çukurluğa aktarılmakta ve bu şekilde hasarın büyümesi önlenmektedir.


Gravitasyon etkisini ise Sovyetler şöyle açıklıyor: Dış kabuğu tamir amacıyla çukurlara dondurulan yapay lav birikintisidir. Ay’ın öteki kısımlarına oranla ek bir madde birikimi görünümünde olan bu bölgelerde gravitasyonun kuvvetli olması bu nedenden olayı son derece normaldir.

Dünya’nın görünen yüzüyle, arka yüzü arasındaki yüzeysel farkı yeni teorinin ışığında şöyle açıklanıyor: Ay yapay bir uydu olarak üretildiği yerden Dünya yörüngesine getirilene kadar, değişik asteroit ve meteor yağmurlarına uğramıştır, ve bu kozmik etkilere sürekli hep hareket halindeki ön kısım yani Dünya’ya bakan yüzey maruz kalmıştır. Onun için de Ay’ın arka yüzünde daha az krater ve ölü denizler vardır. Dolayısıyla da arka yüzü daha doğal bir manzaraya sahiptir.
Bu teoriyle birlikte Ay’ın Dünya’ya oranla çok daha az yoğun olmasının nedeni de ortaya çıkmaktadır. En tutucu bilim adamları bile Ay’ın bu özelliğinden dolayı, hiç değilse Ay’ın içinde bazı bölgelerinin boş olması gerektiğini kabul etmek zorunda kaldılar. Kısacası Ay’ın içinin boş olduğu da ortaya çıkmış bulunmaktadır…


Ay’daki Uzaylı Üsleri

Her geçen gün daha çok insan Ay’da bir uzaylı üssü olduğunu söylemektedir. Anlatılanlara göre bu ay üssü, Ay’ın Dünya’dan görülmeyen karanlık tarafında bulunmaktadır.

Ay araştırmalarının neden durdurulduğunu ve Ay’da neden bir üs kurmaya çalışmadığımızı hiç merak ettiniz mi? Sizce bu uzayda yüzer bir istasyon kurmaktan daha iyi bir fikir değil mi? Neil Armstrong’a göre, Ay’da uzaylılara ait bir üs bulunmaktadır, bu yüzden uzaylılar Ay’dan uzak durmamızı istemişlerdir. Eski Donanma İstihbarat görevlisi Milton Cooper da, Ay üzerinde bulunan ve istihbaratçıların “Uzaylı Üssü Luna” olarak adlandırıldıkları bir üsten söz etmektedir. Cooper’a göre, Ay’ın uzak kesimlerinde bulunan bu uzaylı üssü Ay’a inen Apollo astronotları tarafından da görülmüş ve filme alınmıştır. Ana gemi adı verilen devasa uzay gemilerinin bulunduğu bu üste, çok büyük makinalar kullanılarak maden çalışmaları yapılmaktadır.

1960’larda Pentagon’un Araştırma ve Geliştirme Departmanı’nda görev yapan Yarbay Philiph Corso, ABD Ordusu’nun ve Hava Kuvvetleri’nin elinde astronotlar tarafından çekilen ve Ay’da uzaylıların varlığını açık bir biçimde kanıtlayan en az 122 fotoğrafın bulunduğunu iddia etmektedir.

ABC’ de Ay’la İlgili Haberler

Amerikan ABC haber kanalının web sayfasında yayımlanan, 13 Haziran 2000 tarihli makale Ay’la ilgili gerçeklere biraz olsun ışık tutmaktadır. Makalede şöyle denilmektedir:

“Yeni elde edilen kanıtlar, Ay’ın bazı astronomların düşündüğü gibi tamamen ölü bir gezegen olmadığını ortaya çıkarmaktadır. Ay yüzeyinde zaman zaman yoğun bir hareketlilik gözlemlenmektedir. Uzun aralıklarla da olsa Ay yüzeyinde değişiklikler olduğu rapor edilmektedir. Bu iddialar tartışmaya açıktır. Pek çok bilim adamı ise Ay üzerindeki parlaklıklar ve sis gibi zaman zaman rapor edilen gözlemleri ciddiye almamaktadır. “

Aydınlık Yer: 136 kilometre uzunluğundaki büyük krater Langrenus. Fransız bir astronom Ay yüzeyinin zaman zaman bir şeyler tarafından aşındırıldığı yolunda sağlam kanıtlar bulmuştur. Bu gözlem 1992 yılında, Paris Gözlemevi’nde görev yapan deneyimli Ay gözlemcisi Audouin Dollfus tarafından bir metrelik Meudon teleskopuyla yapılmıştır. Dollfus araştırma sonuçlarını incelemeyi yeni bitirmiş ve yayımlanmak üzere sunmuştur.

Solan Işık: Dollfus, 30 Aralıkta büyük Langrenus kraterinin tabanında birtakım parlaklıklar görmüştür. Bunlar o gün ortaya çıkmışlardır. Profesör Dollfus, bu ışıkları bir kaç gün izlemiş ve kraterin içinde dans eden ışık kümeleri görmüştür. Dollfus, teleskoptan her baktığında bu ışıkların şeklinin değiştiğini fark etmiştir. Ona göre bu ışıklar, bir gazın Ay yüzeyinden toz kaldırması ve bunun güneş ışığıyla birleşmesi sonucu oluşan bir görünümdür. Bazı Ay gözlemcileri, değişime uğramadığı sanılan Langrenus krateri üzerinde bu tür bir sis görülmesini şaşkınlıkla karşılamışlardır.
Profesör Dollfus, detaylı olarak incelendiğinde Langnerus’un tabanında bir çok çatlak izine rastlanacağını söylemektedir. Ona göre söz konusu gaz bu deliklerden çıkmış olabilir.”

Peki Ay, Dünyanın Yörüngesine Neden Kondu?

Ay’ın geçmişi nedir veya orjini nereden geliyor? Bu sorunun cevabı yoktur ya da bir bulmacadır. Bugün bilim, üç ana kuram üzerinde duruyor. Sovyet bilimcileri tarafından geliştirilen bu üç ana kuram şöyle:

1. Ay, bir zamanlar, dünyanın bir parçasıydı ve dünyadan koparak uzaklaştı. Ama bu görüş, büyük bir bilim grubu tarafından reddediliyor.

2. Ay, aynen dünya gibi, Güneş Sistemi oluşurken, bir gaz bulutuydu ve doğal olarak Ay’ın uydusu oldu.

3. Ay, farklı bir cisimdir. Yani dünya dışıdır. Güneş Sistemi’nin içinde bir yerden veya Güneş Sistemi’nin dışından gelmiş, dünyanın çekim alanına girerek, orada bir uydu olarak kalmıştır.

Sovyet bilim adamları olan Vasin ve Shcherbakov, şaşırtıcı bir açıklama yaptılar; “Gerçekten de bilimciler, Evren’in kökenini ciddiyetle uzun süredir araştırıyorlar ama daha henüz kesin bir cevap veya açıklama yoktur. Aynı şekilde, Ay – Dünya sistemi de açıklanamıyor. Bize göre Ay, dünyanın yapay bir uydusudur ve bilinmeyen bir zeka oluşumu tarafından yörüngeye konulmuş olabilir.” Bu iki bilim adamına göre Dünya’nın çekim gücü, kübik santimetrede 5.5 gr.’dir Ay’ınki ise 3.33 gr’dir. Öyleyse Ay’ın içi boş olmalıdır. Yani yapaydır. Yapılmıştır ama kimin tarafından? Gizemin çözümü, kraterlerin içinde. Ay yolculukları sonucunda elde edilen bilgiler, çok önemli ama gizli tutulmaktadır. “Neden?” diye sorduğumuzda, uzmanlara göre kesin çözüm henüz yoktur veya erkendir.

12 Maymun Sorusu…

Sorular çok sayıda ve önemli görünüyor. Şimdi bunları ve bazı açıklamaları alt alta dizelim;
1. Ay, Dünya’dan daha yaşlıdır, öyleyse kökeninin başka bir yer olması mümkündür.
2. Niçin bazı bilim adamları, Ay taşlarının 20 milyar yıllık olduğunu iddia ediyorlar? Yani, Dünya’dan daha eski…
3. NASA, bir Ay kayasının 5.3 milyar yıllık olduğunu saptadı. Ama bu, Güneş Sistemi öncesine ait bir tarihti.
4, Önemli bilim adamları ve Ay uzmanları, Ay’dan getirilen elementlerin Dünya’dakilerden daha eski olduğunu belirlediler; ama neden resmen açıklamadılar?
5. 40 Ay taşının en azından 7 milyar yıllık oldukları belirlendi. Bu tarihleme, Dünya’dan ve Güneş’ten iki kez daha eskidir.
6. Buna karşın Ay’ın yüzey toprağı, Ay taşlarından daha eskidir. Farklılık nereden geliyor?
7. Bir grup bilim adamı, Ay’ın yıldızlararası bir yerde yapıldığı görüşündeler ve Dünya tarafından yakalandığını düşünüyorlar. Peki bu nasıl olabilir?
8. Neden bazı bilimciler, Ay’ın içinin yoğunluğunun yüzeyden farklı olduğu düşüncesindeler? Gerçekten Ay’ın içi boş olabilir mi? Ve bu biliniyor mu?
9. Niçin Ay’ın 8 mil üstünde, yüksek dozda radyoaktivite var? Bu, elementer olarak doğal mıdır?
10. NASA tarafından 100 millik bir alana yayılmış su buharı saptandı; ama Ay’da su olmadığı biliniyor. Bu gizem, Ay’ın yapay olduğu anlamında mı?
11. Ay’ın çok eskiden sıcak olduğu ileri sürülüyor; ama bunu dünyadaki benzerleri gibi kanıtlayan bir kanıt bulunmuş değil. Bu çelişki, henüz açıklanamadı.
12. Sonuç, Ay’la ilgili neden bu kadar çok cevapsız soru var?

Peki bütün bunlara karşı, şunları söyleyebilir miyiz?
1. Ay, hem Dünya’nın doğal uydusu olamayacak kadar büyük, hem de çok uzaktadır.
2. Ay, olması gerekenden daha düzgün bir yörüngeye sahiptir.
3. Ay kraterleri, çok fazla ve garip bir biçimde yüzeyseldir.
4. Ay’ın dünyaya bakmayan yüzü çıkıntılı veya kamburdur ve Güneş Sistemi’nde onun gibi gezegenine tek yüzünü gösteren bir başka uydu yoktur.
5. Ay ölçümlemeleri, çok fazla demir olduğunu gösteriyor.
6. Ay toprağı, Ay kayalarından çok daha yaşlıdır.
7. Ay’ın bileşimi, dünyadan farklıdır.
8. Doğa kanunlarına aykırı olarak, ağır metaller yüzeydedir.
9. Ay’da önceden eriyik olan metaller yoktur.
10. Ay, dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir.
11. Ay, bir moloz yığını gibi gözükmektedir.
12. Ay, periyodik olarak sarsılmaktadır. Bu, bize düzenli bir sismik aktiviteyi gösteriyor. Sismik dalgalar, sanki tek bir kütleymiş gibi tüm yüzeyi dolaşabiliyorlar.
13. Dünyadan bakıldığında Ay, bir Güneş diski gibidir. Yani tutulmalarda, Güneş’i tam olarak kapatır, ne biraz küçük veya büyüktür. Sanki büyüklüğü, güneşi örtmek için ayarlanmıştır.
14. Eğer Ay, Dünya tarafından yakalanmışsa, bunun sonu gelecek ve Ay, yine uzaklaşıp gidecektir.
15. Normalde Ay’ın çizdiği yörünge, Dünya’nın ekvatoral çemberiyle karşıt olmalıdır; ama Ay, garip bir şekilde, Dünya’nın yaptığı gibi, Güneş’e bağımlı bir yörünge çizer.
16. Her ne kadar Ay volkanlarının ölü oldukları söyleniyorsa da, yüzyıllardır Ay’da garip ışıklar, parlamalar görülmekte ve hala izlenmektedir.

Bunların sonucunda, Ay’ın yapay bir transformer dünya olduğu söylenebilir veya iddia edilebilir. Ay’da bir yaşam olduğu ile ilgili bir belirti veya iz bulunamamıştır; ama Dünya’daki volkanik küllere benzeyen Ay toprağı veya tozu üzerinde yapılan deneylerde, bitkisel yaşama elverişli olduğu anlaşılmıştır. Ama ortada böyle bir yaşam yoktur. Marjinal iddialara göre Ay, UFO’ların üssüdür veya kullandıkları özel bir araçtır; ama bu da bir iddiadan öteye gitmemektedir. Yüzeyde zaman zaman garip ve geometrik şekiller görülmüş; ama bu görüntüler ya hemen kaybolmuş, ya da bir daha görülememiştir.

Bu konuyu yazdır

  BOHEMIAN GROVE - BOHEMLER KORUSU
Yazar: Emka - 31-05-2016, Saat: 17:56 - Forum: GİZEMLİ TOPLULUKLAR - Yorum Yok

Amerika Birleşik Devletleri eyaletlerinden Kaliforniya’nın şehirlerinden San-Francisco’ya bağlı Monte Rio’da 1890 yıllarından beri gizli toplantıların, yılın belli dönemlerinde gerçekleştirildiği bir koru bulunmaktadır. Bu gizemli koru, 1000 yaşından büyük 90 metre uzunluğundaki Sekoya ağaçlarıyla dolu adeta doğal bir kaleye sahip 1.100 hektarlık bir alana yayılmıştır. Bu korunun adı Bohem Korusu’dur. Bohem Korusu, San Francisco şehrinde ilk olarak örgütlenmiş erkeklere özel bir kulübe aittir. Bu kulübün adı, "Bohem Kulübü"dür.
bohemian-grove-own-photo.jpg
Bohemler Korusu, üst düzey elitlerin katıldığı yerdir. Temmuzda buluşurlar. Dışarıdan bakıldığında Müslüman, Yahudi ya da Hıristiyan görünen, kendilerini öyle tanıtan kişilerin şeytana taptıkları mekandır. ABD başkanları, büyük banka patronları, medya patronları katılır. Yabancı ülkelerden gelen devlet adamlarının da misafir olarak geldiği olur.

Kulübün Koruyucu Azizi, Nepomuk’lu John’dur. Efsaneye göre Kraliçe hakkındaki gizli bilgileri ortaya çıkardığı için Bohemiya Hükümdarı tarafından katledilmiştir. Bohem Korusundaki Gölün kıyısında Aziz Nepomuk’lu John’nun bir oyması bulunur. Heykel parmakları dudaklarının üzerinde olacak şekilde yapılmıştır ve Bohem Korusu’na gelen kişilerin ketumiyetini sembolize etmektedir.


"Bohemler Korusu" (Bohemian Grove), Kaliforniya eyaletinin Monte Rio şehrinde, sadece erkeklerin kabul edildiği "Bohemler Kulübü" adlı organizasyona ait 11 km²’lik bir kamp alanıdır. Kızılçam ormanlarıyla kaplıdır. Her yıl Temmuz ortasında 2 hafta boyunca dünyanın en güçlü adamlarını ağırlamaktadır.

Bohemler Korusu, 1872’de kurulmuştur. 1879’da kulübün faaliyetleri için satın alınmıştır. Geleneksel Temmuz buluşmaları 1899’da başlamıştır. Üyeleri arasında -bazı ABD başkanları dahil- pek çok sanatçı, müzisyen, büyük işadamları, hükümet yetkilileri ve medyanın önde gelen isimleri yer almaktadır.

Üyelik için bekleme süresinin ortalama 15-20 yıl olduğu, en hızlı gerçekleştiği durumlarda bile en az 3 yıl gerektiği söylenmektedir. Üye adayları, mevcut iki üyenin referansına ve desteğine sahip olmalıdır. Yıllık aidatın yanı sıra 25.000$’lık giriş aidatı vardır. Üyelikte 40 yılı aşanlar, “Eski Gardiyan” (Old Guard) sıfatını almakta ve kulübün toplantılarında öncelikli oturma hakkına sahip olmaktadırlar. Çok sıkı şartlar altında bazı toplantılara misafir de getirilebilmektedir.


Kulübün sloganı “Ağ ören örümcekler giremez” olup, harici meselelerin ve işle ilgili mevzuların kamp alanına getirilmemesi anlamını taşımaktadır. Fakat pek çok politik ve ticari meselenin burada bağlandığına dair çok sayıda haber bulunmaktadır. Atom bombasının imal edilmesiyle ilgili "Manhattan Projesi"nin, Eylül 1942’de Bohemler Korusu’nda alınan bir karar olduğu bilinmektedir.

Üyeler ve yaz kampına katılanlar gizli tutulsa da, konuya meraklı bazı araştırmacılar birçok önemli katılımcıyı tespit etmiştir. Ünlü katılımcılar arasında şu isimler bulunmaktadır: Jeb Bush, Henry Kissinger, George Shultz, Earl Warren, Robert Kennedy, David Rockefeller, David Rockefeller, Jr., Nelson Rockefeller, James Wolfensohn, Alan Greenspan, Paul Volcker, Colin Powell, Jack Welch, David Packard, Riley P. Bechtel, Henry Ford II, Prince Philip, John Major, Helmut Schmidt, Lee Kuan Yew, James A. Baker III, Newt Gingrich, Arnold Schwarzenegger, Bob Novak, Malcolm Forbes, David S. Broder, Neil Armstrong, Mark Twain, Francis Ford Coppola, Charlton Heston, Clint Eastwood, Walter Cronkite, Billy Gibbons, Mickey Hart, Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Karl Rove. Ayrıca Amerikan başkanlarından George W. Bush, Bill Clinton, Ronald Reagan, Jimmy Carter, Gerald Ford, Richard Nixon, Dwight D. Eisenhower, Harry Truman, Herbert Hoover, Calvin Coolidge, William Howard Taft ve Theodore Roosevelt de Bohemler Korusu’nun üyelerindendir.




Kuruluşundan bu yana Bohemler Korusu’nun sembolü, hikmeti sembolize ettiğine inanılan "baykuş"tur. Korulukta dev bir baykuş heykeli bulunmaktadır. Bu baykuşun bulunduğu yerde her yıl kamp açılış merasimi olarak endişelerden kurtuluşu temsilen bir insan kuklası yakılmaktadır. Bu törende üyeler başlarına kukuletalar giymektedir. Bunu baykuşa temsili tapınma şeklinde okült bir ritüel olarak tanımlayan araştırmacılar da mevcuttur. 2000 yılında Koruluğa sızıp bu seremoniyi görüntüleyen Alex John ve bizzat katılan İngiliz Kanal 4 Televizyonundan Jon Ronson gibi araştırmacılar bu fikirdedir.


Bohemler Korusu’nun yıllık aktivitelerinden biri, "Endişenin Yakılması" töreni. Endişeleri, üzüntüleri, sorumlulukları temsil eden bir heykel, rahip kılığına girmiş adamlar tarafından koruyu temsil eden büyük bir baykuş heykelinin karşısında yakılıyor. Kimileri, gerçek bir insan bedeninin kurban edildiğini iddia ediyorlar.

Bazı araştırmacılar, Endişenin Yakılması Ayini’ni, eski Kenani, Lusiferyan, Babil Mistik Dini Seremonisi ile bağlantılı görürler. Bu araştırmacılara göre ise Baykuş, "Moloh" adlı Babil Pagan Tanrısı’nın devamıdır.

Bohemler Korusu, katılımcılarının niteliği ve yukarıdaki türden ritüeller nedeniyle ezoterik ve okült araştırmacıların ve komplo teorisyenlerinin doğal ilgi alanına girmiştir. Dünya yönetimine ilişkin önemli kararların bu toplantılarda alındığına ilişkin iddia bu tür teorilerde en başta gelmektedir.


Bu konuyu yazdır

  Ay Aslında Dünyanın Kopan Bir Parçası mı?
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 17:46 - Forum: AY - Yorum Yok

Yeni bulunan kanıt, Ay’ ın patlamayla doğuşunun düşünüldüğünden daha sıra dışı bir şekilde gerçekleştiğini gösterdi. Bilim adamları uzun süredir ayın gezegensel bir çarpışma sonucu olan “Büyük Çarpışma-Big Splat” adı verilen patlamayla oluştuğunu düşünürdü. Nature dergisinde en son basılan araştırmaya bu hipotezi desteklemekle beraber; Ay’ ın kökenlerinin önceden düşünülenene göre oldukça tuhaf ve gizemli olduğuna dair  iki araştırma yayınlandı. 

Evet, Bir Patlamayla Başladı

“Büyük Çarpışma”  adı verilen hipoteze göre;  4.6 milyar yıl önce Mars boyundaki bir nesne bizim gezegenimize çarptı, bu da bizim yörüngemizde devasa bir yığın bıraktı. Uzun zaman sonra ise bu yığın bir araya gelerek bugün bildiğimiz Ay’ ı oluşturdu. 

Büyük Çarpışma hipotezi elementel kanıtlar  nedeniyle uzun yıllardır kabul görüyor. Ay taşları sodyum, potasyum, çinko ve kurşun elementleri bakımından yetersiz görünüyor. Bu elementlere buharlaşan elementler deniyor ve kolayca taşlarda buharlaşıyor ( gezegenlerin birbirine çarpması nedeniyle) ,periyodik tabloda bu elementlerin yokluğundan dolayı Bütük Çarpışma zamanını mantıklı kılıyor.

Fakat başk bir mesele daha var. Bilim adamları ay kayalarını araştırırken, başka bir yolla kanıt bulmayı umuyor. Bu yönteme “izotopik fraksinasyon” deniyor.  Hafif izotoplar çabucak buhar fazına geçerek, ağır olanlar kalıyor. Bu nedenle Büyük Çarpışma’ dan sonra ağır izotopların yüzdesi çok olmalıydı . Fakat bilim adamları bu analizlerden elleri boş döndüler.

Sonunda , yeni Nature jurnalinde uzun süredir aranan ilk kanıtı yayınlayarak, Apollo görevlerinde toplanan ay taşlarının hepsinde ağır çinko izotopunun hafif izotoptan daha zengin olduğunu gösterdi. “Bu çok heyecan verici” diyor Kaliforniya Üniversitesi San Diego’ dan  jeokimyager ve araştırma yardımcı yazarı James Day. Day’ e göre izotopik fraksinasyonun global buharlaşma için büyük bir kanıt sunduğunu belirtiyor. “ Peki bir gezegenden veya bir gezegen parçasından uçucuları nasıl kaldırırsınız? “ diyor Day ve cevaplıyor : “ Çinkoyu buharlaştırmak için,  siz ayın tümünde bir erime olayı yaratmanız gerekiyor. Bu Dünya ve Ay’ ın katastrofik kökenini güçlü bir şekilde öneriyor.”   

Peki Büyük Çarpışma Ne Kadar Büyüktü?

Ayın iki cismin çarpışmasından ayın oluştuğu düşünülse de , yeni yayınlanan bazı araştırmalar bu cisimlerin bağıl boyutlarına bağlı olarak çok farklı durumlarda bulunduklarını belirtiyor.

 İlk araştırmaya göre gezegenbilimci Robin Canup Dünya’ yla çarpışan kütlenin Mars büyüklüğünde olmadığını ve normalde bu kütlenin daha büyük olması gerektiği belirtiliyor.

Mars Dünya’ nın onda biri kadar büyüklükte, fakat yeni modelleme benzer büyüklükte cisimleri içeriyor. 

Canup’ ın simülasyonunda çarpıştırıcı ve hedeflerden her birinin Dünya’ nın bugünkü kütlesinin yarısı kadar olması gerkiyor. Bu cisimler ilk düşük hızda çarpıştı ve kısa bir süre sonra tekrar çarpıştı. İlk çarpışmadan 27 saat sonra ise iki gök cismi kaynaştı ve dünya kütlesinde bir oluşuma benzerken, etrafında buharlaşmış kayalar vardı.

Bu simetrik çarpışmayı “ Dünya’ nın etrafında oluşan bu diskin kütlesinin yarısı çarpandan yarısı da hedeften geliyor,” olarak açıklıyor. Yeni bir gezegende bu şekilde oluşuyor. Hatta çarpan ve hedef farklı bileşenlerde oluşsa bile, bunlar eşit şekilde karışarak, böylece son gezegeni ve aynı içeriğe sahip bileşimine sahip diski oluşturuyor. Canup’ ın simülasyonlarında disk kompozisyonu ve gezegenin dış tabakaları % 1’ den daha az farklılık var.

İkinci araştırmada, Harvard gezegen bilimcileri  Matija Ćuk ve Sarah T. Stewart, çok farklı türden bir çarpışma öneriyor. Ćuk ve Stewart daha küçük bir çarpan tasavvur ediliyor;  daha az kütleli ve hatta Büyük Çarpışmadaki modelden bile küçük bir model öngörüyor. Ayrıca Dünya’ yla daha hızlı bir çarpışma olduğu düşünülüyor. 

“İki modelde de çarpan cisimlerin boyu Büyük Çarpışma’ daki modelden daha farklı olarak açıklıyor, Ćuk i09  ile yaptığı röportajda. İki modelde de disk-gezegen çifti hemen hemen aynı jeokimyasal içeriğe sahip. İki modelde de Dünya-Ay sistemi zorlayıcı koşullar gösteriyor. Yavaş veya hızlı çarpıştırıcılar iki yıl öncesine kadar imkansız görünüyordu. Çünkü önce Dünya’ nın yüksek spini imkansızlığı düşünülmeli.

İmkansız Görünen Çarpışmaları  Mümkün kılmak 

Yeni çarpışma modellerinde dünyanın önceden düşünülene göre  2 ila 2,5 kat daha hızlı döndüğü varsayılıyor. Son 4,5 milyar yıldır Dünya ve Ay’ ın arasındaki uzaklık arttı. Aynı zamanda Dünya’ nın ekseninde  dönüş hızı yavaşladı. Günlerimiz 5 saat öncesinde bugünün 24 saatine göre gıdım gıdım artıyor. Bun rağmen, Dünya-Ay sisteminin açısal momentumu Büyük Çarpışma’ dan kısa bir süre sonra az ya da çok sabit kaldı. Fakat birkaç ay önce Ćuk ve Stewart  bu düşük ihtimalli olasılığı , “eveksiyon rezonansı-güneş çekiminden ötürü ayın hareketinde meydana gelen düzensizlik” nedeniyle Dünya-Ay sisteminin  açısal hızında düşüş yarattığını ve bunun Ay’ ın oluşumundan sonra gerçekleştiğini belirtiyor. Dünya,Ay ve Güneş sisteminin birbirleri arasındaki çekim etkilerinin bu hızın bugünkü haline gelmesinde rol oynayabileceği belirtiliyor.

Kaynak:GerçekBilim

Bu konuyu yazdır

  Chemtrails Ve Belirtileri
Yazar: Emka - 31-05-2016, Saat: 17:41 - Forum: Chemtrails - Yorum Yok

Gökyüzünde askeri ve sivil uçaklar tarafından beyaz/gri görünümünde spreyleme'ye Chemtrail denir!
 Oldukça uzun bir zamandır internet üzerinde "chemtrails" olarak bilinen bir olgu tartışılmaktadır. Bu tartışma uçakların arkasında bıraktıkları şeritler ile ilgilidir. Son yıllarda gökyüzünün büyük ölçüde değişmiş olduğunu, bu sorunun uçakların arkasından çıkan bildiğimiz buharlaşma şeridi ile değil, "chemtrails" denilen kimyasal spreyleme ile ilgili olduğunu idda edenler var. Öte yandan, böyle bir eylemin, halkın bilgisi dışında yapılma ihtimalinin mümkün olamayacağını, uçuş yüksekliği, hava nemi, yada bilinmeyen hava fenomenlerinin etkisi ile havadaki bu formasyonların oluştuğunu idda edenler var. 
 
Kendi görüş ve fikrimizi oluşturmak için, bilgi edinmemiz kaçınılmazdır. Bunun için bir uzman olmak gerekmiyor, sadece gök yüzünü izlerken, gözlerimizi açık tutmamız yeterli.
 
Aslında uçakların hemen arkasında, bir kuyruk gibi duran buharlaşma, bir kaç saniye veya bir kaç dakika sonra çözülür, ama gökyüzünde saatlerce yapay bulut olarak yayılmaz. Havada oluşan bu şeritlerin, özellikle yoğun hava trafiği olan bölgelerde daha fazla görülebileceği düşünülebilir. Ancak hava alanı olmayan, kırsal alanlardan da birçok spreyleme haberleri gelmektedir. Ayrıca şu unutulmamalı ki sivil ticari uçaklar, genelde belirlenen rotalarda, düz çizgileri takip ediyorlar. Halbuki sprey bulutları çok karmaşık formlarda ve ticari rotaların dışındaki istikametlerde görülebiliyor.  
 
Genel belirtiler
Rüzgar gücü ve çekme yönüne göre "Chemtrails" şeritleri havada saatlerce kalabiliyor ve gitgide yayılıyorlar. Yaklaşık 2 - 5 saat içersinde beyaz gri bir tabaka oluşup, gökyüzüne dağılıyor ve loj bir görünüm oluşuyor. 
 
 Chemtrail bulutlarına, artık gitgide "normal" gözüyle bakılmakta, zira büyük şehirler üzerinde sürekli varlıklarını sürdürüyorlar. Bilhassa iyi havalarda meydana çıkan uçaklar, ızgara halinde desenli spreyleme uçuşları yapmaktadır. Yakınında havaalanı olmayan bölgelerde, geridönüş manevraları ile enteresan formasyonlar oluşmaktadır. Kare şeklinde (eşit mesafelerde) desenlerin oluşması, sivil hava trafiğinin bu formasyonların ortaya çıkmasında bir rol oynamadığını kanıtlıyor. 
 
Bu uçuşlar, havayı sistematik suni bulutlarla kaplamayı amaçladığı ortaya 
çıkıyor. Bazen iki uçağın hemen hemen aynı yükseklikte uçtuğunu, ancak birisinin arkasında sürekli şerit oluştuğunu, diğerinin ise birkaç dakika sonra kaybolan kısa şeritle uçtuğunu gözlemleyebilirsiniz. Diğer bir fenomen ise, kimyasal tankın boşalması, havadaki şerit oluşumunun  durması, başka tank devreye girdiğinde, spreylemenin tekrar başlamasıdır. Bu durum düzenli olarak takip edilebilir. 
 
Eski Greenpeace aktivisti Werner Altnickel, birkaç yıl boyunca titizlikle chemtrail uçuşlarını araştırmış ve yaptığı çalışmaları kendi web sitesinde toplamış, okurlarına sunmuş. En son video kaydındaki iki uçağın yanyana uçarak, arkalarında chemtrails şeridi bırakmaları oldukça enteresan. Bu video için Altnickel şöyle yazıyor: "19.9.2012 tarihinde havada iki tane paralel şekilde uçan dört motorlu askeri uçağı yakaladım, hemen video kaydına başladım. İki jet yanyana uçarken, kalıcı chemtrail izi bırakıyorlardı. Uçağın birinin spreylemesi aniden sona erdi, başka tankın devreye girmesi ile, 20 saniye sonra spreyleme tekrar devam etmeye başladı. Diğer jet, aralıksız iz bırakmaya devam ediyordu. Chemtrails diye bir şey yok diyenleri, bu oluşumu açıklamaya davet ediyorum. Nasıl bir fiziksel gerekçe sunabilecekler merak ediyorum."
 

Su buharına nazaran farklılıklar
Chemtrail'slerin su buharı şeritlerine göre en belirgin farklılıkları, gökyüzünde kalıcı olmalarıdır. Su buharı genellikle 10.000 metre yüksekliklerde -40°Caltında hava derecesinde oluşur. Normal su buharı (Contrails) genelde 3-4 saniye sonra kaybolur, bazen birkaç dakika, ancak en fazla 20 dakika varlığını sürdürebilir. Chemtrails ise, birkaç saat boyunca, rüzgar hızı ve rüzgar yönüne bağlı olarak dağılır. İnce şeritler, gitgide genişler ve gri renginde buluta benzeyen, ama bulut olmayan bir şey oluşur. Uçak modeli ve uçuş yüksekliğine göre, dört jet/meme tarafından dışarıya püskürtülen chemtrail, havada hantal bir görünüm sergiler, gökyüzünü gri bir görünüme büründürür.
 
Chemtrailsin kimyasal bileşimi
Püskürtülen kimyasalın özü baryum tuzları ve alüminyum parçacıkları ihtiva eder. Bu kimyevi karışıma bazı maddelerin eklendiği veya değiştirildiği de söyleniyor! Kanadada yağmur suyu araştırmalarında 5 ila 20 kat arası alüminyum değerleri ölçülmüştür. Kimyasal kokteylin yaklaşık bir yıl havada kalabilmesi için bir polimer karışımı taşıyıcı madde eklenmektedir. 
 
Su buharlarında hiç rastlanmayan bir görünüm; sağ fotoğrafta görülen kimyasal türbülanlaslar (aşağı doğru sarkan oluşumlar). Chemtrails içinde tespit edilebilen diğer bir madde: JP8 110 jet yakıtı ile karıştırılan "etilen dibromür (EDB)". Bu kimyasal böcek ilacı, kanserojen ve kimyasal toksin olduğundan, EPA tarafından 1983 yılında yasaklanmıştır.
 
Ağaç katili alüminyum
Yoğun alüminyum konsantrasyonlarının olduğu topraklarda, toprağın yüksek pH değerleri sebebi ile tarım yapılamayacağı biliniyor. Ancak bununla kalmıyor, aşırı yanıcı olan Alüminyumun bir diğer etkisi de, ağaçları kurutması. Kaliforniya’nın Shasta dağı bölgesinde, kuruyan ağaçlarda yapılan araştırmalarda, ağaç kabuklarında yüksek oranlarda alüminyuma rastlanmış. Hawai adasında, kabukları normalde çok sert olan palmiye ağaçlarının, el ile kabukları kolayca sökülebildiği ve bu bölgede, çocuklarda yapılan saç örneklerinde, normalin üstünde Alüminyum değerlerine rastlanmıştır.
 
Neden Chemtrail?
Alüminyum parçacıklarının, bir izolasyon tabakası oluşturarak, güneş ışınlarını yansıtıp, küresel ısınma ile mücadelede kulanıldığı lanse edilmektedir. Chemtrail'sin varlık nedenlerinden biride baryum oksidasyonunun, havada sera etkisi yapan karbondioksidi bağlayıp, etkisiz hale getirmek istenmesidir. Avrupa ülkelerinde işitilen diğer bir Chemtrail varlık sebebi ise, insanların bu gibi aksiyonlarla, olası bir kimyasal savaşa karşı aşı edilmesidir, yani insanların korunması için verilen bir mücadele olduğu idda edilmektedir.Ancak bu gibi enformasyonlar doğru olsaydı, yıllardır uygulanan hava manipulasyonu niye insanlardan gizli tutulmak istenirdi ki? Aksine aluminyum parçacıkları atmosferdeki ısıyı tutma ve küresel ısınmayı tetikleme etkisi yapabilir. Eğer bir izolasyon (yalıtım) tabakası oluşturulmak isteniyor ise, metal parçacıkları 12 km yükseklikteki troposfer yerine, 50 km yükseklikteki stratosfere püskürtülürdü. Çünkü stratosfer tabakasında metal parçacıkları daha uzun zaman kalabilir ve güneş ışınları daha doğal refleksiyona tabi tutulabilirdi.
 
Resmi Açıklamalar
8 temmuz 2004'de iki çevre aktivistin sorusu üzerine, o zamanın Alman Federal Kültür ve Medya Yönetim kurulu başkanı Monika Griefahn (SPD), şöyle demiştir; "ben bu konuda endişelerinize katılıyorum, dünyanın sera gazı emisyonlarını azaltmak yerine, dünyanın atmosferinde deneyler yapılmaktadır. Önemli bir toksik potansiyeline sahip alüminyum veya baryum bileşiklerinin kullanım yaygınlığı şimdiye kadar oldukca düşüktür. Bu tür deneyler mantığı içinde, bu bileşiklerin, troposferde değil, stratosfer de kullanmak daha iyi olurdu." Böylece Griefahn, havaya Chemtrails spreylendiğini onaylamıştır.
 
Alman RTL kanalı, Alman askeri uçaklarının, spreyleme yaptığını belirtti!
Alman RTL kanalı, Alman askeri uçaklarının, spreyleme yaptığını ve bunun meteorologlar tarafından kanıtlandığını belirten bir haber yaptı. Habere göre bir anda sadece meteoroloji radarlarında beliren ve 350 km hızla hareket eden bu bulutlar, ilk kez 2005 yazında, daha sonra 2006 Mart’ında belirdi. Alman askeri uçakları meteoroloji radarında, bulutların belirdiği Hollanda sınırında, askeri tatbikat yaptıklarını kabul etti.
 
Alman Yeşiller Partisi’nden Johannes Remmel’e göre, gizli operasyonlarla geniş bölgeler zehirleniyor ve hükümet buna bir açıklık getirmeli. Meteorolog Karsten Brandt ise, elde ettiği verilere dayanarak, bir dava açmış durumda.(Kaynak: Gıdahareketi)
 
Belçika Evergem eski valisi Peter Vereeke’ye göre, bilimsel verilerin ışığında, troposfer spreyleme fenomeni bir gerçek!
Belçika’da Belfort Grubu tarafından düzenlenen dünyanın ilk Stratosfer Spreyleme Chemtrail konferansına birçok aktivist, bilim adamı, alternatif medya gazetecisi ve araştırmacı katılmış. Bu toplantıya katılan Belçika Evergem eski valisi Peter Vereeke’ye göre, tüm bilimsel verilerin ışığında stratosfer spreyleme fenomeni artık bir gerçek. Tıp araştırmacısı ve gazeteci Desiree Rover’a göre, insanlık uzun bir süreden beri spreylerle aptallaştırılıp, kısırlaştırılmaya çalışılıyor. 
 
Toplantıya Hollanda Teknik Üniversitesi’nden katılan Coen Vermeeren, aerosol spreyleme ile ilgili birçok yanıtsız sorunun bulunduğunu, ancak hükümetlerin bu konuyla ilgili açıklama yapmaktan kaçındığını dile getirdi. 
(Kaynak: Gıdahareketi)
 
İlk kez, resmi bir chemtrails araştırması!
İsveç yeşiller partisinin verdiği araştırma önergesi ile, isveç meclisi, ülkelerinde chemtrails uygulaması olup olmadığını araştıracak bir komisyon kurma kararı aldı. İsveç Yeşiller Partisi lideri Pernilla Hagberg tarafından yapılan açıklamada, kendilerine ulaşan şikayetlerin artması, nedeni ile, konunun ülkelerinin ve çocuklarının geleceği açısından oldukça önemli olduğunu, bir basın toplantısında duyurdu.
 
Dünyada ilk kez, bir millet meclisi tarafından araştırma yapılacak. Eğer chemtrails konusunda zararlarını açıklayan resmi bir rapor çıkarsa, diğer ülkelerde araştırmalar yapılacağı ümit ediliyor. Etraflıca bilgi genel chemtrails (chemtrails.cc) sitesinden alabilirsiniz. 

Bu konuyu yazdır

  Mars ve Sırları
Yazar: Archilles - 31-05-2016, Saat: 16:41 - Forum: MARS - Yorum Yok

Çap olarak Dünya’nın yarısı kadar olan, yaşam olduğuna dair en fazla kanıtların olduğu güneş sistemindeki 4.gezegen Merih yani bilinen adı ile Mars 1999’dan sonra en fazla uzay aracını yörüngesinde tutan ve merakla incelenen yer olarak bilinmektedir. Dünya’dan da güneş ışınları yardımı ile çıplak gözle görülen, kızılımsı rengi ile paslanmış bir küreyi andıran bu gezegen insanın yaşayamayacağı bir atmosfere sahiptir. Yapılan araştırmalar da keşfedilen en büyük kanyonların, en büyük meteor çukurlarının bu gezegende olduğu görülmüştür. Gezegenin kızıl rengi demiroksitten oluşan yüzeyinden kaynaklanmaktadır. NASA Marsa gönderdiği robotlar ile binlerce kez yüzeyi incelemiş, okyanus, akarsu ve su yolları izlerine rastlamıştır. Mars’ın kutup bölgelerinden 2008 yılında alınan buzların(su buzu) teoriyi kanıtlaması ve daha önceleri marsta yaşam olduğu görüşlerini desteklemektedir.

Mars’ın toprağının ne olduğu incelenmeden önce çok fazla tahmine sebep olmuş, bazıları silisyum, bazıları bazalttan oluştuğunu uydu resimlerine bakarak söylemişlerdi. yapılan incelemeler ve alınan örneklerde sonra yer yer bazalt ve çoğunlukla silis bakımından zengin topraklar olduğu kanıtına varıldı. Silis cam yapımında kullanılan bir ham maddedir ve bu kadar fazla olması bilim dünyasını şaşırtmıştır. Marsta olmuş olabileceği varsayılan volkanik olayların veya yine su ile ilgili bazı durumların kalıntıları olarak toprağın bu derece silisyum bakımında doygun olması açıklanmaktadır. Mars gezegeni Dünya’ya oranla daha az yoğun, az hacimli ve kütlelidir.

Mars’da Dünya gibi bazı çağlar geçirmiş ve yüzey şeklini etkileyen etkiler maruz kalmıştır. Bu çağlar, Nuh, Hesperian, ve Amoz’dur. Yapılan araştırmalara göre bu Nuh çağında yaklaşık 3.6 milyar yıl öncesi büyük su baskınları ve meteor çarpmaları ile Tharsis bölgesi olarak bilinen platonun şeklini almış olması, Hesperian çağında 3.5milyar ile 1.8 milyar yıl önce yanan toprak ve volkanik olaylar ile lavlardan oluşan büyük bölgelerin meydana gelmesi, Amoz ise 1,8 milyar yıl önce ile günümüzü kapsamaktadır, şimdiye kadar kaydedilen ise dev bir kaya kütlesinin kırılması ile oluşan çığ meydana gelmesidir.

Mars için suyun varlığı yer altından bir anda çıkan yüksek basınçlı ve kısa zamanda yok olup sadece buz kütlelerinin kaldığı derin izler yapan kanıtlar ile varsayılmaktadır. Küçük su yolu izlerine rastlanılmamış olması ilk başlarda garip bir durum olarak görülmüş fakat daha sonra toprak kaymaları ve diğer hava koşulları ile kaybolmuş olabileceği ihtimali ile önemsenmemiştir. Her ne olursa olsun bu saatten sonra hiçbir şeyin Mars’ta suyun olmayacağını kanıtlaması mümkün değildir. NASA yetkilileri ve bilim adamları, oluşan bir yağmur, yer altı suyu ve ya herhangi bir şekilde oluşan suyun varlığından emin olduklarını ve bunun değişmeyeceğini bir çok kez duyurmuşlardır.

Mars’a çok büyük ve çok fazla meteor düştüğü ve düşmeye de devam ettiği bilinmektedir. Yüzeyindeki dev kraterlerin bu şekilde oluştuğu ve çarpan meteorların boyutunun tüm Avrupa kadar büyük bir alanı kapsadığı görülmektedir. Ayrıca şimdiye kadar bilinen en büyük krater dışında en büyük kanyonunda ve en yüksek dağında(Olimpos) Mars’ta olduğu bilinmektedir. Dağın yüksekliği Everest’in 3 misli yani 27 km boyunda olduğu ölçülmüştür. En büyük kanyonun ise Valles Marineris olduğu 4.000 km uzunluğunda derinliğinin ise 7 km olduğu bilinmektedir.

Mars uzun zaman önce( 4-5 milyar yıl) atmosferini kaybetmiş ve Güneş ışınlarının direk yüzeye vurmasına maruz kalmıştır. Yüzeydeki kuru buzlar bu ışına maruz kalınca su buzu bulutlarının oluşmasına neden olmaktadır. Kutup bölgeleri aşırı soğuk olmakta ve sıcaklığın -140 dereceye kadar düştüğü bilinmektedir. Diğer bölgelerinde ve yaz ayarında ise 20 dereceye kadar ısınmasıyla en iyi halinin bu olduğu kanısına varılmıştır. Mars üzerinde yaşam olması için birçok planlar yapılmıştır. 

En son keşif ile bir mikroorganizmanın Dünya’ bir çiçeğin oluşumu gibi bahar ve yaz dönemlerinde yaşadığı görülmüştür. Bilim adamları toprağın içeriğindeki maddelere uygun bazı bitkiler yetiştirmiştir. Fakat Mars’ta yüzey mor ötesi ışınlara maruz kaldığı için sadece toprağın yeterli olmadığı gelişmiş bir atmosfere de ihtiyaç olduğunu öğrenilmiştir. Marsın Evrimi ve hala yaşam umutları ile yapılan çalışmalar geliştirilerek devam etmektedir.

Bu konuyu yazdır