Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,059
» Son Üye: Ruqeyye
» Toplam Konular: 2,832
» Toplam Yorumlar: 3,062

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 789 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 788 Ziyaretçi
Ruqeyye

Son Aktiviteler
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 6,537
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 23,635
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 415
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 5,445
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 905
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 776
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 680
Samsunlu Spiritüalist ark...
Forum: SAMSUN SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:30
» Yorumlar: 0
» Okunma: 518
Ra'yı gördüm ne anlama ge...
Forum: Bilinçaltı
Son Yorum: spiruelistra
28-05-2023, Saat: 13:43
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,685
MUCİZE YARATAN KELİMELER
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Emka
29-01-2023, Saat: 16:53
» Yorumlar: 11
» Okunma: 96,017

 
  TELEGRAM İŞKENCESİ
Yazar: Emka - 31-05-2016, Saat: 14:01 - Forum: Zihin Kontrolü - Yorum Yok

Yabancı akademik, istihbarî ve askerî literatürde remote mind control device, neuro-electromagnetic weapon, non-lethal weapon, directed energy weapon, psychotronic weapon, radio frequency weapon, electromagnetic radiation weapon, psycho-acoustic correction equipment, remote neural monitoring, electronic harassment  gibi farklı adlarla anılan, Türkçeye ise Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tarafından TELEGRAM şeklinde öz ve özlü bir kavram olarak kazandırılan, işleyiş bakımından ise bir ferdin doğrudan beynini hedefleyen bir silâh teknolojisi ve zihin yönlendirme metodu TELEGRAM.
 
“Uzaktan cihazlı elektromanyetik zihin-beden kontrolü ve yönlendirmesi” şeklinde çerçeveleyebileceğimiz TELEGRAM, araştırmacıların kayıtlarına ve mağdurların ifâdelerine göre; ABD, Rusya, İngiltere, Kanada, Çin, Hindistan, Tayvan, Japonya, Almanya, Avusturya, Fransa, Avustralya, İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya, İspanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belçika, Çek Cumhuriyeti, İsviçre, Romanya, Macaristan, Polonya, İrlanda, Sırbistan, Yunanistan, Arnavutluk, Yeni Zelanda ve –maalesef- TÜRKİYE başta olmak üzere, dünyanın bellibaşlı tüm devletleri (buna Bhutan, Litvanya ve Slovenya gibi haritada zor bulunabilecek küçük ülkeler bile dahil) tarafından muhtelif versiyonları kullanılan; “insanlığa karşı suç” kapsamında olduğu için tüm bu devletlerce “millî güvenlik” bahanesiyle inkâr veya örtbas edilmeye çalışılan; buna rağmen özellikle ABD ve Sovyetler Birliği’nin başı çektiği zihin kontrol projelerinin sayısız resmî, hattâ bazen akademik belgeyle kamuoyuna sızması engellenemeyen; dünyanın her köşesinde münferid veya örgütlenmiş mağdurları bulunan [3]; Türkçe kaynaklarda dahi onbinlerce (dünyada yüzbinlerce) sayfalık [4] ve binlerce saatlik sesli-görüntülü materyalle ifşâ edilmiş bir istihbarat, psikolojik savaş, askerî operasyon, zihin yönlendirme, şahsiyet değiştirme ve hem ruhî hem fizikî işkence metodu yahud teknolojisi...
 
Kamuoyuna aksetmemesi için uğraşılan “şeytanî amaçlı” bir teknoloji uygulamasıdır TELEGRAM. Tüm engellemelere rağmen, yâni bir insanlık suçu olarak “devlet sırrı” maskesi ardında ne kadar gizlenmeye çalışılsa da, yalnızca kullanılan “özel” cihaz ve teknolojinin kimi nitelikleri kamuoyundan saklanabilmiş, zihin kontrolü ve TELEGRAM operasyonlarının varlığı ise tüm dünyada neredeyse tamamen deşifre ve tasdik edilmiştir.
 
Ancak, resmî devlet organları ve onların güdümündeki basın, tıb ve akademi otoriteleri, “saklamak” için yine de pes etmemekte; TELEGRAM gibi insanın hür iradesini yönlendirmeye yeltenen, duygu ve düşünce mahremiyetini ihlâl eden, yetmiyormuş gibi tüm bu müdahaleleri psikolojik ve fizikî işkence seanslarına paralel yürüten bu akıl almaz “insanlık suçu”nun üstünü örtmek istemektedirler. Dünyada bu çerçevede alınan “tedbirler”e birkaç örnek verirsek; ya halkın hiç bilmemesini sağlamaya; ola ki kamuoyuna sızarsa, bu defa da “bu bir komplo teorisidir” propagandasıyla etkisizleştirmeye; TELEGRAM mağdurlarını ise “deli” göstermeye ve emirlerindeki hastahânelerin psikiyatri servislerinden bu insanlara “rapor” aldırtmaya çalışmaktadırlar.
 
Ne var ki, halkın ve kendi sınırlı alanları dışında neredeyse kara cahil olan lâfta uzmanların ilmî, askerî, istihbarî ve teknolojik bilgisizliğine güvenen; doğrusu, işin başında gerçekten etkili olan devlet organları veya kuklaları, bugün bu propaganda savaşını da her yerde kaybetmeye başlamıştır. Artık güneş balçıkla sıvanamamakta, internetteki yüzbinlerce sayfalık ve binlerce saatlik sesli-görüntülü yayına ek olarak, zihin kontrolü ve TELEGRAM operasyonlarıyla ilgili her ülkede ardarda ciddi araştırma kitabları hazırlanıp yayınlanmakta yahud tercüme edilip basılmaktadır. Türkçede bile şu ân –sayısız makaleye ilâveten- zihin kontrolü ve TELEGRAM konusunda geniş bilgi veren en az 25 yayınlanmış eser mevcudtur.
 
Dilerseniz, şimdi bir başka önemli mesele ile, TELEGRAM etrafındaki kavram karmaşası ile devam edelim:
 
TELEGRAM, “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” ÇATI KAVRAMI altında ele alınabilecek sayısız uygulama arasında; askerî, istihbarî ve siyasî amaçlarla kullanılan “özel” bir CİHAZLA yapılması ve bir topluluğu değil de “seçilmiş” tek tek ferdleri hedeflemesi bakımından, diğer tüm zihin kontrolü metodlarından ayrılan “özel” bir teknik ve teknolojidir. Bu bakımdan, “halka TELEGRAM yapılıyor” benzeri bir ifâde tamamen yanlıştır. Bunun yerine, “halka zihin kontrolü ve yönlendirmesi yapılıyor” demek daha doğrudur.
 
Aynı şekilde, psikolojik savaş çerçevesinde askerî, istihbarî veya siyasî amaçlarla ve tek tek “seçilmiş” ferdlere yönelik yapılan “beyin yıkama” uygulamaları da, şayet beyne sinyaller gönderen ve beynin kendi yaydığı sinyalleri çözen bir CİHAZLA yapılmıyorsa, yine TELEGRAM değildir ve bu da ancak “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” çatı kavramı altında değerlendirilebilecek bir diğer alt şûbedir.
 
Kısacası, “cihazlı” TELEGRAM dahil hepsi “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” çerçevesinde değerlendirilebilecekken, bu çatı kavramı altında sayabileceğimiz TELEGRAM, psikolojik savaş kampanyaları, propaganda teknikleri, beyin yıkama, şuuraltı mesajlar, hipnoz, uyuşturucu, kimyevî maddeler veya ilaçlar, nörolojik implantlar, beyne cerrahî uygulamalar, eğitim, müzik, sinema, basın, NLP ve tüm diğerleri, bir nev’i ALT ŞÛBE niteliğindedir. Bu bakımdan, hepsi ayrı ayrı ele alınmalı, hepsi birbiriyle ilgili olsa dahi bir diğeriyle karıştırılacak, yâni bir kavram karmaşasına yol açacak şekilde adlandırılmamalıdır.
 
Öte yandan TELEGRAM, bütün bu alt şûbe niteliğindeki zihin kontrolü ve yönlendirmesi metodlarının hepsinin bilgi, tecrübe, teknik ve teknolojileri üzerinde yükselen, hepsinden kendisine lâzım olanı alıp kullanan, ancak sadece kendisine has bilgi, teknik ve teknolojilerle de teçhiz edilmiş bulunan, doğrudan beyni hedefleyerek hem zihni hem bedeni manipüle edebilen, en gelişmiş ve en etkili “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” uygulamasıdır diyebiliriz.
 
TELEGRAM’ın bir CİHAZLA yapıldığını söylemiştik. Yine vurguladığımız üzere, beyne elektromanyetik sinyaller gönderen, beyin vasıtasıyla zihne ve bedene tesir eden, diğer yandan beynin kendi yaydığı elektromanyetik sinyalleri de deşifre edip cihazın başındakine gönderen TELEGRAM cihazı, askerî, istihbarî ve siyasî amaçlarla “hedef” veya “kobay” seçilen kişilere karşı uygulanmaktadır. Böyle olunca, “Beyin Bilgisayar Arayüzleri - BCI”, “Elektro Beyin Grafisi - EEG”, “Transkranyal Manyetik Uyarım – TMS” veya “Manyetik Rezonans Görüntüleme - MRI” teknolojisi kullanılarak TIBBÎ veya İLMÎ amaçlarla gerçekleştirilen benzer birtakım uygulamalarla, yâni teşhis ve tedavi amaçlı yahud nörolojik araştırma maksadlı uygulamalarla karıştırılmamalıdır.
 
Aynı şekilde, sözkonusu tıbbî veya nörolojik uygulamalara TELEGRAM, bu çerçevede kullanılan cihazlara da TELEGRAM CİHAZI denilmemelidir. Çünkü TELEGRAM cihazında tüm bu cihazların teknolojisi TELEGRAM’ın kendi amacı ve fonksiyonu için “gerektiği kadarıyla” kullanılsa bile, gerçekte çok daha ileri ve inanılmaz “marifetleri” olan bir teknoloji, üstelik tıbbî veya ilmî değil, askerî, istihbarî ve siyasî amaçlarla kullanılan bir teknoloji sözkonusudur. Kaldı ki bahsi geçen tıbbî veya ilmî amaçlı cihazlar, “yakın temas”la iş görebilen çoğu elektrodlu, bobinli, kabinli veya kablolu kullanımı gerektirmekteyken, TELEGRAM cihazı “hedef” veya “kobay” kişiye tesir etmek için elektrod, çip, implant, bobin, kabin veya kablo gibi herhangi bir vasıtayla irtibat yahud yakınlık gerektirmemektedir.
 
Şu hâlde, bahsi geçen tıbbî veya nörolojik cihazlar, her ne kadar beyni elektrikle uyardığında, beyne manyetik bir alan uyguladığında, beyne elektromanyetik sinyaller gönderdiğinde veya beyin sinyallerini çözümlediğinde kişide TELEGRAM’ın da yol açtığı bir kısım psikolojik veya bedenî tesirler doğursa yahud beyin faaliyetinin nasıl anlamlandırılabileceğine dair birtakım kesin veriler sunsa da, hattâ böylece TELEGRAM cihazının elektromanyetik tesirine veya beynin elektromanyetik faaliyetinin deşifresine dair çok değerli ve aydınlatıcı fikirler verse de, yine de TELEGRAM’ı ve ona “özel” cihazı açıklayamamaktadırlar.
 
Meselâ, TELEGRAM`daki (Faraday kafesi gibi) her nev’i izolasyon engelini kırıcı dalgalar kullanılarak TELEGRAM cihazının başındakiyle hedef kişi arasında gerçekleştirilen –Mirzabeyoğlu’nun benzetmesiyle “ceb telefonu” misâli- karşılıklı sesli veya sessiz "ânlık" konuşmayı, hedef kişinin duygu ve düşüncelerine “ânlık” olarak nüfûz etmeyi, bu çerçevede hedef kişinin sessiz düşüncelerini bile almayı, hedef kişiye fotoğraf veya film formunda görüntüler göndermeyi, hedef kişi beş duyu yoluyla ne algılıyorsa onu cihazın başındakine de aynen ulaştırmayı, sahte rüyalar oluşturmayı, cihazda konuşan kişinin sesini başka kişilerin sesine dönüştürmeyi, kanlı canlı “simülasyon” türü kurgular yaşatmayı, uzaktaki sesleri yakınlaştırmayı, hedef kişi ister okyanus dibine ister gökyüzüne isterse dünyanın öbür ucuna gitsin yine de ulaşıp musallat olan “alıcı-verici” ilişkisini maalesef izah edememektedir sözkonusu tıbbî veya nörolojik cihazlar.
 
Merhum Prof. Haluk Nurbaki, “faks cihazının icadıyla halkın kullanımına sunulması arasında insan ömrü kadar bir zaman dilimi vardır”  der ki, TELEGRAM TEKNOLOJİSİ için bu tesbit özellikle doğrudur.
 
Bu yüzden, TELEGRAM’ı ve “askerî sır” olan gizli teknolojisini anlamanın ve doğrulamanın en garantili yolu, sansürlü ve bandrollü basında veya akademik literatürde “her şey”i bulacağımızı zannetmek nev’inden nâfile bir arayışa girmek yerine, TELEGRAM hedefi Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “eserde müessiri görmek” şeklinde vurguladığı prensibi başa almak, tüm dünyada TELEGRAM mağdurları ne anlatıyor, asıl buna kulak vermektir. En başta da, dünya çapında bir fikir adamı olarak, TELEGRAM bahsini başka hiç kimsenin başaramadığı bir genişlik ve “çok katlı” bir derinlikte işleyen, bu çizgide muazzam bir nefs, dünya, kâinat ve tarih muhasebesi ortaya koyduğu onlarca eser veren, TELEGRAM FEYLESOFİSİ’nin de kurucusu Salih Mirzabeyoğlu’nun söylediklerine dikkat kesilmektir.
 
Burada, niçin başkası değil de Mirzabeyoğlu’nun TELEGRAM’a hedef seçildiği sorusu gündeme gelmelidir ki, bunun da ilk cevabı, bugünkü Batılı siyonist dünya hâkimlerinin 500 yıllık yükseliş ve artık sallanmaya başlayan dünya saltanatlarını bitirici İslâmî “yeni dünya düzeni” hamlesinin, Mirzabeyoğlu’nun temsil ettiği Büyük Doğu-İbda fikir, sanat ve aksiyon mihrakından gelebileceği korkusudur. Bir diğer ifâdeyle, bu “İSLÂM RÖNESANSI” çekirdeği daha da gelişmeden, “yılanın başını küçükken ezmek” yollu mülâhazalarıdır.
 
Batı emperyalizminin, başka herkesi en ufak fiskede teslim alan tüm öbür vasıtalarının O’na zerrece işlememesi dolayısıyladır ki, O’na ve hızla zafere yol alan mücadelesine karşı, aynı emperyalizmin en gözde ve en etkili silâh addettiği TELEGRAM’dan medet umulmuş, bu yolla bir yandan artık fikir üretemez hâle gelmesi istenmiş, diğer yandan da “gaibten sesler duyan adam” şeklinde itibarsızlaştırılıp fikirlerinin tesirsizleştirilmesi hedeflenmiştir. Ne var ki, Mirzabeyoğlu tarafından bunlar da çökertilmiş, O’nun TELEGRAM sürecinde ve TELEGRAM vesilesiyle ürettiği müthiş eserlerle, “İslâm Rönesansı”nın çekirdeği daha da geliştirilmiş, Batı kültür emperyalizmine çok daha büyük bir darbe vurulmuştur.
 
“Batı emperyalizmi” deyince; dünyanın en önemli “savunma sanayii” yayınlarından meşhur Amerikan “Defense News” dergisinde 1993 yılında Barbara Opall imzasıyla yayınlanan aşağıdaki haber, TELEGRAM’ın iki ağababasını ve aralarındaki TELEGRAM kardeşliğini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak netlikte ifşâ etmektedir:
 
- “ABD RUSYA`NIN ZİHİN KONTROL TEKNOLOJİSİNİ KEŞFEDİYOR –ABD ve Rusya, Zihin Kontrol Teknolojilerini Emniyet Altına Almayı Ümid Ediyor-
 
Rus hükümeti, dost kuvvetlerin savaşma kabiliyetlerini arttıracak ve düşmanları demoralize edip savaşma isteklerini kıracak zihin kontrol teknolojilerini mükemmelleştirmek amacıyla çalışmalarına hız verdi.
 
ABD ve Rus yetkilileri, akustik psiko-düzeltme olarak bilinen, gerek sivillerin gerekse askerlerin zihinlerini kontrol etme ve davranışlarını değiştirme kabiliyeti konusundaki çalışmalarda elde ettikleri bilgileri pek yakında paylaşacaklarını açıkladılar.
 
Kaynakların açıklamalarına göre; Rus hükümeti, gelişmiş ABD-Rus ilişkileri politikasının ruhuna uygun olarak, bu teknoloji etrafındaki esrar perdesini ABD’ye aralayacak.
 
Kaynaklara göre, Ruslar’ın pek çok başarılı laboratuvar testinden elde ettiği bilgiler; ayaklanmaları bastırmak, muhalifleri ve gayri memnunları kontrol etmek, düşman kuvvetleri demoralize edip, etkilerini kırmak ve özel dost kuvvetlerin operasyonel performansını arttırmak için kullanılabilir.
 
Hükümetçe fon desteği sağlanan Moskova Tıb Akademisi bünyesinde faaliyet gösteren Psikolojik Düzeltme Departmanı, insanların şuuraltına, entellektüel fonksiyonlarını inkıtaa uğratacak bir takım spesifik emirler iletmek için çalışıyordu.
 
Uzmanların ifâdelerine göre laboratuvar ortamında yapılan deneylerde, insanlar bu tür akustik emir bombardımanına ancak bir dakika dayanabiliyor ve sorgusuz itaat ediyorlar. Dahası uzmanlar, on yıllar boyunca milyonlarca ruble harcanarak devam ettirilen çalışmalar sonucunda, gönüllü de olsalar gönülsüz de olsalar, insanların davranışlarını değiştirme imkânına kavuşulduğunu iddia ediyorlar.”
 
Yukarıdaki habere göre TELEGRAM teknolojisinin iki öncüsü her ne kadar ABD ve dünkü Sovyetler Birliği veya bugünkü Rusya (ki “psikotronik silâh” veya “psiko-akustik düzeltme” terminolojisini tercih ederek kendi araştırmalarını ayrıca yürütmüştür) olarak gözükmekteyse de, özellikle ABD bakımından bu yalnızca bir “görüntü”dür. Görüntünün altını biraz kazıdığımızda, “resmen” 1921’de Londra’da kurulan; İngiliz kraliyet ailesinin yanısıra Rotschild ve Rockefeller gibi mason ve siyonist seçkin ailelerin, İngiliz istihbaratçıların, Freud (Tavistock Kliniği’nin önünde heykeli vardır) ve Jung gibi önde gelen psikoloji devlerini de arasına katacak uzman bir tıb kadrosunun işbirliğiyle teşekkül ve tekemmül ettirilen; zihin kontrolü ve TELEGRAM projelerinin teorik ve pratik altyapısını hazırlayan ve bu projeleri tüm dünyada koordine eden İngiliz orijinli TAVISTOCK şebekesi karşımıza çıkar. Aytunç Altındal’ı takib edenlerin hemen hatırlayacağı üzere, büyük araştırmacı-yazar, tam da Tavistock ve bu teşkilâtın zihin kontrol projelerindeki patronluğu üzerine bir eser kaleme aldığını açıkladığı sırada “tuhaf” bir ölümcül hastalığa yakalanmış, çok geçmeden de aramızdan ayrılmıştır.
 
İngiliz istihbarat örgütü MI-6’nın eski ajanı ve dünyayı yöneten gizli “seçkinler”i deşifre eden “300’ler Komitesi” kitabının yazarı John Coleman’ın “The Tavistock Institute of Human Relations: Shaping the Moral, Spiritual, Cultural, Political and Economic Decline of the United States of America – Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü: Amerika Birleşik Devletleri’nin Ahlâkî, Mânevî, Kültürel, Siyasî ve İktisadî Çöküşünü Şekillendirmek” adlı İngilizce eseri, sadece TELEGRAM’ın değil, onun da bir parçası olduğu KÜLTÜR EMPERYALİZMİ’nin arkasındaki resmî veya gayriresmî mihrakları ve bunların bugün hepimizin karşı karşıya olduğu eğitim, din, siyaset, ekonomi, yazılı basın, radyo, televizyon, sinema, müzik, sanat, edebiyat, aile hayatı, iş hayatı, toplum hayatı, cinsiyet ve diğer sayısız alandaki taktiklerini kavramak bakımından, araştırmacılar için zengin bir kaynak değerindedir.
 
TAVISTOCK şebekesi, başlangıçta I. Dünya Savaşı sırasında “savaş travması” yaşayan askerleri “psikolojik” olarak rehabilite etme masum amacıyla teşekkül ettirilmiş bir klinik gibi gözükse de, gerçekte “tek dünya devleti” amacı güden siyonist ve mason seçkinlerin dünya kontrolü için gereken teorik, akademik ve pratik araştırmalarını koordine edecek bir “çatı örgütü” olarak günden güne geliştirilmiş, Rockefeller ailesinin finansmanıyla önce 1946 yılında “enstitü” olarak yeniden yapılandırılmış ve giderek KÜLTÜR EMPERYALİZMİNİN BEYNİ bir şebeke vasfıyla tüm dünyayı kuşatan bugünkü ahtapot hâlini almıştır. Öyle ki, emrindeki çok sayıda “think tank - düşünce kuruluşu”, üniversite, hastahâne, askerî laboratuvar, sanayi ve basın kuruluşu bünyesinde onbinlerce uzman çalıştıran bir organizasyon ağıdır bugün TAVISTOCK. 1953 yılında CIA’in hayata geçirdiği meşhur MK-Ultra zihin kontrolü projesi başta olmak üzere, şimdiki TELEGRAM’ı doğuran uğursuz projelerin ve kültür emperyalizmi taktiklerinin belki bir numaralı teorisyeni de odur. TAVISTOCK’un sözkonusu “zihin kontrolü” uzmanlığıyla ne çapta bir ağ kurduğunu merak edenler, emekli binbaşı Erol Bilbilik’in “İşgal Örgütleri: CIA, NATO, AB” adlı eserine başvurabilir.
 
TAVISTOCK üzerinde biraz daha derinleşildiğinde karşımıza çıkacak şaşırtıcı bir diğer gerçek de, TAVISTOCK’un ardındaki Rockefeller, Rotschild ve Warburg gibi siyonist ve mason “elit-seçkin” ailelerin, tüm bu zihin kontrolü araştırmalarını  II. Dünya Savaşı sırasında –görünüşte Nazi karşıtı kampta yer almalarına rağmen!- Nazilerle işbirliği hâlinde sürdürdükleridir. Öne sürdükleri bahane de, “savaşın ilmî (!) araştırmayı engellememesi gerektiği”dir.
 
Toplama kamplarında binlerce insanın ölümü pahasına Dr. Josef Mengele gibi Nazi kasabları tarafından yürütülen “travma temelli zihin kontrolü” ve “mükemmel robot insan” üretme projelerinden elde edilen zengin (!) tecrübe, savaştan hemen sonra tüm bu ilim (!) adamlarının “Ataç Operasyonu – Operation Paperclip” ile ABD ve Güney Amerika’ya transferi neticesinde, bugünkü TELEGRAM’a giden uğursuz yolu döşer.
 
Sözkonusu gizli transferle muhtelif sahalarda uzman yaklaşık 5000 Nazi ilim adamı Amerika kıtasına getirilir ki, “Ölüm Meleği” Josef Mengele de bunlardan biridir. Mengele ve diğerlerinin “tecrübe”si, öncesindeki küçük çaplı başka zihin kontrolü projelerine katkı sağlasa da, asıl 1953’te başlatılan meşhur MK-Ultra ve “MK” ile başlayan diğer projelerin belki en önemli belkemiğini teşkil eder.
 
Bu projelerin kod isimlerinin başına getirilen “MK” ibâresi, kimi araştırmacıların ifâdesine göre, Almanca “Meinung Kontrolle” yâni “Zihin Kontrolü”nün yahud yarı İngilizce yarı Almanca “Mind Kontrolle”nin baş harfleridir.
 
Anlaşılacağı üzere TELEGRAM, Nazilerin toplama kamplarında tatbik ettiği “travma temelli zihin kontrolü” projesinin, artık “uzaktan elektromanyetik dalgalarla” gerçekleştirilen en gelişmiş versiyonudur.
 
Nazilerin dünya mason ve siyonist “seçkin”leriyle olan ilişkisinin “Faşist ve Sosyal Darwinci” kökleriyle ilgili olarak, Amerikan derin devletinin “çok şey bildiği” için katlettiği TELEGRAM araştırmacısı Jim Keith’in “Amerikan Derin Devleti ve Beyin Yıkama Operasyonları” adlı eseri müthiş öğreticidir. [11]
 
Netice olarak, TELEGRAM’ın ve onun en gözde silâhı olduğu KÜLTÜR EMPERYALİZMİ’nin ardında ilk bakışta iki süpergüç olarak ABD ve Rusya görünmekteyse de, özellikle Batı dünyası çerçevesinde biraz daha derinlere inildiğinde, bu kez İngiltere ve Nazi Almanyası, hepsinin arkasında da –sevgili yavruları İsrail de hâliyle dahil olmak üzere- siyonist ve mason “seçkin” aileler karşımıza çıkmaktadır. Bunlar, “dünyayı yöneten” kimine göre 300, kimine göreyse 13 ailedir.
 
Türkiye’yi de, ne şu parti ne de bu, Mirzabeyoğlu’nun teşhisiyle “3000 AİLE”nin yönetmesi gibi!..
 
1978 yılında kaleme aldığı “Operation Mind Control: Our Secret Government`s War Against Its Own People – Zihin Kontrol Operasyonu: Gizli Hükümetimizin Kendi Halkına Karşı Savaşı” [13] adlı kitabla bir çığır açan ve Amerikan hükümetini de yöneten ama kendileri ön plânda gözükmeyen “gizli” seçkinlerin “zihin kontrolü” projelerini ifşâ eden Walter Bowart’ın kullandığı bir kavram dikkat çekicidir: KRİPTOKRASİ. Kriptokrasi yâni “gizlilik idaresi” tesbiti, bugün çoğu devletler kadar, dünyanın da gerçekte hangi “rejim”le yönetildiğini sergilemesi bakımından bizce çok önemli.
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan TELEGRAM’a tekrar dönmeden önce bir tesbit:
 
Mircea Eliade’nin dikkatimizi çektiği üzere, mitolojide çok rastlanılan bir tema da, efsanevî birtakım varlıkların kadîm zamanlarda insanlar tarafından katledilmesi, ancak onların çektiği ıztırab ve toprağa akıttığı kandan bugünkü “besleyici” bitki ve hayvanların doğmasıdır. Her ne kadar kendilerine ihanet edilmiş olsa da, bugün insanların “hayat”ta kalmasını sağlayan “nimetler”in borçlu olunduğu bu efsanevî varlıklar asla unutulmaz ve hep şükran duyulur onlara.
 
Mitolojideki bu tema ne zaman karşımıza çıksa, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı ve hem adını, hem teorisini, hem de pratiğini kendisinden öğrendiğimiz TELEGRAM gelir hep hatırımıza. Mirzabeyoğlu, 15 yıl boyunca barbarca işkencelere maruz kalmış ve ihanetin her türlüsünü yaşamıştır belki ancak tüm bu ıztırablar boşa gitmemiş, bu vesileyle yepyeni bir “dünya” DAHA hediye etmiştir hepimize. Bizce çok mütevazı bir dille, şöyle ifâde eder bunu kendisi:
 
- “Şair Bodler`in, simyadan mülhem, sevgilisine "sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!" demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık.”
 
Öyle bir “dünya”dır ki TELEGRAM vesilesiyle Mirzabeyoğlu’nun önümüze serdiği, bir yandan “geleceğin teknolojisi”nin sırlarını şimdiden fısıldamakta ve bizi hem fikrî, hem ilmî, hem de maddî olarak yarınlara hazırlamakta, diğer yandan da TELEGRAM’ın “sahte” ama insanoğlunu kıskıvrak yakalayan büyüsünde mündemiç unsurların tahlili ve “hakikatlerinin hakikati”ni muazzam bir nefs, dünya, kâinat ve tarih muhasebesi içerisinde gösterme yoluyla, bizi asıl geleceğin insan, toplum ve dünyasının YAŞANMAYA DEĞER iklimine, EFSANEVÎ imarına ve İNSAN’ın dünya hâkimiyetine hazırlamaktadır.
 
Tek kelimeyle, TELEGRAM’cıların hükmettiği “şeytanî dünya düzeni”nin şimdiki maddî-manevî tasallutundan kurtulup, CENNET MİSÂLİ bir hayat süreceğimiz “insanî dünya düzeni”ne... Cennette başlayıp dünyada devam eden o kadîm kavgada, Şeytan ve avânesine karşı İNSAN’ın zaferiyle taçlanacak o güzel günlere...
 
Öyleyse TELEGRAM, elbette Mirzabeyoğlu’nun önümüze serdiği ufukla kendisine bakıldığında, araştırmacısının altyapısına, istidadına, kabiliyetine, performansına, belki en önemlisi araştırma arzusunun şiddetine bağlı olarak, “dünya çapında” fikir, ilim, sanat ve aksiyon adamlarının doğmasına vesile bir “sıçrama tahtası” olacaktır. Mesele, TELEGRAM bahsinin böyle bir potansiyel belirtip belirtmediği değil, kimlerin bu “araştırma”ya şimdiden ve ciddi olarak gireceğidir.
 
Şu âna kadar anlattıklarımız da, TELEGRAM’ın sırf maddî çerçevesi bile bir UMMAN olan mahiyetini ve uçsuz bucaksız potansiyelini gözler önüne serme çabası olarak görülmemeli, sadece bu ummana açılacak ve insanlığa benzersiz inciler kazandıracak usta kaptan namzedlerine belki acemice de olsa küçücük bir katkı dairesinde değerlendirilmelidir.

KAYNAK: Yeniakademya  Hayreddin Soykan


1122563.jpg

Bu konuyu yazdır

  MK-Ultra Projesi - CIA
Yazar: Emka - 30-05-2016, Saat: 21:51 - Forum: Mk-Utra Projesi - Yorum Yok

1950-1960 arasında Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) altında görev alan Bilimsel İstihbarat Birimi (SID), "zihin kontrolü" ve insanların davranışsal mühendisliği üzerine birçok deney yapmıştır. Bunların hepsi önemli veriler elde edilmesini sağlasa da, tamamı başarısızlıkla sonuçlanmıştır; hatta bazıları, denekler üzerinde ciddi psikolojik sorunlar yaratmıştır. MK-Ultra Projesi, bu deneylerin genel adı olarak bilinmektedir. Proje kapsamında sayısız yasadışı deney yapmışmış ve suç işlenmiştir. 1953'te yasal olarak tanınmamaya başlanan programın 1964'te alanı daraltılmış, 1967'de iyice yavaşlatılmış ve 1973'te tamamen durdurulmuştur. Deneyler süresince denekler özellikle Liserjik Asit Dietilamid (LSD) gibi halüsinojenlerin aşırı dozda kullanılmak haricinde hipnoz, duyusal yetersizlikler, izolasyon, sözel ve cinsel istismar ve hatta işkence gibi yöntemlere maruz kalmıştır.



44'ü üniversite olmak üzere toplamda 80 enstitünün ortak olarak yürüttüğü bu projede, CIA'in toplam bütçesinin %6'sı kullanılmıştır. Uzun bir süre gizli tutulmaya çalışılan bu proje, 1977 senesinde Bilgilendirilme Özgürlüğü Yasası'nın çıkarılmasıyla toplamda 20.000 belgenin açığa çıkarılması sayesinde öğrenilmiştir. Temmuz 2001'de ise deneylerle ilgili gizli kalmış tüm bilgiler halka arz edilmiştir.

Deneyler süresince sayısız alanda araştırma yapılmış, insan ve diğer hayvan denekler üzerinde yasadışı, bilimdışı ve akıldışı sayısız uygulamada bulunulmuştur. Örneğin sorgulamaların kolaylaştırılması için geliştirilmeye çalışılan dürüstlük hapı sırasında birçok hayvan ve insana sayısız halüsinojen madde ve diğer kimyasallar verilmiştir.


mkultra-projesi-nedir-zihin-kontrolu-nasil-yapilir.jpg


1955'te yazılmış bir belgede, deneylerin amaçları şu şekilde sıralanmaktadır:

-Halkın gözünden düşülmesine neden olacak kadar mantıksız düşünmeyi ve düşüncesizliği tetikleyen maddelerin geliştirilmesi.
-Mantıklama ve algılama süreçlerini yavaşlatan maddelerin geliştirilmesi.
-Kullanıcının daha hızlı veya yavaş yaşlanmasına neden olacak maddelerin geliştirilmesi.
-Alkolün etkilerini tamamen silecek bir ilacın geliştirilmesi.
-Kamuflaj ve taktik amaçlı, bilinen hastalıkların tüm belirtilerini yaratan; ancak istendiği zaman durdurulup bu etkilerin geri dönebilmesine neden olan ilaçların geliştirilmesi.
-Geçici veya kalıcı beyin hasarı ve hafıza kaybı sağlayan ilaçların geliştirilmesi.
-Baskı, işkence ve hayati ihtiyaçlara olan direnci arttırıcı ilaçların geliştirilmesi.
-Kullananın o anda ve öncesinde olan olayları kalıcı ya da geçici olarak unutmasına neden olacak maddelerin geliştirilmesi.
-Şok ve kafa karışıklığını geçici ya da kalıcı, kısa ya da uzun vadede yaratabilecek maddelerin ve fiziksel yöntemlerin geliştirilmesi.
-Bacakların felç olması veya akut kan yetmezliği gibi fiziksel yetersizlikleri anlık olarak yaratabilecek ilaçların geliştirilmesi.
-Vücutta su kabarcıkları yaratabilecek kimyasalların geliştirilmesi.
-Bireyin davranışlarını, arzu edilen bir diğer bireye bağımlı kılacak şekilde değiştirecek ilaçların geliştirilmesi.
-Sorgulama mekanizmalarını iptal edecek, mantıksal düşünmeyi engelleyecek ilaçların geliştirilmesi.
-Hırsı azaltacak ve genel çalışma verimliliğini düşürecek ilaçların geliştirilmesi.
-Görüş, duyma, vb. duyusal becerileri köreltecek ilaçların geliştirilmesi.
-Sonrasında kalıcı hafıza kaybı yaratan, ani bayıltma işlemini yapabilecek ve yiyeceklere, içeceklere, havaya karıştırılabilecek bir ilaç geliştirilmesi.
-Belirli bir fiziksel aktivitenin yapılmasını tamamen engelleyecek bir ilacın geliştirilmesi.


Tüm bunları test etmek ve geliştirebilmek için CIA deneylerinde yüksek dozda LSD, barbiturat IV, amfetamin IV, temazepam, eroin, morfin, MDMA, meskalin, psilocybin, scopolamin, marijuana, alkol, sodyum pentotal ve ergin gibi sayısız bağımlılık yapıcı, halüsinojen ve uyuşturucu madde kullanmıştır. Denek olaraksa zihinsel hastalıklı olan insanlar, mahkumlar, ilaç bağımlıları ve fahişeler kullanılmış, bunlar durumları veya mesleklerinden ötürü tehdit edilerek karşı koymaları engellenmiştir. Deneyde görev alan bir memur, şu sözleri sarf etmektedir:

"Deneylerde, bize karşı koyamayacak herkesi kullandık."

Amerika'da patlak veren Watergate skandalı sırasında MK-Ultra'ya ait tüm belgelerin yok edilmesi emredilmiş ve 20.000 belge haricinde kalan hepsi yok edilmiştir. Bu yüzden MK-Ultra'nın tüm detaylarını bilmek imkansızdır. Ancak var olan belgelerden bile, deneyler sırasında onlarca deneğin öldüğü, birçoğunun suikaste kurban edildiği, bazılarının ise eskiden var olmayan zihinsel sorunlar geliştirdiği bilinmektedir ve belgelenmiştir. Milyonlarca dolarlık projenin sadece bir ayağı olan Pont-Saint-Espirit ayağında meydana gelen deneysel hatalardan ötürü 32 denek akıl hastanesine kaldırılmış ve en az 7 denek ölmüştür. 

Deneyler, tamamen gerçek olmakla birlikte, belgelerin eksik olmasından ötürü günümüzün bilimdışı komplo teorisyenlerinin en sevdiği alanlardan biri olmaktadır. Bu gibi şahıslar, bu deneylerin bir deneği olan Sirhan Sirhan isimli katilin, John F. Kennedy'i bu deneylerin etkisi altında öldürdüğünü iddia etmektedirler. Sirhan'ın, bu deneylerdeki metotlarca kontrol edildiğini ileri sürmektedirler. Bunun gibi sayısız ispatsız argümanı bulmak mümkündür.

Kimi zaman "abartılı" gelebilecek politik ve bilimsel deneyler zaman zaman gerçekten de uygulanabilmektedir. Önemli olan, bu deneylerin gerçek yapısını anlayabilmek ve insanların merak duygusundan prim yapan komplo teorisyenlerinin saçmalıklarına izin vermemektir.

Bu konuyu yazdır

  DOĞUM TARİHİNE GÖRE KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ
Yazar: Emka - 30-05-2016, Saat: 18:02 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorumlar (1)

1 Ocak – 10 Ocak: Huzursuzluk ve kavgadan hoşlanmayan. Sevdiklerine düşkün, sabırlı ve çalışkan Kimsenin bir şeyinde gözü olmayan, kendi çalışıp kazanmaktan yana olan. Başarılı olmayı isteyen ve rahat, güvende yaşamayı arzulayan. Gayet kibar ve nazik Doğru ve dürüst davranan. Başarısızlığa tahammülü olmayan, sevgiye önem veren. Takdir edilmekten hoşlanan, yeniliklere açık, bulunduğu alanda parlamak isteyen Kimi zaman coşkulu bazen karamsar olabilen. Fakat asla pes etmeyen, direnen.

11 Ocak – 19 Ocak: Son derece mantıklı, becerikli, akıllı, sözünde duran Eğitim hayatına önem veren. Öğrendiklerini kolay kolay unutmayan. Aklını ve yaratıcı hünerlerini kolaylıkla hayata geçirebilen Neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu iyi ayırt edebilen mantıklı. Gerektiğinde sert konuşabilen. Aynı anda birden fazla konuda bilgi sahibi olabilen Gözlem gücü yüksek, iş hayatında başarıya mutlaka ulaşabilen.

20 Ocak – 29 Ocak: Açık sözlü, yenilikçi, toplum bilinci yüksek, arkadaşlık ilişkileri güçlü Orijinal düşünebilen, tavırlarıyla ilgi uyandırabilen buluşçu. Gerektiğinde duygularını geri planda tutarak, mantıklı hareket edebilen Zihinsel aktivite gücü yüksek, herkesten daha çabuk öğrenebilen. Uygulamaya dönük, analizci, çağın ötesinde düşünebilen Zorluklar karşısında aklıyla kolayca çözüme ulaşan, sınırlamalardan hoşlanmayan.

30 Ocak – 8 Şubat: Hızlı düşünebilen, gayet becerikli, dürüst ve arkadaşlıklara önem veren Tarafsız bir gözlem gücüne sahip, yapmacık insanlardan hoşlanmayan. Yabancı dil konusunda başarılı, konuşmaları sıra dışı, yenilikçi Bulunduğu ortamda kolayca ilgi uyandıran, sıra dışı espri kabiliyeti olan. Zeki, diğerlerinden çok çabuk öğrenen, kısa yoldan sonuca ulaşabilen Bilime önem veren, tartışmalardan hoşlanan, ikna gücü yüksek.

9 Şubat – 18 Şubat: Sıra dışı ilişkiler yaşamaya hevesli, özgürlüğüne düşkün yenilikçi Yeni yerler keşfetmeye meraklı, modayı takip eden tasarımcı. Bulunduğu alana yenilikler getiren, orijinal ve çekici. Kaliteyi seven Başkalarından oldukça farklı, rutinlikten hoşlanmayan. Arkadaş çevresi geniş. Seçici, iyi gözlemci, farklı kişiliği ile ilgi uyandırabilen Çekiciliği ile karşı cins tarafından beğenilen, her giydiğini yakıştırmasını bilen.

19 Şubat – 29 Şubat: Hayal gücü oldukça yüksek. Sevdiklerine karşı duyarlı, çatışmalardan rahatsızlık duyan Şifa gücü yüksek, insanlara sorunlarında yardımcı olabilen. Duyarlı bir kişilik. Acıma ve şefkat duygusu yüksek. Pozitif düşünmeye çalışan Yaratıcı kabiliyetleri olan, yargılayıcı davranmayan, değişime açık. Karmaşa içinde yönelimini kaybetmeden ilerleyebilen, negatif insanlardan etkilenebilen Derin tutkulara sahip, aşk ilişkilerinde verici ve cömert. Oldukça romantik, hassas.

1 Mart – 10 Mart: Duygularının farkında olan, bağımlılıklarına düşkün, kimi zaman değişken Sosyal hayatta çekici kimliğiyle ilgi uyandıran, mütevazı ve çok sevilen. Ailesine düşkün, evini yuvasını önemseyen, aşkta tutkulu, güzel düşünen Kötülük bilmeyen, kendine yapıldığında oldukça etkilenen. Muazzam yeteneklere sahip, sezgileri güçlü, olacakları hissedebilen Karşı cins üzerinde duruşu, tavırları, fiziksel özellikleriyle oldukça beğenilen.

11 Mart – 20 Mart: Vizyon sahibi, her yerde başarılı olabilen. Hayallerini gerçeğe dönüştürebilen Gücünü iyilik ve güzellikler adına yönlendirebilen. Öngörüleri doğru çıkan. Doğaüstü yetenekleri olan, yalnız kaldığında güçlenen Başkalarını kolaylıkla etkileyebilen. Olumlu ve güçlü enerjilere sahip. Kararlılık gösterdiği zamanlarda her işin üstesinden kolayca gelebilen Güçlü bir manyetizmaya sahip, gizlilikleri kolayca öğrenebilen sırdaş.

21 Mart – 31 Mart: Fiziksel yönden oldukça güçlü. Hedefini bilen ve yılmadan üzerine gidebilen İsteklerine fazlasıyla düşkün. Dediğim dedik asla geri dönmeyen. Emir almaktan hoşlanmayan Kendi bildiği yolda ilerlemeyi seven. Cinselliği yoğun ve etkileyici Ateşli ve istekli.

1 Nisan – 10 Nisan: Çok canlı, bireylik duygusu yüksek Yaratıcı enerjiye sahip, pırıltılı bir kişilik. Yönetme gücü olan, insanları kolayca etkileyebilen İyi bir oyuncu (sanat), kendini ifade etmesini bilen. Hayatın güzel yanlarının tadını çıkarmasını bilen İsteklerini gerçekleştirme gücüne sahip renkli bir kişi.


secret-garden-of-venus-1722725.jpg


10 Nisan – 20 Nisan: Keşfetmekten, yeniliklerde bulunmaktan hoşlanan Para harcama meyli yüksek, hoşsohbet, açık fikirli. İyi niyetli, geleceğini şekillendirmeyi seven, yürekli İnançlı, sağduyulu, cömert ve kendine güvenen. Adaletli, yardıma hazır, takdir edilmeyi seven Yabancı dile meyilli, seyahat etmekten hoşlanan.

20 Nisan – 30 Nisan: Güzelliklere âşık, gösterişli ve kaliteli olan her şeyi seven Maddi ve manevi değerlerini önemseyen, koruyan, sahiplenen. Sosyal hayatın içinde yer almaktan zevk alan. Arkadaşlarının önemseyen Güzel bir çevrede yaşamak isteyen. Duyarlı ve estetik bir kişi. İnce ve Nazik yapısıyla takdir edilen ve sevgi duyulan Uzlaşmazlık, kavga ve çekişmelerden hoşlanmayan.

1 Mayıs – 10 Mayıs: Zihinsel yetenekleri yüksek, aklını önemseyen, sezgileri kuvvetli İlgi alanları yoğun, dünyayı gözlemlemekten hoşlanan. Konuşma ve yazma yeteneği son derece güçlü. İnsanları kolayca çözebilen Değerlendirme gücü yoğun, organizasyon becerisi muazzam. Başkalarıyla çalışmaya müsait, uyumlu. Fazla detaydan hoşlanmayan Özgürlüğüne önem veren. Konuşmasıyla karşısındakini etkileyebilen.

11 Mayıs – 20 Mayıs: Gayet güvenilir, dürüst yaklaşımlara sahip. Güçlü ve derin duyguları olan Aşk ilişkilerinde güvenilir, karşısındakine değer veren. Gerçekçi düşünebilen, kendine yeterli. Başarma tutkusu olan, çalışkan Güzelliklere önem veren, kabalıktan hoşlanmayan. Keskin gözlem gücü olan. Başkalarının haksız sözlerinden etkilenebilen. Arkadaşlığa önem veren Hedefine ulaştığında böbürlenmeyen. İyiliğin, vefanın kıymetini bilen.

21 Mayıs – 31 Mayıs: Çok yönlü ve becerikli. Yargı ve mantık gücüne sahip Yenilikten hoşlanan, yeni insanlar tanımaktan zevk alan. Bilgiyi önemseyen, meraklı ve öğrenmeye aç Mantıklı, eğri ile doğruyu ayır etmesini bilen. Kıvrak zekâ, konuşma kabiliyeti, kendini yönlendirebilen Düşmanlarını yenmeye başarabilecek kadar akıllı.

1 Haziran – 10 Haziran: Sosyal ilişkilerini önemseyen, akıllı davranabilen Zeki, uzlaşmacı, hayatın güzel yanlarının tadını çıkarabilen. Nabza göre şerbet vermeyi bilen. Yeniliklerden hoşlanan Değerli olanı bilen, duyarlı ve yapıcı davranabilen. Rahatına düşkün, sıradan şeylerden hoşlanmayan. Kaliteye önem veren İnce, nazik, aşka önem veren. İyi niyetli, arkadaşlıklara önem veren.

11 Haziran – 21 Haziran: Modern düşünebilen, tarafsız ve objektif düşünebilen Manyetizması güçlü, arkadaşlık olgusunu önemseyen. Özgürlüğüne düşkün, mantıklı davranabilen Orijinal her şeyden hoşlanan. Pek çok insanla anlaşabilen. Fikirleri birçok insan tarafından beğenilen. Kuvvetli iradesi olan Yaratıcı, bireylik duygusu gelişmiş, haksızlığa boyun eğmeyen.

22 Haziran – 30 Haziran: Güvende yaşamak isteyen, empati yönü güçlü, duyarlı kişilik Ailesine, sevdiklerine önem veren. Koruyucu ve kollayıcı. Gerçeklerin peşinden koşabilen. İlişkilerde uzlaşmaktan yana olan Duygusal değerlerine önem veren, etkileme gücü yüksek. Karşısındaki kişiyi kolaylıkla etkileyebilen, ruhunun derinliklerine inebilen Kendini güvende hissetmediğinde tepkisel davranabilen.

1 Temmuz – 11 Temmuz: Düşünce gücü yüksek, sezgileri mükemmel derecede yoğun Bulunduğu alanı kötülüklerden arındırabilen, yenilikçi düşünebilen. Şüphelerini aydınlığa kavuşturabilen, kendini yenileyebilen Yüzeyde olanlarla yetinmeyen, araştırmadan güvenmeyen. Zihnini ve iradesini kendi gelişimi için odaklamasını bilen Güçlü iyileştirme gücü olan, güçlü olmayı, güvende olmayı önemseyen.

12 Temmuz – 22 Temmuz: Artistik kabiliyeti olan, aydınlanmaktan yana. Sanata meyilli Acıma ve şefkat duyguları yüksek. İdealist. Kendini inandığı bir şeye adayabilen, vizyonu yüksek Kendini aşmak isteyen, duyarlı yüreğe sahip, özverili. Özlemleri olan, hayal gücü yüksek. Duyu dışı algıları olan. Birçok insanla anlaşabilen, aşkta derin duygulara sahip.

23 Temmuz – 1 Ağustos: Kendinden emin, bağımsız, liderlik gücü yüksek Soylu, gururlu, gösterişli, toplumda hemen fark edilen. Sadakat duygusu yüksek, organizasyon yeteneğine sahip Sevdiklerine düşkün, sanatkâr, kolayca yükselebilen. İçi dışı bir, kalbinin sesine kulak verebilen. Sevilmeyi önemseyen Yaratıcılık yeteneği olan, isteklerini direkt olarak açıklayabilen.

2 Ağustos – 12 Ağustos: Hoş sohbetli, neşeli, etrafını rahatlatan, vicdanlı Para harcamayı seven, kaliteye önem veren, gururlu. Kimseyi kırmaktan hoşlanmayan, yüce gönüllü Gezmekten, araştırmaktan hoşlanan, inanç sahibi, maneviyatı güçlü. İyi bir sırdaş, güçlü bir dost Başkalarının emri altına girmekten hoşlanmayan, özgürlüğü seven.,

13 Ağustos – 22 Ağustos: Kendini ortaya koyabilen, savaşçı, enerjik, isteklerini elde edebilen Bilinçli, cesur, haksızlıklara boyun eğmeyen. Yeni fikirleri önemseyen. Girişimci, zeki, nerde ne yapması gerektiğini bilen açık sözlü. Hayatta kalmayı başarabilen. Fiziksel gücü yüksek. Karşısındaki kişiyi çabucak çözebilen, açık sözlü Beklemekten hoşlanmayan, yeni projelere, planlamalara istekli.

23 Ağustos – 1 Eylül: Mantıklı, becerikli, akıllı, başkalarıyla kolaylıkla bağlantı kurabilen Aşkı önemseyen, sorunlardan pek hoşlanmayan. Kaliteli ortamlar, elit yerlerden hoşlanan. Cahil insanlardan uzak duran Keskin gözlem gücüne sahip, bir bakışta eksiklerini görebilen. Olayların ardındaki gerçekleri önemseyen ve öğrenmek isteyen Çabuk kavrayan, net görmek isteyen, iletişimci.

2 Eylül – 12 Eylül: Ciddi bakış açısına sahip, sağlam kararlar vermeye çalışan Beklentileri akla ve mantığa uygun, çalışkan ve planlı. Güven olgusunu önemseyen, yanlış kararlar vermekten hoşlanmayan Disiplinli çaba, görev ve sorumluluk bilinci yüksek olan. Dayanıklı, mesleki konularda yetenekli. Dikkatli konuşan Yaşından olgun. Sözleri tutarlı, kabul edilmekten hoşlanan.

13 Eylül – 22 Eylül: Yerinde konuşan, güçlü bir kişilik, sevme duygusu gayet yüksek Uyumlu, dengeli, akıllı ve gayet çekici. Aşkta sıcak yürekli, nezaket dolu, güçlü imaj sahibi Huzursuzluktan hoşlanmayan, böyle ortamlarda bulunmak istemeyen. Sosyallikten hoşlanan ama aşırı uçlara kaçmayı sevmeyen Öncü, akıllı, iletişimci bir kişilik. Tarafsız düşünebilen.

23 Eylül – 2 Ekim: Lüks, güzellik, kaliteden hoşlanan. Sevgi dolu bir kişilik Erkekleri yakışıklı, kadınları çok güzel olan. Sosyal yönü güçlü, yeni fikirleri seven, hassas yaradılışta Zevkleri için para harcamaktan çekinmeyen, bu yüzden zorlanan. Seyahat etmekten hoşlanan, yeni insanlarla tanışmaktan zevk alan Amaçları bir şekilde gerçekleştirebilecek şansa sahip olan.

3 Ekim – 13 Ekim: Başkaları tarafından her zaman ilginç, sıra dışı bulunan, çok çekici Özgürlüğüne düşkün, kurallarla çevrelenmekten hoşlanmayan. Sosyal ilişkilerini önemseyen, popüler ve girdiği ortamlarda fark edilen Toplum içindeki yerini önemseyen, farklı bulunmaktan hoşlanan. Kararlarını kendi vermekten zevk alan ve bunda ısrar edebilen Günün yenilik anlamındaki tüm akımlarını takip eden, uygulayabilen.

14 Ekim – 23 Ekim: Fiziksel ve zihinsel anlamda hızlı ve aktif hareket edebilen Sözleriyle ilgi uyandırabilen, zekâsıyla her türlü sorunun üstesinden gelebilen. Aşkta aşırı duygusallık yerine gerektiğinde mantığının sesine kulak verebilen Hislerini kâğıda dökebilen. İşbirliğini önemseyen, etrafıyla uyumlu özel bir kişilik. Yenilikleri uygulamaktan hoşlanan, cinselliğine önem veren Cazibeli, aydınlık fikirleri olan, başarmaktan, gelişmekten, büyümekte hoşlanan.

24 Ekim – 1 Kasım: Kadınları oldukça çekici, Erkekleri karizmatik. Karşı cins üzerinde gayet etkililer Mistizm, bilinmeyenler konusunda meraklı ve bu yönde yetenekleri olabilen. Dönüşüm, değişim ve her türlü yenilikten hoşlanan. Bunun için gerekirse savaşabilen Sözleri keskin kendine güvenli. Doğruluktan hoşlanan. Disiplinli ve güçlü bir karakter. Gizliliklerine önem veren, başkalarının sırlarını kolayca öğrenebilen Güç ve kontrol kurmaktan hoşlanan, sözlerinin dinlenmesini isteyen.

2 Kasım – 11 Kasım: Oldukça duyarlı, Romantik ve tutkulu. İdeallerinden ödün vermeyen Hayal gücü yüksek fakat hayal ettiklerini hayatında uygulayabilen sezgileri yüksek. Aşkla büyümekten, gelişmekten hoşlanan. Aşkı için her türlü mücadeleye giren Başkalarının sorunlarına çare bulabilen, empatisi yüksek, yönlendirme gücü yoğun. Başkalarıyla yarışabilen, yüksek noktalara er veya geç gelebilecek güçlü bir karakter Derinlikten hoşlanan, iş olsun diye dost olmayan, dostuna gerçekten yardım edebilen.

12 Kasım – 22 Kasım: Oldukça etkileyici bir kişilik. Haksızlıklar karşısında her türlü mücadeleye girişebilen Dürüst ve doğrucu bir insan. Hakikatlerin ışığı altında ilerlemekten yana olan. Toplumsal vizyonu yüksek, girdiği ortamlarda çekiciliği, duruşuyla kolayca ilgi uyandıran Gayet şanslı. Sezgileri inanılmaz güçlü olacakları hissedebilen. Herhangi bir durum ve olayın ardından kolayca toparlanması bilen. Empati yeteneği güçlü Altıncı duyusu çok yüksek. Önsezileri inanılmaz kuvvetli. Vatanına, ailesine çok düşkün biri.

23 Kasım – 1 Aralık: Ahlaki özellikleri son derece güçlü. İnanışı, özgüven duygusu gelişmiş, dürüst kişilerdir Geniş görüşlü, vicdanlı, değerlerine önem veren, yüksek eğitimden hoşlanan. İyimser, öngörüşleri doğru çıkan. Gezgin bir ruh, yaşamı derinlemesine yaşamaktan hoşlanan Aşkta bağlanma duygusu fazla yüksek olmasa da, sevdiklerine düşkün ve onları koruyan. Başka insanları bilgisiyle, zarafetiyle büyüleyen. Yol gösteren abilik ablalık yapabilen İnsancıl, açık fikirli. Etik değerlere ve kanunlara saygılı. Fazla para harcamayı seven.

2 Aralık – 11 Aralık: Çok cesur. İnanmadığı hiçbir şeyi kabul etmeyen. Savaşma dürtüsü yüksek Haksızlıklara boyun eğmeyen amaca yönelik hareket edebilen. Gayet bağımsız zincirlere tahammül etmeyen. Kimsenin lafıyla hareket etmeyen Sadık ve oldukça fedakâr. Söz verdiği zaman mutlaka yerine getiren. Aktif, hızlı ve gözü pek. Cinselliği güçlü, tutkulu, girişimci, istediği kişiye elde edebilen Kimi zaman oldukça sabırsız, aceleci davranabilen. Rekabetçi, oldukça tutkulu.

12 Aralık – 21 Aralık: Kişilik sahibi, bilgisiyle, tecrübeleriyle insanları kolayca etkisi altına alabilen Vizyonu güçlü, sezgi gücü yüksek, anlamaktan, keşfetmekten zevk alabilen. Duygularını kontrol edebilen, sevilmek ve ilgi görmekten fazlasıyla hoşlanan Aşkta kendi isteklerine düşkün. Çekiciliğiyle karşı cins üzerinde fazlasıyla etkili olan. Yanılmaktan hiç hoşlanmayan. Sanata ve yeni gelişmelere açık. Kendini gayet iyi koruyan Yenilgilerden yılmayan, gururlu ve kendini geliştirmesini bilen, hâkimiyet kurabilen.

22 Aralık – 31 Aralık: Sorumluluk sahibi, ne istediğini bilen, doğru ve yerinde kararlar alabilen bir kişilik Disiplinli bir çaba ile her türlü güçlüğün üstesinden gelebilen. Sadık ve güvenilir. İç gözlem gücüne sahip, yavaş ve emin adımlarla ilerlemekten yana olan Koşullar ve şartlara göre kendini ayarlayabilen uçarılıktan asla hoşlanmayan. Aşkta güven, saygı ve sevgiye değer veren. Oldukça tutkulu, sevdiğine sahip çıkan Liderlik gücü yüksek, organize, iş hayatında parlayabilen. Bazen karamsar olabilen

Bu konuyu yazdır

  Masala Çayı Hakkında Bilinmeyenler
Yazar: Spiritüeller - 30-05-2016, Saat: 14:28 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Masala çayını daha önce duymamış olabilirsiniz. Aslında çok uzun yıllardır Asya ülkelerinde, Hindistan’da kullanılan bir çaydır. Bu çayın farklı olması içeriğinde birçok baharatın ve özellikle sütün kullanılmasından gelir. Masala çayının diğer bir adı da Hint çayıdır. Bu geleneksel Hint çayı Masala Chai olarak da bilinir. Bu şifalı çayı aktarlardan yada baharatçılardan alacağınız malzemeler ile evinizde kolaylıkla hazırlayabilirsiniz.

Masala Çayı Nasıl Hazırlanır?

Bu şifalı çay için farklı tarifler bulabilirsiniz. Hangi tarif doğru tariftir diye düşünmeyin. İnsanlar ana malzemeleri aynı tutarak masala çayı için farklı tarifler uygulayabilir. Yani kısacası tarifler ağız tadınıza göre farklılık gösterebilir. Fakat genel olarak siyah çay, süt, karanfil ve kakule gibi baharatlar bu şifalı çayın ana maddeleridir diyebiliriz. Hayatta herkesin yaşadığı bir takım stresli olaylar vardır. Hint çayı antik hint felsefesine göre içerdiği baharatlar sayesinde zihni canlandırır, sakinleştirici olarak kullanılır ve stresi azaltır.

masala-cayi-nasil-yapilir_646x340.jpg

Masala Çayı Malzemeler 
  • 2 adet kabuk tarçın (Yorgunluğu azaltıcı, dolaşım ve solunum sistemlerini açık tutucu etkisi vardır, canlılık verir, ayrıca afrodizyak etkisinin bulunduğu da belirtilir)
  • 3-4 adet kakule (Hindistan ve Çin’de oldukça popüler bir baharat olan kakule, akciğerler, böbrekler ve kalbe fayda sağlar)
  • 4-5 adet karanfil (Çinliler tarafından çok uzun yıllardır kullanılan karanfil antiseptik özelliklere sahiptir ve ağrı kesicidir)
  • 2-3 adet karabiber tanesi (Metabolizmayı hızlandırır ve dolaşıma fayda sağlar, ayrıca soğuk algınlığına da iyi gelir)
  • 2-3 adet anason (Nefesi tazeler ve öksürüğe iyi gelir)
  • Yarım çay kaşığının yarısı kadar zencefil (Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, dolaşım sistemine fayda sağlar, iktidarsızlığa da iyi gelir)
  • 1 çay kaşığı rezene (böbreklere iyi gelir ve bağırsaklardaki gazların dışarı atılmasına yardım eder)
  • 1 su bardağı süt
  • 3 su bardağı su
  • 2 yemek kaşığı siyah çay
  • İsteğe bağlı olarak bal yada 2 yemek kaşığı toz şeker
Masala Çayı Hazırlanışı 

  1. 2 adet kabuk tarçın, 3 yada 4 adet kakulenin kabuğu ve 4-5 adet karanfil havanda güzelce dövülerek toz haline getirilir.
  2. Büyük bir demlik yada tencerenin içine 3 bardak su koyulur. Kaynayana kadar su ocakta ısıtılır.
  3. İçine toz haline getirilen baharatlarla birlikte 3-4 adet karabiber tanesi, rezene, anason, zencefil ve siyah çay eklenir.
  4. 5-6 dakika daha kaynatıldıktan sonra 1 su bardağı süt ve isteğe bağlı olarak bal yada şeker tatlandırmak amacıyla demliğe ilave edilir.
  5. 8-10 dakika kadar daha kısık ateşte pişirilir.
  6. Daha sonra altı kapatılarak 5-10 dakika kadar demlendirilir ve içilir.
  7. Afiyet olsun.
Masala Çayı Faydaları
Masala çayı birçok baharat içermesi sebebiyle sağlık açısından oldukça faydalı bir çaydır. Masala çayının faydaları arasında yorgunluğa iyi gelmesi ve vücudu canlandırması sayılabilir. Soğuk algınlığı ve grip gibi rahatsızlıklara karşı da fayda sağlar. İçeriğindeki zencefil ve karanfil gibi baharatlar sonucu sindirim sistemini rahatlatır. Kolesterolü dengeler ve kalbe iyi gelir. Sinirleri yatıştırır ve diyabete de yarar sağlar.

Bu konuyu yazdır

  Astral Seyahatte İleri Kontrol Teknikleri
Yazar: Spiritüeller - 30-05-2016, Saat: 14:19 - Forum: ASTRAL SEYAHAT - Yorum Yok

Astral Seyahatte İleri Kontrol Teknikleri

Birçok kişi, Astral çıkış yaptıktan sonra, ani olarak bedenlerine geri dönmekten şikayetçi olur. Bazıları ise, tam çıkış anında yaşanan kulaklardaki çınlamalar, vücudun çeşitli yerlerinde görülen şiddetli seyirmeler ve bedenden yukarı doğru çekilme duygusundan rahatsız oldukları için çıkışı tamamlayamamaktan bahsederler. Örneğin ilk çıkış anında, ben de aynı şikayetlerden dolayı bedenimi terk edememiştim.
Şunu kesin olarak söylemeliyim ki, küçücük bir tereddüt bile çıkışa engel olmaktadır. Tam çıkış anında eğer olayın akışına insan kendisini teslim edemezse, bir anda tüm gelişmeler sona ermektedir.
İnanın Astral yolculuk hiç de zannedildiği kadar zor değildir... Yeter ki korkunuzu ve tereddütlerinizi yenebilin. Bundan sonrası metotları ne kadar ciddiyetle uygulayıp uygulamadığınıza bağlıdır.
Bedeninizi terk etmeyi başardığınızda dikkate almanız gereken kimi kurallar vardır. Şimdi kısaca bunları gözden geçirelim:

İlk Ayrılma Anı
Bedeninizi terk ederken meydana gelen kulak çınlamaları ve vücudunuzdaki seyirmelerin size hiçbir zararı yoktur. Yukarı doğru çekildiğinizi hissettiğiniz an gelişmeleri oluruna bırakın ve kendinizi kasmayın. En küçük bir endişe bedeninize geri dönmenize nedeniyet verir. Bırakın ne olacaksa olsun... Fakat kötü hiçbir şey olmayacağından emin olabilirsiniz. Ve unutmayın istediğiniz an bedeninize geri dönme şansına sahipsiniz.

Bedeninizi yukarıdan seyrederken havada yüzmenin hafifliğini hissedecek ve bundan olağanüstü bir mutluluk duyacaksınız. Bedeninizi terk edince mümkün olduğunca bedeninizden uzakta bir noktada kalmaya özen gösterin bedeninize yaklaştıkça o sizi içine çeker. Fakat ilk denemelerinizde odanızı terk etmeyin. Odanızın içinde etrafı seyredin. Yandaki odalara da gidebilirsiniz. Kendinizi seyyal bir denizin içinde yüzermiş gibi hissedeceksiniz.



1258-astral.jpg


Boşlukta Durabilme ve Hareketin Sağlanması

Beden dışına çıkmadan önce verilen telkinler, beden dışı tecrübede önem taşır. Bedeninizden çıktıktan sonra evinizden uzaktaki bir yere gitmeyi istemişseniz, bu derhal gerçekleşir. Eğer bedeninizi terk ettikten sonra fikrinizi değiştirirseniz ya da daha önce belirlediğiniz yere gittikten sonra bir başka yere daha gitmek isterseniz; bunun için yapmanız gereken tek şey, düşüncelerinizle hareketlerinize yön vermektir. Bunun için düşünceleriniz üstünde kuvvetli bir hakimiyet sağlamış olmanız gerekir.

Şunu asla unutmayın: Astral Seyahat sırasındaki tüm hareketlerinize düşünceleriniz yön vermektedir. Durmak istediğinizde duracak, hareket etmek istediğinizde hareket edeceksiniz. Bu yüzden ani düşünce değişimlerinden kendinizi uzak tutmanız şarttır. Bunu sağlayabilmek için konsantrasyon yeteneğinizin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Bedeninizin dışındayken eğer bedeninizle aynı odada bulunuyorsanız, bedeninize çok fazla yaklaşmayın. Bir girdap gibi sizi kendisine çeker ve bedeninize geri dönmek zorunda kalırsınız.

Astral Mekanlar

Astral Seyahat çalışmalarında tecrübeniz arttıkça, sadece fizik mekanlara değil, fizik ötesi diye adlandırılan Astral mekanlara da gidebilmeniz mümkündür. Bunun için kendinize bu yönde telkin vermeniz gerekir. Fakat ilk çalışmalarınızda fizik planda kalacak şekilde kendinizi yönlendirmeniz daha iyidir.

Astral bedeninizle çıkış yaptığınızda dublenizde hem fiziksel, hem de Astral enerjiler bulunmaktadır. Bu enerjilerden hangisi daha ağır basarsa o mekanda kalırsınız. Dublenizin üstündeki fiziksel enerjilerin azalması bedeninizden oldukça uzaklaşmanızla gerçekleşir.

Bu konuyu yazdır

  Gümüş Kordon
Yazar: Spiritüeller - 30-05-2016, Saat: 14:15 - Forum: ASTRAL SEYAHAT - Yorum Yok

Gümüş Kordon Nedir?

Gümüş kordon terimi astral seyahat ile ilgili bir terimdir. Bu terimin karşılığı ise astral beden ile fizik bedeni birbirine bağlayan 'kablo' diye tabir edilen beyazımsı ışıktır. Astral seyahat gerçekleştirdiğini iddia edenler gümüş kordonu çok farklı şekillerde betimler, genel betimleme ise anne karnında bulunan bebeğin kordonuna benzemesi nedeniyle gümüş kordon ismini almıştır.

Gümüş Kordon Bağı Nerede Bulunur? Gümüş Kordon Neye Benzer, Nasıl Açıklanır?

Gümüş kordon fizik bedenimiz ile astral bedenimizi birbirine bağlayan ışık hattına verilen isimdir. Yine anlatılanlara göre bulunduğu yer ile ilgili olarak genel kabul edilen anlatışlara göre fizik bedenimizin alın kısmıyla başlayıp astral bedenin göbek kısmında son bulur. Renk olarak tabir edilişi ise genellikle oldukça parlak ve beyazımsı renktedir. Kordon, zincir, sicim, ip, hat, şerit, kablo, boru, bağ veya manyetik ip olarak tabir eden kişi sayısı fazladır. Paul Brunton, In Search of Secret Egypt ismine sahip olan kitabında, gümüş kordonu 'gümüşi ışık patikası' şeklinde tabir etmiştir. Yine aynı kitabın bir başka yerinde ise 'gizemli bir fiziksel göbek kordonu' diye tabir etmiştir. Dr. A.S. Wiltse ise gümüş kordonu 'örümceğin ağına benzer şekilde olan ince bir ip' olarak tanımlamıştır. (Kaynak: F.W. H. Myers, Human Personality and Survival of Bodily Death, Cilt 2 -London Longmans Green and Company, 1903, 149-) The Beginnings of Seerchip adlı kitabında Cincent Turney de aynı şekilde gümüş kordon ile örümcek ağının benzerliğine değinir ve 'tıpkı bir örümceğin ağı gibi duyuyor, bambulotuyla boyanmış olan gümüş renginde ve elastik bir şerit gibi uzayıp kısalabiliyor' diye devam etmektedir. Steveley Bulford ise kendi astral bedeni fizik bedeninden uzaklaşmış iken gördüğünü 'bu kordon çok ince bir ışık demetine benziyordu' şeklinde tasvir etmiştir. (Kaynak: Susy Smith, a.g.e, 70)

Bütün bu anlatılara göre yine genel kanı gümüş kordonun elastik diye tabir edilen uzayıp kısalma özelliğine sahip olduğu yönündedir. Dolayısıyla, kişi fizik bedeninden ne kadar uzaklaşırsa gümüş kordon da elastik özelliği nedeniyle o kadar incelip uzar denilebilir. Yine astral seyahat gerçekleştirdiğini iddia edenlerin anlatımına göre bu kordon gemi halatı şeklinde birbiriyle iç içe geçirilmiş ipliklerden oluşuyor ve bu ipler her uçta güçlü bir bağ oluşturacak şekilde yayılır.

Bazı kişiler ise  gümüş kordonu, enerji ve yaşam kavramları ile birlik halinde, nabzın atışı şeklinde betimlemiştir. Dr. Crookall, nabzının her atışında gümüş kordonunun 'ışıkla' parladığına tanıklık eden, Afrikalı bir gençten bahsetmiştir. (Kaynak: Robert Crookall, Out-of-the-Body Experiences -Secaucas:Citadel Press, 1970- 149)

Bunların yanında astral seyahat gerçekleştirenlerin tamamı bu kordondan haberdardır denilemez. Çünkü bu kordonu görebilmek için geriye doğru dönüp fizik bedenine doğru bakması gerekmektedir. Bu durumda rüyalarda pek az kişini rastladığı 'üçüncü göz'den kendini izleme durumuyla benzerlik taşımaktadır. Henüz fizik bedeninden yeni ayrılmış iken geriye doğru dönebilen kişilerin genelinde ise gümüş kordonun görüldüğü söylenebilir.

William Gerhardi ise kendisinin astral seyahatte mi yoksa zihin seyahatinde mi olduğunu kavrayabilmek adına gümüş kordonu 'delil' olarak niteler. Bu konuda kendisine 'bu olayı rüyamda görmediğimi nasıl bilirim' sorusunu sormuştur. Sorusunun cevabı ise 'arkandaki ışıklı kordona bak' uyarısı olmuştur. Dönüp baktığınızda bu ışığı fark ediyorsanız astral seyahat gerçekleştiriyorsunuz demektir. Bir başka durum için ise 'farkında olmadan ölüp ölmediğimi merak ediyordum. Geriye döndüm... Ancak gümüş kordon, belirsiz olmakla beraber inceydi ve halen orada bulunuyordu' demiştir.

Gümüş kordonun varlığından haberdar olan hemen hemen herkes gümüş kordonun kopması nasıl olur, gümüş kordon koparsa ne olur, gümüş kordon bağı nerede ve nasıl kopar sorularını sorar. Ve yine birçok kişi gümüş kordonun kopması durumunda kişinin öleceğine inanır. Bu konuyla ilgili Bay 'G' eşinin ölümü sırasında yanında bulunduğunu, tam ölüm anında enerji yayan bulutlar gördüğünü ve gördüğü bu bulutların yavaşça eşinin vücuduna tam karşılık gelecek şekilde yatay bir şekil aldığını, astral bedeninin 'aniden kesilen' bir 'kordon' ile fizik bedene bağlı olduğunu anlatmıştır. Yine bayan G'nin ölümü sırasında orada bulunan bir başka kişi olan Dr.Burgess de Bay G 'nin daha önce ökült konulara dair bir bilgisinin olmadığını, kendi gördüğünü anlattığını ve bu imgelemenin kaydedilmesi esnasında geçici bir akut sanrısal cinnet halini en olumlu bir şekilde bir kenara koyabildiğini yazmıştır. (Kaynak: Journal of The Society for Psychical Research, Cilt 13 -London:1918- 368)

Dr. R.B. Hout ise teyzesinin ölümü esnasında buna benzeyen bir deneyimi yaşadığını yazmıştır. İlk önce 'bir pus gibi, sise benzeyen bir şeylerin pek belirgin olmayan bir çizgi' oluşturduğunu, daha sonrasında ise bu çizginin hatlarının keskinleştiğini ve bir şekle büründüğünü anlatmıştır. En sonunda ise teyzesinin fizik bedeninin üzerinde yatay bir şekil alıp teyzesinin bedeninin tam gümüş ışık halinin karşılığı olan bir insan şeklinin oluştuğunu anlatmıştır. O anda ikisinin arasında otuz santimetreye yakın mesafe olduğunu ve bu iki madde arasında gümüşi bir madde olduğunu fark etmiştir ve şöyle demiştir. Sonrasında ise ''Bunun ne anlama geldiğini ilk başta bilmiyordum. Ancak sonradan edindiğim bilgiler ile bunun 'gümüş kordon' olduğunu anladım. Aynen bebeği anneye bağlayan kordon gibiydi, yaklaşık iki buçuk santimetre kadardı ve yuvarlaktı. Rengi ise yarı şeffaf ve parlak gümüşiydi, titreşim halinde olan bir enerjiydi, ayrıca nabız ile eşdeğer olarak bir ışık parlayıp somutlaşıyordu. Süre geçtikçe daha da parlak hale geldi ve ruh bedenden ayrılana dek kordonun telleri birer birer koptu. Her kopuş esnasında fizik beden somutlaşırken astral beden canlı bir renge bürünüyordu' demiştir. (Kaynak: Light Magazine, Cilt IV -London: 1935- 139)

Bütün bu anlatılanların sadece tanık olduğunu iddia edenlerin ifadeleri olduğunu unutmayın. Ruh kavramında bile 21 gram gibi bir deney ile olabilitesi maksimum düzeye çıkarılmış iken astral seyahat veya onunla ilintili olan gümüş kordonun henüz bilim tarafından ispatlanmadığını unutmayın.

Bu konuyu yazdır

  Ganzfeld Deneyi
Yazar: Emka - 30-05-2016, Saat: 13:39 - Forum: GÜNCEL HABERLER - Yorum Yok

Beş Duyunun Dışında Bilgi Aktarımı Mümkün mü? Sorusuna Cevap Aramış Deney: Ganzfeld

Deneklerin beş duyu dışında bir algıya sahip olup olmadığını test etmek için kullanılmış bir teknik. Deneklerin, beş duyu organından gelen uyarılar minimum düzeye indirildiğinde, duyular-dışı algılamaya açık hale geleceği düşünülür.

AZcHt4HHfEQiKJLu-635991003045194786.jpg


ganzfeld: almancada, "tum alan", "butun alan" demek. alici'nin ganzfeld'de olmasi: bes duyusu kisitlanmis halde oturma hali
"acaba bilinen bes duyunun disinda bilgi aktarimi mumkun mu?" sorusuna aciklik kazandirmak icin yapilmis bir deneydir. prosedur soyle:
birbirinden izole edilmis iki oda var. birine "alici" diye tabir edilen, digerine de "verici" diye tabir edilen iki kisi yerlerstiriliyior. vericiye yollamasi gerekn goruntu gosteriliyor ve "sesli olarak dusun bunu" deniyor. bu esnada alici kisi duyularindan kismen arindirilmis halde bekliyor (kuklaklikla hafif bir parazit, gozlerine yari saydam gozlukler ardindan verilen hafif kirmizi isik).

btX4uYeyEHVFYhg8-635991004499741397.jpg

yarim saatin sonunda alici'ya dort secenek sunulup biri sectiriliyor. sans eseri dogru tutturma sansi %25 olmasina ragmen denekler genel toplamda %35 lik basariya ulasiyor -ki bu beklenen sapmadan kat kat yuksek.
bunun ardina bir suru psikolojist loy loy ediyor, "deneyinizde hata var olum" diyor. 1982'de honorton denilen bir erkisi deneyin allahini yapiyor. bu versiyonda itiraz edilen butun hususlara dikkat ediliyor, bagimsiz kisiler deney prosedurunu tescil ediyor, resimleri bilgisayar ayarliyor illa ki tam rasgele olsun diye; sonuc %34.
honorton'un deneylerinde dikkat ceken baska korelasyonlar da var. yalnizca basarili olan insanlari bir gruba toplayip deneyi tekrar ettiklerinde basari yuzdesi %43 oluyor. julliard'dan (abd'deki en iyi sanat okullarindan) bir grup muzisyen/tiyatrocu/dansci uzerinde denediklerinde basari yuzdesi zonk diye %50'ye cikiyor.
onbes yildir otuz kadar ganzfeld deneyi yapildi, ve bu deneylerin hatrı sayılır miktarında pozitif sonuçlar çıksa da prosedürün geçerliligi şusu busu tartışma konusu ve deneyi çeşitli sebeplerle makul/geçerli kabul etmeyen bilim adamları çoğunlukta.

Bu konuyu yazdır

  Katil Kamikaze Spermlerini Daha Önce Duymuş muydunuz?
Yazar: Emka - 30-05-2016, Saat: 13:12 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

sddefault.jpg



kamikaze spermleri bildiğimiz spermlerden ne gibi farklılıklarıyla  ayrılıyor? ve ne işe Yarıyorlar?

Kamikaze Sperm Neden Farklı?

Sanıldığı gibi bütün spermler aynı biçime ve aynı amaca sahip değildir. Bazı spermlerin rahim kanalında süratle ilerlemek yerine bulunduğu bölgede daireler çizdiği gözlemlenmiştir. Bu spermlerin başı armut şeklinden çok üçgen biçiminde olup dışarı çıkıntılı olmaktadır. Şekil ve davranış olarak diğerlerinden ayrılan bu spermlere kamikaze sperm adı verilmiştir. Fakat kamikaze spermleri ilginç kılan bu özellikler değil görevidir.



Kamikaze Sperm Örneği


s-72e1a2883d404fb1bb5b246592394b3bc3e01607.webp
Neden Katil Deniyor?

Bu spermler rahim yolunda daireler çizerek yabancı bir sperm olup olmadığını kontrol ederler, eğer farklı bir spermle  karşılaşılırsa, kamçısını yabancı olan sperimin baş kısmına dolayarak onun hareket etmesini engeller ve kendisiyle
birlikte ölümüne neden olurlar. Kamikaze spermlerin diğer bir göreviyse sağlıksız ve problemli spermlerin yumurtaya ulaşmasını engellemektir.


s-f642e397f68adb63835f846c785eb4e88721fae8.webp


Yazar David Freidman Kamikaze Spermlerin Davranışlarını Açıklamaya Çalışıyor...

“Erkeklerin boşalttığı menide iki tür sperm vardır ki çok fazla sayıda oldukları zaman, gebelik ihtimalini iyice azaltır. Bunların gerçekten de erkeğin kendi yumurta-avcılarını yok etmek üzere programlanmış spermler olduğu düşünülebilir. Erkekler stres altındayken kamikaze spermler olarak bilinen bu spermlerden çok daha büyük miktarlarda üretirler.”

Kaynak : onedio

Bu konuyu yazdır

  Dikkat ! Güneş Parçalanacak
Yazar: Archilles - 29-05-2016, Saat: 22:25 - Forum: GÜNCEL HABERLER - Yorumlar (1)

NASA'yı korkutan gelişme! Güneş parçalanacak mı?


Güneş'te NASA'yı korkutan gelişme! Güneş'teki fırtınaların artmasına neden olan gelişme, 'Güneş parçalanacak mı?' sorusunu gündeme getirdi.
Güneş’teki manyetik alan dengelerinin değişiminden kaynaklanan koronal deliklerin hiç olmadığı kadar büyük gözlemlenmesi NASA’yı korkuttu. Güneş’teki fırtınaların artmasına neden olan bu gelişme akıllara “Güneş parçalanacak mı” sorusunu getirdi
Güneş'te manyetik alan dengelerinin değişiminden kaynaklanan koronal delikler yıllardır astronomi Biliminin en büyük inceleme konusu. bilim insanları Güneş'in kendi içindeki dengelerinden kaynaklanan koronal deliklerin Dünya üzerinde tehlike yaratacak bir etkisi yok.

SDO uzay aracı çekti

Ancak ABD Uzay ve Havacılık Dairesi'nin (NASA) 6 yıl önce uzaya gönderdiği SDO uzay aracının (Güneş Dinamikleri Gözlemevi) 17-19 Mayıs arasında çektiği son görüntüler bilim insanlarını da endişeye sevk etti. NASA'nın internet sitesinde yayımlanan hareketli görüntüde Güneş'in Kuzey Kutbu'nda şimdiye kadar hiç görülmemiş bir koronal deliğin varlığı tespit edildi.

"Parçalanıyor mu?"

İngiliz Guardian gazetesinin konuyla ilgili "Güneş parçalanıyor mu?" başlıklı haberinde NASA uzmanlarının Güneş yüzeyindeki bu değişimle ilgili endişelerine yar veriliyor. Geçtiğimiz yıl ekim ayında NASA söz konusu deliklerin görüldüğü aynı yerde, Dünya'nın 50 katı büyüklüğünde deliklerin oluştuğunu bildirmişti. Ancak son çekilen görüntüde küçük deliklerin birleşerek tek parça halinde çok daha büyük bir koronal deliğe dönüştüğü görülüyor.


1973'te tespit edildi

İlk kez 1973'te tespit edilen koronal deliklerin giderek büyümesi Güneş'in ısısını kaybettiği ve giderek sönmeye başladığı yönündeki tartışmaları hararetlendiriyor.


Isı değişikliği ve patlama

Koronal deliklerin oluşum nedeni, manyetik alan dengelerinin değişmesi dışında henüz net bir şekilde açıklanamıyor. Ancak Güneş'in farklı noktalarındaki ısı değişimlerine işaret eden koronal deliklerin çevresinde güneş fırtınaları ve patlamalar görülüyor. Bu patlamaların Dünya'nın Güneş enerjisini kaybettireceği tezleri ise insanoğlunun en büyük korkusu.

Rüzgar üflüyor ısıyı yükseltiyor

Bilim insanlarının tespitlerine göre Güneş, uzaya koronal deliktevsaniyede 145 kilometre hız ile rüzgar üfürülüyor. Güneş fırtınalarının yarattığı bu etki koronal deliklerin çevresinde patlamalara neden oluyor. Koronal delikten çıkan rüzgarın hızı saniyede 400 kilometreye kadar yükselebiliyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise koronal deliklerden çıkan rüzgarın şiddetinin Dünya'daki rüzgarlardan 3 kat daha fazla olması. Güneş rüzgarları bilim insanlarının koronal ısınma veya soğuma sorunsalı problemi olarak tanımladığı durumu da beraberinde getiriyor. Nitekim Güneş yüzeyi 5 bin 500 santigrat derece iken koronal deliğin çevresinde ısı 1 milyon santigrat derecelere yükseliyor.

Bu konuyu yazdır

  Telepati İle Düşünce Okuma
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2016, Saat: 18:43 - Forum: TELEPATİ - Yorum Yok

Sevdiğiniz erkek ne yapıyor şu sırada? Aklından neler geçtiğini biliyor musunuz? Belki de az önce karşılaştığı bir sarışın güzeliyle kaçamak yapmanın hayalini kuruyordur. Niye olmasın? Düşüncelerini okuyacak kimse yok ki. Ama, o kadar da imkânsız değil öğrenmek.


"Nereden bileyim ben, şimdi ne düşünüyor?" diye hayıflanmayın. Hem de ne falcıya ne de başkasına danışmaya gerek kalmadan, kendi kendinize okuyabilirsiniz onun aklından geçenleri. Nasıl mı? Aynen karşınızdakinin yaptığı gibi, düşünerek bulacaksınız.

Herkes her an bir şeyler düşünür. İnsanın aklından neler geçmez ki. Hiç kimse de diğerinin farkında değildir. İşte bütün bu düşünceler, aklımızdan geçenler, çevreye sürekli yayın yapan bir radyo istasyonu gibi olmamızı sağlar. Eğer karşınızdakinin hangi dalga boyunda düşüncelerini yaydığını anlarsanız, onları yakalamak işten bile değildir.

Şu sırada İstanbul Radyosu'nun müzik programını dinleyeniniz var mı? Nasıl duyuyorsunuz o yayını? Elbette yakınınızda bir radyo olmalı. Radyonuz zaten bu yayınlara göre imal edilmiş, başka tür bir yayını isteseniz de alamaz.

BİLGİSAYARLAR, BEYNİNİZİN YANINDA HİÇ KALIR

Şimdi de başka bir aletten bahsedelim. Hem de çok yakınınızda duruyor. Nereye gitseniz sizinle birlikte olan beyniniz. Öylesine mükemmel bir yapısı var ki, ne radyo ne de bilgisayar, hepsi yanında hiç kalır. Üstelik, kullanması bedava. Elektrik kesildi, pil bulamadık diye endişe yaratmıyor. Sonra, sadece yayınları almakla kalmıyor, bir de istediğiniz yayını programlayıp gönderiyor. Ama, yalnız düşünce türünden olan yayınlara göre yapılmış.

Kendi beyninizi size yeniden pazarlayacak değiliz, daha fazla reklama gerek yok. Doğuştan sahipsiniz bu mükemmel alete. Bütün mesele, onu kullanmasını yeterince bilmek. Önce şunu belirtelim, her an düşünce yayını yapıyorsunuz. Ama, kontrolsüz ve programsız bir yayınınız var. İşte bu dağınıklık yüzünden, başka yayınları da alamıyorsunuz. Daha doğrusu, alıyorsunuz ama farkında değilsiniz.

Şimdi gelelim "insan" marka beynin kullanma talimatına. Önce, kendi yayınlarımızı en düşük düzeye getirmeliyiz. Kısa bir süre için de olsa, ıvır zıvır şeyler düşünüp zihninizi gereksiz yere meşgul etmekten kurtulmalısınız. Böylece, düşünce yayınına harcanan enerji ve dikkatinizi alıcı durumunda kullanabilirsiniz.

Diyelim ki şu an aklımızı kurcalayan bir şey yok. Zihnimiz sakin. Beynimizin alıcı düğmesi açılmış demektir. Sıra geldi istasyon ayarına. Kimin düşüncelerini duymak istiyoruz? Yani, yayın yapan istasyon kim? Aklımızdan yalnız onu geçireceğiz. Boş verin şu sırada onun nerede olduğuna veya ne yaptığını hiç tahmin etmeye çalışmayın. Çünkü o zaman, farkında olmadan başka düğmeleri kurcalıyorsunuz demektir. Görüntü ayarı değil bizim istediğimiz. Şu an sadece düşünce dalgalarını almaya çalışıyoruz.

Yayın yapan istasyonu tanımanız, bilmeniz işinizi kolaylaştırır. Sarı çizmeli Mehmet Ağa'nın kim olduğuna dair hiçbir bilginiz yoksa, adamın ne düşündüğünü de bulamazsınız. Beyninizdeki ayar düğmesi, o kişiyle olan his bağınıza göre düzenlenmiştir. İster âşık olduğunuz, isterse nefret ettiğiniz birisi olsun. Yeter ki aranızda duygusal bir köprü kurulmuş olsun. Eğer o kişinin de size karşı duygusal bir tavrı var ise, yayın çoktan başlamış demektir. Hem de karşılıklı.




telepathy.jpg



SADECE ONU DÜŞÜNÜN

Gelin, sevilen bir kimsenin düşüncelerini okumaya çalışalım. Çünkü, sevgi bağı en güçlü ve en etkili istasyon yayını demektir. Nefret de öyle. Aklınızdan yalnız sevdiğiniz kişiyi geçirin. Ama, birlikte olduğunuz tatlı anların hayaline kendinizi kaptırmadan. Sadece onu düşünün. Zihninizde onun adını yankılandırın. Hayal mi kuruyoruz? Hiç de değil. Kendinizi sevdiğiniz kişinin titreşimlerine uygun bir ortama getiriyorsunuz. İşte size istasyon ayarı.
Radyo dinlerken aynı anda gürültü yapılsa veya gazete okumaya çalışsanız, ne anlarsınız? "Kesin şu gürültüyü, duyamıyorum!" İşte kendi kendinize bunu söyleyin, eğer gelen düşünceleri alamıyorsanız. Başka bir şeyle meşgul etmeyin zihninizi. Bütün dikkatinizi o sevdiğiniz kişiden gelen titreşimlere verin. Aman, dikkat. Sakın ola gergin bir biçimde kasılıp beklemeyin. Tam tersi olur, kendinize parazit yapar hale gelirsiniz.

"Alo, alo. Beni duyuyor musun? Bak dinle, ben şimdi ne düşünüyorum." Değil elbette. Kafanızın içinde telefon kulübesi olmadığına göre, böyle sesler duyacak değilsiniz. Beyninizdeki alıcının ses ayarı değişik bir duyarlılıktadır. Onun ne düşündüğünü kulağınızla duymayacaksınız, içinizde hissedeceksiniz. Bir anda olur bu, genellikle. Başlangıçta çoğu kez kısa ve tek bir duygudur. Çünkü insan, ister istemez o duyguyu aldığı an düşünce üretmeye ve hayal kurmaya başlar. Bunun önüne geçemediği için, alıcı durumundaki beynin ayarını bozar ve karşıdan gelen düşünceleri okuyamaz.

Sakin bir halde, yalnız sevdiğiniz kişiyi aklınızdan geçirirken, içinize onunla ilgili bir duygu gelebilir. Bir anda, şimşek hızıyla çakıp sönen bir parıltı gibidir. Bunu izleyen diğer düşünce ve duyguların size ait olduğundan şüphe etmeyin. Bütün mesele, aradaki o bir anlık dış yayını yakalamak ve ayırt etmektir. Yoksa, kendi düşüncelerinizle karıştırabilirsiniz.

Derler ki, kadınların beyni erkeklerinkinden daha küçükmüş. Çağımızda zaten elektronik aletlerin en küçükleri en büyük işleri başarıyor. Tabiat, bu üstünlüğü yıllar öncesinden kadınlara vermiş olmalı. Çünkü, kadınlar bu alanda da erkeklerden daha yetenekli. Duygu derinliği ve zenginliği, telepatik haberleşmenin vazgeçilmez bir yanı. Aman yanlış anlaşılmasın, sırılsıklam âşık olmak değil bu derinlik. İnanılmaz bir hayal kurma gücüyle de ilgisi yok. Zekânın duygularla birleştiği yerde, telepatik yetenek ortaya çıkıyor.

ÖNCE ZİHNİNİZİ BOŞALTIN 

Kimi insanda düşünceleri alma kapasitesi, düşünce göndermekten daha fazladır. Bazılarında da tersine olabilir. Çevresine hâkim olmaktan hoşlanan kişilerde, alıcılık oranı daha düşüktür. Başkalarının davranışlarından çabuk etkilenenler ise verici yayınını pek beceremeyebilirler. Ama, bu özellikler o kadar önemli değildir. Yeter ki, bu işin tekniğini iyi bilelim.

Başkalarının düşüncelerini okumak yerine, onlara kendi düşüncelerinizi aktarmak isteyebilirsiniz. Bunun için biraz daha karışık bir yöntem denemek zorundasınız. Başlangıçta, aynen alıcı durumundaki gibi zihninizi durultmanız gerekecek. Parazit düşüncelerden kendinizi kurtaracaksınız.

Bu sükûneti elde ettikten sonra, sıra geliyor antenlerinizi düşünce yollayacağınız kişiye yöneltmeye. Bildiğiniz bir kimse ise, işiniz kolay. Duygusal bağ yine burada önemli. Şimdi ilk önce, boşalttığınız zihninizde o kişinin kendisini düşünün. Yüzünü gözünüzün önüne getirin. Ama, tam olarak. Başka bir şey düşünmeden.

Eğer düşündüğünüz kişi o an sakin bir ortamda ise, zihni çok meşgul değilse, işiniz kolay demektir. Gözlerinizi kaparsanız daha iyi sonuç alırsınız. Kapalı gözlerinizin önünde o kişinin yüzünü bütün detaylarıyla görmeye çalışın. Size baktığını hayal edin. Sanki onun beyninin içine giriyormuşsunuz gibi, sadece onu düşünün. Sonra, tek ve kesin bir cümle ile iletmek istediğiniz düşünceyi ona söyleyin. Açık ve belirgin biçimde. Bu ses zihninizde yankılansın. Başka bir şey düşünmeden, aynı şeyi yavaş ve etkili bir biçimde, sanki karşınızda duruyormuşçasına onun yüzüne söyleyin.

Duygusal ilişkilerde, bazen insan kendi kendisini engeller. Araya başka düşüncelerin girmesiyle, bütün benliğini bu işe veremez. Bir yandan kuşkuludur veya aslında bu işe girişmeye isteği tam değildir. Bu gibi hallerde, düşünce yayını yerini bulamaz. Önce kendinizden emin olmalısınız, karşınızdakine düşündüğünüz şeyi iletmeyi gerçekten istemelisiniz. Yoksa, beyin kendi engelleme mekanizmasıyla bu yayını önleyebilir.

KONUŞMADAN DA ANLAŞABİLİRSİNİZ

Bu gibi haberleşmeler, az da olsa bazen kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Durup dururken birden aklınıza birisi gelir, onunla ilgili bir düşünceyi yakalamışsınızdır. Daha sonra aynı kişiyi gördüğünüzde, bir de bakarsınız ki, o sırada sizi düşünüyormuş. "Aaa, vallahi şimdi ben de seni düşünüyordum. Şu işe bak, nasıl da karşıma çıkıverdin." Veya bir telefon zili, açarsınız. Kulağınızda, az önce birden aklınızdan geçen kişinin sesi: "Ayol, bir arayıp sorayım dedim. Hayırsız, nerelerdesin!"

Bilimsel olarak bu tür haberleşmelerin deneyleri yapılıyor, yarım yüzyılı aşkın bir süredir. Bizim de aramızda deneyebileceğimiz kadar kolay bir şey. Mesela, tanıdığınız bir kişiyle anlaşıyorsunuz. Filanca gün, falan saatte, ikiniz sakin bir ortamda oturacaksınız. Gözlerinizi kapayacaksınız. Hiçbir şey düşünmeden. Sonra, belirli saatte ikinizden birisi basit ve tek bir şeyi düşünecek. Diğeri de onun düşündüğünü almaya çalışacak.

Bu iş için, "Zener Kartları"ndaki beş sembol en kolay iletilebilen şekilleri göstermekte. Artı işareti, kare, çember, yıldız ve dalgalı paralel çizgiler kullanılıyor bu kartlarda. Düşünce gönderen kişi, bu sembollerden yalnız birisine sürekli bakıp diğerine aktarmaya çalışıyor. Alıcı da zihnini boşaltıp gelen düşünceye açık bir halde bekliyor. İstatistiklere göre, çoğu kez normalin üstünde başarılı sonuçlar alınıyormuş.

Bazen öyle ilişkiler vardır ki, duygusal coşkunun derinliğinde insan sevdiği kişiyi düşünmeden edemez. Sevgilinizi aklınızdan geçirirken, birden ruhunuzun taa içinde bir gül daha açar. İşte o an, düşünce âleminde birleşmenin zevkini tadarsınız. Hiç kuşkusuz, o da aynı duyguları yaşamaktadır aynı anda. Arada kilometreler olsa bile.

Bu konuyu yazdır