Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1152 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1152 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 286
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 374
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 800
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 722
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,601
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,974
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,219
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,351
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,603
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,881
|
|
|
ANNUNAKİLER İNSANLIĞIN KONTROLÜNÜ NASIL ELE GEÇİRDİ |
Yazar: Spiritüeller - 31-05-2017, Saat: 02:03 - Forum: ANUNNAKİ
- Yorum Yok
|
 |
Gregg Prescott, M.S.
Robert Morning Sky’a göre, size öğretilmiş olan her şey bir yalan, buna gerçek galaktik soy ağacınız, din ve ölümde ışığı izlemek de dahil. Robert’ın Hopi ve Apaçi soy ağacı kiliselerin ve okulların bize anlatmadıkları ve bilmemizi İSTEMEDİKLERİ şeylerin kayıp parçalarını bir araya getiriyor! [Morning Sky: Sabah Yıldızı]
Genel olarak, Morning Sky’ın genetik soy ağacı hikayesi Zecharia Sitchin’in hikayesini izler, ama tamamıyla değil. Aslında bu, üstatlarımıza itaat eden köleler olmak için genetik olarak modifiye edilmekte olduğumuz bir köle gezegenidir.
Bu gezegendeki kontrolcü dünya dışı varlıkların çoğu kötü niyetli iken, Reptilianların, Siriusluların ve kötü niyetli Anunnaki’nin bizim için bu gezegende düzenledikleri şeyleri iptal etmeye yardımcı olmaya çalılan iyiliksever Pleiadeslilerden yardım aldık. Bu, Ağustos 1947’de ABD’nin “4 köşesinde” New Mexico UFO kazasından anlatılmayan hikayenin parçasıdır. Görünüşe göre, Morning Sky’ın büyük babası da dahil 6 Apaçi Yerlisi tek başına hayatta kalan Pleiadesliyi kurtardılar. Bu Pleiadesli güneş sistemimizin ve insanlığın hikayesini anlatmak için imgeler yansıtmak için kristaller kullandı. Morning Sky’a göre, tünelin sonundaki ışık, ruhun Dünya Anayı yöneten o varlıklara hizmet etmeye devam etmek için bu gezegende reenkarnasyon döngüsüne yakalandığı ruh rejenerasyon merkezine götürüyor. Bu, insanların ışık tüneline gitmeleri için gezegenin hükümranlığının verildiği Reptilianlar tarafından konuldu.
Dindar olanlar için, bu hikaye velveleye verebilir. Morning Sky’a göre, Siriuslular insanın kontrol etmek için tüm dinlerden sorumlular. İnsanlığın genetik yaratılmasından sorumlu olan Ea (EArth – Dünya sözcüğündeki EA) ve kızkardeşine rağmen, Annunaki Enlil kendisini bu gezegenin Tanrısı olarak tayin etti. Enlin incilin Eski Ahitindeki aynı “tanrıdır”. Eğer Enlil’i tatmin ederseniz (veya tanrının emirlerini izlerseniz), cennetteki yeriniz ile “ödüllendirilirsiniz”. Problem şu ki, cennet vizyonunuz yukarıda sözü edilen aynı ruh rejenerasyon döngüsü ile aynıdır. Bir köle olarak yeniden enkarne olmaya devam edersiniz ve daha önce bir çok kez olduğu gibi, tüm önceki yaşamlardan gelen hafızanız silinir.
Sözcüklerin etimolojisi de (kökenbilim) bugünün toplumunda önemli bir rol oynar. Örneğin:
Zu = En büyük Üstat
Su = Üstat
Dolayısıyla…
EA-SU = Öğretmenler
EA-SU = Iesous = Jesus (İsa)
DA-EA = Deus = “Tanrı” için kullanılan terimlerin hepsinin kökü
EAU Son Eki = …. nın işleri
EAU, EAYU’ya değiştirildi = EAWEH = YAHWEH = JEHOVA
EASU (öğretmenler) kim olduğumuzu ve bu sistemden nasıl çıkacağımızı hatırlamamıza yardımcı olmak için tüm gezegendeki mağaraların derinliklerine ipuçları ektiler. Bazı EASU’lar piramidin ve “Mars’taki Yüzün” yapımından bile sorumlular.
İncildeki hikaye bize İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğunu anlatır, ama gerçek şu ki, EA’nın ilk doğan oğlu Marduk kendisinin Tanrı olduğunu ilan etti ve adına Amen RA dedi. Kölelere tek tanrı olduğunu söyledi ve hatta önceki tüm tanrıların varlığını uzaklaştırırken otoritesini göstermek için dikili taş, hiyeroglifler ve piramit tanımlarını değiştirdi. Ek olarak, ona biat etmeyen herkesi yok etti.
Marduk’un etimolojisi (kökenbilim) aşağıdaki gibidir:
MAR (MR = … nın oğlu) DUK (köpek – Sirius). Siriuslu bir tanrının güneşi Marduk gerçekte bir fahişenin oğlu!
Genetik deneyin parçası olarak EA ve kızkardeşi insanlara özgür irade verdiler. Buna rağmen, bazı insanlar köle sistemine geri döndüler, çünkü tek bildikleri buydu. Bu size tanıdık geliyor mu? Bugünün toplumunda, çoğu insan gerçekte aynı sistemin ekonomik köleleri oldukları bilgisine sahip değil. Enlil, eğer ona itaat ederlerse, yaşam bittikten sonra günahlarından arınacakları güvencesini verdi.
Kardeşi Enlil tarafından konumundan uzaklaştırıldıktan sonra, EA yarattıklarının libidolarını “yükselterek” onların cinsel tepkileri ile deneyler yaptı, ortalama insanın her 10 dakikada seksi düşünmesinin nedeni budur. Bu, Enlil’in hiyerarşisine karşı isyan etmek için yapıldı.
Yapılan bu deneyler Orion reptilian Kraliçeleri tatmin etmesine rağmen, EA farkında olmayan ve tutkusu ya da bilinci olmayan çirkin bir yaratık yarattığı için hala hayal kırıklığına uğruyordu. Bu noktada, sistemin dışındaki başka bir galaksiden bir varlık ona yaklaştı. Bu varlık, kendi evrimlerinde, kendi fiziksel bedenlerine olan gereksinimi bırakmıştı ve dağı tırmanmak için içsel enerjiyi kullanmayı öğrenmişti. Bir ipe gereksinimi yoktu. Bir gemiye gereksinimi yoktu. Kendi enerjisini kullanabiliyordu. Daha da fazla içsel enerji kullandıkça, daha az yoğunluğa gereksinim duyuyorlardı. Bu nedenle, başka bir galaksiden olan bu varlıklar evrimsel bir formül üretebiliyorlardı ve bir kuş, insansı bir kuş görünümünü almışlardı.
Evrimleştikçe, bu varlıklar yoğunluklarını kaybettiler. Fiziksel beden gereksinimini kaybettiler, ama “cinsel ilişkiye girmeyi” seviyorlardı. Kur yapma amacıyla, kanatlarını alıkoydular. Ama karanlıkta, güneş ışığı yoktur… enerji varlıkları ışıldar. Onlar Prens EA’ya geldiler ve şöyle dediler, “Gerçekten onlara bağımsızlık vermek istiyor musun? Gerçekten onlara Özgür İrade vermek istiyor musun? Ne yapacağımızı sana anlatacağım. Sana kendi DNA ipliklerimizden birini vereceğiz. Eğer bunu canavara bağlayabilirsen, ona tutku, inanılmaz ateş /tahrik) vereceksin.” EA o DNA’yı aldı ve canavara gitti ve onu canavara bağladı. Aniden o (canavar) başka bir galaksideki başka bir ırka bağlandı. Aniden, farkında oldu. Bilinçliydi.Bu varlıklara AKU deniyordu. Prens EA’ya verilen, canavarın içine yerleştirilen armağan Kuş Tüyü’nün Armağanı olarak biliniyordu.”
“AKU Prens EA’ya şöyle dedi; “Lütfen canavarların şunu bilsinler: “Tutkuları ile nasıl ve ne zaman temasa geçeceklerini bilmeleri için, bu DNA ipliğine bağlanan bir ipucu koyacağız (çünkü onlar bunu hiç deneyimlemediler).
Ateşinizle bir olduğunuz zaman, canavara olacak olan şey şu. O, kuş tüyleri görmeye başlayacak. Kuş tüyleri onların önünde tezahür edecek ve kuştüyü olan varlıkları rüyalarında görecekler ve yaşamlarında kuş tüyü olan varlıklar olacak… uçup gelen kuşlar. Aniden, kuş tüyleri onun varoluşunun çok önemli bir parçası olacak. Kuş tüyünün armağanı şudur: Siz ateşiniz ile Birsiniz; kuş tüyleri göklerden düşecek; kuş tüyü olan varlıkları rüyanızda göreceksiniz; kuşlar ortaya çıkacak; kuş tüyleri oturma odanızın tabanının ortasında ortaya çıkacak; kuş tüyleri her yerde olacak… bu AKU’dur. Onlar Lord EA’nın lordları olarak bilindi. Prens EA’nın ünvanı Enki idi, Kuşların Lordu. Lord EA’nın lordları Enkiats idi, Ahnk-KAs… onlardan gelen armağandan sorumlu olan melekler. Siriuslu Kralın en büyük oğlu Prens EA çevresindeEArth (dünya) Gezegeninin ve güneş sisteminin lordluğundan (egemenliğinden) sorumlu idi. Prens EA kendi DNA’sını aldı ve bunu canavarınki ile karıştırdı. Bunu yaparak, canavar Lord Creator’ın (Yaratıcının) oğlu oldu… Canavar Yaradılış Tanrısının dölüydü. Lord EA bize kraliyet hakkı olan kendi DNA’sını bahşetti. Dünya Gezegeninin ve kendi güneş sistemimizin lanet tahtını üstlenebiliriz. ‘Sistem dedi ki’, “İsa Mesih! ONLARIN BU HİKAYEYİ BİLMELERİNE İZİN VERME”, çünkü onların %51’i ayağa kalkıp “Cehennem kadar çılgınım ve artık bunu almayacağım… Uzaylıların dünyadan gitmelerini istiyorum, Grilerin dünyadan gitmelerini istiyorum… Bu gezegenin tahtında hakkım var” derler. Gezegeni ele geçireceğiz ve bunu yapmaya hakkımız var. Ve biliyor musunuz? Bunu Özgür İrade, tutku ile yapacağız. Sistem bunu istemiyor.
Gezegendeki imparatorluk yönetiminin şu andaki yöneticilerinin Orion’lu melez reptilianlara kadar giden soy ağaçları var, para RA’nın (Marduk’un) çocukları olan Rockefellers ve Rothschilds’e verildi. Görebileceğiniz gibi, Rockefeller’in (RA-KA Firavunları) ve Rothschild’in (RA-KA-M = RA-KAM <KAM = shield> = RA-Shield = Rothschild) isimleri bu bilinç savaşının parçasıdır.
Morning Sky ekledi, “Bir savaş var ve ganimet biziz.”
Morning Sky’ın kendinize sormanızı istediği bazı sorular:
* Eğer iyiliksever varlıklar tarafından kontrol ediliyor olsaydık, o zaman neden onlar burada değiller ve neden gerçeğin üzerini örtüyorlar?
* Hükümet neden resmi olarak UFO’ların varlığını kabul etmiyor?
(Çeviri: Saffet Güler)
alıntıdır
|
|
|
DÜŞÜNCENİN GÖRÜNTÜSÜNÜN YANSIMASI |
Yazar: Spiritüeller - 31-05-2017, Saat: 01:54 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Yapılan bir araştırmada beyin taramasının insanın ne düşündüğünü ortaya çıkarmaya yardımcı olduğu belirtildi. Bu son çığır açacak fikir, bilim insanlarının beyin taramasından sonra çekilen görüntüleri çözümlemesi sonucu ortaya atıldı.
Cornell Üniversitesi'nden bilişsel nörolog Nathan Spreng "İç dünyadaki fiziksel mekanizmayı anlamaya çalışıyoruz. Başka insanların düşüncesini nasıl betimleyebiliyoruz, anlamaya çalışıyoruz" dedi.
Spreng farklı karakterde 19 gönüllü üzerinde araştırma yaptı. Bunların karakteri farklı farklı. Yarısı uysal ve işbirliğine hazır ve diğer yarısı soğuk ve ilgisiz. Yarısı içi dışı bir ve sosyal. Yarısı ise utangaç ve çekingen şekilde tasvir edildi.
Bilim insanları bu karakterlerin cinsiyetleriyle her gönüllüyü onlara Mike, Chris, Dave veya Nick, veya kadınlar için Ashley, Sarah, Nicole veya Jenny adını vererek eşleştirdi.
Sonra gönüllülerin beyinleri fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme kullanılarak tarandı. Bu teknoloji kan akışının değişimine göre beyin aktivitelerini ölçüyor.
Gönüllülere sonra değişik senaryolarda karakterlere nasıl tepki verecekleri soruldu. Mesela eğer bir evsiz gazi para isterse ya da barda birinin içki döktüğünü görmeleri halinde ne tepki vereceklerini hayal etmeleri istendi.
Spreng "İnsanlar sosyal yaratıklardır ve sosyal dünya karmaşık bir yerdir. Burada asıl anahtar düşünce, sosyal dünyayı keşfederken diğerlerini nasıl betimliyoruz?" dedi.
Her kişiliğin resimdeki beyin aktivitesi orta prefrontal korteksteki beyin aktivitesinin bir özgün modeline bağlı olduğu çıktı. Spreng araştırmayı "Bu insanların ne hayal ettiğini çözmeye çalışmak açısından bu ilk araştırma" olarak değerlendirdi.
Beynin o bölgesi insanlara diğerlerinin özelliğini anlamada yardımcı oluyor ve bulgular o bölgenin kişilik modelleri tarafından kodlandığını, monte edildiğini ve güncellendiğini belirtiyor.
Beyindeki bu bölgenin ayrıca otizm ve diğer sosyal iletişim bozukluklarıyla bağlantılı olduğu kaydedildi. Çalışmanın ilerletilmesiyle bu bozuklukların tedavi edilebileceği ifade edildi.
|
|
|
RENKLERİN FREKANSI |
Yazar: Spiritüeller - 31-05-2017, Saat: 01:45 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bizim, dünyanın, sesin, kokuların derken renklerin frekansına geldik.
Pek çoğunuzun bildiği gibi spirütüel öğretilerde renklerin hatırı sayılır bir önemi var. Çakraların, meridyenlerin, 5 elementin, ellerimizde oluşturduğumuz Çi enerjisinin kendine has renkleri var. Tüm bu renkler kendine has titreşimler yaymaktadır.
Yazılarımızda hep her şeyin enerji ve titreşimlerden ibaret olduğunu yazdık. Bahsi geçen bu enerji ışık hızında yer alan bir enerji ve hızla hareket ederken de değişik frekanslarda yol alıyor. İnsan gözü ise belli bir frekans aralığını görebiliyor ki bu da 400 nm ile 700 nm arası (kırmızıdan mora). Her canlının ise görüş frekansı ayrıdır. Örneğin kuşlar ve böcekler bizim göremediğimiz ultraviyole (morötesi) rengini görebilirler. Hatırlarsanız daha önce algılarda da bunu işlemiştik. Hani sineğin algı hızıyla bizim algı hızımız ve kaplumbağanın algı hızı arasındaki farklara değinmiştik.
Farklı renkleri görebilme becerimiz farklı titreşimleri ayırt edebilmemizden kaynaklanıyor.
Her ne kadar bazı renklerin diğer renklerden daha yüksek titreşimleri olsa da (mor kırmızıdan daha yüksek mesela), sizin ihtiyaç duyduğunuz anda doğru rengi seçebilmeniz önem taşır. Bu da size hangi renkte giyinmenizde, odanızı hangi renge boyayacağınızda, mevsimsel yiyecek seçimlerinde yardımcı olur. Örneğin mavi bir gömlek giydiğinizde yapacağınız sunum iletişim için daha doğru titreşimler yayar. Bunun tam tersi siyah giyinirseniz istemediğiniz bir ortamda diğer insanların negatif enerjilerini kendinizden uzak tutarsınız. Odanızı sarıya veya kavuniçiye boyamayın derler. Nedeni, mide çakrasını titreştirdiği için kilo almanıza neden olmasıdır. Mesela beyaz ışık imgeleyerek şifa gücünüzü artırırsınız.

Titreşimler aynı zamanda hafızayla da alakalıdır. Aynı suda olduğu gibi renklerin de hafızası vardır. Bazı insanların belli renkteki yiyeceklere ya da cisimlere alerjisi olması geçmişte yaşadığı bir travmayı temsil etmesiyle alakalı olabilir. Örneğin küçükken tacize uğrayan birinin tam bu esnada göz göze geldiği tavan rengi, onun hayatı boyunca korkacağı bir renk travması yaratabilir. Bu yüzden o renkteki yiyeceklerden bile uzak durabilir. Bunun nedeni aynı titreşimlerin tekrarlanmasıdır. Size mutluluk hissini tekrarlatan, sizi o güzel anlara tekrar taşıyan renkler de olabilir. İlle de pembe, kırmızı gibi renkler olmak zorunda da değil.
Renklerin içinde bir tarih yatar. Herkesin hayatı boyunca kendi dünyasında yarattığı renkler olacaktır. Bu renkler sosyal hayatınıza ve modunuza göre sürekli değişkenlik taşıyacaktır. Modumuz kendi aura rengimizi değiştireceği gibi, hangi moddaysak ona göre etrafımızdaki renkleri algılama şeklimiz de değişir.
Her şey titreştiği anda dışarıya enerji yayar ve dışarıdan bunu algılamanın pek çok yolu vardır. Renk de bunlardan biridir; çünkü titreşimler renk olarak açığa çıkabilir. Aura görebilen insanlar, ya da bu amaçla icat edilmiş cihazlar sizin o andaki titreşimlerinize göre değişken auranızı görebilir. Bunu hayvanlar ve bebek yaştaki çocuklar doğal olarak yaparlar. Sürekli gittiğim çay bahçesinde sürüyle sokak köpeği vardır. Hepsi yüzlerce insanın gün boyu gelip gittiği yerde miskin miskin yatar. Derken yüz kişinin içinde bir kişi vardır ki o daha çay bahçesine gelmeden hepsi birden onu görünce havlamaya ve saldırı moduna geçmeye başlar. O insan, o anda ne titreşimler yayıyor da hayvanlar sezgileriyle bunu anlıyor bilemeyiz, ama masum biri olmadığından şüphe duyabiliriz.
Sesle başlayıp termal ısı dalgalarıyla yol alan enerji ısındıkça kızılötesindeki (infrared) radyant ısı dalgalarına dönüşerek gözle görülebilir bir ışık spektrumuna dönüşür. Bu spektrumdaki renklerin saniyedeki titreşimleri ise:
Kırmızı – 15 trilyon
Kavuniçi – 20 trilyon
Sarı – 28 trilyon
Yeşil – 35 trilyon
Mavi – 50 trilyon
İndigo – 60 trilyon
Mor – 75 trilyon
Bu 7 değişken titreşim, gözle görülebilen ışık spekrumunu oluşturur. Bunun ötesinde gözle görülemeyen ultraviyole titreşimleri yer alır. Bunu radyoaktif çalışmalar, x-ray, röntgen gibi şeyler takip eder.
Kırmızının uyarıcı titreşimleri vardır. Kanı çağrıştırması açısından genelde rahatsız edici şekilde halk dilinde yer alır. Sarı güneşi çağrıştırdığı için sevinç ve neşeyi; yeşil doğa titreşimleriyle huzur ve sakinliği; mavi gökyüzü ile melankolik titreşimleri çeker.
Her renk, sahip olduğu dalga boyuna göre, kendine has özel titreşimler yayar. Bu titreşimler sahip oldukları hız, yön ve frekansa göre ilgili sinirleri uyarırlar.
Kırmızı: Bloke olmuş enerjinin aktif hale getirilmesi, canlandırılması, kuvvetlendirilmesini ve serbest bırakılmasını, ve kollajen üretimini hızlandırır. En uzun dalgaboyuna sahiptir ve en derinlere nüfuz eder. Römatoid artirit, karaciğer uyarıcı, pigmentasyon ve dolaşımda şifa amaçlı kullanılır. 650-780 nm titreşimleriyle kök çakrayı temsil eder.
Kavuniçi: Kırmızıdan biraz daha nazikçe hareket eder. Enerjiyi adım adım oluşturur, kilitleri açar ve neşe saçar. Bu rengi sevenler daha dışa dönüktür ve yaratıcıdır. Dalak, kuru ciltler, sinüsler, kas sarkmalarında şifa amaçlı kullanılır. Dalağı ve yemeyi temsil eder. 570-650 nm – sakral çakra…
Sarı: Güçlendirici özelliğe sahiptir. Sinirleri güçlendirir, mide gazı, egzama, lenf drenajı, cilt problemleri, aşırı yorgunluk gibi durumlarda kullanılır. 510-700nm – solar plexus…
Yeşil: Dengeler, sakinleştirir, fiziksel ve zihinsel dengeyi kurar, derin huzur ve dinginlik sağlar. Akne tedavisinde, kalp ve kalp kası, yanıklar, morluklar ve pigmentasyon için kullanılır. 475-510nm – kalp…
Mavi: İltihap gidericidir. Önleme ve kontrol etmede etkilidir. Uyku problemlerinde, güneş yanıklarında, diş rahatsızlıklarında, kaşıntılarda, larenjit gibi durumlarda kullanılır. Hiperaktif durumları kontrol altına alır. 445-475nm – boğaz…
İndigo: Konsantrasyonu artırır. Detoks etkisi vardır. Sakinleştiricidir. Lenfatik sistemi güçlendirir, kasları dengeler, kanamayı durdurur, damarları büzer, yüksek seviyede titreşim yayar; gözler, kulaklar, burun, sinüsler, boğaz, ciğerler ve migren üzerinde etkilidir. 400-445nm – alın…
Mor: İlham verici, enerjiyi daha üst titreşimlere taşıyan, ruhsal çalışmaları güçlendiren, sinirleri gevşeten, ağrıları dindiren özelliğe sahiptir. Sinir ağrılarında, lenf drenajı, akne tedavisi, kas gevşetici, romatizma ve siyatik tedavisinde, iltihap giderici olarak kullanılır.
Renk Terapisi ya da kromaterapi eski Mısırlılara dek dayanan bir geçmişe sahip. Avrupa’da pek çok ülkede alternatif terapinin içinde yer almış durumda. Belki bir başka yazıda da bundan bahsederiz.
Renkli günler sizin olsun.
Alıntı: Ersin İpek
|
|
|
BEYİN ENERJİMİZİ NASIL KULLANABİLİRİZ? |
Yazar: Spiritüeller - 31-05-2017, Saat: 01:30 - Forum: Beyin
- Yorum Yok
|
 |
Beyindeki her faaliyet, bellli bir enerji üretir. Duygularımızın yönlendirmesi ile oluşan düşünce de beyinde enerji yükünün oluşmasına yol açar. Bu biriken enerjiyi, yönlendirme ile kullanabiliriz.
Einstein'ın rölativite teorisine göre, quantlar denen titreşimler, o maddenin cinsine göre titreşimler topluluğu olarak canlanma bulur. Her oluşum, atomun en küçük parçacığı olarak bilinen quant taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasıdır (düşünce, duygu, ışık, madde, herşey). Titreşim ve titreşimler topluluğu, kendisinden zayıf titreşime sahip maddeyi kendi etkisine düşürdüğü gibi; kendisinden güçlü titreşimlerin de tesirine girebilir. Bütün herşey için geçerli olan bu doğa yasasına göre; ruhsal yapısı olmayan iki madde titreşim yoğunluklarının gücü ölçüsünden birbirini etkiledikleri halde, hem maddî, hem de ruhsal bir yapıya sahip olan insan, bir cismi veya diğer bir insanı etkileyemez mi? Öz indiksiyon akımında; bir telden bir akım geçerse, o telin etrafında bir manyetik alan oluşur. Bu manyetik alanda bir iletken tel bulundurursak, mevcut manyetik alandan dolayı o telden de bir akım geçmeye başlar. İndiksiyon akımı oluşturur. Diğer telde ters yönde bir elektrik akımı oluşur.
Transformatör de bu mantıkla çalışır. Bazı kişiler, güçlü ruhsal gelişimleri kapasitesince beyinlerinde önemli bölgeleri devreye sokmuştur (Bazılarında, doğuştan devrededir). Bu kişiler, güçlü verici ve alıcı dalgalar yayar. Karşısındaki kişinin beynine ek kapasite yükleme yapar. Onun güçlü enerjisi, yaydığı dalgaların etkisi iledir. Düşünce de bir enerjidir. Yoğunluğuna göre Hertz dalgalarından daha fazla olarak dalgalar evrene yayılır. Bu yayılan dalgalar, çevremizde ışınım yapan titreşimler yaratır. Bu titreşimler, irademiz dışında, bu düşüncenin konusuna eğilim gösteren diğer düşünce titreşimlerine çarpar. Güçlü iradeve arzu ile yönlendirilen düşünce titreşimleri, istenen mesafe ve mekana ulaştırılır (Uzaktan enerji gönderme). Kendisine düşünce formları gönderilen kişinin aurasında dalgalanır. Telepati, sevgi veya olumsuz duyguların karşıya iletilmesi bu formülle olur. Düşünce formları fiilen kapsadıkları enerjiye doğrudan etki eder. Düşünce ile oluşan beyinsel hareket, organizma hududunu aşar, aurayı titreştirir. Bu titreşimi uzağa iletir, sonra onları almaya uygun beyinlerle irtibata geçirir. Şifalandırmada da benzer yöntem uygulanır. Düşük veya uygun olmayan bir titreşimi, daha süptil güçlü bir frekansla rezone etmektir (Sağaltma, enerji yükleme, şifa ayeti okuma, kanal olma, öpme sırasındaki enerji geçişlerini böyle izah edebiliriz).
Bozuk titreşen bir hücre bile, organizmada duygu ve düşüncelerde olumsuz etki yapar. Olumlu veya olumsuz bir duygunun düşüncelerimize, fizyolojimize etkilerini artık biliyoruz (Moral). Beyin programlanmasında nöronların birbirleriyle etkileşime geçerek değişim ve dönüşümleri, şuuru oluşturur. Zikirde aynı kelimenin tekrarı ile hücre grubunu açar, devreye sokar, mananın zuhuru, idrakle kavranımı ile orayı mana istikametinde programlarız. Bilinçlenir ve tekamül ederiz. Bizdeki mevcut o vasıf ortaya çıkar. Keramet veya istidraç, beynin farklı yönlerinin devreye girerek farklı enerjileri devreye sokmaktır. İnsan vücudunda hücre, organ, kas, kemik vesaire, belli frekanslarda titreşir. Bu frekansın değişmesi, o bölgede sorunun olduğunu belirtir ve hastalığı işaret eder. Eğer vücudumuzun bir hücresi bile yanlış frekansta ise bu durum aurayı etkiler. Uygun bir frekans uygulaması ile (renk, taş, enerji terapisi, zikir) bu titreşimi rezone edip dengeyi kurabiliriz. Beden, uygun şartlar altında her zaman orijinal yapısını kazanma eğilimine sahiptir. Kıskançlık, öfke, nefret, korku, evham gibi hisler kalıcı huy haline dönüştüğünde, ciddi organik değişiklikler yaratabiliyor. Olumsuz duygu ve düşünceleri değiştirdiğimiz zaman, fiziksel olarak da değişime uğruyoruz.
Doktor Carles Philmore, "İnsan bedeninin ihtiyacı olan bütün ilaçlar zihinsel olarak üretilmektedir, zihindeki yenilenmeler, vücuttaki hücrelerin de yenilenmesine sebep olur." der. Düşüncelerin şekline göre vücudumuzu bozabilir veya yeniden yaratabiliriz. Yaşamımız da bu döngünün içindedir. Ruhumuz sürekli özüne, aslına dönmek, bütünleşmek adına gelişmek ister. Gelişmesi için deneyim yaşaması lazımdır. Bilgi, olayı değerlendirmeye alabilmek için gerekli olan altyapının bölümüdür. Gelişme, tekamül için bilginin deneyimlenmesi, uygulanması lazımdır. Ruh, sürekli ihtiyacı olan için düşünce, şekil üretir. Bu hayallerle evrene talep vermektedir. Ona ihtiyacını bildirmektir. Ve evren, bu titreşimlere uygun enerjilerle yeni oluşumları, kişinin yaşamına verecektir. NE DÜŞÜNÜRSEK, OYUZ...
Enerji Çalışmaları
Enerji çalışmaları ikiye ayrılır:
1) İçsel Çalışmalar: Duygu, düşünce ve davranışları kontrol altına alıp olumlu titreşimleri olması gereken düzeye hatta daha saf titreşim haline getirmek (Bilinç seviyesini yükseltmek).
2) Dış Çalışmalar: Evrenden yardım alarak bizim bozuk titreşimlerimizle çekemediğimiz enerjiyi bilinçli yönlendirmelerle rezone olabilmek. Sorunlu bölgeye yönlendirilen enerji o bölgedeki titreşimleri olması gereken düzeye getirir. Bunun için;
· İbadetler
· Müzik (ses)
· Beslenme
· Teknik Çalışmalar (Nefes Çalışmaları, Reiki, Meditasyon, Yoga, Bioenerji Terapileri)
· Renklerle Terapi (Kromoterapi)
· Doğa Terapileri
Renk Terapisi:
Dünyadaki bütün elementler güneşte bulunmaktadır. Güneş ışınları bize tüm kimyasal bileşikleri oluşturan her bir elementin enerjisini getirir. Beyaz ışık güneşteki elementlerin ve kimyevi maddelerin enerjisini taşır. Dünyadaki hiçbirşeyde renk yoktur. Canlı - cansız her madde quant taneciklerinin belli frekansta yoğunlaşmasıdır (duygu ve düşünceler de öyledir). Işık, maddelere çarpınca, maddenin ememeyip de dışarı kırarak yansıttığını renk olarak algılarız. Frekans yoğunluğuna göre her maddenin rengi farklıdır. Şakraların, auraların rengini de bu düzen tesbit eder. Bir ağaca ışık vurduğunda gövdeyi kahverengi, yaprağı yeşil, meyveyi kırmızı gösteren, her birimin ayrı frekansta oluşudur. Işık olmayınca, herşey renksizdir.
Şakralar, iç salgı bezlerinin üstündedir. Işık, çalışması için gerekli enerjiyi, uygun vibrasyonla şakralara yükler. Bu da bizdeki vücut kimyasını etkiler. İç salgı bezleri düzgün çalışınca, düzgün salgılanan hormonlar kana karışır, sağlıklı oluruz. Bu; duygudan düşünceye, oradan eylemlerle evrene açılan ve bize biz ne isek, ne durumda isek, nerede olmak istiyorsak oraya dönüşüm yapan bir döngüdür. Takdir, düzenin şekline göre evrene verilendir. Evrensel yasalardır. Kısmetimiz, bizim hakettiğimizdir. Tekamülümüz, bize bilgiyi doğru kullanmayı, doğru kullanılan bilgi de, yaşamı başarmayı getirir. Evrede mevcut enerji hazırdır. Ne kadarını, hangisini çekeceğimiz bize bağlıdır. Onu ayarlayan bizleriz.
Aura Renkleri:
Kaliteli gelişmiş bir kişiliğimiz varsa, renklerimiz parlak, canlı ve üst düzey saf yüksek frekanslı enerjileri çekebilen renklerdendir. Şakralarla fiziksel bedenei o tür enerjileri iletir. Düşük frekanslarda (negatif yüklü) renkler bozuktur. O türlü enerjileri çeker. Sistemleri (duygusal, fiziksel, zihinsel) o titreşimlerle sorunlu çalışır. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel sorunlar oluşur. Gökyüzü pırıl pırıl, doğanın renkleri canlı iken nasıl içimiz açılıyor, kapalı - bulutlu iken kasvet çöküyorsa, aurası berrak, canlı (pozitif yüklü) olanların karşısında hep mutlu ve olumlu oluruz. Ne biz ona olumsuz enerji yükleyebiliriz, ne de o bizden veya evrenden olumsuz enerji çeker. İki sistemimiz vardır; İstem Dışı Sistem: Kalp atışı, solunum, otomatik fonksiyonlar.
İstemli Sistem: Merkezi beyin, omuriliktir. Düşünür, hisseder, eylemde bulunuruz.
İlk yaradılan, öz varlığımızdır. İstemli sistemin bilinçli kontrolü ve sağlıklı titreşim yayması, istemdışı sistemin ve fiziksel organizmanın faalietlerini sağlıklı kılar. Sağlığımızın bozulmasının en önemli sebeplerinden biri, yanlış duyguların yönlendirdiği yanlış düşünceden kaynaklanır. Düşünce, tasavvur edip ona gönderdiklerimizin gerçekleşmesini, oluşum haline gelmesini sağlayan şuuraltına etki eder. İyileşme, herşeyde olduğu gibi zihinde, beyinde değişiklikle başlar.
Bireysel şuur, evrensel şuurun bir parçasıdır. Yönlendirilmesi ile evrensel şuur tetiklenir (yeni oluşum için). Bunun için zihni ve şuuraltını çok iyi kullanabilmeli, imgelemeyi çok ustalıkla yapabilmeliyiz. Bunun için imgeyi uzun süre tutup, niteliğini (canlılığını, parlaklığını) koruyabilmeliyiz. Daha sonra bu imgeyi uygun yere yönlendirmeliyiz. Bunu alışkanlık haline getirmeliyiz. Enerji sistemimizdeki sorunlu şakrayı bularak (soruna göre şakranın az çok dengesiz oluşu, sistem sorununa göre hangi şakranın sorumlu olduğu, organlara göre hangi şakranın sorumlu olduğunu bularak) niteliğini bilerek egzersizleri öncelikle uygun elementine uygun şartlarda yapmamız gerekir. Nefes teknikleriyle renkleri yükleyebileceğimiz gibi (yani o titreşimdeki enerjileri), bunu doğal materyaller (yiyecekler, taşlar, kristaller, giysiler) ile takviye edebiliriz.
Nefes tekniklerinde şakranın rengine uygun renk yüklemesi yapacaksak, o rengi imgeleyerek nefesi burundan alıp burundan vermeliyiz (bu az çalışan şakra için geçerlidir). Tamamlayıcı, dengeleyici renk kullanacaksak, bu karma bir renkse, nefesi burundan alıp ağızdan vermeliyiz (bu da fazla çalışan bir şakra için geçerlidir). Aldığımız hava enerjiye dönüşür, bütün vücuda enerji pompalar. Birinci şakradan başlayıp tüm şakraları güçlendirin. İlk üç şakranın; yeryüzünden, aşağıdan alındığı imgelenir. Şakraların dönüşü, erkeklerde birinci şakra soldan sağa, ikinci şakra sağdan sola olmak üzere sırayla devam eder. Kadınlarda tam tersidir. İmgelerken, bu dönüşü tasavvur edin. Her şakranın çalışması lokal olduğu kadar diğerleri ile de bağımlıdır. Dengede ve ortak çalışmaları, bu koordinen kurulması lazımdır. Dördüncü şakra yatay ve dikey düşünülür. Beş, altı ve yedinci şakralar için yukarıdan, gökyüzünden o ışığın alındığı tasavvur edilmelidir.
Birinci Şakra: Yaşam isteği, yaşam çabası, yaratıcılık ve üreticiliği temsil eder. Ana Renk: Kırmızı, Tamamlayıcı Renk: Mavi.
Ayaklara, bacaklara hitap eder ve topraklanmaya yardımcıdır.
İkinci Şakra: Sindirim, bağırsaklar, özümseme, sezgi ve alt bilinç duygu seviyesini temsil eder. Ana Renk: Turuncu Tamalayıcı Renk: Turkuaz.
Üçüncü Şakra: Böbrekler, pankreas, karaciğer. Ana Renk: Sarı Tamamlayıcı Renk: Mor.
Dördüncü Şakra: Kan ve dolaşım sistemi, kollar, sinir sistemi. Ana Renk: Yeşil Tamamlayıcı Renk: Eflatun. Beşinci Şakra: Boğaz, tiroid, paratiroid, metabolizma, hormonlar. Ana Renk: Mavi Tamamlayıcı Renk: Kırmızı. Altıncı Şakra: İç salgı sisteminin dengesi, beyin, göz, burun, kulak. Ana Renk: Mor Tamamlayıcı Renk: Sarı. Yedinci Şakra: Sağlıkla değil, bilinçle ilgilidir. Mikrokozmos olan insanın, makrokozmos olan evrenle, yaradanla bağlantısını kurduğu yerdir. Ana Renk: Beyaz Işık...
|
|
|
EFSANEVİ MEDUSA |
Yazar: Emka - 30-05-2017, Saat: 14:55 - Forum: EFSANELER
- Yorum Yok
|
 |
Medusa, Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavar.
Medusa, hayata çok güzel bir kız olarak başladığında; Athena, onu çok kıskanmıştı. ,'un Medusa'nın güzelliğinden başı öylesine dönmüştü ki, ona Athena'nın tapınaklarından birinde sahip oldu. Bu, Athena için son derece aşağılayıcı bir davranıştı, o da Medusa'yı bir Gorgon yaparak cezalandırdı. Medusa, bir insan olarak doğduğu için ölümlüydü.
Bu cezayla yetinmeyen Athena, daha sonra, Perseus'a onu yakalayıp öldürmesi için yardım etti. Perseus, Medusa'nın başını kestiğinde, Poseidon'dan olan çocukları Pegasus ve Chrysaor dışarı fırladı. Kan damlaları Libya çöllerinde birer yılana dönüştüler. Daha sonraları bu yılanlardan biri Mopsus'u öldürmüştür.
Perseus Medusa'nın kestiği kafasını alıp gittikten sonra, Athena olay yerine geldi. Medusa'dan geriye ne kaldıysa inceledi. Derisini yüzüp Aegis'in markası yaptı. İki damla kanını da Kral Erichthonius'a biri hastalıklara deva, diğeri öldürücü bir zehir olarak hediye etti.
Efsane
Kainatın, Tanrılar tarafından bölüşüldüğü çağlarda, Medusa adında güzelliğiyle herkesi kıskandıran, aynı zamanda bütün tanrıları kendisine aşık eden bir kız yaşarmış. Medusa o kadar güzel bir kızmış ki yeryüzünde güzelliğiyle ona rakip olabilecek başka bir kadın bulmak mümkün değilmiş. Bu yüzden derlermiş ki, yeryüzünde bütün kadınlar bu güzelliği yüzünden Medusa'yı kıskanırmış. İşte bu güzel Medusa kendisine Tanrılara adamış ve iki kız kardeşi ile birlikte baş Tanrı Zeus'un en sevdiği kızı zeka Tanrıçası Athena'ya ait bir tapınakta yaşarmış. Phorkus ve Keto'nun kızları olan bu üç kız kardeşten Medusa'nın haricinde diğer ikisi ölümsüzmüş. Kendi tapınağında yaşayan bu güzel kızı gören Athena da kızın güzelliğinden etkilenmiş ama kendisini daha güzel ve çok daha zeki bulduğu için de pek fazla önemsememiş. Athena, Baş tanrı Zeus'un kardeşi olan denizlerin efendisi büyük Poseidon ile birlikteymiş. Güçlü ve ölümsüz, büyük Tanrı Poseidon da karısı Athena'nın tapınağında yaşayan bu güzeller güzeli kızın farkındaymış ama Tanrılar katında bir ölümlüye aşık olduğu için küçümsenmekten korktuğu için de gizliyormuş ona olan ilgisini. Bir gün Athena her şeyi bilen baş Tanrı Zeus'un izniyle öğrenmiş Poseidon'un,Medusa'ya karşı ilgisini. Poseidon bunu şiddetle reddetmiş ve Tanrıça Athena'ya da yeryüzü ve gökyüzünde ondan daha güzel ve alımlı hiçbir canlının olmadığı üzerine yeminler etmiş. Athena da Poseidon'un bu söylediklerine inanarak olayı çok fazla büyütmemiş.Poseidon Athena'ya öyle demiş demesine ancak yine de bir türlü çıkaramıyormuş aklından dünyalar güzeli Medusa'yı.
Medusa tutkusu yüzünden Poseidon aklını kaçıracak gibi oluyormuş. Sonunda denizlerin büyük tanrısı bu tutkusuna yenik düşmüş ve bir gün gizlice girdiği sevgilisi Athena'nın tapınağında, güzeller güzeli Medusa'ya zorla sahip olmuş. Dünyalar güzeli Medusa harap bir halde tapınakta kalmaya devam ediyormuş ama bu olayı Athena'nın duyması da fazla zaman almamış. Athena, güçlü Poseidon'un bu yaptığı karşısında kendisini aşağılanmış hissetmiş. Bu hissi önce derin bir kıskançlığa, sonra da büyük bir sinire dönüşmüş. Öyle hiddetlenmiş,öyle hiddetlenmiş ki Medusa'yı çok acı bir şekilde cezalandırmaya karar vermiş ve kendi kendine demiş ki "Öyle birden öldürmeyeceğim onu ve kardeşlerini, onlara da önce büyük acılar çektirmeliyim.Tıpkı benim çektiğim gibi."Ve bu sinirle Medusa ve kız kardeşlerini birer ifrite çevirivermiş. Dünyalar güzeli Medusa ve kız kardeşlerinin artık yüzleri o kadar çirkinmiş ki kimse bakmaya tahammül bile edemiyormuş. Medusa'nın gören herkesi bir mecnuna çeviren, en ufak bir yelde bile bütün telleri havalanan o güzelim saçlarının her bir teli bir yılana dönüşmüş. Bununla da yatışmayan Athena'nın siniri Medusa'ya yine de bakmaya çalışan herkesi o bakışların taşa çevirmesini sağlamış. Gel zaman git zaman Athena bu cezayla da yetinmemiş ve Medusa'yı öldürmek için Argos Kralı Akrisios'un kızı Danae'nin, Zeus'tan olma oğlu Perseus'la yani üvey kardeşiyle işbirliği yaparak Medusa'nın kafasını kesmeye karar vermiş.Perseus üvey kız kardeşinin bu isteğini hemen yerine getirerek ışıltılar saçıp insanların gözlerini kamaştıran keskin kılıcını savurduğu gibi zavallı Medusa'nın yılan saçlı kafasını bedeninden ayırıvermiş.

Ancak Athena'nın bilmediği bir şey varmış. Güzel Medusa, Poseidon'un kendisine zorla sahip olduğu gece denizlerin kudretli Tanrısından hamile kalmış. Perseus'un gözleri kamaştıran kılıcı Medusa'nın kafasını bedeninden ayırdığı anda Poseidon'un Medusa'nın rahmine bıraktığı çocukları Pegasus ve Chrsyar, Medusa'nın cansız bedeninden dışarı çıkıvermişler.Athena, denizler tanrısı Poseidon'dan olma bu iki kardeşi kendisine köle yapmaya karar vermiş. Kardeşlerden Chrsyar'ın iyi bir savaşçı olacağını düşünen Athena onu kendisine, kanatlı beyaz bir at olarak doğan Pegasus'u da Korinthos şehrinin kralı Glaukos'un oğlu Bellerophone'e vermiş. Pegasus'u ona vermesinin nedeni de Bellerophone'nin ağzından ateşler saçan, aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu Khmimaira adında bir canavarla savaşmaya gidecek olmasıymış. Athena, uzun zamandır bu canavarla savaşmak için yardım isteyen Bellerophone'a Pegasus'u vererek yardım çağrılarına da kayıtsız kalmadığını göstermiş böylece. Athena "Pegasus, Bellerophone için bu savaşta oldukça işi yarar, ne de olsa denizler Tanrısı güçlü Poseidon'un oğlu" diye düşünmüş. Bellerophone, Pegasus'u iyi bir savaşçı olarak eğitmiş ve çok güzel bir dostluk kurulmuş aralarında. Zamanı gelince de Bellerophone kanatlı atı Pegasus'a binerek Khimaira ile savaşmaya gitmiş. Pegasus canavarın ağzından fışkırttığı alevlerin kendilerine ulaşamayacağı bir yüksekliğe çıkmış. Bellerophone da canavara havadan oklarıyla saldırmış. Kurşun ve demir karışımı oklarının birbiri ardına fırlatmış korkunç canavara.
Canavar yaralanıyormuş ama bu yaraları hiç de ölümcül değilmiş. En sonunda elinde tuttuğu,Tanrıların onu kutsadığı mızrağını kaldırmış ve canavar Khimaira'nın en zayıf yerine, yani tam çenesine saplamış.Canavar Khimaira'nın ağzından fışkırttığı alevler mızrağın kurşun ucunu hemen eritmiş.Eritince de kurşun canavarın boğazından içine doğru akmış.Ve canavar oracıkta ölüvermiş. Bellerophone canavarın cansız bedenine gururla bakmış.Yakın dostu büyük ve güçlü Tanrı Poseidon'un oğlu Pegasus'la birlikteyken yenemeyeceği hiçbir düşman olamayacağını düşünmüş. Bellerophone bu büyük zaferinin sarhoşluğu içinde kendinden geçmiş ve artık kendisini de bir Tanrı olarak görmeye başlamış.Yerinin de Tanrıların yaşadığı Olympos Dağı'nın zirvesi olduğunu düşünerek oraya doğru yola çıkmış.O sırada Olympos'taki tahtında olup biteni izleyen Tanrıların Tanrısı Zeus,Olympos'a doğru kanatlı atıyla gelen Bellerophone'u görünce çok sinirlenmiş. Hemen bir atsineğini göndererek Pegasus'u ısırmasını emretmiş.At sineği Baştanrıdan aldığı emirle birlikte hızla Bellerophone ve Pegasus'un yanına gitmiş ve Pegasus'u ısırmış.At sineğinin ısırmasıyla canı çok yanan Pegasus gökyüzünün engin mavilerinin ortasında çırpınınca sırtındaki Bellerophone'u da atıvermiş. Böylece Bellerophone tanrılara karşı işlediği bu büyük günahının cezasını ölene kadar insanların ondan iğreneceği bir şekilde çirkin,kör, sakat olarak geçirmeye mahkum olmuş.Pegasus ise yükselmeye devam etmiş. Sonunda Olympos'un tepesine varmış.Zeus buraya kadar gelebilen bu kanatlı beyaz atı çok sevmiş ve kendisinin silahlarını taşıyan bir hizmetkar olarak yanında görevlenmiş...
|
|
|
EN ÇOK BU RÜYALARI GÖRÜYORMUŞUZ |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 18:34 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Her gece görülen rüyalar arasında ortak bir nokta olabilir mi? Bu konuda özel olarak çalışan İngiliz psikolog Ian Wallace en sık… görülen rüyaları ve anlamlarını derledi.
The Independent’da yer alan habere göre çok sayıda psikolog rüyaları yorumlamak istemiyor. Ancak bu konu üzerine özellikle çalışan Psikolog Ian Wallace 30 yıllık meslek hayatı boyunca 150 bin rüyayı incelemiş durumda…
Wallace’ın belirlediği 9 maddelik rüya listesi ve anlamları ise şöyle:
TERK EDİLMİŞ VİRANE ODA
Ne anlama geliyor?
Bir evin içindeki odalar karakterinizin farklı yönlerini temsil ediyor. Dolayısıyla rüyada kullanılmayan boş bir oda görmek daha önce keşfetmediğiniz bir yeteneğinizi keşfedeceğiniz anlamına geliyor olabilir.
Ne yapmak gerekiyor?
Gizli yeteneklerinizi keşfetmek için daha çok zaman harcayın. Bu sayede gerçek hayatta size bazı kapıların açıldığını göreceksiniz.
KONTROLDEN ÇIKMIŞ ARAÇ
Ne anlama geliyor?
Rüyada kontrolden çıkmış bir araç görmek özel bir amaç uğruna izleyeceğiniz yolun sizin kontrolünüzden çıkmış olduğuna işaret ediyor. Gerçek hayatta bazen kontrolü kaybediyor, başka yönlere savruluyor olabilirsiniz.
Ne yapmak gerekiyor?
Sürekli kontrol halinde olmayı bırakın! İşleri kendi akışına bırakarak iç güdülerinize güvenin.
DÜŞMEK
Ne anlama geliyor?
Rüyada düştüğünüz görmek bir konuya takıntı derecesinde bağlı olduğunuz anlamına geliyor.
Ne yapmak gerekiyor?
Fazla bağlı olduğunuz konudan sıyrılmalısınız. Böylece kendinizi daha özgür hissedeceksiniz.
UÇMAK
Ne anlama geliyor?
Rüyalarda uçtuğunuzu görmek sizi sıkan bir sorun ya da sorunlardan sıyrılıp özgür kaldığınız anlamına geliyor olabilir.
Ne yapmak gerekiyor?
Bu özgürlük hissini şans ya da tesadüf olarak nitelemek yerine bilinçli olarak yüklerinizden kurtulduğunuz için kendinizle gurur duymalısınız.
KENDİNİZİ SINAVDA GÖRMEK
Ne anlama geliyor?
Rüyada kendinizi sınavda zorlanırken görmek günlük hayatta bir konudaki yapabilme kapasiteniz/ performansınız hakkında endişe duyuyor olduğunuz anlamına gelebilir.
Ne yapmak gerekiyor?
Sürekli kendinizi ve performansınızı sorgulamak yerine halihazırda yapabiliyor olduğunuz şeyleri öne çıkarıp onlarla gurur duyun.
KALABALIK ORTAMDA KENDİNİZİ ÇIPLAK GÖRMEK
Ne anlama geliyor?
Kıyafetlerimiz toplum içinde bizi bir çok şekilde temsil eder. Ancak rüyada kalabalık bir ortamda kendini çıplak görmek gerçek hayattaki sosyal ortamlarda o kişinin kendini korumasız ve zayıf hissettiğini temsil eder.
Ne yapmak gerekiyor?
Kendinizi sürekli saklamak ve kendinizden utanmak yerine açık olmalısınız. İnsanlar sizdeki değerleri bu şekilde görebilecektir.
TUVALET BULAMAMAK
Ne anlama geliyor?
Rüyada tuvalet görmek isteyip de gideremediğiniz arzu, tutku ve ihtiyaçlarınızın artık karşılanması/giderilmesi gerektiği anlamına gelir.
Ne yapmak gerekiyor?
Başkalarının istek ve ihtiyaçlarına odaklanmak yerine kendi ihtiyaçlarınıza odaklanın.
DİŞ DÖKÜLMESİ
Ne anlama geliyor?
Rüyada diş görmek kişinin kendine karşı olan güvenini gösterir. Dişin dökülmesi ise gerçek hayatta kendinize olan güveninizi yıpratacak bir olayla mücadele ediyor olduğunuzu temsil eder.
Ne yapmak gerekiyor?
Karşılaştığınız olayın sizi ne kadar yıpratacağını düşünmek yerine sizi ne kadar güçlendireceğine odaklanmanız gerekir.
BİRİ TARAFINDAN KOVALANMAK
Ne anlama geliyor?
Rüyada birinden kaçtığınız görmek kendinizi güvende hissetmek isteyip de bunu nasıl sağlayacağınızı bilemediğiniz anlamına gelir.
Ne yapmak gerekiyor?
Bu durumda kişisel hırslarınızı takip etmenizi sağlayan büyük bir fırsat ayağınıza kadar gelmiş demektir. Ondan korkup saklanmak yerine sizi takip eden şeyle yüzleşmelisiniz.
Kaynak: PSİKOCİTY
|
|
|
ENERJİNİZİ DOĞRU KULLANMAYI ÖĞRENİN |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 18:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Beyin öyle bir güçtür ki..
Kafadan geçen her düşüncenin Allah katında bir talep olduğuna inanıyorum iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ,
Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.
Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın…
Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor
Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)’yu andırmıyor mu?
Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yni dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi.Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark
edeceksiniz.
Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.
Sürekli param yok deyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.
Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar.
Çevrenize bakın örneklerni çok göreceksiniz.
Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere
ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın…….
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.
Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine deydirs! in. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı birbebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif bir ortamda büyütmeye çalışın.
ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler.
Neden ?
Ne zaman göstereceksiniz?
Tanrı’nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?
Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir! hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir. Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,
Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.
Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin .Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 s! ene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler. Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz.
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?
Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.
Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .
Ama şu anımı biliyorum,ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm. Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.
Siz de böyle ! yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3’e bölün.
Dün, bugün,yarın diye…
Biz ani stresleri çok severiz.Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar vehafıza, algılama, enerji süper olur.Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır. Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.
Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon ]iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz. Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?
Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.
Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi azalsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın. Reiki öğrenin. Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar. Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim.
Alıntı: Prof. Yıldız Batırbaygil
|
|
|
UZUN HAYATIN SIRRI BAGIRSAKLARDA MI SAKLI? |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 15:34 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bilim dünyası son 10 yıldır bağırsak florasını daha yakından inceliyor. Bağırsaklarda bakterilerin kanser, diyabet, obezite, kalp ve damar, alerji ve başka bazı metabolizma hastalıklarıyla ilişkili olduğunu ortaya koyan bilim adamları, yararlı bakteriler içeren besinleri öneriyor.
Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kliniği Prof. Dr. Yüksel Altuntaş, zararlı bakterilerin vücut metabolizması ve enerji dengesini bozduğunu söylüyor. 12’inci Metabolik Sendrom Sempozyumu’nda konuşan Prof. Dr. Altuntaş, son yıllarda bağırsaklarla ilgili yapılan pek çok araştırmanın sonuçlarının çıktığını söyledi. Bağırsaklarlar hem yararlı hem de zararlı bakterilerin bir arada bulunduğunu belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Bağırsaklarda 100 trilyon bakteri var. Faydalı bakteriler azaldığında zararlıları artıyor. Artan zararlı bakteriler ise vücut metabolizması ve enerji dengesini çok olumsuz etkiliyor. Kanser, obezite, alerjik-astım, kalp ve damar hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların riskini artırıyor” dedi.
BESİNLERE KALORİ OLARAK BAKMAYIN
Bağırsaktaki bakterilerin, yediklerimizin içeriğiyle doğrudan ilişkili olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Altuntaş, “Bazı yediklerimiz yararlı, bazıları ise zararlı bakterilerin üremesi için ortam hazırlıyor. Örneğin et ve et ürünlerini çok fazla tüketenlerde zararlı bakteriler oluşuyor” diye konuştu.
Faydalı bakteriler içeren probiyotik gıdaların sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Altuntaş, “Prebiyotik gıdalar ise faydalı bakterilerin üremesi için ortam hazırlıyor. Ev yapımı yoğurt, kefir, sirke, ev turşusu, ev salçası gibi gıdalar yendiğinde, iyi bakterilerle koruma kalkanı oluşturuyor. Sindirilemeyen karbonhidratlar da önemli kaynaklardan. Bunlar aslında lifli ve sindirilmeyip vücutta fermente oluyor. Kuru baklagiller, bezelye ciddi oranda yararlı bakteri sağlıyor. Ekşi mayalı ekmekler (beyaz undan yapılmış ekmek hariç) de ciddi bakteri kaynağı. Artık besinleri sadece kalori olarak görmemeli, probiyotik-prebiyotik gücüne bakmalıyız. Et yerken mutlaka yanında liften zengin olan baklagillerden yemeliyiz. Örneğin sirkeli, soğanlı piyaz gibi. ” dedi.
Sağlık sorunu bulunmayanların ara sıra aç kalmasının bağırsaktaki iyi bakteriler üzerinde olumlu etkisi bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Altuntaş, “Örneğin haftanın 2-3 günü akşam yemeği (meyve dahil) yememek benzer bir dekots etkisi yapar ve bağırsağın florasını değiştirir.
ARAŞTIRMALAR BAĞIRSAKLARDA KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA İLİŞKİYİ GÖSTERİYOR
Cleveland Clinic’den kalp ve damar hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Murat Tuzcu, son 10 yılda yapılan hayvan çalışmalarının sindirim sistemindeki bakterilerin şişmanlık, insülin direnci gibi olumsuzluklarla da ilgisi olabileceğini gösterdiğini söyledi. Meslektaşı Dr. Stanley Hazen 5 yıldır sürdürdüğü, Amerikan devletinin desteklediği araştırmaların, bağırsaklardaki bakterilerle kalp hastalıkları arasındaki bir ilişki olabileceğini düşündürdüğünü belirten Prof. Dr. Tuzcu, “Bu araştırmalardan ‘et yemeyelim’ sonucu çıkmıyor. Et önemli bir protein kaynağı. Ayrıca çinko, demir gibi vücuda çok gerekli maddelerden zengin. İşlenmemiş ve çok yağlı kırmızı eti makul miktarda yemek gerekiyor. Her öğün veya her gün bolca et yemenin yararlı olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok. Ama zararlı olabileceğini gösteren birçok bilimsel veri var” diye konuştu. Prof. Dr. Tuzcu, kırmızı etin kanserle ilişkisini gösteren bazı bulgular da bulunduğunu belirtti.
|
|
|
ÖLÜLERİN BEYİNLERİNİ DİRİLTECEKLER |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 15:21 - Forum: GÜNCEL HABERLER
- Yorum Yok
|
 |
ABD’de bir biyoteknoloji firması, ölü insanların beyinlerinde deney yaparak verileri geri kazanmak için Etik Kurulu’ndan izin almayı başardı. ABD ve Hindistan’dan beyin ölümü gerçekleşmiş 20 insanın beyinleri üzerinde deney yapacak olan firma önümüzdeki yıl itibariyle çalışmalarına başlayacak.
Araştırma ekibi ölü beyinleri yeniden çalıştırmak için sinir sistemlerini tetikleyerek ölü insanları kısmi olarak da olsa geri getirmeyi deneyecek. Bioquark isimli firmanın ReAnima isimli projesi dahilinde gerçekleştirilecek olan çalışmanın ne kadar gerçekçi olduğunu gösterecek herhangi bir kanıt bulunmuyor. Fakat araştırma ekibinde beyin ölümü üzerine birçok araştırma ve makalesi bulunan Dr. Calixto Machado gibi uzman isimlerin bulunması bu konudaki umutları yükseltiyor.

Araştırmada kullanıcılak denekler resmi olarak beyin ölümlerinin gerçekleştiği onaylanmış fakat bedenleri yaşam destek ünitelerine bağlı kişiler arasından seçilecek. Deney sürecinde ise bu deneklere farklı terapilerden oluşan kombinasyonlar uygulanacak. Bu terapi ve teknikler arasında beyne kök hücre yerleştirme, omuriliğe kimyasal enjekte etme ve sinir sistemlerini tetikleme gibi yöntemler bulunuyor. Tüm bu işlemler tamamlandıktan sonra ise araştırma ekibi birkaç ay boyunca deneklerin beyin aktivitelerini gözlemleyecek. Şirketin CEO’su Ira Pastor sonuçları işlemler bittikten 2 ila 3 yıl sonra elde etmeyi beklediklerini belirtti.
Biyoelektrokimyasal şekilde çalışan merkezi sinir sistemi elektrik sinyallerini sinir taşıyıcıları yoluyla iletiyor. Koma halinde bile çalışmayı sürdüren bu sistem beyin ölümünün ardından işlevini kaybediyor. Ekibin amacına ulaşabilmesi için bu sistemi yeniden çalıştırması gerekiyor. Şimdiye kadar kalp, göz, pankreas gibi birçok organın yeniden oluşturulması sağlandıysa da kök hücre tedavisinin beyinde ne gibi sonuçlar göstereceğine dair bir sonuç henüz yok.
Araştırma ekibi uzun vadeli vizyonlarının beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda tam iyileşmeyi sağlamak olduğunu belirtti. Fakat bunun şu an öncelikli amaçları olmadığını ve uzun vadeli çalışmanın sonuçları hakkında şu an için tahmin yapmanın mantıksız olduğunu açıkladı.
|
|
|
RESİMLERDEN BİRİNİ SEÇİN KARAKTERİNİZİ ÖĞRENİN |
Yazar: Spiritüeller - 29-05-2017, Saat: 15:15 - Forum: SPİRİTÜEL TESTLER
- Yorum Yok
|
 |
Dünya’nın en kısa süren kişilik testi. Her insanın kişiliği farklıdır ama temelde yatan bir kaç özelliği sadece bir resim sayesinde öğrenebilirsiniz. Sadece şu an bu 9 resim arasından gözünüze en güzel geleni, sizi en çok cezbedeni seçin ve altındaki sayıyı aklınızda tutun. Bakın bakalım bu siz misiniz ?
1 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz karşı konulamaz birisiniz. Seksi, güçlü ve cesur bir kişiliğiniz var. Tutku ve enerji dolusunuz. Bu tutkunuzun içinde bir de karanlık bir taraf var… Birilerini cezbetmeye çalışırken kendinizi iyi hissediyorsunuz. Her bulunduğunuz ortamda dikkati üzerinize çekiyorsunuz. Pratik bir zekanız var, ama ayrıca çabuk sinirlenen de birisiniz.
2 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Sizin bağımsız bir kişiliğiniz var. Mutlu, hareket halinde ve biraz da statü meraklısı bir insansınız. Herkesin sizin başarınızdan haberdar olmasını seviyorsunuz. Mantık odaklı bir insan olduğunuz için hayatı birstrateji oyunu olarak görüyorsunuz. Biraz yalnız bir kişiliğinizin var çünkü kendinizden başka kimseye güvenmiyorsunuz. Her zaman soğukkanlılığınızı korumayı biliyorsunuz. Doğuştan bir lider ve iş insanısınız.
3 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz dürüstsünüz. Masum, ahlaki değerleri olan ve çabuk adapte olabilen bir kişiliğe sahipsiniz. Etrafınıza çabuk uyum sağlıyorsunuz. Dışarıdan utangaç görünseniz de arkadaşlarınız arasında konuşkan bir yapınız var. Erdem sahibi bir insansınız ve hayatınızı buna göre yaşıyorsunuz. İnsanlar hakkında doğru tahminlerde bulunuyorsunuz. Bu yüzden etrafınızdaki insanlar sizin onayınızı almayı önemsiyorlar.
4 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz güvenilir bir insansınız. İnsanları önemseyen, kibar ve şanslı bir insansınız. Doğuştan sahip olduğunuz içgüdüler sayesinde insanlara yardım etmeyi seviyorsunuz. Sır tutmak konusunda sizden iyisi yok. Uyum meraklısı bir insan olarak harika bir ara bulucusunuz. iyi huyunuzdan dolayı insanlar sizinle arkadaşlık yapmayı seviyor. Kişiliğinizle insanlara kendilerini iyi hissettirmeyi biliyorsunuz.
5 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz zeki bir yapıya sahipsiniz. Asil, zeki ve bilge bir karakteriniz var. Her zaman zor tatmin olan, elinden gelenin en iyisine uğraşan birisiniz. Bilgi açlığınızı doyurmak için sürekli kitap okumanız şaşılmayacak bir gerçek. Bir filozof gibi her zaman hayatta büyük resmin peşindesiniz. Kendiniz, arkadaşlarınız ve dünya için her zaman iç huzurun arayışındasınız. İyi bir arkadaşsınız, fedakarlık yapmayı seviyorsunuz.
6 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Kurnaz bir kişilik yapınız var. Zarif, içine kapalı ve dahi bir karaktere sahipsiniz. Her türlü bulmacayı çözmeye yatkın aklınız sizin en büyük silahınız. Tartışmalarda veya genel yargılarda bir boşluk bulmakta başarılısınız. Sizin için rahat ve huzurlu bir ortam her zaman çok önemli. Kendi kendinizi geliştirmek konusunda tutkulu, duygularınıza gem vurmak konusunda başarılısınız. Duygularınızı kontrol altında tutarak güçlü kalmak konusunda kararlısınız.
7 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Sizi tanımlayacak kelime duygusal. Güvenilir, popüler ve iyi bir gözlemcisiniz. Derin düşünceli halleriniz sayesinde sık sık dalıp gidiyorsunuz. Yaptığınız bir çok şeyi duygularınız kontrol ediyor. Çok özel bir kişiliğe sahipsiniz, yaratıcı ve etkileyicisiniz. Arada bir kabuğunuzdan çıkıp çılgınlıklar yapmaktan da çekinmiyorsunuz. Şanslısınız ki çoğu insan bu çılgınlıklarınızı çekici buluyor.
8 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz çok orijinalsiniz. Eğlenceli, gezmeyi seven ama gerçekçisiniz. Sorumsuz bir çılgın asla değilsiniz. Ama özgür bir ruha sahipsiniz ve bunu her zaman gösteriyorsunuz. Hareketli bir düşünce yapınız var, her gün sizin için bir macera. Yine de düşünmeden adım atmayı sevmiyorsunuz. Yine de etrafınızdaki insanları şaşırtmayı başarıyorsunuz.
9 NUMARALI RESMİ SEÇENLER: Siz tam bir neşe kaynağısınız. Hayalperest, barışçıl ve genç bir ruhunuz var. İyimser, şefkatli biri olarak insanların içinde hep en iyi şeyleri görebiliyorsunuz. Her zaman gülümserken etrafınızdakileri de gülümsetiyorsunuz. Utangaç ve zeki birisiniz. Aynı zamanda çalışkansınız. Komik bir kişiliğiniz var ama çoğu insan sizi anlamakta zorlanıyor. İnce espri anlayışınız arkadaşlarınız tarafından yadırganabilir
*alıntı
|
|
|
|