Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1196 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 1195 Ziyaretçi
rahmanmutlu

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 233
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 352
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 782
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 702
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,549
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,922
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,129
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,318
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,570
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,853

 
  Psişik Vampirler
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 14:33 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Diyelim ki ….xx diye bir arkadaşınız var, bu …xx arkadaş insanların yoğun olduğu kalabalık yerleri seviyor, her zaman çevresinde başka bireyleri istiyor, fakat genellikle negatif düşünceler içinde ve olaylara bakış açısı hep olumsuz yönde, onunla paylaştığınız her noktada, her eylemde sizi uç noktalara taşıyor ve normal düşünce tarzınızdan uzaklaştırıyor. Onunlayken düşünceleriniz her an karmaşaya düşebiliyor, var olan en yalın gerçekleriniz bile yön değiştirebilir bir hal alıyor.
Bunun yanında bu …xx arkadaş karamsar olduğunuzda sizi avutmak yerine varlığındaki negativite ile daha da boşluğa düşmezi sağlıyor, neşeli olduğunuzda ani şoklarla öfke patlaması yaşamanızı veya bu mutlu hallerin içinde size gardınız düşürücü telkinler veriyorsa.
Onunlayken enerjinizin bir anda düştüğünü bariz olarak hissediyorsanız, tensel temaslarınızda sizden bir şeyin ona aktığını duyumsayabiliyorsanız, emin olabilirsiniz ki ağzından kanlar akan bir vampir gibi bu arkadaş da daha masum görünüşlü bir vampirdir. Hatta daha tehlikelidir çünkü diğerinin görünüşü ve uygulamak isteği eylem bariz, fakat işi subtil yapıdan hırsızlık olan bu arkadaşınki sinsicedir.
Bu tipleri kolay tanırsınız aslında, içten içe insana ihtiyaçları olduğunu bildikleri için genellikle kalabalık mekânları tercih eder ve bir çok kişiyle samimiyet kurma eğilimindedirler, bunu başarmak için birinin enerjisini öldüresiye veya kendilerini açığa çıkaracak kadar değil de azar azar çeker alırlar, kendinizi hasta gibi hissedersiniz, vücut ısınız düşmüş, kalbiniz onu ısıtmak için daha bir güçlü çarpmaya başlamıştır. Yanınızda olurlar fakat gözleri sürekli av peşinde, ilgileri başka yöndedir, anlattıklarınızın pek bir önemi yoktur önemli olan ne kadar sıkı düşünceler yaşayıp hangi uçurumdan aşağı düşerken sizin zayıflıklarınızdan ne kadar enerji çekecekleridir.
Zahir olan tehlikeleri algılamak Batın olanları algılamaktan çok daha kolaydır, bu yüzden Batın’ı anlamak ve etkisini hissetmek için bedensel uyanıklığınızı koruduğunuz gibi içsel olarak da uyanın. Bunu yapabileceğiniz çeşitli yollar var elbette bu da başka bir yazının konusu olsun.
Şimdilik açın gözlerinizi de bir bakın etrafınıza, yakınlarınıza, dostlarınıza, sevgilinize, hatta eşinize, onlarlayken neler hissediyorsunuz?
Vampirlik virütik olan zihinsel bir programdır
– Amacımız vampirleri kazanmak yada kaybetmek değil onları anlamak ve kendimizi korumak
– Kendinizin de vampirlik yaptığını fark ederseniz bu vampirlik yapmadığınızı düşünmenizden daha hayırlıdır.
– Yüzünüze gülüp arkanızdan konuşanlar menfaati bitince size sırtını dönen herkes
– Onlar sizinle aynı yerde çalışırlar entrikalarla ortalık karıştırırlar
– Hatta bu vampirler yatağınızda olabilir bir an sevimli sevgi dolu espriler yapan bir partnerken birden mesafeli soğuk bir yabancıya dönüşebilir…
– Vampirlerin genel özellikleri ‘kişilik bozukluğu’ sergilemeleridir.
 – Kişilik bozukluğu bir kişinin gerçeklikten kopuk olarak kişisel deneyim ve davranış sergilemesidir.
– kişilik bozukluğu olan kişi kendini başkalarını ve olayları algılama ve yorumlama biçimi duygusal tepkilerinin yoğunluğu genişliği tutarlılığı uyumu verdiği sözleri yerine getirmedeki dengesizlikleri sınır kavramının olmaması şeklindeki davranış ve güdülerle gösterir..
 -Düşünce ve Davranış Bozukluğuna ait 11 farklı tanı belirlenmiştir ama bunlardan 5 tanesi konumuza dahildir
– Anti-sosyal
– Dramatik
– Narsist
– Obsesif-kompulsif(saplantılı-takıntılı)

sosyal-vampirler.can.metedoran.enerji.vampiri.png

BİR VAMPİRİN ÖZELLİĞİ NELERDİR
– sevilmediğini istenmediğini sanır
 – ben iyi değilim diğerleri iyi yada diğerleri kötü ama ben iyiyim(saplantılı olarak böyle düşünür)
– benim ihtiyaçlarım seninkilerden önemlidir
– kurallar diğer insanlar için geçerlidir
– hiçbirşey benim suçum değil diye düşünür
– bazen kimsenin göze alamadığı şeyleri yapmayı göze alırlar

VAMPİRLERİN TAKTİKLERİ
 – yanlış yönlendirme
 – karşısındaki kişinin zaaflarını tespit etmede doğal yetenek geliştirirler
– soyutlama yani ‘sana bir şey söyleyeceğim ama kimseye söyleme’ gibi
– Arzuları kullanır ve kolay empati kurar
 – Bir seçim olmayan seçimler sunar ‘ya..ya..’ seçeneklerden biri imkansızdır olumsuz sonuca ulaşma korkusunun olumsuz sonucun kendisinden daha büyük bir korku yarattığını bilir..

VAMPİRİN YARATTIĞI HİPNOTİK DURUMLAR
– çok yetenekli ilgi çekici becerikli ve parıltılı görünür..
– onlarla konuşmak kolaydır
 – sizi anlar görünür bazı falsolarını farketseniz bile sizi öyle olmadığına kolaylıkla ikna eder
– konuşmasında dramatik detaylar ünlemler kullanır ve pohpohçucudurlar
– ne kadar ilgi çekici olsalarda tutarsızdırlar
– konuşulan hiçbirşeyi denildiği gibi yapmaz sınırları zorlamayı sever ve sınırlama vampir için kısıtlamadır
 – en önemli özelliği sizi öfkelendirir ve onunla beslenirler
– en savunmasız yerlere saldırırlar
 – her duygusal psişiktir
 – her psişik vampir- duygusal değildir
 – değişken huyludurlar hızlıdırlar
 – ne kadar haklı olsanız doğru olsanızda kanıtlasanızda vampire onu kabul ettiremezsiniz hatalarını ona gösteremezsiniz ve sizi ÇATLATIR…
– çünkü o gerçeklerle yüzleşirse ne yapacağını bilemez ve korkar bu yüzden yüzleşmek istemez seni delirtir
– çoğunlukla hayatının bir döneminde imkansız bir arzuya yönelir
– bu uğurda herşeyi yapabilir ve herşeyini yitirebilir
– çünkü gerçekle bağlantısını yitirmiştir
 – aşırı dedikoducudurlar kulis yapmayı severler gerçekmiş gibi yalan konuşabilirler yalanları yüzlerine vurulduğunda bile algılıyamazlar bu sizi delirtir
 – aşırı artistik olabilirler sizi inandırabilmek için her dramı sahneye koyarlar

VAMPİRLERDEN NASIL KORUNABİLİRİZ
 – Kuralsız oldukları için kural koyun o zaman sızlanacaktır ama kararlı ve iradeli olmalısınız
– onun dramını izleyin ama içine girmeyin oyununun kadrosunda yer almayın
– konuşmalarından ziyade performansına bakın
– herhangi bir konuda karşıkarşıya kaldığınızda onun dedikleri değil objektif olanı tespit edip onunla pazarlık edin sürece müdahale ederse karşı çıkın
 – çılgın bir fikir duyduğunuzda ayırt edin ikinci kez sorulan bir soruya cevap vermeyin (tekrarlatmayı severler)

 DİĞER BAŞ ETME STRATEJİLERİ
– Onları ve hikâyelerini tanıyın kendi amaçlarınızı bilin.
 Bu kişilerin ortaya koydukları dengesizlikleri zaten farkederiz ama herseferinde düzeleceğine dair kendimizi kandırırız ve değişeceklerini beklemek en büyük hata olabilir..Varsayımlar yapmadan nesnel gerçekliğe odaklanın…
 – Sizi izole etmelerine izin vermeyin çünkü saplantılı arzulara sahip oldukları için size ‘sır’ verirler sizi en yakın dost ilan ederler ve sizi kullanırlar
akıllarındaki birşeyi kimseye söylememeniz konusunda sizi özel kılarlar durumu farkedin ve sır kabul etmeyin ve durumu diğer insanlarla paylaşacağınızı bildirin..
– Onların yapmadıklarını yapın sözlerine değil davranışlarına önem verin sizi hipnotize edebileceğini (konuşması dramı vs) aklınızdan çıkarmayın
– Onunla kazanamayacağınız savaşa girmeyin Vampirlerin tek öğrenme yolu davranışlarının sonucunu yaşamaktır..
Özellikle onu yaptıklarında ötürü KAYIRMAYIN… özellikle çocuğunuzsa iyice bu konuda kararlı ve bilinçli olun…
 
– Konuşmalarınızda onu yönlendirebilmek için ‘ne nasıl ne zaman’ gibi sınırları belirleyici cümleler kullanın huysuzluklarına aldırmayın vazgeçmeyin kararlı olun ana-babaysanız aranızda tutarlı olun
– kendi sınırlarınızı iyi belirleyin bazen hiçbir müdahalede bulunmadan uzaklaşmak en iyisidir

PSİŞİK VAMPİRLİK VE KENDİNİ KORUMA YÖNTEMLERİ
1- SAAT YÖNÜNDE AURA MASAJI
kendinizi rahat bir pozisyona getirin ve iyice gevşetin..
Sağ elinizi mide çakranızın 2-3 santim yukarısında tutarak saatin yönünde yavaş yavaş döndürerek oluşan enerjiyi hissedin..
 Kademeli olarak elinizi ve döndürüşünüzü genişleterek üst göğüs ve alt mide seviyesine kadar dönen enerjiyi hissedin..
Bir süre daha devam ettikten sonra yavaşça elinizi yana bırakarak oluşan vorteksi deneyimlemeye devam edin..
2- SAATİN TERSİ YÖNÜNDE MASAJ
Aynı uygulamayı bu sefer sol elinizle başlatıp devam edin..
Her iki uygulama devam ederken aynı zamandada içsel merkezinizde güçlü bir jenaratörün devreye girdiğini ve merkezi aura bölgenizden başlayarak bedeninizin tamamında parlak yeni bir enerjiden oluşan güçlü bir kalkan oluşturduğunuzu hissedin…
 3- YENİ ENERJİYİ KABUL ETME UYUMLAMA- OLUMLAMA
 Auranızda oluşturduğunuz yeni enerjiyi dengeliyebilmek için önce her iki elinizin parmak uçları ile şakaklarınıza dokunarak varlığınızın tamamına yayılancanlı enerjiyi hissedin…
Bu esnada gözlerinizi kapatarak kendi olumlama cümlelerinizi söyleyin.. Örnek;
” Ben tamamen yeni bir enerji yüklendim ve güçlendim.. Varlığımın en iç kısmı artık dengede ve uyumlu. Güçlü bir enerji kalkanı ile sarılmış durumdayım korunuyorum ve güvendeyim”
 Yöntem günlük olarak uygulandığında auradaki renkler daha canlı kılar ayrıca kırılma yada yırtık gibi aura zafiyetleri yakın zamanda yok olurlar ve ayrıca dışardan alınan psişik saldırıların aurada bırakmış olduğu hasarı onarır…
Bunların dışında ‘okutma’ ‘kurşun dökme’ ‘abdest alma’  uygulaması da en eski psişik negatif enerjiyi dönüştürme yöntemidir ve kurşun elementi auraya yapışmış olan negatif tortuları sıvı haldeyken içine hapseder ve su ile ve akabinde ateşte tekrar eritilerek negatif enerji dönüştürülür…
Bu konuda daha birçok yöntem var ama bu uygulama benim en pratik bulduğum yöntem ve gece yatağınıza yattığınızda rahatlıkla uygulayabilirsiniz…
 Aklıma son anda gelen bir yöntem daha var kristal kuvars taşımak kolye olabilir bunu reiki ile programlayıp üzerinizde bulundurun..

KORUNMA
2 çeşittir, yukarıda yazdığımız gibi…
1-Korunma ağı kurmak.2-3’lü KOD kurmak… Bunları açıklayayım..
1-Koruma ağı en basit olanıdır ve sadece ana kaynaktan yani Allah Teâlâ katından koruyucu bir ışığın gelip Sizin enerjiniz ile birleşip etrafınızda adeta aurasal bir çember oluşturduğu imgelenir… Bu çember Size kanca atıp enerjinizi emecek psişik vampirin emme işlemini engeller ve çembere çarpan enerji geri kaynağına döner… Bu işlem her akşam yatarken ve özellikle sabah kalkıp halkın arasına karışmadan imgeleme yapılarak ve akli gözle görülerek yapılır, gün içinde de aktif olduğu imgelenir…
 2-3’lü KOD kurmak…Bu sistemde dünyevi özünüz+ TANRI katından koruyucu ışık+ Madde ötesi Ana Özünüz… Bu 3’ü BİR edilip imgelenerek etrafınızda bir koruma çemberi oluşturulur. yukarıdaki gibi saldırıya geçen enerjiler yine bu çembere çarparak kaynağına geri döner…Bu işlem de akşam yatmadan ve her sabah halk arasına karışmadan yapılır ve gün içinde aktif imgelemesel desteklenir…

Bu konuyu yazdır

  Spirituelizm Terimleri
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 14:09 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Aura: Aura, “Yaşamsal Enerji”nin, organizmalardan insan gözünün göremeyeceği bir frekans düzeyinde titreşen ışınlar tarzında yayılmasıyla oluşan elektromanyetik bir alandır. Kimi medyumlar ve hassas kişilerce görülebildiği gibi, “kirlian fotoğrafçılığı” aygıtlarıyla da saptanabilmektedir. İyi de saptanıyor da ne oluyor? Çoğunlukla edinilen bilgiler çeşitli ruhsal şifalandırma tekniklerinde kullanılır, kimileri de renkleri okuyarak karşısındakinin ruh halini öğrenebilirler 

Astral Seyahat:Kişilerin uyurken veya yapmayı öğrenenlerin bilinçli olarak gerçekleştirdikleri ve astral bedenin fiziksel bedenden geçici olarak ayrılıp başka mekanlarda dolaşmasıyla gerçekleşen hadise. “Dün gece garip bişi oldu, uyuyordum ve kendi bedeni uyurken izledim” gibi durumlar, astral seyahata örnek verilebilir. 

Biyoenerji:Evrensel yaşam gücü kavramına Doğu Avrupa ülkelerindeki bilim adamlarının vermiş oldukları ad. Bu bilim adamlarına göre, her şeye bağlanan, denetlenebilen ve yönlendirilebilen bu enerji ,canlıların, özellikle de insanların bedeninden çıkar. Çeşitli şifalandırma faaliyetlerinde de kullanılır. Elimizi ağrıyan yerimize götürdüğümüzde, ağrının azalması bunun en basit örneğidir. 

Chi:Çin felsefelerinde canlılığın, uyum ve ahengin kaynağı olarak ifade edilen Çince bir terimdir. Akupunkturda insan vücudunda, “feng shui”de yerkürede dolanan güç olarak sözü edilen “Chi”, Reiki’de “evrensel yaşam enerjisi” olarak geçen “Ki”nin karşılığıdır. Yine uzakdoğu sporlarıyla ilgilenenlerin de karşılaştıkları ve hatta filmlerde de bile rastladığımız bir kavramdır. 

Çakra: İnsan bedenindeki, bir takım enerjileri çeken, dönüştüren ve dağıtan enerji merkezleridir. Bu enerji merkezleri bir spiral tarzında hareket ettikleri için Sanskrit dilinde “çark” anlamına gelen “çakra” sözcüğü ile adlandırılmıştır. Vücutta çeşitli salgı bezlerine bağlı olarak yedi çakra vardır. Bunların tıkanmaları dizi senaryolarında eğlence konusu olsa bile, hoş olmayan sıkıntılar yaratabilir.

Durugörü: Canlı ve cansız nesnelerin ve olayların beş duyunun yardımı olmaksızın (paranormal) algılanması. Bu fenomende, çeşitli vizyonlar veya imajlar görmek, aura görme gibi durumlar yer alır. Halk arasında ciddi veya esprili “bana görünüyorlar” durumunun da altında bu yatar. Gaipten sesler duymak olarak nitelendirebileceğimiz hale de “duru-işiti” denir. 

Medyumluk: Özel yeteneklere sahip kimselerin dünyadaki bedenini terk etmiş varlıklarla ruhsal irtibat kurarak, onlardan aldığı tesirleri çeşitli tezahürler halinde dünyaya yansıtması. Bir nevi öte dünya radyosu olarak da nitelendirebiliriz. Öte taraftan aldığı yayın dalgalarını, bu tarafa yayın biçiminde aktarırlar. 

New Age (Yeni Çağ):. Dünya insanlığının 20. yüzyılın ikinci yarısında spiritüel bir aydınlanma dönemine girmiş olduğuna inananların, içinde bulunulan bu döneme verdikleri ad. Dönem şairi Kryoni’nin dizelerinde ise şöyle anlatılır.“Yine halet-i ruhiyeye nev-i zaman geldi, 

Müjdeler gülşene kim vakti üstadın geldi,

Ey bülbül 2012’yi beklerken gönle gazelhan geldi, 

Müjdeler gülşene kim vakti nev-i zaman geldi.”

Om: Özellikle komedi filmlerinde çok görürüz, böyle hafif uçuk kaçık ablalar veya amcalar toplanır bir araya ve lotüs duruşunda durarak “ooooommm” çekerler. Peki bu nerden ortaya çıkmıştır? Om hecesi yada sesi, yaratıcı sesi ifade eden en kutsal mantradır ve sesin en mükemmel ifadesi olarak kabul edilir Hinduizm’de. Yoga ve meditasyon çalışmalarında ise “om” çekilmesini, bizde zikrederken kullanılan “hu” gibi kelimelere benzetebiliriz. 

Osho: 1931-1990 yılları arasında yaşamış, Bhagwan Shree Rajneesh adıyla da bilinen Hindistan doğumlu aydın kişi. Piyasada birçok kitabı bulunan ve din, felsefe, psikoloji, politika vb alanlarda her türlü geleneği temelden sarsan yorumlarıyla büyük ilgi ve de tepki toplamış bir kişilik. 

Parapsikoloji: Telepati, durugörü, telekinezi vs. gibi fiziksel medyumluk fenomenlerini materyalist (bedendışı bir ruh etkeninin varlığını kabul etmeksizin) bir bakış açısıyla inceleyen bilim dalı. Bu kavramını ilk duyduğumda merak edip bir lise hocama sormuştum ve o da bana “parayla ilgili ruh hallerini inceliyor sanırım” demişti. 

Reiki: Kelimenin kökeni, Rei (Heryerde bulunan) ve Ki (Yaşam Enerjisi) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. 19. yüzyılda, Japon Dr. Mikao Usui’nin eski Sanskrit metinleri ve Japon okült bilgilerinden yararlanarak geliştirdiği tedavi tekniğidir. Öğrenci, bir hoca tarafından inisiye edildikten sonra Reiki uygulayıcısı olmaktadır. Dünyada ve ülkemizde fazlasıyla hızlı yayılan bir moda haline dönüştüğü için maalesef çeşitli tepki ve önyargılarla karşılaşan bir çalışmadır. Yine kendi deneyimlerime bakarak söyleyebilirim ki adam gibi bir hocanız varsa, hayatınızı olumlu yönde çok ciddi etkileyebilir. Ama burada Reiki hocasının kalitesinin öneminin altını defalarca çiziyorum.

Reenkarnasyon: Ölüm olayı ile bedenini terk etmiş ruhun, madde kâinatındaki dünyalarda, türleri ilgilendiren tekamül yasasına aykırı düşmeyecek şekilde tekrar tekrar bedenlenmesi olayına verilen addır. 

Spiritüalizm: Ruhçuluk. Terim, Latince “ruh” anlmına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup iki ayrı anlamda kullanılmaktadır: Felsefi spiritüalizm anlamıyla , ruh ya da “can”ın maddeden ayrı bir cevher olarak varlığını kabul eden öğretileri kapsayan genel addır. Maddeciliğin karşıtıdır. Deneysel spiritüalizm anlamıyla ise çok eski zamanlardan beri ortaya atılan spiritüalist teorileri bilimsel ve deneysel bir zemine oturtan ruhçuluktur. Aslında değme spiritüel geçinenlere “Spiritüalizm nedir?” diye sorsanız, apışıp kalır ve tam cevap veremez. Kimilerince de “kendini tanıma yolu” anlamında kullanılmaktadır. 

Telepati: En az iki bedenli arasında düşünce, fikir, duygu, duyum veya imajların aktarılmasını sağlayan irtibattır. Yunanca tele (uzak) ve pathe (meydana çıkma) ya da pathos (normalüstü hissi bağ) sözcüklerinden türemiştir. Bir nevi ruhani cep telefonudur. 

Telekinezi: Bir fiziksel medyumun, eşyaları el veya diğer bilinen fiziksel araçların yardımı olmaksızın, uzaktan hareket ettirebilmesidir. 

UFO: “Kimliği tanımlanamayan uçan nesne” anlamına gelir.

Üçüncü Göz: İki kaş arasının biraz yukarısında yer alan, kimilerinin altıncı çakranın uyarılmasıyla etkinliğe geçtiği söylenen bir tür psişik göz. Durugörü yeteneğinin bağlı olduğu psişik bir organ olarak kabul edilir. Lobsang Rampa’nın “Üçüncü Göz” kitabıyla popülerleşmiştir. Rampa’ya göre, Tibet lamaları bu gözü bir sivri sopa yardımıyla alınlarının ortasında delik açmak suretiyle etkinliğe geçirirler. 

Vizyon: Geçmişte olmuş veya olmamış, uzakta olan veya hiç olmayan ve olacak veya olmayacak birtakım olayları görme organının yardımı olmaksızın (zihinsel) görme ya da algılama. 

Yin Yang: Evrenin düalite ya da zıtlıklar üzerine kurulu, birliğini ifade eder. Yang evrenin pozitif, eril, aktif, ışıklı, göksel tarafını; yin ise negatif, dişil, pasif karanlık, yersel tarafını temsil eder. Sosyete pazarındaki tarifi, “her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötülüğün içinde bir iyilik var”dır. Sevilerek tüketilen bir semboldür.

Zodyak:Astrolojide, Güneş Sistemi’ni çok uzağından çevreleyen, sabit yıldızlardan oluşan 12 takımyıldızın oluşturduğu kuşağa verilen ad. Bu takımyıldızlar birtakım hayvanlara benzetildiği için söz konusu takımyıldızlar kuşağına Yunanca’da “hayvanlar çemberi” anlamına gelen “Zodyak” adı verilmiştir.


spirituel-meraki-olanlarin-okumasi-gerek...80x487.jpg

Bu konuyu yazdır

  Beyin Gücünü Arttıran 11 Yöntem
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 13:37 - Forum: Zihin - Yorum Yok

Beyin Gücünü Arttıran 11 Yöntem



Uzmanlar, hafıza ve zekâ körelmesinin önüne geçerek beyin gücünü artıracak 11 maddelik bir öneri listesi hazırladı. İşte beyin gücünü artıracak yöntemler

1- Akıllı ilaçlar: ´´Modafinil´´ gibi ilaçlar, beyni 90 saat boyunca uyanık tutuyor. Beynin bir bölgesinden diğerine veri akışını sağlayan kimyasalları artırıyor.

2- Yiyecekler: Protein açısından zengin besinler yarar sağlıyor. Düzenli kahvaltı yapmak da zihinsel performansı artırıyor; gazlı içecekler tam tersi etki yapıyor.

3- Müzik: Özellikle Mozart dinlemenin matematiksel zekâyı artırdığı ve müzik derslerinin, çocukların IQ´´sunu yükselttiği belirlendi. Ancak pop müziğin böyle bir etkisi görülmedi.

4- Biyonik beyin: Elektrotlarla beyne az miktarda elektrik akımı vermenin, beynin gücünü artırdığı belirtiliyor.

5- Zihinsel egzersizler: Zor matematik soruları zekâyı keskinleştiriyor. 5 hafta boyunca zihinsel egzersiz yaptırılan çocukların IQ´´su 8 puan yükseldi.

6- Hafıza oyunları: İskambil destesindeki her kartı bir karakterle özdeşleştirip tüm karakterlerin yer aldığı bir hikâye yaratarak, 52 kartı sırasıyla hatırlayabilirsiniz. 

7- Uyku: 21 saat boyunca uyumamak, beyin üzerinde sarhoşluk gibi bir etki yaratır. 2 saatlik çalışmadan sonra iyi bir gece uykusu uyumak, öğrenmeyi kolaylaştırır.

8- Yürüyüş: Haftada 3 kez yarımşar saat yürüyüş yapmak; öğrenme, konsantrasyon ve mantık gücünü yüzde 15 artırır.

9- Hobiler: Örgü ören, bulmaca çözen yaşlıların Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğu tespit edildi.

10- Konsantrasyon: Bu da beyin için önemli bir egzersiz! Bir iş üzerindeyken, kısa süreli bir dikkat dağılması sonrasında yeniden konsantrasyon sağlamak yaklaşık 15 dakika sürer.

11- Nörolojik tarama: Beyin içindeki hareketliliği gösteren tarayıcılar, beynin aktivitelerini kontrol etmekte de kullanılabilir

Bu konuyu yazdır

  Adaçayı ile Ruhsal Temizlik
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 13:33 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Adaçayı ile Ruhsal Temizlik
Adaçayı yalnız yemeklerde ve Alternatif İlaç olarak kullanılmaktan başka büyük ruhsal faydaları olan harika bir bitkidir. Onlarca Adaçayı çeşidinin olmasına rağmen burada Amerika’nın güney batısında ve Meksika’da yetişen tütsü olarak kullanılan Beyaz Adaçayı’ndan (Salvia apiana) bahsedilmektedir. Türkiye’de yetişen ve genelde çay olarak kullanılan Anadolu Adaçayı (Salvia pratensis) yukarıda bahsedilen Adaçayı ile aynı bitki ailesindendir ve her ikisi de benzer bitkisel ve ruhsal etkileri olan yerel çeşitlerdir.



Ruhsal Temizleyici
Bu işleme tütsüleme denir ve kurutulup bir demet şeklinde sarmalanıp bağlanmış Adaçayı çubukları kullanılır. Bu pek çok şey için kullanılabilecek bir ritüeldir. Enerjinizin düşük olduğunu ve dengeye ihtiyacınızın olduğunu hissettiğinizde, yada istenmeyen Ruhlardan, kötü veya negatif enerjilerden arınmak istediğinizde bu işlem sizin için mükemmeldir. Bu yöntemi kendiniz veya yardım edecek biri ile yapabilirsiniz. Birinin yardım etmesi hem daha iyi hemde daha kolaydır. Sarmalanmış kuru Adaçayı demetini tutuşturarak iyice yanmasını sağlayın. Alevli bir ateş olması gerekmiyor. Mangaldaki kömür gibi yavaşça ve içten yanması gerekmektedir. Böylece dumanın tütmesi başlayacaktır. Ayağa kalkarak ellerinizi yana açın. Yardımcınız tüten demet ile çevrenizde dolaşarak, başınızın, ellerinizin ve ayaklarınızın, avuçlarınızın ve ayaklarınızın altında dahi, yani tam anlamı ile tüm bedeninizin çevresinde daireler çizmelidir. Bu arada siz de ellerinizi ve tüm bedeninizi dumanda yıkıyormuş gibi yapın!

Bazıları, dumanı temizlenen kişinin çevresine dağıtmak için, geniş bir tüy kullanmayı tercih eder. Birkaç tüyden oluşan bir yelpaze de yapabilirsiniz. Bu tamamen size kalmış. İşlem size uygulandığında… meditasyonda olduğu gibi gevşeyin, nefesinizi kontrol edin, ve bedeninizin beyaz bir ışıkla dolduğunu hayal edin. Eğer işlemi siz uyguluyorsanız… tüten dumanın bir ışık gibi etrafa yayıldığını ve akan bir su gibi değdiği kişi ve eşyalaı temizlediğini hayal edin. Tüten demeti ateş almayacak bir kaba yerleştirin. Ben küçük ağaç bir kap kullanmayı tercih ediyorum. Aynı zamanda ateşin yanmasının devam etmesi için demetin yanan ucunu altta tutulmasında fayda var. Dumanın olduğu yerde ateş var… bunu unutmayın. Bu nedenle de onu kontrolsüz bırakmayın! Unutmadan bir şey daha hatırlatmak istiyorum… Adaçayı dumanı Marihuana gibi kokmaktadır. Bunu hatırlatmamın nedeni daha sonra evinize gelecek olan kişiler sizin ot içtiğinizi zannedeceği içindir! İnsanların sizin yaptıklarınızı yanlış anlamasını istemiyorsanız bir şekilde önleminizi almalısınız.
 
Büyü Araçlarını Temizlemek ve Arındırmak
Büyü Araçlarınızı her zaman temizlemeli ve arındırmalısınız… özellikle arkadaşlarınızdan biri meraktan bunlara dokunmuşsa. Bu onlardan gelen enerjiyi boşaltacaktır. Büyü Araçlarınızda yalnızca kendi enerjinizin olması istersiniz ve bunun böyle olması gerekir. Aynı zamanda Kristallerinizin ve Altar’ınızın da temizlenmesi ve arındırılması gerekmektedir. Bir elinize yanan Adaçayı demetini, diğerine de Büyü Araçlarınızı alın. Tüten demeti araçların çevresinde dalgalandırarak onları temizleyip arındırın… tüm istenmeyen enerjinin onları terk ettiğini ve saf beyaz bir ışıkla kaplandıklaını hayal edin. Bunu yapacaksanız… tüm araçlarınızı, kristallerinizi ve diğer şeylerinizin hepsini temizleyin. Özellikle Altar’ınızın dışarıda veya herkesin ulaşabileceği bir yerde olması durumunda, arkadaşlardan veya aileden biri gelip sadece meraktan herhangi bir şeye dokunup eline almış olabilir. Bunun için onları suçlayamazsın. Eğer birinin evine gidip bu tür şeyleri görsem… ben de dokunmak isterim. Tabi ki en doğrusu size ait olmayan bu tür araçlara dokunmamak en doğrusudur. Merak kediyi öldürür!
 
Evi Temizlemek ve Arındırmak
Bu yöntem evinizdeki kötü Ruhları veya negatif Enerjiyi def etmek için mükemmeldir. Ruh çağırma seansından sonra bunu yapmak çok faydalıdır. Belki de bir komşu veya bir düşmanın yada enerjisini sevmediğin bir kişi evine gelmiş olabilir. Bu enerjiyi def etmek için bu yöntemi kullanın!
 
Evinizi temizlemek ve arındırmak için kesinlikle tüm bir demeti kullanmanız, ve bunu evinizin içinde yakmanız gerekmektedir. Giriş kapısından başlamalı, ve kapının etrafında tüten demetle hayali bir çizgi çizmelisiniz. Hareketleriniz saat yönününde olmalıdır. Bundan sonra duvarda düz bir çizgi çizerek ilk pencereye kadar ulaşın. Pencereye de kapıya yaptığınız gibi etrafında bir çizgi çekin… ve böylece tüm evde aynı yöntemi uygulayarak tekrar giriş kapısına kadar ulaşın… bu arada dolap kapılarına da aynısını yapmayı unutmayın. Bazı kişiler bunu tüm köşe bucaklarda yapmayı tercih etmektedir. Demek istediğim, duvarların döşeme ile birleştiği noktada ve tabanda, hatta dolapların içlerine de bu işlemi uygularlar. Tüm bunlar bir tercih meselesidir ve bu ritüel için ne kadar çaba sarf etmek istediğinize bağlıdır. Evde tüten demetle dolaşırken… yüksek sesle… “Benim için kabul edilmez olan, Işığın tarafında olmayan herhangi bir ve tüm Ruhlar ile Enerjiler gitsin!”, veya buna benzer sizin tercih ettiğiniz bir cümleyi tekrarlayın,  bitirdiğinizde… demeti ateş almayacak bir şeyin üstüne koyun. Daha önce söylediğim gibi bu küçük ağaç veya metal bir kap olabilir. Demetin yanan tarafını alta gelecek şekilde koyarsanız demet bitene kadar etkin olarak tütmeye devam edecektir.

Bu konuyu yazdır

  illuminati Nedir ?
Yazar: Emka - 21-05-2016, Saat: 13:18 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

İlluminati "aydınlanmışlar" anlamına gelen Latince kökenli bir sözcüktür.
İlluminati nedir? Oldukça merak edilen bu sorunun cevabı yıllar boyu birçok kişi tarafından merak edilmiş ve araştırılmıştır. Sonuçlara göre illuminati batıl inançlara, ön yargılara, dinin sosyal hayat üzerindeki etkilerine karşı gelen bir örgüttür. Ancak sonradan amacından saptığı düşünülür. Amacından sapan illuminatinin yeni hedefi araştırmacılara göre dünyadaki düzeni değiştirmek, dinsel inançları, devletleri yıkmak, kendi hakimiyetlerini oluşturmak olarak iddia edilmektedir.

İlluminati'nin tarihçesi
 İlluminati 6 kişinin katılımı ile 1776 yılının Mayıs ayında Bavyera'da kurulmuştur. Temel amaçları arasında insanların özgür düşünmesinin engellenmesini ortadan kaldırmak, bu düşünceleri dinsel düşüncelerden uzaklaştırmak ve Newton'cu pozitif bilimi geliştirmek vardır.Kurucularından Adam Weishaupt örgütün adının "mükemmelleştiriciler" olmasını istemesine rağmen şimdiki adı ile faaliyetlerine başlayan illuminati örgütü, zaman zaman 'Baveryan İlluminati' olarak da anılmış ve savundukları düşüncelere de 'İlluminizm' denilmiştir. Kurulan bu örgütün üyeleri gizlilik yemini ederek ve üst kademelerde bulunan kişilerin sözlerine itaat edeceklerini söyleyerek gruba dahil olmuşlardır. Özünde Masonluğu örnek alan, bu şekilde ilerleyen İlluminati, örgütlenmesini de ona göre yapmıştır.[img=718x0][/img]
İlluminati örgütü zaman zaman sorunlar yaşamıştır. Bunlardan biri 1777 yılında Bavyera yöneticisi Karl Theodor'un aydınlanmacıların taraftarı olması ve bütün gizli örgütlere yasaklama getirmesi sonucu İlluminati'ye de yasaklama getirmesidir. 1785 yılında hükümetin yayınladığı bildiri sonucu grup dağılmış ve zamanında grubun kurulmasına öncülük edenler kaçmıştır. Bunun sonucu olarak da örgüte ait yazışmalar, belgeler yayınlanmıştır.
1874 senesinde tamamen yasaklanması sonucu yok olmaya başlayan örgüt Alman bir filozof olan Hegel'in örgüte katılması ile canlanmıştır. Bu olay örgütün kaderini değiştirmiş ve "İlluminati ne demektir?" sorusunun cevabına yeni bir soluk getirmiştir. Hegel'in katılmasıyla bu sorunun cevabı ve illuminatinin gidişatı 'Yeni Dünya' kavramını benimsemek, bunun üzerinde tezler sunmak haline gelmiştir.
lluminati örgütünün günümüzde de olduğu ve uzun vadeli planlar yaparak amaçlarını gerçekleştirmek istedikleri iddia edilmektedir. Tarihteki ABD başkanlarının, günümüzde de güçlü ve önemli isimlerin örgütün üyesi olduğu düşünülmektedir. Bu üyeler sanatçılar, siyasetçiler ve bankacılardan oluşuyor olabilir. Ayrıca, özellikle çocuklara hitap eden çizgi filmlerde büyük etkisi olduğu düşünülen Hollywood sektörünün de örgüt kontolünde işlerini yürüttüğü düşünülmektedir.


İlluminati'nin faaliyetleri ve komplo teorileri
 Araştırmacı ve yazarlara göre tarihte olan önemli olayların arkasında veya oluşum sürecinde İlluminati'nin etkisi büyüktür. Düşünürler, bu olaylar arasında Waterloo Savaşı, Fransız İhtilali, John F. Kennedy suikastı gibi olayların olduğunu iddia etmektedir. Ancak bu düşünceler kanıtlanamamaktadır, bu da İlluminati'nin yapılanması ile ilgilidir.[img=718x0][/img]
İluminati ile ilgili iddialardan biri, geçen yüzyıllarda önemli bir güç haline gelen ABD'nin örgütün planlarının hazırlanması ve uygulanma sürecinde olduğunun iddia edilmesidir. Örneğin 1 Amerikan Doları üzerinde bulunan örgütün simgesi veya geçmişte örgüte üye olduğu düşünülen ve örgüte dahil olanlar tarafından yönetildiklerine inanılan ABD başkanlarıdır.
Bir başka iddia ise, üyelerin şeytana tapmasıdır. Bu iddianın doğruluğu ne kadar tartışmaya açık olsa da dinden uzaklaşmak için yapılan çalışmalar olduğu düşünülmektedir. Özellikle gençlere odaklanılan bu noktada, şarkılar, oyunlar, filmler aracılığı ile bilinç altına yerleştirilmek istendiği düşünülmektedir. Buna göre daha önce de belirttiğimiz Hollywood film sektörü de buna odaklı çalışmalar yapmaktadır.
Örgüt, iddia edilen çalışmaların hepsini içeriyorsa oldukça fazla maddi imkana ihtiyaç duymaktadır. Peki bunu nasıl sağlamaktadır? Düşünürlere göre İluminati, bünyesinde bulunan zengin insanlar yardımı ile çalışmalarını sürdürmektedir.

İlluminati'nin popüler kültüre yansımaları ve üyesi olan ünlüler

 İlluminati örgütü ile ilişkilendirilen semboller müzik ve film sektöründe fazlaca yer almaktadır. Özellikle Stanley Kubrick'in Eyes Wide Shut adlı filmi, bugüne kadar yapılmış en kapsamlı İlluminati deşifresi olarak kabul edilir. Filmde sadece örgütün ritüellerine ve semiyolojisine hakim insanların anlayabileceği pek çok göndermenin olduğu bilinmektedir.Müzik dünyasında ise Lady Gaga, Rihanna, Jay Z, Kanye West, Beyonce ve Katy Perry gibi şarkıcılar kliplerinde İlluminati sembollerini kullanmışlardır. Bu semboller genellikle piramit, tek göz, üçgen ve güneştir.


İlluminati'nin sır perdesinin ardındaki gerçekler
     İlluminati örgütü dünyada yönetici kategorisinde bulunan insanlarla bir şekilde bağlantılı olduğu için hayatımızı bir şekilde kontrol ediyor desek çok da yanılmış olmayız aslında.
Örgüt içinde bulunan üyelerin bilgileri tamamen gizlidir ve kimse tarafından öğrenilememektedir. Her üyenin kod adı bulunmaktadır ve bu şekilde birbirleri ile iletişim halinde kalmaktadırlar. Örneğin, örgütün kurucularından olan Adam Weishaupt’un kod adının ‘Spartacus’ olduğu bilinmektedir.
Peki İlluminati nasıl yürütülmektedir? Çalışmalarını nasıl yapmaktadırlar? Örgüt, her sene toplanmakta ve temel amaçları olan konuları masaya yatırıp tartışmaktadırlar. Peki devamlılığını nasıl sağlıyorlar? Öncelikle oldukça güçlü olmaya özen gösteriyorlar, bu sayede dünyanın geleceğine yön verebiliyorlar. Bunu da ekonomik krizler, terör saldırıları ile sağlamaktadırlar. Esas ilkeleri 'kaostan kaynaklanan düzen' olduğu için kurulu düzenleri bozarak, tek devlet, tek din esasına dayanarak dünya düzenini tekrar kurmayı amaçlamaktadırlar.
Tarihe bakılığında İlluminati örgütü ile ilgili ilginç noktalar göze çarpmaktadır. Örgütün üst kademesinde bulunan üyelerin her sene toplanıp, amaçları doğrultusunda konuştukları ve karar aldıkları ortamda 'Yuvarlak Masa' adını verdikleri bir konsey oluşturdukları söylenmektedir. İlluminati içinde bulunan üst kademe üyelerinin oluşturduğu alt kadrolar ülkelere yayılmış devlet adamlarından oluşmaktadır ve 1. Dünya Savaşı zamanında bunun etkileri oldukça hissedilmektedir. Savaş sırasında karşıt ülkelerin temsilcileri Yuvarlak Masa'da toplanarak savaşın gidişatını ve sonucunu tartışmışlardır. Savaşın başlama sebebinden, Osmanlı Devleti'nin yıkılışından, savaşın sonuna kadar herşeye hakim olan İlluminati, savaşın sebep olduğu düzensizlikten beslenerek temel amaçlarından olan "tek düzen, tek dünya" mantığını tamamlamış olacaklardı.
İlluminati örgütünün oldukça fazla maddi kaynağa ihtiyaç duyduğunu ve bunu zengin üyelerinden karşılıyor olabileceğinden bahsetmiştik. Örgüt içinde bulunan liderlerin toplam servetinin yüzden fazla bağımsız devletin gayri safi milli hasılasından daha fazla olduğu düşünülmektedir. Araştırmalara göre şu anda ABD'nin bir diğer stratejisi ise enerji kaynaklarına yoğunlaşmak ve onları ele geçirmek yönündedir. Hatta ABD’den Christoper Fettews, Parameter dergisindeki makalesinde şöyle demiştir: Orta Asya ve Hazar Denizi'ni merkez bölge olarak niteleyip, bu bölgenin önemli enerji kaynaklarına sahip olunmuştur. Söz konusu rezervlerin kontrolü için ABD, Rusya, Çin, İran ve Türkiye büyük satranç oyununda rol almaktadırlar. 11 Eylül olayı da bu satranç oyununun hamlelerinden biriydi sadece. Fakat bu olayların suçlusu olarak görülen ABD yönetimi bu planın sadece aracılığını üstlenmiştir. İlluminati'yi asıl yönetenler, üst kademe dediğimiz seçkin üyelerdir. Yazar ve araştırmacıların düşüncelerine göre ise ABD çok uzun süredir bu örgütün etkisi altındadır.
Masonların etkisinde olan, Dünyanın en büyük siyonist örgütü olarak kabul edilen İlluminati'nin bünyesinde ABD’nin tanınmış zengini David Rockefeller olduğu iddia edilmektedir. 91 yaşında olan Rockfeller dünyanın en büyük şirketlerinden olan; Chase Manhattan Bank, Citibank ve Standard Oil, Mobil gibi dünya petrol pazarını elinde tutan dev şirketlerin en büyük hissedarıdır. Şirketlerinin cirosu dünyadaki pek çok devletin yıllık gelirlerinden daha fazla olduğu söylenmektedir. Bu sayede illuminati'ye de yardımda bulunduğu düşünülebilir.

Bu konuyu yazdır

  Kurgu Nedir ?
Yazar: Spiritüeller - 20-05-2016, Saat: 23:41 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok




içinde bulunduğumuz dünyanın gerçek yüzü bir kurgudur.

Bu konuyu yazdır

  NE DÜŞÜNÜRSEK O OLURUZ NE DÜŞÜNÜRSEK ONU YAŞARIZ
Yazar: Archilles - 20-05-2016, Saat: 23:23 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

KUANTUM DÜŞÜNCE TEKNİĞİ

Gelecekte olmasını istediğimiz durumlar, kendimizde görmek istediğimiz özellikler hakkında; hayaller, sesler ve duygularla oluşturulan bir düşünce biçimidir. Bu düşünce biçimi bizim hücresel bellek düzeyimizi, bilinçaltımızı ve tüm hayatı etkileyerek zincirleme reaksiyonlara neden olur.
Kuantum Düşünce üst nitelikli bir düşünme biçimidir. Sıradan düşünce biçimleri kendisini tekrar eden, etkisiz ve sınırlı enerjilerdir. Değiştirme ve oluşturma güçleri yoktur. Daha çok kaygı, kuruntu, birbirini çağrıştıran zincirleme hayaller biçiminde akar. Oysa Kuantum Düşünce; derin düzeyde, atom altı alanda etkili olabilecek tarzda bir yaratıcı düşünme biçimidir. Özel bir bilinç düzeyine girerek, özel olarak kurgulanmış sözel ve imgesel oluşumları içerir. Bu düzeyde insan, kendi hayatının efendisi durumuna geçer. Kişi, varlığını sürdürmesini sağlayan ortak enerjiyle işbirliğine girdiğinde, tek bir "kişi" olmanın sınırlı olanaklarını aşar, "bütün"ün gücüne ulaşır. Bu durumda da gücünüz tabii ki bütünün gücüne eşit olacaktır.


NE DÜŞÜNÜRSEK ONU YAŞARIZ NE DÜŞÜNÜRSEK O OLURUZ

Bireylerin bilinçaltı düşünce kalıplarını kısa sürede değiştirmek çok da kolay değildir, çünkü bilinç tutucu bir yapıya sahiptir ve yeni gelen mesajları kabul etmesi uzun sürebilmektedir. Özellikle bireyin kendisi ile ilgili değiştirmek istediği bir özelliğin kalıcı olabilmesi için, bilinçaltında yatan temel söylemlerin değişmesi gerekmektedir. Aksi takdirde birey, hevesle başlayıp, kısa bir süre devam eden değişimlerle yetinmek zorunda kalmaktadır. Örneğin, kilo vermek için bir heves diyete başlayıp bir süre sonra vazgeçenleri hatırlayın.

Bilinçaltı düşünce kalıplarının değiştirilmesi, aslında, bireyin kendisine ve dünyaya bakış açısını yeniden yapılandırmaktır. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ ya da “ben yeteneksizim” düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının onayını araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Genelde bireyler bunu inkâr etse de, var olan durum, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular.

Düşündüklerimizi yaşıyorsak, düşündüklerimiz bizi biz yapıyorsa, olumsuzluklarla dolu bir bilinçaltı ile başarıya ve mutluluğa ulaşmamızın ne kadar imkansız olduğu çok açıktır. Olumlu düşünce kalıplarının doğrudan bilinçaltı tarafından edinilmesi, bireyin arzu ettiği pozitif değişimi kısa sürede kalıcı olarak değiştirmesi ise bir mucize değildir. Beynin büyüleyici gücünü, bireyin lehine çevirmektir.
Bizler mutlak gerçeklerin var olduğu bir dünyada, gerçeklerin peşinde koşan varlıklar mıyız, yoksa gerçekleri üreten, ürettiği gerçekleri yaşayanlar mıyız? Kuantum Düşünce hayatımıza daha çok bolluk ve bereket çekmemizi de sağlar. Kendimizle ilgili derin içsel vizyonumuzu değiştirdikçe daha çok bolluk hayatımıza akmaya başlar. Genel anlamda zenginlik; sahip olduğumuz şeylerle ruhsal varlığımıza kattığımız değerler arasındaki dengeyi anlatır. Çok paraya sahip olmak tek başına zenginlik işareti olmayabilir. Önemli olan bu parayla ne yaptığımızdır. Daha çok kahkaha, daha çok dostluk, daha çok sevgi, daha çok deneyim ve daha çok hayır üretebiliyorsak işte o zaman zenginiz demektir. Özetle Kuantum Düşünce Tekniği, yaşamın temel amacı olan sevinç duygusunu yüreğimizde hissetmemiz için bize imkânlar sunar.

fdfdfd.jpg



KUANTUM SIÇRAMA NEDİR?

Suya ısı uygulandığında suyun sıvı halden gaz haline geçmesi niteliksel bir dönüşümdür. Suyun sıcaklık derecesindeki niceliksel değişimler birikerek niteliksel bir dönüşüme neden olur. Bu durum hal değiştirmesidir ve bir tür sıçrama olarak kabul edilebilir. İnsanlar da hep yaşadığı, sürekli tekrar eden kalıptan faklı bir kalıba geçtiğinde bu tür sıçrama gerçekleştirmiş olur. Daha önce olmayacağını sandığı, mucize gibi gördüğü, istediği ama bir türlü gerçekleşmeyen şeyin gerçekleşmesidir. 





KUANTUM DÜŞÜNCE TEKNİĞİ’Nİ HERKES UYGULAYABİLİR Mİ?
Siz; sınırlayıcı, engelleyici düşünce kalıplarınızı fark edip bunların yerine güçlendirici inançlarınızı koyduğunuzda, hayatınız bu yeni inançlarınız doğrultusunda değişmeye başlayacaktır. Sizin için en uygun kişi, en uygun imkân, en uygun zamanda karşınıza çıkacaktır. Yapmanız gereken şey uzanıp onu almaktır.

KUANTUM DÜŞÜNCE TEKNİĞİ PRATİK OLARAK HAYATIMIZA NE GİBİ YARARLAR SAĞLAR?
Kuantum Düşünce, sağlıklı ve güçlü bir beden için de uygun bir zemin hazırlar. Çünkü, bizim düşünce ve kabullenişlerimiz doğrudan bedene etki yapar. Bedenimiz aslında bir enerji okyanusundan başka bir şey değildir ve korku, kaygı, öfke, suçluluk gibi olumsuz duygular, bütün hücrelerimizin beslendiği enerjide azalmalara yol açar.

Kuantum Düşünce Tekniği bizi; kendimizi tanımaya, başkalarını anlamaya, evrensel sistemin işleyişini fark etmekten doğan bilgeliğe ulaştırarak beden enerjimizi de düzene sokar. Kişiler daha güçlü canlı ve güzel olurlar. Hayat misyonumuzu fark etmek ve ona adım adım ulaşmak yönündeki çabalarımızı destekler.


Kuantum Düşünce, bize kişiler arası iletişimin en derin boyutunu sunar. Ortak insanlık alanında gerçekleşen bu iletişim, derin ve etkili bir uzlaşma sağlar. Bu yöntemle, beden dili ve sözel iletişimden daha da etkili bir şekilde düşüncelerimizin direkt muhataba ulaştırabiliriz.

Bu konuyu yazdır

  Yüz Okuma Sanatı FİZYONOMİ
Yazar: Emka - 20-05-2016, Saat: 19:47 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Gözler yalan söylemezmiş; ama yüz okuma sanatına bakılırsa yüzünüzde gözler haricinde yalan söylemeyen onlarca bölge ve çizgi var. Dudaklarınızın sakladığını kaş biçiminiz, göz şekliniz ya da alnınız ele verebiliyor.
Ağzınız kalbinizin tertemiz olduğunu söylese de kulaklarınız veya çene yapınız onu yalancı çıkarabiliyor. Gerçek kimliğimizin kendini görünür kıldığı, zihinsel/ruhsal varlığımızın fiziksel bir niteliğe kavuştuğu yüzümüz duygularımızın ve sağlık durumumuzun kendisini aşikar ettiği ilk yer. Yani yüzümüz okunmayı bekleyen bir kitap gibi... 
Yüzünüzün şekli, bakışlarınızın derinliği, dudaklarınızın rengi; duygusallık düzeyiniz, yalana meyletme ihtimaliniz, problemleri çözme yollarınız, ne kadar paragöz olduğunuz, hırslarınız, tutkularınız ve iletişim becerileriniz gibi pek çok karakter özelliğine dair ipuçları veriyor. 
Antik Çin’de ve Antik Yunan’da kullanılmaya başlanan ve günümüzde de  popülerliğini sürdüren yüz okuma sanatıyla yüz çizgileriniz ...


 
 
 



Gözler yalan söylemezmiş; ama yüz okuma sanatına bakılırsa yüzünüzde gözler haricinde yalan söylemeyen onlarca bölge ve çizgi var. Dudaklarınızın sakladığını kaş biçiminiz, göz şekliniz ya da alnınız ele verebiliyor. Ağzınız kalbinizin tertemiz olduğunu söylese de kulaklarınız veya çene yapınız onu yalancı çıkarabiliyor. Gerçek kimliğimizin kendini görünür kıldığı, zihinsel/ruhsal varlığımızın fiziksel bir niteliğe kavuştuğu yüzümüz duygularımızın ve sağlık durumumuzun kendisini aşikar ettiği ilk yer. Yani yüzümüz okunmayı bekleyen bir kitap gibi... 
Yüzünüzün şekli, bakışlarınızın derinliği, dudaklarınızın rengi; duygusallık düzeyiniz, yalana meyletme ihtimaliniz, problemleri çözme yollarınız, ne kadar paragöz olduğunuz, hırslarınız, tutkularınız ve iletişim becerileriniz gibi pek çok karakter özelliğine dair ipuçları veriyor. 
Antik Çin’de ve Antik Yunan’da kullanılmaya başlanan ve günümüzde de  popülerliğini sürdüren yüz okuma sanatıyla yüz çizgileriniz, kulaklarınız, çeneniz, dudaklarınız  sizin hakkınızda pek çok doğruyu gün yüzüne çıkarıyor. Doğu kültüründe ‘ilm-i sima’ diye bilinen, bugün ‘fizyonomi’ olarak adlandırılan yüz okuma sanatı günümüzde iş dünyasında, emniyet kuvvetlerinde, istihbaratta, psikolojide ve iletişim alanında kişileri tanıma ve karakterleri analiz etme işinde kullanılıyor. 
Ancak yüz okuma sanatı, azaların belirli özelliklerine kabataslak bakarak kişinin karakter yapısının çözüleceği ve çeşitli saptamalar yapılabileceği anlamına gelmiyor. Bu alanda eğitim gören fizyonomi uzmanları yüzün her bir bölgesini teker teker inceleyip analiz etmek yanında, organların bütünsel duruşunu da değerlendirme kapsamına alıyorlar. Aynı zamanda bir yüz okuyucusu olmak için coğrafi ve iklim koşullarının, kalıtımın, gelişimin yüz şekli ve organları üzerinde oynadığı rolü de hesaba katmak gerekiyor. Yani yüz okuma sanatı, kısıtlı kurallarla hemen sonuç alınan basit bir yöntem olmanın ötesinde, içinde pek çok değişkeni barındıran zorlu bir uygulama alanı. 
Fizyonomiyi bir tür fal veya tahmin aracı olarak görmek de hatalı. Geçen yüzyılda yapılan istatistiksel verilere göre yüz okuyarak yapılan karakter tahlillerinde %93 oranında doğruluk saptanmış. Yıllarca süren deneylerin ortak sonuçları ve istatistiksel veriler ışığında en son halini almış bu alan. Aynı zamanda unutulmaması gereken bir nokta var. Fizyonomi uzmanlarına bakılırsa fizyonomi, çevrenizdeki insanların sizin gerçek karakterinizi belirleyebilecekleri ve davranışlarınızı kestirebilecekleri anlamına gelmiyor. Bu alan diğerlerinin sizi nasıl gördüğünü, yani dış dünyada nasıl algılandığınızı anlamanıza imkan veriyor sadece. Karşınızdakinin birkaç yüz çizgisine bakarak onun bir düzenbaz olduğuna karar vermek ya da size düşmanca hisler beslediğine kanaat getirmek gibi peşin hükümlerden de olabildiğince kaçınmak gerekiyor. Aksi takdirde yanlış değerlendirmeler neticesinde çevrenizdekileri daha iyi tanımak yerine onları birer birer kaybetme tehlikesi yaşayabilirsiniz.  

Yüz Okumanın Tarihçesi

Antik çağlardan beri binlerce yıldır bilgeler yüz özelliklemizin kaderimizi veya karakterimizi belirleyip belirlemediğini merak ettiler. Bu anlamda bir insanın yüz özelikleriyle yaşam çizgisi arasında bir korelasyon olup olmadığını anlayabilmek için yapılan çeşitli çalışmaları bir araya getirdiler. Aristo, Antik Yunan’da fizyonomi üzerine bir kitap yazdı ve yüz, beden ve sesin fiziksel özelliklerini inceledi. Homer ve Hipokrat pratik felsefenin antik bir yöntemi olarak yüz okuma hakkında yazılar yazdılar. Ortaçağ’da fizyonomi astrolojiyle birleştirildi ve ilahi sanatların bir parçası haline geldi. Doğu kültüründe de kendine yer bulan yüz okuma, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın, 1756 yılında yazdığı Marifetname’sinde de karşımıza çıkmaktadır. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da potansiyel suçluları bulabilmek için krimolojiye ait bir çalışma alanı olarak kullanılan fizyonomi, 20. yy’a gelindiğinde halk arasında yaygın olan bir batıl inanç olarak görülmeye başlandı. Bugünse psikanalizde, istihbaratta, yönetimde ve iletişm alanında etkili bir kaynak olarak kullanılıyor.

YÜZ OKUMA ALFABESİ

Yüzün hangi bölümünün büyüklüğü, küçüklüğü ve biçimi neye işaret eder, öğrenmek isteyenler için ayrıntılı bir kaynak sunuyoruz size. İşte karşınızdakinin sizi nasıl algı-ladığını için anlamak için yüz okuma alfabesi.
ALIN
Geniş: Entelektüel, hayal gücü kuvvetli
Normal: Dengeli, yetenekli
Açık: Sosyal, paylaşımcı, eli açık 
Dar: Çok dikkatli, dakik, rakamlarla arası iyi 
Dörtgen: İyi kalpli, alçak gönüllü, asil
Dik: Bağımsız 
Yuvarlak: Hınçlı, çabuk sinirlenen
Aşırı enli: Kibirli, övünmeyi seven
Bombeli: İnisiyatif sahibi, uyumlu 
Çökük: Zorluklara karşı direnci olmayan, ürkek
Aşırı küçük: Cimri, çabuk sinirlenen
Kırışıksız ve düz: Kibarlığa yatkın, dış görünüşe önem veren, süslü

KAŞLAR
Kalkık: Dinamik, hırslı, kolay sinirlenen 
Düz: Rahatına düşkün, iyimser, dünyayla barışık
Geniş: Ufku geniş, güvensiz, hassas 
Uzun: Güçlü, dirençli
Aşağıya doğru inen: Ters, hoşgörüsüz, kendisinden başka hiçbir fikri kabullenmeyen
Kısa: Sakin karakterli, duygusal, aktif 
İnce: Esnek, başarılı, kolay pes eden 
Çalı gibi: Güçlü yaradılışlı, başarılı 
Kalın ve siyah: Dürüst, alçak gönüllü
Burnun üzerinde birleşen: Çabuk sinirlenen, cimri, dengesiz, maceracı 
Kalın, aşağı doğru kavisli: Hayal gücü kuvvetli
Gözlere yakın, hilal şekilli: Ters, başına buyruk
Kavisli ve yüksek: Hayat aşkıyla, enerjiyle dolu
Aşağı doğru: Centilmen, sahiplenici, ciddi ilişkiler yaşayan


 


GÖZLER
Çukur: Ciddi, gizemli, zaman zaman gaddar, sezgileriyle hareket eden 
Burna yakın: Konsantrasyonu kuvvetli, titiz, kararlı 
Büyük: Açık, kibar, sözüne güvenilir, tembel
Küçük: Odaklanmış, özel, cesareti ve iradesi zayıf 
Ne büyük ne küçük: Asil karakterli
Patlak: Hevesli ve meraklı 
Parlak: İhtiraslı
Dış uçları aşağı doğru: Empati yeteneğine sahip, problemleri öngörebilen; bu nedenle de hayal kırıklığına uğramayan, merhametli

Göz rengi:
Koyu kahve veya koyu mavi: Güvenilir, ciddi
Koyu gri: Cimri
Gri: Sadık
Yeşil: İsabetli karar veren, kinci ve son derece kıskanç 
Kahverengi: Diğerlerini düşünen, uysal ve uyumlu, zaman zaman sadakatsiz ve işler istedikleri gibi gitmeyince de çabuk sinirlenen
Kestane rengine yakın: Dengeli
Kurşuni mavi: Şair ruhlu, romantik, pratik işlerde başarısız, hayalci ve dalgın
Siyah-kahverengi-yeşil: Enerjik.
Siyah: İhtiraslı, ateşli, coşkulu, kurnaz
Mavi: Hassas, çevresi tarafından çok sevilen, çevrenin sevgisine ve takdirine bel bağlayan, üstlendiği vazifelere pek düşkün olmayan

Göz Kapakları
Görülebilen göz kapakları: Verdiği sözü tutan, ilişkilerde samimiyete ve sadakate önem veren, karşısındaki kişilere karşı da aynı beklenti içinde olan
Az görülebilen göz kapakları: İlişkilerde bağlılığa da bağımsızlığa da eşit derecede önem veren, dengeyi sağlamayı bilen
Görünmeyen gözkapakları: Çok iyi odaklanabilen, kişisel özgürlük alanına çok önem veren ve buna saygı gösterilmesini isteyen Aşırı büyük gözkapakları: Ciddiyetsiz, düşünmeden hareket eden
Alt göz kapakları sarkık: Alkole meyilli

BURUN
Dar: Kontrolcü 
Geniş: Kendine güveni tam, iyi bir lider
Dolgun: Güçlü, inatçı, cömert ve sabırsız 
Küçük ve kısa: Kibirli, cimri, kötü kalpli
Dışa doğru: Lider ruhlu, idare etmeyi seven ve temsilci ruhlu
Düz ve kalkık: Şehvetli, ihtiraslı
Kambur: Barışçı, cömert, eli açık
İçe doğru: Yardımlaşmayı seven, girişken
Sivri: Çabuk sinirlenen, meraklı
Uzun, ağza kadar uzanmış: Cesur, kahraman, akıllı, adil
Geniş ve düz: Sosyal ama kararsız 
Burun deliklerinin duvarları kalın: İyi kalpli
Burun deliklerinin duvarları ince: Hırçın
Burun delikleri geniş: Sinirli
Dairevi burun delikleri: Alçakgönüllü
Burnun alınla birleştiği yer çökük: Şehvetli


 


DUDAKLAR
Geniş ve düşük: Cömert 
Kısa ve kalkık: Gururlu 
Büyük: Cesur, savaşçı ruhlu
Ensiz, büyük: Hilekar, yalancı
Aşırı büyük alt dudak: Tembel
İnce, ensiz: Şan ve şöhret tutkunu
Kalın ve kalkık: Ağzı kalabalık
Birbirine çok yakın ve sıkışmış: İtici mizaçlı, geçimsiz
Kalın, sarkık: Zevke ve eğlenceye düşkün 
İnce ve düşük: Öz konuşan
Üst dudak ve damak önde: Huysuz ve kavgacı

ÇENE
Geniş: Otoriter, dediğim dedik 
Aşırı enli, dörtgen: Acımasız, enerji dolu, kaba
Aşırı yuvarlak: Enerji dolu
Dar: Yumuşak başlı 
İkiye ayrılmış: Kararsız
İleriye doğru çıkık: İnatçı, hoşgörüsüz
Gamzeli: İnatçı
Keskin uçlu: Çabuk sinirlenen
Yukarı doğru eğik: Zevkine düşkün
Küçük: Kararsız, tereddütlü

YÜZ ŞEKLİ
Enli, etli ve yuvarlak: İyi kalpli
Aşırı uzun: Kibirli, kendini beğenmiş
Çökük: Kötü ahlaklı
Düz şekilli: Ters, başına buyruk ve bazen zalim
Kemikli ve kare: Tedbirli, zaman zaman acımasız, sert, baskın karakterli
Şişman: Maddiyatçı, eğlenceyi seven ve rahatına düşkün
Uzun ve oval: Aptal, kendini beğenmiş
Aşırı küçük: Bayağı
Keskin hatlı: Alçak hislere yatkın
Küçük: Cesaretsiz ve iradesiz
Balon şekilli: İyi kalpli, alçak gönüllü
Uzun, dikdörtgen: Asil
Kemikli: Çalışmayı seven, ürkek
Üçgen: Az duyarlı
Zayıf: İhtiyatlı, derin düşünceli
Seyrek sakallı: Dengeli

BAŞ
Büyük: Hassas
Uzun, sivri çene ve sivri kafa: Yalancı, yaltaklık etmeye yatkın
Küçük: Duyarsız, hoyrat, incitici
Yukarı doğru ensiz: Pişkin ve yırtık

SAÇ RENGİ
Sarı: Cesur
Bal rengi: Soğuk
Kızıl: Kurnaz
Siyah: Korkak




Divan Edebiyatı’nda Yüz Okuma Sanatı ve Kıyafetnameler
Dış görünüşü, göz, saç rengini inceleyerek insanların huylarına dair çıkarımlar yapan bilim Osmanlı’da “İlmü-I kıyafet’ül beşer” ve “İlmü’l feraset” adıyla anılır. Öte yandan, dış görünüşün iç dünyayı yansıtacağı fikri, Divan edebiyatında “kıyafetname” denilen metinlerin hazırlanmasına yol açmıştır. XV. yüzyılda yaşayan Akşemsettin’in küçük oğlu Hamdullah Hamdi’nin Kıyafetname’si bu eserlerin en bilinenidir. XVIII. yüzyıl ozanı İbrahim Hakkı’nın Marifetname’si ise oldukça meşhur başka bir kıyafetnamedir. 
Kıyafetnameler, kumral, siyah saçları, siyah gözleri över. Bu özelliklere sahip kişilere akıllılık, sabır, zekâ gibi nitelikler yakıştırır. Küçük başı akıl azlığına, büyük başı zekiliğe, uzun dili budalalığa işaret gösterir. Parmaklar, dişler, burun, dil, dudaklar, tırnaklar, kulaklar, benler, saçlar, hatta tüyler, renk, şekil, kalınlık ve incelik bakımından anlamlandırılır. Kıyafetnamelere göre güzellik öğesi sayılacak pek çok özellik ise sakıncalar taşır. İri dalgalı saç inatçılık, kıvırcık olan saç da koyun gibi bir bağlılığa işarettir. Ucu kalkık burun hayalcilik ve gurur göstergesidir.



Kıyafetnamelerin söylediğine göre benler bile büyüklükleri, bulundukları yere göre birçok karakter özelliğine ipucu olurlar. Mesela sağ şakaktaki et beni, kararsızlığı; alnın sağ yanındaki ben, güçlü bir belleği ve hızlı kavrayışı, uzun ömrü; alnın solundaki ben, dengeliliği; iki kaş arasında sağda ben, aşka düşkünlüğü, hoşsohbetliliği, iyi bir geleceği; iki kaş arasında solda ben, mantıkla iş görmeyi, duygululuğu; göz kapağındaki ben, hassas bir mizacı; gözün alt kapağındaki ben, meraklı ve kuruntulu bir yaradılışı gösterir.

Bu konuyu yazdır

  Spiritüel insan Kimdir
Yazar: EvrimBilge - 20-05-2016, Saat: 19:24 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bilgi çağ Spiritüel Realitesi'nin insanı olmak öylesine kolay ve yapmacık uygulamalarla olamaz. Spiritüel Realite'nin İnsanı, her şeyden önce vicdanlı ve elçi, yani toplumcudur. Kendi varlığını toplum varlığında bulan ve kendinden önce başkalarını düşünen ve bunu her koşul ve yerde kanıtlayabilendir.

Spiritüel İnsan, maddi düşkünlüğü yok etmiş, kişiliğini yüksek yardımlaşma, dostluk ve hizmet ile yeni baştan düzenlemiş ve ışıtmış kişidir. Çıkar duyguları körelmiş, ard düşünce ve amacı olmayan, karşılıksız verebilen ve bilgi ile sevebilen kişidir.

Spiritüel İnsan, Yıkıcı değil, yapıcıdır. Hak ve liyakat esaslarına göre hareket eden, düşünendir. Yarımın bütünden ne çok olduğunu bilir ve bunu yaşantılarının doğal davranışı edebilmiştir. Çalışkan temiz ve bilgilidir. Erdem ve ahlak onun temel meziyetleridir.Özveri duyuları çok güçlü ve bunu her zaman uygulayabilendir. Dürüst ve hakbilirdir.

Doğruluk yolunda, sayısız ve sonsuza değin kötülük ve eğrilik köylerinden kovulmayı göze alabilirse de, amaç oralardan gitmek değil, oraları doğru ve dürüstleştirmek olduğunu bilerek, bunun mücadelesini verir. Anlamsız bir hoşgörüye gerek olmadığını bildiği için, doğruluğun savaşçısıdır, fakat savaşı yakıp yıkmadan ve can yakmadandır. Çünkü böylesine savaşmak, sürekli galip gelmenin biricik yoludur. Ve çünkü yenilemeyecek tek güç, ışık bilgeliktir.

Bu konu, işte böylece yazmakla bitmez bir enginliktedir ve bu enginliğin engin insanlarıdır bizim tanımlamaya çalıştığımız Spiritüel İnsan. Salt bir sevgiye dayalı Spiritüel İnsan olmak yetersizdir. Ancak Göksel Bilgiler'e dayalı Spiritüel Insan olmak yeterlidir.

Salt bir vicdan'a dayalı Spiritüel İnsan olmak yetersizdir.

Ancak, makul vicdan'a dayalı Spiritüel İnsan olmak yeterlidir.


Bilgili olmalıdır, Bilinçli olmalıdır. Bulunçlu olmalıdır. Akıllı olmalıdır. İdrakli olmalıdır. Zeki olmalıdır. Çalışkan olmalıdır. Muhakemeli olmalıdır .. Toplumcu olmalıdır. Erdemli olmalıdır.

Bilgi Çağ insanı olmalıdır, özetle.

Bu konuyu yazdır

  Evren Bir Simülasyon Mu? 2: Hologram Evren
Yazar: Archilles - 20-05-2016, Saat: 18:31 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Evren Bir Simülasyon Mu? 2: Hologram Evren




Bilgi kapasitesinin yüzey alanına bağlı olduğu sonucu oldukça şaşırtıcı olmakla beraber, ancak 1993’te, Nobel ödüllü fizikçi, Gerard’t Hooft tarafından önerilen ve Leonard Susskind tarafından geliştirilen holografik ilke doğruysa doğal bir açıklamaya sahip hale geliyor. Günlük yaşantıda hologram dediğimiz şey, doğru uygulandığında tam bir 3-boyutlu görüntü verebilen özel bir tür fotoğraftır. 3-boyutlu görüntüyü tanımlayan bütün bilgi, karanlık ve aydınlık alan desenleri halinde 2-boyutlu film parçalarına kodlanır.

Holografik ilke ise bu görsel illüzyonun bir benzerinin, 3 boyutlu olan tüm fiziksel sistemlerin tam bir tanımı olarak uygulanabileceğini söyler. Başka bir deyişle, 3 boyutlu fizik, bu ilkeye göre, ancak ve ancak 2 boyutlu fizikle 3 boyutlu fiziğin sınırındayken tam olarak açıklanabilir. Eğer 3 boyutlu bir sistem, sadece 2 boyutlu sistemle olan sınırdan tanımlanabiliyorsa, sistemin bilgi içeriğinin, sınırdaki tanımı aşmaması beklenebilir. Şimdiye dek üzerinde durduğumuz en önemli durum, fizik  biliminde süreçler incelenirken işe yarayacak olan en önemli şeyin bilgi olduğudur.

Madde ve enerji ile beraber, bilginin de fiziksel bir yapısı olduğu kabul edilerek, bilginin bir limitinin olup olamayacağı tartışıldı. Belli bir bölgeye maksimum ne kadar bilgi sığdırabileceğimiz sorunundan başlayan macera, önemli sonuçlar getirdi. Bilgiyi ölçebilmek için, klasik termodinamikte kullanılan entropi kavramına başvurulduğunu söyledik. Buradan hareketle, belirli bir yarıçapa ve olay ufku dolayısıyla, belirli bir yüzey alanına sahip karadelikler içine sığdırabileceğimiz bilgi miktarını hesapladığımızda, bunun karadeliğin hacmi ile değil, yüzey alanıyla orantılı olduğu sonucuna ulaştığımızı söyledik. Bunu, karadeliğe bir madde (dolayısıyla bilgi) eklediğimizde, eklediğimiz bilgilerin sanki kara deliğin hacmine değil de yüzeyine kodlandığı şeklinde basitleştirebiliriz.



Kara deliklerdeki bilginin yüzey alanıyla ilişkisi evrene uyarlandığında, 4 boyutlu –daha doğrusu 3 boyutlu olarak algıladığımız evrenin, 3 boyutlu bir küre üzerine yazılmış bir hologram olabileceği sonucuna ulaşılır. Peki, bu evren modeli elimizdeki mevcut fizik problemlerine bir çözüm getirebiliyor mu? Uzun süredir evrene dair ki farklı bakış açımız olan kuantum ve görelilik kuramlarını birleştirmek için yapılan çalışmalara destek verebileceği gösterilen holografik evren modeli sayesinde, farklı boyutlardaki olayların birbirleriyle eş olabileceğini ortaya koyarak, süpersicim fikri bağlamında tutarlı matematiksel yapılar oluşturabiliyoruz.

2 boyutlu şeylere örnek aradığımızda işimiz oldukça zor demektir. Belki bir kâğıt parçasını pekâlâ 2 boyutlu bir cisim olarak ele alabiliriz; ancak bu kâğıt parçasının hâlâ bir yüksekliği bulunur. Yüksekliği olmayan; sadece bir en ve boya sahip bir örneği, bir bardak suyun yüzeyi için sunabiliriz. Bardaktaki suyu havadan ayıran sınır düzlem, 2 boyutludur. Hologram olgusu da tıpkı bu yüzey gibi, daha önce değindiğimiz şekillendirmelerle beraber özelleşebilen, 2 boyutlu bir yüzeydir. Böylesine basit bir nesneyi ilginç hale getiren özellik, uygun bir lazer ışını ile aydınlatıldığında, 3 boyutlu bir görüntü verebilmesi olur. Daha önce sözünü ettiğimiz ve Susskind ile ‘t Hooft’un uyarlaması da, 3 boyutta meydana gelen tüm olayların, 2 boyutlu bir yüzey üzerinde yer alan fiziksel süreçlerin, hologram benzeri izdüşümleri olabileceği yönündeydi.



‘T Hooft ve Susskind’in holografik ilkesine en güçlü desteğin, uzayın bir bölümünün içerebileceği en büyük entropinin (bilginin), bu bölümün hacmiyle değil; yüzeyinin alanıyla orantılı olduğunun ortaya çıkması olduğunu söyledik. Şu halde, evrenin temel bileşenlerinin en basit özgürlük derecelerinin, evrenin içinde değil, onu çevreleyen yüzeyde bulunacağını çıkarsamamız yerinde olur. İçinde bulunduğumuz evrenin toplam hacminde yaşadıklarımız, fizikçilerin genel olarak kullandığı olgular, evreni saran yüzeydeki olaylar tarafından belirlenir. Fizik yasaları, bir anlamda evrenin lazeri gibi çalışarak, evrendeki gerçek süreçleri gün ışığına çıkarır ve günlük yaşantımızın holografik yanılsamalarına sebep olur. Holografik ilkenin sorunlarına da değindik; örneğin, problemlerden biri, evrenin sonuna ilişkindir. Evrenin olası nihai durumlarından biri, sonsuza kadar yaşaması, diğeri de bir küre gibi bir şekilde, kendi üzerine kapanmasıdır. Şu durumda evren, kendisini sınırlayan bir yüzeye sahip olamaz. Dolayısıyla holografik ilke bünyesindeki evrensel holografik sınırı, bu bağlama oturtamayız.

Şimdiye kadar üzerinde durduklarımızın kısa bir özetini yaptıktan sonra, günümüze yaklaşma zamanı. 1990’lı yıllarda, daha önceki sicim teorisyenlerinin görüşlerinden faydalanan Arjantinli fizikçi, Juan Maldacena, ilke üzerindeki bulutları dağıtmaya yönelik bir atılım yaptı. Maldacena’nın keşfi, evrende holografinin işlevi konusuyla doğrudan ilişkili değildi; ancak holografideki soyut kavramların, matematik yoluyla somut ve kesin hale getirilebildiği, varsayıma dayalı bir evren önerdi.



Matematiksel standart çözümleme burada, örneğin 5-boyutlu uzay zamanı çevreleyen yüzeyin, çevreleyen bütün yüzeylerde olduğu gibi, çevrelediği şekilden bir düşük sayıda boyutu olması gerektiğini gösterir: 3 uzay boyutu ve bir zaman boyutu. Bu noktada yüksek boyutlu uzayları hayal etmenin zorluğunu hatırlatmamız gerekiyor. Ancak eğer zihinsel bir figür oluşturmamız gerekirse, bir konserve kutusunu analoji için kullanabiliriz. Üç boyutlu –yani en-boy-yükseklik uzaysal özelliklerine sahip konserve suyu, 5-boyutlu uzay-zamana, kutunun 2-boyutlu yüzeyi ise bu su kütlesini çevreleyen 4-boyutlu uzay-zaman sınırına karşılık gelir. Yani Maldacena esasında, bu evrende yaşayan bir gözlemcinin tanık olduğu fiziğin, evreni çevreleyen yüzeyde meydana gelen fizikle (kutunun yüzeyindeki fizik) tanımlanabileceğini gösterdi.

Maldacena’nın çalışmasında, hacim ve çevreleyen sınır yüzey kuramları birbirinin çevirisi gibidir. Söz konusu çevirideki çarpıcı fark ise hacim kuramının çevreleyen yüzeyde tanımlanan eşdeğer kuramdan daha fazla boyuta sahip olmasıdır. Buna ek olarak hacim kuramı, kütleçekimini içerirken, hesaplamalar, çevreleyen yüzeydeki kuramın kütleçekimini içermediğini gösteriyor. Yine de bu kuramlardan birinde sorulan bir soru veya yapılan bir hesap, diğerindeki eşdeğer bir soruya veya hesaba çevrilebiliyor. Çeviri için sözlükten habersiz olan biri, bu soruların ve hesapların, eşdeğerleriyle kesin olarak hiçbir ilişkisi olmadığını düşünse de, örneğin çevreleyen sınır yüzey kuramı kütleçekimini içermediğinden, hacim kuramındaki kütleçekimiyle ilgili sorular, yüzey kuramında kulağa çok farklı gelen; kütleçekimi içermeyen sorulara dönüşürler.



Yorumu geliştirirsek, Maldacena, kütleçekimi içermeyen belirli bir kuantum kuramının, kütleçekimini içeren, ama bir fazla uzay boyutuyla formülize eden bir başka kuantum kuramının çevirisi olabileceğini göstermiştir. İlkenin evrendeki yansımalarını gözlemleyebilmek için henüz erken; bununla birlikte, artık sicim kuramının, en azından bazı noktalarda holografik ilkeyi desteklediği bilgisine sahibiz. Bu destek, başta da söylediğimiz gibi, kavramsal ilişkiler kanalıyla –burada matematiksel ilişkiler kanalıyla sağlanır.

Evren hakkında yorumlar yapabilmek adına belirli bir kuramı kullanan herhangi bir gözlemciye göre uzay kavramı, gerçek ve son derece temel görünebilir. Ancak eğer aynı gözlemci, kullandığı aracın –örneğin kullandığı kuramın, eşdeğerine geçiş yaparsa, bir zamanlar gerçek ve temel olarak görünen şeyler de zorunlu olarak değişecektir. Dolayısıyla holografik ilke, gerçekliğe dair oluşan öngörülerimizi ve hatta önyargılarımızı değiştirebilme olasılığına sahiptir.



[i]Maldacena (ayakta) ve bir çalışma arkadaşı derin düşünürken.[/i]

Son Bir Gelişme, Felsefi Bir Yorum ve Final

Tamam, bu kadar fantezi yeter. En başta bilimin, gerçeklik bileşenlerini birbirleriyle ilişkilendirerek, farklılıkların yataklarından akarak havzasını yarattığını söylemiştik. Bilim eğer bize elektronun belli bir kütlesi ve yükü olduğunu söylediğinde ona şükran duyuyorsak, bunların sadece, başka parçacıkların ve kuvvetlerin belli şekillerde elektronu etkilemesini sağlayacak özelliklerden ibaret olduğunu söylediğinde de onu hoş görmemiz gerekir. Tartışılan konu, dünyayı oluşturan elemanların has özelliklerine geldiğinde, bilim sessiz kalır ve hoş görmemiz gerekir. Çünkü bilimin bize sunduğu şey, esasında dev bir ilişkiler ağıdır.

Matematik, biz bir yolculuğa çıkarken yanımıza daha az bagaj almamızı sağlar ve bu sayede birçok karmaşık olguyu cebimizde taşıyabiliriz. Doğal fenomenleri soyuta dökmek, daha sonra onları somutlamadan önce bize zaman kazandırdığı gibi, önemli bir dağarcık da vaat eder; asıl üzerinde durulması gereken de bu dağarcıktır. A Beautiful Mind’da, Batı Virginia’lı, gizemli dahi, John Forbes Nash’i canlandıran Russell Crowe, -her ne kadar anlamsız olsalar da- cama bazı şekiller çizerek ders çalışıyordu. Tam da böyle bir ev hayal ederek işe başlayabiliriz. Cama çizilen geometrik şekiller ve matematiksel denklemler, gece yarısı dışarıdan gelen bir ışıkla odanın içine yansıyıp canlansaydı hayal gücümüz hakkında iyi şeyler söyleyebilir miydik? İşte kabaca bir hologram evren! Denklemlerin ve matematiksel formların içeride canlanmasına vesile olan nedir, bilemiyoruz.



Evreni, barındırdığı tüm bilgisayarların toplamından daha büyük bir bilgisayar olarak değerlendiren bilim insanları vardı. Holografik ilke bağlamında da ifade ettiğimiz bitler, şüphesiz bizlerin kurguladığı binlerce modelden sadece biri ve daha da sıradanı, henüz elimizde buna dair gözlemsel ya da deneysel bir veri yok. Öncelikle kendimizden başlamamız gerekiyor; algılayan olarak. Mesela varoluş ifadesini kullanırken kastettiğimiz şey, düşünen ve hisseden varlıkların var olduklarını düşünüp hissetmelerinden başka bir şey değil.

Tüm bunlarla beraber, eğer holografik ilke doğruysa, biz ve bizim 4-boyutlu evrenimiz, çok daha büyük, 5-boyutlu uzay-zamanın sınırında bir gölge olabilir. Şu durumda bizlerin durumu, dışarıda, düz bir çizgi üzerinde hareket eden karıncanın hareketini, bir eğri olarak algılamasına rağmen, dışarıdan, aynı karıncanın hareketini düz bir çizgi olarak algılayan insanla eşit olmayan, ancak tutarlı bir gözlem yapan akvaryumdaki balığın durumuna benzer.

Yapılan son araştırmalara göre, 10-boyutlu bir kütleçekim kuramı, daha düşük boyutlardaki standart kuantum fiziği kuramlarıyla, açıkladığımız bağlamlarda eşdeğer. Oluşturulan model, aynı zamanda evrenin, büyük bir simülasyon olabileceğine dair en açık kanıt olabilir. Japonya’da bulunan Ibaraki Üniversitesi’nden Yoshifumi Hyakutake ve arkadaşları, doğrudan bir kanıt olmasa da, Maldacena’nın öngörülerinin doğru olmasını gerektiren bir çalışmaya imza attılar. Hyakutake, interaktif akademik makale paylaşım sitesi, arXiv’de paylaştığı iki makaleden birinde, bir kara deliğin iç enerjisini, olay ufkunun pozisyonunu ve sicim teorisi tarafından öngörülen diğer bazı özelliklerini hesapladı.



İki makalenin diğerindeyse Hyakutake ve arkadaşları, daha düşük boyutlardaki kütleçekimsiz bir evrenin iç enerjisini hesapladılar. Söz konusu iki hesaplama, birbiriyle oldukça uyumlu sonuçlar verdi. Modeli doğrulanmanın eşiğinde olan ve şimdilerde Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren Maldacena ise “Doğru bir hesaplama gibi duruyor.” değerlendirmesini yapıyor. Maldacena’nın 1997’de ortaya koyduğu model, kuantum fiziği ile Einstein’ın göreliliği arasında bulunan tutarsızlığı çözüyordu. Model, adeta fizik dünyasının bu iki yaygın dilini birbirine çeviren bir sözlük gibiydi ve şimdi bu kestirim için güçlü bir kanıt bulunmuş durumda. Ancak yine de, bu fikre dair her şey matematiksel; diğer bir deyişle, gözlemsel ya da deneysel değil.

Maddenin nihai yapısını, kuarklardan sonrasını araştırmaya devam ederken, bilim insanlarının aklına gelen bir soru da söz konusu: Dünya nihai materyalden yoksun olabilir mi? Dünya’yı, uzayı, tüm evreni bir ilişkiler ağıyla açıklayabiliyor oluşumuz, soyut bir bilgisayar programı –yani bir simülasyon olarak düşünülen evren bağlamında tutarlı sonuçlar veriyor; yani birbirini tamamlayan başka ilişki ağları ortaya çıkarıyor. Buna rağmen, gerçekliğin bir de matematiksel bağlantılardan ve saf ilişkilerden bağımsız yönü vardır ve biz ona bilinç deriz. Tablodaki her şeyi silip attıktan sonra “İşte hiçlik!” dememizi engelleyen şeydir bilinç.



Hologram Evren fikri, çok sayıda bilimkurgu filminin ilham kaynağı.

Onu tablodan silebilir miyiz? Olası bir simülasyon içerisindeki varlıkların, çevrelerindeki olguları ve olayları yorumlamasını sağlayan bir aparat olan bilincin bu simülasyon dâhilindeki rolü nedir? Kesinlikle bilgi işlemekten daha fazlası olduğunu söyleyemeyiz; zira bu kesinliği söz konusu bağlama atfettiğimizde, gerçekliğin önemli bir parçasını dışarıda bırakmış oluruz ve o parça da öznel, indirgeyemediğimiz, niteliksel bir parçadır. Bununla beraber, bunu reddedebilen bilim insanları da vardır ve bu konuda ateşli bir materyalist olarak görülebilecek Daniel Dennett da bunların en ünlüsüdür. Onun savunmasına göre, bir şeyi bütünüyle niceliksel ve ilişkilere dayalı bir biçimde açıklayamıyorsak, bu şey gerçekliğin bir parçası olamaz.



Aristoteles’in, zamanında gerçekliğin malzeme ve yapı unsurlarının toplamından oluştuğunu temellendirmesi, konumuz açısından büyük önem arz ediyor. Zira bu temellendirme, bilinç ve varlık üzerine düşünebilmemiz için çok iyi bir başlangıç olmasına rağmen, önce Sir Isaac Newton, kütleçekimi teorisindeki, kütleçekiminin kozmik cisimler arasındaki bağı nasıl kurduğuna ilişkin uzaktan eylem[1] kavramıyla, sonra ise modern fizik, atom altı dünyaya doğru kat ettiği yolla evreni gayrimaddileştirdi.

Örneğin kuantum kuramında atom altı parçacıklar, küçük toplar yerine, soyutlanmış matematiksel özellik yumakları olarak algılanmaya başlandı. Evreni keşfetmeye devam ettikçe, Aristo’nun malzemesinin, hızla yapıya dönüşmeye başladığına tanık oluyoruz. İşte tüm bu maddi evreni, safi geometriden türetebilen son girişimler de, donanımlı sicim teorileri, holografik ilkeler ve gerçeklik kavramını da ilgilendiren, bugünün biliminin çok ötesindeki simülatif evren fikirleridir. Biyolojik formlar olarak algımız, üç uzay boyutuna aşina olmakla beraber, daha zaman kavramına bile tam olarak aşina değildir. Daha yüksek boyutları öngören bir fikir, bu sebeple sadece büyülü bir dil olan matematikte gizlidir.

Eğer tüm bu kurulanları doğaya doğru tutabildiğimiz gün geldiğinde tam olarak tutarlı sonuçlar elde edersek, doğadaki evrimlere bir yenisi eklenmiş olacak: somutun soyuttan evrimi. Büyük Avusturyalı filozof, Ludwig Wittgenstein’ın dil fenomenine dair temellendirmelerinde geçen tuzak kavramı belki birçok açıdan ele alınabilir; ancak kaba bir yorumla, diller yanlış anlaşılmalar, sürçmeler ve kifayetsiz kelimeler şöyle dursun, iletişim bağlamında tanımlanmış ihtiyaçların tatmininden fazlasını vaat etmiyor. Ancak doğanın konuştuğu dil olan matematik, gelinen noktada bizlere kusursuz araçlar sunuyor. Belki de matematiğin kendisi, bizatihi, bütün bu trajedilere ve komedilere; savaşlara ve barışlara; varlığın ürkütücü kıpırtısından canlının ve daha sonra da bilincin kıpırtılarına giden yolu açtı; henüz bunu kesin olarak ortaya koyabilecek gücümüz yok, ancak şunu biliyoruz ki, bu evrenin destanı, bir yerlerde yazılı olabilir.



Kaynak : kozmikanafor

Bu konuyu yazdır