Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,077
» Son Üye: kuyucadisi
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1808 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1808 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 546
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 491
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 904
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 822
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,788
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,225
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,562
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,458
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,737
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,009

 
  Bilim İnsanları Evrendeki Her Şeyin ‘Bilince’ Sahip Olabileceğini Söylüyor
Yazar: Magnetho - 01-04-2018, Saat: 15:40 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Bilinç gerçekliğe nüfus eder. Evrenin temeli, insanın öznel tecrübesinin sadece kendine has bir özelliği olmasından ziyade, parçacıklara ve tüm fiziksel maddelere mevcut olmasıdır. Bu, kolayca kabul edilemez boş bir lafa benzese de, ancak bilinci açıklamak için yapılan geleneksel girişimler başarısız olmaya devam ettikçe, “panpsist” görüşü, felsefeciler, sinirbilimciler ve fizikçiler, sinirbilimci Christof Koch ve fizikçi Roger Penrose tarafından giderek ciddiye alınmaya başlayan bir hal almış durumda.

“Budapeşte’de Orta Avrupa Üniversitesi’nde felsefe profesörü olan Philip Goff,“ Neden sağduyunun evrenin neye benzediğine dair iyi bir rehber olacağını düşünmeliyiz ”diyor. “Einstein, sağduyuya hitap eden zamanın doğası hakkında garip şeyler anlatıyor; Kuantum mekaniği sağduyuya karşı çıkar. Sezgisel tepkimiz, gerçekliğin doğası için mutlaka iyi bir rehber değildir. ”

bilin%25C3%25A7%2B%25281%2529.jpg

New York Üniversitesi’nde bir zihin profesörü olan David Chalmers, 1995’te “bilincin zor problemini” ortaya koydu ve bilincin neyin neden olduğu sorusuna hala cevap olmadığını gösterdi. Geleneksel olarak, iki baskın perspektif, materyalizm ve dualizm, bu problemi çözmek için bir çerçeve sağlamıştır. Her ikisi de içinden çıkılamayacak gibi görünen karışıklıklara sebep olur.

“Fizik sadece bir yapıdır. Biyolojiyi açıklayabilir, ama bir boşluk var: Bilinç. ”

Materyalist bakış açısı, bilincin tamamen fiziksel maddeden türediğini belirtir. Yine de, bunun tam olarak nasıl çalıştığı bilinmiyor. Chalmers, “Bilincin, bilinçsizliğin dışına çıkması çok zor” diyor. “Fizik sadece bir yapıdır. Biyolojiyi açıklayabilir, ancak bir boşluk vardır: Bilinç.” Dualizm, bilincin fiziksel maddeden ayrı olduğunu varsayar – ancak bu, bilinçliliğin nasıl etkileşim kurduğu sorusunu ve fiziksel dünya üzerinde bir etkisi olduğu sorusunu ortaya çıkarır.

paralel-evrenler.jpg

Panpsisizm etkili bir alternatif çözüm sunuyor. Bilinç, fiziksel maddenin temel bir özelliğidir; Goff, varoluşun her parçacığının “düşünülemez derecede basit” bir bilince sahip olduğunu söylüyor. Bu parçacıklar daha sonra insanların öznel deneyimleri gibi daha karmaşık bilinç formlarını oluşturmak için bir araya geliyorlar. Panpsisizm, her cansız nesnenin ille de bilinçli olduğu anlamına gelmez.

Önde gelen zihin felsefe bölümlerinden birine ev sahipliği yapan NYU’daki filozoflar, panpsisizmi ciddi bir çalışma alanı haline getirmişlerdir. Son yıllarda konuyla ilgili birkaç güvenilir akademik kitap ve panpsisizmi konu alan popüler makaleler yazıldı. Bilinç konusundaki en popüler ve güvenilir çağdaş nörobilim kuramlarından biri olan Giulio Tononi’nin Entegre Bilgi Kuramı, ayrıca, panpsisizme statü kazandırıyor.

%25C3%25A7oklu-evren.jpg

Tononi, yapıda yer alan bilgilerin yeterince “entegre” veya birleşik olması durumunda, bir şeyin “bilinç” formuna sahip olacağını ve bütünün parçalarının toplamından daha fazla olduğunu savunuyor. Çünkü bu sadece insan beyni için değil, tüm yapılar için geçerlidir. Entegre Bilgi Teorisi, fiziksel maddenin doğuştan bilinçli deneyime sahip olduğu görüşünü savunur.  Bilinç üzerine bir akademik kitap yazmış olan ve konuyu daha popüler bir bilim perspektifinden ele alan Goff, 1920’lere dayanan konuyla ilgili güvenilir teoriler olduğunu belirtmektedir. Filozof Bertrand Russell ve fizikçi Arthur Eddington’un da dahil olduğu düşünürler, panpsisizmi gerekli görüyorlar ama bu alan felsefenenin büyük ölçüde, analitik felsefi dil ve mantık sorularına odaklandığı 2. Dünya savaşından sonra ivme kaybetmiştir. Alan, 2000’lerin başında tekrar ilgi görmeye başladı.

fantasy-2925212_640.jpg

Goff, “Fiziksel bilimler bize, maddenin doğası hakkında bizim varsaydığımızdan çok daha az şey anlatıyor” diyor. Eddington ise evrenin gözümüzde canlandırdığı resimde bir boşluk olduğu görüşünde. “Biz maddenin ne yaptığını biliyoruz ama ne olduğunu bilmiyoruz. Bu boşluğa bilinç koyabiliriz. ” Panpsisizm’de kaynaklanan en büyük sorun “kombinasyon problemi” olarak bilinir: Tam olarak küçük bilinç parçacıkları toplu olarak daha karmaşık bir bilinç oluştururlar mı? Bilinç tüm parçacıklarda mevcut olabilir, fakat bu, bu bilinçli küçük parçacık parçalarının insan bilincinin daha karmaşık bir deneyimini yaratmak için nasıl bir araya geldiği sorusuna cevap vermez.

zihin-kontrol.jpg

Bu soruyu cevaplamaya çalışan herhangi bir teori, cansız nesnelerden bitkilere kadar hangi karmaşık sistemlerin bilinçli olarak sayılacağını etkili bir şekilde belirleyecektir.

Alternatif bir panpsist bakış açısı, bilinci tutan ve bir araya gelen bireysel parçacıklardan ziyade, bir bütün olarak evrenin bilinçli olduğunu savunur. Bu, Goff’un, evrenin birleşik bir  ilahi varlık olduğuna inanmakla aynı şey olmadığını söyler; bunu “kozmik bir karmaşa” olarak görmek daha doğru olur. Yine de, dünyanın en küçük parçacıklardan inşa edildiği parçadan bütüne bir versiyondan ziyade, her bir şeyin evrenden türetildiği, yani tümden gelim bir yaratılış olduğu bir perspektifi yansıtmaktadır. Goff’un, bazı parçacıkların, böylesine muazzam mesafelerle ayrıldıklarında bile, tek bir birleşik bir sistem olarak davrandıkları bulgusu, evrenin ayrık parçalar koleksiyonu olmaktan ziyade temel fonksiyonları olarak görülüyor. 

zihinn.jpg

 Bu tür teoriler inanılmaz geliyor ve belki de öyle. Chalmers, “herhangi bir teori hakkında ne kadar düşünürsem, o da ihtimallere dahil olur” diyor. “Biri materyalist olarak başlar, daha sonra bir dualist, daha sonra bir psikiyatr, daha sonra bir idealist haline dönüşür” diye ekliyor. İdealizm, bilinçli deneyimin, gerçekten var olan tek şey olduğunu varsayar. Bu açıdan panpsisizm iseoldukça ılımlı.

Chalmers, meslektaşı olan filozof John Perry’den şöyle alıntılıyor: “Eğer şu ana kadar bilinci yeterince düşünürseniz, ya paniğe kapılıyorsunuz ya da yönetici oluyorsunuz” diyor.

Kaynak:filoji.com/bilim-insanlari-evrendeki-her-seyin-bilince-sahip-olabilecegini-soyluyor/

Bu konuyu yazdır

  BİLİM İNSANLARI BAŞKALARINDAN ENERJİ ÇEKİLEBİLDİĞİNİ AÇIKLADI
Yazar: Magnetho - 23-03-2018, Saat: 14:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bielefeld Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada bilim insanları, bitkilerin diğer bitkilerden alternatif bir enerji kaynağı çıkardığını kanıtladı. Uzmanlar elde edilen bu bulgunun bio enerjinin geleceği olduğunu ifade ediyor.

Uzmanlar tıpkı bitkilerde olduğu gibi insanların da diğer insanlardan enerji çekme yeteneği bulunduğuna değiniyor.
İnsanlar diğerlerinden çektikleri enerjiyi özümseyebiliyorlar. Profesör Dr. OlafKruse ve biyolojik araştırma ekibinin yaptığı incelemelerde yeşil alg Chlamydomonas Reinhardtii sadece fotosentezle uğraşmakla kalmıyor aynı zamanda alternatif bir enerji kaynağından besleniyor. Yani diğer bitkilerden enerji çekme yeteneğini taşıyor. Araştırmaya dair bulgular Nature Communications dergisinde yayımlandı.

bilim-insanlarin-baskalarindan-enerji-ce...ikladi.jpg

Bir psikolog ve enerji şifacısı olan Olivia Bader-Lee konuyla ilgili yaptığı açıklamada çiçeklerin büyüyebilmek için suya ve ışığa ihtiyaçları bulunduğunu, insanların ve gezegenlerin de bitkilerden farklı olmadığını bildirdi. Doktor Olivia Bader-Lee insanın fiziksel bedeninin bir sünger gibi olduğunu ve çevreyi absorbe edebildiğini açıkladı. Bader-Lee, “İnsan organizmasının duygusal durumlarını besleyebilmek amacıyla gerekli olan enerjiyi tıpkı bitkiler gibi dış kaynaklardan çektiğini ve bu durumun hücrelere enerji verdiğini kaydetti.
Uzmanlar, Chlamydomonasre in hard tii bitkisinin enerji yetersizliği yaşadığı durumlarda komşusu olan sebze selülozundan enerji aldığını bir dizi deneyle gösterdi.

bilim-insanlarin-baskalarindan-enerji-ce...kladi1.jpg

Yetiştirerek, enerji yetersizliği ile karşı karşıya kaldıklarında, bu tek hücreli bitkiler komşu sebze selülozundan enerji aldığını bir dizi deneyde göstermeyi başardı. Böyle bir davranış bir bitkide ilk defa doğrulanıyor. Araştırmacılar çalışmalarını diğer bitkileri kapsayacak şekilde geliştirmeyi düşünüyor.

Kaynak:preventdisease.com/news/12/112112_People-Can-Draw-Energy-From-Other-People-The-Same-Way-Plants-Do.shtml

Bu konuyu yazdır

  Görünmeyen Tehlike, Yiyoruz, İçiyoruz, Soluyoruz!
Yazar: Magnetho - 17-03-2018, Saat: 17:37 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Türkiye, plastik üreten ülkeler arasında üst sıralarda yer alıyor. Ancak bununla birlikte, ülkemizde plastiğin kontrollü tüketimi bakımından ciddi önlemlerin alınmadığı da biliniyor. Toplum olarak doğru plastik tüketimi ve geri dönüşüm konusunda hala yeterli bilinç yokken ‘mikroplastikler’ kavramına hemen hemen birçoğumuz aşina bile değiliz. Oysa mikroplastikler, sabun, şampuan, göz kalemi, diş macunu gibi kişisel bakım ürünlerinden kıyafetlerimize kadar her şeyde bulunuyor; her gün onları yutuyoruz, yiyoruz, ve soluyoruz. Peki insanların ve doğadaki bütün canlıların solunum ve dolaşım sistemine kolayca nüfuz edebilen bu küçük plastiklerin sağlığa olan etkileri araştırılıyor mu?

Kendisi küçücük ama çevreye ve sağlığa zararı çok büyük olan, Plastik Çağı’nın ‘kaçınılmaz’ (filtrelenmesi çok zor) kirleticileri mikroplastiklerle ilgili Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Meral Yurtsever, sozcu.com.tr’ye çarpıcı bilgiler aktardı.

microplastik-070119791.png

MİKROPLASTİK NEDİR?
Kısaca tanımlamayacak olursak 5mm’ den küçük olan plastik parçacıklarına “mikroplastik” denir.
Mikroplastikleri birincil ve ikincil mikroplastikler olarak iki gruba ayırabiliriz. Çevredeki mikroplastiklerden; 5mm’ den küçük plastik pellet üretim döküntüleri ve kozmetiklerde kullanılan microboncuklar, direkt kullanım neticesinde oluşan “birincil mikroplastikler” olup; kıyafetlerden kaynaklanan sentetik tekstil lifleri, araç lastiği döküntüleri, diğer plastik atıkları ve çevredeki plastik döküntüleri ise “ikincil mikroplastikler” olarak ifade edilebilir. İkincil mikroplastikler belli bir parçalanma-ufalanma sürecinden sonra oluşan yani dolaylı olarak oluşan mikro-nanokirleticilerdir. Bu parçalara ayrılma işlemleri antropojenik etkilerle veya doğal olarak hava, rüzgar, güneş (UV ışını), su etkileriyle ve biyolojik parçalanma ile gerçekleşebilir.

Mikroplastik terimi ve mikroskobik boyuttaki plastiklerin çevrede varlığı, incelenmesi ve belirlenmesi konuları ilk olarak 2000 yılları başlarında ele alınmaya başlanmış olsa da mikroplastiklerin tüm ortamlarda büyük bir tehlike arz ettiği, okyanuslarda, denizlerde, tatlı su kaynaklarındaki varlığı ile biyotaya olabilecek olumsuz etkileri konularına özellikle son 5 yıldır odaklanılıyor. Yani mikroplastik kirliliğinin anlaşılması ve bu konularda yapılan çalışmalar oldukça yeni bir konu.

mikroplastik-3.jpg

TEK BİR SENTETİK GİYSİ YIKANIRKEN 1900 ADET MİKROPLASTİK LİF KANALİZASYONA GEÇİYOR
Günümüzde okyanuslarda rastlanan mikroplastiklerin %20’sinin denizlere doğrudan döküldüğü, geriye kalan % 80’lik kısmın ise atık boşaltma, çöpler ve kanalizasyon dahil olmak üzere karasal tabanlı yerleşimlerden kaynaklandığı bilinmektedir.

Durumdan da anlaşılacağı gibi ufalanarak oldukça küçük boyutlara ulaşabilen plastikler doğal (akarsular, rüzgar) ve antropojenik etkilerle her yere taşınabilmekte ve göl akarsu gibi doğal su kaynaklarında, atık sularda ve hatta arıtılmış sularda bile büyük oranda mikroplastiğe rastlanabilmektedir. Örneğin, evlerde kullanılan çamaşır makinesinden alınan atıksu numuneleri üzerinde yapılan bir çalışmada, tek bir sentetik giysiden bile her yıkama başına 1900 adetten fazla mikroplastik lifin (mikrolif) kanalizasyona geçebileceği bildirilmiştir.

mikroplastik-2.jpg

PEELİNG ÜRÜNLERİNDE DE MİKROPLASTİKLER VAR
Tek bir cilt temizleme (peeling) ürünü 360.000 adet mikroboncuğu (microbeads) içerebilmektedir. Bu ürünü kullanan kişi her kullanımı sonrasında bu mikron boyutundaki plastiklerin (polietilen mikroboncuklar) lavabodan kanalizasyona doğru geçmesine sebep olmaktadır. Özellikle ileri arıtması olmayan klasik Atıksu Arıtma Tesislerinde bu mikroboncuklar tam tutulamayıp oradan arıtılmış suların deşarj edildiği doğal su kaynaklarına geçmektedir. Doğal su kaynaklarına geçtiğinde de mikroskobik ve büyük canlılar için tehdit oluşturmaktadır.

Kişisel bakım ve Kozmetik ürünlerinin (PCCPs) içinde hangi tür plastiğin bulunduğu bilgisi, Şekil 1′ deki “polietilen” yazısında olduğu gibi; peeling ürün ambalajının arka tarafında bulunan “içindekiler” kısmına bakılarak görülebilir.

ŞEKİL 1 Meral Yurtsever: Çoğu kişisel bakım ve kozmetik ürününde kullanılan plastik türü Polietilen’dir

ŞEKİL 1 Meral Yurtsever: Çoğu kişisel bakım ve kozmetik ürününde kullanılan plastik türü Polietilen’dir

ŞEKİL 2 Meral Yurtsever: Peeling ve yüz yıkama jellerindeki mikroboncuklar, mikroskopla incelendiğinde böyle görünüyor

DENİZ CANLILARI AŞIRI MİKTARDA MİKROPLASTİĞE MARUZ KALIYOR
Mikroplastikler, katkı malzemesi içermeleri, toksik kirleticileri adsorplayabilmeleri, canlılar tarafından besin zannedilerek yutulabilmeleri, Atıksu Arıtma Tesislerinde tamamıyla giderilememeleri, atmosferde ve su kaynaklarında kolayca taşınmaları ve doğada zor yok olmaları gibi özelliklerinden dolayı çevre ve sağlık açısından büyük tehlike arz etmektedir.

Gerek mukavemeti artırmak gerekse farklı ve istenilen özellikte ürün üretmek amacıyla plastiklerde Bisfenol A (BPA), ağır metaller (Kurşun, Bakır, Kadmiyum vb. gibi), Ftalatlar vb. gibi canlılara zararlı olabilecek katkı maddelerinin kullanıldığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra plastikler lipofilik özelliktedir ve PBDE, DDT, PAH, PCB gibi çeşitli kalıcı organik kirleticileri (KOK) ve zehirli pestisitleri adsorplayarak yüzeyinde taşıyabilmektedir. Bunlara ilaveten, mikron boyutundaki plastikler; bu organik kirleticileri çok iyi adsorplayabilmekte ve bu kirleticilerin besin zinciri yoluyla bir üstte bulunan canlılara aktarılmasına bir vasıta olabilmektedir.


Çeşitli canlılar plastik parçalarını bünyelerine aldıktan sonra sindirim, boşaltım, üreme ve büyüme sistemlerinde ciddi problemler yaşamaktadır. Son yıllarda bu konularda yapılmış bir çok çalışma mevcuttur. Yapılan çalışmalarda; omurgasızlar, zooplanktonlar, midyeler, solucanlar, balıklar incelenmiş ve bu canlılara çeşitli yutturma deneyleri yaptırılarak, sindirim ve dışkılama, büyüme, çoğalma durumları takip edilmiştir. Mikroplastiklerin alg, su piresi, copepod gibi canlılara olan olumsuz etkileri de mercek altına alınmıştır ve son zamanlarda bilim adamları bu konulara odaklanmıştır. Midye, denizanası vb. gibi içinde yaşadığı suyu süzerek beslenen (filter feeding) balinalardan olan dişsiz balinalar (Balaenoptera physalus) ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda, bu canlıların suyu süzerek beslenmesinden dolayı aşırı miktarda mikro-çöpe dolayısıyla mikroplastiğe maruz kaldığı belirtilmiştir.

ÇEVRECİ OLMAK İSTİYORSAK, PLASTİK AYAK İZİMİZİ AZALTMALIYIZ!
Doğaya bıraktığımız tek bir plastik atık bile belli süre sonra parçalanarak milyonlarca Mikroplastik parçacık haline dönüşmektedir. Plastikler parçalanarak daha küçük boyutlara ulaştığında tipik polimer özelliğinden bir şey kaybetmemekte yalnızca fiziksel olarak daha küçük plastik parçacıkları haline dönüşmektedir.

Çevresel kirleticileri henüz kaynağında önlemek oluşmuş bir kirliliği gidermeye çalışmaktan daha kolay, ekonomik ve ekolojik bir davranıştır. Tabi ki bunun için gerekli bilinç ve dikkatin bulunması esastır. Bizler, her gün kullandığımız malzemeler hakkında bilinçli seçimler yaparak ve tek kullanımlık (kullan-at) plastik ürünleri reddederek, çevresel açıdan topluca büyük bir fark yaratabiliriz. Bireysel olarak çevreci bir adım atmak istiyorsak buna “plastik ayak izi”mizi azaltarak başlayabiliriz. En azından aşırı tüketimden kaçınmak ve tercihlerimizde doğal malzemelere öncelik vermek iyi bir başlangıç olacaktır.

MİKROPLASTİKLERİ YİYORUZ VE İÇİYORUZ: TUZ, MİDYE, BALIK, ŞEKER, SODA…
Mikroplastiklerin, insan tüketimine sunulan yiyeceklerde (tuz, midye, balık gibi su ürünlerinde, şeker, bal ve hatta bira, soda gibi içeceklerde) ve iç-dış hava örneklerinde mevcudiyeti artık net olarak anlaşılmıştır. Bu sebeple beslenme ve solunum (inhalasyon) yoluyla mikroplastiklere maruz kalabildiğimiz açıkça görülmektedir, fakat bunun insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz bilinmemektedir. Mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri esas konu olmasına rağmen, tamamlayıcı mevcut alanlardaki çalışmalar mikroplastiklerin olası parçacık, kimyasal ve mikrobiyal tehlikelerine işaret etmektedir. İnsanlar tarafından solunması veya yutulması durumunda mikroplastikler birikebilir ve bağışıklık sistemini indükleyerek veya güçlendirerek lokalize parçacık toksisitesi gösterebilir. Bileşen monomerlerinin, plastikteki katkı malzemelerinin ve adsorbe edilmiş çevre kirleticilerinin lokalize sızması nedeniyle kimyasal toksisite meydana gelebilir. Kronik maruziyet, zamanla oluşabilecek birikim etkisinden dolayı daha büyük endişe kaynağı olarak öngörülmektedir. Bunun doza bağımlı olması ve maruziyet düzeylerinin sağlam bir kanıt olması beklenirken bu bilgi halen eksiktir. İnsan sağlığının olumsuz etkilenmesinde mikroplastiklerin bir potansiyeli olduğu bilinse de, esas önemli olan mevcut maruziyet seviyelerini ve yükleri belirleyebilmektir.

MİKROPLASTİKLERİN DOĞAYA KARIŞTIĞI 8 KAYNAK
Mikroplastikler; Evsel kullanım, endüstriyel, zirai ve ulaşım olmak üzere her türlü antropojenik faaliyetten kaynaklanabilir. Tabi kaynaklandığı yere göre döküleceği ve problem oluşturabileceği ortam da değişmektedir. Örneğin mikroboncuklar kanalizasyon vasıtasıyla su kaynaklarına girebilirken, tarımda kullanılan bir gereçin zamanla aşınmasıyla ufalanan plastikler belki de uzun seneler boyunca aynı toprakta bekleyecektir. Mesela; Katı atık deponi alanlarında sızdırmazlık amacıyla kullanılan Geotekstil gibi malzemelerin zamanla ne hale geldiği veya topraktaki canlılara nasıl bir zarar verdiği de henüz ön görülememektedir.

Çevredeki mikroplastiklerin genel olarak kaynakları olarak aşağıdakiler söylenebilir;

DEODORANT, GÖZ KALEMİ, DİŞ MACUNU…
1. Kişisel hijyen ve bakım ürünleri’ndeki (PPCP’ler) (birincil) mikroboncuklar; Bu mikroboncuklar, şampuan ve sabun, diş macunu, göz kalemi, maskara, dudak parlatıcısı, deodorant ve güneş kremi gibi çeşitli kişisel bakım ve kozmetik ürününde bulunabilmektedir. Ülkemizdeki kozmetiklerde en çok rastlanan plastik polietilen (PE)’dir. Bunun yanı sıra kozmetiklerdeki mikroboncuklarda (microbeads) polipropilen (PP) ve polyamid (PA) de kullanılmaktadır. Neyseki günümüz itibariyle dünya genelinde kozmetiklerde plastik mikroboncukların kullanımı yasaklanmaya başlamıştır.

Deterjan ve temizlik ürünlerinde bulunan mikroboncuklar; deterjanlarda, paslanmaz çelik yüzey temizleyicilerde ve temizlik sıvılarında korozif parçacık olarak kullanılan plastik mikroboncuklar. Kozmetiklerdeki mikroboncuklar yasaklanmasına ragmen bu ürünlerdeki mikroboncuklarla ilgil yeni bir düzenleme henüz net değildir.

2. Plastik ürünler ve malzemeler (ikincil): Evlerde günlük yaşamda, mutfaklarda ve dış mekanlarda kullanılan plastik ürünlerin zamanla aşınması, ufalanması

3.Sentetik tekstil ürünleri (ikincil); Polyamid (PA, Nylon), polyester, akrilik vb. gibi sentetik polimerlerden üretilen tekstil ürünlerinin (ıslak mendil (nonwoven doku), çanta, ayakkabı… kıyafetten battaniye ve halıya kadar çok geniş yelpazede) kullanılması, çamaşır makinasında ve elde yıkanması neticesinde oluşan mikrolifler (microfiber). Islak mendillerden kaynaklanan mikrolifler; direkt kanalizasyona atılan ve üstüne sifon çekilen ıslak mendillerin de atıksulardaki sentetik mikroliflerden sorumlu olduğunu söyleyebiliriz.

4. Endüstriyel hammaddeler, kalıntılar ve atıklar (birincil): Plastik üretimi, işlenmesi ve şekillendirme işlemi

ARABA LASTİĞİ DE MİKROPLASTİK KAĞNAĞI
5. Ulaşımdan kaynaklanan (ikincil): Araç lastiği döküntüleri.

6. Tarımsal faaliyetler (ikincil): Örneğin plastik polimerden yapılmış damla sulama sistemi materyalinin zamanla parçalanması.

7. Kullanılan diğer küçük plastik ürünlerin kasten veya kaza ile kanalizasyona atılması

8.Diğer; Bundan başka bazı su yumuşatıcılar mikro ölçekte plastik içerebilirler. Ayrıca farmasötikler için vektör olarak bazı özel plastikler de kullanılmaktadır.

ÇAĞ, PLASTİK ÇAĞI OLDU
Plastikler; hafiflik, esneklik, dayanıklılık, kolay işlenebilirlik ve ekonomiklik gibi sundukları pek çok avantajları nedeniyle günlük hayatımızda her alanda kullanılan polimerik malzemelerdir.

Dünyadaki plastik tüketim oranı yaklaşık 70 yıldır katlanarak artmıştır ve 2050 yılına gelindiğinde, dünyaya 33 milyar ton plastiğin daha ekleneceği tahmin edilmektedir.


Plastikler hayatımızda her yerdedir. Mutfak eşyalarından, paketleme, otomotiv, inşaat, beyaz eşya, makina, oyuncak, bahçe malzemeleri, halı ve giydiğimiz tekstil ürünlerine kadar hemen her yerde tek-çok kullanımlık, dayanıklı-dayanıksız, sert-yumuşak türde plastiklere rastlamaktayız. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz jeolojik dönem olan Antroposen dönemde (İnsan Çağı) de “Plastik Çağ’a” girmiş bulunmaktayız. Mikroplastiklerin çevrede yaratacağı olası tehlikeler, dünya çapındaki plastik tüketimiyle orantılı olarak hızla artmaktadır.

Dünyada plastik kullanmaktan tamamen vazgeçemeyeceğimiz aşikardır. Fakat, en azından “plastiksiz” alternatifler ve “az plastik” kullanmak çevreci ve akılcı bir yaklaşım olacaktır. Plastik Ayak İzimizi takip etmeli, aşırı tüketimden kaçınmalı, atığı kaynağında önlemeye çalışmalı, tekrar kullanım ve kazanım için çaba göstermeliyiz.

PLASTİK AYAK İZİMİZİ NASIL AZALTABİLİRİZ?
Plastik ayak izinin azaltılması konusu günümüzde öncelikle dikkat edilmesi gereken bir başlık durumuna gelmiştir. Sebep olduğumuz plastik kirliliğinin en azından miktarını azaltmak doğaya karşı bir görevdir. Plastik ayak izimizi azaltmanın yolları olarak aşağıdakilere dikkat edebiliriz;

1) Tek kullanımlık plastik poşetler yerine tekrar kullanılabilir olanları tercih edilmelidir.

2) Plastik PET şişeleri kullanmak yerine yanımızda tekrar kullanılabilir cam ya da metal şişeler taşıyabiliriz.

3) Plastik kutu, kap ve bardak yerine tekrar kullanılabilir cam, seramik veya metal malzemeden üretilen ürünler tercih edilmelidir. Örn: ofislerimizde polistiren (kullan-at) bardakları kullanmak yerine cam-porselen kupa kullanmak.

4) Kişisel bakım ürünlerini alırken (yüz yıkama jeli, diş macunu, kozmetik) plastik içermeyenleri almaya çalışmalıyız.

5) Sentetik tekstil ürünleri almak yerine doğal pamuk, keten, ipek vb. olanları tercih etmeliyiz.

6) Yeni bir şey satın almak yerine ikinci eli veya başkasından ödünç alınabilir.

7) Ambalajların aşırı şekilde kullanılması bırakılmalıdır. Alınacak ürün ambalajlarının “doğa dostu” veya “biyobozunabilir” olmasına özen gösterilmelidir.

8) Kullandığımız ürünlerin öncelikle doğal olmasına özen göstermeliyiz. Herhangi bir ürünü satın alırken içerik etiketini iyice okumalı, plastik içeriyorsa doğal alternatifini almaya çalışmalıyız.

9) Plastik ürünler de dahil olmak üzere her türlü ürünü kullanırken israftan kaçınmalıyız.

10) Kullanacağımız ürünlerle ilgili olarak sırasıyla; çevresel etkisi, doğallığı, sağlığa etkileri, faydaları ve maliyeti, atık oluşumu gibi hususları düşünmeyi alışkanlık haline getirmeli ve yeni nesilleri bu bilinçle yetiştirmeliyiz.

AVRUPA VE AMERİKA’DA YASAK
Artık fazlasıyla farkında diyebiliriz. 2018 itibariyle Avrupa ve Amerika’da kozmetiklerde Mikroplastik kullanımı yasaklanmıştır. Ülkemizde de yaptığımız incelemelerde artık yüz yıkama jeli veya peeling ürünlerinde artık PE kullanımının bırakıldığını tespit ettik.

Yine Avrupa Amerika, Avustralya ve Japonya’ da kullanılan PET şişelerin geri dönüşüme kolaylık sağlaması amacıyla sokaklara teşvik edici kumbaraların konulduğu ve bunlar sayesinde cüzi ücret karşılığında halkın atık şişeleri kumbaralara attığı görülmektedir. Ayrıca marketlerde kullanılan tek kullanımlık plastik poşetler ücretli hale getirilerek halkın uzun ömürlü çantalara teşviki sağlanmaktadır.

Ülkemizde henüz plastik poşetlerle ilgili kısıtlama veya yasaklama görülmemektedir.

Güncel çalışmalar, mikroplastiklerin potansiyel insan sağlığı üzerindeki etkilerini bilimsel olarak disiplinler arası ortamda tartışmanın ve bunun gelecekteki araştırmalar için öncelikli alanlar kapsamına alınmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

BİR AN ÖNCE ÖNLEM ALMALIYIZ!
Su ekosistemlerindeki mikroplastiklerin çevresel risklerini değerlendirebilmek amacıyla, mikroplastiklerin varlığı, miktarı, durumu, kaynakları ve biyolojik etkileri ile ilgili kapsamlı bir bilgiye ihtiyaç vardır. Bu tür kritik bilgilerin oluşturulması çevre bilimciler ile farklı disiplinlerden (kimya, biyoloji, hidroloji, ekotoksikoloji, tıp vb) olan bilimadamlarının ortak çabasına ve tahmin edileceği üzere yeterli kamu finansmanının tahsisine ve desteğine bağlıdır. Ülkemizde bulunan su kaynaklarının kullanımı ve sürdürülebilirliği açısından, su ve hava kalitesiyle ilgili önemli bir kirlilik olan mikroplastiklerin büyük bir ciddiyetle ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir.

Kaynak: birgulus

Bu konuyu yazdır

  Bilim Adamları İnsan Beyninde Çok Boyutlu Evren Keşfettiler!
Yazar: EvrimBilge - 17-03-2018, Saat: 16:57 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

İnsan beyninin 11 boyuta kadar yapı ve şekillere ev sahipliği yaptığı konusunda uzmanlar tarafından sansasyonel bir keşif yapıldı. Sinirbilimciler : “Hiç hayal etmediğimiz bir dünya bulduk” açıklamasını yaptı.

Cebirsel topolojinin matematiksel yöntemleri, araştırmacıların beyin ağlarında çok boyutlu geometrik alanları bulmalarına yardımcı olmuştur.

Uzmanlar, yeni bir araştırma sonucunda insan beyninin 11 boyuta kadar yapı ve şekillere ev sahipliği yaptığını kanıtladı.

İnsan beyinlerinin, her hücreden , olası her yönden birkaç bağlantıyla, düşünce ve bilinç yeteneğini güçlendiren süper geniş bir hücresel ağ oluşturdukları, 86 milyar nörondan fazla şaşırtıcı bir devletin bulunduğu tahmin ediliyor.

Blue Brain projesinin etrafında toplanan uluslararası bir bilim adamı grubu, daha önce hiç sinirbilimi dünyasında görülmemiş sonuçlar elde etti. Bu ekip beyindeki sinir bağlantılarının ilk geometrik tasarımını ortaya çıkaran ve uyaranlara nasıl tepki verdiklerini ortaya koyan çok boyutlu bir evreni sunan yapıları bulmayı başardı.


beyin-1024x513.jpg

Bilim adamları, insan beyin hücrelerinin kompleks işleri yapmak için kendilerini nasıl organize edebildiklerini anlamak için ayrıntılı bilgisayar modelleme tekniklerini kullandılar.

Araştırmacılar beyin ağlarındaki yapıları ve çok boyutlu geometrik uzayları tanımlamak için cebirsel topolojinin matematiksel modellerini kullandılar. Çalışmada, yapıların, aynı zamanda, kesin bir geometrik yapı oluşturan bir “birlik” içerisinde birbirine geçtiği şeklinde oluştuğu belirtildi.

Bir sinirbilimci olan Henry Markram ve Lozan’da bulunan Blue Brain Projesi direktörü: “Hiç hayal etmediğimiz bir dünya bulduk. Bu nesnelerin milyonlarcası beyindeki küçük bir lekede, yedi boyuta kadar var. Bazı şebekelerde, 11 ölçüye kadar olan yapıları bile bulduk. ”

Uzmanlar tarafından da belirtildiği gibi, beynimizdeki her nöron, karmaşık bağlantıları olan bir nesne oluşturmak için belirli bir yolla komşu olana bağlanabilir. İlginçtir, daha fazla nöron klikle birleştiğinde nesnelere daha fazla boyut eklenir.

Cebirsel topolojiyi kullanan bilim adamları, bilgisayar yardımıyla üretilen sanal bir beyindeki yapıyı modelledi. Daha sonra bilim adamları sonuçların doğrulanması için gerçek beyin dokusunda deneyler yaptılar.

Bilim adamları sanal beyin dokusuna uyarıcı ekledikten sonra, kademeli olarak yüksek boyutların kümelerinin toplandığını keşfettiler. Bu kliklerin arasında boşluklar veya çukurlar olduğunu buldular.

Gazetede çalışan Aberdeen Üniversitesi’nden Ran Levi, WIRED’e şunları söyledi:

“Beyin bilgi işlerken yüksek boyutlu boşlukların ortaya çıkması, ağdaki nöronların uyarılara aşırı derecede organize bir şekilde tepki vermesi anlamına geliyor.”

brain-algebraic-topology.jpg

“Sanki beyin bir çubukla (1D) başlayıp tahta (2D), daha sonra küpler (3D) ve daha sonra 4D ile daha karmaşık geometrilerden başlayarak çok boyutlu bloklar kümesi kurarak bir uyarana tepki gösteriyor. Beyni aracılığıyla aktivitenin ilerlemesi, kumdan somutlaşan ve daha sonra parçalanan çok boyutlu bir kum kültürüne benzemektedir. ”

Üç boyutlu şekillerde yükseklik, genişlik ve derinlik bulunurken, yeni çalışmadaki uzmanlar tarafından keşfedilen nesneler gerçek dünyadaki bu üç boyuttan daha fazla mevcut değildir, ancak bunları tanımlayan matematikçiler 5, 6, 7 veya 11 boyuta kadar mevcut olduğunu gördüler.

Belçika KU Leuven’den Profesör Cees van Leeuwen, Wired’e şunları söyledi: “Fizik dışında yüksek boyutlu alanlar, karmaşık veri yapılarını veya sistem koşullarını, örneğin devlet alanındaki dinamik bir sistemin durumunu tanımlamak için sıklıkla kullanılmaktadır. ”

“Alan sadece sistemin sahip olduğu tüm serbestlik derecelerinin birleşmesidir ve devlet bu derece özgürlüklerin aslında varsaydığı değerleri açıklamaktadır.”

Kaynak: galaksiarsivi

Bu konuyu yazdır

  Üçüncü Göz Öpücüğü : Alındaki Öpücüğün İnanılmaz Gücü
Yazar: EvrimBilge - 17-03-2018, Saat: 16:54 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Alnınıza kondurulan öpücük inanılmaz derecede güçlü olabilir. Yapması çok kolay ve sevimli bir şey, size sıcak duygular hissettirmekle kalmayıp çok daha yoğun etkileri bulunmakta. Bunun nedeni alnın üçüncü gözün bulunduğu yer olmasıdır.
Birini alnından öpünce, aslında üçüncü gözlerini öpüyorsunuz.

Dudakların veya yanağın öpücüğünden farklı olarak, bu daha samimi, çünkü o kişinin özüne uzanıyoruz. Genellikle birbirimizin alnına temas etmiyoruz. El sıkışması ya da sarılma kadar yaygın bir şey değildir.

Üçüncü göz, varlıklarınızın derinliklerine açılan portaldır ve sizi ruhun en yüksek alemlerine götürebilir. Bu uyanmayı temsil eder, ancak aynı zamanda sizin de bir parçanızdır. Doğduğumuz andan itibaren var olan ve hayatın bedeni bıraktıktan sonra da var olmaya devam eden görünmez bir varlığıdır.

thirdeye.jpg

Üçüncü göze bir öpücük yerleştirildiğinde yani biri sizi alnınızdan öptüğünde, içinizde derin bir aydınlanma hissi uyanır. Vücudumuzun bu özel kısmı hakkında bilmediğimiz çok şey var, ancak aynı zamanda derin bir bilgi sahibiyiz.
Üçüncü gözü öpmek, epifiz bezi ve ayrıca hipofiz bezini de etkileyecektir. Bu, geceleri iyi dinlenmenize yardımcı olan hormona melatoninin salınmasını uyarır. İyi geceler öpücüğünüz, bildiğinizden çok daha fazla size yardım ediyor. Kolay dinlenmenize yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda sizi güvende, güvenli ve mutlu hissettirir. Atalarımıza bu bilgiyi böyle yaygın bir alışkanlık haline getirmek için hangi bilginin verildiğini merak edebiliriz.

Bunun ne yapılacağı konusunda emin olmamanız iyi bir şeydir, ancak en iyi bölüm kendi başınıza deneyebilmenizdir. Birini alnından öpün. Onlardan size olan ilahiyatı hissedin, bütün endişelerinizi ortadan kaldırıp onlara bakın ve etkili bir şekilde şifa uygulayın. Bunu sık sık yaptığınızda, hayatınızdaki ve çevrenizdeki insanların hayatlarının belirsiz fakat emin adımlarla değiştiğini fark etmeye başlayacaksınız.
Üçüncü gözü öpmek veya üçüncü gözünüzün öpülmesi,sizi yeniler.

Bu yazıyı okuduktan sonra biri sizi alnınızdan öptüğünde nasıl hissettiğinizi düşünün.Bu şekilde deneyimlemek, içinizde farklı bir his uyandıracaktır.

Kaynak: galaksiarsivi

Bu konuyu yazdır

  Beyin Sağlığınızı Korumak İstiyorsanız Aklınıza Kazımanız Gereken 8 Bilgi
Yazar: EvrimBilge - 17-03-2018, Saat: 16:48 - Forum: Beyin - Yorum Yok

Tüm vücudu kumanda eden beynimizin sağlığının anne karnından itibaren yaşam boyu koruyup geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Tüketilen besinlerden, uyku düzenine; gün içindeki etkinliklerden, spora hatta içten bir gülümsemeye kadar birçok nokta beyin sağlığına etki ediyor. Memorial Şişli / Ataşehir Hastaneleri Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı, beyin dostu uygulamalar hakkında bilgi verdi.

beyin-sagliginizi-korumak.jpg

Beyin sağlığınızı destekleyecek 8 önemli bilgi:

1. Beyin gelişimi ve sağlığını destekleyen gıdaları tüketin

somon-baligi-fileto-fiyati-nedir.jpg

Beyin gelişimi anne karnında başladığı için anne adaylarının özellikle folik asit içeriği yüksek olacak şekilde düzenli beslenmesi önem taşımaktadır. Alzheimer ve bunama riskine karşı yetişkinlerde de dikkat edilmesi gereken folik asit desteği için fasulye, bezelye, ıspanak, şalgam, limon ve portakal gibi gıdalar tüketilmelidir.

Muz ve kuru baklagiller: B vitamini içeren muz, kuru baklagiller, et, balık, yağsız süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerin tüketilmesi önemlidir. Hafıza ve zeka gelişimi bakımından B vitamini önemli bir yer tutmaktadır. Aynı zamanda B vitamini yeni hücreler üretilmesine ve var olan hücrelerin yapısının korunmasına yardımcı olmaktadır.

Balık: Beyin fonksiyonlarının daha düzgün çalışması, hafızayı güçlendirerek daha hızlı düşünebilmek için omega 3 bakımından zengin balık belirli aralıklarla mutlaka tüketilmelidir.

Kaju ve yer fıstığı: Beyinde yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan gerilemeyi yavaşlatmak için; E vitamini bakımından zengin ceviz, fındık, kaju, yer fıstığı, ay çekirdeği, susam, keten tohumu tüketilmelidir.

Üzüm ve çilek: Dopamin salgılanmasını sağlayan üzüm problem çözme yeteneğini artırırken, yüksek oranda antioksidan içeren çilek, yaban mersini gibi meyveler ile domates, havuç gibi sebzeler belleği geliştirerek beyni korumaktadır.

2. Türk kahvesinden vazgeçmeyin
Kültürümüzde önemli bir yeri olan Türk kahvesi, beynin çalışmasını motive eden uyarıcıların en önemlilerindendir. Kahvenin içinde bulunan ve beyinde uyarıcı görev yapan kafeinin yorgunluğu azaltıcı etkisinin yanında konsantrasyon ve uyanıklığı yükselten özelliği de bulunmaktadır. Ara öğün gibi değerlendirilen Türk kahvesi yapılış, sunuş ve tüketimi bakımından fabrikasyon olarak nitelendirilen diğer kahvelerden farklılıklar içermektedir. Bir ritüel eşliğinde tüketilen Türk kahvesi, yarattığı fiziksel etkilerinin yanı sıra gün içinde hoş bir mola verilmesine olanak sağlayarak beynin dinlenmiş vaziyette tekrar motive olması konusunda da etki göstermektedir.

3. Hayatınızda özel anları artırın

s-667d722ee5faa403f0fd3975d2611f52b02a44b3.gif

Türk kahvesinin tüketiminde olduğu gibi kişinin hayatında özel anlara zaman ayırması, vücudun birçok hormon salgılamasına zemin hazırlamaktadır. Dinlenen müzik, sevilen bir arkadaşla zaman geçirilmesi, spor hatta zevkle tüketilen bir yemek bile mutluluk sağlayan birçok hormonun salgılanmasını harekete geçiriyor. Beyin sağlığı için oldukça önemli olan bu hormonlar insanın duygu sistemini kontrol eden ve hafıza için hayati öneme sahip olan limbik sistemi uyararak harekete geçirmektedir.

4. Beyninize 4 mevsimi yaşatın
Gelişen teknoloji ile birlikte özellikle büyük şehirlerde büyük bir elektro manyetik çöplük oluşmaktadır. Algılamayı etkileyen elektromanyetik alan uyaran kirliliğine neden olarak beyinde aşırı yüklenmeye yol açmaktadır. Odaklanma problemi, dikkat dağınıklığı, unutkanlık gibi birçok soruna neden olan elektromanyetik alanlar beynin dinlenmesine ve kendini yenilemesine izin vermemektedir. Beynin kendisini en fazla yenilediği zaman dilimi olan uyku anında elektro manyetik etki yapabilecek cep telefonu, televizyon gibi ürünlerin kişinin yakınında olmaması gerekmektedir. Kaliteli bir uyku ile bir ilkbahar havasında güne başlayan beynin mevsimlere benzetilirse gün içinde 4 mevsimi de yaşaması gerekmektedir.

5. Uyku düzeniniz tarlakuşu gibi olsun
Beynin gün içinde 4 mevsimi yaşamasının yanında gece ve gündüzü de biyoritme uygun saatlerde gerçekleştirmesi önemlidir. Tarlakuşu örneğinde olduğu gibi kişi gibi erken yatıp güne erken başlandığı zaman vücudun salgıladığı steroit, melatonin gibi hormonlardan en üst seviyede faydalanmaktadır. Erken kalkıp uygun besinlerle yapılan kahvaltının ardından salgılanan hormonlar sayesinde beyin, enerjik, algısı yüksek ne ekilirse verim alınacak bir toprak gibi güne başlamaktadır. Doldur boşalt ritmiyle hareket eden beynin en iyi temizlendiği ve kendini yenilediği uyku saatlerini kaliteli hale getirmek hayati önem taşımaktadır.

6. Beyninizin yükünü kahkaha ile hafifletin
Dilimize yerleşen “Bir kahkaha bir kalem pirzola” deyimi aslında gerçeği yansıtmaktadır. İçten bir kahkaha beyne oksijen gitmesini kolaylaştırırken tansiyonu dengede tutulmasına ve hormonların düzenlenmesine zemin hazırlamaktadır. Gülme esnasında, beyindeki alt kranial sinirler koordineline olarak çalışarak, endorfin salgısının yükselmesine ve pozitif uyarıcıların devreye girmesine olanak sağlamaktadır. Omurga sağlığında olduğu gibi 45 dakika çalışıp 15 dakika dinlenme esasına beyin sağlığı için de uyulması gerekmektedir. Gün içinde gülmek, bir arkadaşla sohbet etmek veya kahve gibi ritüellerle beyindeki yükü azaltarak es verdirilmesi gerekmektedir.

7. Tek başınıza bulmaca çözdüğünüz kadar sosyal aktivitelere de ağırlık verin

giphy.gif

Bulmaca çözmenin beyin sağlığı ve hafıza için önemli olduğu bilinmektedir. Ancak gün içinde gerçekleştirilen sosyal aktiviteler hafızaya bulmaca çözmekten çok daha iyi gelmektedir. Kişinin tek başına oturup saatlerce bulmaca çözmesi yerine bir bulmaca çözdükten sonra sokağa çıkarak sosyal ortama girmesi, arkadaşlarıyla zaman geçirmesi veya aile ziyaretlerine gitmesi beyin sağlığı bakımından önemlidir.

8. Beyninizi sporla güçlendirin
Kalp damar, diyabet, tansiyon gibi hastalıkların kontrol altında tutulmasında önemli rol oynayan düzenli egzersiz ve spor, beyinde de olumlu etkiler yapmaktadır. Mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin hormonunun salgılanmasını artıran spor, insani ilişkilerde daha yapıcı hareket etmeyi sağlarken mutluluk eşiğinin yükselmesine zemin hazırlamaktadır. Demans, Alzheimer, Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklardan kaçınmak için düzenli egzersizin hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Uygun şekilde tamamlanan bir sportif aktivitenin zemininde becerikli şekilde tamamlanmış bir zihinsel aktivitenin bulunduğu unutulmamalıdır.


Alıntıdır.

Bu konuyu yazdır

  Bilinçaltı Anlamak ve Temizleme çalışmaları
Yazar: EvrimBilge - 17-03-2018, Saat: 16:37 - Forum: Bilinçaltı - Yorum Yok

Bilinçaltını anlamak için çalışma ilkelerini, bilinçaltı yasalarını ve bunları hazırlayan içsel dinamikleri bilmek gerekir.

Bilinçaltını bir bilgisayarın hard diski olarak düşünebiliriz. Ekranda görülenler sizin gerçeğiniz veya yaşantınızdır. Yani bilinçaltınızdaki olumlu, olumsuz inançlarınızın hayatımıza yansımalarıdır.

Nasıl bir bilgisayar programında direkt emir şeklinde komutlar veriliyor ise bilinçaltımız da komutlarımızı alır ve gerçekliğimize uyarlar.

Başaramayacağımıza inanıyorsak başaramayız. Değişeceğimize inanıyor isek değişiriz. Mali, malı şeklindeki ifadeler bilinçaltımızda mulaklık yaratır. Örneğin sigara içmemeliyim dedikçe sigara içmek isteriz. Çok yememeliyim dedikçe yemek isteriz. Size sakın kırmızı bir mercedes düşünmeyin veya şu an annenizi düşünmemelisiniz diyecek olursam her ikisi de akınıza gelecektir. Korkmayın diyecek olursam o ana kadar böyle bir duygu taşımasanız bile korkmaya başlarsınız. Bilinçaltımıza ne istediğimizden emin olarak, net ve şimdiki zaman üzerinden komutlar vermeliyiz. Geleceğe yönelik ifadeler istediklerimizin bir şekilde ötelenip, gerçekleşmesine engel olur.

maxresdefault.jpg

“Aklınız neyi kabul edip inanıyorsa, onu gerçekleştirebilir” der. Napoleon Hill’

Evren yasalarla yönetilir. Bilinçaltlarımız da tıpkı evren gibi yasalarla yönetilir. Bilinçaltımızın yasası inanç yasasıdır. Bilinçli aklınızın kavrayıp, bilinçaltınızın inandığı şeyler gerçekleşir. Böylesine büyük bir güce sahip olduğumuzun çoğu zaman farkında değilizdir.

Bilincimizin gücünü bir fikri kavramak için, bilinçaltımızın gücünü ise sonuca ulaşmak için kullanırız. Birçok kişi bunun tersini yapar. Bilinçlerini neticeye ulaşmak için kullanırlar, bu da genellikle stres ve endişe yaratır. Bu durum bilinç gücümüzle, bilinç altı gücümüzün kullanımındaki farktır. Örneğin bir bayan danışanım içinde bulunduğu gerçekliği kendisinin yarattığına inanmıyordu. Evlenmek istiyordu ancak karşısına uygun kişinin çıkmamasından ve birlikteliklerinin kısa sürede bitmesinden yakınıyordu. Bilinç üstü seviyede bir hayat arkadaşı istiyordu ve kendince uygun standartları belirlemişti. Yaptığım çalışmalarda fark ettik ki ! bilinçaltı seviyede evliliğin özgürlüğünü kısıtlayacağı inancı, çevresinde gördüğü mutsuz evlilikler ve kendisinin de böyle olabileceği korkusu, karşısına daha iyi biri çıktığında evliliğinin bu birlikteliğine engel olacağı endişesi taşımaktaydı. Bu kadar yoğun bilinçaltı dinamikleri ile isteğine ulaşması mümkün değildi. Bir ipi düşünelim iki tarafından aynı anda iki kişi çekiyor. İpin gerilmesi gibi kişide gerginleşir.

Bilinçaltımız mıknatıs gibidir. Kendi inançlarını yansıtan şeyleri çeker. Bilinçaltımızda belli bir inanç varsa, bilinçaltımız bu inanca uygun titreşimler yaratır ve bunu yansıtan veya buna uyan olayları ve insanları kendine çeker. Buna son dönemlerde adı çokça duyulan çekim yasası denmektedir. Yerçekimi yasasının varlığının kesin olması gibi çekim yasasının varlığı da kesindir. Eğer bilinçaltınız yaşamınızın zor geçeceğine inanırsa, gerçekten yaşamınız zor olacaktır. Karşılaşacağınız olaylar ve insanlar hayatımızı zorlaştıracaktır. Eğer bilinçaltımız paranın zor kazanılacağına inanırsa, para zor kazanılır. Karşınıza çıkan fırsatlar para kazanmak için insan üstü çaba göstermeniz gerekenler olacaktır. Sizin gerçeğinizi yaratan inancın ne olduğuna siz karar veremezsiniz, bilinçaltınız verir.

İstemediğimiz bir durum karşısında bu durumu hazırlayan içsel sebepler ne olabilir ? Bu durum çoğu zaman bilinçaltı korkularımızın bir sonucudur.

Birçok insan kendini sık sık aynı senaryonun içinde bulur. Ne yaparlarsa yapsınlar aynı sorunlarla karşılaşırlar. Böyle bir durumda dışsal şartları değiştirmek yerine içimizdeki bilinçaltımızdaki engelleyici inançlarımızı değiştirmek, korkularımızla uyumlanıp, onların varlığını kabul edip, bu korku dinamiğinin ikincil çıkarlarına saygı duyup, kişiye daha fazla fayda sağlayan, olumsuzluk taşımayan, mutluluk, huzur ve sağlık veren sevgi enerjisine dönüştürmek gerekir. Bu şekilde bilinçaltımız yeniden programlanır. Bilinçaltı virüslerimizin farkına varıp olumlama çalışmaları ile temizlemeliyiz.

Bilinçaltımız sezgilerimiz aracılığıyla bizimle konuşur. Bilinçaltımızdan rehberlik veya yardım istediğimizde, bir dürtü, ilham veya önsezi hissederiz. Bilinçaltımızı programlarsak, rüyalar şeklinde cevaplar da alabiliriz. Sezgisel olarak, bir mesaj olduğunu anlarız.

Hayatınızda bir şeyi gerçekleştirmek istiyorsak önce kavramak yani ne istediğimizi tam olarak tespit etmek, sonra olmuş gibi inanmak ve daha sonra da bunun için şükretmek gerekir. Kendiniz için olmasını istediğiniz şeyi bir yere yazın. Bilgisayarınızdaki ekran koruyucuya, cep telefonunuzun açılış mesajına, veya gün içinde sıkça görebileceğiniz bir yerlere koyun. Her gece, aynı yaratıcı imgelemeyi düşünün, gördüklerinizi görün, duyduklarınızı duyun ve hissettiklerinizi hissedin… istediğiniz yerlerde değişikliklerinizi yapın. İstediğiniz şeyin gerçekleşeceğine güvenin…

BİLİNÇALTI PROGRAMLAMA ARACI (ONAMALAR)

Bilinçaltımızı, yeniden programlamanın en temel yollarından biri onamadır.

Onama; basitçe bilinçaltımıza yerleştirmek istediğimiz hedeflerimizi veya yeni inançlarımızı tekrarlama sürecidir. Bu süreç, söylem bilinçaltına yerleşinceye kadar devam etmelidir. Bazı onama yöntemleri;

• Kendi onamalarınızı yüksek sesle veya zihnen tekrarlamak,

• Onamalarımızı yazmak,

• Kayıt ettiğiniz kendinden telkin bantlarını dinlemek

• Olmak istediğiniz kişi gibi davranmak, (hayran olduğunuz bir kişi yerine kendinizi koymak ve onun gibi davranmak )

• Kitap ve makaleler okumak

Hayattan şikayet ettiğinizde bilinçaltımız şikayet ettiğiniz hayatı size vermek için talimatlarınızı sadakatle yerine getirir. Ne söylediğimize ,özellikle ‘tekrar ,tekrar’ söylediklerimize dikkat edelim.

Bilinçaltı virüs programınızı çalıştırmadığınızda dışarıdan gelen olumsuz telkinlerin etkisi altında kalabilirsiniz. Her gün arkadaşlarınızdan çok gülersek çok ağlayacağımızı, çocuğu olanın derdi olduğunu, paramız olunca düşmanlarımızın çok olacağını, hayatın zor olduğunu vs.. duyuyorsunuzdur. Devamlı dinleyince bilinçaltımız onun doğru olduğuna inanmaya başlar sonra da (çekim yasasından ötürü) gerçekliğinizde onun doğru olduğunu görürsünüz.

Kendimize verebileceğimiz telkin örnekleri ; her gün, her şekilde daha iyi oluyorum, her şey bana kolay ve zahmetsizce geliyor, sevgi ile dolu, neşe saçan bir varlığım, keyif aldığım her şey şimdi burada, hayatımın patronu benim, ihtiyacım olan her şey zaten bende var, hepimiz için bolluk var, sonsuz zenginlikler şimdi hayatıma özgürce akıyor, daha çok verdikçe daha çok aldıkça daha mutlu hissediyorum,

Bu onamaları uyurken veya yataktan kalkmadan önce yazabilir, okuyabilir veya kaydedip dinleyebilirsiniz.

Onamada başarının anahtarı tekrardır. Bilinçaltımız kaslarımız gibidir. Onu istediğiniz şeylerle onamanız gerekir. Onamaları her gün yapmakta tembellik ederseniz, onu sizin yerinize başkaları yapacak, sonuçlar da her zaman sizin istediğiniz gibi olmayacaktır

Gandi derki “Söylediklerinize dikkat edin, düşünceleriniz olabilir. Düşüncelerinize dikkat edin, davranışlarınız olabilir. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınız olabilir. Alışkanlıklarınıza dikkat edin kaderiniz olabilir.”

BİLİNÇALTI   ONAMA   MEDİTASYONLARI:

Belli başlı korkularımız; değersizlik, güvensizlik, parasızlık, yalnızlık, başarısızlık, esir olma, suçlanma, acı çekme, dışlanma, çaresizlik, ayrılık, aşağılanma, güçsüzlük, yokluk, kaybetme, yetersizlik, yok olma, hastalık, incitilme, sevilmeme, reddedilme, acizlik, terk edilme, onaylanmama … korkusu

Korku enerjisini sevgi enerjisine dönüştürmek gerekir.

Bilinçaltı Onama Örnekleri

Benim………..……….korkum var.

Ben…………..………..korkumu kabul ediyorum.

Ben…………..………..korkumu şu anda sevgiye dönüştürmeye niyet ettim.

Ben…………..………..korkumu seviyorum.

Ben…………..………..korkumu sevgiyle gönderiyorum.

Olumlaması

Ben……………………yım.

Ben her halimle…………………olduğumu biliyor ve inanıyorum

Ben her halimle…………………….. olduğumu kabul ediyorum.

Ben her halimle ……………………olduğum için kendimi takdir ediyorum.

Ben her halimle……………………..olduğum için şükrediyorum

DEĞERSİZLİK

Benim………..(değersizlik)……….korkum var.

Ben…………..(değersizlik)………..korkumu kabul ediyorum.

Ben…………..(değersizlik)………..korkumu şu anda sevgiye dönüştürmeye niyet ettim.

Ben…………..(değersizlik)………..korkumu seviyorum.

Ben…………..(değersizlik)………..korkumu sevgiyle gönderiyorum.

Ben yalnız ve tek başıma çok değerliyim.

Ben yalnız ve tek başıma çok değerli olduğumu biliyor ve inanıyorum

Ben yalnız ve tek başıma çok degerli olduğumu kabul ediyorum.

Ben yalnız ve tek başım çok degerli olduğum için kendimi takdir ediyorum.

Ben yalnız ve tek başıma çok degerli olduğum için şükrediyorm.

Ben her halimle çok değerliyim.

Ben her halimle çok değerli olduğumu biliyor ve inanıyorum.

Ben her halimle çok değerli olduğumu kabul ediyorum.

Ben her halimle çok değerli olduğum için kendimi takdir ediyorum.

Ben her halimle çok değerli olduğum için şükrediyorum.

Ben kendime değer veriyorum.

Ben kendime olduğum gibi değer veriyorum.

Ben herkese değer veriyorum.

Ben herkese olduğu gibi değer veriyorum.

Ben herkesin olduğu gibi olmasına izin veriyorum

Ben kendime değer veriyorum.

Ben kendime olduğum gibi değer veriyorum.

Ben herkese değer veriyorum.

Ben herkese olduğu gibi değer veriyorum.

Ben herkesin olduğu gibi olmasına izin veriyorum

Ben kendi değerime sahip çıkıyorum.

Ben kendi değerime sahip çıktığımı biliyor ve inanıyorum.

Ben kendi değerime sahip çıktığımı kabul ediyorum.

Ben kendi değerime sahip çıktığım için kendi mi takdir ediyorum.

Ben kendi değerime sahip çıktığım için şükrediyorum.

Kendi gerçeğimi sevgiyle yaratıyorum.

Ben içimdeki değere ulaşıyorum.

Kalbinizden çıkaracağınız en güzel pembeliği çıkarın, pembe ışıklar,

Pembe tüller..korkunuzun karanlığını pembelik içinde yok edin.

Şu an korku enerjisinin sevgi enerjinse dönüştüğü çok değerli bir an

Bilinçaltımız aynı zamanda duygularımıza ve hislerimize renkler verebilir. Genelde çalışmalarımda insanlar olumsuz hisleri koyu, karanlık renkler ile tarif ederler. Pembe evrende sevgi rengini temsil eder. İnsanlar bu rengin yanında karamsar düşünmezler. Kendi içinde olumlu, iyileştirici bir enerjiye sahiptir. Beş duyumuzla algılarımızın da ötesinde çok farklı titreşimlere sahip pembe renkler vardır. Bilinçaltı onama çalışmalarında da pembe renk kullanılır.

SEVGİ

Ben kendimi seviyorum.

Ben kendimi olduğum gibi seviyorum.

Ben kendimin olduğu gibi olmasına izin veriyorum.

Ben herkes seviyorum.

Ben herkesi olduğu gibi seviyorum.

Ben herkesin olduğu gibi olmasına izin veriyorum.

BOLLUK

Evren bolluk içinde.

Evrenin bolluğu bana akıyor.

Para bana çoğalarak geliyor.

İhtiyacım olan her şeyi ihtiyacım olduğu anda evren bana verir.

Ben çok parayı hak ediyorum.

Ben çok paraya layığım.


BEREKET-BOLLUK

Evrenin bana vermek istediği tüm bolluk ve bereketi ayırım yapmaksızın olduğu gibi kabul ediyor ve istiyorum.

Bu bilinç ve sorumlulukla onu paylaşmak için elimden geleni yapacağım.

Çok parayı hak ediyorum.Çok paraya layığım.

Ben MUTLUYUM.

Ben SAĞLIKLIY

Ben HUZURLUYUM.

Ben GÜÇLÜYÜM.

Ben BAŞARILIYIM.

Ben GÜVENDEYİM.

Ben ÖZGÜRÜM.

Ben DEĞERLİYİM

Ben YETERLİYİM


GÜÇSÜZLÜK

Benim güçsüzlük korkum var.

Ben güçsüzlük korkumu kabul ediyorum.

Ben her halimle çok güçlü olduğumu biliyor ve inanıyorum.

Ben her halimle çok güçlü olduğumu kabul ediyorum.

Ben her halimle çok güçlü olduğum için kBen güçsüzlük korkumu şu anda sevgiye dönüştürmeye niyet ettim.

Ben güçsüzlük korkumu seviyorum.

Ben güçsüzlük korkumu sevgiyle gönderiyorum.

Kalpten pembe ışık çıkarılır.

GÜÇ

Ben yalnız ve tek başıma çok güçlüyüm.

Ben yalnız ve tek başıma çok güçlü olduğumu biliyor ve inanıyorum

Ben yalnız ve tek başıma çok güçlü olduğumu kabul ediyorum.

Ben yalnız ve tek başım çok güçlü olduğum için kendimi takdir ediyorum.

Ben yalnız ve tek başıma çok güçlü olduğum için şükrediyorum.

Ben her halimle çok güçlüyümendimi takdir ediyorum.

Ben her halimle çok güçlü olduğum için şükrediyorum.

Ben kendi gücüme sahip çıkıyorum.

Ben kendi gücüme sahip çıktığımı biliyor ve inanıyorum.

Ben kendi gücüme sahip çıktığımı kabul ediyorum.

Ben kendi gücüme sahip çıktığım için kendi mi takdir ediyorum.

Ben kendi gücüme sahip çıktığım için şükrediyorum.

Kendi gerçeğimi sevgiyle yaratıyorum.

Ben içimdeki güce ulaşıyorum.



DEĞİŞİME GÜVEN

Gelecekte her şeyin iyi olduğunu bilerek güven ve huzurla ilerliyorum.

Geçmişi kolayca ve rahatça bırakıyorum.

Yeniyi sevinçle karşılıyor ve kabul ediyorum.

Evren güvende ben güvendeyim.

Ben kendimi tam olduğum halimle seviyor, beğeniyor, onaylıyorum.

Ben herkesi tam olduğu haliyle seviyor, beğeniyor, onaylıyorum.

Ben kendi hayat yolumu kendim açıyorum.

Ben kendi hayat yolumu kendim açtığımı blilyor ve inanıyorum.

Ben kendi hayat yolumu kendim açtığımı kabul ediyorum.

Ben kendi hayat yolumu kendim açtığım için kendimi takdir ediyorum.

Ben kendi hayat yolumu kendim açtığım için şükrediyorum.

Gerçekleşmesini istediğiniz hayalinizi bu şekilde imgeleyebilirsiniz.


GÜVENSİZLİK

Benim güvensizlik korkum var.

Ben güvensizlik korkumu kabul ediyorum.

Ben güvensizlik korkumu şu anda sevgiye dönüştürmeye niyet ettim.

Ben güvensizlik korkumu seviyorum.

Ben güvensizlik korkumu sevgiyle gönderiyorum.

Kalpten pembe ışık çıkarılır.

GÜVEN

Ben yalnız ve tek başıma güvendeyim.

Ben yalnız ve tek başıma güvende olduğumu biliyor ve inanıyorum

Ben yalnız ve tek başıma güvende olduğumu kabul ediyorum.

Ben yalnız ve tek başım güvende olduğum için kendimi takdir ediyorum.

Ben yalnız ve tek başıma güvende olduğum için şükrediyorum.

Ben evrende güven içindeyim.

Ben herkese güveniyorum.

Bütün insanlar bana güveniyor.

Ben kendime güveniyorum.

Ben yaşamın akışına güveniyorum.

Ben güvendeyim.

Evren güvenli.

Evren beni seviyor,onaylıyor ve destekliyor.

(başarısızlık,başarı sevilmeme,sevgi,esaret,özgürlük…..)


BAĞIŞLAMA (AFFETME) MEDİTASYONU

Kendimize ve başkalarına karşı duyduğumuz; öfke, kızgınlık, kırgınlık, nefret, suçluluk… duygularımız enerjimizi tüketip, geleceğe umutla bakmamızı ve sağlıklı bir yaşam sürmemizi engeller. Bağışlamak geçmişin günümüz üzerindeki olumsuz etkisini ortadan kaldırır ve geleceğe umutla bakma özgürlüğünü verir. Ruhsal iyileşme sürecinin doğal bir ürünüdür. Geçmişten gelen olumsuz duygu yükünden özgürleşmektir. Bağışlamak hayatımızın en özgürleştirici ve zenginleştirici yatırımıdır.

BAŞKASINI BAĞIŞLAMA (Afettme): Bağışlamaya karar verdiğiniz ve niyet ettiğiniz kişinin görüntüsünü imgeleyin.Ona bakarak yüksek sesle tekrarlayın.

Ben seni bağışlamaya niyet ettim.

Ben seni kendi iyiliğim için bağışlıyorum.

Ben kendimi sevdiğim için seni bağşlıyorum.

Sana en güzel düşüncelerimi yolluyorum.

Seni serbest bırakıyorum.

Sen özgürsün.

Ben özgürüm.

Seni bağışlıyorum.

Seni seviyorum.

Kalbinizden çıkaracağınız pembe ışığı onun kalbine yolla ve yüzündeki değişimleri gözlemle.

KENDİNİ AFFETME: Kendi görüntünü imgele,gözünün önüne getir.Ona bakarak yüksek sesle

Yaşadığım ve yaptığım her şeyi seviyorum.

Tüm Yaşadıklarımı yaşanması gerektiği için yaşadım.

Yaşadığım ve yaptığım her şey için KENDİMİ ONAYLIYORUM.

Beni bir başkasının onaylaması gerekmiyor.

Ben kendimi onaylıyorum.

Ben kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.

Yaşadığım her şey benim kendi seçimim.

Verdiğim her karar benim kendi seçimim.

Ben tüm kararlarımı ve yaşadığım her şeyi onaylıyorum.

Ben kendimi onaylıyorum.

Ben kendimi bağışlıyorum.

Ben kendimi tümüyle seviyor ve takdir ediyorum.

Hayatı seviyorum.

Yaşamayı seviyorum.

Kalbinizden çıkaracağınız pembe sevgi ışığını kendi kalbinize yollayın.Işıklar gittikçe yüzünüzdeki değişimleri takip edebilirsiniz.

OLUMSUZ HUYLARI TEMİZLEME MEDİTASYONU:



ÖRNEK-İNATÇI

Ben ……….(inatçıyım.)….

Ben ……….(inatçı)……….olduğumu kabul ediyorum.

Ben………..(inatçılığımı)…sevgiye dönüştürmeye niyet ettim.

Ben………..(inatçılığımı)…seviyorum.

Kalpten pembe ışık çıkarılır.

*Meditasyonun gayesi bedenimizdeki korku enerjisini sevgi enerjisine dönüştürmektir.Günde 1 kere sizde var olan korkular için bu meditasyonu yüksek sesle yapabilirsiniz.

*Gün içinde korku duygusunun yükseldiğinin hissedilmesi durumunda önce derin bir nefes alıp verin.Ardından mümkünse yüksek sesle aşağıdaki cümleyi tekrarlayın.

Bu benim…………………..duygum.

Ben kendimi……………….duygum olduğum halimle seviyor ve kabul ediyorum


Odağımı,ruhsal gelişimim için,özgürce,kolayca ve sevgiyle yönlendiriyorum

Bu konuyu yazdır

  BAZI AĞRILARI TETİKLEYEN 10 OLUMSUZ DUYGU…
Yazar: EvrimBilge - 17-03-2018, Saat: 16:33 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Psycology Today dergisinde yayınlanan bilimsel bir çalışmaya göre, vücudumuzdaki ağrıların fiziksel sebeplerinin yanı sıra duygusal sebepleri de olabilir. Buraya kadar normal, çünkü hepimiz stresin bir takım ağrı ve acıları tetiklediğini biliyoruz. Ancak bu çalışmada hangi duyguların hangi bölgeleri etkilediğini de ortaya koymuş. Özellikle fiziksel sebebi saptanamayan kronik ağrıların sebebinin çözülemeyen travmalar olabileceği iddia edilmiş.

migrana-3487.jpg

 1. Baş Ağrısı – Stres ve Rahatlayamamak Hepimizin tahmin edebileceği gibi baş ağrısının en önemli sebeplerinden biri gün içerisinde yaşanan stres, bu stresten kaynaklı kasılmalar ve rahatlayamama, düzensiz nefes almak ve beyne giden oksijenin azalması.

 2. Boyun Ağrısı – Affedememek ve Kin Bu çalışmaya göre kronik boyun ağrısının arkasında insanları affedememek ve kin beslemek yatıyor olabilir. Koy verin gitsin, tatlı canınızdan değerli mi? Herkesi affettim ama ağrım geçmiyor diyorsanız biraz egzersiz işe yarar belki. 

3. Omuz Ağrısı – Duygusal Yükler ve Suçluluk Omuz ağrısı duygusal bir yükü taşımayı ifade edebiliyormuş. Bu yük bir başkasının size yüklediği yük de olabilir, bir suçluluk duygusu da. 

4. Sırt Ağrısı – Duygusal Destek ve Sevgi Eksikliği Sırt ağrısı çevrenizden beklediğiniz destek ve sevgi eksikliğinden kaynaklanıyor olabilirmiş. Savaşmayalım, sevelim, sevişelim ama biz yine de oturma ve duruş bozukluklarımızı da gözden geçirelim. (buyrun) 

5. Bel Ağrısı – Maddi Kaygılar Bel ağrısının sebebi maddi kaygılar ve gelecekle ilgili dünyevi endişeler (ev, iş, para, geçim derdi) olabiliyormuş. Belini doğrultamamak terimi tesadüf olabilir mi? 

6. El Ağrısı – İletişim Eksikliği ve Kendini İfade Edememek Psikologlar ellerimizin diğer insanlarla olan iletişim araçlarımız olduğunu ifade ediyor, bu sebeple vücut dilimizde en çok ellerimizi kullanıyoruz. Ellerimizde duyduğumuz ağrının kaynağı da iletişim eksikliği, anlatmak isteyip anlatamadıklarımız, kendimizi ifade edemeyişimiz olabilir. Mouse kullanım alışkanlıklarımızı da gözden geçirmekte fayda var. (Karpal Tünel Sendromu) 

7. Kalça Ağrısı ve Dirsek Ağrısı – Değişime Direnmek Kalçaların ve dirseklerin değişime en çok direnen bölgeler olduğu söyleniyor. Hayatımızda büyük değişiklikler yaşadığımızda, koşa koşa seve seve değiştiğimizi düşündüğümüz zamanlarda bile kalçalarımız ve dirseklerimiz bu değişime direniyor ve düzeni korumak istiyor olabilir, böyle durumlarda ise sinyal veriyorlarmış. 

8. Diz Ağrısı – Yüksek Ego  Diz Ağrılarının sebebinin yüksek ego, kibir ve kendini beğenmişlik olduğu düşünülmüş. Biraz tevazu lütfen. Ayrıca yokuş aşağı koşmamaya da özen gösterelim, 65 yaşında emekli olup da gezmek istediğimizde o dizlere çok ihtiyacımız olacak. (Dikkat: Menisküs)

9. Bacak Ağrısı – Kıskançlık ve Kendine Güvensizlik Bacak ağrılarının kişinin kendine güvensizliği, yetersizlik duygusu ve kıskançlıkla tetiklendiği düşünülüyor. 

10. Ayak Ağrıları – Kötümserlik ve Umutsuzluk Vücudun bütün yükünün ayaklarımızda birikmesi gibi, kötümserliğimizin olumsuz etkileri de ayakları etkiliyor, umutsuz başın cezasını ayaklar çekiyor.

* Alıntı 

Bu konuyu yazdır

  Fizikçi Michio Kaku: Onlar İçin Hazır Değiliz Ama Geliyorlar
Yazar: EvrimBilge - 15-03-2018, Saat: 17:31 - Forum: UZAYLILAR - Yorum Yok

Amerikalı teorik fizik profesörü , devrimci sicim teorisi ile ünlü olan Michio Kaku, 2100’den önce uzaylılara, orman hayvanları bize nasıl gözüküyorsa onlara da biz farklı gözükmememize rağmen, uzaylı yaşamın varlığını bulacağımızı söyledi.

Yine de Kaku şöyle açıklıyordu: “Çoğunlukla, uzaylılar bizimle ilgilenmeyecekler çünkü bizim onlara sunacak bir şeyimiz olduğuna inanmıyorum.”

Evrende yalnız olup olmamamız Dünya üzerinde en çok tartışılan konulardan biri. Dünya dışı yaşam var mı, yoksa büyük evrende yalnız mıyız?

Amerikalı fizikçi Michio Kaku için, uzaylı yaşamın olduğu kuşkusuzdur ve hatta başka bir dünyadan varlıklarla yakın ilişki kuracağımıza bile inanıyor.

ufo-3014638_1920.jpg

New York’taki City College’daki teorik fizik profesörü Reddit’teki bir soru oturumunda, 2010’dan sonra yabancı bir uygarlık ile temasa geçmemiz an meselesidir dedi.

Kaku’ya göre, uzaylı yaşamı radyo iletişimini dinleyerek öğreneceğiz.

Kaku, onlarla iletişim kurmanın onlarca ışık yılı uzakta olabileceğinden karmaşık bir hal alıyor . Öyle olsa bile, bu iletişim, dillerini deşifre etmeyi ve teknoloji düzeylerini anlamamıza izin verecektir.

“Şahsen bu yüzyılda, radyo iletişimlerini dinleyerek yabancı bir uygarlık ile temas kuracağımızı hissediyorum. Ancak onlarla konuşmak onlarca yıl uzakta olabileceği için zor olacak. Bu arada, kendi teknolojilerini anlamak için kendi dillerini deşifre etmeliyiz. Tip I, II veya III mü? ( Bunlar Kardashev ölçeğindeki üç kategoriyi temsil eder, iletişim için enerji kullanımı düzeylerine göre medeniyetlerde teknolojik başarıyı ölçer.) Ve niyetleri nelerdir. Onlar gelişmiş ve saldırgan veya barışçıl mı? ”

cropped_content_michio-kakunun-gozunden-...dsEE3e.jpg

Kaku, “Başka bir olasılık, Beyaz Saray’ın çimlerine inmeleri ve varlıklarını duyurmalarıdır. Ama sanırım bu, orman hayvanları gibi olacağımızdan, yani iletişim kurmaya değmeyeceğinden, pekte mümkün değil. ”

Kaku’nun fikrine rağmen, farklı araştırmacılar ve fütüristler, E.T. ile karşılaşacağımızı düşündükleri zaman hakkında konuştular.

Bazı uzmanlar, önümüzdeki 1,500 yıl içinde uzaylı yaşamı öğreneceğimizi iddia ederken, Seth Shostak gibi diğer kişiler ise 2.040’a kadar akıllı uzaylı yaşamla karşılaşabileceğimizi söyledi; “2040’a gelindiğinde, astronomlar, kendilerini uzaydan üretilen elektromanyetik sinyalleri keşfetme şansı yakalamak için yeterince yıldız sistemi taradı.”

Shostak, “Bugüne kadar keşfedilmiş olan birkaç bin yıldızlı sisteme bakmak yerine, belki de milyonlarca sisteme bakacağız” dedi. “Bir milyon bir şey bulmak için doğru rakam olabilir.”

Aliens-on-Earth.jpg

Bu arada ünlü İngiliz astrofizikçi Stephen Hawking, uzaylıların insanlık için bir tehlike oluşturduğundan beri insanların uzaydan gelen sinyallere karşılık vermemeleri gerektiği konusunda uyarıyor.

Yabancı bir uygarlığın ne kadar ileri, ahlaki ve felsefi olarak geliştirilebileceği sorulduğunda Kaku, Reddit’e şöyle demiştir:

“Uzaylıların kötü olup olmadığını ve bizi yok etmek isteyip istemediklerini bende sorguladım. Belki de, bence ana fikirde, barışçıl olacaklar çünkü mezhepçi, köktendinci, milliyetçi sorunlarını çözmek için binlerce yıl yaşadılar. Ancak, onlar sadece bizi umursamıyorlarsa tehlikeli olabilirler ve biz de yolumuza gideriz. Ama çoğunlukla, onlar barışçıl olacaklarını düşünüyorum, ama onlara orman hayvanları gibi göründüğümüz için. ”

Kaynak: galaksiarsivi

Bu konuyu yazdır

  Tuzun Şaşırtıcı Kullanım Alanları! Harika Sonuçlar Elde Edeceksiniz
Yazar: EvrimBilge - 15-03-2018, Saat: 17:26 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

İnansanız da inanmasanız da, insanlar yüzlerce yıldır tuzu temizlikte kullanıyor.

Birçok insan evindeki bir çok eşyayı dezenfekte etme ve temizlemede bu etkili malzemeyi içinde zehirli bir bileşen barındırmadığı için tercih ediyor..
tuz-7791.png

Bir diğer önemli sebep de tuzun ucuz fiyatlara satın alınabilmesidir. Temizlik ürünlerinin pahalı olmasının yanı sıra, marketlerde bulunan birçok ürünün içeriğinde ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilecek zararlı kimyasallar var.

Evinizde tuz kullanmanız için çok farklı sebepler var! İşte Tuzun Kullanım Alanları

Tuz, karıncaların yayılmasını engeller

tuz1.jpg


Eğer pencerelerinizde, kapılarınızda ve yiyeceklerin bulunduğu dolaplarda karıncalar varsa ve onları yok etmek istiyorsanız, sadece karıncaları gördüğünüz alana bir tutam tuz bırakın. Bu ayrıca rutubeti azaltır ve evinizi nemlendirir.

Tuz ayrıca bakır, gümüş ve pirinçle kaplı alanlarda doğal cilalayıcı işlevi görür..

tuz2.jpg

Bu tip eşyalar zamanla renklerini kaybedebilir. Bu problemlerin önüne için tuz ve elma sirkesiyle bir karışım yaparak geçebilirsiniz. Eşyaları, yüzeyleri parlayana kadar bu karışımla silin. Ayrıca kirli ve lekeli yüzeyleri de bu doğal karışımla temizleyebilirsiniz.

Ayrıca musluk başlıklarını da yeniden parlatır:


tuz3.jpg

Yeterli miktarda tuz ve sıcak suyu karıştırın, tamamen karıştıktan sonra mutfak ya da banyo musluğunuzda kullanın. Tuz ayrıca tıkanıklığa ve kötü kokulara sebep olan birikintiyi çözecektir.

– Aracınızın ya da evinizin pencerelerine doğal bir temizlik ürünü: Tuz

3.80 lt sıcak su ve en az iki yemek kaşığı suyu birleştirin. Tamamen eriyene dek karıştırın ve sonra camlarınızdaki inatçı lekeleri temizlerken kullanın. En iyi tarafı da, kullandıktan sonra bile etkisini uzun süre göstermesi!

Cildinizi genç gösterecektir:

tuzuflu.png

Tuzu isteğinize göre ya lavanta yağıyla, ya da zeytinyağıyla karıştırın. Karışımı vücudunuzda kullanın. Birkaç dakika bekledikten sonra ılık suyla durulayın. Hızlı sonuç elde edeceksiniz ve de cildiniz genç ve gerçekten sağlıklı görünecek.

Diş ağrısına bir tedavi olarak:


tuz5.jpg

Dişinizde ağrı ya da ağız yarası şikâyetiniz varsa tuzu etkili bir tedavi yöntemi olacak şekilde kullanabilirsiniz. Tek yapmanız gereken sıcak su ve tuzu karıştırmak ve birkaç dakika çözünmesini beklemek. Sonra ağzınızı bu karışımla çalkalayın. Bu doğal reçete size kısa sürede çok iyi sonuçlar verecektir.

Diş beyazlatmak ve ağız bakım sağlığı:

tuz6.jpg

Eşit ölçüde kabartma tozu ve tuzu daha beyaz dişler ve ağız içi bakımı yapmak için karıştırın. Bu karışımı istediğiniz zaman kullanabilirsiniz. Dişlerinize doğal bir parlaklık verecektir.

Kıyafet yıkarken daha iyi sonuçlar:

tuz7.jpg

Kıyafetlerinizin çekmesini önlemek için, bir miktar tuzu çamaşır makinenize kıyafetlerinizle birlikte ekleyin. Kıyafetlerinizi güneşte kurutursanız faydasını göreceksiniz.

Halı ve perdelerinizin rengini geri getirin:

tuz8.jpg

Halı ve kilimlerinizin renklerini geri getirmek istiyorsanız, bu tuzlu solüsyonu kullanın. Bu solüsyonla halılarınız tıpkı yeni gibi görünecek. Sadece bir kez yıkamayla bile sonuç almaya başlayacaksınız. Bir bez parçasını konsantre edilmiş tuzlu suya batırın, birkaç dakika bekledikten sonra bezi alıp halınızı, perdenizi ya da kiliminizi ovarak temizleyin. Birçok insan bu yöntemi devamlı kullanıyor. Bununla birlikte birçok insan da bu yöntemin, markette satılan deterjanların bile çıkartamadığı lekeleri bile çıkarttığını söylüyor.

Kaynak: birgulus

Bu konuyu yazdır