Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1855 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1855 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 546
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 491
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 904
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 822
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,788
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,226
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,562
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,458
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,737
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,009
|
|
|
KALBİMİZLE DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLİRİZ – ”REZONANS KANUNU” |
Yazar: EvrimBilge - 15-03-2018, Saat: 17:16 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
“Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularımıza ulaşamadıysa; eğer hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsak veya yenilgiye uğradıysak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanununda bulabiliriz “
Pierre Franckh, bu kitabında Rezonans Kanununu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızdaki her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor Yazar, hayatımızı kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor
Düşünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?
Kim olmayı istiyorsun?
İsteklerimizi hangi yolla yayıyoruz?
ideal partneri yaşamımıza çekmemizi sağlayan en uygun rezonans alanını nasıl oluştururuz?
Rezonans alanın yazılı ve görsel izlenimlere nasıl tepki verir?
Eğer istediğimiz sonuçları elde etmeye çalışıyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız Çünkü hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur ve biz isteklerimizi yönetebiliriz
İmkansız, sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir
Belki de şu anda imkansız olduğunu düşündüğün şey, işte bu sınırsız olanakların imkansız olmadığı fikridir Öyleyse bu senin şahsi kanaatindir Bunun doğru ya da yanlış; iyi ya da kötü bir tarafı yok Bu senin, kendi kanaatindir ve yaşamın da bu doğrultu da ilerleyip gelişecektir
Ama ya hayat görüşün ve inandıkların yanlış bilgi ve olgulara dayanıyorsa?
En yeni bilimsel araştırmalar, duygu, düşünce ve inançlarımız sayesinde olduğumuzu, hiçbir şüpheye yer bırakmazsızın ispatlıyor Zira duygularımızla desteklenmiş ve kaydedilmiş inançlarımız muazzam bir rezonans alanı oluşturuyor Ve bu rezonans alanındaki titreşimlerle uyum içinde olan her şey, evet dünya üzerindeki her şey, bu titreşime ayak uydurmak durumunda kalıyor
Demek ki asıl soru şu: Sen şu anda hangi rezonans alanını oluşturuyorsun? Ve bu soruyla kendimizi konunun tam ortasında buluyoruz
Rezonans Nedir?
Resonantia = Akis
Rezonans = Eko, yankı, titreşim
Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır Bu, madde içinde böyledir Maddenin titreşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir
Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterlidir
Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir Nasıl ki piyanonun basılan tuşuyla aynı frekanstaki diğer teller bu tuşun hareket ile titreşmek durumunda kalıyor ise, bizimle aynı frekanstaki insanların, nesnelerin ve olayların da bizim titreşimlerimize katılmaktan başka seçeneği yoktur
Peki ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar? Burada, Rezonans Kanununun şu temel kuralı devreye giriyor:
BENZERLER BİRBİRİNİ ÇEKERLER
Bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez Mesela titreşim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir Bir opera sanatçısı sadece sesinin gücü ile bir bardağı çatlatabilir Burada yaptığı şey enerjiyi boşluktan bardağa iletmektir Eğer bardağa iletilen enerji bardakla aynı titreşime sahipse, yani bardağın moleküler yapısı ile aynı frekanstaysa, basınç bardağı çatlatacak kadar büyük olabilir
Biz bir bardak gibi çatlamayız tabii ki Ama içimizdeki “negatif titreşim enerjisi” olarak adlandırdığımız şey; bizde hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir
İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanını oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir
İsteklerimizi Hangi Yolla Yayıyoruz?
“Ön yargıları yıkma, atomu parçalamaktan daha zordur” Albert Einstein
Kalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı Biz “normal insanlar” ise, elimizde halihazırda bunun aksini kanıtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasına rağmen, kalbimizin duygularımızın merkezi olduğu inancımızı asla kaybetmedik 1993 yılında duyguların insan vücudu üzerindeki hakimiyeti hakkında bir araştırma yapılmak istenmiş ve bunun için duygularımızın oluşumundan sorumlu olduğu düşünülen bölgeye, yani kalbimize odaklanılmış Oldukça çabuk, daha araştırmaların başında herkesi hayrete düşüren bir şey tespit edildi ve bu buluşun neden daha önce yapılmadığının şaşkınlığı yaşandı Bu nefes kesici buluş; kalbin muazzam büyük bir enerji alanıyla çevrili oluşuydu Burada bahsedilen alanının çapı yaklaşık iki buçuk metredir
Bir düşünün, kalbimiz beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanı oluşturuyor Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji Böylece ilk şaşkınlık atılmasıyla birlikte, akıllara kalbimizin etrafındaki bu enerji alanın nasıl bir görevi olduğu sorusu geldi Geldiğimiz noktada ulaştığımız bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar önemlidir de
Kalbimiz tarafından oluşturulan elektromanyetik alan vücudumuzdaki organlarla iletişim halindedir Hatta beyin ve kalbin arasında bir bağlantının bulunduğu ve bu bağlantıyla kalbin beyne hangi hormonları, endorfini ya da diğer kimyasalları salgılaması gerektiğini bildirdiği kanıtlanabildi
Beynimiz bağımsız hareket etmiyor, aktiviteleri için gerekli sinyalleri kalbimizden alıyor
Hepsi bu kadar da değil! bilim adamları araştırmalarında kalbimizden yayılan bu elektromanyetik alanın sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla bağlandığımız ve hayatımıza doğrultusunda yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuzdan yayılan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarımıza değil, aynı zamanda dünyanın derinliklerine doğru taşınmaktadır Bu ezeli gerçeğin yansımalarını “kendini derin bir inançla savunmak” “bir şeyi kalpten istemek” ve tabii “kalbinin sesini dinlemek” gibi bazı deyimlerimizde görmek mümkündür
Kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmaz, bütün çevremize uzanır, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindedir Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunları evrene gönderir
İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğunu HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor:
Kalbin elektrik akımı (EKG), beyinde oluşan elektrik akımından (EEG) altmış kez daha kuvvetlidir
Kalbin manyetik alanı ise beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir
Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha fazla enerji yayıyoruz Peki bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz
İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir
İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır Peygamberle, günümüzün ve geçmişin dünyaca ünlü alimleri ve bilgeleri ısrarla “Kalp gözüyle görmeyi” öğrenmemizi söylerler
Kalbimizle Dünyayı Değiştirebiliriz
Tüm bu anlatılanlar, sahip olduğumuz inançların evrene yollandığı ve Rezonans Kanununun esaslarına göre evrende kendileriyle aynı titreşimdeki enerjileri aradığı anlamına gelir
Benzerler birbirini çeker Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her şey hayatımızda tahakkuk edecektir Sözün özü; inandığımız her şey yaşamımızda gerçekleşecektir
Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:
Ne dilersen dile, bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşı,
İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için, bunun mümkün olduğuna kesinlikle inanmalıyız
İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız
Öncelikle bilincimizi hedefimize yönlendirmeliyiz ki, hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz şeylerle etkileşime geçebilelim Hayatımızda sadece derinden inandığımız şeyler gerçekleşebilir Bu en başta kendi hakkımızdaki düşüncemiz için geçerlidir Kendimizle ilgili görüşlerimiz yaşayacaklarımızı belirler Tabii ki bu, bir şeyleri harekete geçirebilmek için gerekli olan güç ve kudrete sahip olabilmek için, bu kudretin bize dışarıdan verilmediğini, içimizden husule geldiğini anlamamız gerektiği anlamına da geliyor Demek ki dış dünya, her zaman bizim iç alemimizi yansıtır
İnançlarımız Dış Alemimizi Değiştirmeyi Nasıl Başarıyor?
Son yıllarda modern bilimin tespitlerinde köklü değişiklikler oldu Değişim 1995 yılında Rus Bilim Akademisi’nde Vladimir Poponin ve Peter Gariaev yönetimindeki araştırmalarla başladı Bu iki bilim adamının deneylerinin sonuçları o kadar hayret vericiydi ki, bu deneyler Amerika’da tekrar edildi ve sonuçta orada kamuoyuna duyuruldu
Vladimir Poponin ve Peter Gariaev, “foton” adı verilen ışık parçacıkları vasıtasıyla DNA’nın tutumunu incelemek istiyorlardı Bu test serisinde vakum oluşturmak için bir borunun içindeki tüm havayı aldılar Artık vakumda bile kesin bir hiçlik olmadığı biliniyor Her mekanda özel aletlerle oldukça isabetli ölçülebilen fotonlar (ışık enerjisi) kalıyor Böylece fotonlar borunun vakumunda oldukça düzensiz bir şekilde dağıldı
Bir sonraki adımda boruya insan DNA’sı verildi Ve o anda çok şaşırtıcı birşey oldu Parçacıklar DNA’nın varlığında daha farklı sıralandı DNA, fotonlara direkt olarak etki ediyordu Sanki görünmez bir güçle, fotonları, boruda düzenli bir şekilde sıralamıştı Artık bu deneyde kesinleşen şey şuydu; İnsanın DNA’sı, fiziksel dünyaya direkt etki ediyor
Klasik fizikte, daha önce böyle bir şey gözlemlenmemişti Dahası, klasik fiziğin alışılagelmiş mantığında, böyle bir şeye yer yoktu Yani fotonlar insanların açıklayamadığı bir tutum sergiliyordu Aslında bu yeteri kadar heyecan vericiydi, ama daha sonra olanlar tartışmasız bir devrim niteliğindeydi…Bilim adamları, DNA’yı borudan aldıkları zaman, fotonların düzenli sıralarını bozup dağınık hallerine geri döneceklerini düşünmüştü Ama beklenenin tam tersi oldu! Fotonlar sanki DNA hala oradaymış gibi düzenli sıralarında kaldı
Araştırmacılar deneyleri defalarca tekrarladılar, varılan sonuç aynıydı; fiziksel olarak ayrılsalar bile DNA ve fotonlar arasında hala bir bağ vardı Görünüşe göre, kuantum fiziğinin “kuantum alanı” dediği bir alan aracılığıyla birbirleriyle bağlantılıydılar Boşluk olarak tabir ettiğimiz şey aslında hiç de “boş” değildir, bilakis içinde milyarlarca verilerin dalgalar aracılığı ile hareket ettiği ve yayıldığı bir alandır
Bu deney Rezonans Kanununu anlayabilmemiz için oldukça aydınlatıcı olmuştur Ayrıca bu enerji alanını ayrıcalıklı kılan ise; tanıdığımız hiçbir enerji türüne benzememesidir
Sıkı dokunmuş bir ağ gibi işlediği görülen enerji yüklü bu alan, iç ve dış alemimiz arasında bir nevi köprü görevi görür
Tıpkı ses dalgalarının, havayı taşıyıcı olarak kullandığı gibi, yaydığımız inanç ve düşünce gücü de dünyaya taşınabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyar Burada, kuantum alanı devreye girerek, bu aracılık görevini üslenir
Bu enerji alanı, farkında olsak da olmasak da her şeyle ve herkesle bağlantı içinde olmamızı mümkün kılar
Bu esnada “alıcının” bizden ne kadar uzaklıkta olduğunun hiçbir rolü yoktur Bu alıcı yan komşumuz da olabilir, dünyanın öbür ucunda bulunan bir kişi de olabilir Oluşturulan ve yayılan rezonans alanı, her zaman doğru kişiye ulaşır Böylece istediğimiz hedefimizle aramızda, enerji yoluyla kesin ve aktif bir bağlantı kurabileceksek eğer, neden en büyük arzularımızın gerçekleşmesi için daha fazla bekleyelim ki?
Kuantum alanı sayesinde herşeyle ve herkesle hemen bağlantıya geçebiliriz Tek yapmamız gereken şey bunun için bir adım atmaktır;
Rezonans Kanunu, her zaman “evet” der
İnançlarını her zaman doğru çıkarır
Sana karşı gelmez
Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inancın, onaylanacaktır
Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanıyorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine; hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı olduğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir
Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir sana fayda sağlayabilir ya da hayatını zorlaştırabilir, enerji işin ahlaki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz
Enerji daima senin yaydığın içtekiler doğrultusunda çalışır
İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış dünyada da karşımıza çıkacaktır
Dünyada karşılaştığımız her şeyin bir kaynağı vardır ve bu kaynak düşüncelerimizdedir Eğer istediğimiz sonuçlara ulaşmak istiyorsak, düşüncelerimizi kontrol etmeye başlamalıyız, çünkü düşündüğümüz her şey bir rezonans alanı oluşturur
Uzun süreli ve sık olarak düşündüğümüz, hissettiğimiz ve söylediğimiz her şey rezonans alanımızı yoğunlaştırır Bu yüzden kaybetmek hakkında her düşünce kaybetmek, kazanmak hakkındaki her inanç da kazanma ihtimalini kuvvetlendirir Bu yüzden dış dünyada değiştirmek istediğimiz her şeyi düşünce gücümüzle değiştirebiliriz
İçindeki yaratıcılığı hatırla ve onu bilinçli olarak kendi iyiliğin için ve diğer insanların iyiliği için kullan!
Arzularımız gerçekleşmek üzere bizi nasıl bulur?
Artık aydınlık getirmemiz gereken tek nokta, bizimle etkileşime geçen enerjinin, bizi nasıl bulacağı konusudur Sonuçta evrende milyarlarca DNA var ve bunların her biri enerji alışverişinde bulunuyor Peki, evren arzularımızı, daha doğrusu arzulananı yolunu şaşırmadan bize nasıl iletir?
Bir yandan sürekli “yayındayız” Rezonans alanımızı durmaksızın pozitif ve negatif düşüncelerimizle programlıyoruz İstek ve amaçlarımızı koruduğumuz sürece, korku ve endişelerimiz içinde aynı şey geçerli, rezonans alanımız bizimle aynı titreşimde olanları bize çeker Diğer yandan ise hepimiz “kod” olarak adlandırdığımız genetik bir isme sahibiz Kriminal teknik ve babalık testi ile ilintili olarak bu kavramı daha önce duymuşsunuzdur Her bir hücrenin DNA’sı da, aynı parmak izi gibi, eşsizdir DNA, başkalarıyla karıştırılması mümkün olmayan genetik bir parmak izi bırakır İşte bu enerji içinde geçerlidir DNA’mızın enerji parmak izi , açık ve net bir adres bırakır Titreşim o kadar belirgindir ki, her zaman bizim için en uygun çözümü bulur
Düşünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?
Zaman hiç de göründüğü gibi değildir Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur Albert Einstein
Düşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz? Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla Kuantum fizikçilerinin nefes kesici buluşları hayatımızı her an tamamen değiştirebileceğimizi ve istediğimiz her şeyi değiştirebileceğimizi, bize bir kez daha gösterdi
Bildiğimiz gibi düşünce gücümüzle enerji yaymaktayız Tabii ki sadece biz değil, diğer bütün insanlarda aynı şekilde enerji gücü yaymakta Aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olayların da bizi çekiyor olması doğaldır Buradaki tek koşul, iki enerjinin birbiriyle uyumlu olması yani titreşimlerinin birbirine yakın olmasıdır
Bu arada kuantum fiziği, kuantum dalgası denilen şeyin, örneğin; düşünce ve inançlarımızın, sadece fiziksel olarak yayılmakla kalmayıp zaman içine de yayıldığını bulmuştur Yani inançlarımız sadece yer değil, zaman da değiştiriyorlar (zaman dalgaları) Demek ki “normal kuantum dalgası” diye adlandırdığımız, geçmişten geleceğe giden kuantum dalagaları var Bunun dışında, bir de “birleşik karmaşık dalgalar” olarak adlandırdığımız gelecekten geçmişe yayılan dalgalar vardır! Hayret verici değil mi? Ama gerçek Geleceğe yayılan dalgalar “teklif dalgası”, geçmişe geri dönen dalgalar ise “eko dalgası” olarak adlandırılır
Eğer bu iki dalga karşılaşırsa, yani gelecekten gelen bir eko dalgası, bizim yolladığımız bir teklif dalgasına rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya “olay ihtimali” dediğimiz şey çıkar Kuantum fiziğine göre “bir olayın gerçekleşmesi ihtimali, geçmişten gelen teklif dalgası ile gelecekten gelen uygun bir eko dalgasının buluşması sonucu ortaya çıkar” Bu şu anlama gelir : “Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler”
Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut Ama yine de geleceğinin akışı önceden belirlenmemiş, zira geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme imkanına sahibiz
Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algılıyor Farklı bir şey tanımıyoruz Bu şaşılacak bir şey değil, sonuçta duyularımız çok sınırlıBütün ışık yelpazesinin sadece % 8?ini algılayabiliyoruz Geri kalan % 92?lik gerçeği, aynı şekilde bizi çevrelemesine rağmen algılayamıyoruz Aslında var olduğu halde tamamen yok sayıyoruz
Ama yine de etrafımızda hiç tanımadığımız diğer enerji titreşim, dalga ve bilgilerle çevrili
Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir Sokrates
Teklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir Bu aşamada kuantum fiziği şu fenomeni keşfetmiştir: Gelecekteki olay, zaman açısından ne kadar yakındaysa, rezonans da o kadar nettir Bu şu anlama gelir; “Gelecekte gözlediğim bir olay zaman açısından bana ne kadar yakınsa, o olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kararı o kadar kesindir”
Yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler
İşte bu noktadan sonra “istemek” konusuna varıyoruz Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir
Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz
Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor
Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz
İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış alemde de karşımıza çıkacaktır
Zira dış dünya her zaman iç alemimizi yansıtır
Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz
Eğer istediğimiz sonuçlara istiyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız, zira hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur
* Rezonans Kanunu-Pierre Franckh
|
|
|
Bir Yıldız Çocuğunun, 26 Psişik Yeteneği. Onlardan biri misin? |
Yazar: EvrimBilge - 15-03-2018, Saat: 17:08 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
 |
Yıldız çocukları artık her yerde görülüyor.
Öğretmenler, ebeveynler, çocuk uzmanları ve çocuk doktorları dahil birçok gözlemci, son yıllarda bazı çocuklarda ve genç yetişkinlerde dikkate değer bir gelişme kaydetti.
Çocuklar bu günlerde daha zeki gözüküyor.
Bazıları bu çocukların, yıldız tohumları olduğuna, diğer gezegenlerden ve yıldızlardan kaynaklanan ruhlara inanır.Bu çocuklar hem fiziksel hem de zihinsel açıdan daha hızlı büyümekle kalmıyor, aynı zamanda problemleri ve okul çalışmalarını kendilerine özgü yollarla çözüyorlar ve insanları şaşkına çeviriyorlar.
Maneviyata düşkünler fakat dinle ilgilenmiyorlar.Onlar diğer gezegenlerde ki yaşama ve uzaya hayranlar, birçoğu diğer dünyalarla bağlantı kuruyor.
Yıldız çocukları, yıldız tohumu olarakda bilinirler. aşağıda listelenenler gibi onlara uyacak sayısız açıklamalar ve deneyimler vardır.
8 Yıldız Çocuk Özelliği
Yıldız çocukları bir çok kültür de vardır. Eski Amerikalılardan Afrikalılara ve hatta hindistanlılara kadar. Bu kültürlerin ortak özelliği ise Hepsi tanrıyı, yıldızlardan inen varlıklar olduğuna inanmaktadır.
Dr Richard Boylan’a göre, bir yıldız çocuk belki de insan ve yıldız ziyaretçileri kökenli olan bir çocuk olarak tanımlanabilir.
Bir Yıldız Çocuğunun, 26 Psişik Yeteneği. Onlardan biri misin?
Kozmik enerjiler, gezegenimizi daha yüksek bilinçli dalgalarla batırmaya devam ederken DNA’mız aktive edilir ve mükemmele döner. Bu evrim, binlerce yıldır aktif olmayan tüm psişik yetenekleri aktive eder. Genç yaşta psişik yetenekleri sergileyen bazı enkarne çocukların herkesten daha fazla aktivitesi vardır.
Yıldız Çocuğu Nedir?
DNA’sının diğerlerinden daha aktif olduğu bir çocuğa Yıldız Çocuk denir. Aşağıdaki yollardan bazıları üzerinden Dünyaya gelirler.
1. Kozmik enerjiyi absorbe etmenin bir sonucu olarak DNA’nın değişimi.
2. Çocuk çok gençken, Orijinal ruh ve Kozmik varlıklar arasındaki anlaşma.
3. Doğal enkarnasyon ve dikkatle planlanmış genetik, kan soyları enkarnesi.
Dünyada yaşayan ve bugün İnsanlığınkinden çok daha gelişmiş olan eski uygarlıklar olduğunu öne süren birkaç teori var. Fakat bu ilerleme, çoğumuzun düşündüğü gibi teknolojik açıdan daha çok spiritüeldir.
Teori, “Atlantis’in Düşüşü” nden önce en az 64 kodon bulunduran, 12 aktif büyük DNA dizisine sahip olduklarını söylüyor. Halen, yalnızca 2 tel ve yaklaşık 20 kodon var ve bu da yetenek ve bilinçten yoksun kılıyor.
Bazıları, bu uygarlıkların manevî uygulamalar yoluyla varoluş alanına yükseldiğini, bazıları daha yüksek varlıklara dönüştüklerini ve bazıları yok olduklarını öne sürdüklerini teorik olarak ortaya koyuyor.
Eski uygarlıkların çocukları olduğumuza dair bir teori var, ancak gerçek doğamızı unuttuk. Gerçek potansiyelimizi bir nedenden dolayı kilitledik ve onu önemsiz DNA olarak düşünüyoruz.
Kozmik enerji dalgaları gezegenimizi son 40 yıldır sürekli tuttuğundan şu anda bizim önemsiz DNA’mızı uyandırma ve harekete geçirmek için en iyi zaman.
Bu, yeni bir insan türü olarak varoluşun yeni bir döngüsünü başlatmak için titreşimi daha yüksek bir yoğunluğa yükseltir. Bir sonraki gelişmemiz şu anda dünya genelinde gerçekleşmekte olan manevi devrim vasıtasıyla tölere edilebilir.
Yıldız Çocuklarının amacı ne?
Yıldız çocukları, insanlık için bu büyük dönüşümde önemli bir rol oynamaktadır. Kolektif insan bilincini etkileyen yüksek titreşimleri, insanlığı fiziksel beden içinde iken beşinci boyutlu bir varlığa kaydırmaya yardımcı olur.
Bazı Yıldız çocukları, geçmiş insanları hatırlamak, ne zaman “içeri girdiklerini” hatırlamak ya da ruhsal olarak uyanmış olanların bile hâlâ anlamadığı şeyleri bilmek gibi ortalama insanın ötesinde yetenekler sergilerler.
Burada amaçlarının tam olarak bilgisine sahip olabilirler ve insanlığın bu titreşim frekans kaymasını atlatmasına yardımcı olacak kadar hazırdırlar.
Bir yıldız çocuğunun 26 Psişik Yeteneği olabilir.
Richard Boylan’a göre, Star çocuklarının sahip oldukları güçlü psişik becerilerden bazıları şunlar:
1. Telepati – Zihinsel olarak iletişim kurma becerisi.
2. Bilinçlenme – Geleceği bilmek yeteneği.
3. Telekinesis – Nesneleri zihinsel yoğunlaşmaya göre hareket ettirme yeteneği.
4. Durugörü – Uzayda veya zamanda uzak olan şeyleri zihinsel olarak görme becerisi.
5. Bilgiyi indirmek – Gezegenden uzakta bilinçten bilgi toplama yeteneği.
6. Çapraz Türlerle İletişim – Diğer türlerle iletişim kurma becerisi.
7. Penetrating sezgisellik – söylenmeden bir şeyi “bilmek” yeteneği.
8. Elektrikli cihazları etkiler – Elektrikli cihazları açıp kapatma yeteneği, hatta çocuk geçtikçe patlayabilir.
9. Uzaktan etkileme – Telepati yoluyla başkalarını etkileme becerisi.
10. Boyutlararası izleme – Boyutlararası bir seviyedeki şeyleri izleme yeteneği.
11. Aura Okuma – Kişiyi çevreleyen enerji alanlarını gözlemleyerek başkalarının sağlığı, niyetleri ve diğerleri hakkında bilgi edinme becerisi.
12. psişik Tanı – Kişinin enerji alanı dalgalanmalarını okuma yeteneği.
13. Psişik veya biyoenenerjik iyileşme – Yardımcı enerjiyi başka bir kişiye aktarabilme.
14. Görünmezlik – Zihinsel yoğunlaşma yoluyla görünmez olabilme becerisi.
15. Teleportation (Teleportation) – Zihinsel çaba göstererek kendini bir yere nakletme veya nesneleri bir yerden diğerine taşıma becerisi.
16. Levitasyon – Zihinsel çabayla zeminden kalkma kabiliyeti.
17. Zihinsel Etki – Bir Yıldızlı çocuğun istediği şeyleri yapmak gibi bir başkasına “his” etme yeteneği.
18. Toprak Enerjisi – Toprak enerjisi ayarlama işi yapma becerisi.
19. Zaman dilimasyonu veya kasılması – Olağan olaylara, yolculuklara vs. sıradan olaylardan daha uzun veya daha kısa sürede neden olma yeteneği.
20. Afetlere Önceden Duyarlılık – Afetler, depremler ya da araba kazaları gibi felaketler gibi gerçekleşmeden önce hissedilebilirler.
21. Boyutlararası farkındalık – Neyin meydana geldiğini anlama yeteneği.
22. Astral seyahat – Vücut dışına enerjisel olarak çıkabilme yeteneği.
23. Kanal – Sunulmayan ve Yıldız çocuğu aracılığıyla konuşan bir kişi için bir kanal görevi görme olanağı.
24. Paylaşılan bilinç – Bilinci yıldız ziyaretçisi rehberiyle paylaşma becerisi.
25. Yıldız Ziyaretçi Rehberleri ile zihinsel bağlantılar – Yıldız Ziyaretçi Rehberleri ile yakın zihinsel bağlantılarda çalışabilme.
26. Fiziksel olarak çağırma – Birinin Yıldız Ziyaretçisi ve diğer vasilerle bağlantı kurma.
Bu becerilerin yanı sıra, Yıldız çocukları Kaynaklarla olan bağlantılarını hissediyor. Onların varlıklarını derinden hissedecekler, hepimiz bağlı olduğumuzu biliyorlar.
DNA’mızı ruhsal bir yolla aktive ederek hatırlamamıza yardımcı olurlar. Daha sonra bu manevi yükseliş somutlaşacak ve DNA’nın gerçek potansiyeli açılacak!
Yıldız çocukları, DNA aktivasyonumuz sırasında daha yüksek frekans rehberliğine daha iyi bağlanmamıza yardımcı olan Dünya’daki rehberlerimiz olabilir. Ayrıca, Yıldız ailemizle yeniden bağlantı kurmamıza ve Dünyadaki hayata hayatımıza nasıl başlayacaklarını, Kaynağı olarak somutlaştırılan ve bu dünyayı sevgiyle dönüştüren yeni insanlar olarak anlamamıza yardımcı olabilirler.
Kaynak: galaksiarsivi
|
|
|
Olumlamalar Ne işe Yarar? Bolluk ve Bereket Olumlamaları |
Yazar: EvrimBilge - 14-03-2018, Saat: 16:42 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
 |
Olumlamalar; zihnimizde bilinçaltımıza yerleşmiş bazı negatif kalıpların pozitif kalıplar sayesinde yani olumlamalar aracılığıyla değiştirilmesidir.
Günlük hayatımızda sürekli olarak fark etmeden olumsuz bir sürü cümle kullanıyoruz ve bunları bilinçaltı otomatik olarak kaydediyor. Mesela içten içe bir ilişkiniz olsun istiyor fakat bir arkadaşınızla konuşurken benim evlilik ya da ilişki yaşamak gibi bir düşüncem yok derseniz evren sizin sesli olarak seslendirmiş olduğunuz düşüncenizle içinizde olmasını istediğiniz düşüncenizin birbiriyle çeliştiğini gördüğü anda seslendirmiş olduğunuz düşünceyi dikkate alacaktır. O nedenle düşüncelerimiz ve konuştuklarımız çok ama çok önemlidir. Ben hasta değilim demek yerine ben bugün sağlıklıyım şükürler olsun demek gerekir. Negatif kelime kullanmamalıyız. Ben fakir değilim demek yerine ben zenginim ya da ben bolluk, bereket içindeyim demek daha doğru olacaktır.
Tabi bu negatif kalıpları sadece olumlamalarla tek başına silebilir miyiz? Eğer istersek mümkün fakat her kalıpta kesin sonuç verilmediği de görülmüştür. Yani bireyin bunu gerçekten istemesi ve inanması gerekir. Eğer inanır ve isterse zamanla hem düşüncelerini hem de kullandığı cümleleri özenle seçip düşünüp, konuşacaktır. Bu da insana farkındalık ve özgüven getirecektir. Çünkü birey artık kendi yaşamını kontrol edebildiğini, bazı yaşanılacak ya da yaşanmış durumlara bakış açısını, cümlelerini ve düşüncelerini değiştirmiş olduğundan asıl yaratanın bir parçası olduğunun farkına varacaktır. Bu durum aynı zamanda kişinin kendine olan özgüvenini ve yaşam tarzına farkındalığını kazandıracaktır.

Olumlamalar yapılmaya başlanmadan önce geçmişte yaşanmış olan tüm kızgınlıklar, kırgınlıklar, başkalarıyla yaşanmış tüm sorunlar silinmeli, yok edilmelidir. Bunu yaparken de kesinlikle kırgın olduğunuz kişiyi affetmelisiniz. Yani karşına geçip seni affettim demekten bahsetmiyoruz. Ama geçmişte yaşadığınız bir olayı ya da kırıldığınız kişiyi zaten geçmişte yaşadınız ve hayatınızdan çıktı. Ama hayatınızda olmamasına rağmen hala o kişiyle yaşamak anlamsızdır ve geleceğinizden ve enerjinizden çalmanız demektir. Affedin gitsin yani sizden çıksın. O kişiyi ya da durumu düşünmenin kimseye hiçbir faydası olmayacaktır. Keza size hiç olmayacaktır.
Bolluk ve bereket olumlamalarını gün içerisinde her aklımıza geldiğinde ya da düşüncelerimizi kontrol etme noktasında isek her aklımıza geldiğinde tekrarlamamız iyi gelecektir. Ben ilk başlarda bu tekniği yazarak yapıyordum. Yani bir olumlamayı 21 kere tekrar tekrar yazardım. Gözün gördüğüne yüksek benliğiniz giderek daha da çok inanmaya başlıyor. Ben kendimde denerken bunun faydasını gördüm diyebilirim. Bunu da deneyebilirsiniz. Kısaca her yerde bulabileceğiniz bazı bolluk-bereket olumlamalarını sizinle paylaşabilirim.
Bolluk – Bereket Olumlamaları
• Bolluk ve zenginlik içinde yaşamayı hak ediyorum.
• Hem para kazanıp hem de kendimi eğlendirmeyi hak ediyorum.
• Ebedi varlık ve ebedi bilince olan kişisel bağım bana büyük bir servet sağlayacak kadar kuvvetli.
• Para benim dostum.
• Çok param var.
• Arzularımı maddi boyuta dönüştüren güçle bir bütünüm.
• Sadece varlığım bile değerli sonuçlar ortaya çıkarıyor.
• Hedeflerimi büyütmeye hazırım.
• Güzellik, güç ve uyum zihnimde birbirine kaynaşmış durumda.
• Zengin bir kadın / erkek olmak benim için çok eğlenceli.
• Artık başkalarının mali başarılarımı desteklemelerine izin veriyorum. Benim refahımın, mali başarımla bir ilişkisi yok.
• Parayı insanları kontrol etmek adına kullandığım için kendimi affediyorum.
• Boşa harcadığım paralar için kendimi affediyorum.
• Ben hayal edebildiğimden daha fazla mutluluk, sevgi ve paranın hayatıma girmesine izin veriyorum.
• Zenginliğim benim ve başkalarının canlılığına can katar.
• Ben paraya hükmedebilirim.
• Fazla para kazanmaya hazırım.
• Tüm arzularımı gerçekleştirmek için yeteri kadar zamanım, enerjim ve param var.
• Anne ve babamı yasadıkları mali problemlerden dolayı affediyorum.
• Artık eminim ki benim için her şeyden yeteri kadar var bu evrende ve bana gelmeyi bekliyor.
• Gelirim harcamalarımdan daha fazla.
• Ben diğer insanları kalkındırmayı istedikçe onlar da beni kalkındırmayı istiyorlar.
• Harcadığım her para bana katlanarak geri donuyor.
• Kendimi ve yaptıklarımı sevgi ile görüyorum.
• Emin ellerdeyim.
• Kendimi hayatın akışına bırakıyorum.
• Sevgiyle iletişim kuruyorum.
• Kendi merkezimdeyim, sakin ve dengeliyim.
• Evren beni onaylıyor, her şey yolunda.
• Hayatın tüm ihtiyaçlarımı kolayca ve rahatça sağlamasına izin veriyorum.
• Yüksek Benliğime güveniyorum.
• Sağlık, zenginlik ve mutluluk hayatımı sürekli olarak renklendirir.
• Yaşamının genel olarak rahat ve başarılı bir gidişatı var.
• Ben her bakımdan zengin ve başarılı biriyim.
• Sağlığım her açıdan mükemmel.
• Refah ve başarı, şimdi ve her zaman hayatımı kolay ve neşeli hale getirmektedir.
• Hayatımda düzenli ve bol miktarda para akışı var.
• Hayatıma neşe, sevgi, samimiyeti davet ederim.
• Sevgi sürekli olarak beni sarmalar.
• Ben sevilen, neşeli bir insanım ve hayatın bana getirdiklerine kollarımı açıyor ve tüm güzellikleri kucaklıyorum.
Yazar: Suheyla Halis
|
|
|
İstediğimiz hayatı yarattığımız bilimsel olarak kanıtlandı |
Yazar: EvrimBilge - 14-03-2018, Saat: 16:32 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularımıza ulaşamadıysa; eğer hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsak veya yenilgiye uğradıysak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanununda bulabiliriz. “ Pierre Franckh, bu kitabında Rezonans Kanununu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızdaki her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor. Yazar, hayatımızı kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor.
Düşünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?Kim olmayı istiyorsun?İsteklerimizi hangi yolla yayıyoruz?ideal partneri yaşamımıza çekmemizi sağlayan en uygun rezonans alanını nasıl oluştururuz?Rezonans alanın yazılı ve görsel izlenimlere nasıl tepki verir?Eğer istediğimiz sonuçları elde etmeye çalışıyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız. Çünkü hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur ve biz isteklerimizi yönetebiliriz.İmkansız, sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir.Belki de şu anda imkansız olduğunu düşündüğün şey, işte bu sınırsız olanakların imkansız olmadığı fikridir. Öyleyse bu senin şahsi kanaatindir. Bunun doğru ya da yanlış; iyi ya da kötü bir tarafı yok. Bu senin, kendi kanaatindir ve yaşamın da bu doğrultu da ilerleyip gelişecektir.Ama ya hayat görüşün ve inandıkların yanlış bilgi ve olgulara dayanıyorsa?

En yeni bilimsel araştırmalar, duygu, düşünce ve inançlarımız sayesinde olduğumuzu, hiçbir şüpheye yer bırakmazsızın ispatlıyor. Zira duygularımızla desteklenmiş ve kaydedilmiş inançlarımız muazzam bir rezonans alanı oluşturuyor. Ve bu rezonans alanındaki titreşimlerle uyum içinde olan her şey, evet dünya üzerindeki her şey, bu titreşime ayak uydurmak durumunda kalıyor.Demek ki asıl soru şu: Sen şu anda hangi rezonans alanını oluşturuyorsun? Ve bu soruyla kendimizi konunun tam ortasında buluyoruz.Rezonans Nedir?Resonantia = AkisRezonans = Eko, yankı, titreşimRezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir.
Maddenin titreşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir. Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterlidir.Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar. Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Nasıl ki piyanonun basılan tuşuyla aynı frekanstaki diğer teller bu tuşun hareket ile titreşmek durumunda kalıyor ise, bizimle aynı frekanstaki insanların, nesnelerin ve olayların da bizim titreşimlerimize katılmaktan başka seçeneği yoktur.Peki ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar?
Burada, Rezonans Kanununun şu temel kuralı devreye giriyor: BENZERLER BİRBİRİNİ ÇEKERLER.Bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez. Mesela titreşim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir. Bir opera sanatçısı sadece sesinin gücü ile bir bardağı çatlatabilir. Burada yaptığı şey enerjiyi boşluktan bardağa iletmektir. Eğer bardağa iletilen enerji bardakla aynı titreşime sahipse, yani bardağın moleküler yapısı ile aynı frekanstaysa, basınç bardağı çatlatacak kadar büyük olabilir.Biz bir bardak gibi çatlamayız tabii ki. Ama içimizdeki “negatif titreşim enerjisi” olarak adlandırdığımız şey; bizde hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir.İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanını oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir.İsteklerimizi Hangi Yolla Yayıyoruz?“Ön yargıları yıkma, atomu parçalamaktan daha zordur” Albert EinsteinKalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı. Biz “normal insanlar” ise, elimizde halihazırda bunun aksini kanıtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasına rağmen, kalbimizin duygularımızın merkezi olduğu inancımızı asla kaybetmedik. 1993 yılında duyguların insan vücudu üzerindeki hakimiyeti hakkında bir araştırma yapılmak istenmiş ve bunun için duygularımızın oluşumundan sorumlu olduğu düşünülen bölgeye, yani kalbimize odaklanılmış.
Oldukça çabuk, daha araştırmaların başında herkesi hayrete düşüren bir şey tespit edildi ve bu buluşun neden daha önce yapılmadığının şaşkınlığı yaşandı. Bu nefes kesici buluş; kalbin muazzam büyük bir enerji alanıyla çevrili oluşuydu. Burada bahsedilen alanının çapı yaklaşık iki buçuk metredir.Bir düşünün, kalbimiz beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanı oluşturuyor. Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu. Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Böylece ilk şaşkınlık atılmasıyla birlikte, akıllara kalbimizin etrafındaki bu enerji alanın nasıl bir görevi olduğu sorusu geldi. Geldiğimiz noktada ulaştığımız bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar önemlidir de.Kalbimiz tarafından oluşturulan elektromanyetik alan vücudumuzdaki organlarla iletişim halindedir. Hatta beyin ve kalbin arasında bir bağlantının bulunduğu ve bu bağlantıyla kalbin beyne hangi hormonları, endorfini ya da diğer kimyasalları salgılaması gerektiğini bildirdiği kanıtlanabildi.Beynimiz bağımsız hareket etmiyor, aktiviteleri için gerekli sinyalleri kalbimizden alıyor.

Hepsi bu kadar da değil! bilim adamları araştırmalarında kalbimizden yayılan bu elektromanyetik alanın sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla bağlandığımız ve hayatımıza doğrultusunda yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular. Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuzdan yayılan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarımıza değil, aynı zamanda dünyanın derinliklerine doğru taşınmaktadır. Bu ezeli gerçeğin yansımalarını “kendini derin bir inançla savunmak” “bir şeyi kalpten istemek” ve tabii “kalbinin sesini dinlemek” gibi bazı deyimlerimizde görmek mümkündür.
Kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder. Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmaz, bütün çevremize uzanır, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindedir. Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunları evrene gönderir.İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur. Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğunu HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor:Kalbin elektrik akımı (EKG), beyinde oluşan elektrik akımından (EEG) altmış kez daha kuvvetlidir.Kalbin manyetik alanı ise beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir.Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha fazla enerji yayıyoruz. Peki bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz.İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur.
Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır. Peygamberle, günümüzün ve geçmişin dünyaca ünlü alimleri ve bilgeleri ısrarla “Kalp gözüyle görmeyi” öğrenmemizi söylerler.Kalbimizle Dünyayı Değiştirebiliriz.Tüm bu anlatılanlar, sahip olduğumuz inançların evrene yollandığı ve Rezonans Kanununun esaslarına göre evrende kendileriyle aynı titreşimdeki enerjileri aradığı anlamına gelir.
Benzerler birbirini çeker. Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her şey hayatımızda tahakkuk edecektir. Sözün özü; inandığımız her şey yaşamımızda gerçekleşecektir.Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:Ne dilersen dile, bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşı,İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için, bunun mümkün olduğuna kesinlikle inanmalıyız.İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız.Öncelikle bilincimizi hedefimize yönlendirmeliyiz ki, hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz şeylerle etkileşime geçebilelim. Hayatımızda sadece derinden inandığımız şeyler gerçekleşebilir. Bu en başta kendi hakkımızdaki düşüncemiz için geçerlidir. Kendimizle ilgili görüşlerimiz yaşayacaklarımızı belirler. Tabii ki bu, bir şeyleri harekete geçirebilmek için gerekli olan güç ve kudrete sahip olabilmek için, bu kudretin bize dışarıdan verilmediğini, içimizden husule geldiğini anlamamız gerektiği anlamına da geliyor. Demek ki dış dünya, her zaman bizim iç alemimizi yansıtır.
İnançlarımız Dış Alemimizi Değiştirmeyi Nasıl Başarıyor?Son yıllarda modern bilimin tespitlerinde köklü değişiklikler oldu. Değişim 1995 yılında Rus Bilim Akademisi’nde Vladimir Poponin ve Peter Gariaev yönetimindeki araştırmalarla başladı. Bu iki bilim adamının deneylerinin sonuçları o kadar hayret vericiydi ki, bu deneyler Amerika’da tekrar edildi ve sonuçta orada kamuoyuna duyuruldu.Vladimir Poponin ve Peter Gariaev, “foton” adı verilen ışık parçacıkları vasıtasıyla DNA’nın tutumunu incelemek istiyorlardı. Bu test serisinde vakum oluşturmak için bir borunun içindeki tüm havayı aldılar. Artık vakumda bile kesin bir hiçlik olmadığı biliniyor. Her mekanda özel aletlerle oldukça isabetli ölçülebilen fotonlar (ışık enerjisi) kalıyor. Böylece fotonlar borunun vakumunda oldukça düzensiz bir şekilde dağıldı.Bir sonraki adımda boruya insan DNA’sı verildi. Ve o anda çok şaşırtıcı birşey oldu.
Parçacıklar DNA’nın varlığında daha farklı sıralandı. DNA, fotonlara direkt olarak etki ediyordu. Sanki görünmez bir güçle, fotonları, boruda düzenli bir şekilde sıralamıştı. Artık bu deneyde kesinleşen şey şuydu; İnsanın DNA’sı, fiziksel dünyaya direkt etki ediyor.Klasik fizikte, daha önce böyle birşey gözlemlenmemişti. Dahası, klasik fiziğin alışılagelmiş mantığında, böyle bir şeye yer yoktu. Yani fotonlar insanların açıklayamadığı bir tutum sergiliyordu. Aslında bu yeteri kadar heyecan vericiydi, ama daha sonra olanlar tartışmasız bir devrim niteliğindeydi…Bilim adamları, DNA’yı borudan aldıkları zaman, fotonların düzenli sıralarını bozup dağınık hallerine geri döneceklerini düşünmüştü. Ama beklenenin tam tersi oldu!
Fotonlar sanki DNA hala oradaymış gibi düzenli sıralarında kaldı.Araştırmacılar deneyleri defalarca tekrarladılar, varılan sonuç aynıydı; fiziksel olarak ayrılsalar bile DNA ve fotonlar arasında hala bir bağ vardı. Görünüşe göre, kuantum fiziğinin “kuantum alanı” dediği bir alan aracılığıyla birbirleriyle bağlantılıydılar. Boşluk olarak tabir ettiğimiz şey aslında hiç de “boş” değildir, bilakis içinde milyarlarca verilerin dalgalar aracılığı ile hareket ettiği ve yayıldığı bir alandır.Bu deney Rezonans Kanununu anlayabilmemiz için oldukça aydınlatıcı olmuştur. Ayrıca bu enerji alanını ayrıcalıklı kılan ise; tanıdığımız hiçbir enerji türüne benzememesidir.Sıkı dokunmuş bir ağ gibi işlediği görülen enerji yüklü bu alan, iç ve dış alemimiz arasında bir nevi köprü görevi görür.
Tıpkı ses dalgalarının, havayı taşıyıcı olarak kullandığı gibi, yaydığımız inanç ve düşünce gücü de dünyaya taşınabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyar. Burada, kuantum alanı devreye girerek, bu aracılık görevini üslenir.Bu enerji alanı, farkında olsak da olmasak da her şeyle ve herkesle bağlantı içinde olmamızı mümkün kılar.Bu esnada “alıcının” bizden ne kadar uzaklıkta olduğunun hiçbir rolü yoktur. Bu alıcı yan komşumuz da olabilir, dünyanın öbür ucunda bulunan bir kişi de olabilir. Oluşturulan ve yayılan rezonans alanı, her zaman doğru kişiye ulaşır. Böylece istediğimiz hedefimizle aramızda, enerji yoluyla kesin ve aktif bir bağlantı kurabileceksek eğer, neden en büyük arzularımızın gerçekleşmesi için daha fazla bekleyelim ki?Kuantum alanı sayesinde herşeyle ve herkesle hemen bağlantıya geçebiliriz. Tek yapmamız gereken şey bunun için bir adım atmaktır;Rezonans Kanunu, her zaman “evet” der.İnançlarını her zaman doğru çıkarır.
Sana karşı gelmez.Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inancın, onaylanacaktır.Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanıyorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine; hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı olduğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir.Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir sana fayda sağlayabilir ya da hayatını zorlaştırabilir, enerji işin ahlaki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz.Enerji daima senin yaydığın içtekiler doğrultusunda çalışır.İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış dünyada da karşımıza çıkacaktır.Dünyada karşılaştığımız her şeyin bir kaynağı vardır ve bu kaynak düşüncelerimizdedir.
Eğer istediğimiz sonuçlara ulaşmak istiyorsak, düşüncelerimizi kontrol etmeye başlamalıyız, çünkü düşündüğümüz her şey bir rezonans alanı oluşturur.Uzun süreli ve sık olarak düşündüğümüz, hissettiğimiz ve söylediğimiz her şey rezonans alanımızı yoğunlaştırır. Bu yüzden kaybetmek hakkında her düşünce kaybetmek, kazanmak hakkındaki her inanç da kazanma ihtimalini kuvvetlendirir. Bu yüzden dış dünyada değiştirmek istediğimiz her şeyi düşünce gücümüzle değiştirebiliriz.İçindeki yaratıcılığı hatırla ve onu bilinçli olarak kendi iyiliğin için ve diğer insanların iyiliği için kullan!Arzularımız gerçekleşmek üzere bizi nasıl bulur?
Artık aydınlık getirmemiz gereken tek nokta, bizimle etkileşime geçen enerjinin, bizi nasıl bulacağı konusudur. Sonuçta evrende milyarlarca DNA var ve bunların her biri enerji alışverişinde bulunuyor. Peki, evren arzularımızı, daha doğrusu arzulananı yolunu şaşırmadan bize nasıl iletir?Bir yandan sürekli “yayındayız”. Rezonans alanımızı durmaksızın pozitif ve negatif düşüncelerimizle programlıyoruz. İstek ve amaçlarımızı koruduğumuz sürece, korku ve endişelerimiz içinde aynı şey geçerli, rezonans alanımız bizimle aynı titreşimde olanları bize çeker. Diğer yandan ise hepimiz “kod” olarak adlandırdığımız genetik bir isme sahibiz. Kriminal teknik ve babalık testi ile ilintili olarak bu kavramı daha önce duymuşsunuzdur. Her bir hücrenin DNA’sı da, aynı parmak izi gibi, eşsizdir.
DNA, başkalarıyla karıştırılması mümkün olmayan genetik bir parmak izi bırakır. İşte bu enerji içinde geçerlidir. DNA’mızın enerji parmak izi , açık ve net bir adres bırakır. Titreşim o kadar belirgindir ki, her zaman bizim için en uygun çözümü bulur.Düşünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?“Zaman hiç de göründüğü gibi değildir. Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur.”Albert EinsteinDüşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz?Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla. Kuantum fizikçilerinin nefes kesici buluşları hayatımızı her an tamamen değiştirebileceğimizi ve istediğimiz her şeyi değiştirebileceğimizi, bize bir kez daha gösterdi.Bildiğimiz gibi düşünce gücümüzle enerji yaymaktayız. Tabii ki sadece biz değil, diğer bütün insanlarda aynı şekilde enerji gücü yaymakta. Aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olayların da bizi çekiyor olması doğaldır.
Buradaki tek koşul, iki enerjinin birbiriyle uyumlu olması yani titreşimlerinin birbirine yakın olmasıdır.Bu arada kuantum fiziği, kuantum dalgası denilen şeyin, örneğin; düşünce ve inançlarımızın, sadece fiziksel olarak yayılmakla kalmayıp zaman içine de yayıldığını bulmuştur. Yani inançlarımız sadece yer değil, zaman da değiştiriyorlar (zaman dalgaları). Demek ki “normal kuantum dalgası” diye adlandırdığımız, geçmişten geleceğe giden kuantum dalagaları var. Bunun dışında, bir de “birleşik karmaşık dalgalar” olarak adlandırdığımız gelecekten geçmişe yayılan dalgalar vardır! Hayret verici değil mi? Ama gerçek. Geleceğe yayılan dalgalar “teklif dalgası”, geçmişe geri dönen dalgalar ise “eko dalgası” olarak adlandırılır.Eğer bu iki dalga karşılaşırsa, yani gelecekten gelen bir eko dalgası, bizim yolladığımız bir teklif dalgasına rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya “olay ihtimali” dediğimiz şey çıkar. Kuantum fiziğine göre “bir olayın gerçekleşmesi ihtimali, geçmişten gelen teklif dalgası ile gelecekten gelen uygun bir eko dalgasının buluşması sonucu ortaya çıkar”. Bu şu anlama gelir : “Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler”.
Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük. Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı. Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut. Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı. Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut. Ama yine de geleceğinin akışı önceden belirlenmemiş, zira geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme imkanına sahibiz.Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algılıyor. Farklı bir şey tanımıyoruz. Bu şaşılacak bir şey değil, sonuçta duyularımız çok sınırlı.Bütün ışık yelpazesinin sadece % 8′ini algılayabiliyoruz. Geri kalan % 92′lik gerçeği, aynı şekilde bizi çevrelemesine rağmen algılayamıyoruz.
Aslında var olduğu halde tamamen yok sayıyoruz.Ama yine de etrafımızda hiç tanımadığımız diğer enerji titreşim, dalga ve bilgilerle çevrili.“Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” SokratesTeklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır. İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir. Bu aşamada kuantum fiziği şu fenomeni keşfetmiştir: Gelecekteki olay, zaman açısından ne kadar yakındaysa, rezonans da o kadar nettir. Bu şu anlama gelir; “Gelecekte gözlediğim bir olay zaman açısından bana ne kadar yakınsa, o olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kararı o kadar kesindir.”Yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler.İşte bu noktadan sonra “istemek” konusuna varıyoruz. Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir.Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz.
Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor.Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz.İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış alemde de karşımıza çıkacaktır.Zira dış dünya her zaman iç alemimizi yansıtır.Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.Eğer istediğimiz sonuçlara istiyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız, zira hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur.
|
|
|
100 ışık yılı uzaklıkta 3 yeni süper dünya keşfedildi |
Yazar: EvrimBilge - 14-03-2018, Saat: 16:14 - Forum: EVREN VE BİLİM
- Yorum Yok
|
 |
ABD'li bilim insanları Dünya'ya 100 ışık yılı uzaklıkta 3 yeni 'süper dünya' keşfettiklerini açıkladı.
ABD’li bilim insanları, güneş sistemi dışında 3 yeni ‘süper dünya’ keşfetti.
Harvard-Smithsonian Center’da yapılan çalışmalar sonucunda Dünya’dan büyük, Neptün’den ise daha küçük olan gezegenlerin 100 ışık yılı uzaklıkta olduğu belirtildi.
Sıcaklık değerleri Dünya’ya oranla daha yüksek olarak belirlenen gezegenlerle ilgili, atmosfer ve su olup olmadığıyla ilgili çalışmalar sürüyor.
Kaynak: sozcu.com.tr
|
|
|
Dünyaca ünlü fizikçiden "Uzaylılar" ile ilgili korkutan uyarı |
Yazar: EvrimBilge - 14-03-2018, Saat: 16:12 - Forum: UZAYLILAR
- Yorum Yok
|
 |
Ünlü teorik fizikçi Michio Kaku yeni kitabında uzaylıların neye benzeyeceğine dair çok konuşulacak bir iddiada bulundu.
Adı Stephen Hawking ile birlikte anılan fizikçi Michio Kaku, yeni kitabında Samanyolu’ndaki diğer gezegenlerde yaşayan canlılar hakkında iddialarda bulundu. Samanyolu’nda 20 milyarı aşkın Dünya benzeri gezegen olduğunu söyleyen Kaku, yaptığı araştırmaların sonunda elde ettiği verileri paylaştı.
Eksobiyologlarla görüşen ve farklı dünyalardaki farklı ekosistemleri masaya yatıran Kaku’nun iddiaları arasında uzaylıların Jüpiter’in ayı Europa ve Satürn’ün ayı Enceladus gibi buzla kaplı Aylar üzerinde yaşayabileceğini söylerken, bazılarının da suyun altında yaşayabileceğini dile getirdi.
Kaku, su altında yaşayan ve akıllı yaratıklara benzeyen uzaylılara en çok benzeyen şeyin ahtapot olduğunu söylüyor. Kaku, uzaylıların olası özellikleri ile ilgili de 3 detay veriyor:
Uzaylılar aynı insanlar gibi stereo vizyona sahip olacak. Yani gözleri nesneleri görecek ve uzaklıklarını bilebilecek. Bu avlarını tespit etmek ve yakalamak için önemli. Zeki yaşam formları olduğu için bu uzaylılar yırtıcı ve agresif olmayabilir ama bu onların atalarından gelen bir alışkanlıkları olabileceği gerçeğini değiştirmiyor. Bu sebeple dikkatli olmalıyız”
Kaku'nun iddiasına göre, Uzaylıların bir parmak gibi uzuvları olmalı. Bu sayede uzaylılar hem avlarını hem de yarattıkları nesne ve aletleri tutmak isteyeceklerdir.
Kaku, Onların bir dile ihtiyacı var. Çünkü onlar kümülatif olarak nesillerden gelen bilgileri aktarma ihtiyacı hissedeceklerdir. Bu sebeple dil çok önemli” dedi.
Kaku bu özelliklere sahip uzaylılara en çok benzeyen şeyin ahtapot olduğunu söylerken, “Ahtapot da stereo vizyona sahip ve uzuvları aracılığyla avlarını yakalıyor ve tutamaçlarını kullanabiliyorlar. Şu an Dünya’da 165 milyonu aşkın yıldır yaşayan ahtapotlar dil bilmiyor. Fakat farklı bir gezegende ahtapotlar, kendilerine göre bir dil geliştirebilir. Eğer baskı altında kalır ve evrimleşme sürecine girip, gelişmelere adapte olmaları durumunda ahtapotlar da dil geliştirebilir” ifadesini kullanabilir.
Kaku'ya göre, Evrende gezegenimize benzeyen 40 milyar gezegen var. Ancak herhangi bir gelişmiş medeniyetin bizimle bağlantı kurması sandığımızdan daha uzun sürebilir. Zira uzaylıların kullandığı dalgaların seyahat mesafesi sandığımızdan daha yavaş veya bizim tespit edemeyeceğimiz bir formda olabilir.
Kaynak: cnnturk.com
|
|
|
Kalbinin derinlerinden istediklerini düşün ve niyetin gücünü keşfet |
Yazar: EvrimBilge - 14-03-2018, Saat: 14:53 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
 |
Şu an içinde bulunduğun durum ne olursa olsun niyetin gücüyle değişebileceğini bilmelisin. Geçmişte hedeflerini gerçekleştirmek için farklı yollar denemiş olabilirsin. Bu defa işe kaynağından başlayacağız…
Yaşamımızda her şey derindeki onaylanmış fikir ve inançlarımızla hayata geçer. Her deneyim veya deneyimdeki değişim bir niyeti yansıtır. Bugün hayatında ne varsa, aslında en derinlerinde sen onay verdin, bilerek veya bilmeyerek. Birçok zaman gelecek dediğin şey, tekrarlanan bir geçmişin ötesine geçemiyor. İşte tam da bu yüzden aynı sorunları tekrar tekrar deneyimliyorsun. Çünkü zihnindeki kayıtları, inanç ve düşünce kalıplarını gerçek sanıyorsun. Bu kayıtları arındırıp şifalandırdığında kendi mucizelerini yaratmaya başlarsın.
Evrende olan her şey bir niyetle başlar. Niyet sadece basit bir istek değildir. Çünkü ancak irade bu yönde kullanıldığında harekete geçer ve tekrar edildiğinde de alışkanlığa dönüşür. Niyet, yaratmanın temelidir. Peki gerçek niyetlerinin farkında mısın? Gerçekten istediğin ne? En derindeki temel ihtiyacını karşılayacak olan şey hangisi?
Sen dünyaya yaşam amacını gerçekleştirmek için geldin ve yaşam amacın niyetlerinden enerji alıyor. Niyetlerini gerçekleştirmek için ilk aşama çekim enerjisini doğru kullanmak. Korku, endişe, kin ve nefret gibi düşük frekanslı duygular kendine olumsuzluğu çeker. Aynı şekilde sevgi, neşe, bağışlama, dürüstlük gibi duygular da olumlu çekim enerjisine sahiptir. Tıpkı bir mıknatıs gibi benzer enerjiler birbirini çeker. Duygu ve düşüncelerin tanığı oldukça artık onlara farkındalıkla yaklaşırsın. Şimdide düşünce yoktur ve zihin sessizleştikçe hissedişin artmaya başlar. Nefes çalışması düşünceyi sıfırlayan en hızlı yöntemlerden biridir.
Amacın en derindeki, en gerçek arzularını, seni tamamlayan, kendini gerçekleştirmeni sağlayan, tüm niyetlerini ortaya çıkarmaktır. Bu yaşamın doğal döngüsü için gerekli bir unsur. En derindeki arzuların neyse sen de o’sun. Arzuların niyetlerini, niyetlerin iradeni, iraden eylemini, eylemin ise yaşamını oluşturur. İşte döngü ile kastedilen budur.
İçsel amacına rehberin olması için izin verdiğinde hayatının yönü değişmeye başlar. Bu enerjiye bağlandığında, işte o zaman durdurulamaz olursun. Bu seninle birlikte istediğin yaşamı yaratan enerjinin kendisidir. Şu an istediğin şeyi yaratabilmek için her şeye sahipsin.
Sen bir kudretle doğdun
Sen ideallerle ve düşlerle doğdun
Sen yücelikle doğdun
Sen kanatlarla doğdun
Sen acı çekmek için yaratılmadın
Öyleyse yapma
Senin kanatların var
Bunları kullanmayı ve uçmayı öğren
Öz bilincin her olasılığı gerçek yapabilecek güce ve araca sahip. Niyetinle birlikte her şey seninle başlar ve seninle biter. Kaynak da amaç da sensin.
Kaynak: uplifers
|
|
|
Hemen şimdi mutlu olmanın ve iyi hissetmenin 3 yolu |
Yazar: EvrimBilge - 14-03-2018, Saat: 14:46 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
 |
Bilimsel araştırmalara göre mutlu insanlar daha uzun yaşıyor, hayattan ve işlerinden daha fazla keyif alıyor, depresyon ve stresle daha kolay başa çıkıyorlar. Yine araştırmalara göre mutluluk bizi hastalıklardan koruma potansiyeline sahip. Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Dr. Sheldon Cohen tarafından 334 yetişkin üzerinde yapılan araştırmada, deneklere soğuk algınlığı benzeri semptomlara yol açan virüsler içeren burun damlaları verilmiş. Araştırma sonucunda, “mutlu deneklerin” soğuk algınlığı kapma olasılığının düşük olduğunu, hastalığı kapanlarda da semptomların daha az şiddetli olduğu görülmüş.
Mutlu olmanın aslında sadece zihnimizle ilgili bir durum olduğunun farkında mısınız? Bana inanmıyor musunuz? Çocukken hepimizin korktuğu diş doktoru ziyaretlerini hatırlayın. Diyelim doktorunuz çocuk ruhundan anlayan bir kişiydi ve dişinizi tedavi ederken size güzel hikayeler anlattı, rahatlamanızı sağladı. Fiziksel olarak diş hekiminin koltuğunda olmanıza rağmen, artık korkmuyordunuz ve zihinsel olarak daha mutlu bir yerdeydiniz.
Mutluluğumuzu dış koşullara bağladığımızda aslında mutsuzluğa davetiye çıkarıyoruz demektir. O çok istediğimiz kırmızı elbiseyi alınca, okulu bitirince ya da iş yerinde terfi edince çok mutlu olacağımızı zannederiz oysaki bu mutluluklar sadece anlıksal mutluluklardır. Biz her zaman mutluluğu varılacak bir durak olarak görüyoruz. Oysa mutluluk yolculuğun ta kendisidir.
Mutluluk pozitif ve negatif düşüncelerimiz arasında gidip gelen bir seçimdir. “Ben çok şişmanım, kendimden nefret ediyorum” dediğimizde mutsuzluğa yelken açıyoruz demektir. “Kilo vermek istiyorum, doğru diyetisyene danışarak bunu yapacağıma inanıyorum” yapıcı ve bizi mutlu eden bir düşüncedir. Peki kendimizi daha mutlu hissetmek için neler yapabiliriz?
1. İyimser olun
Yale Üniversitesinden Dr. Becca Levy tarafından yürütülen araştırmalar sonucunda; olaylara iyimser bir şekilde yaklaşmanın, sağlık üzerinde sigarayı bırakmak ve düzenli spor yapmak kadar olumlu etkisi olduğu ortaya çıktı. Ayrıca olumlu bir bakış açısına sahip olmanın, insan sağlığı üzerinde düşük tansiyon ve kolesterolden de daha etkili olduğu tespit edildi. Psychology Bulletin Journal’da yayınlanan bir araştırmaya göreyse iyimser olmak kalp sağlığını koruyor. Siz o kadar da iyimser bir insan değilseniz kendinizi bu konuda geliştirebilirsiniz. Nasıl mı? Kırtasiyeciden kendinize beğendiğiniz bir defteri alın. Bu sizin “İyimserlik Defteri”niz olacak.

Her gün beş, on dakika boyunca defterinize başınıza gelen güzel olayları, şükredeceğiniz konuları yazın. Tıpkı Julia Andrews’in The Sound of Music filminde söylediği “My Favorite Things” şarkısı gibi, günlüğünüze sizi mutlu eden, en sevdiğiniz şeyleri not edin. Kendinizi kötümser hissettiğiniz zamanlarda günlüğünüze bakarak hayatınızdaki güzellikleri, şükredeceğiniz olayları kendinize hatırlatıp gününüze daha iyimser bir şekilde devam edebilirsiniz. Şükredecek bir şey her zaman vardır. Yeter ki dünyaya şükran dolu gözlerle bakmasını bilin.
2. Pozitif duygular uyandıran müzikler dinleyin
Müziğin iyileştirici etkisi Antik Çağlardan beri bilinen bir gerçek. Ancak müziğin etkisinden maksimum şekilde yararlanmak için doğru müzik türlerini seçmeliyiz. Yapılan bir araştırmaya göre her gün müzik dinlemek stresi azaltıyor. Yine aynı araştırmada müzik dinleyenlerin daha pozitif duygulara sahip olduğu belirtiliyor. Ancak bu araştırmanın sonucuna göre, her müzik aynı etkiyi yapıyor diyemeyiz. Örneğin araştırma heavy metal tarzı müzik dinleyenlerin öfke seviyesinde bir artış olduğunu ortaya çıkarmış. Müzikten pozitif etki almak için, insana pozitif hisler veren müzikleri dinlemek en iyisi.

Pozitif, neşeli müziklerin bedenimize de iyi geldiğini bir başka araştırma ortaya çıkarmış. Maryland Medical Center araştırmacılarının sonuçlarına göre, müzik ve kalp sağlığı arasında bir ilişki var. Araştırmacılar, neşeli müzik dinlemenin kan damarlarına daha fazla kan akışını sağladığını bulmuşlar. Neşeli müzik dinleyen insanların kan akışının %26 arttığı gözlenirken, endişe ve korku içeren müzik dinleyenlerde bu oranın sadece %6 olduğu saptanmış.
Müzik zevkimiz ne olursa olsun, müziğin iyileştirici etkisinden yararlanmak ve kendimizi daha mutlu hissetmek için kendi zevkimize uygun müziklerin yanı sıra, her gün neşeli müzikler de dinlemeyi ihmal etmeyelim.
3. Affedin
Başlığı okuyunca, “hemen şimdi mutlu olmanın yollarından biri affetmek nasıl olur?” dediğinizi duyar gibiyim. Benim de size cevabım “neden olmasın?” olacak. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre affetmek vücudu birçok hastalıktan koruyabiliyor. Araştırma, birini affedememenin vücuda verdiği zararları şöyle sıralıyor: “Kalp hastalıkları, nörolojik bozukluk ve hafıza kaybı riski büyür. Kortizol hormonu seviyesi artar.” Bu hormonun artması bağışıklık sistemi bozuklukları başta olmak üzere, şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi hastalıklara sebep olabilir. Amerika’da 1423 kişi üzerinde yapılan bir başka araştırma ise affetmenin mutlu hissetmek ve ruh sağlığı üzerinde önemli etkileri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Amerikan Psikoloji Derneği (American Psychological Association) tarafından Birleşmiş Milletler’de yayınlanan “Affetme” raporu da affetme eyleminin insanı mutlu ettiğini ortaya koyuyor.

Size hata yapmış, mutsuz etmiş o insanı ya da insanları affetmemek için haklı nedenleriniz olduğuna eminim. Ama onları affetmemek sağlığınızı tehlikeye atacak bir boyuta gelmişse, ya da sizi mutsuz ediyorsa, kendinize kötülük yapmıyor musunuz sizce? Evet affetmeyerek kendinizi sabote ediyorsunuz. O kişiyi ya da kişileri her düşündüğünüzde geriliyorsunuz, bu gerilimi vücudunuz ve ruhunuzda hissediyorsunuz.
Gelin bugünden itibaren ruhunuza ve bedeninize bir iyilik yapın. O bir türlü affedemediğiniz kişi ya da kişileri affedin. Her ne kadar affetmek kolay bir eylem olmasa da özgürleşmek için gerekli olduğu yadsınamaz. Çoğu insan affetmenin, nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulduğu anlamına geleceğini sanarak affetme eyleminden kaçınır. Oysa affederek, içinize ferahlığı davet ederek, kendinizi çok daha mutlu hissedecek ve sağlığınızı koruyacaksınız.
Bizi, affetme eyleminden alıkoyan nedenlerden bir diğeri de affedeceğimiz kişiyle yüzleşmek istemememiz olabilir. Bir insanı affetmek istiyorsanız illa onunla yüzleşmenize ve onu affettiğinizi söylemenize gerek yok. Bunu kendi içimizden de yapabiliriz. Nasıl mı? O insana hiç göndermeyeceğiniz bir mektup yazarak. Evinizin en sevdiğiniz köşesine oturun. Eğer seviyorsanız yanınıza bitki çayınızı ve de mektubunuzu yazmak için kullanacağınız kağıt, kalemi alın. Önce çayınızdan bir yudum, sonra da derin bir nefes aldıktan sonra affetmek istediğiniz kişiye karşı duyduğunuz bütün hisleri yazmaya başlayın. Şu an karşınızda olsaydı ona neler söylerdiniz? Onu neden bir türlü affedemiyorsunuz? Bunların hepsini yazın. İçinizdekileri iyice döktüğünüzden emin olduktan sonra, yazdıklarınızı okuyun.

Bu yakıcı hisler size kendinizi nasıl hissettiriyor? Affedememe duygusunu vücudunuzun hangi bölgesinde hissediyorsunuz? Evet size haksızlık yapıldı, evet o kişi canınızı çok acıttı. Ama siz bu kötü hislerle yaşamaya devam etmek istediğinizden emin misiniz? Eğer affetmeye hazırsanız egzersizimizin ikinci kısmına devam edebilirsiniz.
İlk önce yazdığınız mektubu bir kez daha okuyun ve yırtın. Şimdi sıra ikinci bir mektup yazmaya geldi. Bu mektupta affetmek istediğiniz kişiye onu affetme nedenlerinizi yazın. Mektup şu şekilde olabilir: “Seni affetmek istiyorum çünkü seni affetmeyerek, artık kendime zarar vermek istemiyorum.” “Seni affetmek istiyorum, çünkü affetmemek yüreğime ağır geliyor ve ben artık kendime daha ferah bir hayat yaşatmak istiyorum “. Mektubunuz bitince derin bir nefes alın ve o kişiyi affetme düşüncesine kendinizi yavaş yavaş alıştırın. Bu sadece bir başlangıç. Uzun süredir affedemediğiniz bir kişiyi, sadece bu egzersizi yaparak affedemeyebilirsiniz. Her şey gibi affetmek de zaman alacaktır. Ancak hiç olmazsa artık affetme yolculuğuna doğru bir adım attınız. Kendinizi tebrik edin lütfen.
Evet mutlu olmak için verdiğim diğer iki öneri, affetmeye oranla daha kolaylar. Siz listemizden, size şu an en uygun olanını alıp, kendinizi daha mutlu hissetmeye başlayabilirsiniz.
Kaynak: uplifers.com
|
|
|
Evinize Ferahlık Gelsin..İşte Evinize Pozitif Enerji Veren 7 Bitki |
Yazar: Spiritüeller - 14-03-2018, Saat: 13:56 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bitkiler yaygın olarak ev, ofis veya bir bahçe veya sundurmayı aydınlatmak için dekorasyon olarak kullanılsa da, bitkilerin bir alana pozitif enerji akışını sağlamak gibi daha iyi bir güçleri vardır. Bazı bitkiler havayı temizleyebilirken bazıları stresinizi azaltabilir ve ferahlık hissi verebilir. Negatif enerjiyi çevreden uzaklaştırma, sağlığınızı ve mutluluğunuzu geliştirmede çok önemli bir adımdır. Bu amaçla, size ve çevrenizdeki insanlara fayda sağlayacak, pozitif enerjiyi artıracak için yedi faydalı bitki listesi hazırladık.
Yelken Çiçeği:
Bu bitkinin fiziksel, zihinsel ve ruhsal huzur seviyenizi arttırma gücüne sahip olduğuna inanılıyor. Dahası, havayı temizleyerek ve zararlı kapalı ortam gazlarını etkisiz hale getirerek evinizdeki enerji akışını artırabilir. Bu bitki, ofis köşesi gibi daha karanlık alanlar için harika, çünkü çok fazla ışık gerekmeden büyür. Ayrıca daha huzurlu bir uyku için yatak odasına yerleştirebilirsiniz.
YASEMİN:
Bu güzel bitki pozitif titreşimleri çekiyor ve ilişkileri güçlendirip romantizmi artırma gücüne sahip. Yaydığı tatlı koku zihninizi yatıştırır ve size enerji sağlar. Eğer içeriye koymak isterseniz, bahçede doğu, kuzey veya kuzeydoğu alanlarında güneye bakan bir pencerenin yakınına yerleştirilmesi gerekir.
BİBERİYE:
Hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı arttırıyor ve aynı zamanda havayı temizliyor ve evi toksinlerden arındırıyor. Kokusu ruh halinizi iyileştirecek, kaygıyla başa çıkmanıza yardımcı olacak, yorgunluğu azaltacak, hafızayı daha iyi koruyacak ve uykusuzluğu giderecektir. Biberiye ayrıca iç huzur getirecektir. Bitkiyi güneşli bir alana yerleştirin ve fazla su almadığından emin olun.
BAMBU:
Feng shui’ye göre bitkinin dikey şekli, yaşam enerjimizi, fiziksel aktiviteyi ve canlılığı etkileyen element çubuğu anlamına gelir. Bu bitki, ofisinizin veya evinizin alçak olmayan alanları için harika. Bir kaç santim gelecek su ile cam bir kapta saklayın.
ALOE VERA:
Bu bitki size iyi şans ve pozitiflik getirecektir. Ayrıca çok sayıda sağlık faydası vardır. Doğrudan güneş ışığı almayan bir yere koyun ve düzenli olarak sulayın. Durgun su bu bitki için iyi bir seçim değil, bu yüzden uygun drenaj yapmalısınız. Aloe vera son zamanlarda hissettiğiniz negatif titreşimleri kesinlikle savuşturacak.
ORKİDE:
Feng shui’ye göre, bu bitki pozitif titreşimleri çekiyor ve evdeki enerjiyi arttırıyor. Bitki ruh halinizi artıracak tatlı ve hoş bir kokuya sahiptir. Orkideyi muhafaza etmek için en iyi yer yatak odalarıdır, çünkü orkide gece oksijen salınımı yapar.
LAVANTA:
Lavanta melankoli ile savaşır ve duygularınızı daha kolay kontrol etmenize yardımcı olur. Muhafaza ettiğiniz yere mutluluk getirecek ve ilişkilerde bağlılığı sağlayacak ve genel sakinlik getirecektir.
Kaynak: birgulus
|
|
|
Pozitif Enerji İçin Kendinizi Arındırmanıza Yardımcı Olacak 5 Yol |
Yazar: Magnetho - 12-03-2018, Saat: 23:13 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
 |
1.Meditasyon
Uygun bir yerde ateş yakın ve önüne geçin. Farkındalığınızı ateşle birleştirin ve ruhunuzu uyandırırken ve ruhunuzu canlandırırken negatifliği ya da sıkışmış enerjiyi yakmasına izin verin. Eğer bunu yapamıyorsanız rahat ettiğiniz bir yere uzanın ve nefes alış verişlerinizi takip edin. Aklınıza gelen düşüncelere değil, nefesinizin ciğerinize doluşuna ve çıkışına odaklanın. Bunu bir süre devam ettirirseniz, kendinizi oldukça rahatlamış hissedeceksiniz.
2. Gün batımında bir mum yakın.
Yarım yanmış mumlarınız varsa, bunları iyi bir kullanıma sokma fırsatını yakalayın: onları evinizin etrafına yerleştirin ve ardından her birini tek tek yakın ve dileklerinizi evrene sunun. Uygun koşullar olduğunda ve arzu edildiğinde, bu işlemi mumlar tamamen eriyene kadar tekrarlayın. Loş mum ışığında oturmanın içinizi huzurla ve rahatlama ile doldurduğunu göreceksiniz.
3. Banyo suyunuza Epsom tuzu, deniz tuzu ve kabartma tozu ekleyin ve yıkanırken bir mum yakın.
Epsom tuzu aktarlarda bulunabilien ve vücut üzerinde rahatlatıcı etkilere sahip bir tuz çeşididir. Banyo yaptığınız suya bu tuzdan ekleyerek biraz uzandığınızda kendinizi oldukça farklı hissedeceksiniz. Bu esnada güzel koku veren bir mum yakıp ışıkları kapatırsanız bu duştan çıktığınızda kendinizi tamamıyla yenilenmiş ve rahatlamış hissedeceksiniz.
4. Kendiniz için sembolik bir şey yapın.
En sevdiğiniz ve kokusu veya tadıyla size huzur verdiğini bildiğiniz kurutulmuş bitkilerden sembolik bir karışım yapın ve evinizin belli bir bölgesinde onu tutun. Bu karışımı bir kabın içine veya naylon olmayan kumaştan bir torba içine koyabilirsiniz. Stresli hissettiğiniz zamanlarda bu karışımını koklayın.
5. Bulunduğunuz ortamı temizleyin.
Kişisel arınmanızı tamamladıktan sonra olay bulunduğunuz yeri temizlemeye geldiğinde evdeki kötü enerjinin atılmasının bununla da alakalı olduğunu göreceksiniz. Bu niyetle temizlik yapmaya başlayın. Aklınızda temizlenen her yerin ardından içinizde sizi sıkan şeylerin uçup gittiğini hayal edin. Bu esnada size kendinizi iyi hissettiren hoş bir müzik de size bu temizlik esnasında eşlik edebilir. Bu basit teknikleri düzgün uyguladığınızda, umduğunuzdan çok daha iyi sonuçlar alabilirsiniz.
Kaynak:filoji.com/pozitif-enerji-icin-kendinizi-arindirmaniza-yardimci-olacak-5-yol/
|
|
|
|