Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 2677 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 2677 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 671
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 521
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 942
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 862
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,871
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,273
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,646
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,489
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,788
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,033
|
|
|
Bilim İnsanları Açıkladı: Kıyamet Yaşamın Sonu Olmayacak! |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 18:05 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Bilim insanlarının yaptığı açıklamaya göre en kötü kıyamet senaryolarında bile tek bir canlı yaşamaya devam edecek.
Sizce insanlığın ne kadar ömrü var? Eğer evimiz olan dünyadan başka yuvalar bulmazsak bu sürecin çok da uzak olmadığını söyleyebiliriz. Belki bu küresel ısınma gibi sorunları atlatarak insanlığı daha çok geliştirmeye devam edebiliriz. Ama ne olursa olsun, evrenin başka yerlerine giderek yeni yıldızlar keşfetmediğimiz sürece yok olmaya mahkumuz. Tabi güneşin yok olmasına daha 7 milyar yıl kadar süre var, ancak insanlığın o noktaya gelmeden de birçok tehlikesi var. Dünya gezegeni bizim gibi nadir ve karmaşık canlıları 7 milyar yıl boyunca yaşatmayacak. Bu süreçte belki birden fazla kez göktaşı gelecek, hadi onları geçtik diyelim etrafımızda başka yıldızların zararları olabilecek. İçme suyumuz bitecek, kuraklık çıkacak. O bilinen kıyamet senaryosunun gelişmesi için sayısız neden var.

Yine de sizlere sevindirici haberi veriyoruz. Dünyaya kıyametin gelmesi, yaşamın son bulduğu anlamına gelmeyecek. Dünya üzerinde yaşayan tüm canlılar ölecek belki, ancak bir canlı var ki, o canlı yaşamaya devam edecek. Tardigrat olarak bilinen ve son zamanlarda uzay deneylerinde gördüğünüz su ayısı lakaplı canlılar ne olursa olsun güneş yok olana kadar yaşamaya devam edecek. Dünyanın en yok edilemez canlıları olan Tardigrat’lar gezegendeki tüm hayat yok olduğunda bile hayatın sembolü olarak kalacak.
Yapılan araştırmalarda Himalayalar’dan daha yüksekte veya denizin 4.000 metre altında yaşayabilen Tardigrat’lar yaklaşık 60 yıl boyunca yaşayabiliyor ve en fazla 0.5 mm büyüklüğe ulaşabiliyor.
Bu beklenmedik deniz canlısı, büyük asteroit felaketlerine karşı dahi dayanabilecek. Güneşimizden daha büyük bir güneşin patlaması sonucunda oluşacak Süpernova ya da gama ışını patlamalarını sanki güneşlenir gibi sorunsuz atlatan bu canlı türü, yaşamın ne kadar rekabetçi olduğunu gösteriyor.
Bilimsel olarak yapılan araştırmalarda güneş sisteminin çevresinde dünyadaki tüm suyu kaynatacak kadar güçlü bir etki olmayacak. Bu yalnızca Güneş’in yakıtı bittiğinde olacak bir şey. Bunda da okyanuslar kaynamak yerine ya hepten yok olacak ya da donarak donmuş bir gezegen olacak.
Kaynak:webtekno
|
|
|
Mayaların Gizemli Çöküşü Hakkında Yeni Kanıtlar Bulundu |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 18:03 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Guatemala’daki Ceibal arkeolojik alanında çalışan arkeologlar, Maya uygarlığının gizemli çöküşüne dair yeni bulgular elde etti.
Şimdiye kadar tek bir Maya yerleşiminden alınan en geniş kapsamlı radyokarbon tarihleme dizisi ile hassas kronoloji oluşturabilen arkeologlar, antik uygarlığın yaşadığı iki büyük çöküşe dair önemli ipuçları elde etti.
Arkeologlar uzun bir zamandır, birçok Maya yerleşiminin terk edildiği MS. 9. yüzyılda Klasik Maya çöküşüne neyin neden olduğu konusunda araştırma yapıyordu. Yeni yapılan araştırmalar, Maya uygarlığının 2. yüzyılda da bir çöküş yaşadığını gösteriyor. “Pre-klasik Çöküş” adı verilen bu çöküş dönemi hakkında henüz çok az bilgiye sahibiz.
Arizona Üniversitesi’nden arkeolog Takeshi Inomata ve ekibi, Proceedings of the National Academy of Sciences’ta yayımlanan makalesinde, her iki çöküşün de benzer yollar izlediğini, birçok şehir merkezinin hızla terk edilmesine yol açan toplumsal istikrarsızlığın, savaşın ve siyasi krizlerin birden fazla dalga ile geldiğini öneriyor.
Bulgular, Guatemala’daki Ceibal arkeolojik alanından elde edilen 154 radyokarbon tarihlemesi kullanan Inomata ve meslektaşları tarafından geliştirilen oldukça hassas bir kronolojiye dayanıyor. Bölgeye ait daha genel kronolojiler, Maya çöküşlerinin kademeli olarak gerçekleştiğini gösterirken, bu yeni ve hassas kronoloji, her bir çöküşe kadar süregelen daha karmaşık siyasi kriz serisi ve toparlanma aşamalarını işaret ediyor.
Araştırmanın baş yazarı Profesör Inomata, “Bu iki çöküş vakasının (Klasik ve Klasik Öncesi) benzer yollar izlediğini bulduk. Bu basit bir çöküş değil, birçok çöküş dalgası var. Öncelikle savaşlara ve politik krizlere neden olan küçük dalgalar var. Sonra birçok yerleşim merkezinin terk edildiği büyük bir çöküş var. Sonrasında ise birkaç bölgede toparlanma belirtileri görülüyor ve yeniden başka bir çöküş yaşanıyor.” diyor.
Radyokarbon tarihleme yöntemi, seramiklerden elde edilen bilgiler ve hassas yürütülen arkeolojik kazılar sayesinde araştırmacılar, Ceibal’deki nüfus yoğunluğundaki ve yapı büyüklüklerindeki artışların ve düşüşlerin kronolojisini oluşturmayı başardı.
Bulgular henüz Maya uygarlığının çöküşüne neyin neden olduğu gizemini tam olarak çözememiş olsa da, çöküş hakkında önemli bilgiler sağlıyor.
Araştırmanın eş yazarı Melissa Burham, “Bu iki çöküşün tamamen farklı zamanlarda gerçekleşmesine rağmen birbirine bu kadar çok benzemesi gerçekten çok ilginç. Artık bu çöküşün neye benzediği konusunda daha çok bilgi sahibiyiz. Bu da potansiyel olarak, aynı bölgedeki arkeolojik alanlarda da benzer bir gösterge olup olmadığını görmek için bir şablon görevi görebilir.” diyor.
Inomata, “Radyokarbon tarihlendirmesi uzun süredir kullanılıyor, ancak şimdi giderek daha hassas hale geldiğinden ilginç bir döneme giriyoruz. Oluşturduğumu hassas kronoloji ve tarihleme ile sosyal yapılar hakkında oldukça ilginç bilgilere ulaşıyoruz.”
Kaynak:arkeofili
|
|
|
Burcunuzun karakter şifresi ne? |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 18:00 - Forum: Astroloji
- Yorum Yok
|
 |
Kimi duygusal kimi otoriter kimi yaratıcı kimi hayalci... Burçların insan karakterini etkilediği düşünülüyor. Bu doğrultuda burçların karakter şifresi ne? İşte burçların baskın özellikleri...
Koç burcu Etkinlik Atılganlık Kendine aşırı güven Acelecilik
Boğa burcu Varlıktan hoşlanma Değişmezlik Pratiklik Kararlılık Amaca ulaşmak
İkizler burcu Konuşkanlık Yatkınlık Zeka
Yengeç burcu Koruyucu Duygusal Evcil Amaca bağlı Tuttuğunu koparan
Aslan burcu Yaratıcılık Etkileyicilik Güçlülük Canlılık
Başak burcu Eleştiricilik Hizmet Yargılama Düzenlilik
Terazi burcu Uyumluluk Birliktelik Denge Sevgi
Akrep burcu Tutkulu Gayretli Becerikli Ağzı sıkı
Yay burcu Özgürlük aşkı Geniş fikirlilik Coşku Araştırmacılık
Kova burcu Bağımsız İnsancıl
Balık burcu Hayalci Duyarlı Sevgi dolu
Oğlak burcu Hesapçı Önlemci ve Olgun
|
|
|
Paskalya Adası Halkının Yok Oluş Nedeni Ekosistem Çöküşü Değil |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 17:48 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Paskalya adasında ünlü Moai Heykelleri’ni yapan gizemli uygarlığın çöküş nedeni, çevreyi ve doğal kaynakları pervasızca tüketmeleri değil.
Şili kıyılarından çok uzakta olan Paskalya Adası’ndaki eski uygarlığın çöküşüne neden olan şey, uzun zamandan beri arkeolojinin en büyük gizemlerinden biri.
Bugüne kadarki en geçerli teori, adada yaşayan Rapa Nui halkının pervasızca çevreyi yok ettiği, tüm doğal kaynakları ve dolayısıyla yiyecekleri tükettiği yönündeydi. Bu durum, en nihayetinde onların çöküşüne neden olmuştu.
Fakat yapılan yeni bir araştırma bu görüşe karşı çıkarak, bu topluluğun aslında daha önce düşünülenden daha dengeli bir kaynak kullanımı ile adada sert koşullara adapte olmuş olabileceğini gösteriyor.
Malthus Teorisi
Büyük taş heykelleri (ya da ‘Moai’) ile bilinen Paskalya Adası, genellikle sınırsız insan faaliyetlerinin ekolojik bir felakete ve gelişen bir insan topluluğunun çöküşüne yol açabileceğinin uyarıcı bir masalı olarak hizmet eder. Ancak son yıllarda, bu Malthus teorileri yavaş yavaş güç kaybetmeye başladı çünkü farklı suçlulara işaret eden yeni keşifler yapıldı.
Örneğin, bilim insanları, Pasifik sıçanının ada kolonize edildikten kısa bir süre sonra, 13. yüzyılın başlarında, buraya geldiğini keşfetti. Sıçanlar, insanlardan çok yerli palmiye ormanlarının yok olmasına katkıda bulunmuş olabilir.
Yeni araştırmada Bristol Üniversitesi’nden Cat Jarman, Rapa Nui insanlarının diyetini inceledi. Çünkü bu bilgi, insan yerleşiminin Paskalya Adası üzerindeki etkilerini anlamak için oldukça önemli. İnsan diyetleri ve davranışları doğal kaynakların kullanımı ile sıkı sıkıya ilişkili olmasına rağmen, ada yerlilerinin diyetleri hakkında çok az şey biliniyordu.
Burada, araştırmacılar, adada bulunan ve MÖ 1400’den günümüze kadar uzanan insan, faunal ve botanik kalıntılarını inceledi. Jarman, karbon ve azot izotop analizleri yapmak için Hawaii Üniversitesi’nden Brian Popp ile yakın bir çalışma yürüttü ve karasal kaynaklara kıyasla insanların deniz kaynaklarını ne kadar kullandığına baktı.
Karbon ve azot analizlerinin sonuçları bağımsız olarak, Rapa Nui halkının diyetlerindeki proteinin yaklaşık yarısının deniz ürünleri kaynaklı olduğunu gösteriyor. Bu sonuçlar, daha önce düşünülen orandan çok daha fazlası.
Daha da önemlisi, insan kemiklerindeki yüksek nitrojen konsantrasyonu (yerel çevrede normalde beklenenden çok daha yüksek), nüfusun, besin öğeleri bakımından yoksullaştığını fark ettiklerinde, manipüle ettiği topraklardan ekin yediğini ortaya koyuyor.
Bu bulgular, Rapa Nui halkının zayıf toprak verimliliğini nasıl aşabileceği ve çevresel koşulları iyileştirme konusunda geniş bilgiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. Toprakta zor zamanlar geçirdiklerinde, tekrar deniz ürünlerine yönelerek gerekli gıdaları aldılar.
Araştırmanın eş yazarı Carl Lipo, “Bu insanların tarih boyunca, oldukça önemli oranda bir deniz diyetinin olduğunu ve yalnızca karasal kaynaklardan gelen yiyeceklerle beslenmediklerini keşfettik.” diyor.
“Aynı zamanda karasal kaynaklardan elde ettikleri ürünlerin, manipüle edilmiş topraklardan geldiğini, ekin yetiştirmek için toprakları zenginleştirdiklerini öğrendik. Bu, önceki çalışmalarımızda ortaya attığımız argümanı destekliyor; bu insanlar, nüfuslarını desteklemek için bir gübre olarak toprağın zenginleştirilmesinde ustaca bir strateji buldular. Söz konusu orman kaybı, daha önce düşünüldüğü gibi gerçekten bir felaket değildi.”
Ada yerlilerinin çevreye karşı duyarlılığı ve daha sürdürülebilir bir gıda kaynağı yaratma çabaları, doğal kaynakları kullanma konusunda pervasız oldukları ve yerel ekosistemi düşünmeden bozdukları iddiasıyla uyuşmuyor. Bu antik topluluk, uzun zamandan beri kabul edilenden çok daha karmaşık ve ilginçti.
Kaynak:arkeofili
|
|
|
Paskalya Adası Halkının Yok Oluşu Gizemini Koruyor |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 17:47 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Yüzlerce ikonik Moai Heykeli, bir zamanlar Paskalya adasında yaşamış medeniyetin ispatı olarak ayakta durmaya devam ediyor. Fakat bu medeniyetin gizemli bir şekilde neden yok olduğuna dair çok az ipucuna sahibiz.
Adanın kaynaklarını öngörüsüzce tüketmiş olabilirler miydi? Avrupa’dan gelen bir hastalık ya da köle ticareti mi onları yok etti? Kaçak gelen fareler mi doğal ekosistemi mahvetti? Bu teoriler yaygın olsa da, yeni araştırmalar gerçeğin bu bahsedilenler kadar basit olmadığını gösteriyor.
Barselona’da yer alan İspanyol Ulusal Araştırma Kurulu’nda kıdemli araştırmacı ve Paskalya Adası tarihinin bütüncül değerlendirmesi hakkındaki araştırmanın baş yazarı Dr. Valentí Rull, “Bu farklı teoriler, birbiriyle uyumsuz olmasından ziyade, birbirini tamamlayıcı olabilir. Geçtiğimiz on yılda meydana gelmiş olan iklimsel, ekolojik ve kültürel gelişmeleri tekrar düşünmemize neden olan ek araştırma alanları ve yeni geliştirilen teknikleri de içeren yeni çalışmalarda büyük bir artış oldu.” diyor.
Yakın zamana kadar, bulgular kısıtlıydı. İklim değişikliğinin tarihi kayıtları olarak sıklıkla kullanılan tortu örnekleri eksikti, zaman çizelgesinde boşluk ve tutarsızlıklar vardı. Daha önemlisi, geçmiş yorumlar, iklim değişikliğinin daha güvenilir bir belirteciyle işbirliği yapmadan, ağırlıklı olarak polenlere dayanıyordu, Bu belirsizlik nedeniyle, sadece kültürün neden yok olduğu ile ilgili değil, aynı zamanda kesin olarak bu olayların ne zaman meydana geldiği ve bu medeniyetin ilk başta nasıl geliştiği ile ilgili bir çok temel soru olduğu gibi kaldı.
Rull ve çalışma arkadaşları, analitik metotları kullanarak bu sorulara ışık tutmaya başladı. Tamamlanmış tortu örnekleri, son 3000 yılın devamlı bir kaydını, kuraklık ve yağmur mevsimlerinin ada nüfusunu nasıl etkilediğini gösteriyor.
Deniz yolculuklarının bu farklı hava dönemlerine bağlı olması, kültürel alışverişin uygun olmasına ya da adanın izole kalmasına sebebiyet veriyordu. Yağmur, doğal palmiye ormanlarını da etkiliyordu, kuraklık ise adanın zamanla ormansızlaşmasına potansiyel olarak katkıda bulunuyordu.
Radyokarbon tarihleme yöntemi ve insan kalıntılarının DNA analizi, sakinlerin adanın neresinde yaşadıklarını, be yetiştirip ne yediklerini ve kendi Polinezyan ataları dışında hangi kültürlerden etkilendiklerini gösteriyor.
Rull, “Tüm bu bulgular, klasik çöküş teorilerine meydan okuyor. Ayrıca yeni sonuçlar, hem ekolojik hem de kültürel değişiklikler nedeniyle uzun ve kademeli bir süreci işaret ediyor.
Kanıtlar özellikle Avrupalıların 1722’de adaya gelmesinden önce adada ani bir ekolojik ve kültürel çöküş olmadığını gösteriyor.” diyor.
Bu gizemin çözülmesi için daha yapılacak çok iş var, ama şu açık ki ne çevresel, ne de beşeri faaliyetler Paskalya Adasında olanların tek başına sorumlusu. Sadece iklim, ekoloji ve kültürü kapsayan bütünsel bir yaklaşım bu tarihi medeniyetin nasıl yok olduğunu açıklayabilir.
Kaynak:arkeofili
|
|
|
Göz Renginize Göre Karakteriniz Hakkında Bilgi Veriyoruz |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 17:45 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Gözler kalbin aynasıdır derler ya, belki de burada atalarımızın söylemek istediği şey bakışlarınız değildir. Son yapılan araştırmalar gösterdi ki, göz renginiz bile nasıl biri olduğunuzu karşınızdaki kişiye karakteriniz hakkında bilgiler veriyor. Peki nasıl oluyor? İşte cevabı...
İsveç'teki Orebro Üniversitesindeki araştırmacılar 428 denekle çok ilginç veriler ortaya çıkartan bir çalışmaya imza attılar. Ulaşmak istedikleri bilgi, göz renklerinin insanların karakterlerini yansıtıp yansıtmadığı yönündeydi. Ve tahmin edin ne oldu? O bilgiye ulaştılar. Göz renkleri gerçekten de insanların karakterleri hakkında bilgiler veriyor. Peki nasıl oluyor da karşımızdaki kişinin göz rengine bakıp da onun karakteri hakkında bilgi alabiliyoruz?
Dr. Anthony Fallone, Edinburgh Üniversitesinde yaptığı çalışmalar ışığında şunları söylüyor; "Göz nörolojik açıdan direkt beyinle bağlantılı bir organ. Hatta beynimizin bir parçası. Beyin organına fiziksel olarak baktığımızda da bunu görebiliyoruz aslında. Beyin aktivitelerimiz doğal olarak gözlerimize yansıyor."
Araştırmalar gösteriyor ki göz rengimiz, beynimizdeki frontal lob ile aynı genden etkilenerek oluşuyor. Yani bizi biz yapan en temel parçacıklar, göz rengimizi belirliyor. Peki hangi göz rengi hangi karakter tipinin bir yansıması? İşte 428 denekle yapılan ve elde edilen sonuçlar:
1. Koyu Kahverengi ve Siyaha yakın gözler:
Doğuştan liderlik özelliklerine sahip ve çok keskin kararlar verebilen karakterler genelde bu göz rengine sahip oluyor. Göz bebeğindeki siyahın çok baskın olduğu bu gözlere sahip insanlar diğer kişiler tarafından daha makbul bulunuyor. Bu da lider olmalarını sağlıyor, yani herkesin üstünde uzlaşmaya varabileceği kişiler koyu kahverengi rengi taşıyorlar. Aynı zamanda bu göz rengini taşıyan insanlar odaklanma konusunda çok başarılı olduklarından genelde sporda başarılı oluyorlar. Herhangi bir müsabakada baştan sona disiplini elden bırakmayan bu insanların derinlerinde taşıdıkları dirayet onları özel yapıyor.
2. Mavi gözler:
Melek ya da şeytan... Hangisi olacağınıza, yapacağınız seçimler karar veriyor. Mavi göz rengine sahip insanların büyük bir manevi gücü bulunuyor bunu hangi yönde kullandıklarına göre karakterleri oluşuyor. Mavi göz rengine sahip insanlar asla arada derede kalan insanlar olmuyor. Egoist olmak Mavi göz rengine sahip kişilerde baskın olarak görülebiliyor. Mavi gözlü insanlar gelişime daha açık, daha modern ve kolay adapte olabilen insanlar olarak genelde diğer insanlardan ayrışıyorlar. Mavi gözlü insanların çoğunlukta olduğu toplumlar daha özgür topluluklar oluşturuyorlar. Pitssburgh Sağlık Okulu'nun yaptığı saptamalar Mavi göz rengine sahip kişilerin acıya çok dayanıklı olduklarını gösteriyor. Doğum sancısı ve hamilelik stresini mavi gözlü kadınların çok daha rahat aştığı deneklerde net bir şekilde ortaya çıkmış. Karşısındaki kişide etkileme gücünü elinde bulunduran Mavi renkli gözlere sahip insanlar kötülüğü seçtiklerinde çok tehlikeli insanlar olabiliyorlar.
3. Gri gözler:
Çok ender olarak rastlanan gri gözler aslında mavi rengin bir türüne ait. İki farklı karakteri bünyesinde taşıyan gri renk gözlere sahip insanlar hakkında söylenebilecek en önemli şey, herkesten sakladıkları bir yönlerinin olduğu. Bu da mavi renk gözlere sahip insanlardaki gibi iyi ya da kötü karaktere kolay bürünebilmelerini sağlıyor. Bu göz rengine sahip insanların renk tonu biraz daha açıksa ortaya bir kahraman çıkıyor. Uçuk mavi renge benzetilen bu renk tonuna sahip insanlar, genelde diğer insanlara yardım etmek için yanıp tutuşan iyilik melekleri oluyor.
4. Ela gözler:
Ülkemizdeki en yaygın göz renklerinden biri olan Ela gözler çok özel bir karakterin aynası aslında. Üstünüzdeki renge ve ışığa göre yeşilden kahverengiye doğru büyük bir renk cümbüşü sunan ela gözlere sahip insanlar, kendine has özelliklere shaip oluyorlar. Genel olarak, spontane yaşayan ve özgürlükçü insanlar olan ela gözlüler dengeli olsalarda gizemli yönleriyle de dikkat çekiyorlar. Günet Avustralya Üniversite'sinden Dr. Matthew Leach ise yaptığı bir araştırmada ela gözlü insanların sindirim sistemi sorunlarını daha çok yaşadığını tespit etmiş. Göz renklerine göre yapılan kan testlerinde ela gözlü insanların karaciğerlerindeki ortak değerlerin böyle bir sonuç ortaya çıkarttığı anlaşılmış.
5. Açık Kahverengi gözler:
Ülkemizdeki en yaygın göz renklerden bir diğeri olan açık kahverengi ise, arkadaş canlısı ve sıcakkanlı insanlarda ortaya çıkuyor. Prag'daki Charles Üniversitesi'nde yapılan araştırmalar bu göz rengine sahip insanların kibar, saygıdeğer ve ağırbaşlı olduklarını göstermiş. Bu göz rengine sahip insanların diğer insanlardan daha az uyudukları tespit edilen bir başka veri. Bu sebeple uyku bu insanlar için genelde bir sorun olabiliyor. Zamanında yatmak, zamanında kalkmak konusunda açık kahverengi gözlere sahip insanlar sıklıkla sıkıntı çekiyorlar.
6. Yeşil gözler:
Çekicilik bu gözlere sahip insanların ortak özelliği olarak ortaya çıkıyor. Seksi olarak tanımlanan bu göz rengine sahip kişiler etrafındaki kişileri en hızlı etki altında bırakanlar olarak tespit edilmiş. Etrafındakileri yönetme konusunda liderlik vasfı olmamasına rağmen, insanları perde arkasından yönlendirmede tam bir usta olan yeşil gözlü kişiler dikkat edilmesi gereken karakterler. İpleri bir şekilde elinde tutmayı başaran yeşil gözlü insanlar, Dr. Hamadi Kallel'in tespitlerine göre gizemli ve özgüveni yerinde insanlar. Yaratıcı olan ve sinirlerini kolay kontrol edebilen yeşil gözlüler, kriz yönetimleri için biçilmiş kaftan.
Şimdi bu bilgiler ışığında bazı göz rengi haritalarına bakalım...
Haritada görüleceği üzere ülkemiz daha çok açık kahverengi ve ela gözlerin etkin olduğu alanlara sahip. Koyu kahverengi de güneydoğu ve kuzeybatımızda görülüyor. Koyu kahvrengi rengin hakim olduğu baskın liderlik özelliklerinin genelde diktatörler çıkartan coğrafyalarda etkin olduğunu görebiliyoruz. Misal İtalya'da da yine koyu kahverengi gözler hakim Sezar gibi sert diktatörlerin doğduğu bir coğrafya. Melek mi Şeytan mı olacağı belirsiz olan mavi renkli gözlerin Almanya, Fransa ve kuzey ülkelerinde görüldüğü açıkça belli ki Hitler, Napolyon gibi kimilerine göre şeytan sayılabilecek karakterlere ev sahipliği yapmış bir coğrafya. Bu durum mavi gözlü insanların daha özgür toplumlar oluşturduğu yönündeki tezi de destekliyor ki Kuzey Avrupa ülkeleri bu konudaki farklarını net bir şekilde hissettiriyor.
Dünya geneline baktığımızda ise mavi göz renginin genetik olarak Avrupa'da gözlemlendiğini görmek mümkün. Bu haritalara ve ortalamayı almaya çalıştığımızda ülkemizdeki insan karakterinin Avrupa'dan ziyade dünyanın geri kalanıyla uyumlu gözüktüğünü söylemek mümkün. (Kaynaklar: Littlethings, Essilorusa, Karel Kleisner, Unsafeharbour)
Alıntı:unimetre
|
|
|
Mustafa Kemal Atatürk’ün Muhteşem İmzasının Hikâyesini Biliyor musunuz? |
Yazar: Archilles - 03-09-2017, Saat: 17:38 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Atatürk’ün kendisi gibi karizmatik imzasını beğenmeyen yoktur. İmzasında bile bir asillik söz konusu. Peki, siz Atamızın kullandığı imzasının hikayesini biliyor musunuz? İmzayı hazırlayan Hagop Vahram Çerçiyan’ın oğlu Dikran Çerçiyan Atatürk’ün imzasının hazırlanış hikâyesini anlatmış. Biz de bu hikâyeyi sizlerle paylaşıyoruz.
1934 yılında Soyadı Kanunu’nun çıkarılmasıyla Mustafa Kemal’e meclis tarafından “Atatürk” soyadı verilir. Bunun üzerine meclisteki vekiller Atatürk’e güzel bir imza numunesi de armağan etme kararı alırlar ve bunun için araştırmalara başlarlar.Bugünkü adıyla Boğaziçi Üniversitesi olarak bildiğimiz eski adıya Robert Kolej’inde uzun yıllar öğretmenlik yapan Hagop Vahram Çerçiyan, 1920’li yıllarda Amerika’daki Palmer Method Okulu’nda güzel yazı konusunda uzmanlaşmış bir eğitimcidir.
Zaten o yıllarda mecliste yer alan vekillerin bir kısmı Çerçiyan’ın yetiştirdiği öğrencilerden oluşmaktadır.
Bunun üzerine Atatürk’ün özel kalemi vasıtasıyla Boğaziçi’ndeki Bebek semti Komiserliği tarafından meclis gündemindeki konuyla ilgili bilgi Hagop Vahram Çerçiyan’a ulaştırılır.
Çerçiyan’a 24 saat süre tanınır ve kendisi bu sürede toplamda beş imzadan oluşan numuneler hazırlar. O yıllarda daha küçük bir çocuk olan Çerçiyan’ın oğlu Dikran Çerçiyan, o geceyi şu sözlerle anlatmış:
“Saat sabah 8.30 sularıydı. Kapı çalındı annem açtı. Endişeli bir suratla odaya dönüp, ‘Vahram kapıdaki komiser ve bir sivil adam seni görmek istiyor’ dedi. Önce okulda bir hadise olduğunu sandık. Babam hemen masa başına geçti çünkü imza numunelerini hazırlamak için sadece bir günü vardı sabah saat 8.30’da imzaları teslim etmesi gerekiyordu. Bütün gün babamı seyretmekten yorulmuştum. Bir süre sonra uykuya daldım. Sabah uyanıp yanına gittiğimde masasında beş hazır imza numunesi gördüm, istenildiği üzere sabah saat 08. 30’da numuneler bir gün önce kapımıza gelen komisere teslim edildi. Babam Atatürk’ü canı gibi severdi ben de öyle ve yaptığı işten dolayı büyük kıvanç duyuyordu.”
Mustafa Kemal Atatürk, hazırlanan imza numuneleri arasından sonuncu yani beşinci imzayı seçer.
Hagop Vahram Çerçiyan’ın bu konuyla ilgili söylediği bir söz vardır ve bu söz okurken gözleriniz dolu dolu okuyacaksınız. Çerçiyan: “Atanın bize yaptıkları karşısında benim yaptığım nedir ki?” demiştir.
Altın kalpli Hagop Vahram Çerçiyan’ı bu vesileyle anmış olalım. Ruhu şad olsun!
Kaynak:unimetre
|
|
|
Balkanların Kahininin Uğursuz Kehaneti! |
Yazar: Emka - 03-09-2017, Saat: 15:03 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Balkanların Nostradamus'u olarak bilinen Baba Vanga'nın fazlasıyla gerçek görünen kehaneti tüylerimizi ürpertecek nitelikte.
Nostradamus, "gerçek" bir kahin olarak kabul edilir ve yüzlerce yıl önce paylaştığı bazı kehanetlerin günümüzde bile geçerliliğini korumakta olduğu savunulur. Balkanların Nostradamus'u olarak bilinen kör kahin Baba Vanga, 1996 yılında 85 yaşındayken hayatını kaybetti. Ancak yaşlı kadının bazı kehanetleri dehşet verici ölçüde gerçeklikle buluşuyor.
Baba Vanga yaklaşık 25 yıl önce Suriye'de gerçekleşecek bazı olayların süper güçler arasındaki nükleer bir savaşı tetikleyeceğini ve sonuçların Amerika Birleşik Devletleri başkanın yok oluşuna sebep olacağını öngördü. Buna ek olarak Baba Vanga, Kuzey Kore'nin tehditkar bir gölge biçiminde yükseleceğini ve çorak topraklardaki(çölleri kast ediyor) hayatların tükenebileceğini de öngörmüştü. Buna ek olarak Orta Doğu'da bazı hayatların, silahların neden olduğu cilt kanseri ile son bulacağı kehaneti, Suriye'deki kimyasal silah kullanımı ile uyum gösteriyor.
Baba Vanga
Baba Vanga'nın diğer bir kehaneti ise 2040'lı yıllara kadar Orta Doğulu bazı ülkelerin, Avrupa'ya karşı doğrudan nükleer saldırı düzenleyebileceği yönünde. Kısacası kör kahin Baba Vanga, olası bir Üçüncü Dünya Savaşı'nı hatta daha da kötüsünü gördüğünü iddia etti. Görünüşe göre Baba Vanga ya gerçek bir kahindi ya da muhteşem bir siyaset uzmanıydı.
Kaynak :webtekno
|
|
|
Hayatınızı Bütünüyle Değiştirecek 12 Karma Kanunu |
Yazar: Emka - 03-09-2017, Saat: 14:59 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Karma nedir? Karma kanunu nedir?
Karma, Sanskritçe’de “eylem” anlamına gelir. Newton’un “Her etki bir tepki yaratır,” kanununa denktir.
Düşündüğümüzde, konuştuğumuzda ya da hareket ettiğimizde tepki gösterecek bir kuvvet yaratmış oluyoruz. Bu tepkiler modifiye edilmiş, değişmiş veya beklenenden geç dönmüş olabilse de çoğumuz onlardan tamamen kurtulamayız.
Bu neden-sonuç zinciri bir cezalandırma değildir; öğrenme ve öğretmek için vardır. Kişi yaptıklarının sonuçlarından kaçamayabilir, ancak yalnızca kendisini zor durumda bırakırsa işler kötüleşir. İnsan yapımı ya da evrensel fark etmeksizin herhangi bir kanunun varlığından haberdar olmamak bir bahane değildir. Karma ve reenkarnasyondan korkmak yerine güçlenmek için işte karma kanunları hakkında bilmeniz gerekenler: 12 Az Bilinen Karma Kanunu
Bu 12 Karma Kanunu’nu okumanız gerek. Artık hayatınız asla eskisi gibi olmayacak!
ULU KANUN
– “Ne ekersen onu biçersin”. Bu aynı zamanda “Neden-Sonuç Kanunu” olarak da bilinir.
– Evrene ne gönderirsek nihayetinde o bize geri gelir.
– Eğer Mutluluk, Huzur, Sevgi, Arkadaşlık gibi şeyler istiyorsak Mutlu, Huzurlu, Sevgi Dolu ve İyi Bir Arkadaş OLMAMIZ gerekir.
YARATILIŞ KANUNU
– Hayat kendi başına OLUP BİTMEZ, bizim de desteğimiz gerekir.
– İçimizde de dışımızda da Evren ile biriz. Çevremiz iç dünyamızı etkiler.
– Kendin OL ve Hayat’ında ne istiyorsan etrafını onunla doldur.
TEVAZU KANUNU
– Kabul etmeyi reddettiğin şey sende yaşamaya devam eder.
– Birini düşmanımız ya da negatif karakterli olarak algılıyorsak o zaman bu, varlığın daha yüksek seviyelerine odaklanmadığımız anlamına gelir.
GELİŞİM KANUNU
– “Nereye gidersen oradasındır”.
– Ruhen GELİŞMEK için etrafımızdaki insanlar, yerler ve şeyler yerine bizim değişmemiz gerekir.
– Gerçekten sahip olduğumuz ve kontrol edebileceğimiz tek şek KENDİMİZİZ.
– Kim olduğumuzu kalbimizde değiştirdiğimizde gerçek hayattaki değişiklikler de ardından gelecektir.
SORUMLULUK KANUNU
– Hayatımda yolunda gitmeyen bir şey varsa bende yolunda gitmeyen bir şey vardır.
– Biz çevremizin aynasıyız, çevremiz de bizim aynamız. Bu Evrensel Gerçeğin ta kendisidir.
BAĞ KANUNU
– Yaptığımız bir şeyin sonucu yokmuş gibi görünse de Evrendeki her şey birbiri ile bağlantılı olduğu için o işin yapılması önemlidir.
– Her bir adım bir sonraki adıma götürür.
– Bir işi bitirmek için birilerinin ilk adımı atması gerekir.
– Ne ilk adım daha önemlidir ne de son. İkisine de işin tamamlanması için ihtiyaç vardır.
– Geçmiş, Şimdi, Gelecek; hepsi birbiri ile bağlantılı.
ODAK KANUNU
– Aynı anda iki şey düşünemezsiniz.
– Spritüal Değerler’e odaklandığımızda aç gözlülük ya da öfke gibi alçak düşünceler barındırmamız imkânsızlaşır.
PAYLAŞMA VE İKRAM KANUNU
– Eğer hayatınızda bir şeyin doğru olduğuna inanıyorsanız bir noktada o doğruyu savunmanız gerekecektir.
– İşte burada öğrendiğimizi İDDİA ETTİĞİMİZ şeyi PRATİĞE dökeriz.
ŞİMDİ BURADA KANUNU
– Tamamen ŞİMDİ ve BURADA olmamızı engelleyen ne var diye geçmişe bakmak…
– Eski düşünceler, alışkanlıklar, hayaller…
– Eskiye takılıp kalmak, yeniyi bizden çalar.
DEĞİŞİM KANUNU
– Yolumuzu değiştirmek için öğrenmemiz gereken dersleri öğrenene dek tarih kendini tekrarlamaya devam eder.
SABIR VE MÜKÂFAT KANUNU
– Mükâfatlandırılmadan önce zahmet göstermek gerek.
– Asıl ve ebedi bir değere sahip mükâfatlar sabırlı ve istikrarlı çaba gerektirir.
– Yapmamız gerekenleri yapıp ödülümüzün kendiliğinden gelmesini beklediğimizde asıl hazzı tadarız.
ÖNEM VE İLHAM KANUNU
– Bir şeye SEN ne kadar kaynak yatırdıysan aynı şekilde hak ettiğin kadarını alırsın.
– Bir şeyin gerçek değeri ona atfedilen enerjiden gelir.
– Bireysel her bir katkı aynı zamanda BÜTÜN’e yapılmış sayılır.
– Parıltıdan yoksun katkıların BÜTÜN’e yararı da dokunmaz zararı da.
– Sevgi dolu katkılar BÜTÜN’e yaşam ve ilham verir.
Yazan: Raven Emrys Çeviren: Nejla Nur Güney * Kolektif Kozmoz
|
|
|
Biriyle Kozmik Bir Bağlantıya Sahip Olduğunuzu Gösteren 7 İşaret |
Yazar: Emka - 03-09-2017, Saat: 14:42 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Evrendeki her şeyi birbirine bağlayan, beraber çalışarak bizlere kaderimiz doğrultusunda yol gösteren karmaşık ve kapsayıcı bir ilişkiler ağı bulunduğunun uzun zamandır hepimiz farkındayız.
Bu durum yalnızca hayatımızda meydana gelen olayları değil, hayatımıza giren insanları da kapsar. Bu insanlar bize bazı hayat dersleri vermekte ve bireysel yolculuğumuzda bize rehberlik etmekte büyük önem taşır.
Bu kavramı daha iyi anlamak için öncelikle maddesel ve ruhsal alemler arasındaki belirgin farkı bilmemiz gerekli.
Ruhsal alemdeki varlığımızda bir sonraki hayatımızın nasıl olacağını-nereye varacağımızı, hangi nihai hedefi gerçekleştireceğimizi ve ‘büyük resim’e dahil olan diğer tüm önemli planlarımızı ruhlarımız belirler.
Maddi alemdeyse böylesine önemli bir parçası olduğumuz büyük resmin maalesef ne farkındayızdır ne de ona uyum sağlarız.
Ruhlarımız bu karmaşık, evrensel yapbozla ne kadar uyumlu olduğumuzun farkında olsa da bu bilgi maddi yaşamlarımız sırasında bizim için kolayca erişilebilir değildir. Bunun yerine daha çok çevremizdeki dünyaya ve bugün nerede olduğumuza odaklanırız.
Bu noktada kozmik bağlantılar önem kazanıyor. Bu insanlar özellikle bizlere yol göstermek ve evrensel yapboz tarafından çizilen yolda yürümemize önderlik etmek amacıyla hayatımıza girmişlerdir.
Onlar bazen bizlere ilham veren ve motive eden olumlu insanlar olabildikleri gibi bazen de etkileşimlerimiz sonucu önemli dersler aldığımız, başa çıkması zor kimseler olabilir. Bu bağlantılar manevi alemde ruhlarımız tarafından bizim için özellikle seçilen ve her biri hayatlarımızda belirli bir amaca hizmet eden kişilerdir.
Öyleyse hayatınıza giren herhangi birinin kozmik bir bağlantı nedeniyle mi yoksa yalnızca şans eseri mi orada olduğunu nasıl anlarsınız?
Bu 7 İşarete Dikkat Edin;
1. Bizi Motive Eder ve Bizlere İlham Verirler
Çoğu zaman hayatını bizim de aynı derecede arzulamamız ve peşinden koşmamız gereken bir şekilde yaşayan bir bağlantı getirilir bize.
Bizim için rüya olan hayatları yaşayan insanları görmek eğer yeterince odaklanıp bu yolda çaba gösterirsek bizim de böyle bir yaşamı elde edebileceğimizin bir kanıtıdır. Onlar her şeyin mümkün olduğunu hatırlamamıza yardımcı olurlar.
2. Yavaşlamamıza Yardım Ederler
Maddi alem çoğu zaman bizleri kapıp akışın içinde sürükleyerek hızla ilerleyen bir bilgi kasırgası haline geldi.
Öyle ki yeterince dikkatli olmazsak göz açıp kapayana dek manevi rotamızdan binlerce kilometre öteye sürüklenebiliriz! Bu ilişkiler, durup yavaşlamamız ve hayatımızla ilgili bilinçli kararlar vermemiz konusunda bize yardımcı olur.
3. Bizleri Acıyla Eğitirler
Kozmik bağlantılarımızdan kazanacağımız dersler bize her zaman mutlu deneyimler ve olumlu ilhamlar şeklinde gelecek değil tabi ki.
Hayatımıza giren bazı bağlantılar bizleri konfor bölgemizden çıkmaya zorlar ve kendimizi gerçek anlamda sorgulamamız adına bize meydan okurlar ki bu hiç de kolay bir süreç değildir!
4. Rutinlerimizi Bozarlar
Kozmik bir bağ hayatımıza girdiğinde bu dönemde maddesel düzlemde yarattığımız dünyevi rutinlerimize değil yolculuğumuzun tamamına odaklanırlar.
Bildiğimiz anlamdaki hayatımızı sarsar, halihazırdaki yaşamımızı tekrar gözden geçirmemiz ve muhakeme etmemiz için bizi zorlarlar.
5. Kalbimizi Açmamıza Yardımcı Olurlar
Kendinizi maddi dünya tarafından boğulmuş halde bulduğunuzda kalbinizi korumak adına kendinizi herkese kapatma tuzağına düşmek kolay olabilir.
Ruhani yolculuğumuza devam etmek ve evrendeki nihai yerimizi bulmak için kalplerimizi her deneyimin ardında yer alan yüksek amaca açık tutmalıyız.
6. Bize Amacımızı Hatırlatırlar
Hepimiz ruhani bir amaç uğruna bu dünyaya getirildik; ne yazık ki bu amaç hayatın koşuşturması içinde kolaylıkla unutulabiliyor. Çevremizdekilerin etkilerini dinlerken yolumuzdan sapabiliriz ve hayatımıza giren yakın, anlık bir kozmik ilişki bizlere ruhani düzeyde aslında olduğumuz kişiyi hatırlatabilir.
7. İyileştiricidirler Ruhani yolculuğumuzda bizim için geçmişin acılarından daha büyük bir engel yoktur herhalde.
Bazı kozmik bağlantılar ruhlarımızı iyileştirmek, geçmiş tecrübelerimizle yüzleşmemize ve onların üstesinden gelmemize, böylece güvenle ilerlememize olanak sağlamak amacıyla hayatlarımıza girmişlerdir.
Çeviren: Rabia Evgin
Kolektif kozmoz
|
|
|
|