Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,077
» Son Üye: kuyucadisi
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 2677 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 2677 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 671
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 521
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 942
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 862
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,871
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,273
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,646
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,489
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,788
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,033

 
  İSTEDİĞİNİZ BİR HAYAT İÇİN RUHSAL GÜÇLERİNİZİ KULLANIN
Yazar: Emka - 03-09-2017, Saat: 13:16 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Araştırmalar ruhsal açıdan güçlü insanların zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel bakımdan da güçlü olduklarını gösteriyor

Siz de ruhsal bilinç geliştirerek yaşamda karşı karşıya bulunduğunuz zorluklar karşısında güçlü olabilirsiniz

Hayatınızı her an yeni baştan yaratabilirsiniz!

Önce kim ve ne olduğumuzun bilgisine ulaşmamız gerekir Herkes kendisini tanıdığını iddia edebilir ancak kendimizi tanımak neyi, niçin yaptığımızı anlamamız demektir Çoğu kez tepki verirken davranışımızı analiz etmeyiz Herkes için aynı olan bir olay karşısında farklı tepkiler gösteririz Gösterdiğimiz farklı tepkiler neye bağlıdır? Tabii ki dünyaya nasıl baktığımıza Bunu belirleyen nedir? Öğrendiklerimiz inançlarımız alışkanlıklarımız ve sormamız gereken bunlar bize fayda sağlar mı yoksa zarar mı veriyor ?

RUHSAL BİLİNÇ İÇ FARKINDALIKLA GELİŞİR

Farkındalık bilinci geliştikçe alışkanlıkları ayıklamayı öğreniriz

Davranışların altında yatan nedenleri, hangi düşünce ve duygu kalıplarının bize hizmet ettiğini, hangilerinin etmediğini anlarız Farkındalık süzgecinden geçmemiş tüm alışkanlık kalıpları zararlıdırlar (Olumlu olsalar bile ! )

Farkındalık geliştirmek başlıbaşına bir çalışma gerektirir

Bu çalışma yoluyla çeşitli teknikler kullanarak bize hizmet etmeyen inançları nasıl pekiştirmiş olduğumuzu öğreniriz Bu inanç kalıplarını nasıl değiştirebileceğimizi de !

İşin tuhaf tarafı bu inanç kalıplarına sıkı sıkıya bağlıyken bile onların farkında olmamamız !

Bu yüzden iletişim kurarken veya zor bir durumla başa çıkmaya çalışırken gösterdiğimiz tepkinin sonucu da kontrolümüz dışında olabiliyor

O zaman bu durumdan kendimizi veya başkalarını suçlamadan önce şunu bilmeliyiz:

İnanç kalıplarının farkında olmadığımız ve değiştirmediğimiz müddetçe aynı olay sürüp gidecektir

Ve biz sonuç kontrolsüz ve başarısız olmaya devam edeceğiz Bu böyle hayatımızda tekrar eder durur Her seferinde ‘kör talihimize ‘ lanet okur ama gerçekte bizi isabetsiz sonuçlara götüren nedenleri bir türlü anlayamayız

Ta ki tepkilerimizin ardında yatan, bilinçaltına atılmış ve daha sonra da unutulmuş duygu ve düşüncelerimizi su yüzüne çıkarana kadar !

Herşey düşüncede başlıyor

Dolayısıyla önce düşünce ve onun sonucu olan duygularımızı gözden geçirmemiz gerekecek Öyleyse şimdi siz de bir düşünün

Bir olay karşısında kendinize sorun :

 

“Bu tepkiyi neden veriyorum?

Niçin böyle davranıyorum?

Bu şekilde bir yaklaşımın faydası ve zararı ne?Gösterdiğiniz tepkinin sonuçlarından memnun musunuz?

Beğendiğiniz yönleriniz neler? Bunların ne kadarının farkındasınız?

Beğenmediğiniz yönleriniz var mı? Beğendiklerinizden fazla mı?

Beğendiğiniz özelliklerinizi arttırmak için bir şey yapıyor musunuz?

Ya beğenmediklerinizi azaltmak için?

durugoru-hakkinda-gercekler.jpg
 

KAYBOLAN PARÇA

Bizim kaybolan bir parçamız var Bizim onu bulmamız lazım

Çünkü o parçada ruhsal gücümüz olan ana kaynağımız var

Onu yitirmişiz çünkü bir şekilde ona inanmaktan vazgeçmişiz Kendi yeteneklerimize ve değerlerimize inanmaktan vazgeçmişiz Başkalarının bize öğrettiklerine, başkalarının değer, inanç ve alışkanlıklarına inanmayı seçmişiz Şimdi kendi değerlerimizı, kendi ruhsal gücümüzü geri alma vakti!

Beğendiğimiz veya beğenmediğimiz özelliklerimizi masaya yatırma zamanı şimdi! Kendimizle yüzleşebilirsek elimizi kolumuzu bağlayan, bizi inciten, yaralayan yanımızı iyileştirebiliriz Yüzleşmeyi kabul edersek değişimi de isteriz Ya da yerimizde sayar, tekrarlayan hatalarımızla, pişmanlıklarla yaşar dururuz

DEVEKUŞU Bilirsiniz bizim gibi toplumlarda hoşa gitmeyen bir durum olduğunda hemen hasır altı etme girişimi başlar Başını kuma gömen devekuşu gibi ! Devekuşunun gözünün beyninden büyük olduğunu bilir misiniz? Gördükleri beynine birkaç büyük geliyor olsa gerek! Biz de öyle yaparız Beğenmediğimiz tarafları görmezden geliriz Onu yok sayınca bir süre sonra gerçekten de varolmadığına inanırız Bilinçaltının toprağına gömeriz İşin içinden çıkmamızı, ilişkilerimizi güçleştiren ve bize başarısızlık olarak geri dönen bu ciddi açmazı görmezden gelmemek lazım

O halde bizi hedefimizden bu kadar uzağa iten düşünce kalıplarını ortaya çıkarıp bir bilinçaltı temizliği yapalım Tavanaramızı süpürelim Beynimizdeki köşeler örümcek ağı tutmuşken, rahat nefes alan bir zihne sahip olamayız Hazır mıyız sağlıksız yönlerimizle yüzleşmeye? Neden istediğimiz sonuçlara ulaşamadığımızı öğrenmeye

O zaman işe başkalarının suçu olmadığını bilmek ve sorumluluğu üstlenmekle başlayabiliriz

Kendimizi savunmadan ! Mazeret aramadan! Hiçbir bahane öne sürmeden !

” Evet, ben buyum! ” diyebilir miyiz? ” Ben alkoliğim ! ” Yıllarca alkol kullanan, kendine ve sevdiklerine zarar veren birinin, yıllardır herkesin bildiğini bir tek onun kabul etmemesi, bir türlü “Evet, ben alkoliğim! ” diyememesi gibi Kendi zararlı alışkanlığından başka herkesi ve herşeyi suçlayan, kendini farketse de yavaş yavaş yok etmekten kurtaramayan, iyileşme irade ve fırsatını kullanamayan biri gibi! Bizim durumumuz o kadar vahim olmayabilir ama dikkat siz daha vahim olduğunu düşünün çünkü bizim sorunumuz fazla koku bırakmadığı için dikkat çekmeyen sorunlardan!

Kimse de dönüp bizi ikaz etmedikçe biz de farkında olmayız “Neden istediğim bir türlü olmuyor? Yolunda gitmeyen ne? ” gibi sorularla boğuşup dururuz

Çoğu kez en kolayını seçeriz Başkalarını suçlar, kendimizi görmezden geliriz

Gerçek bir alkolik içtiği rakıdan başka herşeyi suçlarmış “Rakıda bir sorun yok, bana zarar veren içine kattığım su” dermiş Suyunu değiştirmiş ama bir şey değişmemiş tabii Yakınları defalarca söylediklerini tekrar etmişler adamcağıza “İçince zırvalıyorsun Bizi de üzüyorsun Yazık, gel kurtul şu içkiden” Ne kadar demişlerse de kabul ettirememişler Adam “Nuh diyormuş peygamber demiyormuş ” Gitmiş yine rakısına kattığı suyun markasını değiştirmiş Ne yaptılarsa faydası olmamış Adam kendine dokunan zararlı alışkanlığını değiştirmeye hazır değilmiş Bu olayı ilk duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım “Pes doğrusu ” dedim “Böyle mantık olmaz !” Ve gittim ciddi alkol sorunu olduğunu bildiğim bir yakınımda bu mantığı ( ! ) denedim İçkinin ona verdiği zarara hiç değinmeden ( bunu yapmanın bir yararı bugüne kadar hiç olmamıştı O zaman daha çok içiyordu) içkisine kattığı suyun iyi cins olmadığını, diğer bir markayı denerse daha az zarar göreceğini söyledim Ne oldu dersiniz? Adam ertesi gün gitti suyunu değiştirdi Bir de gelip bana teşekkür etmez mi ?

ERMİŞ VE MUCİZE

Değişmeye hazır olmadığımızda, hatanın bizde olduğunu kabul etmek yerine en olmayacak şeyleri suçlayabiliyoruz

Sırf değişmek istemediğimiz için! Alıştığımız, bildiğimiz şeyler yanlış bile olsa, bizi mutsuz etse dahi korkuyoruz değişmek zorunda kalmaktan

Değişim içi gerekli gücümüz yok sanıyoruz O gücün içimizde olduğunu bilmiyoruz

Oysa çok yüksek nitelikli bir gücümüz var ki bizim ister kozmik, spritüel, doğal ne derseniz deyin sonuçta bu yetenekler özümüzde kayıtlı ve biz onları istediğimiz zaman kullanabiliriz Yeter ki yaşamın temel ilkelerine uygun hareket edelim

Bu güçleri kullanmayı bilen az sayıdaki kişiye “ERMİŞ” bizim başımıza gelince de ” MUCİZE “diyoruz

Mucize, bizi gerçek dünyadan kurtaran olağanüstü veya başarabileceğimizin ötesinde olan olaylar değil,

ruhumuzda var olan bilginin hayata geçirilişidir

Evrenin işleyiş ilkeleri ve sürecini algıladıktan sonra kendimizi ve yapabileceklerimizi de anlarız

Ruhsal doğamıza uygun davrandığımız zaman, ancak o zaman, olmaz sandığımız olur

Mucize gerçekleşir

Sadece ve Sadece değişmek istiyorsak, buna hazırsak değişebiliriz

Ve biz yalnızca kendimizi geliştirebiliriz Başkalarını ya da olayları değiştirebilmek gibi bir gücümüz yoktur Ne var ki biz değiştikçe olaylar ve kişiler de değişmeye başlarlar

Bunu olaylara ve kişilere karşı tutumumuzu değiştirerek başarabiliriz


*ALINTIDIR

Bu konuyu yazdır

  Gelecek Ay Dünya'nın Sonu Olacağı İddia Edildi!
Yazar: Archilles - 02-09-2017, Saat: 17:56 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

David Meade adlı komplo teorisyeni, Giza Piramitleri'ndeki yazıtlarda da geçtiği idda edilen X Gezegeninin gelecek ay Dünya'yı etkilemeye başlayacağını ve Dünya'nın sonunun başlangıcı olacağını iddia etti.

2003'de, 2012'de ve 2015'de iki kez gerçekleşeceği söylenen kıyametleri hatırlıyorsunuzdur. Hepsi Güneş sistemimizdeki 9. gezegen olduğu ve Neptün'ün arkasında saklandığı için(!) görülmediği idda edilen "X Gezegeni"nin Dünya gezegenine olan yıkıcı etkilerinden dolayı gerçekleşecekti. Tam diyorduk ki 2016 yılı kıyametsiz geçti, heralde 2017 de kıyametsiz geçecek, David Meade isimli komplo teorisyeni-yazar bizi şaşırtmadı ve 20-23 Eylül arasında yine aynı sebeple kıyametin başlayacağını iddia etti. Ancak NASA'ya göre bunu destekleyen bir şey ortada yok.

nibiru-gezegeni-dunyaya-carpacak-dunyani...eniden.jpg

"Olası X Gezegeni- NASA'nın iddiaları araştırırken olası bir 9. Gezegenin üzerine yaptığı model"

Komplo teorisyenleri çoğunlukla NASA'nın X Gezegeni'nin varlığını bildiğini ve toplumdan sakladığını düşünüyor. Ancak hiç bir bilimsel veri olmadan ortaya atılan aynı kıyamet teorileri tarih değiştirilerek ortaya sunuluyor. Dr. Damir Zarkhovic'e göre NASA'nın WF-9 isimli asteroid hakkında yayınladığı verilerin, aslında X Gezegeninden kopan bir parça olduğunu idda etmişti. Ancak 2016 yılında Dünya'ya çarpacağı idda edilen ve "X Gezegeni" teorisyenlerini mutlu eden bu açıklamadan da bir sonuç gelmemişti. 

"İddia edilene göre X Gezegeni'nin rotası ve Dünya'nın rotasıyla kesişimi"

Daha önce bu konuyla ilgili NASA araştırmalarından sonuçlarını göstererek net yalanlamalar yapmıştı. Eylül'de bir kıyamet geliyor mu bilmiyoruz (Zaten Meade'nin iddiasına göre hemen gezegen çarpışması gerçekleşmeyecek sadece Eylül ayında etkilerini hissetmeye başlayacakmışız) fakat bu işin tatsızlaşmaya başladığı kesin. Bakalım daha ne gibi kıyamet haberleri duyacağız. 

Bu konuyu yazdır

  Gizemli Gezegen Nibiru’nun Çarpmak Üzere Dünya’ya Doğru Geldiği İddiası!
Yazar: Archilles - 02-09-2017, Saat: 17:32 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Komplo teorisyenlerine göre güneş tutulmasının ardından görünür olacak "Nibiru" isimli gezegen, Dünya'ya çarparak yaşamı sonlandıracak.

Dünya ile ilgili sayısız komplo teorisi var. Bu teoriler arasında bir yenisi (biraz da eskisi) gündeme geldi. Komplo teorisyenlerine göre güneş tutulmasının hemen ardından gizemli gezegen “Nibiru” gözükmeye başlayacak ve Dünya’ya çarpacak.

Bir komplo teorisyeni tarafından ortaya atılan bu konu, Numerolog David Maede tarafından gündeme getirildi. Efsaneleşmiş gizemli gezegen Nibiru’nun Dünya’ya çarpacağını belirten Meade, teorisine göre güneş tutulmasının ardından daha önce gözükmeyen bir gezegenin Dünya'nın üzerine doğru geleceğini söyledi.

a0c552072f62bd2f4e26b14696ff9b064b00aa9f.jpg

NASA ise bu haberleri “internet sahtekarlığı” olarak açıkladı. Konuyla alakalı hiçbir kanıt olmadığını belirten NASA, 2003’ten beri Nibiru veya Gezegen X olarak adlandırılan bir gezegenin dünyaya çarpacağının konuşulduğu, ancak böyle bir gezegenin var olmadığını belirtti.

Maede tüm bu tepkilere rağmen kendini savunmaya devam ediyor. Güneş’in ikizi olan “ikili yıldız”ın çekim gücüyle Ekim ayına kadar Dünya ile çarpışacağını iddia ettiği gezegenin 21 Ağustos’ta Güneş tutulmasının ardından 23 Eylül’de, Dünya’ya çarpmadan önce ortaya çıkacağını belirtti.

Kaynak:webtekno

Bu konuyu yazdır

  NASA'nın Açıkladığı Size İnsanüstü Güçler Kazandıracak Teknik: Güneş Seyri
Yazar: Archilles - 02-09-2017, Saat: 17:29 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Binlerce yıl geçmişe dayanan ve NASA tarafından bilimselliği kanıtlanan güneş seyri tekniği güneş enerjisiyle insanlara inanması güç yetenekler kazandırıyor.
İnsan yaşamı boyunca bazı insanların diğer insanlara göre çok daha farklı ve üstün güçlere sahip olduğu hatta insanların geçmişte bugün sadece bilim - kurgu filmlerinde görebileceğimiz şeyleri yaptığı kehanetlerini sık sık duyuyoruz. Ancak NASA tarafından açıklanan bir teknik, insanların diğer insanüstü bir güce sahip olmasını sağlıyor.

Aslında binlerce yıl öncesine dayanan güneş seyri isimli tekniğin gerçekten işe yarayıp yaramadığı NASA tarafından yapılan açıklamalarla doğrulandı. Bu teknik hiç acıkmama ve hiçbir zaman stres yaşamama gibi güçleri insana sağlıyor. Söylenene göre bu tekniği uygulayanlar tüm yaşamı boyunca ihtiyaç duyduğu enerjiyi güneşten alıyor.

nasa-nin-acikladigi-size-insanustu-gucle...659716.jpg

Peki güneş seyri nasıl yapılır?
Söylenene göre güneş seyri, gün doğumunun ilk bir saatinde ve gün batımına bir saat kala insanların ellerini güneşe doğru açarak güneşi izledikleri bir tekniktir. Gün batımı ve gün doğumu esnasında yapılmasının nedeni ise güneşe bakıldığında güneş ışınlarının gözlere zarar vermemesi. Elbette bu bir saat zaman aralığıyken bu tekniğin günde sadece 10 saniye ile uygulanmaya başlanması gerektiği söyleniyor. Ayrıca bu tekniği uygularken ayakların çıplak olması da önemli bir noktaymış.

Bunun sonucunda ne olacak?
Bilgiler, yediğimiz besinlerin enerjisini aslında güneşten aldığını ve insanların direkt olarak güneşten enerji alarak tüm enerji ihtiyaçlarını giderebileceğini söylüyor. Bu tekniği yıllardır uygulayan bir isim, 9 ay sonra hiçbir şekilde acıkmadığını sadece ayran ve suyla beslendiğini söylerken tekniğin diğer kattıkları arasında hiçbir zaman stres olmama, özgüvenin her zaman yüksek olması, acıklamama ve zihni daha doğru bir şekilde kullanma gösteriliyor.

Açıkçası bu teknik gerçekten işe yarar mı, her bölgede uygulanacak bir şey mi ya da sağlık açısından gerçekten bir zararı yok mu bilemiyoruz ama güneş seyri tekniği oldukça ilginç bir yöntem. Tabii güneşe uzun süre bakınca gözleriniz aşırı derecede hasar alabilir bu yüzden bu yöntemi denemenizi pek tavsiye etmiyoruz. Ayrıca öte yandan bu tekniğin aslında güneşe tapma amaçlı yapıldığı da söyleniyor.


Kaynak:webtekno

Bu konuyu yazdır

  Burcunuza göre en büyük korkunuz neymiş biliyor muydunuz?
Yazar: EvrimBilge - 02-09-2017, Saat: 15:51 - Forum: Astroloji - Yorum Yok

Koç
Ateşli ve hızlı koçları en çok korkutan şey yaşadıkları yakın ilişkilerdir. Koçlar bu yüzden kendilerini her zaman sevecen ve iyi huylu olmak zorunda hissederler.


Boğa 
Emin adımlarla toprağa basan boğa için en büyük korku bilinmeyendir. Boğa gerçekten gelecekten ve gelecekle ile ilgili gerçekleşecek olaylardan korkar.


İkizler
Mükemmellik çizgisine önem veren ikizler için en büyük korku başarısızlık ve yetersizlik duygusudur.


Yengeç
İyi kalpli yengeçler için en önemli şey hayata dahil olmaktır. Savunmasız olmaktan nefret eden yengeçlerin en kötü kabusları aileleri ve sevdikleri tarafından reddedilmektir.

7f686bd3-6bb2-4eff-a613-67b6629e845c.jpg


Aslan
Her zaman dikkatleri üzerlerinde isterler ve sevdiklerinin ihtiyaçlarını karşılamak için çok çalışırlar. Fakat yeterli ilgi ve alaka görmemek aslanların en büyük korkusudur.


Başak
Bağımsızdırlar ve organizasyon yetenekleri üst seviyededir. En büyük korkuları bağımlı hale gelecekleri bir ilişkidir.

Terazi
Empati yeteneği yüksek terazi burcu için anlayış çok önemlidir. Başkalarını önemserler. Başkalarını incitmek ve onlara zarar vermek en büyük korkularıdır.


Akrep
Güçlü ve enerjik duruşuyla akrep yenilmez gibi dursa da en büyük hassas noktaları duygusallıklarıdır. Kısaca akrepler duygusal acıya karşı zayıftırlar. En çok ihanete uğramaktan korkarlar.


Yay
Özgür ruhlu yay için en büyük korku özgürlüğünün kısıtlanması ve çaresiz hissetmektir.


Oğlak
Oğlak için en büyük korku rüyalarının elinden alınmasıdır. Çabalayarak ve çok çalışarak elde ettiği şeylerin elinden alınmasından ve akranları tarafından alay edilmekten çok korkarlar.


Kova
Doğal bir koruyucu olan kova için en büyük korku güçsüz ve zayıf düşmektir. çaresiz olmaktan kovalar gerçekten çok korkarlar.


Balık
Reddedilme ve terkedilme balıkların en büyük korkusudur. Bütün ilişkilerinde en üst noktayı yaşayan balıklar için güvensizlik en büyük kabusları olur.

Bu konuyu yazdır

  DÜNYAYI YÖNETEN REPTİLİAN AİLELER
Yazar: EvrimBilge - 02-09-2017, Saat: 01:24 - Forum: REPTİLİANLAR - Yorum Yok

Dünya’yı  şekil değiştirebilen reptilian adı verilen bir ırk tarafından yönetildiğini duysanız ne hissederdiniz? İster inanın ister inanmayın bu fenomen ve siyaset-bilim-kurgu senaryosu tarihsel araştırmacıların yanı sıra manevi bakışın odağı haline gelmiştir. Tarihteki yılanlar ve uçan ejderhalar  ve yerli halkların efsaneleri altlık oluşturmuştur.

Akademisyenler ve tarihçiler  Dicle ve Fırat nehirlerinin Bereketli Hilal  denilen bölgede yaklaşık 6000 yıl önce Sümer kültürünün ani yükselişini hayretle karşılaşmışlardır. Bu ani yükseliş kültürel evrim ve popüler tarih  teorisine uygun değildi.Sümerlerin  yükselişi büyük bir bulmaca olmuştur. William Irwin Thompson’ a göre Sümerlerin yaşadığı bölge Neolitik kültürde köylü hayatında gelişmiş uygarlık seviyesine geçiş için uygunsuz bir araziydi.

Çağın en büyük sümerologlarından Profesör Samuel N. Kramer tabletlerdeki okumalarına göre Dünya’nın ilk tıp  ve ilaç bilimi ,  Dünya’nın ilk beyin ameliyatı. Dünya’nın ilk tarım ve çiftçi almanağı. Dünya’nın ilk kozmolojisi ve astronomisi Dünyanın ilk hukuku En önemlisi, Sümerler, metalurji , alaşım eritme yeteneğine sahip teknolojiye ve dünyanın ilk genetik mühendisliğine sahiptiler.

reptilian-putin-queen-6765.jpg

Tarihçi Zechariah Sitchin 12. gezegen isimli kitabının devamı olan “World Chronicles”‘da genetik manipülasyon yoluyla Sümer tanrılarının melezleme programı açıklanır. Aslında kanıt tüm halkların efsanelerinde bulunuyor ve mitlerin yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Gılgamış ve Agga efsanelerindeki ” insanlar ve yılan”, indus vadisi, Nagas ve antik hint destanındaki ” yılan tanrı”,  Mayalar’ın  yılan tanrıya saygı  kitabı “Chilam Balam” gibi  birçok tarihsel kalıntıda gözlemlenebilir.

Birçok araştırmacının ortak görüşü dünyayı uzaylıların yönettiği , bu uzaylı sürüngen-insan melezlerinin de köklerinin Orta Doğu’da, yani Türkiye, İran ve Irak’ın bir bileşimi olan bölgedeki dağlarda yerin altında olduğunu ve oradan çoğalıp dünyayı kontrol altına aldıklarını anlatıyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde aynı bölgeden tekrar tekrar çoğalıp yayıldıklarını söylüyor. Bir kısım araştırmacı da  bunların yerin altındaki mağaralarda yaşadıklarını söylüyordu. Reptilian grubu bir çok ünlü/seçkin insanı ve pratik olarak her dünya liderini kapsıyor.Örneğin,İngiltere’nin Ana Kraliçesi, George W. Bush, Hillary Clinton, Harold Winson, Tony Blair. Bu insanların ya kendileri Reptilian veya sürüngenler için çalışıyorlar. Rothschilds, Rockefellers, İngiliz Kraliyet ailesi ve ABD’nin ve dünyanın geri kalanının idareci politik ve ekonomik aileleri bu AYNI soydan geliyor.Genetik yapılarının sağladığı – Reptilian – memeli DNA kombinasyonu onların şekil değiştirmesini sağlıyor… Dinazoradamlar (dinosauroids), kertenkeleadamlar (lizardmen), Draconialılar ve Saurialılar gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Sürüngen insanımsılar, doğaüstü güçlere sahip ve zekaca çok gelişmiş sürüngen-insan karışımı varlıklardır.

Dünya’yı yöneten reptilian ailelerin bun kişiler olduğu söylenir.

Rothschild (bauer or bower) – pindar Bruce Cavendish (kennedy) De medici Hanover Hapsburg Krupp Plantagenet Rockefeller Romanov Sinclair (st. clair) Warburg (del banco) Windsor (saxe-coburg-gothe)

Sözün kısası eski medeniyetlerde hayal ürünü yada fantastik olarak görünen bazen insanların tanrı diye adlandırdığı bazen de saygı duyulan güce sahip varlıklar olarak gördüğü birçok heykel , tablet, hiyeroglifteki resmedilenlerin reptilian olduğu düşünülmektedir. Bir görüşe göre de cinlerin aslında reptilian olduğu düşünülmektedir. Yazının başında belirttiğim gibi inanmak size kalmış. Ancak  böyle bir gerçeklik de tarihi eserlerde gözümüzün önünde duruyor. İrdelemek gerektiğini düşünüyorum. Carl Sagan’ın deyimiyle ” ben inanmak değil bilmek istiyorum”

Bu konuyu yazdır

  Meleklerin Renkleri (Colours of Angels) Uyumlaması
Yazar: EvrimBilge - 02-09-2017, Saat: 01:15 - Forum: Melek Enerjileri - Yorum Yok

Meleklerin Renkleri - Colors of Angels uyumlamasıyla birlikte  7 Başmelek ve onların ilgili Işınları ile 7 bağlantı sunulur.

Tek bir uyumlamayla bu 7 bağlantı tek seferde verilir.

Meleklerin Renkleri uyumlaması sizi her bir Başmeleğe kalıcı olarak bağlar ve dilediğiniz her zaman bu Başmeleklerden herhangi birini veya hepsini aynı anda davet edebilir yardıma çağırabilirsiniz. 

Melekler asla sizi terk etmez veya boş vermez ve günün 

veya gecenin her saatinde sizi dinlemeye hazırdırlar. 

colors-of-angels.jpg

Her bir Başmeleğe bağlanırken, ayrıca Başmeleklerin hizmet ettikleri  Işına

ve onunla  ilgili olan rengine de bağlanırsınız. Bağlandığınız Başmeleğin rengini basitçe gözünüzde canlandırarak, bağlantının güçlendiğini hissedersiniz. Gözünde canlandırmada (imajinasyon) zorluk çekenler için uygun bir sistemdir çünkü tek gerekli olan rengi gözünüzde canlandırmak düşünmektir.

Başmelek Mikail :         1.Işın:  Mavi - Koruma ve Gücün Işınında hizmet eder.

Başmelek Jophiel :       2.Işın:  Sarı - Aydınlanma ve Bilgeliğin Işınında hizmet eder.

Başmelek Chamuel :    3.Işın:  Pembe - Sevginin Işınında hizmet eder.

Başmelek Gabriel 

(Cebrail) :                     4.Işın:  Beyaz - Uyum ve Saflığın Işınında hizmet eder.

Başmelek Rafael

(İsrafil) :                       5.Işın:  Yeşil - Şifa ve Gerçeğin Işınında hizmet eder.

Başmelek Uriel :           6.Işın:  Altın - Huzurun Işınında hizmet eder.

Başmelek Zadkiel :       7.Işın:  Mor - Özgürlüğün Işınında hizmet eder.


Sisteme bir kez uyumlandıktan sonra siz de başkalarını bu sisteme uyumlayabilirsiniz.

Kaynak:reikihayat

Bu konuyu yazdır

  49 Melek Sembolü Uyumlaması
Yazar: EvrimBilge - 02-09-2017, Saat: 01:07 - Forum: Melek Enerjileri - Yorumlar (1)

49 Melek Sembolü; kadim bilgilerden günümüze gelmiş olup, kullanımı kolay ve etkilidir bir sistemdir.

Bu inisiyasyon ile; 8 tanesi Başmelek sembolü olmak üzere, toplam 49 Melek sembolü ve bu sembollerin anlamlarına uyumlanılır.
Her bir sembolün, yaşamın farklı alanlarında yardımcı olması için sunduğu güçler vardır. Bir sembol aktive edildiğinde hem sembolün enerjisi hem de sembolün temsil ettiği Melek ile çalışılır.

sayfa-resim.jpg

Sembollerin Çalıştığı Alanlar :
İnanç Ve Güven
Sevgi Ve Öz Sevgi
Dinlenme Ve Rahatlık
Temizlik Ve Açıklık
Fazilet Ve Güç
Değişim Ve Dönüşüm
İyimserlik Ve Güzellik
Yön Ve Amaç
Öz Değer Ve Güvence
Olgunluk Ve Bilgelik
Güvenlik
Yaratıcılık Ve Öz Yansıma
Karar Ve Yeniden Yönlendirme
Aşk Ve Koşulsuz Doğa
Işık Ve Gerçeklik
Yaratıcı Bilgelik
Refah Ve Doluluk
Sorumluluk Duygusu
Ruhsal Uyanış
Aşk Ve İlişkiler
Azim Ve Gerçekleştirme
Sonuç Ve Sipariş
Bilgi Ve Kabul
Geri Dönen Düşünceler Ve Çözümleri
Ruhsal Güç Ve Dönüşüm
Yenilenme Ve Gelişme
Ölüm Ve Yeniden Doğuş
Sabır
Materyal İşler
Cesaret Ve Azim
Ortak İnsanlık
Bağımlılıktan Kurtulma
Yaratıcı Sözcük
Eski Bilgi
Enerji Ve Başarı
Serbest Bırakmak
Bütün Sevgiler
Çözüm
Merhamet
İlahi Güç
İlahi Bilgelik
BaşMelek Mikail ( Michael )
BaşMelek İsrafil ( Raphael )
BaşMelek Cebrail ( Gabriel )
BaşMelek Uriel
BaşMelek Jophiel
Başmelek Chamuel
BaşMelek Zadkiel
BaşMelek Metatron

 

Bu konuyu yazdır

  Eski Mısırlılar Mu ve Atlantisten mi Geldi?
Yazar: EvrimBilge - 02-09-2017, Saat: 00:54 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Atlantis’teki Osiris Öğretisi Bu büyük felâketler zinciri henüz daha başlamadan önce Mu ve Atlantisli rahipler yaşanacaklardan haberdardılar ve bu konuda halklarını çok önceden uyarmışlardı. Beklenen Tufan’dan en az etkilenecek olan bölgeler tespit edildikten sonra buralara yoğun göçler düzenlemeye başlamışlardı. İşte bu bölgelerden biri de Mısır topraklarıydı. Mısır önce Mu’dan sonra da Atlantis’ten yoğun göçler almıştı. Tarihçilerin bir zamanlar bir türlü içinden çıkamadıkları; “Bir anda böylesine ileri düzeyli bir uygarlık Afrika’nın Kuzeyi’nde nasıl oluşmııştıır” sorusunun cevabı işte bu göçlerde yatmaktaydı. Tarihin çok eski dönemlerinden başlayan, Atlantis’le Mu arasında sürekli bir irtibatın olduğu bilinmektedir. Bu irtibat Mu Bilgeliği’nin Atlantis’e taşınmasında çok önemli bir rol görmüştür. Orta Asya’nın muhtelif yörelerinde buluanan çok eski bir kültüre ait bilgiler veren taş tabletlerden elde edilen ezoterik bilgilere göre, Mu’ya indirilen kozmik öğretinin kaynağı “Sirius Kültürü” idi. Bu tabletlerin içerikleriylc ilgili ilk bilgiler ünlü araştırmacı James Churchward tarafından dünyaya duyurulmuştur, James Churchward kendi anlayışı ile bu bilgileri yorumlamış “ANTİK MISIR SIRLARI”ve bu öğreti sistemine dünyanın ilk Tek Tanrılı dini adını vermişti.Onun Tek Tanrılı din olarak yorumladığı sistem aslında bir din değil, tam anlamıyla kozmik kökenli bir öğretiydi. Bu öğreti ilk kez Mu’da yaşam bulmuş ve oradan da Atlantis’e taşınmıştır. Ancak zamanla Atlantis’te bu öğreti dejenere olmuştu. İşte bundan sonrasını tabletler şöyle anlatır. Tabletler konumuzla çok yakından ilgili olan bir isimden bahsetmektedirler. Bu isim Osiris’tir… Günümüzden 18-20 bin yıl önce yaşamış olan bu kişiden Atlanlisli bir bilge olarak söz edilmekledir. O dönemlerde Atlantis’te başlayan dejenerasyon hat safhaya ulaşmıştı, Osiris bilgisini derinleştirmek üzere doğduğu ülke Atlantis’i terkedip Mu Kıtası’na gitti. Oradaki Naakal Okullan’nda “MU Kozmik Öğretisi” ile ilgili inisiyatik dersler aldı. Daha sonra Atlantis’e geri döndü. Tüm yaşamını Atlantis halkını aydınlatmaya ve Mu Kültürü’nü anlatmaya adıyan Osiris, birtakım çıkarları uğruna Kozmik Öğretiyi yozlaştırmış Atlantis rahip sınıfının etkisi altında oluşan yanlış anlayışları ve uydurma kavramları düzeltmeye çalıştı. Halktan çok büyük destek gördü. Halk kısa süre içinde ona büyük bir sevgi ve saygıyla bağlandı. Sonunda Atlantis’in ruhani lideri oldu. Kendisini Atlantis Kralı Uranos’un yerine getirmek istediler. Fakat o bunu kabul etmedi. Ölümünden sonra kendisine bağlı inisiyelerce adının yaşatılması için, Atlantis’te yaymaya çalıştığı Mu kökenli Kozmik Öğreti’ye “Osiris Dini” adı verildi. Ve binlerce yıl bu öğreti Atlantis’e hakim oldu.

mu-uygarlaaya.jpg

Mu’dan Yukarı Mısır’aAtlantis’te bunlar yaşanırken, Mu Kıtası’ndan çevre kıtalara göçler de başlamıştı. Mu’nun önde gelen ırklarından biri olan Nagalar önee Burma’ya oradan da Hindistan’a, sonrasında ise iki kola ayrılarak bir kol Babile diğer bir kol ise Kızıldeniz  üzerinden “Yukarı Mısır” tabir edilen Afrikan’ın Kuzey Doğu’sundaki Kızıldeniz kıyılarına yerleştiler. Eski tarihi kayıtlarda bu bölge ”Maiu” olarak isimlendirilmişti. Yukarı Mısır’daki Nübye’de yer alan Maiu, bu günkü Suakin kentinin yakınlarında  , Kızıldeniz kıyısındadır. Bu bölgelerde yerleşim birimlerinin kurulduğunu, hemMısır kaynaklan hem de Hint kaynaklan teyid etmektedir.Bazı Yunan tarihçilerinin ve filozoflarının “Mısırlılar Hindistan’dan gelmiş kolonicilerdir” demelerinin altında yalan gerçek işte budur. Kitaplarını Hindistan’daki çeşitli gizli mabetlerdeki kayıtlardan yararlanarak kaleme aldığı bilinen dünyaca ünlü Hint tarihçisi Valmiki de, bu konuda son derece açık anlatımlarla bulunmuştur. Örneğin Rişi Mabedi’nin gizli kayıtlanndan aldığı bir alıntıda şöyle der:

“Hindistan’dan gelen Mayalar (5”) Mısır’da bir koloni kurdular veburaya Maiu adını verdiler.” Ramayana isimli ünlü eserinde ise daha ayrıntılı bir bilgi verir: “Naakaller önce Hindistan’ın Dekkan bölgesinde yerleştiler.Sonra da dinlerini ve bilgilerini Babil ve Mısır kolonilerine aktardılar.

Tibet civarındaki bir mabette bulunan eski bir haritadan uyarlanarak hazırlanmıştır.Bu harita ilk kez James Churchward tarohndan dünya kamuoyuna duyurulmuştur

Kısaca özetlemek gerekirse: Mısır topraklarına ilk ayak basanlar Mu kolonilerinin Naga koluydu. Nagalar Mu’da Naakaller olarak isimlendirilmekteydi.Bu nedenle eski tarihi kayıtlarda bazen Nagalar bazenise Naakeller olarak bu toplum isimlendirilmiştir.Mu Kıtası batmadan önce gerçekleştirilen bu göç Mısırlılar’ın atalarını oluşturdu. Ancak Mısır, hem bu dönemde hem de Atlantis’in batışına yakın dönemlerde yoğun olarak Atlantis’ten de göç almıştır. Bu nedenle Mısır halkının ataları dediğimiz zaman hem Mulular’ı hem de Atlantisliler’i bir arada ele almak gerekir. Mısır toplumu o topraklarda sıfırdan başlayarak gelişim gösteren bir uygarlık değil, yapılan göçlerle gelişmiş bir kültürün buraya taşınmasıyla ortaya çıkmış bir ülkedir Hatta bir değil birbirine son derece benzeyen iki kültürün: Mu ve Atlantis Kültürü’nün… Evet… Gelelim Atlantis’ten Mısır’a yapılan göçlere… OSİRİS ÖĞRETİSİ’NİN MISIR’A GELİŞİ Atlantis’ten yapılan göçler, bölgenin “Aşağı Mısır” olarak tabir edilen kesimine gerçekleştirildi. İlk büyük yerleşimbirimi ve ilk büyük mabet Nil Deltası’ndaki Sais’te kuruldu. Daha önce Osiris Öğretisi’nin Atlantis’te nasıl bir gelişim gösterdiğini görmüştük. Atlantis’ten Mısır’a gerçekleştirilen göçlerle, sözünü etmiş olduğumuz Osiris Öğretisi de Mısır’a taşındı. Osiris Öğretisi’nin Mısır’a getirilişi, Atlantisli bir bilge olan Thot tarafından M.Ö. 14 bin yıllarında gerçekleştirilmiştir Yani Atlantis’in batışından yaklaşık 4.000 yıl önce…

Thot zamanından Menes zamanına kadar yani MÖ.14.000’den M.Ö. 5000’e kadar geçen tam 9000 yıl boyunca hu öğretinin gizli mabetlerde korunması Horus unvanı ile anılan  rahiplerce sağlandı. Bu konuda en açık yazılı kaynaklardan biri Herodot’a aittir.

Herodot şöyle der: “Horus, Kral Menes tahta geçmeden evvel Mısır’ın Hiyararşik yöneticisiydi.” Benzer bir başka anlatım da Mısırlı rahip ve tarihçi Manetho taralından kaleme alınmıştır: “Mısır’daki bilgeler yönetimi 10.000 yıl devam eder. Bilgeler, Hiyeratik hükümdardırlar.” Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda ise Horusla ilgili şöyle bir tanımlama yer alır: “Horus, ilâhi babasının özünden geldi. Mısır’ın Yöneticisi oldu.”Gelenler kültürleriyle birlikte gelmişler ve bir anda Mısır’dabüyük bir inisiyatik merkez kurmuşlardı. Ancak mabetlerin derinliklerinde saklanan bu “inisiyatik sırlar” dışarıya hiç bir zaman tam olarak açıklanmadı. Halka “Osiris Yolu”adı altında son derece kapalı bir şekilde mitolojik hikâyeler tarzında, bilgiler üstü örtülü bir şekilde verilmekteydi. Buna karşın özel eğitime tabi tutulan son derece kısıtlı sayıdaki kişiye ise, Horus’un Rahipler’i ellerindeki sırları açıklamaktaydılar. Bundan dolayı Mısır’da “Osiris’in Yolu” ve “Horus’un Yolu” olarak bilinen, biri egzoterik diğeri ise ezoterik içerikliki ayrı öğreti ortaya çıkmıştı.Daha sonraları Horus Rahipleri de Osiris Rahipleri olarak anılmaya başlandı. Ancak sırların gizli tutulması konusunda hiç bir şey değişmedi. Ve sırlar asla dışarıya sızdırılmadı. Günümüze kadar gelebilen taş tabletlerdeki ve diğer yazılı kaynaklardaki anlatılanlar, bu aktardıklarımızı birebir doğrulamaktadır. Dahası bu anlatılanlar, günümüzden birkaç bin yıl önce Mısır’a giden gezgincilerin ve tarihçilerin Mısırlı rahiplerden aldıkları bilgilerle de örtüşmektedir. İşte birkaç örnek: Girit’te Schliemann tarafından bulunan bir tablet: ”Mısırlılar, Misar’ın soyundan gelmektedir. Misar Tarih Tanrısı Thot’un çocuğuydu. Thot ise Atlantisli bir rahibin göçmen oğluydu, ilk mabedini Sais’te kurdu ve orada ana vatanının bilgeliğini öğretmeye başladı.” İkinci Hanedan, Firavun Sent Dönemi’ne ait bir başka papirüs: “Firavun Sent, Atlantis’in izlerini araştırmak için, Batı’ya bir araştırma ekibini gönderdi. Mısırlılar 3350 yıl evvel beraberlerinde Ana vatanları’nın tüm bilgeliği olduğu halde oradan gelmişlerdi.” Gerçekten de birçok eski kayıtta rahatlıkla görülebileceği gibi. Mısırlılar kendi kökenleri ile ilgili yaptıkları açıklamalarda, ısrarla atalarının çok eski zamanlarda Nil kıyılarına yerleşmiş yabancılar olduklarını ileri sürmekteydiler. Bir toplumun kendi ataları için kullandığı “yabancı” tanımlaması son derece düşündürücüdiir. Bu tanımlama tüm  açıklığıyla, atalarının bu topraklara sonradan gelmiş kiler oldukları anlamına gelir. Buna benzer bir başka yazılı kayıt da Herodot’a aittir: “Mısırlılar, Batı ülkelerindeki atalarının, yeryüzündeki en eski insanlar olduklarını söyleyerek övündüler.” Mısır’la yakın irtibat içinde olan ve bir kısmı Mısırlı rahiplerce eğitilen bazı Yunan Filozofları da, bu konuda benzer açıklamalarda bulunmuşlardır. Ayrıntıya girmeden sadece iki üınekle yetinmek istiyorum. Plutark “Solon’un Hayatı” isimli eserinde şunları söyler: “Solon Mısır’a gittiğinde Sais, Psenofis ve Heliopolis rahiplerinden olan Suçis kendisine 9000 yıldır Mısırlılarla Batı ülkelerinin arasındaki ilişkilerin kesik olduğunu anlattı. Çünkü Atlantis’indepremler, ötedeki bir ülkenin de tufanlar sonucu yıkılması sonrasında çamurlar, denizi geçit vermez bir hâle sokmuştu.” Orfe ise tek bir cümleyle Mısır’ın kökenini özetleyivermiştir

“Mısır, Poseidon’un kızıdır.”

Evet, Mısır’ın geçmişi dendiği zaman, böylelikle karşımıza iki farklı kültürün çıkmış olduğunu görüyoruz. Belli bir süre sonra bu iki temel kültür Mısır topraklarında  birbirleriyle kaynaşıp, Mısır’a özgü tek bir kültürü ortaya çıkartmışlardır. Kaldı ki zaten Mısır’a gelen bu iki kültür de birbirlerinden kopuk değil, aksine birbirleriyle örtüşen özellikler sergilemekteydi.Bu nedenle iki kültürün Mısır topraklarında kaynaşması hiç de zor olmamıştır. 10.000 yılı aşkın bir süre inisiye rahiplerce son derece adil bir şekilde yönetilen Mısır, daha sonraları Firavunlar tarafından yönetilmeye başlandı. Aradan geçen yüzyıllar eskinin bilgeliğinden çok şey alıp götürmüştü. Bu süre içinde inisiye rahipler tam anlamıyla mabetlerine çekildiler. Firavunlar döneminin başlangıcında, firavunların uzun yıllar süren inisiyatik bir eğitime tutulmaları söz konusuydu. Ancak zamanla bu da bozuldu ve üstün körü ve son derece kısıtlı bir eğitimle yetinmeye başladılar. Bunun sonucu olarak firavunlar inisiyatik gelenekten gittikçe uzaklaştılar. İlgilendikleri alan daha çok majik çalışmalarla kısıtlı kaldı. Kur’an-ı Kerim’de de sözü edilen Musa Peygamber’in firavunlarla olan çatışması işte bu dönemleri anlatır.

Kaynak : Antik Mısırın Sırları – Ergun Candan

Bu konuyu yazdır

  Piramitleri Yapan Teknoloji
Yazar: EvrimBilge - 01-09-2017, Saat: 20:42 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Gelelim piramitlerin yapım tekniklerine… Tonlarca ağırlığındaki taş blokların o devirde hangi teknik kullanılarak metrelerce yukarıya taşındığı ve böylesine üst üste yığılabildiği günümüzde hâlen tartışmalı olan konular arasındadır. Buna mantıklı bir açıklama henüz getirilebilmiş değildir. Çünkü o  devirde yaşayan insanların her türlü teknolojik imkândan  yoksun ilkel kabileler oldukları varsayımı ve ön kabulü, bu konunun mantıklı açıklamalarla aydınlatabilme imkânını ortadan kaldırmaktadır. Ancak konuya Klasik Tarih Bilimcileri’nin dışında yaklaşan  araştırmacıların sayısı hiç de az değildir.

Teozofist A.P. Sinnett’in açıklamalarıyla başlayalım: Büyük Piramit’in yapımında kullanılan devasa taş blokların kullanımı ancak ve ancak, daha sonraları insanlığın yitirdiği belirli Doğa Bilgisi’nin bu işte kullanılmış olmasıyla açıklanabilir. Doğa’nın gizemiyle ilgili bu bilgilerin sahipleri, ağır cisimlerin mevcut ağırlıklarını istedikleri gibi değiştirebilecek şekilde maddenin çekimini kontrol edebilmekteydiler. Dev yapılar mimarisinin harikaları ancak işte böyle açıklanabilir… Piramitlerin yapımını yönetenler kullanılan taşları kısmen levite etmek suretiyle bu işlemi kolaylaştırmışlardır. Bunun için majik asalarını kullanmış olabilirler. Bilgelere eski çağlarda doğanın kudretini açığa çıkartan anahtarlar teslim edilirdi. Gizli sihiri sözcükler ve sihirli asalar… Manyetik alan yayan bir çeşit motor… Dalga boyları ve dev granit blokların levitasyonu… Bu teori bilimkurgu sayfalarından çıkmış fikirler gibi gelmektedir. Peki ama bu teoride bir gerçeklik olamaz mı?

pyramids-of-giza-egypt-night-sky-166965-compressor.jpg

Eldeki bazı eski tarihi kayıtlar da, yukarıda dile getirilen sıra dışı iddialara benzer bilgiler vermektedir. Örneğin ünlü Tarihçi Herodot’un o dönemle ilgili anlattıkları, Teozofist A.P. Sinnctt’in ileri sürdüğü teorinin, yabana atılamayacağını göstermektedir. Herodot da, Mısır’da ağır bir kayanın, üzerine konulan bir papirüs sayesinde levite edilerek taşındığına kendisinin bizzat şahit olduğunu tuttuğu tarihi kayıtlarına geçirmiştir. Arap Tarihçilerinden Abu Zeyd el Balkhy’nin anlattıkları da Herodot’un kayıtlarıyla büyük bir paralellik gösterir; Büyük taş blokları yerlerinden kaldırmak ve taşımak için, bunların üstüne üzerinde bazı formüller yazılı olan papirüsler konurdu. Sonra bir avuç büyüklüğünde ve iç içe giren halklardan oluşan bir alet taşın üzerine tutulur, halkalar çevrilirdi. Bunun üzerine, taş blok ağır ağır yerinden kalkar ve istenen yere götürülebilirdi.

Ünlü Araştırmacı Murry Hope da Arap Kaynakları’ndaki  bu konuyla ilgili ilginç ifadelere dikkat çekmiştir: Dev taş bloklar bir çeşit papirüse sarmalanıp bir rahip tarafından  bir asayla dokunulduktan sonra ağırlığını tamamen yitirmekte ve kolayca hareket ettirilerek tam istenilen noktaya yerleştirilmekteydi.

Ezoterizmle ilgili konularda dünyanın önde gelen araştırmacılarından  olan Bn. Annie Besant da, piramitlerin yapımında kullanılan taşların levite edilerek taşındığını söylemektedir.Mısır’daki taşlar, ne sırf kas gücüyle ne de modern teknolojiyi  aşan hünerli cihazlar kullanılmak suretiyle dikilmiştir. Bu taşlar, dünyasal mıknatisiyetin güçlerini kontrol edebilen kişilerce dikilmiştir. Neticede taşlar ağırlığını kaybediyor ve tek bir parmağın temasıyla yönetilmek suretiyle havada süzülerek, belirlenen yerlerine oturtuluyorlardı. Gerek bazı araştırmacıların dile getirdikleri, gerekse de bazı tarihi kayıtlarda aktarılan bu sıradışı anlatımlara, eski çağlara ait efsanelerde de rastlanmaktadır. Bu efsanelerde büyülü asalardan sözedilmekte ve bu asalar vasıtasıyla bazı bilgelerin olağanüstü mucizeler gerçekleştirebildiği anlatılmaktadır.

MUCİZEVİ TAŞLAR VE ASALAR Musa Peygamber’in Sihirli Asası Bu ifadelere sadece efsanelerde değil, kutsal kitaplarda da rastlamaktayız. Buna en güzel örneklerden biri Musa Peygamber’in asasıyla gerçekleştirdiği mucizevi olaylardır. Bu olaylar Kur’an-ı Kerim’in çeşitli Süreleri’ndeki ayetlerde ayrıntılarıyla dile getirilmiştir. Mısır’da bir Osiris Rahibi olarak eğitilen Musa Peygamber’in  bu asayı da, yine Mısır’daki mabetlerden edindiği tahmin edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de konunun başlangıcı, Firavun’un Musa  Peygamber’e söylediği şu sözlerle başlar: Firavun Musa’ya: “Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankör birisin” dedi.

Firavun: “Alemler’in Rabbin de nedir?” dedi. Musa: Kesin olarak inanacaksınız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların  Rabbidir” dedi. Yanında bulunanlara: “İşitmiyor musunuz?” dedi. O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi, Firavun çevresindekilere: “Size gönderilen peygamberiniz  şüphesiz delidir” dedi. Musa: “Eğer akledebilen kimselerseniz bilin ki O, Doğu’nun, Batı’nın ve ikisinin arasında bulunanların  Rabbidir” dedi. Firavun: “Benden başkasını Tanrı edinirsen, and olsun ki seni zindanlık ederim” dedi. Musa: “Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?” dedi. Firavun: “Doğru sözlülerden  isen haydi getir” dedi. Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi. (Şuarâ Suresi: 26/18,19,23-32)

Surenin devam eden ayetlerinde Firavun’un bu olaydan  etkilendiği anlaşılıyor Bunun üzerine Firavun çevresindeki ileri gelenlere, ülkedeki tüm sihirle uğraşan bilgelerin en önde gelenlerinin toplanıp getirilmesi için emir verir Bundan sonrasını yine Surenin devam eden ayetlerinden takip edelim: Sihirbazlar belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar. “Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız” dediler. Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun’a “Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?” dediler. Firavun: “Evet, o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız” dedi. Musa onlara: “Ne alacaksanız atın” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: “Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz” dediler. Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmaya başlayıverdi. (Şuarâ Suresi: 26/38-45)

Mısır’da o dönemler majik uygulamaların son derece yaygın olduğunu hatırlatmakta yarar görüyorum… Ayetlerde sihirle uğraşan alimlerden kastedilen Mısırlı majisyenlerdir… Surenin devamında Musa’nın majik güçleriyle baş edemeyen majisyenlerin (sihirbazların) yenilgiyi kabul ettiklerini  ancak Firavun’un buna çok kızdığını görüyoruz. Firavun’un yanından ayrılan Musa Peygamber çevresindekilerle birlikte  Mısır’dan ayrılarak Kızıldeniz’e doğru yola çıkar. Firavun da adamlarını yanına alarak onları yakalamak için peşlerine düşer: Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler, iki topluluk birbirini gördüğünde, Musa’nın adamları: “işte yakalandık” dediler. Musa: “Hayır, Rabbim benimle beraberdir,  bana elbette yol gösterecektir” dedi. Bunun üzerine Biz Musa’ya “Değneğinle denize vur” diye vahyettik. Hemen deniz  deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi. İşte oraya geridekileri de yaklaştırdık. Musa ve beraberinde bulunanların lıepsini kurtardık. Öbürlerini suda boğduk. Bunda şüphesiz ders vardır ama çoğu inanmamıştır. (Şuarâ Suresi: 26/60-67)

Şuara Suresi’nden aktardığımız bu ayetlerin hemen hemen aynıları Araf Suresi’nin 103-139 Ayetleri’nde de bulunmaktadır. Aynı konunun hemen hemen aynı cümlelerle uzun  uzun ayetlerle iki defa tekrar edilmiş olması da, üstünde ayrıca  düşünülmesi gereken bir durumdur. Musa Peygamber’in asasıyla gerçekleştirdiği bir diğer  mucizevi olay da, yine Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 60. Ayeti’nin başlangıcında şöyle ifade edilmiştir:

“Musa milleti için su aramıştı, “Asanla taşa vur” dedik; ondan oniki pınar fışkırdı herkes içeceği yeri bildi.” Bu anlatılanlardan yola çıkan bazı araştırmacılar, bu asaların belirli bir dalgaboyu üreten araçlar olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu iddia ilk kez 1947 yılında Walter Owen tarafından dile  getirilmişti. Owen’a göre bu sihirli çubuklarla belirli bir dalgaboyunda önceden belirlenmiş bir vibrasyonel ses tonu oluşturulabiliyordu. Sesin ezoterik kullanımı hakkında ise şunları söylüyordu: Ses, herkesin düşünemeyeceği türden imkânlar taşı yan bir güçtür. Ve buı gücün kullanımı, eski dönem ermişlerinin bildikleri, fakat günümüzün emekleyen biliminin yitirdiği veya karşısına geçip dudak büktüğü çok eskiye ait bir bilimdir. Evrenin çerçevesi  ve dokusu ses gücü sayesinden ayakla durmaktadır. Ve yine ses gücü sayesinde çözülerek yok olabilir… Mısırlı rahipler bu bilime sahiptiler. Maht-Heru denilen Güç Sözcükleri (büyük enerjileri bünyelerinde barındıran özel sözcük ya da sözcük kalıpları) Insiyelere ölüler aleminin kapısını açıyordu. “Kral Odası”na açılan “Ön Odada yer alan ve temelin oturması sonucunda günümüzde sıkışıp kalmış ve artık hareket edemez bir hale gelen Granit Blok  vardır. Bir zamanlar bu granit blok Başrahibin söylediği sözler sayesinde kaldırılıyor veya indiriliyordu. .. Bloğun adayı un ufak etmemesini sadece anahtar sözcüklerin gücü önlüyordu…

Eski Babil dönemine ait kayıtlarda sesin taş blokları kaldırmak için kullanıldığına ilişkin ifadelere rastlanır. Prof. Francois, “Kaide Büyücülüğü” isimli eserinde bu konuya değinerek; “Şurası muhakkak ki, eski çağlarda rahipler majik asalar vasıtasıyla fırtınalar çıkartıyor ve bin kişinin kaldıramayacağı taşları mabet inşa etmek amacıyla havalandırabiliyorlardı”  demektedir..

Sonik tekniklerin kullanılmış olabileceği bugün bilim adamları arasında ciddi bir şekilde tartışılmaktadır. Piramidolog William Kingsland Mısır mabetlerinin yapımı  hakkında daha ilginç açıklamalarda bulunmuştur: Piramitler inşa edilirken, dev taş blokların taş ocaklarından getirilmesi sırasında uzun mesafeler aşılıyordu. Taşlar uygun sembollerin yazılı olduğu papirüslerin üzerine: yerleştirilir, arkasından taşlara bir asa ile vurulurdu. Bunun üzerine taş bloklar bir ok atımlık mesafe boyunca havada hareket etmeye; başlarlardı. Bu şekilde taşınan taşlar, en sonunda piramilerin inşa edildiği yere kadar götürülürlerdi.

Ünlü fizikçi Albert Einstein da bu konuya ilişkin bir gözlemini  şöyle açıklamıştır: Bizim bilemediğimiz bazı sırlara eskilerin sahip olduklarını  kabul etmek zorundayız. 600 Tonluk bazı taş blokların üst yüzeylerinin dışa doğru kubbeleşmiş olması dikkati çekiyor. Bu ancak muazzam bir çekim veya emme kuvveti ile meydana çıkabilecek bir fenomendir

Kaynak:ekstrembilgi

Bu konuyu yazdır