Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1103 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1103 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 257
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 366
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 794
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,569
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,955
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,181
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,338
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,586
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,867
|
|
|
İSPANYA VE İNGİLTERE DEKİ YEŞİL ÇOCUKLAR |
Yazar: Emka - 19-02-2017, Saat: 12:16 - Forum: PARANORMAL OLAYLAR
- Yorumlar (1)
|
 |
a — Ispanya'daki Yeşil Çocuklar
1887 yılı Ağustos ayının bir gününde Ispanya'nın Ban- İos köyü yakınlarında tarlada çalışan iki köylü birden ilerdeki mağaradan çıkan iki çocukla karşılaşıp şaşkına dönüyorlar. Mağaradan çıkan biri erkek diğeri kız iki çocuğun tenleri yemyeşildi. Elbiseleri bilinmeyen bir kumaştan yapılmış, konuştukları dil ise hiç duyulmamıştı. Barselona'dan gelen uzmanlar, papazlar çocukları muayene ediyor, elbiseleri inceliyorlar. Beş gün boyunca çekik gözlü, yüz çizgiieri biraz zencileri hatırlatan yeşil çocuklar önlerine konulan bütün yemekleri reddederler, en sonunda taze fasulye yemeye razı olurlar. Kısa bir zaman sonra erkek çocuk halsizlikten, belki de bakımsızlıktan öldü. Kız, yargıç Ricardo da Calno’ya teslim edildi. Da Calnc gerçekçi bir insan olduğundan kızın yüzündeki boyayı silebilmek için çok uğraştı ve bir sonuca varamayınca bu değişik gerçeği kabullenmek zorunda kaldı. Aradan beş yıl geçti; kız yeni yaşantısına alışır gibi oi- du, Ispanyolcayı öğrendi.
Tenindeki yeşillik de kaybolmaya yüz tutmuştu ki ölüverdi. Kız, geldikleri ülke hakkında garip bir hikâye anlatıyordu: Güneşi tanımayan, karşısında, geniş nehrin ötesin de, güneşin aydınlattığı başka bir ülke olan bir yerde oturuyorlardı. Günün birinde korkunç bir fırtına kopmuş, çılgın bir rüzgâr onu ve küçük kardeşini kapıp mağaranın ortasına atmıştı. Elele yürüdüler ve böylece köylülerin hasatla uğraştıkları bir tarladan geçtiler. O günü hatırlayanlardan hâlâ yaşayanlar vardır. Barselona’dan bu olayı incelemek için gelen bir din adamı daha sonra şunları yazmaktadır: ((Dinlediklerime öylesine yürekten inandım ki, nedenini anlayamamakla ve akıl gücüyle bir açıklamada bulunmaya kaikışmamakla birlikte, doğruluğunu kabul etmek zorundayım.»
b — İngiltere’deki Yeşil Çocuklar
Bu olaya benzer başka bir olay, ortaçağda yaşamış olan İngiliz simyacısı Guillaume de Nevvburgh'ün bir eserinde bulunur. Olay aynen şöyledir: Vulfputes denilen yerde hasat toplayan köylüler biri kız diğeri erkek tenleri yeşilimsi, elbiseleri bilinmeyen bir maddeden yapılmış iki çocukla karşılaşırlar. Çocuklar ilkin hiçbir gıdaya yaklaşmazlar, sonra biraz ötede gördükleri baklalardan alırlar. Geldikleri yer sorulunca, Ermiş Martin’in ülkesinden geldiklerini, bir yeraltı geçidinden geçtiklerini, bir ses tarafından çağırıldıklarını, ülkelerinde güneşin parlamadığını oysa her yerin aydınlık olduğunu anlatıyorlar. Yazar Harold T. VVilkins, «Sansürsüz Uçan Daireler» (Flying Saucers Uncensored) adlı kitabında şunları yazmaktadır: «12. Yüzyıl'da yaşamış olan keşiş Gervase of Tilbury, İngiltere'nin Suffolk yöresindeki bazı mağaralardan ya da çukurlardan ortaya çıkan ‘Yeşil Çocüklar’dan (The Green Children’) bahseder. Sözkonusu çocuklar öylesine tuhaf şartlar altında ortaya çıkmışlardır ki insan, bunların uzaydaki herhangi bir dünyadan ya da dünyada mevcut herhangi bir yeraltı aleminden ışınlandıkları sonucuna varabilir.
Aynı öyküyü üç manastır tarihçisi daha nakleder: William of Nevvburgh, VValsingham ve Giraldus Cambren- sis.» Gervase of Tilbury bu öyküye şu adı vermişti: 'De Vi- ridîbes Pueris’: «İngiltere’de, mübarek kral ve şehit Ed- mund'un asil manastırından altı, yedi kilometre ötede bir köy vardır. Bu köyün yakınında, adına İngilizce’de «Wolf- pittes» denilen, bazı tuhaf ve hatırlanmaya değer kalıntılara rastlanır. (Not: Suffolk, Bury St. Edmunds’tan on kilometre ötede yer alan, günümüzdeki adıyla Woolpit,) Yakındaki köy de bu kalıntıların adı ile anılır. Bir hasat zamanı biçiciler tahıl devşiriyorlardı. Birden, bu iki çukurdan sürünerek, bedenlerinin her yanı yemyeşil olan ve tuhaf bir renk ile bilinmeyen bir dokunuşa sahip giysiler içindeki bir oğlanla bir kız çocuğu çıktı. Biçiciler kendilerine acıyıp 'köye getirene kadar şaşkın bir halde tarlada dolaşıp durdular. Köyde, olayın acayipliği karşısında hayrete düşen birçok kişi, görmek istedikleri çocukların başına üşüştüler. Birkaç gün süreyle çocuklar, önlerine konan bütün yiyecekleri reddettiler.
Fakat, öyle oldu ki, tarladan biraz fasulye getirilince iki çocuk da gözleri açlıktan dönmüş bir halde fasulyeleri kaptılar ve çukurların içine oturarak ağlamaya başladılar; çünkü fasulyelerin kabukları boş çıkmıştı. Sonra, oradakilerden biri kendilerine kabuğu soyulmuş fasulyeler ikrâm etti ve bunları memnuniyetle kabul ederek orada yediler. Birkaç gün süreyle, ekmek yemeyi öğrenene kadar bu gıda ile beslendiler. En nihayet, yiyeceklerimizin etkisi altında yavaş yavaş derilerinin rengi değişti ve İngilizce konuşmayı öğrendiler. Sonra, bilge kişilerin uyarısı üzerine, vaftiz edildiler; fakat, yaşça daha ufak görünen oğlan çocuğu bundan sonra ancak kısa bir süre daha yaşadı. Kızkardeşi ise 'kuvvetlenerek gelişti ve yaşamaya devam etti. Kendi ülkemizin kızlarından hiçbir farkı yöktu. Rivayete göre, sonradan Lynn'de (King’s Lynn, Norfolk?) bir adamla evlendi.
Hâlâ daha orada yaşadığı ya da, denildiğine göre, birkaç yıl öncesine kadar yaşamış olduğu söylenmektedir. «Bu iki acayip çocuğa, bir çok kez, nereden geldikleri sorulmuş ve şöyle yanıtlamışlardır: ‘Bizler St. Martin'- in Ülkesi'nin halkıyız; çünkü o aramızdaki baş azizdir. Ülkenin nerede olduğunu bilmiyoruz ve sadece şunu hatırlıyoruz ki, bir gün tarlada babamızın sürüsünü otlatırken, aynı St. Edmund gününde hep birlikte çalan çanlara benzeyen büyük bir gürültü işittik. Birden ruhumuzdan kavrandık ve kendimizi hasat yaptığınız tarlada bulduk. Bizim orada güneş hiç doğmadığı gibi güneş ışığı da olmayıp, burada güneşin doğmasından ve batmasından önce meydana gelen şekilde bir alaca karanlık mevcuttur. Yine de bizden çok uzakta olmayan, fakat çok geniş bir akarsu ile bizden ayrılmış bulunan bir ışık ülkesi görülmektedir.» Gervase of Tilbury’nrn, Harold VVilkins’in kitabından aktarılmış olan. Yeşil Çocuklar'la ilgili açıklaması bu şekilde sona ermektedir.
Metinde parentez içinde geçen düşünceler Yazar VVilkins’e aittir. VVilkins, 12. Yüzyıl’ın sonları ile 13. Yüzyıl'ın başlarında yaşamış olan Gervase'nin açıklaması ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır: «Bu kadar zaman geçtikten sonra, bu öykünün ne gibi gerçeklere dayanmış olabileceğini kestirmek güçtür. Muhakkak ki,bu öykünün içerisine belirli bir miktar Katolik menkıbeleri tarihi de katılmıştır...» Sonra, bir dipnotta, VVilkins şöyle yazmaktadır: «‘St. Martin’in Ülkesi' muhtemelen, Merlin'in ‘Gram- marye’ ya da ölülerle haberleşme (necromancy) ülkesi; bir yeraltı dünyası ya da alaca karanlık ülkesidir ki, Büyük Atlantis’in batışından sonra ‘tanrılar’ ya da tanrı - adamlar buraya inmeye zorlanmışlardır.
Buna ait imalara, Pato- gonya’dan Alaska'ya kadar, rastlamaktayız; ilk Grönland- lı’nın bir yeraltı dünyasından geldiğini söyleyen Grönland- lılar’ın misyoner Egede'ye anlattıkları tradisyonda da üstü kapalı atıflar mevcuttur. Amerikalı subay John Cleve Sym- mes, 1823 yılında, 'sıcak ve bereketli olan ve meyvalar iie sebzelerin bol bulunduğu' bir yeraltı dünyasına ya da bir iç küreye (inner sphere) uzanan Kuzey Kutup açıklığını (North Polar opening) bulmak üzere, alaycı bir Kongre'nin her iki meclisine de kendisine bir gemi vermeleri için dilekçe sunmuştu.»
|
|
|
David icke - DÜNYAYI GERÇEKTEN KiM YÖNETiYOR? |
Yazar: Emka - 19-02-2017, Saat: 11:43 - Forum: DAVID ICKE
- Yorum Yok
|
 |
Ben, David Icke, Illuminati isimli (kendilerini “aydınlanmış”-“illuminated” şahıslar olarak görmelerinden gelen bir isim) gizli bir global topluluğun eski çağlardan beri nasıl kontrol gücünü ve hakimiyetini elinde tuttuğunu, güçlerini Orta ve Yakın Doğu’dan (ve diğer merkezlerden) başlayarak önce Avrupa’yı ve, -İngiliz Krallığı ve diğer Avrupa imparatorlukları sağolsun-, Amerika kıtasını, Afrika’yı, Avustralya’yı, Yeni Zelanda’yı, Asya’yı ve kısacası bütün dünyayı yönetmek ve kontrol etmek için nasıl genişlettiğini açığa çıkarmakla uğraşmaktayım ve araştırmalarımı sürdürmekteyim. Ne zaman ki, bu imparatorluklar önceden işgal etmiş oldukları yerlerden çekildiler, Illuminati bu bölgelerde gizli topluluk şebekelerini ve Illuminati kanbağlarına sahip soyları arkasında bıraktı.
İşte o zamandan beri, bu imparatorluktan kurtulmuş sözde “özgür” ülkelerde bunlar kontrolü elinde tutmaya ve olayların gelişimini orkestra şefi misali yönetmeye devam ettiler. İki çeşit diktatörlük ve hapishane vardır. Birincisi, açık şekilde, göz önünde yapılan, net diktatörlüklerdir (komunizm, faşizm, vs.) ve ikincisi de tümünün içinde en etkili tür olan – üstü örtülü, gizli diktatörlüktür – özgürlük maskesi altına saklanmış diktatörlük. İnsanlar, eğer özgür olduklarını düşünürlerse, özgür olmamak adına isyan etmezler. Illuminati, uzun zamandır hazırlanmış ve düzenlenmiş bir planı yürürlülüğe koymak için çalışıyor. Bu Plan, bir dünya hükümeti, dünya bankası, dünya ordusu ve global bir bilgisayara bağlı mikroçiplenmiş bir insanlık yaratmaktır. Kullanılmaya hazır bir beyine sahip herkes, tüm bu yukarıda sayılan şeylerin, her geçen gün daha da hız kazanarak, gerçekleşmekte ve yüzeye çıkmakta olduğunu görebilir.

Global gücün bu yapısı altında, Avrupa Birliği (Avrupa Ekonomik Topluluğu serbest ticaret alanından evrimleşmiş olan), Amerikan Birliği (Kuzey Amerika serbest ticaret alanından evrimleşmekte olan), ve Pasifik Birliği (Asya Pasifik Ekonomik Topluluğu serbest ticaret alanından evrimleşmekte olan) gibi süper devletler dizayn edilmiş olacak. NATO (BM Barış Kuvvetleri ile birleşmekte olan), Birleşmiş Milletler’in evrimleşmesi ile ortaya çıkacak olan Illuminati dünya hükümetine egemenliğini vermek istemeyen ülkeleri hizaya sokmak için, planın bir parçası olarak dünya ordusu ve dünya polis gücü olma yolunda ilerlemektedir. Global kontrolün yapısı, piramitler içerisinde piramitlerdir. Tıpkı Rus kuklaları gibi, bir kukla diğer kuklanın içerisinde. Eğer günümüzün organizasyonlarına bakarsanız, görürsünüz ki her biri bir piramit şeklinde yapılanmıştır. Piramitin alt seviyelerinde bulunanlar, çalıştıkları organizasyonun gerçekte nerden ibaret olduğunu bilmezler. Onlar yalnızca her gün işlerini yaparlar ve evlerine dönerler.
Onlar, yaptıklarının, aslında çok belirgin ve kötü bir düzen ile gidişat yaratmakta olan diğer kişilerin çıkarları ile nasıl bağlantılı olduğunu bilmezler. Sadece, piratimin en üstündeki birkaç kişi bunu bilir. Böylece, bir organizasyon içerisinde, birkaç kişi binleri yönetip sömürerek, yine binlercesinin varlığından dahi haberdar olmadığı Illuminati Planı’nın gelişmesini sağlarlar. Bu yapının, ayni şekilde milyarları yönetip sömüren global bir versiyonu vardır. Bu “tek-bireysel” organizasyonlar, mesela; bankalar, ülkeler-arası şirketler, medya imparatorlukları, NATO, vs., sonrasında daha da büyük piramitlere bağlanırlar. Böylece bulursunuz ki, örneğin, global bankacılık piramitinin en tepesinde, tüm bankalar eninde sonunda ayni insanlar tarafından yönetilmektedir – yani Illuminati tarafından. Bu durum, ülkeler-arası şirketler, medya vs. için de aynen geçerlidir. Tüm bankacılık, iş dünyası, medya, ordu, politika ve gezegeni kontrol altında tutan diğer kuruluşlar piramitlerini kapsayan dev bir global piramit vardır. Bu piramitin tepesinde ise, global kontrol için Planlarını, görünüşte bağlantısız olan tüm kuruluş ve organizasyonlar aracılığı ile, ilerletip geliştirmekte olan Illuminati’nin en seçkin birkaçı bulunur.
Bu, neden hayatımızın tüm alanlarında, -bankacılık, iş dünyası, medya, politika, ve diğerleri- sürekli ve ardı arkası kesilmeyen global güç için merkezileştirme hareketlerinin gerçekleşmekte olduğunu açıklar. Tüm bunlar, AYNİ insanlar tarafından AYNİ planın düzenine göre yürütülmektedir. Websitemde bu Plan hakkında ayrıntılı bilgi veren makalelerimi ve yine site üzerinden sipariş edebileceğiniz kitaplarda muazzam enginlikteki bilgileri bulabilirsiniz. Illuminati, insanlığı zihin ve duygular aracılığı ile idare etmekte ve köleleştirmektedir. Dünyada birçok insan vardır, fakat onları fiziksel olarak kontrol altında tutacak bir kaç Illuminati vardır –küçük bir ölçü haricinde. Onlar, kitlelerin düşündüğü ve hissettiği yolu idare etmek zorundadır ki böylece hayatlarımızı Illuminati’nin istediği şekilde yaşar ve etrafımızdaki dünyayı Illuminati’nin istediği şekilde görürüz. Örneğin; en güçlü idare etme tekniği, benim “Problem – Reaksiyon – Çözüm” adını verdiğim tekniktir. Şu şekilde çalışır:
İnsanların hoşuna gitmeyeceğini bildiğiniz birşeyi sunmak istiyorsunuz. Bu, polise daha fazla yetki vermek, esas özgürlüklerin daha fazla zedelenmesi, ve hatta bir savaş bile olabilir. Bilirsiniz ki, eğer bu siyasetleri insanlara açıkca sunarsanız, onlar tarafından aşırı bir reaksiyon alacaksınız. Bu nedenle, önceden bir PROBLEM yaratırsınız, suç oranında bir artış, daha fazla şiddet, bir terörist bombası, bir hükümet çöküntüsü, veya savaş gitmesi için Saddam Hüseyin gibi Illuminati kuklalarınızdan birini alırsınız Bu problem için, sizin, yani aslında herşeyin arkasında olan gerçek kişinin değil de, başka birinin suçlandığını garanti altına alırsınız. Böylece, Amerika’da söyledikleri gibi, bir “avanak” yaratırsınız; bir sözde Oklahoma bombacısı Timothy McVeigh gibi, bir sözde Kennedy suikastcisi Lee Harvey Oswald gibi.
Sonra medyanı kullanırsın ve insanlara, senin imal edilmiş olayın hakkında ne düşünmeleri gerektiğini ve o olay için kimi suçlamaları gerektiğini söylersin. Ve bu da bizi ikinci bölüme getirir, insanlardan gelecek REAKSİYON’a – “Bu daha fazla devam edemez ! Buna karşılık ne yapacak ONLAR, ha? Bu da ONLARa rahatca ve açıkca, kendi yarattıkları problemlere ÇÖZÜMLER sunmaları iznini verir – Planlarını geliştirecek olan, global gücün daha fazla merkezileştirilmesi veya daha fazla esas özgürlüklerin zedelenmesi için yeni yasama getirilmesi. Bu teknik, tüm zamanlarda, insan zihni ve duyguları üzerinde kullanılmıştır, tıpkı beyni yıkanmış genç ve yetişkinlerin silahlarla çılgına dönmesi ve hemen arkasına acil silah kontrol yasalarının getirilmesi gibi. Bunu, silah bulundurmayan ve tutkulu bir şekilde şiddetsizliğe inanan biri olarak söylüyorum. Ama sokakstili yaşayacaksak kendi inançlarımızın ötesine bakmalı ve farketmeliyiz ki Illuminati kendilerine karşı silah KULLANABİLECEK herkesi sistematik olarak silahsızlandırmayı hedeflemektedir. Tıpkı Adolf Hitler toplama kamplarını doldurmaya başlamadan evvel, ayni silah-karşıtı yasama kampanyasını başlattığı gibi, aynisini günümüz dünyasında görmekteyiz.
Şimdi, bu Planın tarihinde çok önemli bir dönüm noktasında bulunmaktayız. Önümüzdeki aylar ve yıllarda, Illuminati tarafından oynanacak birçok kart beklemededir. İnsanlık tarihinde bir kavşak üzerindeyiz. Özgürlüğü seçebilir veya Nazi Almanya’sının global bir versiyonu olan global faşist devletin kontrolü altına düşebiliriz. Bu, böyle olmak zorunda değil, ama bunu durdurmak için de birçok koltuktan birçok kıç kaldırılmak durumunda. Websitem ve kitaplarım, size, bilinçli seçimler yapabileceğiniz, detaylı bilgi verecektir. Bu makalede okuduğunuz, bilinmesi gereken şeylerin yalnızca ufacık bir bölümü ve bu küçük özetin anlattığının tersine, resim aslında çok daha büyük ve çok daha olağanüstü. Websitemde ve kitaplarımda herhangi bir yere bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız!
|
|
|
Ruhların Görünmelerini Sağlayan Ektoplazma ve Organik Yapısı |
Yazar: Emka - 19-02-2017, Saat: 11:33 - Forum: Ruhlar
- Yorum Yok
|
 |
Bedenden ayrılmış, öbür âleme geçmiş bir ruhu normal halde göremeyiz. Onun görünebilmesi için kendisine dünya maddelerinden bir beden oluşturması lâzımdır. Beden oluşmasına yarayan bu madde fizik medyumlardan çıkan, ekto plazma denilen seyyal maddedir. Ekto plazma medyumun beden maddelerinin daha ince ve seyyal hale gelmiş şeklidir. Yapılan çeşitli tecrübelerde görülmüştür ki bu seyyal maddeler medyumun bedeninin her tarafından çıkabilmektedir. Fakat tercihen ağız, burun, kulak gibi tabiî deliklerden çıkmaktadır. Ba- zan medyumdan bize görünmeden çıkan ekto plâzma başka bir yerde oluştuktan sonra görünmektedir. Elbise bu maddenin bedenden çıkışma engel olamamaktadır. Yalnız elbiseden geçince şekli biraz başka türlü oluyor. Bu da onun dış tesirlerden etkilendiğini gösteriyor. Dışarı çıkan bu ekto plazma gayet hassas terazilerle tartılıyor. Medyumun tartısının tecrübe anında çıkan ekto plazmanın ağırlığı kadar azaldığı görülmektedir.

Medyum tecrübe sonunda tekrar o miktar kadar ağırlaşmaktadır. Bir tecrübede medyumun ağzından çıkan ektoplazmadan 1 cm. kadar bir parça kesiliyor. Bunun ağırlığı «0,101 gr.» geliyor. Sarımtırak beyaz renkte, kokusuz ve parlak bir halde bulunan bu maddenin labo- ratuvarlarda yapılan muayenesi sonunda yağla kaplı albümine benzer bir madde olduğu görülmüştür. İçinde ak yuvarlar (Lâkositler) çoktur. Adeta bir lenf sıvısını andırmaktadır. Schrenck Notzing çalışmalarıyla ekto plazma maddesinin yüzde ellisinin su olduğunu, kimyevî formülün yaklaşık olarak «C120 H1184 N218 S5 O249» olduğunu göstermiştir.
Bir ruhsal varlığın kendisine ektoplâzmadan bir beden oluşturması ancak medyumun aracılığıyla olmaktadır. Daha doğrusu bu maddelere doğrudan doğruya medyum etkili olmakta, medyum devamlı irtibat halinde bulunduğu ruhtan (Bedensiz varlıktan) aldığı tesirlerle onu şekillendirmektedir. Fakat burada medyum hiç şüphesiz devamlı olarak irtibatta bulunduğu ruhsal varlık tarafından yönetilmektedir. Bu görünen ruhların resimleri çekilmekte, çeşitli bilim adamları tarafından onlarla bilimsel deneyler yapılmış bulunmaktadır. Meşhur Fransız Fizyoloji Profesörü Dr. Charles Richet kendisini B.B. ismiyle tanıtan bir görünen varlıkla yaptığı tecrübede içinde barit eriyiği bulunan bir suya üfletilmiştir ozaman suyun bulandığı görülmüştür.
Barit suyunun bulanması üflenen havada karbon dioksit bulunduğunu, yani onun ciğerlerinden geldiğini göstermektedir. O halde bu ekto plazmadan oluşan bedende bir ciğer bulunmaktadır. Ayrıca yapılan başka deneylerde de görünen ruhun kalp sesleri tespit edilmiştir. Resmi alman, kâlp sesleri duyulan, teneffüs' e.ttiği de kimyevFlnF deneyle ortaya konulan bu görüT nen ruhlara; bunlara hakikat değildir, denebilir mi? Halen fizik medyumlarla yapılan celselerde (Seans) gerek İngiltere'de, gerekse Güney ve Kuzey Amerika'da çeşitli ruhsal varlıklar dünyadaki şekilleriyle dost ve akrabalarına görünmektedirler. Böylece ölümle yok olmadıklarını, başka bir âlemde, esiri maddeler içinde yaşamakta devam ettiklerini göstermektedirler.
|
|
|
İNDİGO RENGİ VE AURA |
Yazar: Spiritüeller - 18-02-2017, Saat: 18:26 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
 |
İlk kez 1970’lerde ortaya atılan “indigo” fikri, 1982’de Amerikalı bir pedagog olan, Nancy Ann Tappe tarafından yazılan, “Yaşamımızı Renk Yoluyla Anlama” isimli kitapta kullanılmıştır. Nancy Ann Tappe, bilimde sinestezi olarak kabul edilen (birleşik duyum) bir sendroma sahipti. Nancy, bu hastalığı sayesinde, insanların normalde göremediği, aura olarak isimlendirilen, bedenlerini çevreleyen elektromanyetik enerji alanların renklerini Kirlian fotoğraf makinesi gibi görmekteydi. 1970’lerde yeni doğan çocuklarda yeni bir tür aura rengi görmeye başlamıştı. Bu, onun yaşamı boyunca daha önce hiç görmediği bir renkti. Bu, indigo rengiydi ve yalnız dünyaya gelen bazı çocukları kuşatıyordu. Bu yüzden Nancy onları “indigo çocuklar” olarak isimlendirdi. Daha sonraki incelemeler bu çocukların ayrıca olağandışı kişilik tiplerine ve paranormal niteliklere de sahip olduklarını göstermeye başladı.

İndigo rengi elektromanyetik spektrumda 420 ila 450 nanometre dalgaboyunda, maviden mora kadar olan tonları içermektedir. Elektromanyetik tayfın insan gözü tarafından saptanabilen aralığı olarak bilinen Optical Spektrumda, geleneksel renk bilimcileri indigo rengini 7 bölümden biri olarak kabul ederken, modern renk bilimciler bu rengi ayrı ve kesin bir bolüm olarak kabul etmeyip, mordaki 450 nanometreden düşük dalgaboyları aralığı olarak kabul etmektedirler.
|
|
|
PSİŞİK DUYARLILIKLARI YÜKSEK OLAN İNDİGO ÇOCUKLAR |
Yazar: Spiritüeller - 18-02-2017, Saat: 18:16 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
 |
İçinde bulunduğumuz çağ nedeniyle, bu çocuklar daha donanımlılar. Psişik Yetenekleri ve Psişik duyarlılıkları hayli yüksek olan Kristal çocuklar, ilk yedi çakrası aktive olarak bu gezegene geliyorlar. Bilgi çağının getirdiği avantajlarla ve yoğun uyaranlar sayesinde, daha çabuk öğrenme ve hatırlama kapasitesine sahipler. Yüksek potansiyelde Dünyaya geliyor, ama bu potansiyeli yaşama geçirebilmeleri, bulundukları koşullara ve aile eğitimlerine bağlı. Farkındalık yolunda çok hızlı da yürüyebilirler, veya bizim anlayışsızlığımız nedeniyle bir yerde takılıp kalabilirler de.
Kristal Çocuklarla ilgili yazı yazan, internet sitelerinde yayınlanan danışman psikolog ve terapist Doreen Virtue önerilerine bir göz atalım:
● Onları sözel değil, görsel yöntemlerle eğitin,
● Hiçbir konuda zorlamayın, açıklamalarda bulunun,
● Onlara bağlanın, yani sık sık beraber olun ve dokunun,
● Hayvanları örnek gösterin; “Bak köpek seni izliyor...” gibi,
● Kuralcı olmayın, dürüst olun ve onlara kendileri olma özgürlüğünü verin,
● Siz kendinize iyi bakın, temiz, bakımlı ve etkili olun,
● Onları asla küçümsemeyin, arkadaş gibi ilişki kurun,
● Sesinizi melodik biçimde, yani tonlayarak kullanın,
● Meraklarını giderin, öğrenin ve öğretin,
● Dikkatinizi verin, onları ihmal etmeyin, yalan söylemeyin,
● Sabırlı ve tutarlı olun, onlara süreklilik sağlayın,
● Siz ne düşünürseniz, onlar öyle olacaklardır, onları negatif tanımlamayın, onlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz,
● Onların imgelerine, yani canlandırmalarına veya hayallerine katılın,
● Onlara enerji yardımı yapın. Mümkünse meditasyon ve yoga öğretin,
● Onları tartışmasız sevin.
●Onlara kendi negatif, ayrımcı, bölücü, fanatik, tutucu, geleneksel ve zarar verici düşüncelerinizi aşılamayın. Çünkü geçmişte ve şu anda hiçbir konuda haklı ve başarılı değilsiniz.
|
|
|
MADDİ DÜNYAYI KONTROL ETMEK |
Yazar: Emka - 18-02-2017, Saat: 15:19 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Gerçekliği araştıran Kabalistik araştırmacılar, gerçekliğin kendi dünyamız ve üst dünyalardan ibaret olduğunu keşfettiler. Tüm dünyaların en alt seviyesi içinde bulunduğumuz bizim dünyamızdır, geriye kalan diğerlerinin hepsi manevi dünyalardır. Manevi dünyalarda, bizim dünyamızda bulunduğu şekli ile fiziksel madde anlamında bir şey yoktur. Manevi dünyaların maddeleri olarak sadece arzular, güçler ve düşünceler vardır. Bizler kendi dünyamızın maddesini kontrol edebildiğimizi düşünürüz fakat daha üst bir seviyeye yükseldiğimiz zaman anında maddenin bir sonuç olduğunun farkına varırız.

Madde, Üst Güçler, Üst Dünyalar tarafından işletilmektedir. Bizler, henüz bu dünyalarda olmadığımızdan, maddeyi kontrol edebilir durumda değiliz. Eğer herhangi bir şeyi değiştirmek istiyorsak, o zaman kendi derecemizin üzerine, bizim üzerimize uygulanmadan evvel hazırlıkların yapılmış olduğu yere yükselmemiz gereklidir. Sadece bu seviyede, herhangi bir şeyi değiştirme yeteneğini edinmeyi ve anlamayı belli bir seviyede edinebileceğiz. Yaşam sürekli olarak kendini tekrar ederek bizlerin hiçbir şeyi kontrol edemediğimizi bizlere sık sık ispatlamaktadır ve bizler yaşamın uçup gitmesinin farkına varana kadar kendimizi altın yıllarımızda hissederiz.
Teknolojik gelişmelere rağmen, insanlık bundan da ileri gelişmeler hakkında tamamen şaşkına dönmüş durumdadır. Şu anda bizler felaket denebilecek bir durumdayız çünkü dengeden olabileceğimiz kadar uzak durumdayız ve maddeden daha üst bir seviyede herhangi bir şeyi değiştirme kuvveti ve anlayışını edinene kadar, dinlenebilecek bir anımız bile olamayacak. Sadece, dünyamızı işletmekte olan seviye ve güçlere yükseldiğimiz zaman, bizler de bu çok istediğimiz denge koşuluna ulaşabileceğiz.
|
|
|
PSİŞİK VE SPİRİTUEL KORUNMA |
Yazar: Magnetho - 17-02-2017, Saat: 18:15 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
 |
Psişik ve spiritüel korunma ile ilgili bir çok düşünce okulları vardır. Burada işaret etmek istediğim en önemli nokta şu ki bu teknikler sadece dördüncü boyut varlıklarına ve enerjilerine gücünüzü verdiğiniz sürece gerekli olan tedavi edicilerdir. Ruh sevgi seviyesine (beşinci yoğunluk) yükseldiğinde korunma artık gerekli değildir.
Gerçekte “karanlık güçler” yoktur sadece çok az ışığı olan enerjiler ve varlıklar vardır. Bundan dolayı tüm korunma tekniklerinin karanlık illüzyonundan enerjiyi geri çekmek için tasarlandığını kavramak önemlidir.
Korunmaya iki türlü yaklaşım vardır – ışığı kucaklamak ve karanlığı dağıtmak. Enerjileri varlıkları veya düşünce formlarını salıverirken her zaman onların Tanrı’nın ışığına gittiğini imgelersiniz ve kutsamalarınızı sunarsınız. Öfke ile salıvermek onları defetmez çünkü öfkenin titreşimi bu tür enerjileri çeker. Eğer enerjisel bağlardan özgür bir hayat yaşamak istiyorsanız bağışlamak önemlidir.
Bağlardan söz ederken tekniklere girmeden önce bir not daha. Çoğu negatif enerjiler varlıklar ve düşünce formları onları kendimizden uzak tutmamamız için bir tür rahatlık veya “ödül/rüşvet” sağlarlar. “Posesyon” olarak adlandırılan vakaların hemen hemen % 80’inde itici gelen varlıklar bağışlayamadığımız ve unutamadığımız vefat etmiş aile üyeleridir. Onlarla olan bu bağlar onları ve kendimizi eski enerji kalıplarında esir tutar. Onları ışığa salıverdiğimizdetekamüllerine yardım edilir ve omuzlarımızdan ağır bir yükü bırakırız. (Şüphesiz tüm varlıkların özgür iradesi vardır ve vefat etmiş varlıklar ışığa GİTMEMEYİ seçebilirler ama en azından kendimizi sağlıksız bir işbirliğinden özgürleştirmiş oluruz.)
Teknik 1: Egemenliğimizi Bildirmek
Kendinizi Baba’nın altın ışığı ve Anne’nin gümüş ışığı ile dolmuş olarak gözünüzde canlandırın. Altın ışığın aşağıya doğru spiral şeklinde inerek taç çakranıza girdiğini ve bedeninizi sıvı altın ışık ile doldurduğunu görün. Gümüş ışığın ayaklarınızdan (eğer ayakta duruyorsanız) veya omurganızın tabanından (oturuyorsanız) yukarıya doğru yükseldiğini ve omurganızda spirallendiğini görün. Baba’nın altın ışığı İlahi Lütuf Anne’nin gümüş ışığı Kutsal Kundalini olarak bilinir. Birbirine sarılan yukarı ve aşağı ilerleyen spiraller “yılan” şekli oluşturur modern tıp sembolü. Kalp merkezinde her yere yayılan beyaz ve pembe ışık imgeleyin. Bu şefkatin ışığıdır. Aşağıdaki komutu okuyun tamamlandığını hissedene kadar tekrarlayın:
“EN YÜKSEK TANRI ADINA % 100 SEVGİDEN KOŞULSUZ SEVGİ IŞIĞINDAN OLMAYAN TÜM ENERJİLERİN VARLIKLARIN VE DÜŞÜNCE FORMLARININ BENİM YERİMİ HEMEN TERKETMELERİNİ EMREDİYORUM! SİZ ŞİMDİ TANRI’NIN SEVGİ DOLU IŞIĞINA SALIVERİLDİNİZ!”
Sonra onların gittiğini ve Tanrı’nın ışığına çekildiklerini görün. Sonra şöyle söyleyin “SİZİ BAĞIŞLIYORUM SALIVERİYORUM VE ŞU ANDA EN YÜKSEK TANRINIZA GİTMENİZ İÇİN KUTSUYORUM”

Teknik 2: Rehberlerinizi Değiştirmek
Hepimizin ruhsal rehberlerimiz vardır. Genellikle onlar bizim yararımıza niyetlere sahiptir bazı rehberler bizler büyür ve tekamül ederken kendi yararlarına davranırlar. Bu zamanlarda rehberlerimizin bütünüyle ışıktan ve bütünüyle bize hizmette olmaları önemlidir. Bu durumu sağlamak içinaşağıdakini kullanın:
(Yapabiliyorsanız) rehberlerinizi gözünüzde canlandırın ve şöyle söyleyin. “BU ZAMANDA TANRI’NIN SEVGİ DOLU IŞIĞINA %100 HİZALANMIŞ OLANLARIN YERİMDE KALMASINA İZİN VERİYORUM. TÜM DİĞERLERİ ŞİMDİ TERKETMEK ZORUNDA!”
Tanrı’ya % 100 hizalanmamış rehberleri görün ve onların ışığa çekildiğini görün. “HİZMETİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. IŞIĞA YOLCULUĞUNUZDA SİZİ KUTSUYORUM VE İYİ OLMANIZI DİLİYORUM” deyin.
Sonra şöyle deyin; “TANRI’NIN SEVGİ DOLU IŞIĞINA %100 HİZALANMIŞ OLAN VE MAKSİMUM RUH BÜYÜMEM ZEVKİM VE REFAHIM İÇİN MÜKEMMEL OLAN REHBERLERE HOŞGELDİNİZ DİYORUM”
Şimdi yeni rehberlerin yerinize geldiğini gözünüzde canlandırın ve onlara hoş geldin deyin ışığa hizmet için geldikleri için teşekkür edin.
Teknik 3: Dua
Araba kullanırken veya meşgul iken ve meditasyon yapmak için zamanınız yoksa aşağıdakini kendinize yüksek sesle veya içinizden söyleyin:
“BEN IŞIĞIM IŞIĞIM IŞIĞIM BEN SEVGİYİM SEVGİYİM SEVGİYİM BEN TANRIYIM TANRIYIM TANRIYIM.”
Durum müsaitse bunları okurken altın ışıktan güç alanının sizi sardığını gözünüzde canlandırın.
|
|
|
200 YAŞINDAKİ MEDİTASYON YAPAN MUMYA |
Yazar: Magnetho - 17-02-2017, Saat: 17:48 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Moğolistan'da bulunan 200 yaşında olduğun tahmin edilen Lotus poziyonundaki rahip büyük tartışma yarattı. Çünkü rahibin ölmediği meditasyon yaparken aydınlanmaya ulaşarak yükseldiği iddia edildi. Bazıları ise rahibin derin meditasyonda olduğunu ve uyanabileceğini öne sürdü.
Uzmanlar ise Budist rahibin henüz canlıyken medistasyon sırasında mumyalandığını söylüyor. Bu doğru olsa bile neden bir Budist rahibin meditasyon sırasında mumyalandığı sorusu ortaya çıkıyor? Bazı keşişlerin yemek yemeden ve su içmeden haftalarca yaşayabildiği ortaya çıkmıştı. Bu mumya iki yüz yıl kadar dayanabileceği düşünülerek mi mumyalanmıştı.
Şu an için Budist din adamları arasında en fazla kabul ettiği görüş meditasyon yapan rahibin gerçek aydınlanmaya ulaştığı yönünde.Meditasyon uygulayıcılarının Buda gibi üst bilinç seviyelerine ulaşmayı amaçlandığı bilinmektedir.
|
|
|
YERYÜZÜNDE İLK İNSAN NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR? |
Yazar: Emka - 17-02-2017, Saat: 05:31 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Şu anda çağdaş bilimin cevap veremediği on sorudan bir tanesi de, insanlığın yeryüzünde ilk olarak nasıl ortaya çıkmış olduğu sorusudur... şimdi sizlere Ezoterizm’de insanın ilk ortaya çıkışı ve insanlığın unutulmuş kökeniyle ilgili bilgileri aktarmaya çalışacağım... Bu bilgiler sizlere pekçok çağrışımları da beraberinde getirecektir. Binlerce yıl öncesine dayanan bu bilgiler, uzun bir süre eski inisiyatik mabetlerin duvarları arasında saklı tutulmuş ve daha sonra buralardan sızan bazı belgeler vasıtasıyla günümüze kadar gelebilmiştir.
Türkiye’de ilk kez bir kitapta yayınlanmakta olan bu bilgileri dikkatle tetkik etmenizi öneririm. Bu vesileyle önemli bir konuya ışık tutma imkanı bulabilmemiz mümkün olacaktır. Bu önemli konu, az önce üzerinde durmaya çalıştığımız, mitolojik ve dini öğretilerde sözü edilen insanın cennetten kovulmasının ne anlama geldiğine de, ayrıca bir açıklama getirecek mahiyettedir. İnsanlık nereden gelmiştir? şu anda hangi noktadadır? Ve nereye doğru gitmektedir? Yeryüzü insanının ilk atası nasıl ortaya çıkmıştır? Yeryüzü insanının kozmik akrabaları kimlerdir?
İNSANLIĞIN GİZLİ KÖKENİ
Cennetten kovuluş sembolüyle ilgili bazı örnekler vermiştik. İlk insanın nereden geldiği sorusuna mitolojik ve dinsel öğretiler tek bir cevap verir: Cennetten... Peki, bu cennet nasıl bir cennettir?... Kutsal kitapların hepsinde “ilk insan” dan bahsedilir. Üstü örtülü sembolik bilgilerle, bu sır insanlara anlatılmaya çalışılmıştır. Ancak açık bir bilgi verilmemiştir. Gerek Hint kökenli belgelerde, gerekse İslam, Mısır ve Babil Ezoterizmi’nde ilk insandan yoğun olarak bahsedilmiştir. Bu konuyu uzun uzun anlatan kutsal kitaplardan biri de Tevrat’tır. Kutsal Kitaplar’da sözü edilen bu meseleyi tam olarak anlayabilmek için yine Ezoterizm’e müracaat edeceğiz... Ezoterik bilgilere göre, ki bunu kutsal kitaplar da teyid etmektedir, yeryüzünde birçok devirler geçmiştir.
Bunların ilkine “Altın Çağ” adı verilmiştir. Buradaki altın sözcüğü bilinen anlamıyla altın madeninin bol bulunduğu bir devri değil, kalite olarak ileri bir seviyeye ait bir sürecin yaşanmış olduğunu gösterir. Son derece ileri seviyeli bir insanlığın devrini anlatmak için kullanılan bir semboldür. Değerli bir çağ anlamındadır. Daha sonra sırasıyla: “Gümüş”, “Bronz”, “Kahramanlar”, ve son olarak da bizim devremiz insanlığının içinde bulunduğu “Demir Çağı” gelmektedir. Dünya insanı olarak gelinen nokta neresidir diye soracak olursanız; Ezoterik bilgiler bu soruya cevap olarak, “Demir Çağı”nın sonlarına doğru gelindiğini söylemektedir. Yine aynı Ezoterik bilgilerde, “Demir Çağı”nın sonunda yaşanacak bir aydınlanmayla (Kıyamet) yeniden dünya üzerinde eskiden olduğu gibi altın bir devrin yaşanacağına işaret edilmektedir.
Yeryüzündeki ilk insanın, bir zamanlar iddia edildiği gibi tek hücreli canlılardan gelişe gelişe ortaya çıkmadığı artık bilimsel olarak anlaşılmış durumdadır. Ezoterik bilgiler bunun böyle olamayacağını zaten binlerce yıldır söylemekteydi. İnsan vücudu organik bir yapı olarak, özel bir tarzda meydana getirilmiştir. Yani yapılmıştır. Bir üretim mahsülüdür. İnsan organizması, bir dizi tesadüflerin sonucu değil, çok yüksek bir bilimin kendi potasında meydana getirdiği bir yapıdır. Eski tarihi belgeler ve kutsal kitaplar değişik bir bakışla incelenecek olursa, insanın meydana getirilişinin iki safhalı olduğu görülecektir. Birincisi: Galaktik İnsan İkincisi : Yeryüzü İnsanı Ezoterik bilgiler ışığında elde edilen bilgiler bundan sonrası için neler söylüyor? şimdi bunları sırasıyla sizlere aktarmak istiyorum: “Galaktik insan, bir zamanlar yeryüzünde ‘Altın Çağı’nı meydana getirmiş olan varlıklara verilen bir isimdir.
Bunun yeryüzündeki insan ile çok uzaktan bir akrabalığı vardır.” Yeryüzü insanının ilki olarak, Kutsal Kitaplar bize “Adem”den bahsederler. Peki insanın meydana getirilişi yeryüzünde mi olmuştur? Yoksa başka bir mekanda meydana getirildikten sonra yeryüzüne mi getirilmiştir? Yavaş yavaş konuyu açmaya çalışalım. Bakalım nelerle karşılaşacağız? Tevrat’ta iki farklı yaradılıştan söz edilir: Birincisi: Elohimler’in yarattığı insan. İkincisi : Yehova’nin yarattığı insan.
Burada sözü edilen yaradılış bir imalattır. Yani Kaadir-i Mutlak Yaradan’ın yaratma fiili değil, yüksek seviyeli varlıkların mevcut maddeleri kullanarak ortaya çıkarttıkları bir imalat söz konusudur. Bu iki durumu birbirinden ayırmak gerekir. ‘Elohimler,’ Galaktik Uygarlıklar’ın senyörleridir. ‘Yahve’ de bu senyörlere dahil olan ve yeryüzündeki insanların gelişimiyle yakından ilgilenen vazifeli varlıklar grubunun başı ya da sözcüsü konumunda olan kozmik bir varlıktır. ‘Elohimler’in meydana getirmiş olduğu insan tipi (Galaktik İnsan) ile, ‘Yehova’nın meydana getirmiş olduğu, bizim devremiz insanı olmak üzere iki ayrı ‘Adem’ vardır. Biri bizim devremizin, diğeri eski devirlerin Ademi’dir.
Birinci Adam’le ikinci Adem arasındaki farkları Kutsal Kitaplar ince nüans farklarıyla ifade etmişlerdir. Dikkatlice incelenecek olursa bunlar ayırdedilebilir. Burada araştırmacıların dikkatinden kaçmaması gereken bir diğer husus da, İslam’ın Kutsal Kitabı Kur’an-ı Kerim’de, Galaktik Adem’den değil, doğrudan doğruya bizim devremizin Adem’inden bahsedilmiş olmasıdır. Fakat diğer Kutsal Kitaplar ayrıca yeryüzünde meydana gelmemiş olan, fakat bütün bir galaksi içerisinde kendisini temsil eden, gelişmiş bir Adem’den bahsederler. Ancak Kur’an-ı Kerim’de de bizim neslimizden öncesine ait başka nesillerin yeryüzünde bir zamanlar yaşadığı birçok ayette açıkça beliritilmiştir.
İşte onlardan sadece bir tanesi: “Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve ardından başka bir nesil yetiştirdik” (En’am Suresi: 6/6) Görüldüğü gibi her ne kadar Galaktik Adem’den bahsedilmese de, Kur’an’da bizim neslimizin haricinde de nesillerin yeryüzünde yaşadığı ve dolaylı olarak başka Ademler’in de mevcut olduğu anlatılmaktadır. Kaldığımız yerden devam edelim... Altın Çağ’ın yaşandığı dönemlerde yeryüzünde Galaktik Irk’a mensup varlıklar bulunmaktaydı. Galaktik Irk’ın en son uzantıları olarak, Mu ve Atlantis Uygarlıkları’nı görmekteyiz. Kutsal Kitaplar’da sözü edilen büyük tufanla birlikte bu Galaktik Irk’ın son temsilcileri de yeryüzünden silinmişler sadece çok küçük bir kısmı bizim kıtalarımıza göç ederek varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Ezoterizm’de bu varlıklara “Naakaller” adı verilir. Ezoterik kayıtlar Naakaller’in Tibet dolaylarında gizli bir yeraltı uygarlığı oluşturduğundan bahseder. Agarta adı verilen bu yeraltı uygarlığı günümüzde hala varlığını sürdürmektedir. “Galaktik Irk”ın yeryüzünden kaybolmasından hemen önce, bizim devremizin başlangıcını teşkil edecek fizik bedenlere ihtiyaç vardı. Zaman bir hayli ilerlemiş ve insanlığın aşamalı aşağıya iniş sürecinin bir sonucu olarak, “Demir Çağı”nın bedenleri imal edilmesi gerekiyordu. Bu tamamıyla bir laboratuar çalışmasını gerektiren, genetik biliminde uzmanlaşmış “Galaktik İnsanlar”ın yapabileceği bir işti. Tevrat’ta anlatılanlardan; Yehova ve grubunun, muhtelif gezegenlerde, her devreden sonra ruhi varlıkların gelişim süreçlerini sürdürebilmeleri için doğacakları biyolojik bedenleri imal ettiklerini anlıyoruz. İşte bu noktada Tevrat’ta Yehova olarak isimlendirilen “uzaylı” varlıklar devreye girmiş ve bizim devremize ait ilk bedenleri imal etmişlerdir. Bu sır tüm dinlerde ve tüm mitolojilerde üstü örtülerek anlatılmıştır.
Mitolojik anlatımlarda geçen ilahların bir kısmı, sözünü etmeye çalıştığımız Galaktik Irk’a mensup ileri seviyeli insanların sembolüdür. “Ruhsal İdare Mekanizması”na bağlı olarak çalışan bu uzaylıların, dünya üzerinde ne kadar önemli bir fonksiyon gördükleri, dinlerin ve mitolojilerin tam anlamıyla açıklığa kavuşmasından sonra çok daha iyi anlaşılacaktır. Ancak günümüze kadar gelebilen Ezoterik kayıtlarda bunlarla ilgili son derece önemli bilgiler mevcuttur. Ne yazık ki yurdumuzda bu konuyla ilgili fazla bir araştırma yapılamamış ve kamuoyu bu konuda yeterince bilgilendirilememiştir. ***
Dini Öğretiler’de Adem’in meydana getirilişiyle ilgili bir başka ilginç ayrıntı daha verilir. İslam’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim’de, Adem’in balçıktan yaratıldığı söylenir. Buna benzer ifadeler diğer dinlerde de vardır. Örneğin İbraniler’in Kutsal Kitabı Tevrat’ta Adem’in yerin tozundan yaratılmış olduğu anlatılır. Her iki ifade de birbiriyle aynıdır. Balçıktan ya da yerin tozundan yaratılmak ne demektir? Burada kastedilmek istenen, doğrudan doğruya dünyasal bir molekül yapısıdır. Dünyaya ait moleküler yapının kullanılmış olmasıdır.
Bu bizim devremizin Ademi’dir. Diğer Adem’in moleküler yapısı ise tamamen farklıydı. Dünya’ya ait değil dünya dışına ait bir yapıdan oluşmuştu. Yani Elohimler’in dünyasından.... Böylelikle değişen yeryüzü şartlarına en uygun Adem soyu meydana getirilmiş oluyordu... Demir Çağı’nın çocuklarının, bedenlerinin ilk örnekleri artık hazırdı... Galaktik Uygarlığın temsilcileri ise, geçmişin anıları arasında eriyip gitti... Ama izlerini ve hatıralalarını dünyada bırakarak...
|
|
|
BİR TÜRLÜ ÇÖZÜLEMEYEN TANRILAR MESELESİ |
Yazar: Emka - 17-02-2017, Saat: 05:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Diğer eski toplumların kültürlerinde olduğu gibi, Vedalar’da da birçok ilahla karşılaşırız. Bu ilahlar onların putperest olduklarını hiç bir zaman göstermez. İlah demek yaradan demek değildir. Eski devirlerde yaşayan insanların inançlarını ve kültürlerini tam anlamıyla anlamak istiyorsak başta bu meseleyi açıklığa kavuşturma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bu kültürlere nüfuz edebilmemiz imkansız bir hale gelecektir ki, günümüzde böyle bir sıkıntının özellikle yurdumuzda yaşanmakta olduğunu söylemek istiyorum. Nedense bir türlü bu konu açıklığa kavuşturulmamıştır. İlahlar, tanrılar ya da tanrıoğulları olarak geçen ifadelerin hepsi kullanıldığı yere göre değişik anlamlar ifade eder. Bunları başlıca 3 grupta toplayabiliriz.

1- Bilgeleri ve Büyük İnisiyatörleri İfade Eder: Bunlar çoğunlukla Atlantis’te yaşamış olan bilge rahiplerdir. Mitolojilerde ilahlar olarak ele alınmıştır. Thoth ve Hermes bunlar içinde en çok bilinenleridir. Bu grupta ele alınan ilahlar ve tanrılar aynı zamanda bazen inisiyasyondaki öğretmenleri bazen de bu inisiyasyondan mezun olan öğrencileri de ifade eder.
2- Kozmik Yasaları İfade Eder: Evrende mevcut olan bazı yasaları ve prensipleri ifade eder. Yunan Mitolojisi’nde geçen Zaman Tanrısı: Kronos, Ateş Tanrısı: Hapehistos bu sınıfta ele alınan ve kozmik yasaları ve prensipleri ifade eden sembollarden sadece bir kaç tanesidir.
3- Ruhsal İdare Mekanizması’nı Anlatır: Fizik dünyaların görüp ve gözeticiliği fonksiyonunu belirli bir plan dahilinde yürüten ve ruhsal potansiyalleri son derece gelişmiş yönetici varlıkların sembolik anlatımlarıdır. Dinsel öğretilerde sözü edilen “Rab” ve “Baba” sözcükleri bu grupta değerlendirilmesi gereken sembolleri içerir. Konunun bu yönü yüzyıllardır büyük bir sır olarak saklanmıştır. Ancak konunun bu yönü tüm mitolojilerde ve dinlerde kısmen açık bir şekilde insanlara anlatılmıştır. Araştırıldığında herkesin karşısına çıkmaya hazır beklemektedir. “Kutsal Ruh”, “Büyük Ruh”, “Baba”, “Rab”, “İndra”, “Zeus”, “Ruhül Kudüs”, “Yehova”, “El İlah”, hep bu grupta geçen önemli sembollerdir. Bunların hiç biri, Kadir-i Mutlak Yaradan anlamında kullanılan isimler değildir. Bu iki hususu kesin olarak birbirinden ayırmak gerekir. İşte eski devirlerde yaşayan insanların inançlarını ve kültürlerini anlatan mitolojik ve dinsel metinlerde geçen ilahlar ve tanrılar sözcükleri kısaca özetlemeye çalıştığım bu üç gurupta ele alınmıştır. Hangi sembolün hangi gurupta işlendiğini ortaya çıkartmak için karşılaştırmalı araştırmalara gerek vardır. Burada sadece konuya kısaca bir giriş yapabilmek için bu ön bilgileri vermekle yetiniyorum.
|
|
|
|