Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1196 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1196 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 255
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 363
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 793
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 713
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,566
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,950
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,171
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,335
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,585
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,866

 
  Reptilianlar Kimdir, Neye Benzerler?
Yazar: Spiritüeller - 06-11-2016, Saat: 20:57 - Forum: REPTİLİANLAR - Yorum Yok

Reptilian adı verilen varlıklarla ilgili ilk bilgiler ufoloji dahilinde yani ilk ufo gözlemleriyle ortaya çıkmıştır. Uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden insanların anlattıkları ortak noktalardan edinilen bilgilerle, reptilianlar hakkında bildiklerimiz oluşmaya başlamıştır.

İnsanoğlu, dünya dışı yaşam ile tarih boyunca ilişki kurmuştur. Bunun kanıtlarına birçok tarihi belgede hatta taş devrine ait mağara resimlerinde dahi rastlamak mümkündür. Ancak biz bu süreci yakın tarihimiz üzerinden incelemek istersek, çağdaş zamanlı dünya dışı varlıklarla temas akımının, Polonyalı profesör “George Adamski” ile başladığını görüyoruz. Adamski, insana benzeyen uzaylılarla tanıştığını dile getiren ilk kişidir.
george-adamski-orthon.jpg
Çağdaş zamanımızın, dünya dışı varlıklarla teması 3 evreden oluşmaktadır;

1-“George Adamski” ve “Howard Menger” başlayan ilk evrede karşılaşılan varlıklar, daha çok insana benzeyen: sarışın mavi gözlü “Nordik” denilen güzel, yakışıklı, çekici ve sevecen varlıklardı.

2-İkinci evrede ise gri varlıklar görülmektedir. Bu varlık 1.50 m. Boylarında vücutları oldukça zayıf ve narin görünümlü fakat kafaları vücutlarına oranla oldukça büyük olan korkutucu görüntüsü olan varlıklardır. Bunlarla, bilinen ilk teması gerçekleştiren ise “Betty Barney Hill” dir. Barney Hill, temasa geçtiği bu varlıkların kara kalemle çizimini ve heykel tasfirini yapmıştır. 1990’lı yıllara kadar dünya üzerinde çok pek çok insan gri varlıklarla karşılaştılar. Günümüzde uzaylı dediğimizde aklımızda canlanan uzaylı tasfiri bu varlıklara aittir.
betty-barney-hill.jpg
3-Üçüncü evre ise bu yazımızın asıl konusunu oluşturan yarı insan yarı sürüngenimsi (kertenkele) görüntüsü olan reptilianlardan oluşuyor. Reptilian ırkının da kendi arasında üç-dört grubu bulunmakla birlikte en çok rastlananlar iki ayağı üzerinde yürüyen; vücutları ve yüzleri kertenkele derisine benzeyen, gözleri de sarı renkli, dikine çizgilerden oluşan adeta bir yılanın gözüne benzer ve hipnotize etme gücüne sahiptirler. Reptilianlar çok zeki varlıklar olup aşırı bir bilgi birikimine sahiptirler. İnsanları etkisi altına alabilirler ve telepati gücüyle konuşurlar.
draco.jpg

Reptilian varlıkların kendi aralarında sınıf farklılıkları ve hiyeraşiler bulunmaktadır. Bu varlıklar arasında en az görülen tür “Drakolar”dır. Drakolar süt beyazı bir ten rengine, kırmızı parlayan gözlere sahiptirler. Bunlar kendilerini en üst varlık olarak görmektedirler. Şuna da değinmekte fayda görüyorum; Reptilianlar zaten ırk olarak kendilerini en üst varlıklar olarak görmektedirler ama kendi ırk içerisindeki hiyerarşide ise Drakolar en üsttedir.

Bir diğer reptilian ırkı ise kanatlı drakolardır. Bunlar 2-3 metre uzunluğundadır, yarasaya benzeyen devasa kanatları bulunmakta, kuyrukları ve boynuzları vardır.

[b]reptilian.jpg[/b]

Reptilianların vücutları hem enerjik hem de fiziki (madde) yapıya sahiptirler. En önemlisi de bu varlıklar vücutlarını istediği şekle sokabilirler ve insanlara istedikleri biçimde gözükebilirler. Yani istediği bir hayvanın şeklini alabilir ya da daha da ilginci herhangi bir tanıdığınızın görüntüsüne bürünebilirler. Bu özelliklerinden dolayı bir çok kaynakta bunlardan şekil değiştiren (shapeshifter) olarak da bahsedilmiştir.

İnsanların zihnindeki önemli anıları tararlar ve o zihindeki en önemli kimse o kişinin kılığına girmeyi tercih ederler. Reptilianlarla temasa geçen bir kadının anlattığına göre kadın: evinde bir gece uyanır ve  ölmüş kocasının karşısında dikildiğini görür, kocasının ruhunun kendisini ziyaret ettiğini düşündüğü anda o karşısındaki görüntü değişir ve yeşil derili, yılan gözlü bir varlık şeklini alır. Yaptığı araştırmalardan sonra kadın, bu varlığın reptilian olduğunu öğrenir.


Reptilianlar, istedikleri zaman görünmez olabiliyorlar, kapalı kapılar ve kalın duvarların içinden geçebiliyorlar. Tüm bu özellikler, bizlere sanki doğaüstü güçler gibi gelebilir ama bilim yeterince geliştiğinde maddenin atomlarına hükmedecek bilgi birikimi oluştuğunda bu gibi eylemler gerçekleştirilebilir. Kuantum fiziğine göre görünmezlik ve maddelerin birbiri içerisinden geçmesi mümkün olabilir.Reptilianlar’ın etrafında manyetik alanlardan oluşan auralar mevcuttur. 

Ellerinde 4 parmak bulunur, el ve ayakları pençe şeklindedir.

Bu konuyu yazdır

  Zombi Kıyameti İçin 5 Bilimsel Neden
Yazar: Spiritüeller - 06-11-2016, Saat: 16:33 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Popüler kültürün son yıllardaki en büyük atılımı zombilerdir dersem sanırım yanlış olmayacaktır. Zombiler üzerine sayısız dizi, film çekilmiş binlerce roman ve makale yazılmış, özel danslar kareografize edilmiş hatta festivaller dahi düzenlenmiştir.

Kökeni haitideki vuudu büyücülerine dayanan, popüler kültürde ise öldükten sonra dirilip insan eti yemekten başka bir şey düşünmeyen zombiler için bilimsel olarak salgına yol açabilecek 5 konuyu sizler için araştırdım ve risk sınıfına göre 

Zombi kıyameti için 5 bilimsel neden:

1. BEYİN PARAZİTLERİ
Parazitlerin, kurbanlarını beyinsiz zombi vari kölelere çevirmeleri doğada çok sık rastlanan bir şeydir. Toxoplasmosa Gondi adlı bir parazit bize bunun ne kadar korkunç bir şey olabileceğini gösteriyor.

Bu parazit farelere bulaşıyor ancak sadece kedilerin bağırsaklarında çoğalabiliyor ve bunun bilincinde olarak farenin beynini kontrol etmeye başlıyor. Fare tek bir farkla gündelik hayatına devam ediyor oda kedileri tehtid unsuru olarak algılamıyor aksine onları bulmaya çalışıyor. Parazit bu şekilde fareleri kedilere yem yapıp daha fazla çoğalmayı başarıyor.

İnsanlar ve fareler genetik olarak birbirine çok yakındır. Yani bir zombi kıyameti başlaması için toxoplasmosanın biraz evrilip insanlara geçmesi yeterli olucaktır.

27726.jpg

2. NÖROTOKSİNLER
Nörotoksinler vucut fonksiyonlarınızı ölü sayılacağınız bir noktaya kadar yavaşlatabilecek çok komplike zehirlerdir. Kurbanlar bu durumdan alkaloidler ile uyandırılabilir. Ancak geri döndüklerinde eski hallerinde olmazlar; Yemek, uyumak, inlemek ve kollarını kasıp sersem şekilde hareket etmek gibi sadece iç güdüsel komutlarla hayatlarına devam ederler.

Haitide 1962 yılında clarvus isimli kadın ölü ilan edilip gömülmüştür. 18 yıl sonra tandıkları tarafından bilinçsizce yolda dolanırken bulunmuş ve eve götürülmüştür. Daha sonra evin köpeğini canlı canlı yediği resmi kayıtlara geçmiştir. Yapılan polis soruşturması sonucunda kadına bir vudu büyücüsü tarafından nörotoksin verilip şeker tarlasında köle olarak çalıştırıldığı büyücü ölünce serbest kaldığı saplanmıştır.

hodyachie-mertvecy-the-walking-7317.jpg

3. RAGE VİRÜSÜ
Halk arasında Delidana Virüsü olarak bilinen Rage Virüsü, ineklerin beyinlerine ve omurgalarına saldırıp hayvanı kendi türlerine karşı dahi vahşi bir hale sokuyor.

Bu virüs insanlara bulaştığında Yürüyüşte değişiklik, kasılmalar, odaklanma sorunları, doyma hissinin yok olması ve bilincin kaybolması şeklinde etkiler gözlemleniyor. Virüsün bir diğer özelliği ise çok hızlı evrim geçirip karakterini değiştirmesi olarak biliniyor.

yfl0wR5.jpg

4. NÖROJENEZ
Sizlerde mutlaka kök hücre araştırmalarını duymuşsunuzdur. Nörojenezler ölü beyin hücrelerinin yerini alabilen kendine has karatere sahip joker hücreler olarak tanımlanabilir.

Şu ana kadar tıp hastaları beyin hasarı hariç hemen her şeyden kurtarabiliyordu kalp pili, yapay kapakçıklar protezler vesaire. Ancak beyin öldüğünde dönüş yoktu. Fakat artık öyle olmak zorunda değil. Günümüzde, Nörojenler beyin travması geçirmiş hastaların beyinlerini bir yere kadar onarabiliyor. Henüz yolun başındada olsa kısa süre sonra bu tedavi ile ölü beyin hücrelerinin bir çoğunun yenilenecebileceği ön görülüyor.

Sorun şu ki beyin ölmeye dışarıdan içeriye doğru başlıyor. Yani ilk önce beynin sizi insan yapan korteks kısmı ölüyor. Hayatta kalmanız için korteks gerekli değildir yürümeniz yemek yemeniz için beyin kökünüz yeterlidir. Yani beyin ölümü gerçekleşmeye başlayan birini alıp beyin kökünü kök hücre tedavisi ile oluşturursanız elinizde bilinçsiz bir şekilde dolanan düşünce ve karakterden mahrum sadece hayatta kalmak için gereken temel iç güdülerle hareket eden bir insana sahip olursunuz.

Zombi-Announcement-Trailer-4.jpg

5. NANOBOTLAR
Nanotbotlar, kendilerini kopyalayan, siz farkında bile olmadan bir şeyleri inşa edip yıkabilen mikroskobik robotlardır. Bu konuya günümüzde tüm dünyada çok büyük yatırımlar yapılıyor. Bilim şimdiden silikon çipleri bir virüse bağlayarak ilk nano-cyborgu yarattı bile. Elde edilen ilk bulgu ise cyborgların bünyelerinde bulunduğu canlı öldükten aylar sonra bile yaşamaya devam ettikleriydi.

Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde beyninize enjekte edildikten sonra hasarlı nöron bağlantılarını onarabilecek nano robotlar yaratılabilecektir. Yani yakın zamanda beyninize nanorobotlar olacağını garanti edebiliriz. Bunlar siz öldükten sonrada çalışmaya devam edeceklerdir. Yani beyninizde ki çürüyen hücrenin yerini alıp kaslarınızı eklemlerinizi ve davranışlarınızı kontrol edebilir ve bunu bedeniniz tam manasıyla çürüyene kadar devam ettirebilirler.


Nano robotlar karakterleri gereği kendilerini çoğaltabilme ve deneyimlerle öğrenme bilincine sahiptir. Vucudun sahibinin ölümü onlarında bir süre sonra ölümü anlamına gelmektedir. Bu yüzden nanobotlar bulundukarı vucudun ölümünün ardından sağlıklı bir kurban arayacak ve ısırarak kan yoluyla sağlıklı bedene kendilerini aktarıp kontrolü yeniden ele almak için hızla çalışmaya başlayacaklardır. Yeni kurbana geçen nanobot beynin korteksini devre dışı bırakarak beyin köküyle birlikte kontrolü ele alabilecektir. Böylece dünya sürekli genişleyen nano zombi insanlarla dolacaktır.

zombi-nedir.jpg

Bu konuyu yazdır

  Guidestone ve Dünya Nüfusunu Azaltma Planı
Yazar: Spiritüeller - 06-11-2016, Saat: 16:08 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Amerika Birleşik Devletleri’nin Georgia eyaletinde bulunan Guidestones Rehber taşı henüz 29 yıllık bir geçmişe sahip ama hala gizemini koruyor. Görenleri şaşırtan taşı kimin yaptırdığı tam olarak bilinmiyor. Ama “Mahşer gününden sonra hayatta kalabilecek insanlara, yeniden bir medeniyet kurmaları için bir rehber niteliğinde” olması amacıyla yaptırıldığı biliniyor.

4 devasa tabletin her yüzünde 8 farklı dilde yazılmış 10 ilke, Tarihten genetiğe, sosyal bilimden fiziğe kadar pek çok bilgi bulunmakta. Gizemli Rehber taşı Guidestones’da kullanılan diller ise; İngilizce, İspanyolca, Swahili (Doğu afrikada kullanılan bir dil, yaklaşık 80 milyon kişi konuşuyor.), Hintçe, İbranice, Arapça, Antik Çince ve Rusça.

13695063_1081559051880427_1168178178_n.jpg

Her biri 20 ton ağırlığında, 5 metre yüksekliğinde beş ayağı, bir de 12 tonluk bir tepe taşı olan devasa anıtın her türlü doğal felakete meydan okuyacak nitelikte yapılması istenmiş. 1980′de dikilen anıtın hikayesi ise Temmuz 1979′un bir cuma akşamında başlamış.Kendisini Robert C. Christian olarak tanıtan şık giyimli, orta yaşlı, kır saçlı, ince ve uzun boylu bir kişi, ABD’nin ve hatta dünyanın en iyi granit taşının işlendiği Georgia eyaletindeki Elbert kentindeki Elberton Granite Finishing adlı şirkete gidip “Ben küçük bir grup Amerikalı’nın adına burada, hem saat, hem takvim, hem rehber olacak bir granit anıt siparişi vermek istiyorum” dedi.

Elberton Granite Finishing’in dönemin Başkanı Joe Fendley, o günü şöyle anlatıyor:

“Etkileyici görünen o adamın anlattıklarıyla önce pek ilgilenmedim ama ne istediğini tarif ettikçe şaşırdım. Sadece dev granit taşları işlememizi değil, onları devasa bir astrolojik enstrüman şeklini andıracak bir şekilde yerleştirmemizi istiyordu. Bu çok zor bir işti ve kurtulmak için üç kat fazla bir fiyat söyledim. Ama o rakamı hiç itiraz etmeden kabul etti. Şemalarıyla geldi ve o şemalara göre çalıştık. Her şey bittiğinde ortaya çıkan bu dev anıta şaşırdık. Ama siparişini veren Robert C. Christian o gün bugün ortada yok. Ayrıca buradan ayrılırken bana açıkca R.C. Christian’ın takma bir isim olduğunu söyledi” dedi.

Rehber taşının ayakları, güneşi yıl boyunca Doğu-Batı yönünde işaret edecek şekilde yerleştirilmiş. Tepe taşına açılan bir delikten gelen güneş ışını, bir ayağın üzerindeki takvimde, günü gösteriyor. Taşın üzerindeki İngilizce, Arapça, İbranice, Svahili dili dahil 8 dildeki bilgiler ise şaşırtıcı derecede hem günlük hayatta hem de yüksek bilimde kullanılabilen bilgiler.

Anıtın Elbert kentinin bir tepesine dikilmesine izin veren belediyede de R. C. Christian adına izin belgesi mevcut. Ama hiç kimse onu tanımıyor. Ne var ki belediyeye çok yüklü bir bağış da yaptığı kayıtlarda.

Gizemli Rehber taşında ne yazdığına gelince;İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500.000.000’un altında tut.

Farklılıkların ve uygunluğun, gelişiminin çoğaltılmasını bilgece idare et.

İnsanlığı yaşayan yeni bir dil ile birleştir.

Tutku, inanç, gelenek ve her şeyi yönet.

İnsanları ve ulusları, adil yasalar ve sadece mahkemeler ile koru.

Bütün anlaşmazlıkları ülkeler üstü bir mahkemeye bağla.

Küçük yasalar ve kulanışsız protokollerden kaçın.

Kişisel hakları, sosyal görevler ile dengele.

Gerçeği, güzelliği, aşkı, sonsuzlukla ahenk kurma arayışını taktir et.

Dünyada bir kanser olma, doğaya yer bırak, doğaya yer bırak.

gizemli-anit-guidestones.jpg

Bu konuyu yazdır

  İçsel Hissetme Duyunuzu Açma Egzersizleri
Yazar: Spiritüeller - 27-10-2016, Saat: 15:29 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Odaklanın ve yazacağım egzersizi uygulayın.

Gözlerinizi kapatın ve ellerinizi güneş sinirağı(göbek üstü)bölgenizin üzerine koyun.Bedeninizin bu bölgesinin yavaş yavaş çok güzel,sarı bir ışıkla dolduğunu hayal edin. Kendinizi rahatlamış hissettiğinizde sorun.

Bu karar hakkında ne hissediyorum,ya da bu kişi hakkında ne hissediyorum.Zihninizde uyanan bir duygu yada görüntü olup olmadığına dikkat edin.Kendinize şöyle sorun.Olumlumu yoksa olumsuzmu hissediyorum.Eğer hissettiklerinizden rahatsızsanız,o zaman araştırmaya devam.Niçin rahatsızım.Ne kadar açık net sorular sorarsanız,o kadar kesin cevaplar alırsınız.Bu egzersiz sadece bir kaç dakikanızı alır.


%25C4%25B0csel-beden-mistik.jpg

EĞER BAŞKALARININ DAVRANIŞLARINDAN KENDİNİZİ SUÇLUYORSANIZ BİR EGZERSİZ DAHA.

Kendinizi suçlamadan önce,neler olup bittiğine bakın.Öncelikle kendi yolunuzdan çekilin.Nasıl hissettiğiniz ve durumu nasıl algıladığınıza ilişkin düşüncelerden kurtulun.Gevşeyin.Gözlerinizi kapatın ve nefes alın.Kendinizi o insanın yerine koyun ve o ne hissediyorsa,siz de öyle hissetmeye çalışın.Gerçekte ne olup bittiğini ancak böyle idrak edebilir ve karşınızdaki kişiyede nasıl yardımcı olabileceğinizi bilirsiniz.Durusezi yeteneğine ilişkin temel bilgi budur.

Bunu nasıl kullanacağınızı bildiğinize göre,yaşamınızın istediğiniz alanında deneyler yapmaya başlayabilirsiniz.Bu yetenek geliştirilebilir yada gerekirse pisişik duyarlılığınızı zayıflatabilirsiniz.Yalnızca,güneş sinirağı bölgenize odaklanın ve sarı ışığın azaldığını hayal edin.Bütün varlıklar enerjiden oluştuğuna göre,kısa sürede her şeyi hissetmeye başlayabilirsiniz...

Bu konuyu yazdır

  DENEYSEL RUHÇULUK
Yazar: Spiritüeller - 27-10-2016, Saat: 15:29 - Forum: Nekromanti - Yorum Yok

Deneysel Ruhçuluk esas itibariyle bir araştırma, inceleme ve gözlemleme bilimidir. Araştırmalarında, olaydan yani sonuçtan sebebe doğru uzanması da bir metod olarak deneyselliğinin en iyi göstergelerinden biridir. Bir bilim dalı olarak deneysel araştırmalardan parapasikolojye uzanan tarihsel süreci boyunca temelinde var olan bilimsellik asla gözardı edilemez. Deneysel Ruhçuluk felsefi olarak kozmoloji (evrenbilim), ontoloji (varlıkbilim) ve etikle (ahlak) ilgilenir. Bilimsel ve deneysel yönüyle de; trans ve medyomluğun her çeşidini, parapsikloji, hipnoz, telkin ve manyetizm gibi konuları içerir. Parapsikolojik çalışmalar, Duyular Dışı algılamalarla ilgilidir. Bu araştırmalara, telepati, durugörü, prekognisyon ve psikokinezinin dışında, psikometri, teleportasyon, radyestezi, dedublüman, ekminezi, şifacılık gibi daha pek çok psişik çalışma dahildir.

Deneysel Ruhçulukta parapsikolojinin ve olağanüstü olayların yorum ve araştırması önemlidir. Zira bunlar insanın, aslında büyük kudretlere sahip bir ruh varlığı olduğunu, ölümden sonra şuurluluğun devam ettiğini anlamaya yarar. Çeşitli zamanlarda, dünyanın çeşitli ülkelerinde, çeşitli araştırmacılar tarafından ruhsal fenomenlerle ilgili olarak yapılan deneysel çalışmalar daima birbirini doğrulamış ve desteklemiştir. Pek çok ülkenin üniversitelerinde kurulan kürsülerde, çeşitli dernek, enstitü ve vakıflarda yapılan ruhsal araştırmalar ve deneyler de bilimsel bir anlayışla sürdürülmektedir. Birçok ciddi bilim adamı, ruhçuluğun deneysel yanını şiddetle reddederken, ruhsal fenomenleri gözlemledikten sonra tekrar eden deney ve gözlem sonuçları karşısında, ateşli bir savunucu olmuşlardır. Deneylere dayanan ruhçuluk evrensel bir niteliğe sahiptir. Evrenselliği kapsadığı bilgi ve prensiplerin ilkesel birliğinden oluşur. Bu geniş yelpazede her görüş kendine bir yer bulabilir, her soruya yanıt bulunabilir. Tüm dünya üzerinde, deneysel araştırmalarla ruhsallığın iç içe geçerek incelendiği bu metodoloji, özünde iki ana temel unsuru barındırır. Bunlardan birincisi, 'yaşamakta olan varlığın amacı nedir' sorusuna yanıt aramak; ikincisi ise,' beden ötesi ya da ölüm sonrası yaşamın şartlarını araştırmak ve bunların nelerden ibaret olduğunu saptamaya çalışmaktır.' Deneysel ruhçuluk bir inanç sistemi değil bir bilgi sistemidir. İnanç subjektiftir; kişiden kişiye, toplumdan topluma, devirden devire değişir.

Oysa bilgi objektiftir; kişilerin ya da toplumların arzu ve isteklerine göre değişmez. Herkes için, her yerde ve her zaman aynıdır. İnançları değil de bilgiyi temel alan tüm öğretiler ayırıcı değil birleştiricidir; dogmaları yoktur, düşünmeden ve anlamadan inanmak tarzında kimseye bir baskı yapmaz. Tüm inançlar ve manevi eğitim sistemleri ancak böylesine bir evrensel görüşün şemsiyesi altında bir araya gelebilir. Her ekolün kendine ait bir tarihçesi vardır. Her ne kadar Ruhçuluğun başlangıcı insanlık tarihi kadar eski ise de kurumlaşması 1850'lere rastlar. Tarih boyunca yaşayanlarla ruhsal dünyalar arasında bir iletişim olabileceği hep bilinmiştir. Mitolojilerde, efsanelerde ve dinsel inançlarda bu konuya ait sayısız örnek de vardır ama New York eyaletinin Hydesville kasabasında yaşayan Fox Ailesi, yaşayanlarla ruhsal dünya arasında özel metodlarla ikili bir iletişim yapılacağını ispatlayan ilk ailedir. Fox kardeşlerin başından geçen hayli ilginç olaylar konuyla ilgilenen birçok bilim adamı ve uzman tarafından ölüm ötesinde başka bir yaşamın olduğuna dair bir kanıt olarak kabul edildi. Böylece Fox ailesi bugün dünya üzerinde milyonlarca hatta milyarlarca kişinin benimsediği Ruhçuluğun ilk temellerini atmış oldular.

Deneysel Ruhçuluğun çağımızda yeniden oraya çıkışı, bu küllenmiş ateşin yeniden tutuşması; dünyanın dört bir yanında kurulan ruhsal irtibatlar ve alınan tebliğler sayesinde olmuştur. Ruhçuluğun gelişmesi ise bu tebliğlerin derlenmesi ve ruhsal fenomenlerin bilimsel kuruluşlar tarafından incelenmesi ve deneye tabi tutulmasıyla gerçekleşmiş olup, bu süreç aynı hızıyla hatta artarak devam etmektedir. Şimdiye kadar ya materyalist ya da idealist düşünceler tek yanlı olarak ele alındı; ruh ile madde birbirinden ayrı değerlendirildi. İnsanlık ya tamamen maddeye, ya da tamamen ruha yönelerek, her ikisini bağdaştıran bir bilgi sistemi kuramadı. Ama Deneysel Ruhçuluk bu gezegende yaşayan her insanın hem ruhsal, hem maddesel yönünü bir araya getirerek bir bilgi sistemi oluşturdu. Günümüz insanının, kendini ve yaşamı bir bütün halinde kavramasını sağlayacak olan bu metodoloji; ruhsallık ile bilimi birleştiren bir sistematiktir.


ruhlar-alemi-spatyum-1024x683.jpg

Bu konuyu yazdır

Thumbs Up Meditasyon Deneyimleri
Yazar: Melda Duran - 12-10-2016, Saat: 21:48 - Forum: MEDİTASYON - Yorum Yok

Merhaba. Meditasyon deneyimlerinizi benimle paylaşabilir misiniz ? Bilgiye ihtiyacım var.

Bu konuyu yazdır

  ÜZÜNTÜNÜN FAYDALARI
Yazar: Spiritüeller - 07-10-2016, Saat: 01:05 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, üzüntü duymanın kişiye bazı önemli faydalar sağladığını söylüyor.

ÜZGÜN RUH HALİ HAFIZANIZI GÜÇLENDİREBİLİR

Mutlu ruh hali çevremizde tesadüfi olarak gördüğümüz şeylerle ilgili onlara dikkatimizi verme ve sonradan onlarla ilgili detayları hatırlama gücümüzü zayıflatabilirken, sıkıntılı bir ruh hali bunu arttırabiliyor.
kötü bir ruh halinde olanlar, ruh hali iyi olanlara göre gördükleri detayları daha doğru hatırlayabiliyor.

Mutlu ruh hali kişinin bilgileri zihninde daha dikkatli ve uyanık şekilde işleme yetisini azaltıyor ve yanıltıcı bilginin hafızadaki orjinal bilgiyi tahrif etme riskini arttırıyor. Buna karşılık kötü bir ruh hali kişinin detaylara daha çok odaklanmasını sağlıyor ve kişinin hafızası onu daha az yanıltıyor.

ÜZÜNTÜ MOTİVASYONUNUZUN ARTMASINA YARDIMCI OLABİLİR

Mutlu olduğumuz zamanlarda, doğal olarak o mutluluk hissinin hep devam etmesini isteriz. Mutluluk hissi bize şu mesajı verir, şu anda güvenli ve hep alışık olduğun bir ortamdasın ve bir şeyi değiştirmek istediğinde çok az çaba sarfetmen yeterli, herşey yolunda mesajı verir. Buna karşılık, üzüntü hissi hafif bir alarm sinyali gibidir, çevremizde bulunan bir zorlukla başa çıkabilmemiz için bizi daha çok çaba harcamaya ve daha fazla motive olmaya sevk eder, durumu düzeltmeye yönelik bir enerji ortaya çıkartır.

Bu nedenle, negatif bir ruh halinde olup, içinde bulundukları kötü durumu değiştirmek için daha çok motivasyonu olan kişilere göre, mutlu kişiler bazen bir konuda eyleme geçmek için kendilerini daha az motive olmuş hissederler.

Buna göre çaba gerektiren zorlu işlerde mutsuz bir ruh hali kişinin o işle uğraşma azmini artırırken, mutlu bir ruh hali tam tersi etki yapabiliyor. Bunun da muhtemel sebebi kişinin zaten mutlu bir ruh halindeyken, bir işi yapmak için daha az motivasyona sahip olması, çünkü zaten her şey yolunda mesajıyla kişi relaks olabilir ve işler üzerindeki dikkati azaltabilir.

ÜZÜNTÜ İNSANLARLA DAHA İYİ İLETİŞİM KURULMASINI SAĞLAR

Genel olarak mutluluk insanlar arasındaki olumlu etkileşimi arttırır. Mutlu insanlar daha özgüvenli, daha iddialı ve daha yetenekli iletişim kuruculardır. Daha çok tebessüm ederler ve üzgün insanlara kıyasla mutlu kişiler daha sempatik olarak algılanırlar.

Bununla birlikte, daha temkinli, daha az iddialı ve daha özenli bir iletişim şeklinin gerektiği durumlarda, üzgün bir ruh hali daha çok işe yarayabilir. 

Yapılan deneylerde, üzgün bir ruh halinde olan kişilerin daha çok ikna edici konuştuğu ve konuştuklarını savunmak için daha etkili ve somut argümanlar ortaya koyduğunu ve pozitif bir ruh halinde olan kişilere göre diğer insanları bir şeye ikna etme konusunda daha iyi olduklarını görüldü.

Mutlu ruh halinde olanlara göre, üzgün bir ruh halinde olanlar adil olma konusunda daha dikkatli. Kişinin içinde bulunduğu ruh hali onun bencil mi yoksa adil mi olduğu konusunu da etkiliyor.

ÜZÜNTÜ KİŞİNİN MUHAKEME GÜCÜNÜ ARTTIRIR

İnsanoğlu sıklıkla sosyal ilişkileriyle ilgili çıkarımlar yapar, başkalarının düşünce ve davranışlarını anlamak ve tahmin etmek için sosyal işaretleri okumaya çalışır. Ne yazık ki, kişinin yaptığı bu çıkarımların yanlış olma ihtimali beynimizin kullandığı bazı kısa yollar ve sahip olduğumuz bazı önyargılar nedeniyle oldukça yüksektir.

Tekrar tekrar yaptığımız araştırmalarda insanların mutluyken, önyargılarına göre sosyal çıkarımlar yapma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu gördük. 

Mutlu bir ruh hali kişiye tanıdık gelen şeyi doğru olarak görme eğilimini arttırıyor, üzgün bir ruh hali ise tam tersi etki yapıyor. Üzgün bir ruh halinde olan kişiler mantıksal hatalar yapmaya daha az meyillidirler ve tanık oldukları bir olayı anlatırken daha az yanlış yaparlar. 

Kötü bir ruh hali aynı zamanda kişinin ilk edindiği izlenime çok fazla önem verip daha sonra ortaya çıkan detayları önemsememesinden kaynaklanan ve başka bir peşin önyargı olan öncelik etkisinin azalmasını sağlar.

Kötü bir ruh hali izlenim edinme süreçlerinin daha doğru şekilde gerçekleşmesine yardımcı olur.

“ÜZGÜN OLMANIZ DEPRESYONDA OLDUĞUNUZ ANLAMINA GELMİYOR”

Üzgün olmakla negatif odaklı olmak, mutlu olmakla pozitif olmak kişisel gelişim dünyasında çok karıştırılır. 

Örneğin bir yakınını kaybeden fakat pozitif bir bakış açısına sahip olan bir kişi bunun geçeceğini ve bu üzüntünün normal olduğunu bilir, kabullenir. Negatif odaklı kişi ise kendi düğününde bile bir şey olacak duygusuyla eğlenemez. 

Tabi ki, üzgün ruh halinin faydalarının da belli bir sınırı vardır. Kısmen kişinin ruh halindeki bir bozukluk olarak tanımlanan depresyon, uzun süren ve yoğun üzüntüyle beraber seyrettiğinde, insanın hayatını ciddi oranda etkileyebilir. Mesela hafızası kötüleşen birine bu durumla baş edebilmesi için üzüntülü bir ruh haline girmesi tavsiye edilmez. Yapılan araştırmalar böyle bir şey yapmanın faydalı olduğu sonucunu doğrulamıyor.

Fakat hafif ve kısa süreli bir üzüntü aslında hayatımızın birçok alanındaki problemlerle baş etmede bizim için faydalı. Belki de bu yüzden, her ne kadar kendini üzgün hissetmek başa çıkılması zor bir durum olsa da, Batı sanatı, müziği ve edebiyatının en başarılı birçok eserinde üzüntülü olma konusu ele alınmıştır. Günlük yaşamda da aynı şekilde, insanlar bazen kendilerini üzgün hissettirecek birtakım yollara başvururlar. Mesela hüzünlü sözleri olan şarkılar dinlemek ya da sonu kötü biten veya hikayesi üzücü olan filmler izlemek ya da kitaplar okumak gibi.


Her duygunun doğru şartlar altında oynadığı önemli bir rol var. Her ne kadar kendini mutlu hissetmenin faydaları üzerinde çok şey yazılıp çizilse de, üzüntülü bir ruh halinin de kişiye bazı faydaları olabileceği konusu göz ardı edilmemelidir.”

Alıntı: Milliyet.com

1302706_5cffbae09d7fd6fb71bd10538083cffe_640x640.jpg

Bu konuyu yazdır

  YEŞİLİN SAKİNLEŞTİRİCİ GÜCÜ
Yazar: Spiritüeller - 04-10-2016, Saat: 14:50 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Yeşil, gözler için en rahat renktir ve görme gücünü artırır. Sakinleştiricidir ve sinir sistemi üzerinde doğal bir etki yapar. Televizyona çıkmadan önce insanların yeşil renkli odalara alınmaları onların heyecanlarını yatıştırabilir. Yeşil aynı zamanda hastanelerde de popüler bir renktir. Çünkü hastaların rahatlamasını sağlar. Yeşil, rengin farklı tonları farklı mesajlar iletir. Koyu yeşil soğukluk, erkeksilik, tutuculuk ve zenginlik kavramlarını ifade ederken; zümrüt yeşili ölümsüzlüğü, zeytin yeşili barışı temsil eder. Yeşil rengi tercih edenlerin kişilik analizinde; bu kişilerin kendilerine değer verme duygularının çok fazla olduğu görülür. Bu kişiler doğru bildiğinde ısrarcıdır, otoritesi ve inandırıcılığı ile çevresindekileri etkilemeyi başarır. Bazen abartıya kaçarak megaloman küstah bir kişilik sergileyebilir.

renklerin-psikolojik-etkisi5.jpg

Bu konuyu yazdır

  MAVİ RENGİNİN GİZEMİ
Yazar: Spiritüeller - 03-10-2016, Saat: 14:29 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Mavi; yalnızlığı, üzüntüyü, depresyonu, bilgeliği, güveni ve sadakati simgeler. Sinir hastalıkları kliniklerinde kesinlikle mavi renkten özellikle koyu maviden kaçınılmalı, psikologların hasta görüşmelerinde mavi renkli giysiler asla giymemelidir. 

İş görüşmelerine mavi giyerek gitmek kararlılığı ve bağlılığı ifade eder. İş görüşmelerine giden kişilerin kostümlerinde mavi rengi tercih etmeleri işe kabul edilmelerini sağlayabilir. Mavi en popüler renklerden biri olmasına rağmen, yiyeceklerle ilgili konularda mavi kullanımında dikkatli olmak gerekir. Çünkü mavi doğal bir iştah kapatıcıdır ve bazı durumlarda itici etki yaratabildiğinden kilo almak isteyenlerin mavi renkten uzak durmaları gerekir. 

Kilo problemi olanların evlerini maviye boyamaları, onların zayıflamalarına neden olabilir. Bu nedenle kilo problemi olanların, özellikle yemek odalarını ve mutfaklarını mavi renge boyatmaları gerekmektedir. Aynı şekilde müşterilerinin daha fazla yemek yemesini arzu eden restoran işletmecileri ise mavi renkten kaçınmaları gerekir. 

Mavi ve açık mavi boyanmış ortamlar, verimliliği ve performansı artırır. Ayrıca insanlar mavi renkle yazılmış yazıları daha fazla akılda tutabilmektedir. Bu sebeplerden dolayı çalışma odalarını mavi renge boyanmalıdır. 

Çalışırken akılda kalması gereken notların altını kalın mavi kalemle çizmek okunan şeylerin akılda kalmasını kolaylaştırır. 

Açık mavi renk, koyu mavinin tersine rahatlatıcıdır. Mavi ve beyaz renkler hüzün verirken, açık mavi ve yeşil tonları ile pembe renkler teskin edici ve huzur verici etki gösterirler. Mavi rengi tercih edenlerin kişilik analizlerinde bu kişilerin toleranslı, hoş görülü, anlaşma yanlısı olduklarını ve huzuru aradıkları görülmüştür. Bu kişiler, çevreleri ve kendileri ile barışıktır; az ile yetinir, sabırlı ve metanetlidir.

4c07732b-d177-438b-aed2-91574d6e8bd2.jpg

Bu konuyu yazdır

  MOTİVASYONUNUZU YÜKSEK TUTMANIN 20 YOLU
Yazar: Emka - 03-10-2016, Saat: 12:20 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Motivasyonunuzu yüksek tutmak için çaba göstermelisiniz. Yine de bazı durumlarda bu mümkün olmayabilir. Bunun için, bir parça iyimser, olduğunuzdan biraz daha fazla disiplinli olmanız ve kendinizi başlamak için teşvik etmeniz gerekmektedir. İşte size motivasyonunuzu her zaman en yüksek seviyede tutmanız için 20 tane küçük ipucu;

1. Özel Hayatınıza Dair Notlar Tutun

Hedeflerinizi, özlemlerinizi ve hayallerinizi içeren bir günlük tutun. İster bilgisayarınıza, isterseniz de bir deftere yazabilirsiniz, bu size kalmış. Bu defterin içerisine gün boyu yaptıklarınızı değil de, hayallerinize ulaşmak için atmanız gereken adımları sıralayın. Bu defter sadece size ne istediğinizi ve sizi o hayallere götürecek adımları her defasında hatırlamanıza yardımcı olacaktır. Bu notlar, hayatta istediğiniz şeyleri elde etmek için neler yapmanız gerektiğini hatırlatacaktır.

2. Kendinizi İyi Hissettiğiniz Zamanlarınızı Tespit Edin ve O Anları Avantaja Dönüştürün

Bazı makalelerde sizlere, bazı şeyler için sabahları erken kalkmanız gerektiğini söyleniyor, fakat sizler geceleri çalışıyor olabilirsiniz. Bunun yerine, size tavsiyemiz, günün hangi saatlerinde kendinizi daha iyi hissettiğinizi keşfedip, motivasyona ihtiyacınız olduğu anları belirlemeniz ve bu zamanları avantaja çevirmek için çaba göstermenizdir.

3. Güne Gaye ile Başlayın

Hayatınızı akışına bırakmayın, gerçekçi ve güçlü bir amacınız olsun. Bu amaç, sizi yerinizden kaldıracak kadar önemli ve duygusal bir şey olmalı. Bu yüzden, sadece genel motivasyon tekniklerine yoğunlaşmayın, çünkü sizi mutlu edenin ne olduğunu kimse sizden daha iyi bilemez.

4. Duş Alma Alışkanlığı Edinin

Zor koşullarla başa çıkmanın en temel yollarından biri de sık sık duş alarak zinde kalmaktır. Eğer duş almaktan rahatsız olmuyorsanız, bu sayede vücudunuzu ve zihninizi gün boyu zinde tutacak düşlerinize bir adım daha yaklaşmış olacaksınız.

5. Zamanı Değil, Enerjinizi Kontrol Edin

Geçen saatleri kontrol altına alamazsınız, çünkü zaman sınırlıdır. 60 saniye 1 dakikayı, 60 dakika 1 saati ve 24 saat 1 günü oluşturur. Bu sizin elinizde olan bir şey değildir. İşte bu yüzden de zamanı kontrol edemezsiniz değil mi? Zamanı kontrol etmek yerine, enerjinizi kontrol ederek motivasyonunuzu gün boyu en üst seviyede tutabilirsiniz. Enerjinizin farkına varın ve hangi durumda ne kadar enerji kullanmanız gerektiğini düşünerek enerjinizi bir güne yaymaya çalışın.

6. Ara Sıra Küçük Molalar Vermeyi Unutmayın

Saatler boyunca bir şeylere odaklanamazsınız. Çalışırken her saat başı 10 dakikalık küçük molalar vererek bunu alışkanlık haline getirin, böylelikle motivasyonunuz kolaylıkla düşmeyecektir.

7. Ağır İşlerinizi Parça Parça Yapın

Eğer bazı işler gözünüze büyük ve imkansız gibi görünüyor ise, bunları parça parça yapmanız motivasyonunuzu yüksekte tutmanız için size yardımcı olacaktır. İmkansız gibi görünen, kocaman işleri yapmaktan kaçmak yerine, parçalara ayırıp zamana yayarak yapmak, sizin yararınıza olacaktır. Eğer işlerinizi teker teker yaparsanız, bu işlerinizi daha kolay bir şekilde tamamladığınızı hissetmenizi sağlayacaktır.

8. Endişelerinizden Uzaklaşın

Endişelerinizden kurtulun! Endişelerinizin sizin için bir sorun teşkil ettiğini düşünüyorsanız endişelerinizden arınmalısınız. Bu bir kitap yazma endişesi mi? Bir an önce ilk sayfayı yazmaya başlayabilirsiniz. Egzersiz yapma endişesi mi? Küçük rutin yürüyüşlerle başlayabilirsiniz. Bir makale yazmak mı istiyorsunuz? İşe bir paragraf yazarak başlayabilirsiniz. İlk adımı attıktan sonra, emin olun gerisi gelecektir. Yeter ki siz ilk adımı atmaktan korkmayın.

9. Motivasyon ile İlgili Kitaplar Okuyun

Her zaman motivasyonunuzun, istediğinizden daha üst seviyede tutmanız gerekmektedir. Motivasyonunuzun tükenmesine asla izin vermeyin.  Motivasyon kitapları, size, hedeflerinize ulaşmanız için gereken motivasyonu sağlamanızda yardımcı olacaktır.

10. Başarılarınızı Kaleme Alın

Başarılarınızı her hafta bir deftere yazmanız, ileride bu defteri tekrar okuduğunuzda sizi heyecanlandıracak ve size ilham kaynağı olacaktır. Bu başarı: küçük şeyler olabilir, örneğin size gelen çok uzun bir e-postayı yanıtlamak ya da daha önemli bir konu da olabilir, örneğin bir seminerde konuşmacı olarak davet edilmek gibi. Sizin için önemli ve başardığınız bütün her şeyi yazın, yazın ki ileride başarılarınızı görüp tekrar cesaretlenin.

11. Haftada En Az Bir Kez Hoşunuza Giden, Sizi Mutlu Eden Bir Şeyler Dinleyin

İş yerinde bile bunu yapabilmeniz mümkündür, çünkü bu konuda çok fazla konsantre olmanıza gerek yoktur. Maillerinizi kontrol ederken, faturalarınızı öderken ya da ofisinizi, evinizi temizlerken sizi teşvik edecek, ilham verecek şeyler dinlemeniz gerçekten motivasyonunuz için önemlidir.

12. Hareket Edin

Spor yaparak, vücudunuzun da ihtiyacı olan mutluluğu sağlayıp, mutluluk hormonunun daha fazla çalışmasıyla, motivasyonunuzu daha üst seviyeye taşıyabilirsiniz. Bunu gerçekleştirmek için bir spor salonuna gitmenize gerek yok, en basit örneği komşunuzla yapacağınız basit yürüyüşler ya da evde yapacağınız rutin, temel egzersizlerle motivasyonunuz için harikalar yaratabilirsiniz.

13. Sürekli Kendinize Bir Şeyleri Neden Yaptığınızı Hatırlatın

Kendinize, hedeflerinize nasıl ulaşacağınız konusunda basit hatırlatmalar yapmanız, hedeflerinize ulaşmak için motivasyonunuzu arttırmanızı sağlayacaktır. Ayrıca, bazı insanlar için negatif telkinlerde bulunulmak, örneğin ” Eğer şimdi bunu yapmazsan imkanını kaybedecek ve ilerde başarısız olacaksın.’’ gibi cümleler, insanları istedikleri motivasyona ulaşmak için teşvik edebilir. Bazıları içinse, ”bunu yap ki insanların senin sayende daha iyi birer hayatı olsun.” gibi, pozitif telkinlerde bulunulmak istenilen motivasyona ulaşmak için teşvik edebilir.

14. Motivasyonunuzun Düştüğünü Hissettiğinizde, Yazdığınız Pozitif Telkinleri Okuyun

Ruhunuzun motive olduğunu düşündüğünüzde, kendinize düzenli olarak mesajlar gönderin. Bunlar e-posta veya küçük notlar şeklinde yazılabilir. Hatta bunun için özel bir defter bile hazırlayabilirsiniz. Örneğin bu şöyle bir yazı olabilir: ‘’ Sevgili Ayşe, bunu okuyorsun çünkü motivasyonunu sağlayamadın. Biliyorum, ben de aynısını yaşadım. Bu durum gerçekten zor, değil mi? Tam da bu yüzden sana yardım etmek için buradayım.  Yattığın yerden kalk. Otur, sadece otur. Şimdi bilgisayarını aç. Hayatınla ilgili yazdığın yazıyı gördün mü? İşte o yazıya tıkla ve birkaç satır oku. Sadece bu yazıya tıkla, bu zor değil, öyle değil mi? Birkaç satır oku ve şimdi ne istediğini tekrar değerlendir. “Evet’’ biz teşekkür ederiz. Şimdi git ve hayatın için önemli olan şeyleri gerçekleştir.’’

15. Mükemmel Olmaya Değil, İlerlemeye Odaklanın

Bazen önceden neler olduğunu düşünmek yorucu ve korkutucudur. Devamlı ileriye bakmak yerine, biraz da geçmişe bakarak bu akıp giden zamanda neler yaptığınıza bakın.

16. Hedeflerinizi Açıklamayı Misyon Edinin

Hedeflerinizi herkese duyurun. Bununla ilgili tanıdıklarınıza e-postalar gönderin. Facebook’ta paylaşın. Bu konuda bir blog yazın. İleride gerçekleştirecek olduğunuz projeler hakkında insanları bilgilendirin.

17. Zaman Zaman Sıkıntılarınızı Çevrenizdekilerle Paylaşın

Herkesin zaman zaman ruhsal çöküntüler yaşadığı anlar vardır. İşe böyle anlarda arkadaşlarınızla konuşmaktan çekinmeyin. Güvendiğiniz, sevdiğiniz insanlarla bunu paylaşın. Hayatın bütün yükünü sırtınızda taşıyamazsınız. İnsanlar sosyalleşmek için yaratılmış varlıklardır bu sebepten insanlar sıkıntılarını, mutluluklarını, dertlerini, tasalarını konuşarak paylaşırlar.

18. Önceliklerinizin Farkına Varın

Kendinizi memnun etmelisiniz. Bir misyonunuz olmalı. İşinizde sizi tutkulu kılan şeyin ne olduğunu farkına varın.  Eğer bunların hepsini biliyorsanız amaçlarınızı gerçekleştirmek için dikkate almanız gereken unsurlar, size daha net gözükür, değil mi?

19. Zamanın Farkına Varın

Daha ne kadar yaşayacağınız biliyor musunuz? Küçük bir hesapla, eğer 30’lu yaşlarda iseniz muhtemelen geri kalan hayatınızda tanını çıkarmak için 20,000′den daha az sabahınız kalmış demektir. Yatağınız yanına otomatik bir sayaç koymayı deneyin, geriye kalan zamanınızı fark ettikçe hiç bir gününüzün boşa geçmiş olmasını istemeyeceksinizdir.

20. Sorumluluklarınızı Yerine Getirip Getirmemeyi Düşünüyorsanız, Bunu Bir Daha Gözden Geçirin

Gerçekten sorumluluklarınızı, işlerinizi, görevlerinizi yerine getirmemenin sonuçlarıyla yaşayabilir misiniz?  Eğer ‘’yaşayamam’’ diyorsanız o zaman sorumluluklarınızı yerine getirin.  Eğer bunlarla ‘’yaşayabilirim’’ diyorsanız, durup bir kez daha düşünün ve kendinize bir daha sorun fakat bu sefer dürüstçe cevap verin. Kendinizi motive edin ve sorumluluklarınızı yerine getirin. Bunu şimdi yapın çünkü yarın gerçekten çok geç olabilir.

931257_355349711233458_780599027_n.jpg

Bu konuyu yazdır