Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1145 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1145 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 252
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 360
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 791
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 711
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,561
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,947
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,156
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,331
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,583
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,862

 
  DUYULARIMIZIN ÖTESİNDEKİ ESRARENGİZ DÜNYA
Yazar: Emka - 27-06-2016, Saat: 09:26 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Beş duyunun erişemediği bir dünyanın varlığına inanan bilginler artıyor. Yanımızda olmayanların mesajları ve uzaklarda olagelmiş olaylar hakkında bilgi sahibi olabilmemiz, onların haklı olduklarını gösteriyor.

Amerika’nın Georgia eyaletinde bir sabah kahvaltısında, genç bir öğretmen kız, elindeki çatalı sofranın üzerine fırlatarak, o sıralarda açık denizlerde olan genç gemi mühendisi nişanlısının tehlikede olduğunu haykırdı:

“Her an havaya uçması mümkün!“ diye bağırarak koştu ve radyonun düğmesini çevirdi. Tam o sırada, ajans haberlerinde, bir geminin ambarındaki patlayıcı maddelerin parladığı ve geminin uçmasının dakika meselesi olduğu bildiriliyordu. Gemi, kızın nişanlısının gemisiydi. Sonunda, patlayıcı maddeler kontrol altına alındı ve gemi kurtuldu. Öğretmen, tehlikeyi nasıl sezdiğini bir türlü anlatamadı. Washington’da da bir kadın akşam yemeğini hazırlarken birdenbire, “Babam öldü! Onu koltuğunda otururken gördüm!“ diye bağırdı. Ailesi onu, hayal gördüğüne inandırmaya çalıştıysa da az sonra başka bir eyaletteki evinden gelen telgraftan, adamcağızın koltuğunda otururken kalp krizinden öldüğü öğrenildi.

Pennsylvania’da başka bir kadın, rüyasında dört küçük oğlunun yüzmeye gittiklerini, dokuz yaşındakinin üzerinde de kırmızı mayo olduğunu görmüştü. Rüyanın daha sonraki bir safhasında, çocuklar girdaba kapılıyorlardı. Anne bunun üzerine suya atlıyor ve kırmızı mayolusu hariç, hepsini kurtarıyordu. Sonra uyandı. Haftalardan sonra, dokuz yaşındaki oğlu girdaba kapılarak boğuldu. Üç tane mavi mayosu olmasına rağmen, tesadüfen o gün ağabeyinin kırmızı mayosunu giymişti.

Bunlar, Duke Üniversitesi’nin Parapsikoloji Laboratuarının dosyalarından rasgele derlenmiş olaylardır. Bu hayret verici olaylar, parapsikologların DDA (duyular dışı algılamalar) dedikleri gücün sonucu olabilir mi?

Tabiatıyla her şaşırtıcı olay DDA ile ilgili değildir. Bir DDA denemesi, insana, gerçeğe uyan bir mesaj vermelidir. Daha önemlisi, bu mesajın, duyular yoluyla, hafıza, muhakeme, sonuç çıkarma yahut tahmin gibi zihni işlemler sonucunda elde edilmiş olmaması da şarttır. Bu iş nasıl olabiliyor? Pennsylvania’da bir kadın, nasıl olmuş da geleceğe bir bakış atıp oğlunun boğulacağını ve hatta nasıl boğulacağını görebilmiştir? Zihnin ne olduğu ve nasıl çalıştığı, bilimin bugün hala meçhulü olduğuna göre, bu soruya tam bir cevap verilememektedir. Bununla beraber, en büyük kısmı anlaşılamamış Psi denilen bir zihin yeteneğinin varlığını kabul etmekle, az çok bir şeyler açıklanabilir. (Psi’nin incelenmesi psişik araştırma diye tanınmakta iken son yıllarda parapsikoloji adını almıştır.)

Telepati ve uzakta olan şeyleri görmenin ikisi de Psi’nin görünüşleridir. Telepati’de bilgi, başka kimselerin düşüncelerinden, uzakta olan şeyleri görmede ise olaylardan ve cisimlerden gelir. DDA’nın üçüncü bir tipi de vardır; bunda, henüz ortaya çıkmamış olaylar hakkında bilgi edinilir. Çoğu Psi olayları, bu üçünden birinin veya her üçünün birleşmesinin sonucudur.

Telepati’nin iki zihin arasındaki bağlantısı, iki kişi arasında doğan ilgi ve duygu bağıyla anlatılabilir. Mesela, yeni bir üsse atanan genç bir subayın karısı, bir akşam televizyon seyrederken, 500 km uzaktaki baba evini telefonla araması için, içinde bir zorlama hissetmişti. Telefona ağlamaklı bir sesle cevap veren annesi oldu:

“Ah kızım, deminden beri telefonun başında oturuyor ve kocanın yeni üssünde seni nasıl buldurup babanın bir kalp krizi geçirdiğini haber vereceğim diye düşünüyordum.”

Göze görünmeyen şeyleri görmek de telepati kadar sık geçmektedir. Bunların birçokları, başta mücevherler olmak üzere, kayıp eşyayla ilgilidir. Bir kadın bulaşık yıkamadan önce, yüzüklerini çıkarmış ve bir dolabın rafının üzerine bırakmıştı. Akşamüzeri aklına gelip onları arayınca, rafın üzerinde olmadıklarını gördü. Kendisi ile kocası ilkin mutfağı, sonra da bütün evi boşu boşuna aradılar. Derken kadın birdenbire buzdolabına gitti, buz kalıplarından birini çekti; bir de ne görsün, yüzükler orada buz külçelerinden birinin içinde donmuş değiller miydi? Kocası, dolaptan bardak alırken, farkında olmaksızın onları raftan buz kutusunun içine düşürmüştü. Kadın bu konuda, “Beni, o buz kutusunun içine bakmaya sevk eden gücün ne olduğunu bilemiyorum.”demiştir.

New Jersey’li bir kadın da, iki yaşındaki kızını kocasıyla bırakarak alışverişe çıkmıştı. Sonradan şunları anlatmıştır:

“Yarı yola varmıştım ki içimde bir his bana hemen eve dönmem gerektiğini söyledi. Müthiş bir korku benliğimi kapladı. Otobüsten indiğim gibi, hemen bir başka otobüsle evin yolunu tuttum. Kocamla kızım divanın üzerinde uyuyordu, kocam uyurken küçük kızım havagazı muslukları ile oynamış ve onları açık bırakmıştı. Sonra, divana babasının yanına tırmanmış ve o da uyuyakalmıştı.”Bu durumda, uyuyan koca, karısına bir telepati mesajı göndermiş olamayacağına göre, kadında, uzakta olan şeyleri görme duyusu vardı.

Gerçeği ne olursa olsun, “Psi”, mesafeleri hiçe saymakta ve insanlar, cisimler yahut olayların arasında ister bir oda ister bir kıta veya okyanus olsun, aynı derecede kolaylıkla etkisini gösterebilmektedir. Geçmişte, kehanetin, bazı yüksek din adamlarına, kahinlere ve mistiklere özgü esrarengiz bir kudret olduğu sanılırdı. Fakat Duke Üniversitesi’nde yapılan denemeler, sıradan kimselerin de bazen, henüz olmamış olayları görebildiklerini göstermektedir.

25 yıl kadar önce, bir yaz günü, Iowa eyaletinde mutlu bir genç kız, o akşam gideceği bir baloyu düşünerek işten evine dönüyordu. Sonradan o da şunları anlattı:

“Birdenbire içimde müthiş bir sıkıntı hissettim. Bu sıkıntı bütün akşam, üzerimden gitmedi. Hep beraber baloya gitmemiz için, birçok arkadaşlar bizim eve gelmişlerdi. Ama ben evde kalmaya karar verdim.

Kız kardeşim Frances de baloya gidenlerin arasındaydı. Korku içinde ona, ‘O otomobile binme, Frances. Buna bin!’ diye haykırdım. İkinci otomobil yeni bir modeldi. Ertesi sabah 2.30’da Frances bir otomobil kazasında can verdi. Yeni otomobil fazla hızlı gitmediği için,arkadaşlarıyla eski otomobile geçmişti.“

Bazı hayaller ise hem göze, hem de kulağa hitap ederler. 14 Mart günü saat tam 3’de, New York’ta genç bir kadın, İtalya’daki babasının, “Maria! Maria!“ diye bağıran sesiyle uyanmıştı. Kadıncağız korku içinde yatağının içinde oturunca, pencerenin dışında babasının yüzünü gördü. “Baba!“ diye haykırması üzerine, hayal kayboldu. Bu hikayeyi duyan kızın ailesi, gülüp geçtiler. Fakat üç gün sonra İtalya’dan bir telgraf aldılar; Maria’nın babası, 14 Mart günü, NewYork saatiyle 3’te ölmüştü.

Koku almaya dayanan hayaller de vardır. Brooklyn’de bir kadın, sabahın 2’sinde duman kokusu duyarak uyanmıştı. Yatağından kalkıp sobayı ve ocakları kontrol ettiyse de hiçbir şey bulamadı. Sebebini kendi bilmiyordu. Birdenbire, dokuz kilometre uzaktaki dükkanında bir şeyler olmasından korktu. Otomobiline atlayıp oraya gidince, dükkanın duman içinde olduğunu gördü. Arkadaki odada kocası baygın yatıyordu. Elinden düşürdüğü sigara, üzerinde yattığı divanı tutuşturmuştu.

Duke Üniversitesi’nin koleksiyonunda, faciaların veya faciaya yakın olayların çoğunlukta olması, DDA’nın mahiyetinden çok, insan tabiatının sonucudur. Birçoğumuz, hayatın mutlu veya alelade olaylarını oldukları gibi kabul etmekte, buna karşı olağanüstü olayların ve özellikle felaketlerin etkisi altında kalmaktayız.

Bir zamanlar, Psi’nin sadece İskoçyalılar, İrlandalılar ve Çingeneler gibi ırk gruplarına özgü olduğu sanıldığı halde, şimdi böyle bir sınırlama olamayacağı anlaşılmıştır.

Psi, zeka derecesiyle ilgili değildir. Bazı şartlar altında, DDA derecesi, dışa dönük kimselerde kısmen daha yüksek olma eğilimini gösterebilir. Tahmin edildiğine göre, herkeste Psi vardır, ancak buna karşı takınılan tavır, kişilik özellikleri ve bazı şartların bir araya gelmesi, bu yeteneklerin bazı kimselerde daha çok göze çarpmasına sebep olmaktadır. Birçok kimselerin başından Psi tecrübelerinin geçtiği, ancak bunların farkında olmadıkları sanılmaktadır.

Psi’yi kontrol etmek ve kullanmak, yani uzaklardaki olaylar, başkalarının düşünceleri ve henüz olmamış olaylar hakkında bilgi edinmek, nispeten genç bir bilim olan parapsikolojiyi geliştirmemizle mümkün olacaktır. Artık insan zihninin, duyuların sınırları içinde hapsolmayacak kadar geniş olduğu anlaşılmaktadır.



652_320_073caa62.jpg

Bu konuyu yazdır

  KELEBEK ETKİSİNİN KRİPTOLOJİYE ETKİSİ
Yazar: Spiritüeller - 27-06-2016, Saat: 06:27 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki ufak değişikliklerin, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen isimdir. İsmi, Edward N. Lorenz’in hava durumuyla verdiği örnekten geliyor: "Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtına kopmasına sebep olabilir."
Kelebek Etkisi’ni 1963 yılında Edward N. Lorenz bilgisayarıyla hava durumuyla ilgili hesaplar yaparken buldu. İlk hesaplamasında 0,506127 sayısını başlangıç verisi olarak kullandı. İkinci hesaplamada ise 0,506 sayısını verdi. İki sayı arasında sadece yaklaşık 1/1000 (binde bir), yani bir kelebeğin kanat çırpmasının yarattığı rüzgârla eşdeğerde fark olmasına rağmen, süreç içinde ikinci hesap birinci hesaba karşın çok farklı neticeler verdi.

Not: Lorenz’in 1963'te yayınlanan orijinal araştırması bir martının kanadını çırpmasının, hava durumunu sonsuza dek değiştireceğinden bahsetmektedir. Daha sonra verdiği konferanslarda Lorenz martıyı daha romantik olan kelebek ile değiştirdi.

Kriptografi İçinde Kelebek Etkisi

Kriptografik özet fonksiyonları, girdinin boyutundan bağımsız olarak sabit değerli özetler üretecek şekilde hazırlanırlar ve veri bütünlüğünün garanti edilmesinde kullanılırlar. Dolayısıyla verinin bir bitinin bile değişmesi sonuç değerin yarısından fazlasının değişmesine neden olmalıdır. Bu etkiye kriptografide “avalanche effect” ya da “çığ etkisi” de denir.

107_11385_Kelebek-Etkisi-2-Ali-Emino%25C4%259Flu.jpg

Bu konuyu yazdır

  KRİPTOLOJİ NEDİR? KRİPTOLOJİ NEREDE KULLANILIR?
Yazar: Spiritüeller - 27-06-2016, Saat: 06:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bir şifre bilimi olan Kriptoloji; bilginin belli bir sisteme göre şifrelenmesi ve bu bilginin güvenlikli bir ortamda alıcıya iletilmesiyle uğraşır. Kriptoloji; askerî kurumlardan, kişiler arası veya özel devlet kurumları arasındaki iletişimlerden, sistemlerin oluşumunda ve işleyişindeki güvenlik boşluklarına kadar her türlü dalla alakalıdır.

Günümüz teknolojisinin baş döndürücü hızı göz önünde alındığında, teknolojinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan güvenlik açığının da taşıdığı önem ortaya çıkmaktadır. Kriptoloji bilmi kendi içerisinde iki farklı branşa ayrılır: 

Kriptoloji = Kriptografi + Kriptoanaliz

Kriptografi, okunabilir durumdaki bir bilginin istenmeyen taraflarca okunamayacak bir hale dönüştürülmesinde kullanılan, bilginin güvenliğini sağlamak için bir araya getirilmiş yöntemler bütünüdür.

Kriptoanaliz ise bir şifreleme sistemini veya sadece şifreli mesajı inceleyerek, şifreli mesajın açık halini elde etmeye çalışan kriptoloji disiplinidir. 

Kriptoloji nasıl çalışır?

Kriptoloji algoritmaları tamamen matematiksel fonksiyonlardan oluşur. Örneğin Sezar şifresinde A harfi yerine D, B harfi yerine E kullanılmıştır ve bu şekilde devam etmektedir. Bu da demek oluyor ki algoritma gördüğü her harf yerine alfabede ona karşılık gelen harfin üç ilersindeki harfi getirerek şifrelenmiş (kriptolu) metni oluşturmuş oluyor. 

İlk zamanlarda kriptolu metinlerin güvenliği için şifreleme ve deşifreleme algoritmaları saklı tutulurdu ve gizli bir anahtar bulunurdu. Fakat günümüzde kriptolojinin güvenliğinden bahsedecek olursak, Algoritma bilinse dahi yazı metninin çözülmemesi gerekir. Burada da devreye açık anahtarlı kripto algoritmaları girmektedir. Bunlar bir Public Key (genel anahtar) –ki bu herkesin görebileceği bir anahtar (Secret Key) bu da sadece yazının çözülmüş (deşifrelenmiş) halini elde etmeye yarayacak olan anahtardır.

Kriptolojinin Kullanım Alanları 

İletişim kurmak isteyen iki kişinin bir birlerine e-posta aracılığı ile ileti göndermesini göz önünde tutalım. Bu iletiler bir çok bilgisayardan geçmektedir. A kullanıcısından B kullanıcısına gittiğinde daha önce açılıp okunmadığını veya açılıp üstünde değişiklik yapmadığını bilemeyiz. Bu yüzden devreye kriptolama girmektedir. Kripto teknikleri genelde bu yazıyı daha önce hazırlanmış bir algoritma ile şifreli bir metin haline getirir. Örnek olarak buna Sezar şifresi diyebiliriz.

Bir başka iletişim tekniğini göz önüne alırsak, örneğin telsiz haberleşmelerinde de buna benzer sistemler kullanılmaktadır. Ses önce şifrelenir karşıya gönderilir orda şifre açılır ve ses araya başka bir kullanıcı girmeden güvenli bir şekilde teslim edilmiş olur.

Dikkat edeceğimiz gibi kriptoloji iletişim materyallerinin kullanıldığı her alanda (ses, görüntü, metin v.s) gizliliği sağlamak için kullanılmaktadır.

kuantum-kriptoloji.jpg

Kaynak: Vikipedi

Bu konuyu yazdır

  AY'DAKİ GEMİ ENKAZI VE İÇİNDEKİ GİZEMLİ MUMYA
Yazar: Spiritüeller - 27-06-2016, Saat: 06:13 - Forum: AY - Yorum Yok

Geçtiğimiz yıllarda, gizlice gerçekleştirilen Apollo 18 görevinde NASA astronotlarının çektiği yaklaşık seksen saatlik görüntüler internette yayınlandı ve muhtemelen bunları sızdıran taraf olan Ruslar, Apollo 18 ismi ile bir de film çektiler.
Bu filmde dünyanın bilmediği bir gerçeği de ilan ettiler. Ay'a ilk ayak basanlar Ruslardı. Ruslar gizlice gerçekleştirdikleri bir uçuşla Ay'a gittiler ve başarılı şekilde indiler. Ama geri dönüş yapamadılar ve bunu dünyaya ilan edemediler. Lakin Ruslar da Ay'da dünya dışı canlıların ve araçların olduğunu net olarak gördüler ve bir daha Ay'a gitmediler. Bunun yerine Lunakhod adını verdikleri, şimdilerde NASA'nın Mars'a gönderdiği robotlara benzer robotlar göndermeyi tercih ettiler ve elbette bunu da gizlediler.

BULGULAR
Astronotlar kendilerine verilen bilgiler doğrultusunda Ay’a inip cismin bulunduğu noktaya ulaşmışlar ve gördükleri manzara karşısında hem çok korkmuş hem de şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir. Çünkü karşılarında devasa büyüklükte ve yükseklikte puro biçimli bir ana gemi ile üçgenimsi bir uzay aracı enkazı ve hemen araca yakın bir bölgenin az ilerisinde koca bir şehir kalıntısı yer almaktaydı.
Karşılarında duran tahmini hesaplara ve yıpranma paylarına bakılarak en az 1.5 milyar yıllık bir geçmişe sahip gibi görünüyordu. Devasa aracın içine giren astronotlar oldukça ilginç bir çok şeyle karşılaştılar.

Apollo20-Spaceship-Scale.jpg

William Rutledge aracın sadece kokpit kısmına girebildiklerini ve orada gördüklerini şöyle anlatıyor:

“Aracın içine girdiğimizde rutubetli bir hava hakimdi. Aracın motor kısmını  yosun benzeri garip bir bitki örtüsü kaplamıştı. Etrafta tüpler içinde sarımsı bir takım sıvılar bulunan üçgenimsi taşlar bulunuyordu. Ayrıca bazı tüplerin içinde de küçük, boyları 10 cm’i bulan organımsı nesneler göze çarpmaktaydı. Etrafımızda tüplerden oluşan bir ağ dışında bir tür kaligrafiyle yazılmış bir çok yazı bulunmaktaydı. Çevrede bulunan bazı güneş sistemi motifleri aracın çok uzak bir galaksiden geldiğini gösterir gibiydi.  Tahminimizce bu ana gemi bir tür devasa laboratuvardı”.

Ama astronotları asıl şaşırtan şey iki adet insanımsı, Asyalıları anımsatan dünya dışı varlığa ait bedenlerdi. Bulunan bedenlerden birisi oldukça parçalanmış, diğeri ise jelimsi bir tabaka ile kaplanmış, bir şekilde mumyalaşmış ve bütün halindeydi. Varlığın bedeni gayet iyi korunmuş bir halde sapa sağlam karşılarında durmaktaydı.

Aracın içinde görüntüler alıp kısa bir inceleme yapan astronotlar yanlarında yeterli tıbbi teçhizatları olmadığından ele geçen 1.65 cm boyundaki varlıkları inceleyemeden yanlarına alarak dünyaya getirmişlerdir.

222188_168890183165666_527620_n.jpg

Ele geçen mumyalanmış haldeki, hiç bozulmamış dişi varlığa  astronotlarca “Mona Lisa” kod ismi verilmiştir.

Mona Lisa kod isimli varlığın fiziksel özellikleri şöyledir:

İnsanımsı bir varlık
-  Cinsiyeti : Kadın
-  1.65 cm boyunda
-  Siyah saçlı
-  6 Parmaklı
-  65 – 68 kilo civarı bir ağırlığa sahip
-  Çekik gözlü ( Uzak doğuluları andırıyor)
-  Genital bölgesi ve göğüsleri mevcut
-  Vücudunun bir kısmında renkli dövmeler mevcut.

Varlık araç içinde bulunduğunda elleri ayakları düzgün bir biçimde yanına hizalanmış. Göz kapakları ve dudakları bir kablo benzeri malzeme ile sabitlenmişti. Başı kayış benzeri bir malzeme ile bulunduğu yere bağlanmıştı. Cildi Jelimsi bir madde ile kaplanmış ve adeta dondurulmuştu ve onca uzun yıllara rağmen oldukça mükemmel bir şekilde korunmuştu.  Varlık adeta donmuş ve ölmemiş gibi sağlam ve diri gözüküyordu. Ağız ve burun bir tür sıvı ile doldurulmuş ve tıkanmıştır.

Ele geçen diğer parçalanmış varlık ise biraz daha farklı özelliklere sahipti. Oda Mona Lisa gibi sabitlenmiş ancak çokça parçalanmıştı.

Ten rengi mavi ve gri tonlarında pastel bir renge sahipti. Vücudunda yazı yada dövme bulunmamaktaydı. Üzerinde ince bir kıyafet kalıntısı görülmekteydi. Gözleri yukarıya doğru çekikti. Onunda başının etrafında bir tür kayış benzeri nesne mevcuttu.


221956_168890219832329_1300953_n.jpg

Bu konuyu yazdır

  BAŞMELEK GABRİEL - Günlük Mesajı – 27.06.2016
Yazar: Emka - 27-06-2016, Saat: 05:57 - Forum: Gabriel (Cebrail) - Yorum Yok

Eski çağların dehlizlerini ardımızda bırakırken meydana gelen değişiklikler, çok daha büyük bir hızla gerçekleşmeye devam ettikçe, Sevgi’nin bu niteliğini ortaya çıkarmak da o kadar önem kazanacaktır. Tüm sakinliği ile etrafına huzur ve barış enerjisi yayan, düzeni sağlamak için ne gerekiyorsa yapan dingin bir ruh,  bu gibi durumlara denge ve süreklilik duygusu getirecektir. Kişinin bu özelliği, çevresindeki diğer kişiler için her anlamda büyük bir nimettir. Bu nitelik, özellikle bu dönemde kişilere büyük yarar sağlayacaktır, Sevgililer.

Tabii ki şimdilerde bu niteliği daha da üst derecelere taşımış olan ve bunun yanı sıra, Sevgi’nin diğer niteliklerini de uygulayan birçok ruh vardır. Bu ruhların amacı, eski Çağın değişmesinden dolayı (kişinin adapte olmasını ve kabullenmesini gerekli kılan) birçok olayın meydana geldiği bu dönemde, Yeryüzü dediğiniz “geminin” sakince yol almasına yardımcı olabilmektir. Kişilerin sakin ve barışçıl bir tutum sergilemeleri, olumsuzluk, kaygı ve endişe duygularının ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. Böylece karmaşık olan birçok enerji değiştirilerek, aynen olması gerektiği gibi tüm Varlıklarla olumlu bir “işbirliği yapma” çabasına dönüştürülecektir.

Yeryüzündeki her ruh, buraya gelme sebebi olan “yüce amacı” doğrultusunda hareket etme becerisine sahiptir. Kişiye hangi yol daha uygun ise, o yolda ilerlemek adına atacağı bir sonraki adımı değerlendirmek için ihtiyacı olan özelliklerden bir tanesi de, sakinlik niteliğidir. Kişi sakin ise, zihni de berrak ve nettir. Ve Öz Benliğinden gelen içsel rehberlik ile daha fazla temas halindedir.

Sevgi’nin bu niteliğini uygulamakla, çevrenizdeki kişilerin enerjisinin, kendi enerjinizle uyumlu hale gelmesini ve böylece Huzur ve Barışın hâkim olmasını sağlarsınız.

Etrafınızda meydana gelebilecek olan kargaşa anlarına “sakinlik” getirmenin yolu, derin bir nefes almakla başlar. Öncelikle Kök çakranıza doğru derin bir nefes alın, nefesinizi tutarak üçe kadar sayın, sonra da “Tüm gergin ve karmaşık enerjiler, nefesimi dışarı verdiğimde salıverilmiş olacaklar” diye niyet ederek, nefesinizi dışarıya verin. Bu basit egzersiz, içinizdeki “sakinlik duygusunun” yeniden yapılanmasına yardımcı olacaktır.

Bu sözlerimi biraz düşünmeniz için, Sevgim, Dinginlik ve Adanmışlık niteliğim ile şimdilik aranızdan ayrılıyorum.

BEN Baş Melek Gabriel (Cebrail)

Archangel-Gabriel.jpg

Bu konuyu yazdır

  KADERİN KAPISI - VERTEX VE ANTİ VERTEX NOKTALARI
Yazar: Spiritüeller - 26-06-2016, Saat: 23:04 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Vertex (ve bunun 180 derece karsi noktasi olan anti-Vertex) bir dogum haritasindaki sanal noktalardandir. Sanal denmesinin nedeni haritaya bunlari çesitli hesaplarla belirleyip bizim isaretlememizdendir. Vertex ve anti-Vertex alt ve üst bölmeleri sembolize eden eksenlerdir. Vertex noktasinin temeli diger insanlardir. Bir dogum haritasinin bati tarafini (önünüze aldiginizda sag tarafi) temsil eder. Vertex aktif olmayip, aktiflestirilmis, sorgulayici olmayip cevap verici 
olan bir noktadir. 

Yükselen burç (ASC) kisisel bilinci, basucu noktasi (MC) sosyal bilinci temsil ederken, Vertex noktasi ise grup bilincini temsil eder. Daha basit bir sekilde ifade etmek gerekirse, biz yükselenimiz araciligiyla kisisel kararlarimizi, basucumuz araciligiyla sosyal kararlarimizi (kariyer, meslek, statü vb.) belirleriz. Vertex noktasi ise tepkilerimizi belirler. Vertex noktasi gelecekle ilgili potansiyeller olarak görülür. Bu bir gezegen olmadigindan kisi bunun farkinda olmayabilir ama bu noktanin etkisi ile bilinçaltinda gerçek nedenini bilmedigi istekler ve ihtiyaçlar belirir. 

kaderin%2Boyunu.jpg


Vertex ile ilgili diger önemli bilgiler: 

- Bulundugu nokta ile yükselen arasinda sarkaç hareketi gibi bir harekete sahiptir. 

- Dogum haritasinin sadece Bati veya sag tarafinda hareket eder. 

- Dogum haritasinda Günes'in battigi nokta olan Alçalan tarafinda yükselir ve alçalir. 

- Yukari sallanisinda yedinci, sekizinci ve dokuzuncu astrolojik evlerde hareket eder. 

- Asagi sallanisinda altinci, besinci ve dördüncü astrolojik evlerde hareket eder. 

- Alçalan burç çizgisinden (DSC) günde iki kez geçer, böylece asagi ve yukari hareketinde yükselen ile iki kez karsit açi yapar. 

- Vertex sinastride bir kisiyi (ve sizi nasil etkiledigini) anlatabilir. Eger diger kisinin dogum kartinda         Günes, Ay, Yükselen, Venüs veya Mars sizin dogum haritanizdaki Vertex veya anti-Vertex ile kavusum yapiyorsa, etkisi yogun olur. 

- Transitler incelendiginde ise bu bir zaman olabilir (örn. özel bir kisi ile bulusacaginiz zaman). Transit halinde olan bir gezegen -özellikle Günes- dogum kartinizdaki Vertex veya anti-Vertex ile kavusursa daha çok etkili olur.

Bu konuyu yazdır

  ASTROLOJİDE EVLER VE ANLAMLARI
Yazar: Spiritüeller - 26-06-2016, Saat: 22:48 - Forum: Astroloji - Yorum Yok

1. EV : KOÇ
Kişilik, tip, karakter evidir. Başkalarının bizde görebildiği dış görünümümüz üzerinde ağırlıklı söz sahibidir. Dışa açık olan yönümüzü temsil eder. 
Karakter özellikleri, bencil çıkarlar, dıştan gelen etkilere karşı tepkilerimiz veya uyum sağlama. Kişinin dünyaya bakış açısını, aktiviteyi, kendini ispat tarzını ve öncülüğün sınırlarını belli eder. 
Ayrıca vücut tipini belirlemede büyük ölçüde söz sahibidir. Vücut kısımlarından baş ve başta bulunan diğer organlar ile beyin ve kaslar bu evin etkisindedir. Dişler üzerinde de etkisi vardır. Doğal yıldız haritasında l. evin gerçek sahibi KOÇ Burcudur. Birinci evin yöneticisi Mars gezegenidir.

2. Ev : BOĞA
Para ve değerler evidir. Parayı nasıl kazanacağımız, sahip olacağımız mal mülk, geçim durumumuz, ekonomik sorunlar, mesleki ve ticari yeteneklerimiz, maddi ve manevi değerlerimiz, kendine verilen değer, güven ve güvensizliğin dayandığı noktaları ifade eder.
Vücut kısımlarından, ense, boğaz, ses telleri, tat alma duyusu, boyun ve troid bezi bu evin etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 2. evin sahibi BOĞA Burcudur. İkinci evin yöneticisi Venüs gezegenidir.

3. Ev : İKİZLER
Sosyal yaşam ve beynin hangi burç karakteristiğinde çalışacağını gösteren evdir. Yakın çevremiz, kardeşler, arkadaşlarımız hakkında fikir verir. Kardeşler, yakın çevre ile olan iletişim ve arkadaşlık ilişkileri, kısa yolculuklar, uzun vadeli olmayan plan ve projeler.
Yabancı dil, konuşma, zeka, fikir düzeyi, iletişim, haberleşme gibi konuları da temsil eder. Ayrıca temel öğrenim durumu, okullar, telefon, mektup, medya alanlarını da idare eder. Vücut kısımlarından eller, kollar, köprücük kemiği, omuz, solunum sistemi, akciğerler, dil, işitme duyusu, sinirler bu evin etkisindedir. 
Normal yıldız haritasında 3. evin sahibi İKİZLER Burcudur. Üçüncü evin yöneticisi Merkür gezegenidir.

4. Ev : YENGEÇ
Aile ve toplum evidir. Anne, baba, ebeveyn durumundaki kişilerin bizimle ilgili durumlarını gösterir. Yaşamın başlangıcı, yaşam sonunun nasıl olacağı, gelenek ve görenekler, genetik bilgiler, kişisel bağlılıklar, alışkanlıklar. Annelik, duygular, iç işleri, ev ve aileyi, duygusal güveni, duygusal kökenli ben imajını, korunma ve sahip olma ihtiyacını temsil eder. 
Kişinin annesini nasıl gördüğünü veya annenin kişiliğini gösterir. Ayrıca kişinin hayatına temel teşkil edecek esasları belli eder. Vücut kısımlarından göğüs, memeler, süt bezleri, mide, dişi organlar ve göğüs kafesi bu evin etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 4. evin sahibi YENGEÇ Burcudur. Dördüncü evin yöneticisi, dünyamızın uydusu olan Ay'dır. 

5. Ev : ASLAN
Aşk, şans, çocuklar evidir. Kumar, piyango, borsa gibi riskli işler, eğlence ve zevkler, aşk, sevgi ihtiyacı, tutkular, sosyal aktiviteler, serüven, önderlik, yaratıcılık, sanat ve benlik üzerinde söz sahibidir. 
Kişinin irade gücünü, kararlılığını, zevk aldığı alanları, yaratıcılığını ortaya koyma çalışmalarını, benliğim gösterme, öne çıkma, dikkat çekme çabalarını anlatır. 
Vücut kısımlarından kalp, sırt, kan damarları, yaşam enerjisi, bel kemiği ve omurilik bu evin etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 5. evin sahibi ASLAN Burcudur. Beşinci evin yöneticisi Güneş'dir...

6. Ev : BAŞAK
Günlük yaşam, rutin işler, fiziksel ve ruhsal sağlık evidir. Sağlık, temizlik, hijyen, topluma yararlı hizmetler, çalışma yöntemleri, kişisel gayretler, memurlar, işçiler, iş ve iş ortamı, çevrecilik, moda, defileler, evcil hayvanlar gibi konuları temsil eder. 
Hesap yapma, sayılar, kafayı kullanma gücü, detaylar, eleştiri, günlük çalışmalar, problemler, hastalıklar bu evle ilgilidir. Vücut kısımlarından sindirim sistemi, karın bölgesi, sinir sistemi, bağırsaklar, apandisit bu evin etkisindedir. Yani kısaca genel vücut sağlığı üzerinde söz sahibidir. Doğal yıldız haritasında 6. evin sahibi BAŞAK Burcudur. Altıncı evin yöneticisi Merkür gezegenidir.

7. Ev : TERAZİ
Sevgi, evlilik, ortaklık ve denge kurma evidir. Evlilik hayatının nasıl süreceği; iş ortaklıkları gibi birden fazla kişi ile yapılan işler, bütün ilişkiler ve bu yolla kurulacak denge, seçilecek eş, yakın ve samimi dostluklar, hak, adalet, hukukla ilgili konular, güzel sanatlar, müzik, politika, karşıt görüşler, seçimler üzerinde etkilidir. 
Kişinin seçeceği arkadaşları, birlikte olacağı kişileri, nasıl ilişki kuracağını, beklentilerini, insanlara bakış açısını belli eder. Ayrıca kişinin kendini harcamadan karşılıklı denge kurabilme gücünü gösterir. 
Vücut kısımlarından pankreas, böbrekler, bel bölgesi adaleleri, kemik ve sinir uçları bu burcun etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 7. evin sahibi TERAZİ Burcudur. Yedinci evin yöneticisi Venüs gezegenidir.

8. Ev : AKREP 
Ölüm ve seks evidir. Kanuni işlen, örgütlenme, var etme ve yok etme, radikal, kalıcı değişiklikler, bitişler ve yeni başlangıçlar, mistik konular, gizli işler, dedektiflik, iz sürme ve öç alma gibi kavramların ortaya çıkışı ve devamı, ortak kazançlar, evlilikle ilgili paralar, ölüm nedeni, mirasla ilgili durumları temsil eder. 
Geniş anlamda, ölümler ve yemden doğuşlar, yaşanılan krizler, değişimler, seksüel tecrübeler, cinselliğin duygusal tatmin ve değişik amaçlarla kullanılması, hırslar, yüksek idealler bu evin getirilendir. 
Kehanet, büyü gibi çalışmaları da bu ev idare eder. Vücut kısımlarından erkek ve kadın seks organları, üreme organları, kasıklar, mesane ve rektum bu evin etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 8. evin sahibi AKREP Burcudur. Sekizinci evin yöneticileri Plütonn ve Mars gezegenleridir.

9. Ev : YAY
Maneviyat, yüksek eğitim ve uzun yolculuklar evidir. Felsefe, mistik kavramlar, tahsil, öğrenimler, uzak ülkeler, uzun iç ve dış seyahatler, özgürlük, eser meydana getirme, yazı yazma, maddi ve manevi şans, talih, tecrübe, eğitmenlik, yüksek öğrenim türü ve süresi gibi konularda etkilidir. 
Soyut fikirler, felsefi düşünceler, yaşamın sırlarına dönük arayışlar, hayata gerçek bakış açısını ve hayatın anlamını algılayış şeklini ifade eder. Hukuk işleri, kanunlar, toplum kuralları, anlayış kapasitesi, bilgiyi kullanabilme, öğrenme ve öğretmeyi temsil eder. 
Vücut kısımlarından karaciğer, kalçalar, mide, dizden yukarı kısım ve kas gücü bu burcun etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 9. evin sahibi YAY Burcudur. Dokuzuncu evin yöneticisi Jüpiter gezegenidir.

10. Ev : SATÜRN 
Disiplin, meslek ve kişinin toplumdaki yerini gösteren evdir. Düzen, kural, kısıtlama, yönetme, maddeci düşünce, sabır, unutmama, ders verme, öğretme, kalıptan çıkamama, sabitlik, ağırlık, şan, şöhret, kariyer, yükselme, tutkular, maddesel sorumluluk, politik güçler, kişisel çabaya ait tüm uğraşılar, meslek yaşamı gibi kavramlar üzerinde rol oynar. 
Kişinin bireysel başarılarını, mesleki kariyerini, toplum içindeki statüsünü, başarı ve başarısızlıklarını, ilişkisi olduğu insanlar üzerindeki otorite durumunu anlatır. Vücut kısımlarından iskelet sistemi, eklemler, deri, dizler ve dişler bu burcun etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 10. evin sahibi OĞLAK Burcudur. Onuncu evin yöneticisi Satürn gezegenidir.

11. Ev : KOVA
Dostluk, umutlar ve akıl ve gizli düşmanlıklar evidir. İlim, elektronik, buluşlar, keşifler, uzay ve teknoloji, madde ötesi, bilgisayar dünyası, insanlara yararlı olma, zihinsel özgürlük, arzular, umutlar, beklentiler, dostluklar, önemli sosyal değerler, gruplaşmanın getireceği amaçlar, özdeşleşme gibi konularda etkilidir. 
İnsanların çevresiyle ilişki kurma durumu, arkadaşlıklar ve sosyal çevre içinde yapılacak çalışmalar, varılacak hedefler, gerçekleştirilecek yenilikleri belirler. Vücut kısımlarından kan dolaşımı, kan basıncı, baldırlar, topuklar, lenf sistemi, adaleler bu evin etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 11. evin sahibi KOVA Burcudur. Onbirinci evin yöneticisi Uranüs ve Satürn gezegenleridir.

12. Ev : BALIK
Hayaller ve iç alem evidir. Bilinçaltımız, ruh sağlığı, korkular, endişeler, gizlilikler, güvensizlik, meditasyon, rüyalar, mistik aydınlanma, edebiyat ve sanatla ifade, zayıflık, gerçeklerden kaçma, gizli düşmanlar, düşünsel sırlar, maddi ve manevi hapisler, darlık ve kısıtlanmalar üzerinde söz sahibidir. 
Kişinin ruhsal yapısını, manevi alandaki kapasitesini, fiziki gücünü aşarak içsel genişleme yeteneğim gösterir. Vücut kısımlarından ayaklar, sinir sistemi, vücut sıvıları, lenf ve akkan bu evin etkisindedir. Doğal yıldız haritasında 12. evin sahibi BALIK Burcudur. Onikinci evin yöneticileri Neptün ve Jüpiter gezegenleridir.


astroloji_evler_slider_e5a234b7-8f75-47b...033ebc.JPG

Bu konuyu yazdır

  İÇİMİZDEKİ SESLER
Yazar: Emka - 26-06-2016, Saat: 22:33 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Yaşamımız boyunca en çok kimle konuşuruz, hiç düşündünüz mü? Gece-gündüz demeden, karşımızdakinin keyifli olup olmadığına bakmadan sürdürdüğümüz sohbetin muhatabı, aslında çok da yabancı olmayan birisi: Kendimiz!

Bazen bu konuşmalar sırasında, kendimizi sakinleştirmeye çalışırız:

”Telaşlanma! Sakin ol! Bu günkü sunumu başarıyla yapacaksın!”

Kimi zaman, kendi kendimize tavsiyelerde bulunuruz:

”Daha sade giyinmelisin! O parlak bluz olmaz; aşırı dikkat çekici olma!”

Nadiren de kendimizi kutlarız:

”Bravo! Bak herkes sana nasıl da hayran kaldı! Şahanesin!”

Ne yazık ki, bu konuşmaların en sık rastlanan konusu, kendimize yönelttiğimiz eleştiridir; üstelik başkalarına bile yöneltmeyeceğimiz dozlarda:

”Berbat görünüyorsun! Kendini doğru dürüst ifade edemiyorsun! Eğitimin yetersiz. Senden bir şey olmaz! Herkes seninle dalga geçecek!”

Kendimize saldırdıkça, kaygı ve korku, utanç ve suçluluk duyguları ile dolarız.

Ve bu konuşmalar, bizi motive etmek yerine, hayattan zevk alamaz hale getirir.

Özgüvenimizi yerle bir eder.

İyi olan hiçbir şeye hakkımız olmadığına inanmaya başlarız.

Eleştirel sohbetimizde içimizdeki sesler, farklı kimliklerle ortaya çıkar. Belli başlıları şunlardır:

• Mükemmeliyetçi iç ses:

Bu ses bize, gerçekleştirilmesi neredeyse imkânsız düzeyde bir kusursuzluk ölçütü koyar. Bu ölçüyü çoğu kez, önemli bulduğumuz kişilerin değerleri belirler.

Her şeyi hiç kusursuz yapmamızı ister ve yapamadığımız zamanlarda, eleştirinin dozunu arttırır.

Hoşgörüsüz ve yıkıcı yaklaşımıyla, bizi daha iyi olmaya yönlendirmeyi amaçlayan yapıcı eleştirel sesten farklıdır.

Mükemmeliyetçi iç sesin etkisiyle, giderek en basit şeyleri bile yapmaktan korkar oluruz.

• Suçlayıcı iç ses:

Bu ses, geçmişte yaptığımız davranışları, kurduğumuz ilişkileri ve seçimlerimizi yargılar. Çoğu kez, aile ve toplumun değerlerini esas alır görünür.

Geçmişi, o günün koşullarıyla ele almaz, anlamaya çalışmaz.

Yaşadığımız çevreyle uyum kurmamızı ve geçmiş hatalarımızdan ders almamızı amaçlayan yapıcı eleştirel iç sesten farklı olarak, acımasız yargısıyla bizde, suçluluk duygusu ve utanç yaratır.

• Yıkıcı iç ses:

İnsan olarak değerimizi hedef alan bu iç ses, bize varoluşumuzu sorgulatır. Yaşamaya bile hakkımız olmadığını hissettirir.

Kaynağı sıklıkla, çocukluk ve ilk gençlik yıllarıdır. Sevilmemiş, değer verilmemiş ve onaylanmamış bireyler, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde, bu kötü deneyimleri bilinç dışı yollardan iç ses haline getirir.

Kendilerini sevmez, onaylamaz, yaşamaya layık görmez ve ‘’yok olmak’’ isterler.

• Cesaret kırıcı iç ses:

Toplumun belirlediği sınırların ötesine geçmeye kalkıştığımızda, bu iç ses bizi geri çeker. Nasıl mı?

Başaramayacağımızı, toplumun bizi reddedeceğini, her şeyi riske atacağımızı ve kaybedeceğimizi kulağımıza fısıldayarak.

Cesaret kırıcı iç ses, başkaldıran, yeni ufuklar arayan, yaşamı keşfetmek isteyen özgür ruhumuzu hedef alır.

Akılcı riskler almamızı tavsiye eden uyarıcı iç sesimizle karıştırılmamalıdır.

Listemize, daha farklı iç sesler de eklenebilir.

Yıkıcı iç seslerimizle başa çıkmada ilk yapmamız gereken şey, onları fark etmemizdir.

Çünkü,onları içimizde taşıyor, etkilerinde kalıyor ve hayatlarımızı berbat etmelerine izin veriyoruz ama yeterince tanımıyoruz.

İlk iş olarak, yukarıda yazdığım veya kendinize özgü biçimleriyle, sizi üzen, yoran, hayattan bezdiren iç seslerinizi tanıyın!

Onların, sizin içinizden çıktığını unutmayın!

İç seslerinizin her birinin, farklı amaçları var.

Dolayısıyla, bir anlamda sizden farklılar, bağımsızlar.

Aranızda çıkar çatışmalarının olması kaçınılmaz!

Size fısıldadıklarının amacını ve yararınıza olup olmadığını sorgulayın!

Bunun için, bir çizgiyle ortadan ikiye böldüğünüz kâğıdın, bir tarafına iç seslerinizin söylediklerini tek tek yazın!

Sonra dönüp okuyun!

Anlattıkları doğru mu?

Bu günün değerlerini mi yansıtıyor; yoksa geçmişe mi takılı,?

Özgürlüğünüzü, gelişiminizi engelliyor mu?

Dikkatle irdeleyin!

Çizginin diğer tarafına da, o söylemlere karşı duygularınızı ve düşünüp araştırarak geliştirdiğiniz düşüncelerinizi yazın!

Varsa iç seslerinizden öğrenebileceğiniz şeyler, dikkate alın!

Ve:

”Artık sus! Sana ihtiyacım yok! Kendim için en doğru olanın ne olduğunu biliyorum!” diyerek onları durdurun!

İsterseniz, zihninizde canlandıracağınız bir radyonun ses düğmesini kullanarak, içinizdeki yıkıcı sesleri kısıp kapatabilirsiniz!

Sonra da, beyninizin kuytu odalarından birine gizlenmiş olan, ”yapıcı” iç sesinizi bulup çıkarın!

Sevgi, hoşgörü ve şefkatle dolu bir anne gibi, size değer veren, yıkıcı etkilerden koruyan, hatalarınızı fark etmenize ve düzeltmenize yardımcı olan, cesaretlendiren,yaralarınızı saran, akılcı yollar gösteren o yapıcı sesi, beyninizin tam ortasına yerleştirin!

Ve kulağınızı ondan ayırmayın!

Doç. Dr. Şafak Nakajima


Orpheus-Delville-L-680x365.jpg

Bu konuyu yazdır

  KLOSTROFOBİ BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ
Yazar: Spiritüeller - 26-06-2016, Saat: 17:21 - Forum: HASTALIKLAR - Yorum Yok

Klostrofobi, kapalı alanlarda kalma fobisi olarak tanımlanır.Fobisi olan kişiler kapalı ve küçük yerlere girmekten korkarlar,bu yerelere girdiklerinde panik atak geöirip nefessiz kalmaktan korkarlar. Bu fobi çocukluk dönemlerinde yaşanmış olan travmatik olaylardan kaynaklabilir. Bu kişiler bir ortamda kilitli kalmaktan dolayı da korku yaşarlar.

KLOSTROFOBİ BELİRTİLERİ:
Hastanın kendini bulunduğu ortamlarda kapana kısılmış gibi hissetmesi,duvarların üzerine geliyormuş gibi düşünmesi, bu durum için karakterizedir. Bunun dışında kişilerin bu ortamlarda kendini boğuluyormuş gibi hissetmesi oldukça sık görülür.
Vücutta terleme,havasız kaldığını hissetme,titreme,nefes darlığı ,çarpıntı,bayılacakmış hissi duyma,vücudun değişik bölgelerinde uyuşma ve karıncalanma,ağlama krizleri meydana gelebilir.Bu korkuların üst üste yaşanması halinde kişi buralardan uzak durmaya çalışır.

KOLOSTROFOBİ NEDENLERİ:
Bu fobinin tek bir nedeni yoktur. Çocukluk yada ergenlik çağında  yaşanmış olan kabul edilemeyecek olay klostrofobiye neden olabilir. Bu çocugun cezalandırılması için kapalı bir yere kilitlenmesi,bir filmde yada rüyada dörülen esirlikten etkilenme gibi olaylardan olabilir.Anne ve babaların fazla evhamlı olmaları korkularını kontrol edememeleri durumunda fobinin oluşmasına zemin hazırlarlar. Bundan etkilenen çocukların davranışlarında bunun yansıması görülmeye başlar.

KOLOSTROFOBİ TEDAVİSİ:
Kişinin günlük yaşamını kısıtlayacak,ruh sağlığını bozacak bir durum söz konusuysa,mutlaka doktora gidilmelidir.Tedavi öncesinde bu korkuların ne zaman başladığı,nasıl yaşandığı,sıklık miktarı belirtileri araştırılarak uygulanacak tedavi belirlenmelidir. Tedavi çoğunlukla psikoterapi yöntemi yoluyla uygulanır.Terapi sırasında korkuyu yenebilmek için alıştırmalar yapılır,korkularıyla yüz yüze gelme,kaygılarla mücadele çalışmaları ,düşünceleri kontrol altına alma çalışmaları yapılır.Bunun yanında hastaya gevşeme ve nefes alma egzersizleri verilir.Kolostrofobiye depresyon yada anksiyete bozukluğuna neden olmuşsa tedaviye ek olarak ilaç verilir.Antidepresan ilaçlar ve sakinleştiriciler kullanılarak hastanın tedavisi gerçekleştirilir.

klostrofobi%2Bbelirtileri%2Btedavisi.jpg

Bu konuyu yazdır

  TRANS NEDİR ? TRANSA GEÇME YÖNTEMLERİ
Yazar: Spiritüeller - 26-06-2016, Saat: 17:15 - Forum: PARAPSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

TRANS:
Parapsikoloji sözlüklerinde “iradi hareketlerin yokluğuyla ve düşüncenin otomatizma durumuna geçmesiyle nitelenen psikolojik ayrışma hali” veya “paranormal bir fenomenin belirdiği, değişik derinlik derecelerindeki bilinçsizlik hali” olarak tanımlanır. 
Bununla birlikte şaman transında ve psikolojik ayrışma yöntemiyle edinilen transta görüldüğü gibi, bilincin kaybolmadığı trans halleri de vardır.Ruhçuluğa göre ruh ve beden ilişkisinin dolayısıyla  perispri (klasik ruhçuluk anlayışına göre,ruh ve beden bağlantısını sağlayan yarı maddi bir bağdır) ve beden ilişkisinin gevşemesiyle oluşan özel bir bilinç halidir. Metapsişikçiler sezgisel medyumluk yoluyla bilgi alınmasını sağladığından transı insanlığın manevi alandaki en önemli bilgi alma kaynağı olarak görürler. 

NASIL TRANSA GEÇİLİR?
Rahatlama egzersizlerini yapın ve nefes farkındalığıyla zihninizi dinginleştirin. Karanlıkta bir merdivenden indiğinizi hayal edin. Merdiveni gözünüzde canlandırmayın, sadece kendinizi bunu yaparken hissedin. Nefes alırken hayali ellerinizle (aşağıda açıklanacaktır) bir yada iki basamak indiğinizi, nefes alırken ise basamakta durduğunuzu hayal edin. İstenilen şey zihinsel bir düşme hissidir. Bunu yapmak, beyin dalgası seviyesini uyanık halden (beta), uyku haline (alfa) ve sonra derin uyku haline (teta) dönüştürecektir. Beyin dalgaları alfa seviyesine ulaştığında trans haline girersiniz. Bunu sürdüğü kadar yapın. Trans haline geçme süresi sizin derin rahatlama ve zihinsel sakinlik deneyiminize göre değişecektir.

Not: Ağırlaşma hissine ulaştığınızda zihinsel düşme egzersizini durdurunuz.

Eğer merdiven hoşunuza gitmediyse, bir asansörde olduğunuzu ve nefes verirken inip nefes alırken durduğunuzu hayal edin. Veya bir tüy olduğunuzu ve nefes verirken düşüp nefes alırken durduğunuzu hayal edin. Yukarıda belirttiğim gibi, beyin dalgası seviyesini indirmek istiyorsanız zihinsel bir düşme etkisine ihtiyacınız vardır. Derin rahatlama ve zihinsel sakinlikle birleştirilmiş zihinsel düşme etkisi trans haline girmenize neden olacaktır. Bu derine gömülme hissini oluşturmak için yakın hissettiğiniz herhangi bir senaryoyu kullanabilirsiniz.

Trans şöyle bir şeydir: Her şey sessizleşir ve daha büyük bir yerde olduğunuz hissini alırsınız. Bedeninizde hafif bir titreşim hissedersiniz. Her şey farklı hissedilir. Sanki karton bir kutuyu karanlıkta başınıza geçirmişsiniz gibi, atmosferin değiştiğini hissedersiniz. Sanki her şey biraz belirsiz ve hafifçe bulanık gibidir. Trans halinde keskin sesler güneş sinir ağına fiziksel darbe gibi gelir.


trans%2Bnedir.jpg

Bu konuyu yazdır