Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,075
» Son Üye: rahmanmutlu
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1385 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 1384 Ziyaretçi
rahmanmutlu

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 250
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 355
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 788
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 708
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,556
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,938
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,149
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,325
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,579
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,859

 
  KRYON - Korkuyu Bırakmak
Yazar: Nesrin Kaya - 12-06-2016, Saat: 22:09 - Forum: KRYON - Yorum Yok

KRYON



GÜNEY AFRİKA


David Brown tarafından kanallık edilmiştir.


Marina da Gama, Cape Town


Korkuyu Bırakmak



Selamlar, sevgili varlıklar, BEN Manyetik Hizmetten KRYON.



Bu gece, birçok boyutta, farklı gezegenlerde ve evrenlerde birlikte çalışmış, sizin gibi değerli bir şifacı


topluluğu ile tekrar birlikte olmak çok güzel. Bu gece, havada ve bu odada, çok daha fazla sevgi var ve her


şey sevgi ile ilgilidir. Sevgi, üzerinde çalışıyor olabileceğiniz tüm sorunların ve meselelerin tek cevabıdır.


Bazıları için, sevginin etrafında büyük bir korku vardır. Bazılarınız ise, kendi ışığınızdan kendi karanlığınızdan


korktuğunuzdan daha fazla korkuyorsunuz. Birçoğumuz, karanlığa daha fazla tahammül edebilirken, ışığa


karşı böyle değiliz.


Yavaş yavaş ama emin adımlarla, ışığa olan hoş görüsüzlüğünüz çözülmektedir ve bu da size daha fazla


merkezde kalma imkanı sunacaktır. Duygularınız sakinleşecek, daha az kararsız olacak, daha akıllıca kararlar


vermenizi sağlayacak – korkudan uzak kararlar almanızı sağlayacak. Kararlar alırken, korkuya danışmayın,


onun yerine ışığa ve sonuç olarak sevgiye danışın. Korku, yeryüzünün tutsaklığıdır. Korku sizi bağlayan ve


gerçekten olduğunuz kişi olmanızı engelleyen bir şeydir. Korku, bir delilik halidir ve bu gerçektir. Korku, size


çok tanıdık olan karanlıktır ve korkuya adım attığınız her seferinde, yeni bir geniş bilinç haline de adım atmış


oluyorsunuz. Korkunuzdan, birçok armağan alacaksınız; karanlıkta ve yaşamınızın karanlık köşelerinde,


bulabileceğiniz birçok güzel ruhsal armağan bulunur. Unutmayın, aydınlanan karanlığın her bir alanında, en


az bir korku vardır.


Korkular, sayısız şekil alır ve çok ince ve karmaşıktırlar. Korkularınız, yine de, her şeye rağmen, gerçektir ve


en çok sorun çıkaran da bu neredeyse görünmez olan ince korkulardır. Bu korkular, enerji akışını engeller ve


sizi tüm yaşamınız boyunca kaldığınız bir alan içinde tutar. Korkular, aileden aileye, yeni jenerasyonlara


geçer ve hepimiz, bize uygun olan yeryüzünde özel deneyimleri mevcut korkuları toplarız. Bütün bu


öğretiler, korkudan kurtulmak, sevgiye, gerçeğe adım atmak ve öz benliğinize dönmeniz ile ilgilidir. Harika


kurallardan biri şudur: “Daha iyisi daima elinizdekinin gitmesine izin verdiğinizde karşınıza çıkar.” Bir şeyin


gitmesine izin vermek ile uzaklaştırmak arasında fark vardır. Bir şeyi kendinizden uzaklaştırdığınızda,


korkunuzla mücadele etmiyorsunuzdur, ve ne kadar ileri iterseniz, onunla baş etmek o kadar zorlaşacaktır.


Şimdi gözlerinizi kapatın, bedeninizi hissedin. Bu odada çok büyük bir sevgi var, bunun farkında olun. Ruhsal


Rehberleriniz, ayaklarınızın dibinde ve oda, melek aleminden varlıklar ile dolu. Kryon da tüm gücüyle


burada. Bedeninizin dışında olmak nasıl bir his, deneyimleyin ve içinizde olanların da farkında olun. Bu gece,


korku üzerine çalışmak için buradayız – sizi yaşamınızda engelleyen korku, bir kez gittiğinde sizi özgür


bırakacak korku üzerine. Korkuyu deneyimlememizin bir sebebi var. O sebep, sizin geliştirmeme siyasetiniz;


dünya hakkında bir şeyler öğrenmek için, belli bir miktarda korku taşımanız gerekiyor. Küçük çocukların,



korku taşıyor olmaları çok önemlidir, örneğin, ateşten korkmak ki böylece yanmaktan korunmuş olurlar, ya da


sudan korkmak ki böylece yüzmeyi bilmeden suya atlamazlar. Yaşınız ilerledikçe ve dünya hakkında daha çok


şey öğrendikçe – şimdiye kadar elinizi ateşe değdirmemeniz gerektiğini öğrendiğinize göre – tehlikeyi ve


sonuçta korkuyu çıplak gözle görebileceksiniz. Yaşlandıkça daha çok korkmanız ilginç değil mi? Korkuya asılıp


kalıyorsunuz; onları besliyor ve büyümelerine izin veriyorsunuz. İçteki ve dıştaki hislerinizin farkında olun ve


bilin ki bu odada korkacak hiçbir şey yok, hiçbir şey, çünkü tamamen güvenli bir alandasınız... hala


bedeninizde büyük korkular var... bu korkunun kendisinden başka bir şey değil. İnsan, içindeki sürekli korku


ile dolaşmaktadır. İnsan, korkuyu nasıl salıvereceğini unutmuştur. Şimdi, korkunun bedeninizi sarmasına izin


verin, hayatınızda sizi en çok engelleyen korkuya izin verin. Her zaman hayalini kurduğunuz bir düşünüzü


zihninize getirin, bu asla gerçekleşmemiş bir düş olsun. Belki bu yeni bir ev ya da yeni bir araba, maddi bir


şey ya da soyut bir şey de olabilir, bir aşk ilişkisi gibi. Bu hayaliniz gerçek olacaktı eğer korkunuz olmasaydı.


Şimdi, o hayalinizi gerçekleştirmekten sizi alıkoyan bedeninizdeki o korkunun farkına varın... ve salıverin.


Bırakın gitsin.


kryon.jpg


Peki, içinizdeki ince, gizli korkuları nasıl fark edeceksiniz? İçinizde korku olduğu zaman nasıl bileceksiniz? En


çok korktuğunuz şeyi yapmalısınız ve bu korkunuz ile yüzleşmektir. Örneğin, muhtemelen hepiniz bir yüzme


havuzunda yüksekteki bir dalış tahtasının üzerinde durup atlamaktan korkma deneyimini yaşamışsınızdır.


Belki de bir kere atladınız, ve bir daha yapmayacağım dediniz ya da bir çok defa atladınız. Bu açık ve gerçek


bir korkudur. Şimdi, hayalinizi yaşamaktan sizi alıkoyanın ne olduğunu fark edin. Yeni bir şey öğrenmek mi ve


eğer öyleyse, bu neden korkutucu olsun ki? Neden bir kişi, yeni bir şeyden korkar ki? Belki de geçmişte, yeni


bir şey öğrenmek için çabaladığınızda, tam öğrenemediğiniz için cezalandırıldınız. Ya da belki, öğrendiniz


ama tam olması gerektiği gibi değildi ve bu bir sorun haline geldi. O zaman, yeni bir şey öğrenme korkusunun


farkında olun ve bedeninizde hissetmenin nasıl bir şey olduğunu deneyimleyin. Unutmayın, öğrenmek


bilinmeyene adım atmaktır. Yeni bir şey bilmenin – yeni bir şey olmanın yolu budur. Batıda, öğrenmenin odak


noktası, duyguyu önemsemez ve ona göre duygunun olduğu yerde, bir sorun vardır. Bilinmeyen, daima bir


korku faktörü olmuştur ve korkunun olduğu yerde duygu vardır.


Öğrenmek, bilinmeyene adım atmaktır, dişile adım atmaktır. Bazı insanlar, dişilikten nefret edebilir, belki


annelerinin hareketlerinden dolayı belki de dişilikten korktukları için. Ancak dişilik, bütün cevapların yattığı


yerdir. Hayalleriniz dişilden gelir, korkularınız gibi. Dişil, bilinmeyendir. Eril, diğer tarafta, bilinen ve normal


olarak baba ile olan sorunlara denktir, çünkü bir insanın tüm sorunları, ya annesinden ya da babasından gelir;


nesilden nesile geçer. Kendi davranışlarınızı incelemeyi öğrenin ve Evreni anlayın, çünkü Evren, hayallerinizi


yaşamanız için size gerekli olan bilgiyi öğretecektir. Öğrendikçe, genişlersiniz. Dişili ya da bilinmeyeni


kucakladıkça, kendinizi dünyaya daha fazla açmış olursunuz, gerçekten olduğunuz kişi haline gelirsiniz.


Genişliyor ve özünüze dönüyorsunuz. Paradoks olan, şu anda olduğunuz kişi özlüğünüz, aslınız değildir, çünkü


hareketleriniz mutlak bütünlükte olduğu zaman ancak özünüz olabilirsiniz. Ve bütünlük enerjisini engelleyen


korkudur. Bütünlük sizi daima bilinmeyene yönlendirecek. Sevgi de bilinmeyendir. Tüm bu paradoks


enerjiler, bilinmeyenden gelir. Bilinmeyen, paradoks içindeki paradoksun içindeki paradokstur ve hep böyle


olacaktır. İçinizdeki eril yönü, paradoksa adım atacak kadar güçlü yapın. Babanız ne kadar güçlü ve onunla


ilişkiniz ne kadar iyi ise, zihinsel bir varoluş halinde yeryüzündeki yaşamı daha kolay bulacaksınız. Anneniz ile


ilişkiniz, ne kadar iyi, kolay, ve besleyici ise, bu gezegendeki yaşamınız çok daha sağlam olacaktır. Büyük



kökleri olan bir meşe ağacı gibi, Dünya Ana’nın derinliklerine köklerinizi salmalısınız, ve anneniz ile ilgili


sorunlarınızı çözümledikçe, kökleriniz Dünya Ana’nın daha derinlerine inecektir. Babanız ile olan içinizdeki


sorunlarınızı hallettikçe de Mesih bilinci ve Sihirbazların (Büyücülerin) bilinci ile daha fazla bağlantı


kuracaksınız. Bu, paradoksları daha çabuk çözümlemenize ve dişili daha hızlı bilinen yapmanıza izin verecek.


Bu bir güç şeklidir. Bu sihirli bir güç değildir, ancak sihirdir ve sihir, İlahi iradenin fiziksel tezahürüdür.


Kökleriniz, Dünya Ana’ya ne kadar derinden tutunursa, Mesih bilincine ve Sihirbaz (Büyücü) bilincine o kadar


sıkı bağlanırsınız ve bedeninizde daha fazla enerji akışı olur. Mesihten eril, Dünya Anadan dişil.


Korkuya adım attığınızda, enerjileriniz yavaşlar ve korku ağır ağır Dünya Ana ve Gökyüzü Baba enerjisini


bloke etmeye başlar ve yaratımı, kendi psişenizde bulunan doğal yaratım hareketini yavaşlatır. Korku,


başarının önündeki engeldir. Korku, başarıya engel olur. Korku, hayallerinizi yaşamanıza engel olur.


Gökyüzüne yükselen yeni bir bilince ulaştığınızda, bu gezegende yaşamış, büyük Sihirbazların ve büyük


Simyacıların bilinci ile daha fazla bağlantıya geçersiniz. Mesih bilinci yeryüzünden, 60 mil yukarıda,


Sihirbazlarınki ise onun da 20 mil üzerinde yani 80 mil yukarıdadır. Sihirbazların bilinci ile daha fazla bağlantı


kurun çünkü onların etki alanı korkudur ve sihire giden duygusal kapı korkudan geçer. Ne kadar az korkunuz


varsa, daha fazla sihir / mucize gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca, şunu aklınızda tutun, sihir, İlahi iradenin


fiziksel tezahürüdür. Bu demektir ki ne kadar çok korkunuz var, o kadar az sihir yapabilir ve o kadar az şey


tezahür ettirebilirsiniz. Korku, birçok oyun oynar, ve sihirbaz ile ne kadar kuvvetli bir bağınız varsa, o kadar


çok korkuyu salıvereceksiniz ve sonuçta, kendi kaderinizin efendisi olacaksınız.


Bu odadaki herkes için, korku, iki üç yıl içinde geçmişteki bir şey haline gelecek. Zihninizde korkunun


nerelerde sizi kontrol ettiğinin ya da hayallerinizi yaşamanızı engellediğinin farkında olun. Bu gece


korkularınızı kabul edin ve fark edin. Şimdi, karanlığa ışık yayalım ve bakalım hangisi daha çok parlıyor.


Karanlık, ışıktan fazla parlayabilir mi parlayamaz mı? Elbette, ışık, karanlık yerleri ortaya çıkaracaktır ve


içinizi görmenizi sağlayacaktır. İlk önce, kuvvetle muhtemel, neden orada karanlık olduğunu merak


edeceksiniz. Bazı korkular geçerlidir ancak bedeninizde, bu korkuları anda ortaya çıkaran mekanizmalar


vardır. Hissetmekte olduğunuz geçmişinizden gelen bir korku – hayalinizi yaşamanıza engel olan


çocukluğunuzdaki geçmiş bir olay. Hatta, bu, anne karnındayken yaşadığınız korkular da olabilir. Ne zaman


bedeninizi tamamen saran bir enerji hissetseniz, bu normalde korku ya da doğum öncesinden gelen bir


enerjidir. O zaman, hayallerinizi deneyimleyin ve korku hissettiğiniz an, ki bu muhtemelen karnınızda


olacaktır – korku bedeninizin herhangi bir yerinde bulunabilir – onu deneyimleyin ve onu ilk fark ettiğiniz ya


da hissettiğiniz yaşınızın bilincine varın. Sonra, bırakın gitsin. Bu enerjide, sevgili varlıklar, bu gece, hangi


korkunuzu kabul ederseniz, onun gitmesine izin verebilirsiniz.


Bu gece, sıcak, sevgi dolu bir bilinç var ve halinizi anlıyoruz, korku dolu halinizi. Bu sizin, başkasını


sevmenizi, onunla ilgilenmenizi, onu büyütmenizi ya da sadece onunla birlikte olmanızı kolayca


engelleyebilir. Korku, böyle bir yalnızlık, böyle bir soyutlanmışlık yaratır. Başka biri tarafından


dokunulmaktan korkmak – bundan hoşlandığınız kadar, korkabilirsiniz de. O zaman şimdi, bedeninizin


farkında olun ve doğumu deneyimleyin – doğum kanalına giderek. Bu anda, niyet gücüyle gerçek hislerinizi


aktive edin – doğum korkusu ve dünyanın bir parçası olma korkusu. Yolculuğunuzda, korku geçmiş


kavramlardan gelir. Hepiniz, kendi kaderinizin yaratıcıları ve efendileri olduğunuz için, hali hazırda şu soruya


yanıt verebilirsiniz, “Gerçekten hayalini kurduğum kaderi yaratmaktan beni alıkoyan nedir?” En önemli



şeylerden biri, donmuş korkudur – korkuyu salıverememe durumu. Korkunun ne olduğunun farkında olmama


durumu. O zaman, bu enerji içinde olduğunuza göre, sahildeki dalgalar gibi korkularınızın kıyıya vurmasına ve


sonra açılmasına izin verin. Korkularınız, artık size hizmet etmiyor.


Tüm zamanların en büyük korkularından biri, kendi ışığınızdan, parlaklığınızdan, ve muhteşemliğinizden


korkmanızdır – hepiniz, kendi ışığınızda muhteşem ve parlaksınız. Bunu tezahür ettirmenizi engelleyen, bir


kez daha, korkudur. O zaman şimdi, bırakın o korkuyu – ki bu kitle bilincidir – bedeninize girsin. Deneyimleyin


onu. Şimdi, bir kez daha, dışarıdaki enerjinin içinizdekine nüfuz etmesine izin verin. Işığı içinize davet edin


ve korkularınızı salın. İnsanın mutlak hayalinin korkusuna ne demeli, sevme korkusu, bir ilişkide gerçek


sevgiyi deneyimleme korkusu? Karşı cinsten biri ile gerçekten birleşme ve kendi seçtiğiniz bir realite yaratma


korkusu da nedir? Bu korkunun bedeninize girmesine, gelip gitmesine izin verirseniz, varolamaz.


Sevgili varlıklar, korku çok uzun zaman önce başladı, siz İlahinin gözünde daha küçük bir ışık parçası iken.


Korku, kadim bir duygu ve herkesin içinde mevcut. O zaman, bir kez daha, bu korkuların denizler gibi, gel-git


yapmasına izin verin ve gitmesine izin verdiğiniz şeyin milyonlarca değil milyarlarca yıl öncesine ait


olduğunun farkında olun. Korku. Onu daha fazla taşımanız için bir neden yok. Korku bir realite yaratmaz


ancak daha önemlisi, korktuğunuz şeyi yaratırsınız.


Korku, hücrelerinizde ve DNA’nızda bulunabilir. Bir an durup DNA’nızı inceleyin – bedeninizin merkezindeki o


mucizevi helezon – ve onu salıverin. Bu annenize, babanıza, büyük annenize ve büyük babanıza ve ondan


öncekilere, tüm atalarınıza ait bir korku. Ve şimdi, bu gece, bu korkusuz realiteyi Cape Town’da


demirleyeceğiz. Korkusuzluk enerjisinin bedeninize, taç çakranıza ve ayaklarınızın altından akmasına ve


Dünya Ana’nın kalbine sıkıca demirlenmesine izin verin.


Tanrı sizi korusun, Kryon şimdi ayrılıyor. Teşekkür ederim.

Bu konuyu yazdır

  ruhlarla iletişim
Yazar: Hayat Enerjisi Maneviyat - 12-06-2016, Saat: 20:23 - Forum: PARANORMAL OLAYLAR - Yorumlar (4)

18 yaşında iken aracı insan seçildi bana bedeni kullanılarak varlıklar  bedenine girip çıkıyordu kısa süreli ve benimle iletişime geçiyordu uzun sure böyle devam etti ancak neden birebir iletişim kuramıyorum bilemedim? bünyem mi yetmiyor?

ruhlar alemine girince iyi ruhlarada kötü ruhlarada bünye açılıyor rüyamda kötü ruh bnmle uğraştı saçımı çekti ertesi gün kendi vucudumu aracı yaparak cehenneme gidip geldim anlattıklarım cok uç şeyler inanıp inanmamak sizin elinizde

ve manevi kapılar acılınca allah tarafından bir çok sınava tabi oluyoruz

Bu konuyu yazdır

  LEVİTASYON NEDİR? NASIL YAPILIR?
Yazar: Spiritüeller - 12-06-2016, Saat: 20:16 - Forum: Levitasyon - Yorum Yok

Levitasyon ya da yükselinim, insan ya da hayvan vücudunun veya özgül ağırlık olarak havadan daha ağır nesnelerin görünür herhangi bir fiziksel etkenin yardımı olmadan havaya kaldırılması, havada asılı kalması veya havada gezinmesi fenomenlerine verilen addır. 
                        
Fiziksel medyumlukdeneylerinde, kimi mistiklerde, yogilerde, fakîrlerde, ve Tibet’li rahiplerde gözlemlendiği sürülür. Yoga’da siddhi adı verilen psişik yetenekler arasında ancak gerçek bir yoginin gerçekleştirebileceği  yeteneklerden biri olarak kabul edilir Parapsikoloji’de psikokinezinin bir türü olarak kabul edilen bu fenomeni Parapsikologlar, psikokinezi yeteneği güçlü medyumların deneyler sırasında eşyaları havaya kaldırabilme şeklinde gerçekleştirebildiklerini ileri sürmüşlerdir. Levitasyon fenomeni konusunda Spiritüalist literatürdeki ünlü medyum Daniel Dunglas Home, Parapsikolojik literatürdeki ünlü isimler ise, levitasyon fenomenlerini bilim insanları denetiminde gerçekleştirmiş olan Rus medyum Nina Kulagina ve Polonyalı medyum Stanislawa Tomczyk’tir. 

Vakumlu ortamda bulunan nötr maddelerin birbirini çektiğini söyleyen, mikro ortamlarda gözlemlenebilmiş ve kanıtlanmış olan Casimir Kuvvetinin levitasyonu mümkün kılacağını iddia eden bilim insanları bulunsa da henüz makro alanlarda gözlemlenebilmesi için erkendir.



levitation-levitate-dani-diamond-how-to-...10x454.jpg


Parapsikoloji'de psikokinezinin bir türü olarak kabul edilen bu fenomeni Parapsikologlar, psikokinezi yeteneği güçlü medyumların deneyler sırasında eşyaları havaya kaldırabilme şeklinde gerçekleştirebildiklerini ileri sürmüşlerdir. Levitasyon fenomeni konusunda Spiritüalist literatürdeki ünlü medyum Daniel Dunglas Home, Parapsikolojik literatürdeki ünlü isimler ise, Levitasyon fenomenlerini bilim insanları denetiminde gerçekleştirmiş olan Rus medyum Nina Kulagina ve Polonyalı medyum Stanislawa Tomczyk'tir. Bu son iki medyumun başarılı Levitasyon fenomenleri fotoğrafla belgelenmiştir.

İnsan doğduğunda çevresini tanımaya başladığı zaman bir takım tecrübeleri de görerek öğrenir. Etrafında her canlının kısmen aynı ve farklı organlara sahip olduğunu ve benzer organların görevlerinin aynı olduğunu gözlemler. Yani bir sineğin ve kuşun ortak özelliklerinden biri de kanatlarının olmasıdır. ve ikisi de uçabilir. Bir köpek veya kedi ise uçamaz. Çünkü onların kanatları yoktur. İnsan bu gözlemler altında gelişimini tamamladığı için kendisini kanadı olamayan bir canlı sınıfına kor ve uçamamayı bu andan itibaren bilinç altına kabul ettirir. Fakat insan yaratılmışların en farklısı olduğunu bilmelidir!

Peki nedir Levitasyon? Levitasyon, insanın kendi öz enerjisini kullanarak -ki bu enerjiye düşünce gücü, ruh gücü, psişik enerji gibi isimler takılır- yer çekimine karşı koyması olayıdır. Yani bir insan isterse hem uçabilir hem de başka nesneleri uçurabilir. Eğer biz de küçükken annemizin, babamızın ve ya başka ebeveynlerimizin bu yeteneği kullandığını görebilseydik muhtemelen beynimiz farklı şekilde şartlanacağı için, bu işe çok küçükken başlamanın etkisiyle de bu gün rahat bir şekilde uçuyor olabilecektik. Bu saatten sonra uçmak mümkün müdür? Vallahi mümkündür fakat bu, beyninizi o şartlandırmadan ne kadar kurtarabileceğinize ve bu yeteneğinizi ne kadar geliştirebileceğinize kalmış bir olaydır sadece. Kendinizi uçuramasanız bile en azından hafif nesneleri uçurma şansınız daha büyük olacaktır. Bu işe başlamak istiyorsanız şu iki şeye kusursuz biçimde sahip olmanız gerekmektedir.Birincisi inanç ve ikincisi ise sabırdır. Kimse ilk denemelerinden iyi sonuç alamayabilir. Ama süreklilik bu konu üzerinde farklı aşamaların nasıl kat edileceğini size gösterecektir. İşte bu süreklilikte sizin sabrınıza kalmıştır. Bilinç altınızda saf uçma isteği olmalıdır. Bu yeteneği başkalarına gösteriş olsun diye kazanma düşüncesi, sizin yetmeklerinizi yok eden egonuzu besler ve bu yetenekler su yüzüne ya hiç çıkamaz ya da çok az bir miktarda çıkar.

Bu konuyu yazdır

  14 yaşında
Yazar: Hayat Enerjisi Maneviyat - 12-06-2016, Saat: 20:12 - Forum: DURUGÖRÜ - Yorum Yok

ögle vaktı pencereden dışarı bakarken boşlukta gokyuzunde perde açıldı içinde bir masa dikdortgen üzerinde ince yapılı yakışıklı erkekler takım elbiseli varlıklar vardı dans edip egleniyorlardı bana gülümsediler bende onlara gülümsedim perdeyi kapattı bi varlık ekran katlandı yok oldu gitti

masa başında oturuyordum içeri esinti halinde güç girdi saçlarımı sevdi okşadı kalbime sevgi akıttı gülümsedim

Bu konuyu yazdır

  OSHO - IŞIK TEKNİKLERİYLE TANTRİK MEDİTASYON
Yazar: Nesrin Kaya - 12-06-2016, Saat: 20:10 - Forum: OSHO - Yorum Yok

osho.jpg



IŞIK TEKNİKLERİYLE TANTRİK MEDİTASYON

Batı psikolojisi psikoterapinin bir parçası olarak gelişmiştir. Psikologlar anormal insanı,

zihinsel olarak anormal insanı tedavi ediyorlardı. Bu yüzden insana karşı tüm Batı yaklaşımı

hatalı olmuştur. Freud patolojik vakaları inceliyordu. Hiçbir sağlıklı insan ona gitmezdi.

Yalnızca zihinsel olarak hasta olanlar giderdi. Freud onları incelerdi ve bu incelemeyle insanı

artık anladığını düşünüyordu. Patolojik insanlar gerçekte insan değildir. Çünkü insana

patolojik bir açıdan bakılmaktadır. Özel bir zihin durumu seçilmişse ve o durum hasta ise,

patolojik ise, o zaman insana dair edinilen imaj, hastalık temelli olur. Bu tavır yüzünden tüm

Batı toplumu yıkılmıştır. Çünkü temeli, hasta insandır, sapkın insan temel olmuştur. Yalnız

anormal olanı incelersen normalüstü varlıkların olabileceğini hayal edemezsin. Freud için

Buda imkânsızdır, kavranamazdır. Onun normal insan hakkında söylediği her şey, anormal

insanlar üstünde yaptığı çalışmalara dayalıdır.

Doğu psikolojisi, özellikle Tantra ve Yoga’da bir insan kavramına sahiptir. Ama o kavram

normalüstünün incelenmesine dayalıdır. Buda, Patanjali, Shankara, Nagarjuna, Kabir, Nanak

gibi insanların incelenmesine dayalıdır. İnsan potansiyelinin ve olasılığının zirvesine ulaşmış

insanların incelenmesine... Eğer en yükseği düşünürsen zihnin bir açıklık haline gelir,

büyüyebilirsin.

Kendisini gerçekleştirme, büyümenin en yüksek zirvesi demektir. Orada derin bir tatmin

hissedebilirsin ve “bu benim yazgım, ben bunun için doğdum, bu yüzden yeryüzündeyim”

diyebilirsin. Tantra, bu kendini gerçekleştirmeyle ilgilenir, senin daha fazla büyümene nasıl

yardım edeceğinle. Unutma, Tantra seninle ilgilenir, ideallerle değil. Tantra ideallerle

ilgilenmez. Olduğun halinle ve olabileceğin halle ilgilenir.

Senin bilinmeyen idealin, senin içinde saklıdır. Sana sunulmaz. Sen Buda olmayacaksın,

gerek yoktur. Bir Buda yeterlidir ve tekrarın kıymeti yoktur. Varoluş her zaman benzersizdir.

Asla tekrarlanmaz. Varoluş her zaman yenidir, sonsuza dek yeni. Öyle ki, bir usta bile

tekrarlanmaz.

Yalnızca benzersizin bir anlamı vardır. Kopyalar anlamlı değildir. Ancak orijinalsen yazgın

yerine gelmiş olur. Bu yüzden Tantra asla “şu ya da bu ol” demez. Bir ideal yoktur.

Tantra teknik demektir. Tantra sözcüğünün kendisi teknik anlamına gelir. Nasıl olacağın ile

ilgilenir, ne olacağın ile ilgilenmez. O ‘ne’yi senin büyümen sağlayacaktır. Sen tekniği kullan,

yavaş yavaş içsel potansiyelin gerçek olacaktır. Bilinmeyen olasılık açılacaktır ve o açıldıkça

sen onun ne olduğunu fark edeceksin. Kimse onun ne olduğunu bilemez. Sen olmadığın

sürece kimse senin ne olacağını göremez. Bu yüzden Tantra sana yalnızca teknikler verir, asla

idealleri değil. İşte bu yüzden tüm ahlâki öğretilerden farklıdır. Ahlâki öğretiler sana hep

idealler verir. Tekniklerden bahsetseler bile, o teknikler hep idealler içindir. Tantra sana hiçbir

ideal vermez. İdeal sensin. Ve geleceğin bilinemez. Geçmişe dair hiçbir idealin faydası olmaz,

çünkü hiçbir şey tekrarlanamaz.

Zen keşişleri Buda’nın takipçileridir. Ama yine de, “Meditasyonunda Buda’yla karşılaşırsan

onu hemen öldür” derler, çünkü Buda ideali öyle etkileyici olabilir ki, kendini unutabilirsin.

Ve kendini unutursan yolu ıskalamışsındır. Buda ideal değildir, ideal sensin. Senin

bilinmeyen geleceğin... Bunun keşfedilmesi gerekir. Tantra sana keşif tekniklerini verir,

hazine senin içindedir.

Kimse seni kabullenmez. Kendin bile kabullenmezsin. Sen de kendini kınar durursun. Sen

kendini hep başka biri olma terimleriyle düşünürsün ve bu sahtedir, tehlikelidir. Böyle

düşünmeye devam edersen sahte olursun ve her şey de sahte olur. Sahte olma. Gerçek ol.

Tantra sana inanıyor. İşte bu yüzden Tantra’nın bu kadar az inananı var çünkü kimse kendine

inanmıyor. Tantra sana inanıyor. Ve senin ideal olduğunu söylüyor, bu yüzden kimseyi taklit

etme.

Kendi haline bırakıldığın zaman erişirsin ama çok, çok uzun yolculuk yapmak zorunda

kalacaksın. Ve yolculuk çok zahmetli ve sıkıcı olur.

Bu 112 teknik ile dünyanın her yerindeki teknikler anlatılmaktadır. Bu 112 tekniğin

kapsamadığı tek bir teknik bulunmamaktadır. Onlar tüm tinsel arayışın özüdür. Ama tüm

teknikler herkes için değildir. Bu yüzden onları denemen gerek. Sana yalnızca belli teknikler

faydalı olacaktır ve senin o teknikleri bulman gerekecektir. Bunun iki yolu vardır: Ya kendi

deneme-yanılma yönteminle işe yarayan bir şeye rastlayana kadar dener ve ondan sonra

büyütür ve onun içinde hareket edersin, ya da bir öğretmene teslim olursun ve sana neyin

uygun olduğunu o bulur.

Belkemiği, omurga, hem bedenin hem zihnin temelidir. Zihnin, kafan omurganın son

kısmıdır. Tüm bedenin kökü omurgadır. Omurgan canlıysa çok parlak bir zihnin olur.

Omurganın iki ucu vardır: Başlangıcı cinsel merkezdir ve sonu sahasrar’dır. Başının

tepesindeki yedinci merkezdir. Omurganın başlangıcı toprağa bağlıdır ve cinsellik sendeki en

dünyevî şeydir. Omurgadaki başlangıç merkezi sayesinde doğa ile, Sankhya’nın pragriti,

yeryüzü maddesel dediği şey ile iletişim halindesin. Kafandaki son merkezden ya da ikinci

kutuptan sahasrar, ilâhi olanla iletişim içindesin. Bunlar varoluşun iki kutbudur. İlki

cinsellik, ikincisi sahasrar’dır.

Enerjin ya aşağı, cinsel merkezden yeryüzüne akacaktır ya da sahasrar’dan kozmosa

salıverecektir. Sahasrar’dan Brahman’a, mutlak varoluşa salıverilirsin. Cinsellikten aşağı,

göreceli varoluşa akarsın. İki akış, iki olasılık bunlardır. Yukarı akmaya başlamadığın sürece

acın asla sona ermeyecektir.

Enerji bir kez sahasrar’a ulaşınca ve oradan salıverilince mutlak mutluluğa kavuşacaksın, bu

Nirvana’dır. O zaman başka bakış olmaz. Sen mutluluğun kendisi olursun. Bu yüzden Yoga

ve Tantra’nın konusu enerjinin yukarı, omurilikten yukarı nasıl akıtılacağı, onu yerçekimine

karşı nasıl hareket edeceğine yardım edeceğidir. Cinsellik çok kolaydır çünkü yerçekimini

takip eder. Yeryüzü her şeyi aşağı, geriye çekmektedir. Cinsel enerjin yeryüzü tarafından

çekilir. Astronotlar bunu hissetmiştir. Yeryüzünün çekiminden kurtuldukları andan itibaren

fazla cinsellik hissetmezler. Beden ağırlık kaybettikçe cinsellik çözülür, kaybolur.

Enerji sahasrar’ından cinselliğin karşı kutbundan salıverildiği anda sen artık insan değilsin.

Artık bu yeryüzüne ait değilsin. İlâhi oldun. İşte “Krişna Tanrı’dır” ya da “Buda Tanrı’dır”

derken kastettiğimiz bu. Onların bedenleri de tıpkı seninki gibidir. Onların bedenleri de

hastalanır, ölürdü. Enerjin yerçekimi düzeninden kurtulmuştur.

Sırf Buda ile iletişim haline geçmekle enerjin yukarıya, sahasrar’a akmaya başlar. Buda öyle

güçlüdür ki yeryüzü bile o kadar güçlü değildir. Enerjini aşağı çekemez. Bunu İsa’nın,

Buda’nın, Krişna’nın yanında hissetmiş olanlar, onlara Tanrı demiştir. Onların yeryüzünden

daha güçlü bir enerji kaynakları vardır.

Hayal gücü sayesinde cinsel merkez işlemeye başlar. Gerçekte hayal gücü olmadan

işleyemez. İşte bu yüzden âşıksan daha iyi işler. Çünkü aşkla, hayal gücü de gelir.

Zihnin pek çok enerjisi, pek çok yeteneği vardır ve bunlardan biri iradedir. Ama cinselliği

iradeyle getiremezsin. Cinsellik açısından irade etkisizdir. Yalnızca hayal gücü işlev gösterir.

Hayal et, o zaman merkez işlemeye başlar. Hayal gücü enerjinin hareket etmesine yardımcı

oluyorsa, o zaman enerji sırf hayal gücü ile yukarı ya da aşağı gidebilir. Hayal gücü ile kanını

hareket ettiremezsin. Bedende başka hiçbir şeyi hayal gücü ile yapamazsın. Ama cinsel enerji

hayal gücü ile hareket ettirilebilir. Onun yönünü değiştirebilirsin.

Sutra diyor ki: “Kendini düşün.” Kendini hayal et, demek istiyor. Gözlerini kapat ve kendini

ışıkmışsın diye hayal et. Bu yalnızca hayal gücü değildir. Başlangıçta öyledir, ama gerçektir

de. Çünkü her şey ışıktan oluşur. Artık bilim her şeyin elektrikten oluştuğunu söylüyor ve

Tantra hep her şeyin ışık parçalarından oluştuğunu söylemiştir. Sen de öylesin. İşte bu yüzden

Kuran, Tanrı’nın ışık olduğunu söyler. Önce yalnızca ışınlardan oluştuğunu hayal et, sonra

hayal gücünü cinsellik merkezine götür. Dikkatini oraya yoğunlaştır ve ışınların cinsel

merkezinden yukarı aktığını hayal et. Sanki cinsel merkezin bir ışık kaynağı olmuş ve ışınlar

yukarı doğru kabarıyor. Göbek merkezine doğru... Bölmeye gerek vardır, çünkü cinsel

merkezini sahasrar’a bağlamak güç olacaktır. Bu yüzden küçük bölünmeler faydalı olur.

Bağlayabilirsen bölmeye gerek kalmaz. Enerji, yaşam gücü, bir ışık gibi sahasrar’a gider.

Hemen içinde bir sıcaklık yükseldiğini hissedersin. Kısa sürede göbeğin ısınacak. Sıcaklığı

hissedebilirsin. Hayal gücün sayesinde cinsel merkezin yükselmeye başlamıştır. Göbekteki

ikinci merkezin bir ışık kaynağı olduğun, ışınların gelip orada toplandığını hissettiğinde yürek

merkezine akmaya başlar. Işık yürek merkezine ulaştığında ışınlar gelirken yürek atışların

değişir. Nefeslerin derinleşir. Ve sıcaklık yüreğine gelir, daha da yüksel.

Cinsel enerjinin iki kısmı vardır; biri fiziksel, diğeri psişiktir. Bedeninde her şeyin iki kısmı

vardır. Tıpkı beden ve zihin gibi... İçindeki her şeyin iki kısmı vardır. Biri maddesel, diğeri

tinseldir. Psişik kısım yükselebilir. Bu psişik kısım için geçit olarak omurga kullanılır.

Omurga ve onun merkezleri, ama bunun hissedilmesi gereklidir. Ve senin hislerin ölmüştür.

El sana dokunduğunda hissettiğin bir el değildir. Baskı ve sıcaklık hissedilir. El yalnızca bir

çıkarsamadır. Zekâdır. His değil. Sıcaklık ve baskı, his budur.

Çocuğu takip et. Buda’yı takip ettiğinden daha iyi ve daha tatmin edici olacaktır. Sen de bir

zamanlar çocuktun, bunu yaptın. Çocuk hissediyor, çıkarsamıyor. Düşünüyor. Bir koku

alıyor. Ve onun geldiği köşeye gidiyor. Bir elma görüyor ve onu tadıyor. Tıpkı bir çocuk gibi

tat. Elmayı yemesine bak, onu izle. Tamamen bu işe dalar. Tüm dünyayı unutur. Dünya artık

yoktur. Yalnızca elma vardır. Elma bile yoktur. Ve çocuk da yoktur. Yalnızca yemek vardır.

Bir çocuğu bir saat boyunca takip et. O saat çok zenginleştirici olacak. Bir kez daha çocuk

olacaksın.

Duygu merkezi işlemeye başlamalı. Ancak o zaman bu tekniklerin bir faydası olur, aksi halde

enerjinin yükseldiğini düşünürsün. Ama duygu olmaz. Duygu yoksa hayal gücü güçsüzdür,

boşunadır. Yalnızca duygu dolu bir hayal gücü sonuç verir. Birkaç dakika için yalnızca sesleri

dinle. Bir kuşun ötüşünü, rüzgârın ağaçların arasında esişini, bir çocuğun ağlamasını,

sütçünün gelmesini, sütün boşaltılmasını, olan her şeyle hisset. Ona duyarlı ol, açık ol. Bırak

senin başına gelsin, o zaman duyarlılığın büyür. Duş alırken suyu tüm bedeninde hisset. Sana

dokunan her su damlasını hisset.

Nefes alırken nefesi hisset. İçerideki hareketini, dışarı çıkışını... Hisset! Kendi bedenini hisset

ki onu sen hiç hissetmedin. Hiç kimse kendi bedenine sevgiyle dokunmaz. Hiç kendi bedenine

sevgi gösterdin mi? Tüm uygarlık kendine dokunanlardan korkar. Çünkü çocukluktan itibaren

dokunmak reddedilir. İnsanın kendine sevgiyle dokunması mastürbasyon gibi gelir. Ama

kendi kendine sevgiyle dokunamazsın. Bedenin donuklaşır ve ölür. Ölmüştür. Avuçlarınla

kendi gözlerine dokun. Dokunuşu hisset. Gözlerin o anda taze ve canlı hissedecektir.

Bedeninin her yerine dokun. Sevgilinin, arkadaşının bedenine dokun. Masaj iyidir. İki arkadaş

birbirine masaj yapabilir. Birbirlerinin bedenini hissedebilirler, daha duyarlı olacaksın.

Duyarlılık ve duygu yarat. Onu başa getir ve başın bir açıklık olmuş gibi hisset.

Sahasrar, bin taç yapraklı anlamına gelir. Bin taç yapraklı bir açıklık. Binyapraklı, açılmış bir

lotus hayal et ve her taç yapraktan bu ışık enerjisinin kozmosa yayıldığını hayal et. Yine, bu

bir aşk eylemidir. Artık doğayla değil, nihai olanla. Yine bu bir orgazmdır. İki tür orgazm

vardır; biri cinseldir, diğeri tinseldir. Cinsel olan en alçak merkezden gelir. Tinsel olan en

yüksek merkezden gelir. Cinsel eylemdeyken bu egzersizi yapabilirsin. İki eş bunu yapabilir.

Enerjiyi yukarı iletin ve o zaman cinsel eylem Tantra Sathana olur. Meditasyon olur. Ama

enerjiyi bedende bir merkezde bırakma. Biri gelebilir, bir işin olabilir ya da telefon çalabilir

ve durman gerekebilir. Bu yüzden öyle bir zamanda yap ki kimse seni rahatsız etmesin. Ve

enerjiyi herhangi bir merkezde bırakma. Aksi halde enerjiyi bıraktığın merkez bir yara halini

alır. Pek çok zihinsel hastalık yaratabilirsin. Bu yüzden dikkatli ol. Aksi halde bunu yapma.

Bu yöntem mutlak mahremiyet gerektirir ve hiç rahatsız edilmemen gereklidir ve

tamamlanmalıdır. Enerji başa gelmeli ve oradan salıverilmelidir.

Meditasyona başladığında cinsel merkezin daha duyarlı, daha canlı ve daha heyecanlı

olacaktır. Ve başlangıçta heyecan tıpkı cinsel heyecan gibi olacaktır, ama yalnızca

başlangıçta. Meditasyon derinleştikçe enerjinin yukarı aktığını hissedeceksin. Enerji yukarı

aktıkça cinsel merkez sessizleşir. Daha az heyecanlı olur. Enerji hareket ettiğinde cinsel

merkez gittikçe serinler. Ve sıcaklık başa gelir. Enerji başa geldiğinde başının döndüğünü

hissedersin, bazen midenin bulandığını bile hissedersin. Çünkü ilk defa enerji başa gelmiştir.

Ve başın ona alışık değildir. Alışması gereklidir. Bu yüzden korkma. Bazen hemen

bayılabilirsin ama korkma, bu olur.

Başın ısınırsa bu iyi bir işarettir. Enerjiyi salıver. Başının tıpkı bir lotus çiçeği gibi açtığını

hisset. Sanki enerji kozmosa salıveriliyormuş gibi... Enerji salıverilirken içine bir soğukluk

dolduğunu hissedeceksin. Bu sıcaklıktan sonra gelen soğukluğu hiç hissetmedin. Ama tekniği

tam yap, asla eksik bırakma.

Işık gerçekten de sıçrar. Ağır ağır, adım adım; büyüme yoktur. Işık bir sıçrayıştır. Elektrik,

sıçrayışlar halinde gelir. Bir sıçrayış, sonra bir karanlık boşluğu olur. Bir sıçrayış daha ve

sonra bir karanlık boşluğu olur. Işık sıçrar, asla yolculuk etmez.

Kadınlar için ilk yöntem, erkekler için ikincisi daha kolay olacaktır. Dişi zihin ağır ağır olan

şeyleri daha kolay kavrar ve eril zihin daha kolay sıçrar. Eril zihin sıçrama sever, bir şeyden

diğerine sıçrar. Erkeğin zihninde ince bir huzursuzluk vardır. Kadın zihni ağır bir süreçle

işler, sıçramaları sevmez. Erkek bir şeyden diğerine sıçrar durur ve kadınlar için bu

anlaşılamazdır. Onlar için bir büyüme olmalıdır, ağır ağır bir büyüme... Şimşekle birlikte

dayanılmaz ölçüde gelebilecek sıcaklık hissedebilirsin. Bunu hissedersen deneme. Şimşek

sana büyük ısı verebilir. Bunu hissedersen, dayanılmaz olursa o zaman bunu deneme. O

zaman ilk yöntemde rahatsan o iyidir. Bazen patlama o kadar büyük olur ki, korkabilirsin ve

bir kez korkunca bir daha asla yapamazsın. O zaman korku başlar. Bu yüzden insanın hiçbir

zaman hiçbir şeyden korkmamasına dikkat etmesi gerekir.

Dışsal bir alet kullanırsan donuklaşırsın (LSD için).

Sen kendine ne yaptığının farkında değilsin. Bir cinayet filmi görmeye gittiğinde ne yaptığını

bilmiyorsun. Beden kimyanı değiştiriyorsun. Bir dedektif romanı okuyorsan, ne yaptığını

bilmiyorsun, kendini öldürüyorsun. Heyecanlanıyor, korkuyor, geriliyorsun. Dedektif

romanından bu şekilde zevk alıyorsun. Ne kadar gerilirsen o kadar zevk alıyorsun. Neler

olacağını ne kadar merak ediyorsan o kadar heyecanlanıyorsun ve beden kimyanı

değiştiriyorsun. Bütün bu teknikler de beden kimyanı değiştiriyor. Tüm dünyanın yaşam, ışık

dolduğunu hissediyorsan beden kimyanı değiştiriyorsun. Ve bu bir zincirleme reaksiyondur.

Beden kimyan değiştiğinde dünyaya bakarsın ve dünyan daha canlı görünür. Ve daha canlı

görünüyorsa beden kimyan yine değişir ve bu zincir halini alır.

Bu konuyu yazdır

  NEKROMANTİ NEDİR? NASIL YAPILIR?
Yazar: Spiritüeller - 12-06-2016, Saat: 20:08 - Forum: Nekromanti - Yorum Yok

Nekromanti (Yunanca nekros: ölü + manteia), ölü ruhların çağrılması ve sorgulanması sanatına verilen addır.

Antik çağda ölü oraklı, her çeşit bilgi için en emin kaynak sayılıyordu. Çünkü o zamanki inanç düşüncesine göre ölülerin ruhları, uzak geçmişe ve geleceğe bakabiliyordu.

En iyi bilgiler konusunda yaşadığı dönemlerde mantik yetenekleri bulunan ölülere güveniliyordu. Örneğin bu şekilde Kral Saul, Filistinlilere karşı yapacağı savaşta şansının ne olduğunu sormak için Eyn Dor cadısının yardımıyla kahin Samuel'in ruhunu çağırtır. (1. Samuel 28) Ve Homeros'ta Odysseus, güzel Kirke'nin tavsiyesi üzerine büyük kahin Teiresias'ın ruhunu Hades'ten getirmek için ölülerin ruhunu çağırtır.

Yunan eski çağı, birçok resmî ölü sorgulama mekanı tanımaktadır. Bunlar, genellikle ölüler diyarına girişlerin tahmin edildiği yerlerde, yani karanlık uçurumlarda, yer yarıklarında ya da derin mağaralar ve kaya yarıklarında bulunuyorlardı.

Efsaneye göre şarkıcı Orpheus'un karısı Eurydike'yi geri getirmek için ölüler diyarına geçtiği ve Herodotos'a göre Korint Kralı Periandros'un bizzat öldürdüğü karısını sorguladığı söylenenThesprotia'da Akheron nehrindeki Ephyre mevkisi meşhurdur. Aenas'ın Hades'in derinliklerine gittiği Cumae'nin Averner Gölü'ndeki ölü orakline de sıkça danışılmıştır.

Bu resmî orakl yerlerinde çağrılan ruhlar, rahiplerin inkubasyon yolundaki kurban vermesi ve dua etmelerinden sonra, soruyu sorana rüyada görünüyorlardı. Daha sonra uzmanlar, bu rüya görümlerini yorumluyorlardı.

Ölülerin ruhları ile daha yoğun bir temas isteniyorsa, doğudan alınan, çok daha sansasyönel büyü pratikleri de kullanılabiliyordu. Bu durumda ölülerin ruhları ile bağlantıyı profesyonel ruh çağırıcılar kuruyordu. Gerekli gizli bilgileri ise özel öğreti kitaplarından, yani birkaç tanesi günümüze kadar gelmiş olan sihir papirüslerinden alıyorlardı.

Daha sonra ölü ruhları, birçok demon sınıfı hiyerarşisine göre en alt demon olarak ele alınıyordu. Ölü demonların özelliği, kötü mizaçlı olmalarıydı ve ancak doğru uygulanan sorgulama ile istenilen cevapları vermeye zorlanabiliyorlardı.

Bu kadar hiddetli olmaları, dünyevî yaşantıya olan özlemlerine ve hala yaşayan ruhları kıskanmalarına bağlanıyordu. Erken vefat edenlerin, şiddetle ölenlerin, idam edilen veya cinayete kurban gidenlerin ya da intihar edenlerin ve kaza eseri ölmüşlerin ruhları, daha öfkeli sayılıyordu.

Bu ruhların kendilerine biçilen yaşam zamanından önce bedenlerinden ayrılmak zorunda olmaları nedeniyle bedenlerini tamamen terk etmedikleri, ait ruhu büyüsel zorlama yöntemleri ile çağırabilir ve kendisine itaat etmesini sağlayabilirdi. 

Şiddet sonucu ölenler, bir sorgulama için özellikle elverişli görülüyordu. Fakat bu cesetler, daima bulunamadığından, özellikle reşit olmayan çocuklar öldürülerek de sağlanabiliyordu.

Ruh çağırmadan evvel cesetlerin tanımlanan ritüele göre sorgulama için hazırlanması gerekiyordu. Bu, sadece karanlıkta, en iyisi dolunay gecesinde yapılıyordu. Çünkü ölü demonlar, ışığa katlanamıyordu.

Ölünün tekrar bilinç ve düşünme yetisi elde etmesi için cesedin damarlarına mümkünse siyah posta sahip yeni kesilmiş koyun kanı sıkılıyordu. Kana büyüsel maddeler ilave ediliyordu: Kuduz köpek salyası, vaşak iç organlarının özü, Mısır'dan toz haline getirilmiş yılanlar ya da okunmuş sihirli otlar ve zehirler, bunlardan sayılıyordu.

dementor_dudley1.jpeg


Süt, bal, su ve şarap ile kurbandan sonra ritüelin en önemli kısmına esrime altında ve sihir formülleri ile dualar zikredilerek gerçek ruh çağırmaya geçiliyordu.

Önce ölülerin ruhlarını bırakması için ölüler diyarının üst seviyesindeki tanrılıklara aforoz sözleri yöneltiliyordu. Daha sonra dünyadaki mekanına geri dönmesi için demonun kendisi zorlanıyordu. Belirgin biçimde mukavemet gösteriyorsa, tüyler ürpertici tehditler savruluyor ya da ceset, canlı yılanlarla kamçılanıyordu. Eğer cesette demonun mağlubiyeti kabul ettiğini ve geri döndüğünü belirten bir işaret ortaya çıkarsa, sorgulama başlıyordu.

Resmî yasaklara rağmen yüzyıllar boyunca var olan nekromanti, büyük başarısını şüphesiz korku uyandıran ritüellerinin başarılı sunumuna  ve bunların doğurduğu akıl almaz dehşete borçluydu. Bazı büyücüler, seyircilerini günümüzde "özel efekt" denebilecek özel ilavelerle etkiliyordu.

Örneğin bir dananın ince iç derisinden modellenmiş, bembeyaz kireçlenmiş ve iki kolay tutuşabilir zift dolu bir ölü kafatası, toprağa yerleştirilirdi Bu kafatasından demonun sesi işitilirdi. Aslında bu, altta gizli bir bölmede bulunan ve bir ses hunisi gibi çalışan leylek sesi çıkararak çare arayana hitap eden bir yardımcının sesiydi.

Sorgulamadan sonra kafatası, güya geride bir şey kalmayacak şekilde demon ile birlikte etrafı kömürle donatılıp yakılır, duman içinde kurban edilir, kısa sürede yanarak yok olurdu.

Ölü oraklına antik dönemde çok danışılmıştır ve en şaşaalı dönemini Roma İmparatorluk döneminde yaşamıştır.

Ortaçağ'da nekromanti kavramı, yazım hatası yüzünden farklı bir anlam kazanmıştır. Nekromanti'den "negromanti" ortaya çıkmış ve bundan da "nigromanti" yani kara büyü türetilmiştir. Kavram, bu form ile birlikte yavaş yavaş tamamen sihirbazlık anlamını almıştır.

Nigromanti adı altında ölülerin ruhlarının çağırılması, kilisenin tüm yasaklamalarına rağmen devam ediyordu. Ne kadar yaygın olduğu, birçok tarihi kaynaktan ispat edilmektedir.

27 Şubat 1318 tarihinde Papa 22. Johann, kısmen Papalık sarayındaki birçok ruhani ve dinsize karşı nigromantik ve diğer sanatlar nedeniyle araştırma başlatır. Papa 12. Benedikt Piskopos Wilhelm von, Paris'e tutuklanmış bir İngiliz nigromantın kendisinde bulunan ve el konulan sihirli tablosu ile birlikte Papalık sarayına gönderilmesini emreder.

Engizisyon ve Nantes Piskoposu Gilles de Rais, Fransa Mareşali'ni nigromanti nedeniyle de mahkum etmiş ve Nantes'te aforoz etmiştir. Floranslı Antonuis'in batıl inanç listesinde nigromanti, ölüm günahları arasında ele alınmıştır ve büyülü kitapların sahiplerini günah çıkarmalarına izin verilmeyeceği tehdidi ile bunları yakmaya zorlamıştır.

Bu konuyu yazdır

  OSHO - TANTRA’NIN AŞK VE ÖZGÜRLEŞME SIRLARI
Yazar: Mutlakguc - 12-06-2016, Saat: 19:58 - Forum: OSHO - Yorum Yok

TANTRA’NIN AŞK VE ÖZGÜRLEŞME SIRLARI

Onun için sana gerek yok. Senin varlığın bir engel. Ne kadar yoksan, o kadar iyi. Sen

olmadığında aşk gerçekleşir.

Aşk yapılamaz. Meditasyon yapılamaz. Coşku, mutluluk, onları başaramıyoruz, çünkü onlar

yapılamaz. Onlar eylem değil, onları kullanamazsın, tam tersine kendini salıvermek gerekir. O

zaman coşku başına gelir. O zaman mutluluk başına gelir, o zaman aşk içine girer, o zaman

aşk seni sahiplenir.

Çağdaş insan, çağdaş zihin, her şeyi sahiplenmek ve hiçbir şey tarafından sahiplenmemek

ister. Çağdaş insan her şeyin efendisi olmak ister. Ve yalnızca şeylerin efendisi olabilirsin.

Canlı olan hiçbir şeyin efendisi olamazsın. Yaşam kontrol altına alınamaz.

Çağdaş ego her şeyi kontrol altına almak ister. Ve sen kontrol altına alamadığın her şeyden

korkuyorsun.


osho.jpg


Paraya sahip olabilirsin ama aşka sahip olmazsın. Bu yüzden biz her şeyi nesnelere

dönüştürüyoruz. Hatta insanları şeylere dönüştürüyorsun. Çünkü o zaman onlara sahip

olabiliyorsun. İki insan birbirini seviyor ve hiçbiri efendi değil. Ne sevgili, ne âşık... Tersine,

efendi olan aşktır.

Sırf sahiplenebilmek için kişileri şeylere dönüştürüyoruz ve sonra hayal kırıklığına uğruyoruz.

Çünkü biz kişiye sahip olmak istiyoruz, oysa kişiye sahip olunamaz. Bir kişiye sahip

olduğunda o artık bir kişi değildir. O, ölü bir şeydir. Ve sen ölü bir şeyden tatmin olamazsın.

Aşkın sırrı, duanın sırrı, seni tatmin edebilecek her şeyin sırrı, teslimiyettir.

Âşık olduğun zaman mantığı tamamen bir kenara atarsın. İşte bu yüzden ‘aşka düşmek’

deriz. Nereden düşüyor? Baştan yüreğe düşüyor.

Çağdaş hayatın tüm acısının sebebi, sevmediği zaman insanın hayatında bir anlam

hissedemiyor olmasıdır. Yaşam anlamsız görünür. Aşk ona anlam verir. Aşk tek anlamdır.

Biri hayatın ne anlamı olduğunu sorduğunda, bir aşk deneyiminde çiçeklenemediği için

soruyor. İnsan âşık olduğunda hayatın ne anlamı olduğunu asla sormaz. Hayatın anlamı aşktır.

Ve aşk aracılığıyla dua mümkündür. Çünkü dua da bir aşk ilişkisidir. İki birey arasında değil,

bir bireyle varoluşun kendisi arasında. O zaman tüm varoluş, sevgilin ya da âşığın olur.

Sevebiliyorsan, ilâhi olana girmişsin demektir.

Bu bilincin merkezi egodur. Tantra ile Yoga’nın ilgilendikleri durumlar bilinç üstüdür. Bilinç

üstü, tüm bilinçsizliğinin bilinç haline gelmesidir. Bilinçsizlikte ego yoktur, bütünsündür.

Bilinç üstünde yine ego yoktur, bütünsündür. Ama bu ikisinin arasında bilinçli zihnin bir

merkezi vardır: Ego. Ego sorundur.

Bilinçsizlikte erersen, bu aşktır. Bilinç üstünde erersen, bu duadır. Ama ikisi de erimektir.

Aşk konusunda, dua konusunda hiçbir şey yapılamaz. Bilinçli zihin kudretlidir, hiçbir şey

yapamaz. Onun kaybedilmesi, bir kenara konması gerekir. Ne zaman kendi ötene geçmek

istersen yolu teslimiyettir. Aşkta da, duada da...

Her açıdan teslimiyet ölümdür. Aşk ölümdür ve yaşam da daimi bir ölümdür.

Ölmeye hazırsan, yaşam başına gelir. Bu çelişkili görünür ama kanun budur. İsa der ki:

“Kaybetmeye hazır olan kazanacaktır. Ve tutunan her şeyi kaybedecektir.”

Bu konuyu yazdır

  astral mı bilmem rüyalarım
Yazar: Cemre Neria Turunç Parlanti - 12-06-2016, Saat: 19:38 - Forum: ASTRAL SEYAHAT - Yorumlar (2)

1-yatagımda uyuyorum rüyada yanımda ikizim gibi bir kız senin dogaüstü güçlerin var diyor ve yatagın uzerinde havaya kaldırıyor telefon çalıyor annemi isteyen erkek sesi tanımıyorum onu biz kızlarıyız güçlerimiz var diyip teli kapatıyoruz

2- rüyamda dagların ve rüzgarın gücünü çağırıyordum izin alıyordum gelmeleri için

3- şeytan evime girmek istiyor yataktan kalkıyorum mutfak kapısını açıyorum ve yüzüne nas felak okuyorum bana bagırıyor eve giremiyor
 
4- rüyamda 2 kere uçuyorum yere iniyorum

5- dünyanın üzerindeyim yukarıda yıldızlar var asagıda dünya masada oturuyorum o ara yerde

6- elime yanan ateş alıyorum beni yakmıyor ateş göktaşlarına atıyorum parçalanıyor 

7- iki kere cinler alemini gördüm gelmicem buraya dedim hayır gelceksin dediler

8- 2 uzaylı ile tanıştım ucan daire bindirdiler korkuyorum dedim geri çıktım sesleri melodik vucut hatları oval renkleri beyaz

bunları yorumlayabilir misiniz? bunlar astral midir? bilmeden astral yapmak mumkun mudur?

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - ZAMANI ORTADAN KALDIRMAK
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 17:30 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Tolle%2BEckhart%2BWeb.jpg

ZAMANI ORTADAN KALDIRMAK

Egosuzluğu gelecekteki bir hedef haline getirip buna ulaşmak için çalışamazsınız. Elde edeceğiniz tek şey, daha fazla tatminsizlik, daha fazla içsel çelişki olur, çünkü daima henüz oraya ulaşmamış, henüz o duruma gelmemiş gibi görünürsünüz. Egodan kurtulmak geleceğe dönük bir hedef olduğunda, kendinize daha fazla zaman verirsiniz ve daha fazla zaman da daha fazla ego demektir. Ruhsal araştırmanızın kılık değiştirmiş bir ego olup olmadığına dikkat edin. Kendinizi “benlik”ten kurtarmaya çalışmak bile, geleceğe dönük bir hedef haline getirildiğinde ego olmaktan kurtulamaz. Geçmiş ve gelecek olarak zaman, sahte zihin ürünü benliğin, yani egonun varlığını sürdürmek için kullandığı şeydir ve sadece zihninizdedir. Somut varlığı olan, hatta beş duyunuzla algılayabileceğiniz bir şey bile değildir. Zaman, hayatın yatay boyutudur ve gerçekliğin yüzeysel tabakasıdır. O halde dikey bir boyutu, yani derinliği de olmalıdır ve ona sadece şu anda ulaşabilirsiniz.

Bu yüzden, kendinize daha fazla zaman yüklemek yerine, zamandan kurtulun. Zamanı bilincinizden silip atmak, egoyu ortadan kaldırmak demektir. Bu, tek gerçek ruhsal uygulamadır.
Zamanı ortadan kaldırmaktan söz ederken, elbette ki saatlerden söz etmiyoruz. Saatler olmadan bu dünyada hareket etmek neredeyse imkansız olurdu. Asıl sözünü ettiğimiz, psikolojik zamanı ortadan kaldırmaktır; yani egonun geçmiş ve gelecekle sürekli uğraşmasına son vermek.

Hayata alışkanlık olarak söylediğiniz hayır, bir evet haline geldiğinde, şu anın olduğu gibi olmasına izin verdiğinizde, egoyla birlikte zamanı da ortadan kaldırırsınız. Egonun hayatta kalabilmesi için, zamana ihtiyacı vardır ve şu andan nefret eder. Ego, şu anla dost olmaya tahammül edemez. Ama hiçbir şey egoyu uzun süre tatmin edemez. Hayatınızı ego yönettiği sürece, mutsuz olmanın iki yolu vardır: İstediğinizi elde edememek ve istediğinizi elde etmek.
Şu anda olanlar, şu anın aldığı biçimdir. İçsel olarak ona direndiğiniz sürece, biçim sizi biçimin ötesinde gerçekte kim olduğunuzdan, Yaşamın biçimi olmayan birliğinden ayırır. Şu anın aldığı biçime samimi bir şekilde evet dediğinizde, o biçim biçimi olmayan boyuta açılan bir kapı haline gelir. Dünya ile Tanrı arasındaki ayırım yok olur.

Hayatın şu anda aldığı biçime tepki verdiğinizde, şimdiye bir araç, bir engel ya da bir düşman olarak baktığınızda, kendi biçimsel kimliğinizi, yani egonuzu güçlendirirsiniz. Ego tepkiselliktir. Tepkisellik nedir? Tepkiye bağımlı hale gelmektir. Ne kadar tepkisel olursanız, kendinizi o ölçüde biçime dolarsınız. Kendinizi biçimle tanımladığınız sürece, egonuz da o denli güçlenir.
Biçime direnmediğinizde, biçimin ötesindeki gerçek özünüz kısa ömürlü biçimsel kimliğinizden çok daha büyük ve sessiz bir güç olarak ortaya çıkar. O, biçim dünyasındaki her şeyden daha çok sizsinizdir.

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - KİM OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 17:28 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Tolle%2BEckhart%2BWeb.jpg

KİM  OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Kimlik duygunuz, ihtiyaçlarınızı ve sizin için hayatta önemli olan şeyleri belirlemenizi sağlar; sizin için önemi olan şeyler ise, aynı zamanda sizi üzme ve rahatsız etme potansiyeline de sahiptir. Bunu, kendinizi ne kadar derinden tanıdığınızı anlamak için bir kriter olarak kullanabilirsiniz. Sizin için önemli olan şey, söyledikleriniz ya da inançlarınızla ilgili olmak zorunda değildir; sizin için asıl önemli olan şeyleri ele verecek olan, yaptıklarınız ve verdiğiniz tepkilerdir. Dolayısıyla kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Beni rahatsız eden, öfkelendiren ve üzen şeyler neler? Eğer küçük şeyler sizi üzüyor ve sinirlendiriyorsa, o zaman kendinizin de öyle olduğunuzu düşünüyorsunuzdur; yani küçük. Bilinçaltınızdaki inanç budur. Peki küçük şeyler neler olabilir? Aslında her şey küçük ve önemsizdir, çünkü her şey gelip geçicidir.


“Ölümsüz bir ruh olduğumu biliyorum,” ya da “Bu çılgın dünyadan bıkıp usandım, tek istediğim biraz huzur,” diyebilirsiniz; ama ancak telefon çalana kadar. Kötü haber: Borsa çöktü; anlaşma bozuldu; arabanız çalındı; kayınvalideniz geldi; yolculuğunuz iptal edildi, sözleşme bozuldu; eşiniz sizi terk etti; daha fazla para istiyorlar; bunun sizin hatanız olduğunu söylüyorlar. Aniden endişelenir ve öfkelenirsiniz. Sesiniz sertleşir: “Buna daha fazla dayanamıyorum.” Başkalarını suçlar, onlara saldırır, kendinizi savunur ve haklı çıkarmaya çalışırsınız; üstelik hepsi otomatik pilota bağlanmış şekilde olur. Açıkça görüldüğü gibi, şimdi kendiniz için az önce başka bir şey istemediğinizi söylediğiniz halde, huzurdan çok daha önemli olan başka bir şey vardır ve artık ölümsüz bir ruh olduğunuzu düşünmezsiniz bile. Anlaşma, para, sözleşme, kayıp ya da kayıp tehlikesi daha önemlidir. Kim için? Az önce sözünü ettiğiniz ölümsüz ruh için mi? Hayır, egonuz için. Küçük benliğiniz, geçici olan şeylerde güvenlik veya tatmin aramakta, bulamadığı için de öfkelenmektedir. Eh, en azından şimdilik gerçekte kim olduğunuzu düşündüğünüzü biliyorsunuz.


Eğer istediğiniz şey gerçekten huzursa, huzuru seçersiniz. Eğer sizin için en önemli şey gerçekten huzur-sa ve kendinizin gerçekten ölümsüz bir ruh olduğunuza inanıyorsanız, zorlayıcı insanlarla ya da durumlarla karşılaştığınızda tepki vermezsiniz ve tamamen uyanık kalırsınız. Durumu hemen kabullenirsiniz ve kendinizi ondan ayırmak yerine, onunla birleşirsiniz. Sonra, uyanıklığınız sayesinde bir cevap gelir. Cevap veren gerçek sizsinizdir (bilinç), olduğunuzu sandığınız kişi değil (küçük ben ya da ego). Son derece güçlü ve etkili olduğundan, hiçbir durumu ya da insanı düşman olarak görmesine gerek yoktur.

Dünya sürekli olarak sizin için gerçekten neyin önemli olduğunu gözünüze sokarak, kimliğinizle ilgili kendinizi uzun süre kandırmanızı engeller. Özellikle bir sorunla karşılaştığınız zaman insanlara ve durumlara tepki verme şekliniz, kendinizi ne kadar iyi tanıdığınızın en gerçekçi göstergesidir.


Kendinizle ilgili ne kadar sınırlı, ne kadar dar bir ego-sal bakış açınız varsa, başkalarının egosal sınırlarına o denli tepki verirsiniz. Onların “hatalarını” ya da hataları olarak algıladığınız şeyleri, onların kimliği olarak yorumlarsınız. Yani sadece onların egolarını görür ve dolayısıyla kendi egonuzu güçlendirirsiniz. Başkalarının egolarının içinden bakmak yerine, egonun kendisine bakarsınız. Peki egoya bakan kimdir? Sizin egonuz elbette.

Fazlasıyla bilinçsiz insanlar, kendi egolarını başka insanlardaki yansımalarından deneyimlerler. Başkalarında tepki verdiğiniz şeyin aslında sizde de olduğunu anladığınızda, kendi egonuzun farkına varmaya başlarsınız. Bu noktada, başkalarının size yaptığını sandığınız şeyleri başkalarına yaptığınızı da fark edebilirsiniz. O zaman da kendinizi kurban olarak görmekten vazgeçersiniz.
Siz ego değilsiniz, dolayısıyla kendi egonuzun farkına varmanız, kim olduğunuzu bildiğiniz anlamına gelmez sadece kim olmadığınızı bildiğiniz anlamına gelir. Ama kim olmadığınızı bilmek, gerçekte kim olduğunuzu bilmek yolundaki en büyük engeli aşmak demektir.

Kimse size kim olduğunuzu söyleyemez. Eğer söylerse, bu başka bir kavram olur ve yine değişemezsiniz. Kimlik, inançsızlığı gerektirir. Aslında, her inanç bir engeldir. Zaten her kimseniz o olduğunuzdan, kim olduğunuzun farkında olmanıza bile gerek yoktur. Ama farkındalık olmadan, gerçek kimliğinizi bu dünyaya gösteremezsiniz. Gerçek kimliğiniz, ifade edilmemiş bir şekilde olduğu yerde kalır. O zaman da bankada 100 milyon doları varken sokakta dilenen yoksul bir adam gibi olursunuz, çünkü onun da sahip olduğu zenginlik ifadesini bulmamıştır.

Bu konuyu yazdır