Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,077
» Son Üye: kuyucadisi
» Toplam Konular: 2,836
» Toplam Yorumlar: 3,067

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 375 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 375 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 590
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 500
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 915
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 831
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,811
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 9,246
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,599
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,466
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,761
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 2,018

 
  Oldurmanın 7 yasası: Oldurmanın püf noktaları ve sırları
Yazar: Archilles - 27-09-2017, Saat: 12:16 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Oldurma, en basit tabiriyle bir şeyi oluşturma, yaratmadır. Buradaki yaratım yoktan var etme değil, olanı dönüştürmedir. Yani bir tür ruhsal enerji çevrimidir. Ruhumuzdaki potansiyel yaratım enerjisini evrene yansıtarak, evrende değişiklikler yaratmanın sanatıdır.

Hepimiz bunu The Secret’tan artık biliyoruz veya en azından duyuyoruz. Ama ben burada aslında arkadaki dinamikleri ve püf noktaları vermek istiyorum. Çünkü bahsettiğimiz kitap ve bununla beraber çıkan nice kitaplar, birçoğunu incelemesem de, yeterli püf noktaları vermiyor. Birçoğu rant kazanmaya odaklı olduğu için boş bilgilerle dolu. Halbuki yaratım sanatı, maji ismi altında en eski ezoterik ve okült konulardan biridir. Eğer bu bilgeliği ve sanatı öğreneceksek bunun için new age akımlarından çok, daha eski mistik kültürlerin öğretilerine bakmalıyız. Eğer yeterli bir incelememiz yoksa bu süreç bizim için tehlikeli bile olabilir.”İnan, olsun” kalıbı doğrudur ama eksiktir. İnanıp Ol’durmanın da bir prensipleri, bir mekaniği, ilmi boyutu hatta mühendislik işleyişi vardır. Ol’durmanın gücü, Yaratıcı’nın yarattığı düzenin bir işleyişini kapsar. 

Oldurmanın 7 yasası

Bir şeyleri yaratma yani ol’durmanın arkasında bazı yasalar vardır. Bu yasaları harekete geçiren kilit yasa irade yasasıdır. İrade yasasının tezahürü istemektir ve istemek ile konsantrasyon, bu yasaları aktif hale getiren anahtarlardır. Kısaca şu yasalar ol’durmada işler: 

1- İrade Yasası: Her şey irademiz dâhilinde gerçekleşir ve bizi insan kılan iradedir. İrade, isteği yaratır istek de oldurmanın ana maddesidir. Bu yüzden evreni harekete geçiren irademizdir. İrademiz ne kadar güçlüyse, evrensel değişimleri yaratmak o kadar kolaydır. Bir şeyleri yaratırken başkalarının iradelerine karışmamak oldukça önemlidir, yoksa irade yasasına ters davranmış oluruz ki, bu evrensel düzeyde hoş bir etki yaratmaz. 

2- Çalışma ve teksir yasası: İsteklerimizin olması için yeterli bir enerji eşik değerini geçmeliyiz, bunun için de istekleri oluşturma konusunda ısrarcı olmalıyız ve enerjiyi yoğunlaştırmalıyız. 

3- Külli çekim yasası: İki şeyin birbirini çekmesi veya itmesi olayıdır, yaydığımız düşünceler benzer enerjileri çeker. Benzeşimle birlikte çalışır.

4- Benzeşim (Sempati) yasası: Ruhsal Dünya da benzerler benzerleri yaratır.

5- Tedriç yasası: Her şeyin bir aşamalı gelişimi vardır. Haliyle isteklerimiz de evrende belli aşamalarda gerçekleşir, bu yüzden isteklerin gerçekleşmesi için belli bir zaman diliminden bahsedebiliriz. 

6- Tüme- varım (Bumerang) yasası: Her enerji çıktığı kaynağa geri döner. Bu dönüş katlı (üç katı, yedi katı vs.) olarak olabilir. 

7- Parça Bütüne aittir yasası: Parçaya yapılan etki bütünü, bütüne yapılan etki parçayı etkiler. 

Buradaki yasaların işleyişi, alttaki aşamaları da tetikler. Bu yüzden önce bu dinamikleri bilmek, püf noktaların işleyişini çözmemize yardımcı olur. (Yasalarla ilgili daha fazla bilgi için bakınız: Varoluşu Sürekli Kılan Kozmik-Evrensel Yasalar ve bakınız: Varoluşu Sürekli Kılan Evrensel Yasalar II).

oldurmanin-puf-noktalari-ve-sirlari-2.jpg

İstek- Israrcı olma
Bir dileğimizi ne kadar çok ister ve ne kadar çok ona odaklanırsak, evrene yaydığımız enerji de bir o kadar güçlü olacaktır. Bunu telefon sinyaline benzetebiliriz. Eğer telefondaki sinyal düşükse, bir başka kişiyle kesik kesik konuşuruz ve kendimizi zar zor ifade ederiz, buna nazaran sinyal yüksekse sesimiz daha net çıkar. İşte bir şeyi çok istemek ve istekte ısrarcı olmak ilk koşuldur. İstemenin şiddeti, evrene ulaşım sinyalini yükseltir. Bu yüzden en hızlı gerçekleşen şeyler, o sırada en çok ihtiyacımız olanlardır.  Bunu hepimiz deneyimleriz. Bir anlığına parasız kalırız, ihtiyacımız vardır, öyle bir gönülden geçiririz ki, mucizevî bir şekilde elimize para geçer. İhtiyacın fazla olması da, o şeyi derinden istememize neden olur. Bu da daha kolay evrene isteği taşır. 

Hazırlanış – Düzen
Tedriç ve çalışma-teksir yasasından bahsettik.  Anlık düşünceler ve yayılan anlık enerjiler, evrensel dengeden dolayı hemen dağılır. (Buna mühendislikte entropi yasası denir, her şey düzensizliğe doğru gider.) Bu yüzden bir şeyi sadece istemek, o şeyin olması için yeterli değildir. Enerji belli bir süre sonra dağılmaya meyillidir. Lakin her gün düzenli olarak isteğimize konsantre olursak, enerji yoğunlaşacağı için dağılmadan aynı bir enerji topu gibi evrene yollayabiliriz. Bunun için aynı saatte ve periyodik olarak yapmak oldukça önemlidir. Kendimize bir gün veya süreç belirleyelim -mesela 7 gün gibi- ve aynı saatte düzenli olarak çalışmayı yapalım. 

İkinci olarak bir dileğin gerçekleşmesi için ne kadar uzun bir ön hazırlık aşaması yaparsak, bir şeyleri gerçekleştirmek o kadar kolaylaşır. Çünkü ön hazırlığa başladığımız anda enerji zaten odaklanmaya başlar, odaklanmış enerjiye isteği yükleyerek göndermek çok daha kolaydır. Ön hazırlıklara örnek vermek gerekirse, bir mum veya tütsü yakabilir, bunun yanı sıra ortamı fiziksel olarak arındırıp temizleyerek, toplayarak, ortamdaki ruhsal enerjiyi de düzenleyebilir, çalışma öncesi banyo yapabiliriz. (abdest almak, enerjiyle arınmak vs.) Bu ön hazırlıklar aynı zamanda çalışmanın ne kadar önemli olduğu mesajını bilinçaltına gönderir ve bizi buna inandırır. Özellikle dileğimizi gerçekleştirmek istediğimiz alanı temizlemek, enerjiyi daha net aktarmamıza yardımcı olur. Çünkü dağınık odalardaki enerjiler de dağınıktır, bu da enerjiyi yoğunlaştırmayı zorlaştırır. Feng shui, bu noktada devreye girer. 

İmajinasyon (imgeleme)
Kızılderili bilgeler, “Bir kişiyi ne kadar net imajine ederseniz, o kişiye o kadar kolay şifalandırırsınız.” derler. Aynı şekilde bir şeyi ne kadar net imajine edersek, o şeyi gerçeğe dönüştürmemiz o kadar kolay ve güçlü olur. Bu çok kilit bir noktadır. Haliyle, mesela gerçekleştirmek istediğimiz şeyi bir kâğıda yazdıysak, kâğıdı avucumuzda tutarken, duygularını dahi hissederek dileğin gerçekleştiğini güçlü bir şekilde imajine etmeliyiz. Sonra bu imajinasyonun enerjisini kâğıda aktarmalıyız. Bundan sonra o dilek kâğıdını yakmak, yüklediğimiz enerjiyi serbest bırakmamızı sağlar. 

Enerjiyi yükseltmek
İsteğimizi oldurmak için konsantre olurken bir taraftan da enerjimizi yükseltmemiz gerekir. Bunun kullanılan en eski metodu mantra veya zikir kullanmaktır. Önce yavaşça başlanılan mantrayı, git gide daha hızlı söylemeye başlarız. Hızlandıkça enerji yükselir ve enerji tavan yapana yani en yüksek hıza çıkana kadar mantrayı tekrar etmeye devam ederiz. Burada kullanılan mantranın illa Sanskritçe veya Arapça olması gerekmemektedir.

Mesela ev istiyorsak “Evim Var”, para istiyorsak “Para bana geliyor” gibi kalıplar da yeterlidir. Eski şamanlar bu enerji yükseltmeyi, dans ile yaparlardı. Dans ederler ve dansı hızlandırırlar, sonra bağırarak, yükselttikleri enerjiyi evrene serbest bırakırlardı. 

Bir diğer enerji yükseltme yöntemi mantra kullanmadan imajinasyonla ışığı auramıza çekmektir. İlahi ışığı taç çakradan alarak tüm auramıza yayar ve ilahi Olanla bağlantıda olduğumuzu hissederiz. Böylece enerjimiz çalışma için yükselmiş olur.

Başka bir yöntem de çember oluşturmaktır. Bunun için çevremizde hayali çember yaratırız (mavi-beyaz renkte). Daha sonra ellerimizi havaya kaldırır ve “Bu alemle ruhsal alem arasındaki sınırı kaldırıyorum, çemberdeki tüm isteklerim evrende gerçekleşir” diyerek yavaşça elleri indirirken bir sis perdesini araladığımızı imgeleriz. Böylece yarattığımız sınırlı enerji alanında evrenle bağlantı sağlayacak güçlü bir ilahi mabet yaratmış oluruz. Bu yöntemi yapacaksak, çemberi hep aynı yerde açmanın faydası vardır. 

Kelam
Yaratıcı “Ol” demiş ve Evren yaratılma sürecine girmiştir. Özellikle “OL” dendiğinin vurgulanması yani bu emrin ses enerjisi olarak verildiği ifadesi tesadüf değildir. Burada pek tabi ki gizli bir bilgi vardır. Fizik öğretmenim Nuray Hoca, her zaman “Sözler, evrene vurulan mühürlerdir” derdi bana. Gerçekten de bir şeyi sesli olarak kelimelere dökmek yani süptil düşünceleri, daha fiziksel enerji olan ses enerjisine dönüştürmek, bir şeyleri ol’durmayı kolaylaştırmaktadır. O yüzden bir şeyleri dilerken bunları sesli dilemek, enerjinin gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır. Aynı şekilde olumsuz şeylerin de sesli söylendiğinde daha çabuk başımıza geldiğini fark etmişizdir. Bu yüzden ne söylediğimize çok dikkat etmeliyiz.

Enerjiyi Serbest bırakmak
En kritik nokta burasıdır. Birçok insanın isteklerinin gerçekleşmemesinin tek sebebi enerjiyi serbest bırakmayı atlamalarıdır. Israrcı olduktan, dileği dileyip, enerjiyi yükselttikten sonra, bir anlığa isteğimize dair hiçbir şeyi umursamamak, bir hiçlik duygu durumuna geçmek durumundayızdır. Böylece yaydığımız ve odakladığımız enerjiyi serbest bırakırız. Eğer gerçekleşmesini istediğimiz dileğe çok fazla odaklanırsak, enerji akışını tıkarız ve dileğimiz evrene ulaşmaz. İsteğimize odaklanmalı ama buna bağlı ve bağımlı olmamalıyız, böylece enerjinin ve dileğin akmasına izin verebiliriz. Bu aynı su hortumunun üzerine basmak gibidir ve bu da suyun akışını engeller. İstedikten, odakladıktan sonra tam bir güvenle gerisini evrene bırakmalıyız ve daha fazla (ta ki ertesi gün çalışmayı tekrarlayana kadar) o isteğe odaklanmamalıyız. 

Eğer mantra kullanıyorsak, bunu bir bitiriş cümlesiyle yaparız. “Öyle Olsun!” “Dileğim Gerçekleşti” gibi bir niyetle bağırarak son noktayı koyar ve enerjiyi bırakırız. Bu üzerimizde ki yoğun enerjiyi atmak gibidir. Eğer kâğıda enerji yüklediysek, enerjiyi serbest bırakmak için dilek kâğıdını yakmalıyız.

Saf niyet – şüphesizlik – Sessizlik
Dileği dilerken ve diledikten sonra olabildiğince saf bir niyete sahip olmalı ve şüphe gibi kötü titreşimli enerjilerden uzak durmalıyız. Onun gerçekleşeceğine dair tam bir güvene sahip olmalıyız. “Gerçekleşecek mi acaba?”, “Ne zaman gerçekleşir?”, “Olursa hayırlı olmaz mı?” Gibi soru işaretleri ve gerçekleşeceğine dair şüpheler, yaydığımız enerjiyi kesintiye uğratır ve evrene zıt bir enerji gönderir. Bu şüpheler evren için,”Evet ben bunu istedim ama bir tarafım istemiyor” demektir. Bu da gerçekleşmesini engeller ve enerjilere set koyar. Bu yüzden hiçbir şüphe olmaksızın, saf niyetle istemeliyiz. 

Eski gelenekler, bir diğer önemli noktanın, dileğimiz gerçekleşene kadar sessiz kalmak olduğunu söylerler. Dilediğiniz bir şeyi ve çalışmayı insanlara söylemek, enerjinin akışını kirletir. Bu yüzden sessizlikle, dileğinizi kutsayın ve gerçekleşene kadar bu konuyla ilgili enerjiyi kirletecek yorumlar yapmaktan sakının. Başkalarına söylemeniz ve başkalarının konuyla ilgili yorumları da enerjileri kirletecektir. 

Bütünün Hayrı
Her daim çalışmayı yaparken “bütünün hayrına” demeyi unutmayın. Bir şeyleri ol’dururken bir denge süreci vardır. Hayırlı olanı ol’dumak için “bütünün hayrına” diye niyetlenin ve sonra evrene tam olarak güvenin sahip olun. Bütünün hayrına derken içinizde şüphe veya korku olmasın, bunun yerine tam bir teslimiyet duygusu sizi sarsın. Zaten bütünün hayrına diyerek, hayırlı olmayacak enerjileri engellemiş oluruz. Öte taraftan dileğimiz gerçekleşmezse, bunda bir hayır olduğunu bilmeli ve önümüze bakmalıyız.

Eğer bu püf noktaları, isteklerinizi gerçekleştirme konusunda takip ederseniz, dileklerinizin daha kolay gerçekleştiğine şahit olabilirsiniz. Bunları her tür dilek çalışmanızda (The Secret, Reiki, Dilek kâğıtları vs.) kullanabilirsiniz. İçinde olduğumuz dönem zaten Spiritüel anlamda dileklerimizin daha hızlı gerçekleştiği bir dönemdir.  Haliyle bunlar bizim süreci daha iyi kontrol etmemizi sağlar. Bir sonraki sayıda, bu püf noktaları kullanarak yapılacak bazı dilek çalışmalarını vereceğim. Tüm dileklerinizin, bütünün hayrına, gerçekleşmesi dileğimle… 

Kaynak:indigodergisi

Bu konuyu yazdır

  ÖLÜ DENİZ YAZMALARI
Yazar: Archilles - 26-09-2017, Saat: 20:40 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

1947 yılında, Ölü Deniz Kıyısında Kumran'da, çobanlık yapan bir Bedevi'nin kaybolan hayvanlarını ararken girdiği bir mağarada bulduğu yazmalar bilim ve teoloji dünyasını alt üst etmişti. Tarihe Ölü Deniz Yazmaları olarak geçecek olan bu yazmaların sırrının çözülebildiğini söylemek için ise daha çok erkendir.   

Yazmaların 1947 yılında çoban tarafından bulunmasından sonra, bu yazmalar Kudüs Üniversitesi'nin eline geçmiş ve bu mağaralarda araştırmalar başlamıştır.  1958 yılına kadar süren çalışmalarda bir çok yazmanın yanı sıra arkeolojik başka bulgulara da rastlanmıştır.

10 yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar yazmanın ve bir çok parçanın gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Bunlar arasında Tevrat'ta geçen metinler bulunduğu kadar bulunmayanlar da mevcuttur. Bu metinlerin aşağı yukarı dörtte biri kadarı Tevrat'ta geçen metinlerdir. Bunların dışında kutsal metinlerin imitasyonları da söz konusudur. Ancak yazmaların pek çok yeri okunamadığı için bunları yeniden derlemek çok zor olmuş, bazı bölümler ise derlenemez şekilde bozulmuştur. 

Metinler daha çok deri üzerine yazılmış olmakla birlikte papirüs ve bakır üzerine yazılmış metinler de vardır. Bu metinlerin dilleri İbranice, Arami dili ve yerel dillerdir. Bu belgeler aynı zamanda bunları yazan topluluğun inançları ve yaşayışları hakkında da bilgi vermektedir. 

Bu metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına kuşku yoktur. Bu topluluk genellikle Esseniler olarak düşünülmektedir. Metinlerin yazılış tarihleri de metinlerin bir topluluk tarafından yazıldığını ve saklandığını göstermektedir. Metinlerin en eskisi MÖ 250 en yenisi ise 68 tarihine tarihlenmektedir. 68 tarihi aynı zamanda Kudüs'e giden Roma ordularının Kumran kentini yıktıkları tarihtir. 

scrolls2-680x365.jpg

YAZMALARI KİMLER YAZDI ?

Yazmaların bir Yahudi tarikatına ait oldukları konusunda araştırmacılar görüş birliğine varmışlardır. En olası gözüken topluluk ise Esseniler olarak düşünülmektedir. Bu topluluğun Esseniler olup olmadığını bir kenara bırakıp yazmalara göre bu topluluğun kurallarına ve yaşayışına bakmakta fayda vardır.

Çıkan yazmaların arasında bu tarikatın kurallarını belirleyen yazmalar da vardır. Bunların arasında bu topluluğun Tanrı ile yeni bir ahit yaptığına ilişkin yazmalar da vardır.

Kanunlar yazmasında bu tarikatın kuralları ile ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olabiliyoruz. .Bunun dışında tarikat hakkında bilgi alabileceğimiz başka yazmalar da vardır.

Yazmalara göre bu topluluk İsrail halkından çıkma , katılmak isteyen ve akıl ve disiplin sınavlarını verebilen herkese açıktı.

Tarikata girenler için , artık  bu hayata başladığına ilişkin törenler yapılmaktaydı. Yeni girenler ayrıca günahlarını itiraf ediyor ve Tanrı'nın lutfunu talep ediyorlardı. Bu törenlerde ilgi çekici bir yön de Tanrı'nın adı yüceltilirken şeytan yani Belial yeriliyordu.

Yeni girenin tam olarak kabul edilmesi ise seneler sonra yaptığı işlere göre oluyordu.

Topluluk içinde ruhban sınıfının tam bir hegemonyası vardı. Ruhban sınıfı da kendi içinde bir hiyerarşiye tabii idi. Rahipler her sene yaptıklarına göre bir sıralamaya sokulmaktaydılar. Topluluğa girenler için ise her sene  neler yapacağı önceden belirlenmişti.

"Kardeş"ler arasında ise tam bir sevgi ortamı öngörülmekteydi. Herkes kardeşini kendi kadar sevmeli, etrafına iyilik yapmalıydı. Kötü davranışlar ise sert bir biçimde cezayı hak etmekteydi. 

Topluluğa girenler maddi zevklerden uzaklaşmak, bunların peşinden koşmamak zorundaydılar. Evlilik yasak olmamakla beraber sıkı kurallara bağlıydı.

Bu topluluk aynı zamanda “Kanun Evi” olarak da adlandırılıyordu. Yazmalara göre on kişiyi geçtiklerinde içlerinden birinin “gece ve gündüz” kanunları okuması gerekiyordu.

Kanunlara karşı koyanlar ise cezalandırılıyor ve topluluktan ihraç ediliyorlardı.

Törenler :

Topluluğa kabul edilen kişi tam bir yıl geçmeden bazı törenlere katılamıyordu.

Bu törenlerden en önemlisi ise arınma (purificatio) töreni idi. Bu tören vaftiz törenine benzeyen ve suyla yapılan bir törendi. Törenin ayrıntıları günümüze kadar ulaşmamıştır ; ancak Şam yazmasına göre suyun “kişiyi tam olarak kaplayacak” kadar olması gerektiğini biliyoruz. Bu töreni büyüsel bir tören olarak kabul etmemek gerekmektedir. Bu sembolik bir arınmadır. Zaten bu törenin etkili olabilmesi için kişinin kalbinin de temiz olması gerekmektedir.

Bir önemli tören de komünyon, topluluk yemeği idi. Yemek konseyden on kişi hazır bulununca toplanabiliyor ve ekmek ve şarabın kutsanmasıyla gerçekleşiyordu.

Bu iki önemli tören de farklı şekillerle de olsa Hristiyanlığa geçmiştir.

YAZMALARIN İÇERİĞİ

Daha önce de belirttiğimiz gibi 11 mağaradan çeşitli boyutlarda yazmalar çıkmıştır. Bu yazmalar dışında bölgede yaşayan Bedevilerden satın alınanlar yazmalar da vardır. Bu yazmalar içinde çok iyi korunanlara da rastlanmıştır, tamamen parçalanmış olanlara da.

Bu yazmaların konuları çeşitlidir. Bakır yazmalar dışında kalanları kısaca özetleyecek olursak  :  

-         Yaradılış (Tekvin bölümünün apokrif’i)

-         Kurallar

-         Işık oğulları ve Karanlık oğulları (İyi kötü mücadelesini anlatan yazılar)

-         Tevrat yorumları

-         İlahiler 

Ölü Deniz yazmaları içinde farklı konularda olanlar olsa da kabaca bu başlıklar altında toplanabilirler.

Bir envanter çıkartmak gerekirse, parçalı olarak 600 civarında yazma sözkonusudur. Bu yazmaların yaklaşık dörtte biri Tevrat metinleridir, hatta çoğu metinin bir çok kopyasına rastlanmıştır. Bu metinlerin arasında apokrif metinler de vardır.

Bulunan parçalardan bir bölümü de , 1896-1897 yıllarında Kahire’de bir sinagogda Salomon Schechter tarafından bulunan ve 1910’da yayımlanan yazmalarla aynı bölümleri içermektedir. Şam yazması ya da Şam Belgesi denilen bu belge de değerli bilgiler içermektedir.

Bakır rulolar

Ölü deniz yazmaları içinde en ilginç olanları da kuşkusuz bakır rulolardır. Bu ruloların diğer rulolardan olan farkı bakır olması dışında , topluluğun kuralları ya da inançlarından bahsetmemesi bunun yerine saklı bir hazine hakkında bilgi vermesidir.

Bu rulo’nun bir hazine hakkında bilgi vermesi , yazmaları araştıran ekibi de şaşırtmış, hatta bunu ilk tercüme eden John Marco Allegro’nun bunu basması bu ekip tarafından, define avcılarının hücum etmesi korkusuyla engellenmiştir.

Bu keşif bilim dünyasını da ikiye bölmüştür. Bir bölüm araştırmacı burada gerçekten bir hazine olduğunu savunurken  başkaları da bunun sembolik bir anlatım olduğunu iddia etmişlerdir.

Bunun gerçek hazine olduğunu iddia edenler bu hazinelerin birinci ya da ikinici tapınaktan geldiğini ve Esseniler tarafından saklandığını söylemektedirler.

Bunun tersini iddia edenler ise Kumran Essenileri’nin bu kadar zenginliğe sahip olamayacaklarını ve Kudüsteki toplulukla olan ilişkilerinin kötülüğünden, tapınaktaki hazineleri elde edemeyeceklerini söylemektedirler.

Bu hazinelerin gerçek anlamı ne olursa olsun bu hazineleri arayanlar, hatta bu hazineleri Tapınakçıların bulduğunu söyleyenler vardır. Ancak Roma’daki Titus’un zafer takına bakıldığında Romalıların hazineleri aldıkları görülmektedir. Buna karşılık olarak da bazı araştırmacılar asıl hazinelerin saklı kaldığını , Romalıların aldıklarının sadece göstermelik olduğunu iddia etmektedirler.

qumran-scroll-isaiah.jpg

TOPLULUĞUN ÖĞRETİLERİ

Topluluk kaçınılmaz olarak Tevrat’da geçen ana kavramlara bağlı idi ancak yine de kendine özgü görüşler geliştirmişti.

Ölü Deniz yazmaları incelendiğinde , topluluğun kendine özgü doktrinleri ve topluluk kurallarının büyük ölçüde yazıya geçirildiği görülmüştür.

Topluluğun inanışına göre, topluluk kutsal yazılardaki gizemleri anlamış ve bunların sırrına ermektedir. Kurallar yazmasına göre Büyk üsdatın da görevi, bu yolu seçmiş topluluk üyelerine bu bilgileri almasında yardımcı olmaktır.

Bu şekli ile bu topluluk ezoterik karakterini göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ezoterik öğretilerin aksine fazlasıyla yazılı metin bulunmasıdır. Ancak bulunan yazılı metinler, topluluğun sakladığı sırlarla ilgili olmaktan öte kuralları ve yorumları kapsamaktadırlar.

İyi – Kötü Karşıtlığı

Topluluğun öğretilerinde en ilgi çekici husus , Zerdüştlük’de olduğu gibi , iyi ve kötü güçlerin karşıtlığının önemli bir yer tutmasıdır.

İyi güçlere hükmeden güç topluluk tarafından “Işık Prensi” diye adlandırılmaktaydı. Onun emrindekiler ise “Işık oğulları” diye adlandırılmaktaydı. Onların karşısında ise kötü güçlere hükmeden “Karanlıkların Prensi” ya da “Belial” vardı. Emrindeki gçler ise “Karanlık Oğulları” olarak adlandırılıyordu.

Ölü Deniz yazmalarına göre, Tanrı insana iki tür ruh vermişti. Bir doğruluğun yolundan giderken ötekisi sapkınlık yolunu izliyordu. Bu yolların açıklaması da ilginçtir. Kurallar yazması şöyle anlatır :

“Bir ışık kaynağından Doğruluk kökünü almaktadır,
Sapkınlık ise karanlıkların kaynağından,
Işık Prensi’nin elinde
Doğruluk oğullarının hükümdarlığı vardı,
Işık yolundan yürüyorlardı.
Karanlıklar Prensi ise

Sapkınlık oğullarının hükümdarlığını elinde bulunduruyordu,
Ve onlar Karanlıkların yolundan yürüyorlardı.” (Kurallar 3, 19-20)
Kralların dördüncü bölümünde de buna benzer ifadeler geçer. Yine Kurallar yazmasına göre Işık oğullarının işlediği günahların nedeni de Karanlıklar Prensidir.

Burada dikkat edilmesi gereken, Işık ve Karanlıklar Prensinin İyi ve kötü tanrılar olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Çünkü her ikisi de Tanrı tarafından insanlar için yaradılmışlardır.

"Fakat Tanrı , Sapkınlığın sonunu önceden belirlemiştir.
Bu onun gizemi ve bilgeliğinin zaferidir.
Ve Tanrı yeniden geldiği vakit doğruluk sonsuza kadar hükmedecektir. “
Ancak iyi ve kötünün savaşı Tanrı’nın geleceği hüküm gününe kadar sürmektedir.

Bu bölümler bize, Hıristiyanlığın kökeni, daha başka bir deyişle Hıristiyanlıktaki Şeytan kavramının kökeni hakkında bilgi vermektedir.

Kişilerin Işık Oğullarına ya da Karanlık oğullarına katılmaları tamamen Tanrı’nın önceden yaptığı bir seçim olarak belirlenmiştir. Karanlık oğulları sonsuza kadar böyle kalacaktır. Işık oğulları ise yanlış yollara da sapabilirler. Ancak “Tanrı ve Işık Prensi bütün Işık oğullarının yardımına geleceklerdir.” (Kurallar 3, 24-25) . Böylece toplulukta Tanrı’nın onları kurtaracağına dair her zaman bir güven hüküm sürmektedir. Bu güven daha sonra Hıristiyanlık’ta da, İslam’da da karşımıza çıkacaktır.

Buradaki bir dikkat çekici nokta da , hüküm gününde ödüllendirilme ve cezalandırılma kavramlarıdır.

Hüküm günü geldiğinde “ölüler topraktan kalkacaklar” (Savaş Kuralları Yazması 12,5) ve son mücadele başlayacaktır. Seçilmiş olanlar ise sonsuz mutluluk dolu bir yaşamı yaşamı yaşayacaklardır. Karanlık oğulları ise , karanlıkların ateşi içinde tamamen yok olana kadar acılar içinde kıvranacaklardır. Kurallar yazmasında geçen bu bölümler de bize Hristiyanlığı ve İslam’ı anımsatmaktadır. 

Mesih beklentisi

Mesih beklentisi de  topluluğun doktrinlerinin önemli bir öğesidir.

Değişik tarihlere tarihlenen belgeler ışığında, Mesih beklentisi topluluğun tarihi boyunca da farklılık göstermiş , yukarıda adı geçen kavramlarla karışmıştır. Ancak genel olarak bu topluluğun bir beklenti içinde olduğunu ve zamanın sonuna gelindiğinini düşünüldüğünü söyleyebiliriz. Ancak Mesih kavramı topluluk yazmalarında oldukça karmaşıktır. Klasik mesih öğretisine bağlı kalınmakla birlikte mesih-rahip, mesih-kral ve aşağıda inceleyeceğimiz Adalet Üstadı kavramları birbirine karışmış bir haldedir. Mesih kavramı ile beraber Adalet Üstadı kavramının da, Adalet Üstadı’nın dönüşünün beklenmesinin de  büyük rol oynamış olduğu kesindir.

Adalet Üstadı

Yazmalarda geçen bir önemli kavram da “more hassedek” diye adlandırılan ve Adaletin Efendisi, Adalet Üsdatı ya da Adil olan, Adil Efendi diye tercüme edebileceğimiz kavramdır. Kumran topluluğunun inançlarına göre, bu kişi beklenen Mesih’den farklı bir kişi idi.

Bazı yazmalara göre Adalet Üsdatı, İsa’dan önce 180-60 yılları arasında bir dönemde yaşamış ve ölmüş biridir. Ancak dönüşü beklenmektedir. Burada şaşırtıcı olan Adalet Üsdatı ile İsa’nın hayatı arasındaki şaşırtıcı benzerliktir.

Ancak Adalet Üsdatı   hakkındaki bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır.

Ölü Deniz yazmaları arasındaki Habakkuk yorumuna göre, Habakkuk kşiabı aslında Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır ve zamanın sonunun geldiğini haber vermek de Adalet Üsdatı’na düşmüştür: “Ve Tanrı son nesile neler olacağını yazmasını Habakkuk’a bildirdi. Dediklerine gelince; onu okuyan koşsun, bu Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır. Tanrı ona peygamberlerin sözlerinin sırrını açıklamıştır. “ Bu bölüm oldukça ilginçtir, çünkü Adalet Üsdatı direk olarak Tanrı’dan vahiy alıyor olarak gözükmektedir. Aslında burada Adalet Üsdatı Tanrı’dan vahiy alan biri olarak görülmekten öte, eski bilgileri yeniden derleyen biri olarak da görülebilir.

Burada bir başka dikkat çekici nokta da, Kumran topluluğu zamanında çok yaygın olan, zamanın sonunun geldiği düşüncesinin, Adalet Üsdatı tarafından ele alınıyor olmasıdır. Oysa Vaftizci Yahya da bu savla ortaya çıkmıştır. Burada Yahya’nın bu yazmaları bildiğini de düşünebiliriz, daha ileride göreceğimiz gibi de bu hiç de düşük bir olasılık değildir.

Zamanların sonunun geldiğini söyleyen Adalet Üsdatı, Habakkuk yorumuna göre etrafındaki insanların karşı koyması ile karşılaşmış ve onlar tarafından suçlanmış, hatta cezalandırılmıştır. Ancak metinde nasıl cezalandırıldığı yazmamaktadır.

Şam yazmasına göre ise Adalet Üstadı Tanrı’dan esin alan biri olmaktan öte, insanlara yol gösteren bir rehberdir.

bbc08eddb78b9bc171bee52b5bfc4a5c_1285681835.jpg


KUMRAN TOPLULUĞUNUN KİMLİĞİ

Kumran topluluğunun döneminde varolan hangi Yahudi tarikatı ile ilşkili olduğu uzun zamandan beri tartışma konusudur.

Topluluğun belgelerinin yazım tarihlerinin yaklaşık MÖ 100 ılından MS 68 yılına kadar uzanması, ilk hristiyanlar da dahil olmak üzere dönem içinde varolan bütün Yahudi topluluklarının incelenmesini gerektirmektedir.

Dönemin toplulukları incelendiğinde, Kumran topluluğu ile en çok Esseniler arasında benzerlikler göze çarpmaktadır.

Esseniler hakkında bize bilgi verenlerin başında Flavius Josephus ve İskenderiyeli Philon gelir. Josephus, özellikle Yahudi Savaşı adlı eserinde Essenileri olabildiği ölçüde tanıtmıştır. Bu kitaptan, her ne kadar birebir yazmamış olsa da Ölü Deniz Yazmaları ile olan benzerlikleri gözlemleyebiliriz. Örneğin topluluğa kabul edilme sürecinde bu benzerlik göze çarpmaktadır :

“ Topluluğa girmek isteyenler hemen kabul edilmezler. Aday dışarıda bir yıl kadar bekler ; ancak ondan Esseni gibi davranmasını isterler […] Daha sonra, bu süre boyunca, [aday] kendini kontrol edebildiğini gösterir ve topluluğun yaşam tarzına daha da çok yaklaşır. Aday , arınma (purificatio) banyolarına da katılır. Ancak daha kabul edilmiş değildir. Sabrını gösterdikten sonra iki yıl boyunca karakteri incelenir ve eğer hak ediyorsa topluluk içine kabul edilir.”

Bunun dışında, topluluk içindeki hiyerarşi, din adamlarına gösterilen saygı, ortaklaşmacı yaşam hakkında bilgiler, temizlik ve adalet gibi kavramlar hakkındaki bilgiler, ezoterik bilgiler ve kutsal kitapların çalışılması , inançlar gibi bir çok konularda antik yazarların Esseniler hakkında verdikleri bilgiler  ve Ölü Deniz yazmaları arasında ortak yönler bulunmuştur.

Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da Essenilerin Kumran’da yaşadığının ortaya çıkması , Kumran topluluğunun essenilerden oluştuğu yönündeki savları kuvvetlendirmiştir.

Biz de bu savlara sadık kalacağımızdan ve bunları çürütecek kanıtlar olmadığından ya da bulunamadığından Kumran topluluğunu Esseniler olarak kabul edeceğiz.


HIRİSTİYAN DİNİNİN KÖKENLERİ VE YAZMALAR

Yazmaların bulunması ve okunması Hıristiyanlığın orijinalliği konusunu da tartışmaya açmıştır. Hıristiyanlık ile ilk defa söylendiği iddia edilen savların bu yazmalarda varolması bu dinin tarihinin yeniden yazılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Mesih sözcüğü köken olarak "yağlanmak" sözcüğünden gelmektedir. Eski İsrail krallarının tahta çıkarken yağlanmaları, gelecek olan kurtarıcının da yağlanacağını , kral olacağını düşündürtmüş ve gelecek olan kurtarıcı bu isimle anılmıştır. İsrailliler için gelecek olan kendilerini esaretten kurtarıp kral olacak bir Mesih'tir. Yeni bir kuracak kurtarıcı hiçbir Yahudi'nin beklentisi olmamıştır.

İlk yapılan çalışmalar toplulukta iki Mesih beklentisi olduğunu göstermiştir. Bunlardan birincisi Aaron Mesih'i ötekisi de İsrail Mesih'idir. Ancak daha sonra açığa çıkan yazmalarda bu ayrılık ortadan kalkmış ve tek Mesih beklentisi belirgin olarak tespit edilmiştir.

Yazmalarda geçen bir ilginç terim de Tanrı'nın Oğlu terimidir. Hıristiyanlıkla birlikte ortaya çıktığı sanılan bu terim yazmalarda mevcuttur. Arami Apokalipsi diye adlandırılan yazmalarda 4Q246 olarak numaralandıran metinde bu terim bütün açıklığı ile geçer : " O Dünyada büyük olacak […] Ve onun adı Tanrı'ını Oğlu olacak ve onu En Yüksek Olanın oğlu diye çağıracaklar.[…] Onun krallığı sonsuz krallık olacak ve yolu gerçeğin yolu olacak. […]O dünya yüzüne barış getirecek. […] Yüce Tanrı onun efendisi olacak . […] Onun hükümdarlığı sonsuz hükümdarlık olacak. "

Bu metin aynı zamanda Luka İncili ile de büyük paralellik göstermektedir : "Melek ona 'Korkma Meryem' dedi, 'Sen Tanrı'nın lutfuna eriştin. Bak gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine en yüce olanın oğlu denecek. Rab Tanrı ona atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir.' "

Aslında "Tanrı'nın Oğlu" deyiminin İsa'dan önce karşımıza çıkması bu kadar şaşırtıcı olmamalıdır ; çünkü eski Mısır'dan, Mezopotamya'dan Roma'ya kadar yöneticiler kendilerini Tanrı soyundan gelen ya da Tanrı'nın oğlu olarak adlandırmışlardır. 

İsa’nın Essenilerle olan ilişkisi hakkında elimizde daha bir  çok ipucu vardır. İncil’de İsa hakkında geçen bir çok bölüm ile Ölü Deniz yazmaları arasında ilşki vardır. Bunlardan bazılarını incelersek :

-         İsa’nın son yemeği , Essenilerin komünyon yemeği ile bağlantılıdır. Ölü Deniz yazmalarında , toplanıldığı zaman şarap ve ekmekle nasıl yemek yendiği ayrıntıları ile belirilmiştir. Hatta bu toplulukta , şarap ve ekmeğin kutsanması ile yemeğe başlanır.

-         Eski bir geleneğe göre İsa Salı akşamı Paskalya yemeğini yemiş, aynı gece tutuklanmış, ve Cuma günü çarmıha gerilmiştir. Esseni takvimine göre ise yıl 364 gün idi ve 52 haftaya bölünmüştü. Buna göre her yıl , bayramlar aynı güne düşmekteydi. Esseni gelenğine göre de bu bayram (Fısıh/Hamursuz) Çarşamba gününe düşmektedir. Dolayısıyla da yemeği Salı akşamı yenmektedir. Öyleyse İsa ya da İncil yazarları bu geleneği izlemişlerdir.

-         İsa etrafında on iki havari toplamıştır. Kumran topluluğunda da yüksek konsey on iki kişiden oluşmaktadır. Bu aynı zamanda on iki kabilenin bir sembolüdür.

-         Sayılarla ilgili bir başka sembol de Markos’da geçer : “İsa onlara, küme küme yeşil çimenlerin üzerine oturmalarını buyurdu. Halk, yüzer, ellişer kişilik bölükler halinde oturdu.” (6 , 39-40) . Aynı düzen Ölü Deniz yazmalarında da geçer : “Bütün herkes düzen halinde geçecek , herkes birbiri arkasına yüzer yüzer, ellişer ellişer, onar onar.” Bu düzen şekli bir tür ritüelik şekildir. O zaman İsa’yı karşılamaya gelen ve İsa’nın ders verdiği kalabalığın Essenilerden oluştuğu da söylenebilir. Ne türlü düşünürsek düşünelim Ölü Deniz yazmaları ile olan bağlantı açıktır.

İncillerden bize ulaşan İsa ile ilgili bilgiler onun Kumran topluluğu ile ilişkisi olduğunu , hatta bir Esseni olduğunu düşündürtmektedir. Ancak onun Esseni olmadığını da düşündürecek olaylar vardır.

İsa’nın davranışları Essenilere aykırıdır. Özellikle İsa’nın “temiz olmayanlarla” ya da “günahkârlarla” yemek yemesi, yemeği ritüel gibi gören ve temizlenmeyi şart koşan  Esseni düşüncesine aykırıdır.

Bir önemli ayrım da Esseni düşüncesinin ezoterik ve inisiyasyona dayalı olmasına rağmeni İsa’nın halkın içinden, seçim yapmadan müritlerini toplamasıdır.

Ancak burada, İsa’nın Esseniler içinden çıkan, onların düşüncesini ortaya koyan ancak uygulamalarına karşı çıkan bir “sapkın” olduğunu düşünebiliriz.

İncil'de adı geçen kişiler içinde Esseni olduğu düşünülen sadece İsa değildir.


Ölü Deniz Yazmaları ve Vaftizci Yahya


Vaftizci Yahya İncil’de geçen en ilginç kişiliklerden birisidir. İncil’in Ölü Deniz Yazmaları ile beraber okunması Yahya’nın da bu topluluktan biri olduğunu düşündürtmektedir.

Yahya’nın Esseni olduğu görüşü çok defalar ortaya atılmıştı. Eğr Ölü Deniz Yazmalarını Essenilere maledersek bu görüş daha da desteklenmektedir. 

İlk olarak bu topluluğun bulunduğu yerle Yahya’nın ortaya çıktığı yer arasında coğafi bir yakınlık vardır. Luka’ya göre “Tanrı, sözünü çölde bulunan Zekeriya oğlu Yahya’ya duyurdu.” (Luka 3,2) Burada çöl sözünden belli bir coğrafi onumu da anlayabiliriz, başka bir deyişle çöl burada Kumran ya da Esseni topluluklarının yaşadığı yer anlamında alınabilir. Buna göre Yahya toplulukla birlikteyken Tanrı’nın sözünü duyduğunu iddia etmiş olabilir. Ayrıca İşaya’da da (40,3) “Çölde Rabbin yolunu hazırlayın” demesi bütün dindar Yahudi topluluklarını çöle yöneltmişti. Bu ifade Ölü Deniz yazmalarında da geçmektedir.

Yahya’nın ailesinin de ruhban sınıfından gelmesi de Yahya’nın bu konuda eğitim almış olma olasılığını güçlendirmektedir. Öte yandan Yahya’nın doğumunda babası Zekeriya’nın şükran ilahisinde ( Luka 1,67-80) geçen bir çok motif de aynı zamanda Ölü Deniz yazmalarında geçmektedir . 

Matta’ya göre (3,4) “Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deriden kuşağı vardı. Tek yediği, çakirge ve yaban balıydı. “ Aynı şekilde , Ölü Deniz yazmalarında da (Şam Belgesi) , çekirge yendiği yazmaktadır.

Yahay ile Esseniler arasındaki bir ilginç bağ da Yahya’nın söylediklerindedir. Matta’ya göre,  “Kudüs'ün, bütün Yahudiye'nin ve tüm Şeria nehri yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria nehrinde vaftiz ediliyordu. Ne var ki, Ferisilerle Sadukilerden birçok kişinin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: «Ey engerekler soyu! Gelecek olan gazaptan kaçmanız için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin. Kendi kendinize, `Biz İbrahim'in soyundanız' diye düşünmeyin. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan çocuk yaratacak güçtedir. Balta şimdiden ağaçların köküne dayanmıştır. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılacak. Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. Yabası elindedir. Harman yerini temizleyecek, buğdayını toplayıp ambara yığacak, samanı sönmeyen ateşte yakacaktır.” (Matta 3, 5-12) .

Bu ifadelerle Ölü deniz yazmaları arasında büyük benzerlikler vardır. Burada belirtilen, gelecek olan gazap , hazırlanma ve Mesih’in gelişi Ölü Deniz yazmalarında geçen motiflerdir. Suyla vaftiz de , suyla temizleme de Kumran topluluğunun bir adetidir. Aynı şekilde ateşde yanma ve helak olma da Kumran topluluğunun yazılarında sıkça geçer. Bu motif ,aynı zamanda Petrus’un İkinci Mektubu’nda karşımıza çıkacaktır.  Kumran topluluğu da zamanın sonunun geldiğine inanmaktaydı.

Burada ilginç olan bir nokta da , döneminde , Josephus’un da belirttiği gibi, Ferisiler, Sudukiler ve Essenilerin bilinmesine rağmen Yahya’nın sadece ikisine atıfta bulunması ve İncillerde Essenilerin ihmal edilmesidir. Aslında bunun açıklaması basittir. Eğer Yahya ya da bu kitapları yazan kişiler kendilerini Esseni olarak kabul ediyorlarsa bu ismin-ya da kendilerini ne olarak adlandırıyorlarsa – kendi yazılı begelerinde geçmemesi doğaldır.

Yahya’nın hayatında da Essenilere benzeyen yönler vardır. Yahya’nın mayalı içki içmemesi, evlenmemesi ve dini bir hayat sürmesi Essenilerle olan benzerliğidir.

Ancak Yahya da, İsa’nın mesihliğinde gördüğümüz gibi, topluluğunu genişletmeye çalışmış ve öğretisini geniş kitlelere yaymaya uğraşmıştır. Bu ise Esseniler ya da Kumran topluluğunun prensiplerine aykırıdır. Aslında Yahya da bu topluluktan ayrılmış bir sapkın gibi görülebilir. 


İsa’dan sonra Esseni uygulamaları

İsa’dan sonra da İsa’nın yolunu izleyenler bazı Esseni adetlerini uygulamışlardır.

İlk Hristiyan topluluklarının ortaklaşmacı yapısı zaten Esseni topluluklarını anımsatmaktadır. Hiyerarşik olarak da benzer bir yapı vardır. Kumran topluluğunda,  on iki kişiden oluşan büyük konsey gibi ilk hristiyan topluluklarında , - on iki havari gibi- on iki kişilik piskopos heyeti vardı.

Bunu dışında Hristianlığın bir çok motifi ile – erken Hristiyanlıkta günde üç kez dua, vaftiz ve vaftizden sonra beyaz giyme, Şeytan – Essenilerin adetlerinin benzerliği de dikkat çekicidir.

Bu durum ilk Hristiyan  toplulukları ile Essenilerin arasındaki coğrafi yakınlık ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Aslında bu çok da yanlış değildir. İnzivaya çakilen Esseniler dışında, Filistin’de binlerce Esseninin yaşadığını Josephus’dan öğrenmekdeyiz. Ayrıca İsa’nın havarilerinin çoğunluğunun da Esseni olmadığını bilmekdeyiz. Ancak ister İsa’nın yetiştiği topluluk Esseniler olsun , ister sonradan katılsın, Hristiyanlığın kökeninde Esseniliğin olduğu bir gerçektir.


Essenilerin Pavlus üzerindeki etkisi

Esseni etkisi hakında söylenmesi gereken bir başka husus da Pavlus’un Essenilerdan etkilenmiş olabileceği hususudur. Pavlus’un bir çok ifadesi Ölü deniz yazmaları ile aynıdır.

Pavlus Korintlilere ikinci mektubunda şöyle der: “Üstün gücün bizden değil Tanrı’dan kaynaklandığı bilinsin diye biz bu hazineye toprak(kil) kaplar içinde sahibiz” (4,7). Yazmalarda ise bu ifade şöyle geçer: “Efendim, sana şükürler olsun, mucizeni tozla, kil vazo yaparak gösterdin” . Bu iki ifade arasındaki ilişki açıktır.

Pavlus’un Koloselilere mektubunda ise “Bizi kutsalların ışıktaki mirasına ortak olmaya yeterli kılan Baba’ya şükretmeniz için dua ediyoruz” (1,12)  diye bir bölüm vardır. Bu da yazmalardaki “ Tanrı onlara kutsalların mirasından pay verdi“ ifadesi ile benzerlik göstermektedir.

Yine aynı mektuptaki “O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili oğlunun egemenliğine aktardı” (1,13) ifadesi de bize Ölü Deniz yazmalarında sıkça geçen ışık ve karanlık egemenliklerini anımsamaktadır.

Oysa ışık ve karanlık arasındaki bu mücadele Pavlus’un mektuplarında sıkça geçmektedir.

Romalılara Mektup’da şöyle denilmektedir: “Gece ilerlemiş, gündüz yaklaşmıştır. Bunun için, karanlığın işlerini üzerimizden sıyırıp atarak, ışığın silahlarını kuşanalım.”(13,12)  Burada Pavlus ile Kumran topluluğu arasındaki ilişki belirgin olarak gözükmektedir.

Işık ile karanlık arasındaki mücadele Pavlus ‘un Korintlilere ikinci mektubunda çok ilginç bir şekilde geçer : “İmansızlarla aynı boyunduruğa girmeyin. Çünkü doğrulukla fesadın ne ortaklığı, ışıkla karanlığın ne beraberliği olabilir? Mesih ile Belial arasında ne söz birliği , iman edenin iman etmeyenle ne paydaşlığı olailir? “ (6,14) Burada ışık ve karanlık çatışmasının yanında Mesih-Belial ikiliği de belirtilmiştir. Belial isminin İncil’de geçtiği tek yer burasıdır. Belial isminin Ölü Deniz Yazmalarında sık sık geçtiğini görmüştük. Pavlus da burada Kumran topluluğu tarafından büyük önem verilen bu ismi kullanarak bu toplulukla olan ilşikisi hakkında ipucu vermektedir.

Elçilerin İşlerinde ise Pavlus’a İsa tarafından şu sözler söylenmektedir: “Seni ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki, bana iman ederek günahlarının affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar “ (26,17-18) Burada geçen ifadeler arasında “gözlerini açmak”, “karanlıktan ışığa” ve “kutsal kılınanlar” Ölü Deniz yazmalarında geçen ifadelerdir.

SONUÇ


Ölü Deniz yazmaları keşfinden itibaren büyük gürültü koparmış ve üzerinde bir çok teori üretilmiştir.

En dikkat çekici tarafı ise Hristiyanlığın kaynakları hakkındaki görüşlerin değişmesine neden olmasıdır.

Ancak bir öğretiye körü körüne inanan insanların özgün düşünerek kendi ianançlarını sorgulamadsı beklenemez. Bu yazmaları okuyan kişilerin çoğunluğunun din adamı ya da tarikat mensubu olması burada çıkarılan sonuçların herkese açıklanmasını engellemiştir. Aynı şekilde yazmaların bir bölümünün tercümeleri halka açıklanmamıştır ve sansürlenmiştir. Yazmaların yeni tercümelerinde 50’li yıllarda olan metinler dahi yoktur.

Bunun dışında bu yazmalara ulaşıp,onları okuduktan sonra dinden çıkan din adamları ya da okudukları ve tepkiler karşısında alkole sığınan John Strugnell gibi araştırmacılar da çıkmıştır.

Ölü Deniz yazmaları hakkında yapılacak tarafsız bir araştırma Hristiyanlık hakkındaki görüşlerimizi kökünden değiştireceği kesindir. Ancak içinde yaşadığımız yüzyıl bütün dogmaların yıkılacağı bir yüzyıl olacaktır ve Hristiyanlık da bundan nasibini alacaktır. 

KAYNAKÇA

ALLEGRO John Marco, The People of the Dead Sea Scrolls, Doubleday &Company Inc., New York, 1958

ALLEGRO John Marco, The Treasure of the Copper Scroll, Doubleday Anchor Books, New York, 1964

BAIGNENT Michael, LEIGH Richard, The Dead Sea Scrolls Deception, Touchstone, New York, 1991

DANILEOU Jean, Les Manuscrits de la Mer Morte et les Origines du Christianisme, Editions de l’Orante, Paris, 1974

EISENMAN Robert, James, the Brother of Jesus, Penguin Books, New York, 1998

FEATHER Robert, The Copper Scroll Decoded, Thorsons, London, 2000

GASTER Theodor H., The Dead Sea Scriptures, Doubleday Anchor Books, New York, 1956

LAPERROUSAZ E. M., Les Manuscrits de la Mer Morte, Presses Universitaires de France, Paris, 1984

SHANKS Hershel, The Mystery and Meaning of the Dead Sea Scrolls, Random house, New York, 1998

VERMES G., The Dead Sea Scrolls in English, Penguin Books, Middlesex, 1965


Yazan: Erhan Altunay

Bu konuyu yazdır

  Bu Parmak Hareketlerini Yaptıktan Sonra Vücudunuzdaki Değişimlere İnanamayacaksınız!
Yazar: Archilles - 26-09-2017, Saat: 20:34 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bazı el ve parmak hareketleriyle beden ve zihin sağlığınızda değişimler yaratabileceğinizi biliyor muydunuz? Yogada kullanılan özel işaretlere “mudra” deniyor. Sanskritçe’de mudra, mühür anlamına geliyor.

Mudralar vücudumuzda mucizevi değişikliklere ve gelişmelere yol açabilir. Stres ve ağrıyı gidermede yardımcı olur, gerginliği giderir, toksinlerden arınmaya yardımcı olur. Mudraların amacı sadece bedenin sağlığını korumaktan ziyade, aynı zamanda da insan bilincinin yükselmesi için çalışır. Bu şifa yöntemine inanlara göre bizim ellerimizde yüksek derecede aktif enerjik noktalar var ve parmaklarımız belirli bir enerji kanallarıyla bağlantılı. İşte bu mudralardan bazıları;

mudralar-758x520.jpg

1. Gyan Mudra

gyanmudra.jpg

En kolay mudralardan biridir. Düşünceleri düzenler, konsantrasyonu arttırır ve optimizmi uyarır. Uykusuzluk, gündüz uyku halini ortadan kaldırmak için, yüksek kan basıncını normale döndürmek için de kullanılır.

2. Ksepana Mudra

ksepana-mudra-758x506.jpg

Negatif enerjiden arınmak için yardımcı olur. Gerginseniz bu gerginlikten kurtulmanız yardımcı olur.

3. Kubera Mudra

kubera-758x506.jpg

Kubera Mudra dilek mudrasıdır. Frontal sinüsleri temizler. Bu mudra içsel sakinliği sağlar ve güven verir. Hedeflerinize ulaşmada kendinize olan güveninizi arttırır.

4. Garuda Mudra

Garuda-Mudra-.jpg

Kuşa benzeyen Garuda çok güçlü ve enerjik bir kuştur. Garuda mudranın etkisi çok güçlüdür, bu nedenle ölçülü yapılması gereklidir. Kan dolaşımını arttırarak, metabolizmayı hızlandırır, tüm bedene enejinin eşit şekilde dağılmasını sağlar. Ayrıca, bitkinlik durumlarında, ruh hali değişiklerinde yardımcı olur.

5. Namaste Mudra

namaste-758x505.jpg

Namaste Nepal ve Hintliler’in selamlamasıdır. Bu mudranın anlamı, ‘’Benim ruhani varlığım, senin ruhani varlığını selamlıyor’’ veya ‘’Benim öz’üm, senin öz’ünü selamlıyor’’., demektir.

6. Apan Mudra

Apan-Mudra-758x513.jpg

Bu Mudra beyine dengeleyici bir etki verir. Bize sabır, huzur duygusu, güven  ve uyum verir. Bu mudranın temel amacı çeşitli zehir ve kirin atılımıdır.

7. Hakini Mudra

Hakini-Mudra-758x592.jpg

Bu mudra hafızayı geliştirir, konsantrasyonun arttırılmasına yardımcı olur.


Kaynak:filoji.com

Bu konuyu yazdır

  Sevmediğiniz İnsanlarla Başa Çıkmanın 10 Etkili Yolu
Yazar: Emka - 26-09-2017, Saat: 15:37 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Herkesin birbirini sevdiği, etrafta sorun çıkartan hiç kimsenin olmadığı bir dünya düşünün. Negatif duygulardan arınmış; sevgi, neşe, huzur, aşk, dostluk gibi kavramların somutlaşarak hayat bulduğu bir dünya! İnsanların birbirine derin duygularla bağlandığı, kimsenin arkadan konuşmadığı, sevilmemek ne demekmiş bunun bilinmediği bir dünya… Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Düşünmesi gerçekten çok güzel. Güzel de gel gör ki gerçekler bu kadar tozpembe değil. Bütün insanların birbirine sevgi ile yaklaştığı bir dünya olamaz çünkü. 10 kişilik küçük bir grupta bile birbirini sevmeyen insanlar çıkarken, nasıl olur da hayatınıza giren herkesi sevebilirsiniz ki? Bunun için ya bir deli olmalısınız ya da ne bileyim insanüstü güçleri olan başka bir şey. Sonuçta yeni doğmuş bir bebek bile herkesi aynı derecede sevmiyor. Birinin kucağında avaz avaz ağlarken, bir başkasının güzel enerjisiyle anında susuveriyor. Keza hayvanlar da öyle. Hayvanları da bir kenara bırakın bitkiler bile kişiye göre çiçek açıp, kişiye göre solabiliyorlar. Yani yukarıda bahsettiğim türde herkesin birbirini sevdiği bir dünya yok ve olmayacak. Belki cennette herkes birbirini sever, ama bu dünyada asla!

Eminim, sizin de etrafınızda sevmediğiniz insanlar vardır ya da olmuştur. Sınıfınızda, iş yerinizde veya özel hayatınızda siz de bu durumu yaşamışsınızdır. Sonuçta yaşı belli bir olgunluğa eren ve “daha önce hayatımda hiç sevmediğim biri olmadı” diyen kişinin dürüstlüğünden açıkça şüphe ederim. Çünkü 4-5 yaşındaki çocuklar bile okul öncesi gruplarında bazılarını severken, bazılarındansa hiç mi hiç hoşlanmıyorlar. Bu nedenle sizin şimdiye kadar hayatınıza giren herkesi koşulsuz olarak sevmenizin hiçbir şekilde mümkünatı yok. Mesela; dedikodu yapmaktan hoşlanmayan yan komşunuzu sevmiyor olabilirsiniz, size yan gözle bakan bakkalı sevmiyor olabilirsiniz, yan masanızda oturup samimiyetine güvenmediğiniz iş arkadaşınızı sevmiyor olabilirsiniz, sınıfınızdaki aptal sarışından hoşlanmıyor olabilirsiniz… Anlayacağınız bu liste sonsuza kadar uzatılabilir. Zaten uzaması da gayet normaldir. Zira dünya üzerinde ne kadar çok insan varsa, o kadar çok farklı özellik vardır ve herkes herkesi sevemez.

Dünyanın en iyi insanını bile sevmeyecek insanlar çıkacaktır. Dört dörtlük de olsanız, herkesin huyuna da gitseniz, herhangi bir nedenden dolayı sizden hoşlanmayanlar mutlaka olacaktır. Evet, şimdiye kadar karşılaştığınız herkesin sizi sevdiğini düşünmüyorsunuz sanırım? Yani belki bunu hissetmemiş olabilirsiniz, ama hayatınızdaki herkesin sizi anneniz babanız gibi içten sevdiğini zannetmeyin. Bu kişilerin arasında emin olun sizden hoşlanmayan, ama aynı ortamda bulunduğunuz için size tahammül eden insanlar da vardır. Demek istiyorum ki bir insan hayatı boyunca ne herkes tarafından sevilebilir ne de karşılaştığı herkesi sevebilir. Bugün, işte bu konuya değinmek istedim. Tabii, herkes tarafından sevilmekten değil de herkesi sevmemekten bahsedeceğim. Anlayacağınız şimdi sevmediğiniz insanlarla başa çıkmanın 10 etkili yolunu inceleyeceğiz. İsterseniz hemen başlayalım:

sevmediginiz-insanlarla-basa-cikmanin-on...i-yolu.jpg

Herkesi Sevmek Zorunda Olmadığınızı Bilin!

İş hayatınızda, eğitim yaşantınızda ya da yakın çevrenizde sevmediğiniz kişiler olabilir. Öncelikle bunun gayet olağan bir durum olduğunu kabul etmelisiniz. Mesela, hemen yanı başınızda çalışan mesai arkadaşınızdan hiç; ama hiç hazzetmiyor olabilirsiniz. Ama bu sizin işi bırakmanıza ya da performansınızı düşürmenize neden olmamalı. Sonuçta hayatınızın her döneminde sevmediğiniz insanlarla karşılaşacaksınız. Bunun gayet insani bir durum olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. Siz de başarılı insanların yaptığı gibi hayatınızdaki herkesi sevmek zorunda olmadığınızı kabul ederek, bu konuya daha mantıklı bir şekilde yaklaşmalısınız.

Tahammül Etmeyi Öğrenin!

Sürekli aynı ortamda bulunmak zorunda olduğunuz o sevilmeyen kişiyi görmezden gelemezsiniz. Evet, bunu biliyorum. Ama en azından ona tahammül etmeyi öğrenmelisiniz. Bu tahammülü sadece o kişiyi düşünerek değil, hayatınızda sürekli olarak karşılaşacağınız problemlere ve can sıkıcı durumlara karşı gösterilecek dayanma gücü olarak düşünmelisiniz. Sonuçta sorunlarla yüzleşmek yerine onlardan kaçmayı alışkanlık haline getirirseniz, hayatınızın hiçbir alanında başarılı olamazsınız. Öte yandan unutmayın ki siz de dört dörtlük bir insan değilsiniz. Ama insanlar size tolerans göstermek için hala çaba harcıyorlar.

Onlara Karşı Kibar Olun!

Sevmediğiniz birini gördüğünüz zaman tüylerinizin diken diken olduğunu hissetseniz bile, yine de ona karşı kibar olmaya çalışmalısınız. Yani bir anlamda rol yeteneğinizi konuşturmanız gerekiyor. Sonuçta taş devrinde yaşamıyoruz, değil mi? Birini sevmeseniz bile ona karşı saygılı olmayı öğrenmelisiniz. Diğer taraftan karşınızdaki kişiye karşı aldığınız tavırlar, söylediğiniz sözcükler, hatta ve hatta cümle içindeki vurgulamalarınızla ona karşı kaba olduğunuzu hissettirirseniz; durum sizin için çok daha can sıkıcı olacaktır. Çünkü karşı taraftan alacağınız tepki de tıpkı sizinki gibi kaba olacak ve zaten sevmediğiniz bir kişinin size böyle davranması neticesinde küplere bineceksiniz. O yüzden siz iyisi mi efendiliğinizi koruyun ve kibar olmaya devam edin.

Kendinizi Hazırlayın!

Yani sevmediğiniz bir kişiyi neden sevmediğinizi önce bir düşünün. Onun saçma hareketleri mi canınızı sıkıyor, olumsuzluğundan dolayı mı ondan hoşlanmıyorsunuz, sürekli dedikodu yapıp başkaları hakkında yalanlar mı söylüyor, yani nedir sizi böyle irrite eden? Öncelikle buna bir karar vermelisiniz. Daha sonra işiniz bir anlamda kolaylaşıyor. Çünkü o insanın sizi rahatsız eden yönünü bulduğunuz için bir anlamda kendinizi buna hazırlamış oluyorsunuz. Her seferinde canınızı sıkmak yerine o kişiyi gördüğünüzde hissedeceğiniz şeye karşı bir anlamda gardınızı aldığınız için, olacaklara karşı direnç kazanıyorsunuz.

Bu Hazırlığın Yetmediği Noktalarda Durun ve Kendinize Odaklanın!

Bazı insanlara karşı kendinizi önceden hazırlamış olsanız bile, onun gelip gidip sizi sinir etmesine engel olamazsınız. Çünkü onlar bir şekilde işinize müdahale eder, adeta kanınızın donmasına neden olurlar. İşte bu gibi durumlarda, o kişiye odaklanmak yerine kendinize odaklanmanın ne kadar eğlenceli olduğunu bir bilseniz, işin bütün inceliğini de kavramış olurdunuz. Bu kolaylıkla öğrenilebilir bir şey. Mesela, onunla konuşuyormuş gibi yapıp aslında kendinizle konuşmayı deneyin. Ya da onu kulaklarınız ve zihninizle değil de sadece gözlerinizle duymayı öğrenin. İşte o zaman karşınızdaki kişinin rahatsız ediciliğinin gittikçe azaldığını göreceksiniz.

Öfkeyle Kalkanın Zararla Oturacağını Aklınızdan Çıkarmayın!

Biliyorum biliyorum, bazen “o” itici insana karşı tolerans göstermek imkansızlaşabiliyor. Ancak ne yapalım ki mevcut durumla idare etmeyi öğrenmeniz lazım. Yani sevmediğiniz kişiye karşı sabrınızın son damlasını harcamış olsanız dahi, harekete geçmeden önce mantıklı düşünmelisiniz. Sonradan pişman olacağınız şeyler söylemeden önce derin bir nefes alarak kendinizi sakinleştirmeli ve kelimelerinizi düşünerek seçmelisiniz.

İsteklerinizi Karşı Tarafa Anlatmaya Çalışın!

Mesela, o kişinin başkaları hakkında ileri geri konuşmasından haz etmiyorsunuz. Ya da yapılan toplantılarda sizin sözünüzü kesmesinden hoşlanmıyorsunuz. O zaman bunu ona güzel bir dil kullanarak anlatmayı deneyin. Atıyorum “sen şunu yaptığında ben böyle hissediyorum” deyip, sorunu ve sizin ne hissettiğinizi anlamasını sağlayın. Belki de o sevmediğiniz kişi yaptığı hataların farkında değildir, belki sizin konuşmanız onun için bir dönüm noktası olacak ve kendini değiştirmesini sağlayacaktır. Kim bilir?

Önemli Olan Şeyin Sizin Mutluluğunuz Olduğunu Unutmayın!

Sevmediğiniz insanı istediğiniz kadar sevmeyebilirsiniz. Bu durum onun için pek fark yaratmayacaktır. Yani onun bir hareketi yüzünden sizin gününüz heba olurken, o gülüp eğlenmeye devam edecektir. Bu nedenle o kişiyi gözünüzde çok fazla büyütmeyin. Bu şekilde düşünürseniz eğer, sorunlara karşı çok daha farklı bir açıdan yaklaşacak ve hiç kimsenin sizi üzecek kadar değerli olmadığını görebileceksiniz. Unutmayın ki öncelik sıralamanızda bir numarayı her zaman kendi mutluluğunuz almalı.

Araya Mesafe Koyun!

Yukarıda söylediklerimin hiçbiri işe yaramıyorsa, araya mesafe koymayı deneyin. Gerekli olmadıkça o kişiyle konuşmayın, hatta durum daha da kötüyse göz teması bile kurmayın. Günaydın ve iyi günler gibi kelimeler dışında muhabbete girmekten kaçının. Bu şekilde davrandığınızda o da sizden uzak durması gerektiğini anlayacak, belki de sizin bu davranışlarınız neticesinde durup düşünecektir. Hatasını bulabilirse ne ala! Bulamazsa da sizin için bir sorun yok, zaten aranıza görünmez bir duvar ördünüz değil mi?

Hayat Bu Kadar Kısayken, Üçüncü Şahıslar için Canınızı Sıkmayın!

Evet, işte en önemli nokta bu! Şimdi bana söyleyin! Şu üç günlük dünyada oturuşundan kalkışından, duruşundan konuşmasından, şeklinden şemalinden, kılından tüyünden hoşlanmadığınız biri için üzülmek neden? Eee zaten sevmediğiniz kişi hayatınızın her alanında yanınızda değil. Diyelim ki bu kişi iş yerinizde. O zaman bu kişiyi düşünmeyi bir kenara bırakıp, işinize odaklanmanız gerektiğini bilmelisiniz. Onunla sürekli iletişim halinde olsanız bile, hayatınızda her zaman her şeyin istediğiniz gibi olmayacağını anlamalısınız.

Siz sanıyor musunuz ki milyonlarca dolarlık iş anlaşmaları yapan ortaklar birbirlerinden çok hoşlanıyor? Aynı sınıfta olan öğrencilerin hepsi birbirini seviyor? Ne yazık ki hayat bu kadar toz pembe değil. Öte yandan hayat öyle yüzyıllar sürecek kadar uzun da değil. Yani sorunları gözünüzde ne kadar çok büyütseniz de ya da ne kadar tiye alsanız da taş çatlasın 90 sene yaşayacaksınız. Uzun lafın kısası, hayat bu kadar kısayken hayatınızdaki üçüncü şahıslar için canınızı sıkmaktan vazgeçin. İnanın bana buna değmezler!

Kaynak:paratic.com

Bu konuyu yazdır

  Negatif Düşüncelerini Değiştirecek 4 Yöntem
Yazar: Emka - 26-09-2017, Saat: 15:30 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Çoğu zaman hatalarımızı ve problemleri üstümüzde büyük bir yük olarak taşıyoruz. Farkına varmamız gereken en önemli şey düşüncelerimizin odağını değiştirmenin önemli olduğudur. Pozitif düşünceye odaklanmadığımız sürece negatif bir süreçte takılı kalırız.

earth_stock_doors.jpg

4 Yöntem ile Düşüncelerinizi Değiştirin.

1- Nefes Meditasyonu
Nefesinizi takip edin ve başka hiç bir şey düşünmeyin. Göreceksiniz bir süre sonra üstünüzdeki gerginlik azalacak ve pozitife yöneleceksiniz.

2- Kötü durum senaryosu
Bir olaya takılı kaldıysanız, bu durumla ilgili başınıza gelecek en kötü şeyi düşünün. Bu sizde daha olumlu düşünmek için kapı açacaktır.

3- Egoyu yenin
Kötü ve negatif düşüncelerin esiri olduysanız, bunun en büyük sebebi egonuzun konuşmasıdır. Ego zihnin bir yansımasıdır. Farkındalık ve meditasyon ile egonuzu yenebilirsiniz.

4- Gülümseyin
Bedeni ve özellikle yüzü olumlu bir fiziksel hale sokmak, size iyi gelecektir. Beden ve zihin birbirine bağlıdır. Esneyerek ve rahatça uzanarak negatif duygu durumunu azaltabilirsiniz.

Kaynak:bilgierdemdir.com

Bu konuyu yazdır

  Bu Rüyalara Dikkat: Sıradan Rüyalar İle Psişik Rüyalar Arasındaki 4 Farkı Öğrenin
Yazar: Emka - 26-09-2017, Saat: 15:20 - Forum: LUCİD RÜYA - Yorum Yok

Sıradan bir rüya ile anlamlı rüyalar yapı olarak birbirlerinden ayıran belli başlı 5 perspektif vardır.

Psişik rüyalar çok belirgindir

Bu tarz rüylar yapıları itibariyle oldukça nettirler ve detaylar sıradan bir rüyadan daha fazlasını hissetirir. Örneğin rüyanızda gördüğünüz mekanın, kişinin her ayrıntısını hatırlamanız olasıdır. Hatta bazen kokuları, tatları bile hissedebilirsiniz. Bu rüyalar sanki uyandığınızda unutmamanız için gereğinden daha yoğun bir şekilde işlenmiş gibidir.

Sıradan rüyalar gündelik olaylar sonucu tetiklenir

Psişik bir rüyayı sıradan bir rüyadan ayırmanın bir diğer yoluda günlük hayat içerisinde aklınızda kalan şeylerden hiçbir emare taşımıyor olmalarıdır. Örneğin gündük bir böcek görüp korktuysanız ve sonraki gecelerde rüyanıza böcek girdiyse, bu sıradan bir rüyadır. Ancak hiçbir şekilde uzun süredir karşılaşmadığını şeyleri rüyanızda gördüyseniz bu rüyalara dikkat etmekte fayda var. Bu tarz rüyaların kendini belli ediş şekli zaten biraz masalsı olmaları ve gerçek hayattan uzakmış izlenimi vermeleridir.

psisik-ruyalar-filoji-758x416.jpg

Stres sonucu gördüğünüz kabuslar psişik rüya değildir

Gündelik hayatta yoğun strese, üzüntüye maruz kaldığınızda rüyalarınız kabusa doğru evrilir. Ancak bunlardan anlamlı sonuçlar çıkarmaya çalışmak yersizdir. Üstteki maddeyle ilişkili olarak normal hayatın izlerini taşıyan ve bundan etkilendiği açık olan kabuslar da, psişik olarak adledilemez. Ayrıca yemeği fazla kaçırmanız, kullandığınız bir ilaç ya da benzeri herhangi bir maddenin sebep olduğu rüyalarda derin mana aramak yersizdir.

Psişik rüyalar yoğun sembolizm içerir

Bu tarz rüyalar görüntü, tad ve doku olarak oldukça net olmakla beraber, içeriğindeki detaylar bakımından yoğun sembolizm içerirler. Basit bir örnek vermek gerekirse, ağzında değerli bir taş taşıyan beyaz renkli bir aslanın taşı getirip sizin önünüze bırakması yoğun sembolizm içeren rüyalara bir örnektir. Buna benzer net olmasına rağmen, anlaşılmaz sahnelerle bezeli rüyalar genellikle psişik anlamlar barındırırlar.

Kaynak:filoji.com

Bu konuyu yazdır

  Kadim Maji Sırları
Yazar: Archilles - 26-09-2017, Saat: 14:31 - Forum: MAJİ - Yorum Yok

Majikal Yol

Maji yaptığımız değil, olduğumuz şeydir. O binlerce yıldır dünyanın her yerinde vardı ve sanayileşmiş, yüksek teknolojide ustalaşmış modern çağımızda bile var olmaya devam etmektedir. Çeşitli nedenlerden dolayı son birkaç asırda eski ihtişamını yitirmiş ve kadim bilgiyi arayan birkaç insanla sınırlanmıştır. Fakat artık şartlar değişiyor, maji tekrar ana ilgi odağı haline geliyor. Modern medya halkın dikkatini majiye çekiyor. Halkta eski büyücülere dair anlatılan masalların gerçek olmasına dair derin bir istek var. Majisyenler ve büyücüler günümüzde de var olsa da, artık kimliklerini belli eden mücevherler takmıyor ve insanların arasında cübbeleriyle dolaşmıyorlar. Kadim yolları sessizlikle takip ediyor, sükunet içinde atalarımızın sözünü ettiği mucizeleri yaşıyorlar. Majinin bugün hâlâ var olmaya devam etmesinin sebebi, onun gerçek ve çalışan bir sistem olmasıdır. Bunu bizzat görmenizin vakti artık gelmiştir.

Bundan birkaç asır önce böyle bir kitaba sahip olmak, yakılma sebebiniz olurdu. Okült ve majiye ait kitaplar bugün kitapçıların raflarını süslüyor. Modern maji hakkında ne kadar çok kitap varsa, o kadar az majisyen vardır. Zamanla bu da değişebilir, fakat bunun değişip değişmeyeceği sizin gibi insanların majiyi bir hayat yolu olarak kucaklamalarına ikna edecek kesin tecrübeler yaşamalarına bağlıdır. Bunun gerçekleşmesi için majinin eski temeline dönmeli ve onu bir tür ritüel-psikoloji ve zihin gücü olarak görmek yerine, gerçek nesnel bir sanat olarak algılamalıyız. Majisyen için bir sonraki adım majiyi çevrelerindeki dünyadan faydalanmak ve bilgileriyle toplumlarına yardımcı olmak için kullanmaktır. Eskilerden Hillel bir vakitler şöyle demişti: “Eğer ben kendim için değilsem, kim benim için? Ben yalnızca kendim içinsem, ben neyim? Şimdi değilse, ne zaman?” Gelecekte majiye neler olacağı bir bilinmez, fakat size işe yarayan, güvenli ve gerçek majiyi vererek bu geleceği emniyete alabiliriz. Size yalnızca ruhani, duygusal ve fiziksel olarak faydalı olmakla kalmayacak, etrafınızdakilere el vermenizi ve dünyada bir farklılık yaratmanızı sağlayacak bir maji verebiliriz. Bu kitap sizi zorlayacak ve sınırlarınızın ötesine itecektir, fakat aslında hayatınızı değiştirecek olan ve dilerseniz dünyayı daha iyi bir yer haline getirmenize yardımcı olacak şey kitap boyunca verilen maji uygulamalarıdır. Bu kitaptaki teknikler ve ritüeller siz onları uygulamaya sokmadıkça kağıt üzerinde laflardan ibaret kalacaktır. Maji içinde büyü formülleri olan bir kitap almak ve – abrakadabra – fizik yasalarını aşmak değildir. Majisyenler yıllarca majiyi uygular ve yaşarlar. Nasıl din kitapları okuyarak derin dini deneyimler yaşayamazsanız, majiyi kuramsal olarak etüt etmek gerçek majikal deneyimler yaşatmaz. Gerçek bir majisyen olmak için majiyi uygulamalısınız.

Majide yeniyseniz bizi bu hayat biçimine bağlı tutan şeyin ne olduğunu merak edebilirsiniz. Maji son derece bireysel bir iş olduğu için bu, kişiden kişiye değişir. Bununla birlikte size kendi nedenlerimizi anlatabiliriz. Yıllardır maji yapmamızın sebebi, onun hâlâ insanoğlunun bugün sahip olduğu en önemli ruhani disiplinlerden biri olmasıdır. Maji bize her şeyden önce, birçok ruhani mucizeyi, aydınlanmayı, kişisel uyanışı, ruhani bulaşmaları ve birçok şeyi kişisel bir düzeyde yaşatacak araçlar sunar. Maji, peygamberlerin ve ariflerin yaşadıklarını gündelik hayatınızın bir parçası kılar. O ayrıca bize doğanın ruhuyla uyum içinde yaşamanın, farklılık ve önyargı engellerinin ötesine geçmenin, bizi kat be kat olgunlaştırmanın araçlarını sunar. Bize doğru eşi bulmaktan şifa almaya kadar, maddi hayatımızdaki meseleleri ve engelleri idare etmemizi sağlayacak bir sistem sunar. Majiyi sevdiğimiz için yapıyoruz, çünkü o bize tarifi imkansız sevinçler sunuyor. Maji bilgelik yoludur. Maji aşk yoludur. Maji size kişisel aydınlanma getiren ve bu aydınlanmayla birlikte devasa bir yaşama gücü veren ileri ruhani bir disiplindir.

Geçmişte maji öğrenmek istediğinizde bir Usta (Magus) arardınız. Yıllarca bu majisyenin çıraklığını yapar ve ondan sanatı öğrenirdiniz. En iyi yol hâlâ budur. İnsanlar yerleşmiş bir kurum içinde bir öğretmenin rehberliği altında maji öğrenmek için majikal tarikatlara, kovenlere, gruplara, cemiyetlere katılmaktadırlar. Majisyenler yerel tapınakların çevresinde oluşturulmuş gruplarda birleşirler ve bazıları mükemmel grubu aramak için gezgin gibi dolaşırlar. Bir gruba ait olma korkusuyla birlikte, yaşanan hüsranlar son zamanlarda solo çalışmaya dair bir eğilim yaratmıştır. Eğer binlerce majisyenin ve sosyal desteği olduğu bir şehirde yaşıyorsak bu bir sorun oluşturmaz. Fakat böyle bir şey yoktur ve bu yol zaten kendimizi başkalarında yalıtmamıza gerek kalmayacak kadar yalnız bir yoldur. Bugün majikal tapınaklara geçmişte olduğumuzdan daha fazla ihtiyacımız vardır. Bugün dünya, bizi geçmişin karanlığına götürmek isteyen dini fanatiklerin yükselişine tanıklık etmektedir. Majikal localar majisyenleri birleşip kendi hayat biçimlerini korumaları için önemli yerlerdir. Bu yerler kusurdan azade olmasa da, okült öğrencilerin  öğretmen bulmalarına hizmet edecektir. Raflardaki kitapların sayısı arttıkça, yeni başlayanlar çelişik bir malumat bombardımanına maruz kalmaktadır. Altının kumun arasından süzülüp yüzeye çıkması yıllar alacaktır, majikal tapınakların kurulmasıyla maji uygulamasında zaman kısalacaktır. İyi öğretmenler çok ihtiyaç duyulan ve çok az kitabın sağlayabileceği tecrübeli rehberliği sunabilirler.

Bununla birlikte kitaplar ve maji birbirlerinden ayrılamazlar. Maji kelimesinin kökeni Magus kelimesine dayanır, Farsça’dan gelen bu kelime Bilge İnsan anlamına gelir. Dolayısıyla majisyenlerin kendi kitaplarını sevmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Doğrusunu söylemek gerekirse kitaplar mirasımızı asırlardır korumamızı sağlayan temel araçlar olmuşlardır. Günümüzde bile majisyenlerin ihtiyacını karşılayan daha iyi bir medya seçeneği pek yoktur. Kitaplar ve İnternet görünür gelecekte özel yerini korumaya devam edecektir.

Bu tür kitaplar sizi majisyen yapamazlar. Ancak bir majisyen olmanız için gereken araçları sunarlar. Muhtemelen, bu kitabı aldığınızda zaten bir majisyendiniz ve yeni bilgi arıyordunuz. Bu bir sorun yaratmayacaktır. Bu kitap hem yeni başlayanlara, hem de başvuru aracı olarak kullanmak isteyenlere hizmet etmek amacıyla tasarlanmıştır. Kitap boyunca sanatımızı majiye yeni başlayan birine göre anlattık, deneyimli bir majisyenseniz bu durumu dikkate alınız. Bu kitapla benzeri kitaplar arasındaki başka bir fark da burada sanatımızın en temellerini anlatan bir yaklaşım benimsememizdir. Size sunduğumuz kadim teknikler modern Batılı okur için az biraz değiştirilmiş olsa da, eski ruhlarını ve etkililiklerini korumaktadırlar. Uygulamamız çevre şartlarımıza uyumlu olmalıdır, fakat bu kadim uygulamaları tümüyle bir kenara bırakacağımız anlamına gelmez. Maji canlı ve organik bir gelenektir, ama bir gelenektir.

Bir majisyen olmak için atılacak ilk adım ritüelleri ezberlemek veya formülleri öğrenmek değildir; yeni bir düşünce biçimi geliştirmektir. Çi denilen enerjinin varlığına inanmadan Tai Çi yapmak size bir yere götürse bile, bu yer çok uzak olmayacaktır. Kuşkusuz modern majisyenlerin hepsi aynı şeye inanmazlar. Bazılar yüksek majiye karşı aşağı majinin  varlığına inanır; ayrıca majiyi ak, gri ve kara diye ayıranlar vardır. Ayrıca majiyi Jungcu psikoloji ve mentalizm (Zihinselcilik) açısından gören ve majinin yüzde doksanının psikoloji olduğunu ileri sürenler de var. İleri sürdükleri her şeyle hem fikir olmasak da bu görüşlere saygı duyuyoruz. Ne var ki bu kitapta temel kökene, yani geleneksel görüşe odaklanıyoruz. Bunu yapmamızın sebebi bir dogmaya saplanmamız ve geleneği gelenek aşkına korumaya çalışmamız değildir, ancak çeşitli okült akımları yıllarca inceledikten sonra bu yöntemlerin en iyi yöntemler olduklarına ve asırlardır birçok insan için işe yaradığı inancına vardık. Sizin de sonuçlar almanızı ve en iyi tecrübeleri yaşamanızı istiyoruz.

Yıllar içinde majikal deneylerimizle etkilenen, hatta şoka uğrayan bir sürü insanla konuştuk. Böyle bir şeyin bugün hâlâ mümkün olmasına şaşıyorlardı. Bunun nedeni bizim çok güçlü majisyenler olmamız değil. Dürüst olmak gerekirse, kendi majikal gelişimimizi güçle ölçmüyoruz. Sadece iki unsura, kendimizin ve başkalarının hayatına ne kadar Işık getirdiğimize ve yaptığımız işle ne kadar sevgi ürettiğimize bakıyoruz. Bizim için majikal deneyim, majiyi asırlar önceki atalarımızın uyguladığı biçimde uygulamaya bağlıdır. Bir şeyleri doğru yapıyor olmalılar ki asırlardır ölmeyen efsanelere ve hikayelere ilham kaynağı olmuşlar. Yanlış anlaşılmayalım, doğaüstü güçler ve insan üstü psişik yetenekler iddiasında bulunmuyoruz. Fakat başka insanların doğaüstü dedikleri fiziksel tezahürler meydana geldiğinde bizi şaşırtmayacak kadar çok şey gördük.

Kadim majisyenlerin biçim değiştirme (transformasyon), tayyi mekan veya vücudunu başka bir yere taşıma (teleportasyon), bir şeyi havaya kaldırma (levitasyon) ve görünmezlik gibi majinin daha sıradışı iddiaları, ne majisyenin kendi gücünün bir ürünü, ne de cahilleri yanlış yönlendirmek için söylenen yanlış bir bilgidir. Majisyenler insanlıktan eski, görünmez ve yarı fiziksel olan bazı varlıkların var olduğuna inanırdı. Bunlar her kültürde farklı isimlerle çağrılmışlardır: Elfler, Sidhe, Cin, Kadim Varlıklar ve benzeri. Majisyen ruhani çalışma sayesinde bu varlıklarla temasa geçer ve onların yardımını alır. Örneğin Cin majisyeni havaya kaldırabilir. Birçok insan onları görmediği için levitasyonun majisyenin gücü sayesinde olduğuna inanır. Bu varlıkların yardımına layık olmak için yapılan ritüeller, majikal yolun küçük bir kısmını oluşturur. Majikal uygulama her şeyden önce İlahi Gizemler’in kapılarını açmak için kullanılan bir araçtır.

Geleneksel maji ruhanilik ve ruhlar üzerine yoğunlaşmıştır. Kadim majisyenlerin bahsettikleri varlıklar, onlar için en az Güneş ve Ay kadar nesnel bir gerçekliğe sahipti. Majisyenlerin çalıştığı kuvvetlere Arap majisyenler Ruhaniyat derdi. Yunanlar ona Pneuma, Hintliler Prana derler. Bunlar doğadaki bütün canlı şeylerde vücut bulan, İlahi Ruh’un faal hale getirdiği ruhani tecelliler, güçlerdir. Bu Ruhaniyat ile çalışmak sadece majisyenin hayatını değil, onun kişiliğini ve dünya görüşünü de değiştirir. İnsana bugün esef verici biçimde dünyamızda eksik olan kozmosla bağlantılılık hissi verir. Kadim majisyenler için zihin ve imgelem gücü kaynak değil, araçtı. İlahi Varlık ruhu etkiler, ruh zihni etkiler, zihin fiziksel biçimi etkiler. İlahi Varlık’ın rolünü kabul edip onun yaşayan iletkenine dönüşerek, maji sınırsız bir potansiyelle özgürleştirici bir süreç haline gelir. Maji için bütün kozmos, fiziksel, zihinsel ve ruhani her katmanıyla birbirine bağlı canlı bir varlıktır. Her şeyin onu Tek İlahi kaynağa bağlayan bir ruhaniyeti olduğuna inanır. Bu durum Hermes’in Zümrüt Tablet’inde çok güzel bir biçimde ifade edilmiştir:

“Yukarıdaki aşağıdan gelir, aşağıdaki yukarıdan gelir, her şey birden geldiğinden, birlikte birin mucizesini gösterirler.” (Jabir Ibn Havyan çevirisi)

Beşeri bilginin diğer dalları gibi maji de insanlığın en temel ihtiyaçlarına hitap etmeye çalışır. Bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz şey değişim ve değişimi kontrol etmek gibi görünüyor. Hayatlarımızı ilerletmek, durumumuzu istediğimiz zaman, istediğimiz yönde değiştirme yeteneği istiyoruz. Majikal literatürün kişinin maddi durumu, medeni hali, sağlığı gibi şeyleri değiştirme  teknikleriyle dolu olmasının sebebi budur.

Kadim formüller majisyenin isteğini gerçekleştirmesi için melekleri ve diğer ruhani varlıkları kadim ve güçlü kutsal isimlerle çağırır. Majisyen arketipi böyle doğmuştur: O cübbesi içinde fidan gibi dikilir, elinde bir erk asası tutar ve varlıkları celp eder. Bu varlıkları kendi otoritesiyle değil, İlahi Olan’ın otoritesiyle çağırır. İlahi Olan, doğrudan veya dolaylı olarak bütün majikal olayların kaynağıdır. Majisyen birliğin ve ruhani dengenin özsel gerçekliğiyle uyum içinde olan bir gerçeklik inşa etmeye çalışır. İçsel kozmosunu güçlü bir temel üzerinde yeniden inşa ederek, majisyen en yüksek bilgelik düzeyinin örneği olur. İlahi Olan’ın yaşayan elçisi olduktan, Işık’la dönüştükten sonra, majisyen Kozmos’un ruhani güçlerini kendine yardım etmek için çağıracak otoriteye sahip olur. Gerçek güçlü majikal olaylar sizin iradeniz ile İlahi İrade aynı olup birlik içinde çalıştığında gerçekleşir.

maji.jpg

Majikal Başarının İlkeleri

Her sanatın en yüksek başarı için tasarlanmış ilkeleri ve takip edilecek yolları vardır. Maji bir istisna değildir. Ortaçağlı okült alimler çeşitli deneylerin bir sonucu olarak, okültizmin her dalı için farklı prensipler kaydetmişlerdir. Tradisyonumuzun birçok ustası bu ilkelerin kendi başarılarının sırrı olduğunu söylese de, onları burada, sizi dogmanın altında ezmek için sunmuyoruz. Daha modern yaklaşımlara alışkın olanlar bu kuralları fazla katı bulabilirler, fakat kendi tecrübelerimiz bize onların geçerli olduklarını gösterdi. Dileğimiz sizin başarılı olmanız. Buradakilerden mümkün olduğunca çok ilkeyi yüreğinize işlerseniz, majikal çalışmalarınızın sonuçlarının devasa ölçülerde ilerleyeceği kanaatindeyiz. İlkeler belli bir sıraya göre verilmemiştir, kendinizi bütün ilkelere birden ve hemen uymak zorunda hissetmeyiniz. Başlangıç olarak hem fikir olduğunuz ilkeleri takip edip geri kalanları deneyiniz. Onların neden değerli olduklarını kendi tecrübelerinizle görmeniz yeğdir.

İYİ KARAKTER: Majisyenler kusursuz erdem arketipleri değildir. Biz insanız, bütün kırılganlığı ve gücüyle. Ne var ki çalışmamız bizim aydınlık bir doğaya sahip varlıklarla yan yana durmamızı ve meleklerin huzurunda yürümemizi sağlar. Maji bizim beyhude şeyler aramayan, sığ maddeciliğin saplantısına batmamış canlı bir ruha dönüşmemizle ilgilidir. Çevrenizle ilişki içinde kim olduğunuzu kabul görün ve kabul edin. Ruhunuzu Yüce Ruh’un ve en yüksek erdemlerin peşinde gitmeye yoğunlaştırın.

Dini inançlarınıza aykırı herhangi bir şey yapmaktan imtina edin. Bir şekilde dininize aykırı düştüğüne inandığınız bir majikal çalışma yaptığınızda veya en derinlerinizde doğru olduğunu bildiğiniz bir şeye ters bir davranışta bulunduğunuzda, bu sizi suçluluk, utanç ve pişmanlık duygularına sürükleyecektir. Size belli bir dini veya belli bir ahlaki ilkeleri şart koşmuyoruz. İnancınız ve ilkeleriniz ne olursa olsun, onlara sadık kalın. Eğer bir Işık majisyeni olmayı veya daha çok bilinen ismiyle Ak Büyücü olmayı diliyorsanız, şiddetten kaçının ve sevgi dolu, ahlaki bir hayat sürmeye çalışın. Eski Maji kitapları sizden doğruluk içinde hareket etmenizi tembih ederken, size kendi dönemlerinin ahlakını vaaz etmiyorlardı. Söylemek istedikleri yalnızca şuydu: “Benzer benzeri çeker.” Sevgi, ışık ve hayat ilkeleriyle ne kadar uyum içindeyseniz, ruhani alem ve bu değerlerin cisimleşmesi olan varlıklarla o kadar uyum içinde olursunuz.

TEMİZLİK: Maji uygularken yaşadığınız yere yüksek mertebeden birçok ruhani varlık davet etmiş olursunuz. Temizlik ortamın titreşimlerini yükseltir. Eski majisyenler uzun süren majikal ritüeller sırasında günde yedi kez kadar yıkanırdı. Kuşkusu bu kitapla yapacağınız maji seviyesi için böyle bir temizlik gereksizdir. Bununla birlikte maji çalışırken ortam ve kıyafetleriniz temiz olmalıdır. Aynı şekilde yazı yazmak için kullandığınız mürekkep, kağıt ve metaller gibi araçlar da.    

DİYET: Başarılı bir majikal çalışmanın önündeki sık rastlanılan bir engel dolu bir midedir. Günlük uygulamalar için çalışmanızı yemek yemeden önce veya yediklerinizi iyici sindirdikten sonra yapın. Geleneksel olarak majisyenler karmaşık ritüelleri yaparken uzun süre boyunca oruç tutarlardı. Ayrıca siz yediğiniz şeysiniz diyen eski sözü mutlaka duymuşsunuzdur. Yiyecek enerjidir ve hayvani ürünler titreşiminizi sebzelerden farklı etkilerler. Eski majisyenler çalışmalarından önce ve çalışmaları sırasında et yemekten imtina ederlerdi. Birçoğu vegan bir diyeti takip ederek yaşamıştır. Fakat isterseniz maji çalışırken et yemeye devam edebilirsiniz. Biz de et yerken öyle yapıyorduk. Ne var ki dürüst olmak gerekirse et yemeyi bıraktığımızda majikal çalışmamız çok ilerledi.

Eski majisyenler bazı sebzeler yemekten de kaçınırlardı. O vakitlerde insanların diş fırçaları ve gargaraları yoktu. Genel felsefelerine göre majikal çalışma öncesinde ve çalışma sırasında sarımsak, pırasa, soğan gibi keskin kokulu şeyler yemek ağzınızda kötü bir koku bırakırdı. Bunlar çok yendiğinde ise koku terinizle çıkardı. Kadimler saflık ve temizliğe çok önem verirlerdi ve isimlerin zikri sırasında kötü kokmak istemezlerdi. Ayrıca bu sebzelerin kokularının Cinlerin hoşuna gitmediğine ve onları getirmeyi zorlaştırdığına inanırlardı.

İZİN ALMAK: Maji uygularken kadim enerjileri kullanacak ve meleklerden cinlere kadar birçok varlığı davet edeceksiniz. Bugünün majisyenleri bunu istedikleri amaçla ve istedikleri zaman yapabileceklerine inanıyorlar. Bu pek doğru bir şey değildir. İzin almak bir ritüelin başarılı olması veya olmamasını belirleyebilir. İzin bir inisiyasyon (el alma) halinde de gelebilir. Bir melek çağrılmadan önce o melekle bir anlaşmayla da sonuçlanabilir.

Bu izin bir kehanet sonucunda da belirebilir. Çalışmanızın başka insanların hayatında bazı etkileri olacaksa veya yüksek derecede tekamül etmiş bir varlığı davet edecekseniz, kehanette bulunmak özellikle önemlidir. Eskilerin kullandığı kehanet tekniklerinden biri, birkaç hafta boyunca devam eden belli bir ritüelden ibaretti. Eğer majisyen operasyonun sonucunda elinde bir leke belirdiğini görürse izin aldığını bilirdi. Diğer yöntemler bazı dualar edip tefekkürlerde bulunmak ve sonra nasıl hissettiğine bakmaktı. Eğer içlerinde korku uyanırsa ritüel yapılmayacak, fakat kendilerini açık ve huzurlu hissediyorlarsa ritüele izin çıktı demekti. Modern okültistler Tarot gibi başka yöntemlere güveniyorlar. Her ritüel yaptığınızda kehanet kullanmak zorunda değilsiniz. Sizden sadece enerjilere uyumlu olmanız ve çalışmadan önce işbirliği yapacağınız varlıklarla yolunda giden ilişkilere sahip olmanız beklenmektedir.

GÖĞÜN İZLENMESİ VE RİTİM: Majikal akımlar göksel gelgitlerin etkisi altındadır. Bugün ortalama bir sonuç olarak yaptığınız ritüel ertesi gün son derece başarılı olabilir. Bazı ritüeller astrolojik şartlardan diğerlerine göre daha fazla etkilenirler. Bu gelgitleri takip edebilmek için majisyenler, bugün çok iyi bilinen gezegensel saatler gibi okült tablolar ve takvimler yapmışlardır. Kimi günlerin yapıcı çalışmalar için daha iyi olduğu, kimi günlerin ise yıkıcı çalışmaya daha uygun olduğuna inanılır. Bu günler kameri takvime dayanır ve Ay’ın gökyüzündeki konumuyla ilgilidir. Aşağıdaki günler yıkıcı günlere ait olduğu için yapıcı çalışmalar için kullanılmazlar: 3., 5., 13., 16., 21., 24. ve 25.inci günler.

Diğer önemli okült zamanlama emareleri, ay menazilleri ve yükselenle gezegenleri hizada olması veya gezegenlerin yükselene iyi açılar yapmasıdır. Ayrıca her ay fazı yapılacak çalışmanın türünü etkiler. Bu etkiler yalnızca çalışmanın türüyle değil, aynı zamanda ayrıntılarıyla ilgilidir. Genel olarak yapıcı işler için büyüyen ay, yıkıcı işler için ise küçülen ay iyi bir vakit oluşturur. Bu ilkelere çok özel durumlarda yer değiştirebilir, dolayısıyla çok kapsayıcı kurallar olarak görülmemelidir. Fazları büyüme ve küçülme olarak düşünüp çalışmanızın ayrıntılarına bakın. Ayrıca başka bir vakti bekleme konusunda uyarı yapan diğer astroloji etkenlere bakmanız gerekebilir. Kötü etkiler altında büyüyen bir ay, yapıcı bir çalışma için iyi bir iletken değildir. Başarı şansınızı arttırmak için bu gelgitleri iyi takip etmeye çalışın.

Gördüğünüz gibi kadimlerin majisi yıldızların ve göklerin ekseninde dönüyordu. Onlar hatta belli konfigürasyonların olduğu vakitlerde tılsımları ve nazarlıkları dışarı çıkarıp yıldızların ışığıyla yüklerlerdi. Bugün bile Irak’ta Dolunay’da dışarı çıkıp çıplak kutlamalar yapan kadın büyücülere bizzat tanık olduklarını söyleyen insanlar var. Bu büyücüler ritüellerinde yardımcı olması için ayın enerjisini çekerler. Burçların ışınlarını yakalamak, astroloji temelli birçok ritüelin başarı ilkelerinden biridir.

DOĞRU ZİHİNSEL TUTUM:  Yapmakta olduğunuz majikal çalışma hakkında aklınızda tek bir kuşku bile olamaz. Kendinize ve sanatınıza güvenmelisiniz. Majinizin işlemediğini düşünürseniz, o size rağmen işler. Operasyon sırasında veya sonrasında kuşku başarısızlıkla sonuçlanabilir. Majikal ritüellerinizi sıkılmadan ve acele etmeden yapın. Kaç tane Hollywood filmi izlemiş olursanız olun, ilk denemenizden hemen sonuç beklemeyin. Bir ritüelin enerjilerinin farkına varmak için o ritüeli on kez veya daha fazla yapmış olmamız gerekir. Yıllar içinde majikal enerjilere daha uyumlu hale geliriz ve olaylar daha hızlı gelişir. Ayrıca bir tekniği veya operasyonu uzun bir süre tekrar tekrar yapma alışkanlığını edinin ve bir yöntemden ötekine atlamayın. Elleriyle tahtaları kırabilen dövüş ustalarını düşünün. Böyle bir şey uygulama, kararlılık ve en önemlisi başarma azmi gerektirir.

Bir majikal ritüel yaparken zihninizi ona odaklayın. Eğer aile, para veya alacağınız haberlerle ilgili endişeleriniz varsa veya duygusal olarak karmaşıksanız hatalar yaparsınız. Hatalar dikkatinizi dağıtıp çalışmanızın akışını bozar. Ritüel maji kusursuz bir tiyatrosal performanstır; tutkudan ve kalpten taşar. Ne var ki dikkatiniz kesintiye uğrarsa tekrar başlayıp başlamamayı, çalışmanın işe yarayıp yaramayacağını düşündürtür ve iyi sonuçlar almak zorlaşır. Odaklanmaya yardımcı olması için her bir ritüeli eksiksiz bir biçimde ezberlemeye çalışın. Bir kağıttan okumazsanız, duygularınızı ve tutkunuzu majiye yansıtmanız daha kolay olur. Eğer bir ritüel yaparken veya yeni bir ritüel öğrenirken kağıtlar kullanacaksanız harfler büyük olsun. Böylece dikkatiniz fazla dağılmadan kağıda hızla göz atabilirsiniz.

Majikal çalışma ve dikkati toplu tutmak için en iyi yer insanların ve kent hayatının dikkat dağıtıcılığından uzak yerlerdir. Kendinizi tümüyle kapatmanız veya ormanlık bir araziye çekilmeniz her zaman mümkün olmasa da, hiçbir sesle rahatsız edilmeyeceğiniz zamanları seçmeye çalışın.

SESSİZCE YÜRÜMEK: Sonuç veren bir majikal çalışma yaptığınızda ilk tepkiniz onun hakkında övünmek olacaktır. Çalışmalarınızı Hermesciliğe yakışır bir biçimde mühürlü tutun. Yapacağınız maji üzerine konuştuğunuz zaman o enerjiyi cisimleştirirsiniz. Genellikle yapacağı şeyleri anlatan majisyenler sonunda hiçbir şey yapmazlar. Başkalarını etkilemek için yaptığınız çalışmaları anlatırsanız kendinizi onların eleştirisine ve alaylarına açarsınız. Eninde sonunda kendinizden kuşkulanırsınız ve zihniniz majinize karşı çalışır.

NESNELEŞTİRME: Belli bir amaç veya birini, mesela kendinizi etkilemek için majikal çalışma yaptığınızda, bir nesne ile bağlantı kurduğunuz zaman ilerleme olduğunu göreceksiniz. Bu nesne bir imge veya fotoğraf olabilir. Kendinizi altın parlak bir aurayla çevrili imgeleyerek bir şifa tılsımını nesnelleştirebilirsiniz. Eğer yaratıcı yetenekleriniz bunun için yeterli değilse veya bir fotoğraf bulamazsanız, amacınızı ve kişinin adını net ve anlaşılır bir şekilde bir kağıda yazın.

ADANMA: Maji ruhani bir yoldur; birçok çalışmamız ve ritüelimiz kutsal isimlerle ve varlık çağırmakla ilgilidir. Varlıklar iş sonrasında heves ederek veya canımız istediğinde celp edebileceğimiz şeyler değillerdir. Bu kutsal bir bağlamda yapılır. Maddi mücadeleyle geçen uzun ve zahmetli bir günün ardından kendinizi kutsal bir bağlama taşımanın en iyi yolu duadır. Çalışmalardan önce ve sonra kalbinizi açmak ve zihninizi ruhla uyumlu hale getirmek için dua edin. Kadim majisyenler okült kurallara göre düzenlenmiş koca bir dua kitabı oluşturmuşladır. Modern laik toplumda çok az majisyen bu duaları aramış veya onları yeniden yayınlamaya kalkışmıştır. Bu dualar çok güçlüdürler. Ama yürekten yapılan her dua öyledir. Çalışmalarınızın belli bir aşamasında kullanmak isteyebileceğiniz başka bir önemli dua koruyucu meleğinizin sizi kutsaması ve üzerinize inmesi için yapılan duadır.

VARLIKLA İLİŞKİ: Her ruh veya varlıkla, onun doğasına uygun bir şekilde çalışın. Ondan inanmadığı veya tabiatına aykırı bir şey istediğinizde onu gücendirme ihtimaliniz var. Yüce ruhani varlıkları yıkıcı veya yaralayıcı operasyonlarda kullanmamanızın öğütlenmesinin nedeni budur. Bu onların onurlarını zedeler ve onlarca hakaret olarak kabul edilir.

Varlıklar aleminden edindiğiniz her şeyi körce izlemeyin, fakat kendini beğenmiş bir biçimde ret de etmeyin. Varlıklar çok acil olmadıkça nadiren bilgi verirler, gelen bilgi de ciddi bir talebiniz üzerine gelmiştir. Melekler ve ruhani varlıklar tümüyle İlahi olanın egemenliğinde olmayan herhangi bir tavsiyede, nasihatte veya yorumda bulunmadıkları onları dikkatle ve saygıyla dinleyin.

ZİKİR: Majiyle ilgili filmler seyrettikten sonra bu sanata gelen insanların her şeyin tek bir büyülü sözle halledildiğine inanmaları hoş görülmelidir. Gerçekte majikal erk isimleri defalarca zikredilir. En yaygın ilke erk isimlerini üç kez tekrarlamaktır. Bununla birlikte bazın zikirler yüzlerce, hatta binlerce sayıya kadar yapılabilir. Operasyonun süresine ve yoğunluğuna bağlıdır bu. Zikir zihni toplamak ve enerjiyi arttırmak için kullanılır. Bu zikirler genellikle matematiksel olarak hesaplanır. İşin püf noktası sizin dikkatiniz odaklamak zikri yitirmeden saymaya çalışmamaktır. Eğer dikkatinizi yitirme pahasına elinizle saymak zorundaysanız, saymayı bırakın, sadece istenilen sonucu elde edene kadar zikre devam edin.

TÜTSÜ KULLANIMI: Majikal ritüellerde tütsü kullanmanın üç temel nedeni vardı. Biri koku ve kokunun majisyenin bilincindeki etkisiyle ilgilidir. İkincisi titreşimle ilgilidir. Üçüncüsü ise ruhaniyata besin ve hediye vermekle ilgilidir. Bazı bilgeler her operasyon için özel bir tütsü kullanıldığını ileri sürüyorlar; bazıları ise gezegensel karışımlarla yetinirken, diğerleri basit bir aselbant sakızı ile günlük karışımını tavsiye etmektir. Genel olarak tütsü karışımları kömür üzerinde yakılabilir ve birçok yerde bulunabilir. İsterseniz hazır tütsü de kullanabilirsiniz. Majikal karşılığa ilave olarak önemli olan faktör sizin çevresel şartlarınız ve dumana karşı duyarlılığınızdır.

YÖNLENDİRME: Majikal çalışma sırasında majisyen yüzünü çevireceği yöne karar verir. Majisyenler elementler, gezegenlerle çalışır ve tıpkı denizciler gibi sabit bir noktaya ihtiyaç duyarlar. Bu noktaların en eskisi kuzey kutbudur. Zamanla insanlar majikal çalışmalar için yüzünü Kudüs’e veya Mekke’ye döner oldu. Modern majisyenler günümüzde doğuyu, güneşin doğduğu yönü kullanmaktadır. Kendiniz için uygun bir yön seçin ve çalışmalarınızı bu yöne göre düzenleyin. Bu kitapta en çok doğu kullanılacaktır.

DÜZEN VE GÜZELLİK: Maji ilhamının büyük kısmını doğadan alır. Ritüeller öyle bir şekilde oluşturulur ki belli bir sırayı takip ederek istenilen sonuca ulaşsınlar. Dolayısıyla bir operasyon sırasında, sistematik bir yol takip etmek mantıklıdır. Aynı şey tılsımlar veya vefkler hazırlarken de geçerlidir. Vefkleri yazarken sayısal sırayı takip edin geri kalan unsurlarda da yöntemsel bir tutum izleyin.

Maji bir sanattır, dolayısıyla majisyenlerin bütün eserlerini güzel yapmaya çalışmaları doğaldır. Bu güzellik maji ve zikirlerdeki uyumda da olabilir. Yapılan majikal aletlerin kalitesinde de. Bunun için usta bir sanatçı veya zanaatkar olmanıza gerek yok. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya, net ve okunur bir yazı kullanmaya, boyutlar ve çizgiler arasında bir uyum yaratmaya çalışmak yeterlidir.

MAJİKAL METİNLER: Tılsımlarda genellikle sayılar bulunur. Kadim majisyenler bu rakamları belli okült yazılarla belirtmiştir. Çeşitli alfabelerle deneyler yapmış ve bunları başarılarına göre sınıflandırmışlardır. Amaç bütün doğada var olan matematiksel sayı kavramlarıyla geometrik biçimleri, yani majikal glifleri birleştirmektir. Eğer majikal yazıları biliyorsanız Arap veya Hint rakamları kullanabilirsiniz. İbraniler çok uzun zamandan beri sayılar için özel karakterler kullanmazlar, bunun yerine harflerin matematiksel karşılıklarından faydalanırlar.

İlksel Eğitim

Majinin geleneksel aletleri asa, pentakıl (beş köşeli yıldız), kadeh ve mızraktır. Bunlar iradeyi, bedeni, kalbi ve aklı temsil eder. Herhangi bir majikal operasyonun sonuç alabilmesi için bütün bunların uyum içinde çalışması gerekir. Zihin ritüelin farklı aşamaları ve içeriği üzerine odaklanmalıdır. Bu odaklanma imgelemeyi, dikkatin toplanmasını ve netliğini kapsar. Beden majikal operasyonlara ve fiziksel duruşlara dayanacak kadar güçlü olmalıdır. İrade odaklanmalı ve tümüyle operasyonun başarısına yönlendirilmelidir. Duygular uyanmalı, tutku canlanmalı ve enerjileri açık olunmalıdır. Sonuç kişiliğin tümüyle huşu içinde yanması, çalışmanın ve sonucun içinde erimesidir. Eğer yorgunsanız, ağrınız varsa, dikkatiniz dağılmışsa, ağır bir depresyondaysanız, duygusal uzaklık, tereddüt, özgüven, ilgi eksikliği vb. durumunda herhangi bir majikal çalışmanın başarılı olması çok zordur. Bununla birlikte bu fiziksel şartlar kronik hale geldiğinde mazerete dönüşebilirler. Bu yüzden her şeyin eksiksiz olmasını beklemeyiniz. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın. Majikal çalışma genellikle fiziksel ağrı, duygusal dengesizlikler ve dikkat dağınıklığını giderir.

Majikal ritüeller sırasında imgelem süreciyle birlikte zihinsel dikkat ve duygusal şiddet kullanılır. New Age kitapları okuyan birçok okuyucu majinin tümüyle imgelem veya görselleştirmeden ibaret olduğuna inanmıştır. Eğer bu fikri mantıksal sınırlarına kadar götürürseniz, zihinsel olarak dengesizleşir ve kafanızın içine hapsolursunuz. İmgelemenin amacı majisyene majikal akımlarla bağlantı kurması ve majikal çalışmayı yönlendirmesi için yardım etmektir. Bu kitap boyunca imgeleme kullanan birçok alıştırmayla karşılaşacaksınız. Bunların amacı sonuçları geliştirmek ve netlik ve odaklanma sağlamaktır. Havada pentagram çizme basit örneğine bakalım. İki ayrı örnekte Nineveh havada pentagram çizmiş ve insanlar pentagramın herkesin görebileceği şekilde havada asılı kaldığını görmüştür. Çünkü pentagram yalnızca zihinde imgelenmemiştir. Eterik pentagram imgelemenin yardımıyla dört araç kullanılarak yapılmıştır. Pentagram Ninevah için onu başkalarının görmesini sağlayacak kadar gerçekti.

Birçok insan için imgeleme kolay bir iş değildir; tıpkı bir kazadan veya ameliyattan sonra hastalıklı kaslara alıştırma yapmak gibi bir şeydir. Çocukken bu imgeleme kasları güçlü ve esnekti. Birçoklarımızda olduğu gibi, yetişme yıllarımızda bazı yetişkinler bize “çocuk gibi davranmamayı”, “hayal gücümüzün fazla çalıştığı” gibi şeyler söyledi. Zihinsel olarak dengesiz biri etiketi yeme korkusu da bir etken olabilir. Sonuç olarak birçoğumuz çok canlı resimlerle düşünmeyi bıraktık, cinleri ve ruhları görmez ve işitmez olduk. Kaybedilmiş olan ruhani algılama yeteneği tekrar kazanılabilir. Kitaba gelişmenizde yardımcı olacak bazı alıştırmalar ekledik. Başlangıçta size fazla bir değişiklik olmuyor gibi gelse de, bu alıştırmaları yaptıkça algılarınızın güçlendiğini göreceksiniz. İmgeleme yeteneğinin ruhani algılamanızı tekrar kazanmanızda çok yardımcı bir araç olduğunu unutmayın. Bu alıştırmalardan herhangi bir size çok kolay gelirse, onları atlayabilir ve ihtiyaç duyduklarınıza geçebilirsiniz.

Başlamadan önce, dileyenler meditasyonlarına ve ritüel çalışmalarına rahatlatıcı bir banyo ile başlayabilirler. Bazı özel yağlarla doyurulmuş tuzların veya deniz tuzunun kullanıldığı bu banyolar saflaştırıcı bir etkiye sahiptir. Birçok insan banyodan önce duş alarak önce fiziksel olarak temizlenmeyi tercih eder. Bunun yerine bazı esneme veya küçük gevşeme çalışmaları da yapabilirsiniz. Başlangıçta fazla bir ilerleme kaydedemezseniz kaygılanmayın. Bu imgeleme alıştırmaları size unutulmuş bir düşünme ve algıma biçimini yeniden kazandırmak amacıyla tasarlanmıştır. Hayal etmek veya sanki oluyormuş gibi yapmak da yeter; aslında püf noktası da budur! Alıştırmaları yaparken yeteneklerinizin ilerlediğini fark edeceksiniz. Alıştırmaların sonunda ne kadar çok ayrıntı yakaladığınıza şaşırabilirsiniz. Bir günlük tutup deneyimlerinizi yazmanız tavsiye edilir. Aslına bakılırsa gelişmenizi hızlandırmanıza yardımcı olması için bütün majikal çalışmalarınızı kaydetmenizi hararetle tavsiye ederiz.

ALIŞTIRMA BİR - Zihinde Tek Bir İmge Tutmak

İlk adım zihninizde basit bir imgeyi tutabilmeyi öğrenmektir. Bu önemlidir; çünkü majikal uygulamada bir imgeyi zihninizde sürekli olarak tutmak, sizi onun temsil ettiği öze açar. Bu uygulama farkındalığınızı çalıştığınız imgenin sübtil enerjisine ve niteliğine açar. Sembole konmuş öz ve anlamla bir olmanızı kolaylaştırır. Basit bir sembolle başlayalım. Beyaz bir kağıt alıp üzerine küçük bir tabak büyüklüğünde oval bir şekil çizin. Kağıdı duvara yapıştırın. Bir metre kadar uzağa oturup ve çembere bakın. Gözlerinizi kapatın, birkaç saniye sonra zihninizde ters renklerde aynı şekil belirir. Alıştırma sizin için rahat ve kolay hale gelene dek birkaç gün tekrarlayın. Her hafta aşağıdaki şekillerden birini kullanın:

Kırmızı Üçgen

Gri-gümüşi Hilal

Sarımsı Kare

Yeşil Çember

Siyah zemin üzerinde beyaz hilal

ALIŞTIRMA İKİ -  Zihninizde Daha Karmaşık Bir İmge Tutmak

İkinci adım daha karmaşık bir imgeyi görselleştirip zihninizde tutmayı öğrenmektir. Alıştırma birdeki adımları tekrarlayın, fakat bu sefer bilgisayardan alınmış veya elle yapılmış burçlara ve gezegenlere ait glifleri kullanın. Aşağıdaki sayfada gösterilen glifleri çizdiğiniz 19 kağıt yapın, semboller sayfanın yarısını kaplayacak büyüklükte olmalıdır. Standart beyaz ve siyah renkleri veya yeşil ve kırmızı, mavi ve turuncu, sarı ve mor gibi ters renkleri de kullanabilirsiniz. Her sembolle üçer dakikadan en az üç defa çalışın. Bunu bitirdikten sonra alıştırmayı çizimlerin yardımı kullanmadan tekrarlayın. Glifleri zihninizde net bir biçimde resmetmeye çalışın.

ALIŞTIRMA ÜÇ – Bir Mum Işığı İmgeleme-

Bir sonraki adım imgelemi hayal gücüne dayanan duyusal algılama alanına taşımaktır. Bunu mümkün olduğunca çok duygu koyarak yapmanız veya yaptığınızı düşünmeniz gerekiyor. İmgeleme alıştırması için mum kullanacaksınız. Daha önceki alıştırmalarda olduğu gibi bir tür gevşeme alıştırmasıyla başlayın ve önünüzde bir mum yakın. Mum alevine birkaç dakika boyunca bakın. Gözleriniz yorulana kadar kırpmadan bakın. Alev dışında hiçbir şey düşünmemeye çalışın. Kendinizi tümüyle aleve ve onun titremelerine dikkat kesilmeye bırakın. Şimdi gözlerinizi kapatın ve alevin imgesini zihninizde yakalamaya çalışın. İmgeyi zihninizde mümkün olduğunca sağlam bir şekilde tutmaya çalışın. İmgenin gerçeğe uygun olup olmadığını dert etmeyin. Bırakın istediği biçim ve büyüklükte olsun, siz imgeyi zihninizde tutun yeter. İmge solmaya başladığında veya zihinde tutması zorlaştığında önceki adımları tekrar edin. İmgeyi zihinde tutmaya çalışın, mümkün olduğunca gerçek kılın. Alev üzerine odaklanın ve tıpkı gerçek alevde olduğu gibi ona bakın. İmgenin bozulmamasına çalışın. Bu sizin imgeleme dayanıklılığınızı geliştirecektir. Bu alıştırmayı birkaç hafta boyunca size kolay gelene kadar yapın.

Alıştırma kolaylaştığında bir sonraki alıştırmaya geçme vakti gelmiştir. Zihninizde alev imgesini canlandırdıktan sonra onun boyutunu değiştirmeye çalışın. Önce büyütün, sonra küçültün. Sonra, alevin rengini farklı tonlara büründürün. Alevin sanki bir esinti vurmuş gibi dans etmesine izin verin. Dikkatinizi alevden mumun gövdesine çevirin. Mumun titrek ışık altında erimesini izleyin. Mumun rengini değiştirin. Zihninizde onu elinizden geldiğince canlı oluşturun. Serbestçe imgeleyin. İmgeliyormuş gibi yapın. Alıştırmanın bu aşamasını sizin için kolaylaşana kadar tekrar edin.

Şimdi imgelemenize duyusal unsurlar ekleyebilirsiniz. Zihninizde mum imgesini uyandırdıktan sonra mumun sevdiğiniz bir kokuyla, örneğin vanilya veya gül kokusuyla koktuğunu hayal edin. Kokuyu burun deliklerinizde elinizden geldiğince canlı bir biçimde hissetmeye çalışın. İyice gerçek hissedene kadar buna devam edin. Zihninizde parmaklarınızı mumun üstünden geçirin. Alevin ısısını hissedin. Alevle oynarken kokuyu almaya devam edin, mumu diğer özelliklerine de dikkat edin. Zihniniz dolaşmaya başlarsa tekrar imgeye dönün. İhtiyaç duyduğunuzda gözlerinizi açın ve mumla zihninizde yaptığınız şeyleri fiziksel olarak yapın. Sonra tekrar gözlerinizi kapatın ve imgeleminizde duyuları tekrar yakalayın. Bütün bunları eksiksiz yapabiliyormuş gibi yapmayı unutmayın.

ALIŞTIRMA DÖRT – Bütün Duyuları Kullanmak

Şimdi imgeleme alıştırmalarını bir sonraki aşamaya taşıyabiliriz. İmgelem düzeyinde görmeniz, hissetmeniz, işitmeniz, dokunmanız ve koklamanız gerekir. Sonraki birkaç hafta boyunca bu alıştırmaya devam edin. Majikal çalışmalarınızda ilerledikçe bu çalışmaya tekrar geri dönmek de isteyebilirsiniz. Gevşemiş bir halde aşağıdakilerden seçtiklerinizi imgeleyin:

tanıdığınız ya da yeni gördüğünüz birinin yüzü

bir gül veya sevdiğiniz bir çiçek

sürekli temas halinde olduğunuz tanıdığınız bir insanın sesi

kabından yemek yiyen bir kedi veya köpek

bütün eşyalarıyla birlikte evinizdeki bir oda

yumuşak bir elin dokunuşu veya yumuşak bir kürk hissi

bir kaşıntı

limonun veya en sevdiğiniz meyvenin tadı

açlık duygusu

bir gazetenin manşetini okumak

hazırlanan bir sandaviç

yüzmek veya koşmak

oyun oynayan çocuklar

teker teker elbiselerinizi çıkarmak

ALIŞTIRMA BEŞ – Açık Gözlerle İmgeleme

Bu alıştırmanın amacı size gözleriniz açıkken çeşitli renkleri görmeyi öğretmektir. Basit bir alıştırmadır, fakat ustalaşmak için pratik yapmanız gerekir. Tüm yapmanız gereken önünüzde yatay bir çizgi boyunca parmağınızla şu renklerde bir çizgi çizmenizdir: beyaz, gri, siyah, mavi, kırmızı, sarı, eşi, turuncu ve mor. Çizdiğiniz çizgi açık ve parlak bir renge sahip olmalıdır. Çizgiyi gözleriniz açıkken fiziksel ve zihinsel gözlerinizle aynı anda görmelisiniz. Hayal gücünüzü sonuna kadar kullanın. Çizgiyi önünüzde kaybolmadan en az 20 saniye tutun. Eğer görselleştirme yeteneği güçlü bir arkadaşınızla çalışırsanız, bu çok eğlenceli bir alıştırma olabilir. Renklere ve sırasına önceden karar veriniz. Karşınızdaki insan size rengini söylemeden gözlerinizin önünde bir çizgi çizsin. Bu kişinin seçilen rengi hayal ettiğinden emin olunuz. Düşünmeyin, aklınıza gelen rengi söyleyin. Eğer rengi doğru bildiyseniz ve yakın bir renk söylediyseniz hanenize 1 puan, bilemediyseniz 0 yazın. Sonra yer değiştirin ve arkadaşınızın başarısını test edin. Önceden karar vermiş olduğunuz tur sayısını bitirince kimin daha çok puan yaptığına bakınız. Kişiler havada çizgi çizmeden önce rengin adını bir kağıda yazabilirler. Bu teknikte başarı oranınız sizi şaşırtacaktır. Başlangıçta çok yüksek bir skor elde etmeseniz de % 70 başarı elde edene kadar çalışmaya devam edin.

İkinci adımda size bir mızrak ve beş köşeli yıldız gerekiyor.  Nefes hayatın taşıyıcısıdır ve enerjinin bütün beden içinde hareketini sağlar. Nefesle kontrol edilebilecek iki tür enerji vardır: sıcak, yani şemsi (güneşsel), soğuk yani kameri (aysal). Nefes bedeni gevşetmek ve alternatif bilinç halleri yaratmak için de kullanılabilir. Gevşeme için nefesinize iyice hakim olmanız çok önemlidir. Bu stres, mücadele ve kasılmalar çağında, özellikle Batı dünyasında “hastalıkla” savaşacak silahlara sahip olmak önemlidir. Ne kadar gevşek ve rahat olursak, majikal enerjiye o kadar açık oluruz. Bu bölümde verilen nefes teknikleri uzun dönemli ruhani majikal gelişimde çok faydalı olacaktır. Bu teknikler Kameri Nefes, yani sadece sol burun nefesine dayanmaktadır. Kameri nefesin amacı bedeninizi gevşetmek ve sizi İlahi Işık’ın tesirlerine açmaktır. Bu alıştırmaların hepsi sizin için çok kolay hale gelene kadar tekrar edilmelidir. Bundan sonra ikinci adıma geçebilirsiniz. Nihai aşamaya gelmek birkaç yılınızı alabilir. Majiye başlamak için nihai aşamaya gelmeyi beklemeyin.

ALIŞTIRMA BİR -     Kameri Nefes

Omurganız dik olarak bir sandalyede veya bağdaş kurarak yere oturun. Gözlerinizi kapatın ve düşüncelerinizi sakinleştirmeye çalışın. Yavaş ve derinden nefes alın. Dört saniye boyunca nefes alın, dört veya sekiz saniye boyunca nefesinizi tutun ve dört saniye nefes verin. Bu alıştırma yalnızca sol burun deliğini kullanıyor, sağ burun deliğinizi bir şekilde kapatın. Nefes alırken içinizden Toren veya Kadeş veya benzeri bir Işık ismini titreştirin. Yirmi kez tekrarlayın. Daha fazla veya daha az yapmayın. Bu alıştırmayı en az on hafta boyunca yapın.

ALIŞTIRMA İKİ – Uzun Kameri Nefes

Bu alıştırma bir öncekiyle aynıdır, tek fark süresindedir. Yedi saniye boyunca nefes alın, on saniye tutun, yedi saniyede verin. Bu alıştırmanın yapılması gereken süre on ile yirmi hafta arasındadır. Bu nefes süreleri size zor gelirse önceki alıştırmayı biraz daha yapın.

ALIŞTIRMA ÜÇ- Daha Uzun Kameri Nefes

Süre bu alıştırmada biraz daha uzundur. On saniye süresince nefes alacak, yirmi saniye tutacak ve yirmi saniyede vereceksiniz. Bu alıştırma on yirmi hafta tekrarlanmalıdır. Bu noktada içsel duyumsal farkındalığınızda ve duyarlılığınızda bir artışa tanık olabilirsiniz. Bu alıştırma size zor gelirse önceki alıştırmaya dönün.

ALIŞTIRMA DÖRT – Nihai Kameri Nefes

Bu aşama makromozmik deneyimler için en önemli olan ve en zor aşamalardan biridir. Nefes almanızı yirmi saniyeye, tutmanızı yirmi saniyeye, nefes vermeyi yirmi saniyeye uzatmaya çalışın. Bu aşamaya ulaşmak için aylarca hatta yıllarca çalışmanız gerekebilir. Nefes sayılarını unutabileceğiniz için başlangıçta yalnızca yaklaşık zamanlar uygulayın. Zamanla nefesinizin daha kolaylaşıp doğallaştığına tanık olacaksınız; bu gevşemiş ruh hali zihni ruhani Işık veya istenilen amaç üzerinde düşünmede serbest bırakın. Bu alıştırma en az bir yıl süreyle yapılmalıdır.

Bu aşamaya geldiğiniz vakit net, ruhani bir neşe hissedeceksiniz. Nefes eğitiminde iki üç yıldır çalışıyor olacaksınız. Nefesinizi otomatik bir tepkiden ruhani bir deneyim ve duyum haline dönüştürmüş olacaksınız. Bu neşe, heyecan ve mutluluk yaratır; sanki hayata yeniden başlamış gibi olursunuz. Sürekli uygulama sizi derin bir huzurun içinde tutacaktır. Dikkat edilmesi gerekir ki nefesi yirmi saniyeden fazla tutmaya gerek yoktur ve yirmi saniyeyi sadece kendinizi bu süreyle rahat hissettiğiniz zaman yapmalısınız. Yoksa fiziksel bedeninizi ve ciğerlerinizi yorarsınız. Bir alıştırmayı uzatmak deneyiminizi belli bir düzeyin üstüne çıkarmayacaktır, bu yüzden alıştırmayı gün içinde bulduğunuz her boş zamanda uygulayın.

Gevşemeye yardımcı olabilecek başka bir yöntem rehber eşliğinde beden gevşetmedir. Sesinizi CD’ye kaydedip dinleyebilirsiniz. Alıştırma sırasında başka birinin rehberliğinden de faydalanabilirsiniz. Sizin için en yararlı yöntemi seçin ve onu kulanı. Metin biraz tekrar içermektedir, fakat bu sadece sesli okunmasını kolaylaştırmak için yapılmıştır.

BİRİNCİ YÖNTEM

Nefes: Üçe kadar sayarak nefes al: bir, iki, üç. Nefesini üçe kadar tut. Üçe kadar sayarak nefes ver.

Yordam: Nefesi değişmez bir ritimde tutun. Gündelik hayatınızın bütün streslerinin nefesle birlikte gitmesine izin verin. Sol ayak başparmağı üzerine odaklanın. Sol ayak başparmağınızı kasın. Bırakın. Sol ayak tabanıza odaklanın. Sol ayak tabanınızı kasın. Bırakın. Sol ayak bileğinize odaklanın. Sol ayak bileğinizi kasın. Bırakın. Sol diziniz üzerine odaklanın. Sol dizinizi kasın. Bırakın. Sol uyluğunuza odaklanın. Sol uyluğunuzu kasın. Bırakın. Sağ ayak başparmağınıza odaklanın. Sağ ayak başparmağınızı kasın. Bırakın. Sağ ayak tabanınıza odaklanın. Sağ ayak tabanınızı kasın. Bırakın. Sağ ayak bileğinize odaklanın. Sağ ayak bileğinizi kasın. Bırakın. Sağ dizinize odaklanın. Sağ dizinizi kasın. Bırakın. Sağ uyluğunuza odaklanın. Sağ uyluğunuzu kasın. Bırakın. Kalçalarınıza odaklanın. Kalçalarınızı kasın. Bırakın. Belinize kısmınıza odaklanın. Bel kısmınızı kasın. Bırakın. Karnınızın alt kısmına odaklanın. Karnınızın alt kısmını kasın. Bırakın. Diyaframınıza odaklanın. Diyaframınızı kasın. Bırakın. Göğsünüze odaklanın. Göğsünüzü kasın. Bırakın. Sol omzunuza odaklanın. Sol omzunuzu kasın. Bırakın. Sol dirseğinize odaklanın. Sol dirseğinizi kasın. Bırakın. Sol bileğinize odaklanın. Sol bileğinizi kasın. Bırakın. Sol avucunuza odaklanın. Sol avucunuzu kasın. Bırakın. Sol elinizin parmaklarına odaklanın. Sol elinizin parmaklarını kasın. Bırakın. Sağ omzunuza odaklanın. Sağ omzunuzu kasın. Bırakın. Sağ dirseğinize odaklanın. Sağ dirseğinizi kasın. Bırakın. Sağ bileğinize odaklanın. Sağ bileğinizi kasın. Bırakın. Sağ avucunuza odaklanın. Sağ avucunuzu kasın. Bırakın. Sağ parmaklarınıza odaklanın. Sağ parmaklarınızı kasın. Bırakın. Boynunuza odaklanın. Boynunuzu ve gırtlağınızı kasın. Bırakın. Başınızın arkasına odaklanın. Başınızın arkasını kasın. Bırakın. Kaşlarınıza ve gözlerinize odaklanın. Kaşlarınızı ve gözlerinizi kasın. Bırakın. Bedeninizdeki stresin sizi terk ettiğini hissedin. Kendinizi daha derin bir gevşeme durumuna geçerken düşleyin. Tekrarlayın: Çok gevşemiş ve sakinim.

Yukarıdakileri yaparken nefesinizin bir sonraki adıma hazır olup olmadığınızı size bildirmesine izin verin. Örneğin sağ ayak bileğinize odaklanırken nefes alıyorsanız, dikkatinizi üçe kadar saymaya verin. Sonra nefesinizi üçe kadar tutarken bileğinizi kasın. Üçe kadar sayıp nefesinizi bırakırken kası da gevşetin.

İKİNCİ YÖNTEM

Nefes: Üçe kadar sayarak nefes al: bir, iki, üç. Nefesini üçe kadar tut. Üçe kadar sayarak ver. Bu çalışmada nefesi saymak o kadar önemli olmasa da, aynı ritmi korumak çok önemlidir.

Yordam: Ayaklarınızı çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Ayaklarınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Ayaklarınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Altın sıcak ışığın bacaklarınızın alt kısmını kapladığını imgeleyin. Baldırlarınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Baldırlarınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Altın sıcak ışığın uyluklarınızı kapladığını imgeleyin. Uyluklarınızın çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Bacağınızın üst kısmı bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Buranın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Kalçalarınız ile belinizin çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını imgeleyin. Kalçalarınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Kalçalarınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Altın sıcak ışığın karın kısmınızı kapladığını imgeleyin. Karnınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Karın kısmınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.”  Belinizin alt kısmının çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Belinizin alt kısmı bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Belinizin gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Diyaframınızın çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Diyaframınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Diyaframınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Göğsünüz ve belinizin üst kısmı çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Göğsünüz ve belinizin üst kısmı bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Göğsünüzün ve belinizin üst kısmının gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Omuzlarınızı çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Omuzlarınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Omuzlarınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Kollarınızı ve ellerinizi çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Kollarınız ve elleriniz bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Kollarınız ve ellerinizin gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Boynunuzun ve başınızı çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Boynunuz ve başınız bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Boynunuz ve başınızın gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha da gevşemiş bir ruh haline giriyorum.” Bütün bedeninizi çok güzel, sıcak, altın renginde ışıktan bir topun sarmaladığını düşünün. Bütün bedeniniz bu ışığın içinde tıpkı su kabarcıkları çıkan ılık bir jakuzinin içindeymiş gibi hissediyor. Bedeninizin gevşediğini, serinleştiğini hissedin, şimdiye kadar hiç bu kadar gevşemiş, bu kadar iyi hissetmemişlerdi. Birkaç kere içinizden tekrarlayın: “Kendimi iyi hissediyorum. Çok sakinim. Zihnim huzurlu.”

ÜÇÜNCÜ YÖNTEM

Nefes: Üçe kadar sayarak nefes al: bir, iki, üç. Nefesini üçe kadar tut. Üçe kadar sayarak ver. Bu çalışmada nefesi saymak o kadar önemli olmasa da, aynı ritmi korumak çok önemlidir.

Yordam: Başınızın üstünde beyaz bir ışık topu düşleyin. Bu top parlak beyaz bir maddeden yapılmış. Gittikçe güçleniyor ve o güçlendikçe kendinizi daha iyi hissediyorsunuz. İçinizden sayın 100, 99, 98 Derin bir nefes alın ve ışığın burun deliklerinizi doldurduğunu imgeleyin. İçinizden tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha derin bir gevşeme ve farkındalık haline giriyorum. Zihnim sakin, bedenim çok rahat.” Bu ışık topunun bedeninizi sıcak ve sakin tuttuğunu imgeleyin. Üç sayı daha sayın, 97, 96, 95. Her üç sayıdan sonra derin bir nefes alıp burunu deliklerinizi beyaz ışıkla doldurarak içinizden tekrarlayın.  “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha derin bir gevşeme ve farkındalık haline giriyorum. Zihnim sakin, bedenim çok rahat.” 4, 3, 2, 1 diye sayana kadar bu süreci tekrarlayın ve son defa tekrarlayın: “Çok gevşemiş ve sakinim. Daha derin bir gevşeme ve farkındalık haline giriyorum. Zihnim sakin, bedenim çok rahat.” Bu hale her zaman girebileceğinizi bilin. İçinizden tekrarlayın: “Zihnim ve duygularım benim için farkındalık ve zevk kaynağı. Aldığım her nefesle bedenim canlanıyor ve içim enerji doluyor. Huzur içindeyim, bedenim bir huşu içinde. Gevşemiş haldeyim ve bedenim sınırsız bir enerjiye bağlanıyor. Hayatın ilk özüyle birim, bedenimdeki her hücre bu öze bağlanmış durumda. Ben sevgiyim, ben ışığım, etin içindeki hayatım. Sakinim. BİR’İM. Huzurluyum.”

[align=justify][size=large][b][color=#999999]Yukarıdaki alıştırmalardan majikal çalışmanız için en uygun bulduğunuzu kullanın. Eğer imgeleme, nefes ve gevşeme yeteneklerinize güveniyorsanız, alıştırmaları yapmasanız da olur. Bu alanlarda zayıfsanız, doğrudan majikal çalışmaya girmeden önce onlarla birkaç hafta çalış

Bu konuyu yazdır

  “Beynim Neden Susmuyor?” Diyen Düşünürlerin Hayatını Kurtaracak Teknik: "Mindfulness"
Yazar: Archilles - 26-09-2017, Saat: 14:15 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bazı insanlar gündelik hayatlarını mutlu mesut sürdürürken, kimileri ise onlara ayak uydurmakta zorlanmakta. Bu insanlar çoğu zaman hiçbir sorun yokken bile sürekli olarak dönen bir çark misali çalışan beyinleri yüzünden, dışarıya belli etmeseler bile zihinlerinin içinde zorlu bir mücadele içindeler. Peki ama bu düşüncelerden kurtularak rahatlamak için ne yapmalı?

Bunun için herkes kendince farklı çözümler üretmekte. Ancak bugün sizlere bilimsel olarakta incelenmiş ve beyin fonksiyonlarında değişimlere yol açtığı kanıtlanmış bir teknikten bahsedeceğim; “Mindfulness”

Esasında kökleri çok eskiye, Zen felsefesine kadar uzanan bir meditasyon yöntemi olan mindfulness bugün Avrupa ve Amerika’da birçok psikoloji uzmanı tarafından hastalara öneriliyor ve büyük bir iyileşme oranı ile başarı gösteriyor. Peki ama bizi istenmeyen düşüncelerden arındırma iddiasındaki mindfulness tekniğini biz nasıl uygulayacağız?

Aslında mindfulness tekniğini uygulamak oldukça basit ancak zorlayıcılığı da bu basitliğinde saklı. Şöyle ki; Düşünceler yine sizi rahatsız ettiği anda hemen kendinizi dış etmenler tarafından rahatsız edilmeyeceğinize emin olduğunuz bir yerde, rahat ettiğiniz bir pozisyona geçirin. Oturur ya da yatar vaziyette de olabilirsiniz. Tekniğin esası bedensel olarak rahat edebildiğiniz konumu bulmaktır. Ardından nefesinize odaklanın. Nefesinizin burnunuz veya ağzınızdan ciğerlerinize doluşunu ve ardından tekrar aynı yolu izleyerek bedeninizi terkedişini farkedin. Yani beyninizi meşgul eden şeyin nefesiniz olmasını sağlayın. Farklı bir nefes ritmi tutturmaya çalışmayın. Her zaman nasıl nefes alıyorsanız öyle alın. Farklı yapacağınız tek şey her zaman aldığınız sıradan “nefesi” vücudunuza girip çıkarken takip etmek olacak.

mindfulness-turkce-turkiye-758x403.jpg

Kağıt üzerinde oldukça basit gözüken bu işlemi yapmaya çalışırken beynininizin size oynayacağı oyunları, size kurduğu düşünce tuzaklarını farkedeceksiniz. Beyniniz adeta bunu yapmamanız için çığlık atacak, bu nefes egzersizinin saçma olduğunu söyleyip sizi rahatsız eden düşüncelere geri dönmeniz için sizi zorlayacak, birden beliren balonlar şeklinde rahatsız edici, ya da alakasız düşünceler sunacaktır önünüze. İşte bu küçük oyunlar, bizim emrimiz altında olması gereken beynimizin nasıl kontrol dışı hale geldiğini görmeniz için gerekli olan andır.Zen üstadları bize istemediğimiz şeyler düşündürten kontrol dışı bu zihin yapısına “monkey mind” yani maymun zihin adını takmışlardır. Düşününce gerçekten de, tıpkı bir maymun gibi sağa sola atlamakta, sürekli olarak bir şeyler istemekte, sesler çıkarmaktadır zihnimizin bu kısmı ve onu nasıl eğiteceğimizi bilemediğimiz için bizi yorarak bize hükmetmeye başlamıştır.

Nefesinizi takip ederken “maymun zihin” yine iş başında olacaktır. Beyniniz sizin dikkatinizi çekmek için her yolu deneyecektir ancak siz tepkisiz kalacaksınız. Her zaman takip ettiğiniz, tartışmaya girdiğiniz ve sizi yiyip bitiren düşüncelerin orda kendi hallerinde debelenmelerine izin vereceksiniz. Sizin yapmanız gereken tek şey nefesinizi dinlemeye devam etmek olacak. Nefesinizi takip etmeye çalıştıkça beyninizin size bunu yaptırmamak için çırpınıp duracak ve ara sıra nefesinizi takip etmeyi size unutturmayı başaracaktır da. Bunu farkettiğiniz anda hemen nefesinize geri dönün. Beyninizde patlayan düşünce balonlarına yanıt vermeyin, size sorular soracaktır cevapsız bırakın. Düşündüğünüz tek şey nefesinizin içeri girişi ve dışarı çıkışı olsun. Bu maymun zihni çaresiz bırakacak ve susturacaktır.

Bir süre sonra garip bir sessizlik hissedeceksiniz. Beyniniz ağlamaktan yorgun düşmüş bir bebek misali sessizleşecektir. İşte bu beyninizin her zaman olması gereken konumdur. Unutmayın, beynimiz bizim yöneticimiz değil, biz onun yöneticisiyiz. Evet, okumak ve kendini geliştirmek önemlidir. Ancak sağlıklı olmayan bir beyne bilgi yüklemek, hasta bir ata yük yüklemekten farksızdır.  Mindfulness tekniğine ilk günlerde sadece 10 dakika ayırmanız yeterlidir. Eğer vazgeçmeden düzenli olarak beyninizi bu şekilde eğitirseniz sadece 1 haftada kendinizdeki ve düşünme biçiminizdeki farklılıkları görebilirsiniz.

mindfulness-beyin-yapisi.jpg

Mindfulness tekniğini diğer sözde bilimsel tekniklerle karıştırmamalısınız. Çünkü mindfulness kelimenin gerçek manasında beyin yapısını değiştiren bir tekniktir. 2011 yılında yapılan bir araştırmada 8 hafta boyunca mindfulness tekniğini uygulayan kişilerin beyinlerindeki gri madde oranında inanılmaz bir artış gözlenmiştir. Bu araştırmanın ardından mindfulness tekniğinin beyindeki etkileri üzerine onlarca çalışma yapılmış mindfulness ‘ın beyni fiziksel olarak gerçekten değiştirebildiği kanısı pekişmiştir.

mindfulness-nasil-yapilir-1.jpg

Bu tekniği tekrar kısaca özetlemek gerekirse;

Rahat ettiğiniz bir pozisyonda, oturun ya da uzanın,
Her zaman yaptığınız gibi normal bir şekilde nefes alıp verin, ancak bu sefer alıp verdiğiniz nefesinizin vücudunuza giriş çıkışını takip edin,
Nefesinizi takip etmenize mani olacak düşüncelere yenik düşmeyin ve nefesinizi takip etmeye devam edin.

Sizde internet üzerinde mindfulness tekniği ile alakalı araştırma yaparak, videolar izleyerek bu konu hakkında daha fazla ilgi edinebilir ve yapılan araştırmaları inceleyebilirsiniz. 

Kaynak:filoji.com

Bu konuyu yazdır

  Seçtiğiniz Anahtar Karakterinizi ve Mantığınızın Nasıl İşlediğini Söylüyor!
Yazar: Archilles - 26-09-2017, Saat: 14:07 - Forum: SPİRİTÜEL TESTLER - Yorum Yok

Anahtarlardan birini seçin ve açıklamalarını dikkatlice okuyun…

İlk bakışta bunlar sıradan bir takım anahtarlar gibi gözükebilir. Ancak işin doğrusu bu anahtarların herbirisi belli sanatsal akımlara yatkınlık gösterecek şekilde tasarlanmıştır. Eğilim gösterdiğimiz akımlarla, seçtiğimiz renk ve desenlerin bilinçaltı düzeyde psikolojimiz hakkında birçok ipucu verdiği ise kabul gören bir gerçektir. Psychology Today’den, Dr. Abigail Brenner’a göre örneğin gotik akıma ilgi duyan kimselerin yalnızlıktan veya kapalı havalardan keyif aldığı basit bir çıkarımla öngörülebilir.
Göstergebilimsel ve psikolojik izdüşümlerinden yola çıkarak hazırlanan bu test, sizin seçtiğiniz anahtar türüne göre size kişiliğiniz hakkında ipuçları vermeyi amaçlıyor. Yapmanız gereken şey ise çok basit; önünüzde sizi çok değer verdiğiniz birine kavuşturacak bir kapı var ancak hangi anahtarın kapıyı açtığını bilmiyorsunuz. Aşağıdaki tabloda yer alan anahtarlardan ilk olarak hangisini seçerdiniz? Size en cezbedici gelen anahtar hangisi? Sonuç ne çıkarsa çıksın, bu testin öncelikli olarak eğlence amaçlı olduğunu lütfen unutmayın!
Aşağıdaki tablodan size en cezbedici gelen anahtarı seçiniz;

anahtar-testi-filoji1%2B%25281%2529.jpg

1 Numaralı Anahtar;
Diğer farklı anahtar türlerinin aksine, en bilinen ve sık rastlanılan bu anahtarı seçtiniz. Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu anahtarın sık rastlanmasının yanı sıra, kapı açma konusunda en etkili, en doğru ve güvenilir anahtar cinsi olmasıdır. Bu bağlamda, sizin karakter olarak tutarlı, mantıklı ve karşılaşılan problemler konusunda en doğru çözümü bulan kişi olduğunuzu söylemek gayet yerinde bir tahmin olur. Sakin ve mantıkçı tavrınızdan dolayı bazı durumlarda akıl danışılan kişi olarak kendinizi bulabilirsiniz.

2 Numaralı Anahtar;
Baş kısmında aşırıya kaçmayan belli dereceye kadar işlemelere sahip ve gövde-kilit kısmı oldukça kalın ve sağlam olan bu anahtarı seçtiniz. Bu, belli derecede duygusal bir yapıya sahip olsanız bile, konu kafanıza koyduğunuz şeyler olduğunda, gayet kararlı ve sağlam bir karakter olduğunuzu gösterir. Hem belli derecede sert, hem de belli derecede duygusal yapıda olanlar genellikle bu anahtara yönelmektedir. Duygusal kısmınızı diğer insanların görmesini istemeyerek dışarıya güçlü imajı vermeye çabalarken, kendinizi gereğinden fazla sıkmayın.

3 Numaralı Anahtar;
Yuvarlak hatlara sahip ancak kilit kısmı oldukça yoğun işlemeli ve ince gözüken bu anahtarı seçtiniz. Bu her durumda bir şekilde doğru yolu bulacağınıza ve kendi iç benliğinize güvendiğinizin göstergesidir. Diğer insanların denemeye, söylemeye cesaret edemediği şeyleri dile getirmekten çekinmiyorsunuz. Bir şeyin yanlış olduğunu bile bile ona göz yummayı kabullenemiyor, haksızlıktan hoşlanmıyorsunuz. Ayrıca farklı fikirlere ve diğer insanların görüşlerine saygı duyuyor bunu yapamayan insanlardan hazetmiyorsunuz.

4 Numaralı Anahtar;
Bir yonca yaprağına benzeyen sapı olan ve kilit kısmı kırılgan gözüken bu anahtarı seçtiniz. Bu, insanlarda sürekli olarak iyiyi görmek istediğiniz, arkadaşlarınıza ve çevrenize karşı sevgi dolu ve duyarlı bir insan olduğunuz anlamına gelmektedir. Ancak diğer insanların sizin bu sevecen ve düşünceli halinizi suistimal ederek sizi kullanmaya kalkmaları gayet olasıdır. Bazı durumlarda öncelikli olarak kendinizi düşünün. Sürekli olarak fedakarlık yapan kişi siz olamazsınız.

5 Numaralı Anahtar;
Tüm anahtarlar arasında üzerinde en çok işleme ve desen bulunan bu anahtarı seçtiniz. Bu sizin yüksek yaratıcılığa sahip, hayal gücü yoğun bir kişi olduğunuzu gösterir. Sanatsal algınız gayet yüksektir. Yaratıcılık gerektiren konularda başarılı olma ihtimaliniz bir hayli fazladır. Yazarlık, şairlik veya resim çizmek gibi konulara ilgi gösterirseniz başarı elde etme ihtimaliniz yüksektir. Ayrıca bir ortama girdiğinizde veya bir sohbet esnasında diğer insanların dikkatini mutlaka çekersiniz.

6 Numaralı Anahtar;
Gayet düz ve klasik görünümlü bu anahtarı seçmeniz mantıklı ve karşılaştığı tüm olayları düşünce süzgecinden geçirmeyi seven bir insan olduğunuz anlamına geliyor. Ayrıca size karşı iyi davranan insanlara sizde daima aynı şekilde karşılık veriyor, dürüstlüğe ve sadakate büyük önem veriyorsunuz. Odaklandığınız zaman yapmanız gereken işleri çok kısa sürede bitirebiliyorsunuz. Ne var ki, çoğu zaman sizi farklı ve fikir danışılan biri kılan mantığınızın zamanla sizi kendisine bağlayarak katılaşmanıza yol açabilir. Bu sebepten ötürü hayal gücüne, eğlenceye ya da mantıksız gibi gözüken bazı şeyleri de tölere etmeyi öğrenmelisiniz.

alıntı

Bu konuyu yazdır

  Piramitlerin nasıl yapıldığı gizemi 3 bin yıllık günlükle çözüldü
Yazar: Archilles - 25-09-2017, Saat: 19:02 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bilim insanları bugüne kadar birçok teorilere konu olan 'Piramitler nasıl yapılabildi?' sorusuna sonunda yanıt buldu. Keops Piramidi'nin yapımında kullanılan 170 bin ton kayanın nasıl getirildiği bir günlükte yazanlarla ortaya çıktı.

Bugüne kadar bu gizemle ilgili ‘uzaylı yardımı’ da dahil pek çok teori ortaya atılsa da, ‘gerçek detaylar’, piramitlerin yapımında üst düzey sorumluluk almış ‘Merer’ isimli bir Mısırlının günlüklerinde ortaya çıktı.

Hürriyet gazetesinde yer alan habere göre yaklaşık 3 bin yıllık bu günlüklere göre, tam 2 buçuk tonluk dev kireçtaşı ve granit bloklar, Nil Nehri üzerinden tahta sandallarla piramidin yapıldığı bölgeye taşındı.

Sandallar iplerle birbirine bağlanırken, eski Mısırlı mühendisler de geçiş için Nil kıyısındaki bir limandan piramidin inşa edileceği Gize’ye doğru kanal açtı.

Dev taşlar bu sayede 800 km öteden su üzerinde getirildi. Bunda binlerce işçi görev alırken, toplam 170 bin ton kaya taşınmış oldu. Arkeolog Mark Lehner, söz konusu kanalın taslağını çıkardıklarını anlattı. 

ffe270c1f3129bd54075344a7ca8ae8917d03d81.jpeg

Mısır'ın dirilişi: 17 gizli piramit!

Geçtiğimiz yıllarda da dünyanın yörüngesindeki uyduların kızılötesi teknolojiyle çektiği fotoğraflarda, Mısır'da 17 piramit daha tespit edilmişti.

Kumlar altındaki o piramitler ve çevrelerindeki antik şehir, gün yüzüne çıkmayı bekliyor.

Antik Mısır medeniyetinin görünen kısmı dünyayı büyülemeye yetiyordu, ama dahası da var.

Çölün kumları altında, yer üzerinden de büyük bir zenginlik olduğu, kızılötesi teknolojiyle çekilen fotoğraflarla ortaya çıktı.

O kumların altında tam 17 piramit bulundu. Sadece bu da değil...

1000 mezar ve 3 bin antik dönem evi de o piramitlerin yakınlarında gün ışığına çıkacakları günü bekliyor.

Araştırmayı Amerika'daki Alabama Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA'nın desteğiyle yaptı.

Yerkabuğunun 700 km dışında, dünyanın yörüngesinde dönen teleskopların çektiği binlerce fotoğraf dünyaya gönderildi.

Teleskopların kameraları, 1 metre çapındaki objeleri görebilecek kadar hassastı. Şimdi, o görüntülerde saptananlar Mısır'daki kazılar da teyit ediyor.

Mısır'ın Sakkara bölgesinde yapılan ilk kazıda ortaya bulunan bir ev, kızılötesi teknolojiyle çekilen fotoğraftaki görüntünün birebir aynısı çıktı.

Arkeologların tespit edilen 17 piramidin ikisi için yaptığı ön kazılar da, görüntüleri doğruluyor.

Kaynak:cnnturk

Bu konuyu yazdır