Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 944 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 944 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Nereden Başlamalıyım?
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: desdinova
07-04-2025, Saat: 11:03
» Yorumlar: 0
» Okunma: 235
|
Ayahuasca çayi hakkinda b...
Forum: ŞAMANİZM
Son Yorum: Gümüşkurt
29-12-2024, Saat: 23:19
» Yorumlar: 0
» Okunma: 352
|
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 783
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 702
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,549
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,924
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 26,134
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,320
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,571
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,854
|
|
|
İNSAN DNASINDA SIRA DIŞI GENLER |
Yazar: Spiritüeller - 23-05-2016, Saat: 17:29 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
İnsan Genom Projesinde çalışan bir grup araştırmacı, çok şaşırtıcı bilimsel bir keşif yaptıklarını belirtiyor: İnsan DNA sındaki % 97 kodlanmamış dizilerin dünyadışı yaşam formlarının genetik kodlarından daha azı olmadığına inanıyorlar.
Kodlanmamış diziler küflerden balıklara, insanlara dek Dünyadaki tüm canlı organizmalarda ortaktır. “İnsan DNAsında, toplam genomun daha büyük bölümünü oluştururlar”, diyor grup lideri Prof. Sam Chang. Orijinal olarak “çöp/hurda DNA” olarak bilinen kodlanmamış diziler yıllar önce keşfedildi ve fonksiyonları gizem olarak kaldı. İnsan DNA sının şaşırtıcı çoğunluğunun kökeni “Dünya – dışı”dır. Görünüşe göre “dünya dışı hurda/çöp genler” yalnızca nesilden nesile aktarılan çok çalışan aktif genler ile “gezintiden zevk alıyor”
Diğer bilim adamlarının, bilgisayar programcılarının, matematikçilerin ve diğer bilgili alimlerin yardımı ile yaptığı kapsamlı analizden sonra profesör Chang görünür “hurda İnsan DNA sı”nın bir tür “dünya dışı programcı” tarafından yaratılıp yaratılmadığını merak etti. Profesör Chang, İnsan DNA sındaki yabancı parçaların “kendi damarlarına, atardamarlarına ve tüm anti – kanser haplarımıza güçlü şekilde direnç gösteren kendi bağışıklık sistemine sahip” olduğunu gözlüyor.
Çöp/hurda DNA nın kaynaklarını ve anlamını anlamaya çalışırken, Prof. Chang öncelikle “çöp/hurda”nın tanımına gereksinimi olduğunu kavradı. Çöp DNA gerçekten hurda mı (faydasız ve anlamsız), yoksa hangi nedenle olursa olsun DNA nın kalanı tarafından sahip çıkılmayan bazı bilgileri mi içeriyor? Bir keresinde bu sorudan bir tanıdığına, Wall Street türev güvenlikleri uzmanı genç bir teorik fizikçi olan Dr. Lipshutz’a bahsetti. “Kolay” diye yanıtladı Lipshutz. “Pazar verilerini analiz etmek için kullandığım yazılım ile diziyi işletiriz ve dizilerin tamamen çöplük mü olduğunu yoksa içlerinde mesaj olup olmadığını görürüz.” Matematik, fizik ve istatistikte güçlü bir geçmişe sahip olan bu yeni nesil analist Wall Street firmalarında gittikçe daha çok popüler oluyor.
Akşamları ve hafta sonları çalışarak, Lipshutz kodlanmamış dizilerin hiç de çöplük olmadığını, bilgi taşıdığını göstermeyi başardı. Tüm dünyadaki genetikçiler tarafından geliştirilen binlerce veri dosyasına sahip İnsan Genom Projesinin çok büyük veritabanını birleştirerek, kodlanmamış dizilerin Kolmogorov entropisini hesapladı ve bunu düzenli, aktif genlerin entropisi ile karşılaştırdı. Yarım yüzyıl önce ünlü Rus matematikçi tarafından takdim edilen Kolmogorov entropisi, radyo lambalarındaki gürültü zaman sıralamalarından 19 ncu yüzyıl Rus şiirlerindeki harflerin dizilişine kadar bir çok çeşitli dizilişlerdeki gelişigüzellik seviyesini belirlemek için başarılı şekilde kullanıldı. Genelde, teknik araştırmacıların çeşitli dizilişleri nicel olarak karşılaştırmasını ve hangisinin diğerinden daha fazla bilgi içerdiği sonucunu çıkarmasını sağlar. “Şaşırtıcı şekilde, kodlanmış ve kodlanmamış DNA dizilerinin entropisi farklı değildi” diye devam ediyor Lipshutz. “Her ikisinde de gürültü/ses vardı, ancak hiç de çöplük değildi. Eğer pazar verileri bu kadar düzenli olsaydı, çoktan emekli olmuştum”.
Lipshutz ile bir yıl işbirliğinin ardından, Chang çöp/hurda DNA da gizli bilgi olduğu sonucuna vardı. Ancak, asla kullanılmamış olan bilginin ne anlama geldiği nasıl anlaşılabilirdi? Aktif diziler ile hücreleri gözlemeye ve bilgiyi kullanan hangi proteinlerin yapıldığını görmeye çalışırsınız. Bu, uyuyan genlerde işlemez. Bir hipotezi test etmek için deneyler vardır: bu düşüncenin gücüne güvenilmelidir. Harfler olduğu için, bazı eski lisanlar, belki Sümer, Mısır, İbrani vs lisanları test edilmelidir. Prof. Sam Chang bu alandaki uzmanlardan yardım istedi, ancak hiç biri bir çözüm bulamadı. Kültürel ipuçları, diğer bilinen lisanlara referanslar yoktu, dilbilimciler için çok yabancıydı.
“Kendime sordum: başka kim gizli bir mesajı deşifre edebilir?” diye devam ediyor Chang. “Şüphesiz, bir kriptolog! İlave olarak, Ulusal Güvenlik Ajansındaki araştırmacılar ile konuşmaya başladım. Çağrıma yanıt vermeleri birkaç ay sürdü. En sonunda, genç bir adam sorularıma yanıt vermek için tahsis edildi. Dinledi, sorularımı yazmamı istedi, birkaç ay sonra yanıtladı, mesajı kibardı, ama “Çılgın fikirlerinle cehenneme git. Biz ciddi bir ajansız, çok meşgulüz.” Anlamına geliyordu.
Bilgisayar güvenlik danışmanları ile görüşmeye başladım. Samimi şekilde ilgilendiler, bir kaçı projem üzerinde çalışmaya bile başladı, ama bir ay sonra hevesleri kayboldu. En sonunda Prof. Chang eski Sovyet Ermeni cumhuriyetinde yetenekli bir kriptolog olan Dr. Adnan Mussaelian’a müracaat etti. Dr. Adnan ayda 15 $ aylık ile yaşamaya çalışıyordu. Bu araştırma onun için bir şanstı ve çok çalışmaya başladı.
Adnan, Lipshutz’un daha önceki çalışmalarını onayladı. Entropi tonlarca bilgiyi gösteriyordu, çok güçlü bir kriptografik sistem değildi, çetin bir problem olarak görünmüyordu. Adnan farklı kriptoanalizler ve benzer standart kriptografik teknikler uygulamaya başladı.
Projenin ikinci ayında, tüm kodlanmamış dizilerin genellikle tek bir kısa DNA dizisinden önce geldiğini fark etti. Genellikle çöp/hurda DNA yı çok benzer bir dizi takip ediyordu. Biyologların alu (artithmetic logic unit – aritmetik mantık birimi) olarak bildiği bu parçalar tüm insan genomunda idi. Kodlanmamış, hurda dizilerin kendileri olarak alu, tüm genlerin en genel olanlarından biridir.
Kriptograf ve bilgisayar programcısı eğitimi alan ve mikrobiyoloji bilgisine sahip olmayan Adnan genetik koda bir bilgisayar kodu olarak yaklaştı. 0 ve 1 ikili kodları yerine 0,1,2,3 (genetik kodun dört bazı) ile uğraşmak bir çeşit dertti, ama tüm yaşamı boyunca bilgisayar kodunu analiz ve deşifre etmişti. Tanıdık sularda idi. Eylemsizliğe neden olan koddaki en genel sembolü uyuyan bir kod yığını takip ediyordu. Bu nedir? Sadece analoji ile oynayarak, Adnan programlardan birinin kaynak kodunu yakaladı ve bunu mesajları deşifre etmekte sıkça kullanılan bir araç olan sembollerin ve kısa dizilerin istatistiklerini hesaplayan programa girdi. En genel sembol ne idi? Şüphesiz, “/” idi, yorum sembolü! Bir Paskal kodunu aldı ve o {ve} idi ! Şüphesiz, C deki iki taksim işareti arasındaki kod asla uygulanamadı/işletilemedi; o kod değildi, kodun yorumu idi!
Analoji ile daha ileri oynamanın cezbediciliğine direnemeyen Adnan bilgisayarda ve genetik koddaki yorumların istatiksel dağılımlarını karşılaştırmaya başladı. Çarpıcı bir fark olmalıydı. Bu, istatistiklerde görünmeliydi. Bununla birlikte, istatiksel olarak, çöp/hurda DNA aktif, kodlanmış dizilerden çok farklı değildi. Emin olmak için, Adnan analiz ediciye bir program girdi: şaşırtıcı şekilde, kodun ve yorumların istatistikleri hemen hemen aynı idi. Kaynak koda baktı ve bunun nedenini anladı: taksim işaretleri arasında çok az yorum vardı, kodların yazarı icradan (yürütmeden) en fazla C kodunu çıkarmaya karar vermişti, programcılar arasında genel bir uygulama.
Dine eğilimli olan Adnan ilahi el’i düşünüyordu – ama dizilerin içindeki spagetti kodu analiz ettikten sonra, küçük kodu yazanın Tanrı olmadığına ikna oldu. İnsan genetik kodunun aktif, küçük şifrelenmiş bölümünü yazan çok iyi organize olmamıştı, daha çok özensiz/dikkatsiz bir programcı idi. Sanki Mikrosoft’tan biri gibiydi, ama insan genetik kodunun yazıldığı zamanlarda, Dünyada Mikrosoft yoktu.
Dünyada mı? Sanki bir ışık yanmıştı… Dünyadaki tüm yaşamın genetik kodu dünya dışı bir programcı tarafından mı yazıldı, sonra işletme/uygulama için bir şekilde buraya mı bırakıldı? Bu fikir çılgınca ve korkutucu idi ve Adnan günlerce buna direndi. Sonra devam etmeye karar verdi. Eğer kodlanmamış diziler yazar tarafından ıskartaya atılan veya terk edilen programın parçaları ise, onların çalışmasının bir yolu vardır. Yapılması gereken tek şey yorum sembollerini çıkarmak ve eğer /*……*/ sembolleri arasındaki bölüm anlamlı bir rutin ise, o derlenebilir ve işletilebilir! Bu düşünce çizgisini izleyerek, Adnan sadece aktif genler gibi tam olarak aynı sembol frekans dağılımına sahip olan kodlanmamış dizileri seçti. Gerçek genlere en çok benzeyen 200 adet kodlanmamış dizi seçti, bunlardan /*, //, ve benzerlerini çıkardı ve birkaç günlük tereddütten sonra, Amerikalı patronuna e – mail gönderdi ve bunları E – coli veya benzeri bir ev sahibine koymanın ve çalıştırmanın bir yolunu bulmasını istedi.
Chang iki hafta yanıt vermedi. “İşten atıldığımı düşündüm” diye itiraf ediyor Dr. Mussaelian. “Onun her geçen gündeki sessizliği ile fikrimin ne kadar çılgın olduğunu daha çok kavradım. Chang şizofren olduğum sonucuna varmış ve kontratı bitirmiş olmalıydı. Chang sonunda cevap verdi ve beni işten atmadı. Dünya dışı teorime inanmadı, ama dizilerimi çalıştırmayı denemeyi kabul etti.”
Biyologlar yıllardır hurda dizileri açıklamaya çalıştılar, başaramadılar. Bazen bir şey meydana gelmiyordu; bazen tekrar hurda oluyordu. Bu şaşırtıcı değildi. Çıkarılmış bir bilgisayar kodunun rasgele seçilmiş bir bölümünü alın ve onu derlemeye çalışın. Olası olarak başarısız olur. Ya da, garip sonuçlar üretir. Kodu dikkatle analiz edin, yorumlardan tüm fonksiyonu çekip çıkarın, çalışmasını sağlayabilirsiniz. Mussaelian’ın seçtiği 200 diziden 4 ünün dikkatli istatistiksel analizi nedeniyle, çalışmaya başladı, kimyasal bir bileşenin minik miktarlarını üretti.
“Chang’in yanıtını endişe ile bekliyordum” diyor Dr. Mussaelian. “Aşağı yukarı normal bir protein mi yoksa sıra dışı bir şey mi olacaktı?” Yanıt şok ediciydi: o, insanlarda ve hayvanlarda birçok kan kanseri tipi tarafından üretildiği bilinen bir madde idi. Şaşırtıcı şekilde, diğer üç dizi de kanser ile ilişkili kimyasallar üretti. Artık bu bir tesadüfe benzemiyordu. Herhangi birisi varlığını sürdürebilir uyuyan bir geni uyandırdığında, o kanser ile ilişkili proteinler üretir. Araştırmacılar hurda DNA dan izole ettikleri dört gen için İnsan Genom Projesini araştırmaya başladı. En sonunda, dördünden üçü orada bulundu, aktif, hurda – olmayan genler olarak listelenmişti. Bu büyük bir sürpriz değildi: çünkü kanser dokuları protein üretir, gende bir yerde bunu şifreleyen bir yer olmalıydı! Sürpriz sonra geldi: Sorgulanan gende kodun aktif, hurda – olmayan bölümü ( araştırmacılar bunu hurda insan kan kanseri geni için “jhlg1” olarak adlandırdı) alu dizisinden önce gelmiyordu, örneğin /* sembolü kayıptı. Ancak, “jhlg1″ in sonundaki kapatma */ sembolü oradaydı. Bu, “jhlg1″ in neden hurda DNA nın derinlerinde ifade edilmediğini, ama genomun normal, aktif bölümünde iyi çalıştığını açıkladı. İnsanlar için temel genetik kodu yazan, /*… */’da kapsayarak büyük kodun parçasını çıkardı, ama açılış /* sembolünün bir kısmını atladı. Onun derleyicisinin de çöplük olduğu görünüyordu: dünyadaki Mikrosofttan olan iyi bir derleyici bile, böyle bir programı derlemeyi reddederdi.
Prof. Sam Chang öğrencileri ile birlikte çeşitli kanserler ile ilişkili genleri araştırmaya başladı ve hemen hemen tüm örneklerde, o genleri alu dizisinin izlediğini (örneğin yorum kapatma sembolü */ olarak protein), ancak asla yorum açılış /* geninden önce gelmediğini keşfettiler! Bu, kanserler hücre yeniden üretimini ve büyümesini yönetirken, neden hücre hasarında ve hücre ölümlerinde hastalıkların sonuçlandığını açıklar. Büyük koddan sadece az sayıda parça ifade edildiği için, asla tutarlı büyümeye götürmezler. Kanser ile elde ettiğimiz şey, insanlara yabancı olan birkaç genin ifadesidir ve mantıksız, garip ve görünürde anlamsız canlı hücre yığınlarına neden olan bakteri parazitlerinin bazı genleri ile sembiyozdur (ortak yaşamdır). Yığınların kendi damarları, arterleri tüm anti – kanser haplarına direnen kendi bağışıklık sistemi vardır.
Profesör Chang “Bizim varsayımımız şu, daha yüksek dünyadışı bir yaşam formu yeni yaşam yaratmakla ve bu yaşamı çeşitli gezegenlere ekmek ile meşgul” diyor. Dünya bu gezegenlerden sadece bir tanesi. Belki, programlamadan sonra, yaratıcılarımız bizim Petri kaplarında bakteri yetiştirdiğimiz gibi bizi yetiştiriyor/büyütüyor. Onların güdülerini bilemeyiz – bu bilimsel bir deney mi, yoksa kolonileştirmek için yeni gezegenler hazırlamanın bir yolu mu ya da evrende uzun süre devam eden yaşamı tohumlama işi/görevi mi?
Profesör Chang “Eğer bunu insan terimleri ile düşünürsek, görünür “dünya dışı programcılar” muhtemelen bir çok projeden oluşan “tek bir büyük kod” üzerinde çalışıyorlardır ve projeler çeşitli gezegenlerde çeşitli yaşam formları üretmiş olmalı” diye belirtiyor. Onlar ayrıca çeşitli çözümler denemekteler. “Büyük kodu” yazdılar, uyguladılar, bazı fonksiyonlarını beğenmediler, bunları değiştirdiler veya yenilerini eklediler, tekrar uyguladılar, daha çok geliştirdiler, tekrar tekrar denediler.”
Profesör Chang’ın araştırma ekibi şu sonucu çıkarıyor, “görünür “dünyadışı programcılar”a “Dünya projesi”nde yoğunlaştıkları zaman, son teslim tarihini karşılamak için, gelecek için tüm idealistik planlarını durdurmaları emredilmiş olabilir. Çok muhtemel olarak, görünür bir acele içinde “dünya dışı programcılar” büyük kodda azaltmalar yapmış ve Dünya için niyet edilen temel programı teslim etmiş olabilir.” Ancak, o zamanlar daha sonraları büyük kodun hangi fonksiyonlarının gerekli olabileceğinden (belki) emin değillerdi, böylece hepsini orada bıraktılar. Büyük kodun tüm hatlarını silerek temel programı temizlemek yerine, bunları yorumlara dönüştürdüler ve acele ile, orada burada yorumlarda birkaç /* sembolünü unuttular; bu nedenle insanlara kanser olarak bildiğimiz hücre kitlelerinin mantıksız büyümesini sundular.”
Problemin üç seçeneği var. Ya tüm /* sembollerini ve yorumları silmek ve bu şekilde temel kodu temizlemek veya kayıp */ ‘ı eklemek ve temel kodu büyük kod ile mantıksız şekilde karıştırmaktan kaçınmak. Alternatif olarak, üçüncü seçenekte, tüm / sembollerini çıkarmak ve temel kodu büyük kod ile tam bir program olarak çalıştırmak. Maalesef bu seçeneklerin hiçbirini yapabilecek kapasitede değiliz. Eğer canlı bir insanın kromozomlarına genler sokabilseydik, yenilikçi keşfimiz gelecekteki tüm kanser vakalarını anında tedavi etmek anlamına gelirdi, en azından programcı görüş açısından. Teorik olarak, bunu laboratuarda yapabiliriz, ancak yaşayan bir özneye onarılmış DNA aşılamak için pratik araçlara sahip değiliz. “Hurda DNA”nın gizemi ve kanserin çözülebileceği görülüyor, ama hızlı bir tedavi beklenmemeli. Şimdi yapabileceğimiz en iyi şey kademeli olarak kusurları giderilecek temel genetik koda sahip insanların yeni, kansersiz neslini beslemeye çalışmaktır. Bu uzun zaman alır. Bizim için ve çocuklarımız için ufukta umut görünmüyor.
“Ancak, programcının bakış açısından, ayrıca bunda pozitif bir sonuç vardır. DNA mızda gördüğümüz şey iki versiyondan oluşan bir programdır, büyük kod ve temel kod.” Bay Chang sonra, “İlk gerçek şu ki, komple ‘program’ kesin olarak Dünyada yazılmadı; bu şimdi doğrulanmış bir gerçektir. İkinci gerçek ise, genlerin kendileri tekamülü açıklamak için yeterli değildir; ‘oyunda’ daha fazla bir şeylerin olması gereklidir” diye onaylıyor. Onun ne olduğunu veya nerede olduğunu bilmiyoruz. Üçünü gerçek Marstan veya Mikrosofttan ister bir besteci, mühendis veya programcı olsun yeni bir çalışmanın yaratıcısı, çalışmasını geliştirme veya güncelleme seçeneği olmadan bırakmaz. Buradaki zeka, güncellemenin önceden içine konulmasıdır – “hurda/çöp DNA” temel kodumuzun gizli ve uyuyan güncellenmesinden başka bir şey değildir! Bir süredir bazı kozmik ışınların DNA yı modifiye etme gücüne sahip olduğunu biliyoruz. Bunu aklımızda tutarak, makul bir çözüm elde edilebilir. Dünyadışı programcılar, tüm /*…*/ sembollerini uzaklaştırmak, kendisini büyük kod (Hurda DNA) ile kaynaştırmak ve tüm DNAmızı çalıştırmak için temel koda talimat veren Evrende herhangibir yerden doğru enerjiyi kullanabilirler. Bu bizi ebediyen değiştirir, bazılarımızı birkaç ayda, bazılarımızı sonraki nesillerde. Değişim çok fazla fiziksel olmayabilir, (artık kanser, hastalık ve kısa ömür olmaz), ancak bizi entelektüel olarak fırlatır. Aniden, Neanderthaller ile Cromagnonların birlikte varolması ile karşılaştırılan zamanda oluruz. Eski, yeni döngüye doğum vererek yer değiştirir. Bütün program, Evrenin eskimez enerjisi ve bilgeliği ile bağlantıda olan oldukça ileri biyolojik bir bilgisayar için zarif, çok akıllı kendini – organize edici, oto- icracı, oto – geliştirici ve oto – düzeltici yazılımdır. İçimizdeki yazılım, ya kısa ve hastalıklı bir ömür veya uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip süper – zeki süper bir varlığın potansiyelini taşıyor. Bu şaşırtıcı soruları tetikliyor – temel kodun indirgenmesi acele içindeki özensiz/dikkatsiz programcılar tarafından mı yapıldı, yoksa büyük kodun yetkisizliği, istendiğinde “uzaktan kontrol” vasıtası ile iptal edilebilen kasıtlı bir eylem mi idi?”
Profesör Chang İnsanlıktaki dünya dışı kaynakları keşfeden diğer araştırmacılardan sadece bir tanesidir. Profesör Chang ve araştırma arkadaşları, Dünyada insan yaşamı yaratmak için acele edilmesi ile oluşan DNA daki görünür “dünya dışı programlama” eksikliklerinin insanlığa kanser olarak bildiğimiz hücre kitlelerinin mantığa aykırı büyümesini sunduğunu gösteriyor.
“Er geç”, diyor Profesör Chang “Dünya üzerindeki her yaşamın bu dünya dışı kuzenlerinin genetik kodunu taşıdığı ve tekamülün düşündüğümüz şey olmadığı inanılmaz fikri ile ciddi bir şekilde ilgilenmek zorunda olacağız.”
İnsan Genom Projesi Keşfinin saklı anlamları “İnsana – benzeyen Dünya dışı varlıklar” ile ilişkili
Bu bilimsel keşiflerin saklı anlamları, “dünya – dışından” insan görünüşlü dünya dışı varlıklar ile teması olan diğer bilim adamları ve gözlemcilerin iddialarını destekleyecektir.
“Dünya – dışından” insan benzeyen dünya dışı varlıkların insanın tekamülü için genetik materyal sağladığı ve bu dünya dışı varlıkların çoğunun, kendi personelinin insan Dünyadaki ailelerde ‘yıldız tohumları’ olarak enkarne olmasına izin verdikleri iddia edilmişti. Bu “yıldız tohumları”, “yıldız çocukları” veya “yıldız insanları” Brad ve Francie Steiger tarafından ‘ruhları’ diğer yıldız sistemlerinin dünyalarında biçimsel olarak enkarne olan ve sonra Dünyaya yolculuk yapan ve insanlığın spiritüel tekamülsel gelişimini “itelemek/desteklemek” için Dünyada enkarne olmaya karar veren bireyler olarak tanımlandı. İnsanlığın çoğunluğu bu dünya dışı varlıklar grubunu, George Adamski, Orfeo Angelucci, George Van Tassell, Howard Menger, Paul Villa, Billy Meier ve Alex Collier gibi “dünya dışı varlıklar ile temas kuranlar” tarafından tanımlandığı gibi ‘yardımsever’ olarak düşünüyor. Bu temascılar çoğu zaman dünya dışı ırklarla temaslarını fotoğraf, film ve/veya tanıklarla fiziksel kanıtlar sunuyor. En kapsamlı dökümante edilen ve araştırılan temascı, araştırmacıları için çok fazla fiziksel kanıtlar sunan Eduard ‘Billy’ Meier’dir.
‘Kadim astronotlar’ ile ilgili tasvirler
Gerçeği söylemek gerekirse, ‘kadim astronot’ yazarları uzak geçmişte zeki dünya dışı varlıklar ırkının Dünyayı ziyaret ettiğine ve/veya kolonileştirdiğine inanıyor, burada Homo sapienler olarak bildiğimiz insan ırkını yaratmak için genetik mühendislik vasıtası ile ilkel hominid Homo erectusu geliştirdiler.
Bu fikrin kanıtı; (a) Ortodoks Darwinizm’in prensiplerine göre Homo sapienlerin bu kadar ani ortaya çıkmasının ihtimal dışı olmasında; ve (b) cennetlerden inen ve insanı ‘kendi suretlerinde’ yaratan insana – benzer tanrıları tanımlayan kadim uygarlıkların mitlerinde, bulundu. Homo sapienlere, Homo erectusun dünyasal genlerinin ve “tanrılar ırkı”ndan dünya dışı genlerin karşımından oluşan melez bir varlık olarak bakılır.
Uzay yolculuğu ve genetiklerin modern çağından önce, insanlığın kaynağı için bu teori hayal edilemezdi. Ve şimdi 21 nci yüzyılda bile, buna bilim kurgu olarak bakan bir çok insan var. Ancak, insan tekamülünün Ortodoks teorisindeki problemlerin ışığında, (kendileri daha inanılır bir zaman çerçevesinde başka bir gezegende tekamül etmiş olan) zeki insana – benzer bir türün genetik müdahalesi fikri, gizemin potansiyel çözümü olarak ciddiye almayı gerektirir.
Kadim astronot müdahalesinin en ünlü savunucuları İsviçreli yazar Erich von Daniken ve Amerikalı yazar Zecharia Sitchin’dir.
Özellikle, Sitchin durumu büyük ayrıntılar ile tartıştı.
“Exopolitik” gruplardan akademisyenlerin açıklaması
Dr. Micheal E. Salla, Evrende sosyal olarak sorumlu varlıklar olarak insanlığın yaşam kalitesi ve “küresel demokrasi”nin onaylanması için Dünya dışı varlıklar üzerine ve onlarla açık ve bilgili diyalog isteyen Exopolitik hareketin kurucularından biridir. Dr. Salla “Şu anda Dünya ve insan nüfusu ile karşılıklı temasta olduğu bilinen [çeşitli araştırma enstitüleri ve ajanslar tarafından] büyük sayıda dünya dışı ırklar var” diyor.
Dr. Salla ayrıca ‘Exopolitikler: Dünyadışı Mevcudiyetin Politik Müdahaleleri’ kitabının yazarıdır. Avustralya Ulusal Üniversitesinde ve Washington DC, Amerikan Üniversitesinde ful zamanlı akademik görevlerde/makamlarda bulundu. Avustralya Queensland Üniversitesinden Ph.D si vardır. Profesyonel akademik kariyeri sırasında, ABD Barış Enstitüsü ve Ford Vakfı tarafından fon sağlanan Doğu Timor çatışması için bir seri vatandaş diplomasisi girişimleri ile tanındı. Ayrıca Exopolitikler Enstitüsü’nün kurucusudur; ve ‘Exopolitics Dergisi’nin Baş editörüdür ve ‘Dünya dışı varlıklar ve Dünya Barışı Konferansının’ katılımcısıdır.
1998 deki bir görüşmede, ABD ordusuna 22 yıl hizmet etmiş olan ve yere düşen dünya dışı gemilerini ve dünya dışı biyolojik varlıkları ele geçirme operasyonlarına katılan emekli ABD ordusu çavuşu Clifford Stone [çeşitli enstitüler ve ajanslar] tarafından bilinen çeşitli türde dünya dışı ırklar olduğunu ortay serdi. Dr. Salla “farklı dünya dışı ırklar üzerinde en zorlayıcı tanıklıklar Sergeant Stone gibi insanlardan ve ayrıca dünya dışı varlıklarla direkt fiziksel teması olan ve onlarla iletişim kuranlardan geliyor” diyerek ayrıntılara giriyor.
Dr. Salla, Başçavuş Bob Dean’in askeriyenin en kıdemli alanlarında yirmi yedi yıllık seçkin bir kariyere sahip olduğunu not ediyor; bilinen dünya dışı varlıklarından bir grup için “bize o kadar çok benziyorlar ki, uçakta veya restoranda yanınıza oturduklarında asla farkı anlayamazsınız” diyor.
Aşikar olarak “Dean ve diğerlerinin tanımladığı şekilde insansı dünya dışı ırklar kolayca insan toplumuna entegre olabilir ve diğer insanlardan ayırt edilemez.” diye ekliyor Dr. Salla.
“Bir temascı” olduğunu iddia eden Alex Collier’e göre, çeşitli türdek-i dünya dışı ırklar ‘insan deneyi’ için genetik malzeme sağladılar. Alex Collier “Dünya insanlarının dünya dışı genetik manipülasyon ürünü olduğunu ve bu dünya dışı varlıklar bir çok farklı ırka – en az 22 farklı ırktan oluşan- ait hafıza bankasından oluşan büyük bir gen havuzunun sahibidirler.
İnsan ETlerin dinsel ruhsallık vasıtası ile insanlığın birliğini geliştirme çabaları
Alex Collier “İnsan ETlerin küresel insanlığın hem kendisini hem de bir parçası olduğu daha büyük galaktik topluluğu tehlikeye atmadan sorumlu bir şekilde tekamül etmesini sağlamaya çabaladığı” iddia ediyor. Exopolitik grup ve bağımsız temascılar ayrıca “İnsan ETlerin insan bilinçliliğini yükseltmeyi ve dinlerin birliğini teşvik etmeyi istediklerini” belirtiyorlar.
ETler ile temas kurduğunu iddia eden Alex Collier Hristiyanlık, Judaizm, İslam ve diğer kurumsallaşmış dinler ve ayrıca ‘kült’ gruplardan gelen köktendinci mesajların insanlığı manipüle ve kontrol etmek için “düşman unsurlar” tarafından özel olarak yerleştirildiğini ileri sürüyor.
Bir çok grubun “İnsan ET” olduğunu iddia ettiği İsa, insanlığın sosyal bilinçliliğini birliğe doğru esinlemeye, uyandırmaya çalıştı, amacı “Hristiyan dinini” yaratmak değildi.
Alex Collier ile temas kuran ETler ayrıca İsa’nın gerçekte yaşadığını ve yaşamının kalanını Massada’da geçirdiğini belirtiyorlar; ve İsa sadece dini doktrin tarafından çarmıha gerildi.
Örneğin “kurtarıcı senaryosu” ile ilgili olarak, Alex Collier’e ETler tarafından bunun “bizi güçsüzleştirmek” için inanç sistemlerimize konulduğunu anlattılar. Kurumsallaştırılmış dinlerin dogmasındaki kurtarıcı senaryoları, kendilerini “ahlaklılığın yargılayıcıları” olarak tayin eden elit- güdülü ezici güç yapısının yaratılmasını yasallaştırır. Bu dini elitler hükümetten iş girişimlerine dek diğer elitlerle açgözlülük – yönelimli kendini – büyütme ortak işlerini tamamlayan kapsamlı bir sosyal kontrol sistemi uygulamak için kendi tayin ettikleri rolleri tarihsel olarak kullandılar.
“Kapitalistlerin” çabaları, sosyal olarak ilerici İnsansı ETlerin spiritüel ve diğer “temsilciler” vasıtası ile ‘Dünya İnsanlarının’ yaşam kalitesinin kabulünü ilham etme çabalarına zarar verdi.
İnsansı ETler, “eğitim ve bilinçliliğin yükselişi vasıtası ile insanlığı baskıcı yapılardan özgürleştirmeye yardım etmeye çabalıyor”
Dünyada “İnsansı ET” karşılaşmalarının iddiaları
Dr. Salla’nın Ekim 2006’da yayınlanan “Dünya Dışı Varlıklar Aramızda” makalesinde, “ Belli bir sayıdaki bağımsız kaynaklardan ’’insan görünüşlü’ dünya dışı ziyaretçilerin bizimle bütünleştiğinin ve son zamanlara dek büyük nüfuslu merkezlerde yaşadıklarının ve bunun bazı enstitüler tarafından bilindiğinin çok şaşırtıcı kanıtları var.
Başçavuş Robert Dean gibi tanıklıkların yanı sıra, bir sayıda özel şahsiyet, gezegende büyük şehirlerde sıradan vatandaşlar gibi yerleşen dünya dışı varlıklar ile karşılaştıklarını iddia ediyor.
İnsan nüfusu arasında gizlice yaşayan dünya dışı varlıklardan bahseden ilk kişi George Adamski idi. Dünya dışı varlıklar ile karşılaşma deneyimlerini anlattığı ikinci kitabında, “Uçan Dairelerin İçinde”, Adamski insana benzeyen dünya dışı varlıkların insan nüfusu içinde nasıl yerleştiklerini anlatıyor. “Bize çok benziyorlar”, Dr. Salla not ediyor “işe girebiliyorlar, komşuları oluyor, araba kullanıyorlar ve insan nüfusuna kolayca karışabiliyorlar.”
Dr. Salla “Adamski dünya dışı araçlarla ünlü uçuşuna götüren toplantıları düzenlemek için onunla nasıl temas kurduklarının yazdı” diyor. Dr. Salla açıklıyor “Adamski’nin temas deneyimleri ve inanırlığı üzerine tartışmalar devam ederken, etkileyici sayıda tanıklar, fotoğraflar ve filmler ile desteklenen Adamski’nin UFO karşılaşmalarının aldatmaca olmadığı sonucuna varıldı”
Dr. Salla ilave olarak, “Adamski’nin tanıklığı, dünya dışı varlıklarının nasıl kılık değiştirerek insan nüfusu arasında yaşayabileceğinin önemli anlayışlarını sunuyor” diyor. Adamski vakasını ve onu destekleyen en güçlü kanıtı tartıştıktan sonra, Dr. Salla makalesinde, sıradan vatandaşlar gibi davranana dünya dışı varlıklar ile karşılaştıklarını iddia eden diğer temasçıları tartışıyor. Son olarak, Dr. Salla sıradan Dünyaya – bağlı bireyler arasında yaşayan dünya dışı varlıkları ile ilgili resmi tanıklıkları inceliyor.
|
|
|
BAŞKA BİRİNİN GÖZLERİNE 10 DAKİKA BAKMAK BİLİNCİN DEĞİŞİK HALLERİNİ BAŞLATABİLİYOR |
Yazar: Spiritüeller - 23-05-2016, Saat: 17:21 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
 |
Anna LeMind
Hepimiz bilincin değişik hallerine bir çok araçlarla erişebileceğini biliyoruz, buna hayal gördüren ilaçlar veya meditasyon dahildir.
Ama son zamanlardaki bir araştırma bu hali başlatmanın çok daha kolay bir yolu olduğunu gösteriyor – başka birinin gözlerine 10 dakika bakarak.
İtalya’daki Urbino Üniversitesinden Giovanni Caputo 20 gönüllüyü çiftlere ayırdı ve birbirlerinin 1 metre önünde durup karşıdakinin gözlerine 10 dakika bakmalarını istedi. Deneyin gerçekleştirildiği oda gönüllülerin renk algısını azaltmak için loştu. Aynı zamanda, katılımcıların karşıdaki kişinin yüz hatlarını ayırt edebileceği kadar ışık vardı.
Deney ayrıca 20 kişilik bir kontrol grubunu kapsıyordu, onlardan da çiftler halinde loş bir odada oturmaları istendi, ama tek fark onlar boş duvara bakmak zorundaydılar.
Her iki gruptaki gönüllülere deneyin asıl amacının anlatılmadığını, sadece meditatif hali başlatmakla ilgili olduğunun söylendiğini not etmek gerekli.
Zaman dolduğunda, katılımcılardan iki soruyu yanıtlamaları istendi – biri deney sırasında deneyimlenen herhangi bir ayrışma semptomu olup olmadığı ve diğeri partnerinin yüzünü (birinci grup) veya kendi yüzlerini (kontrol grubu) nasıl algıladıkları. Ayrışma semptomu terimi algının, farkındalığın veya kimliğin bozulmasını kapsayan herhangi bir durum için kullanılır – gerçeklikten kopmuş olduğunuzu hissettiren herhangi bir şey.
Sonuç olarak, ilk gruptaki gönüllüler garip deneyimlerini bildirdiler, örneğin azalan renk yoğunluğu, zamanın değiştiği algısı ve seslere yüksek hassaslık. Dahası, katılımcıların %90’ı partnerinin yüzünün deforme göründüğünü iddia etti – %75’i canavar halüsinasyonları gördü, %50’si kendi yüz hatlarını gördü ve %15’i partnerinin yüzünde bir yakınlarını gördü.
Bu benzer sonuçları getiren ilk çalışma değildir. 2010’da, Caputo 50 gönüllüyü kapsayan bir deney gerçekleştirdi, sadece bu kez, onlardan aynadaki kendi yansımalarına 10 dakika bakmaları istendi. Katılımcılar deneyin sadece ilk bir dakikasından sonra kendi yüzlerinde deformasyonlar gördüklerini iddia ettiler; bazıları kendi anne babasının yüzünü gördü, diğerleri – yaşlı bir kadın veya atasının portresi gibi arketipik yüzler gördüler. Bazıları yüzlerinde hayvanlar ve canavar yaratıklar gördüklerini bile bildirdi. Caputo bu tür halüsinasyonları “garip yüz illüzyonu” olarak tanımladı.
Bu acayip fenomenin arkasında ne var ve neden başka birinin gözlerine bakmak bu tür garip halüsinasyonlara neden oluyor? Caputo’ya göre, bilincin değişmiş halleri duyusal yoksunluktan dolayı gerçekleşiyor. Duyusal uyarı yokluğu nedeniyle beynin ayrışma haline girdiğini ve gerçekliğe geri döndüğünde,kişinin bilinç altı düşüncelerinin partnerinin yüzüne yansıtılıp bu “garip yüz görünüşüne” neden olduğunu ileri sürüyor.
Bunun gibi araştırmalar ve deneylerle, bilim sürekli olarak insan zihninin ne kadar şaşırtıcı olduğunu ve ne kadar çok ilgi çekici olasılıkları gizlediğini gösteriyor.
Araştırma Psikiyatri Araştırması dergisinde yayınlandı.
|
|
|
Pozitif Enerji Veren Taşlar |
Yazar: Spiritüeller - 23-05-2016, Saat: 16:58 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
 |
Akik: Bedensel ve zihinsel kuvvetlendirici bir taş olan Akik taşıyanı tehlikeden korur, uyumsuzluklarına son verir. Akik taşının bunların yanı sıra uykusuzluğa, korkaklığa, karabasana, nazara ve hatta metabolizmanın düzgün çalışmasına faydası olduğu da bilinyor. Ayrica gercekten tavsiye ediyorum, mutlaka akik tasiniz her zaman yaninizda olsun..Hemen hemen tüm burç özelliklerine uyar zaten, herkesin bir akik tasi olmali.. Dünyevi başarıyı simgeleyen akik, negatif enerjiye karşı koruma sağlar ve tükenmiş olan cesareti canlandırır. Doğal taşlarla ilgilenen insanlar işadamlarının bu taşı, özellikle belin altında (cepte veya yüzük olarak olabilir) taşımaları faydalı olacagini söylüyor. Özellikle yüzük olarak kullanıldığında, kişinin kendisine güvenini artırıyormus. Kırmızımsı turuncu renkteki akikler (Carnelian) fiziksel canlılığı artırarak tembelliği gideriyormus mesela Mavi renkli olan akikler nazara karşı etkilidir örnegin. Ayrıca; sadece rengiyle bile kişinin içini ferahlatan mavi akik, konuşma güçlüğü çekenler için faydalıdır. Kekemesi olan bir arkadasiniz varsa onun için guzel bir hediye olabilir bence.
Amazonitise: Beden ve ruh dünyaları arasında sürekliliği ve anlayışı sağlar. Kişinin yaşamına anlam katmasına, yaşamına değer vermesine yardım eder. Değişimleri kabullenmeyi kolaylaştırır. Beden dışı deneyimler karşısında duyulan korkuyu yatıştırır.Ayrıca strese sıkıntıyada iyi geldıgı bılınmektedir.
Ametist: Bulunduğu çevredeki olumsuz enerjileri olumlu enerjiye dönüştürür. Sadece odanın herhangi bir yerinde durması bile olumsuz enerjileri toplayıp pozitif enerjiye dönüştürmesi için yeterlidir. Kişiyi rahatsız eden takınaklı düşünceleri uzaklaştırıcı ve yatıştırıcı bir etkiye sahiptir. Koyu mor ya da çok açık renkli olan ametistler en güçlü enerjiye sahip olan ametistlerdir. Uykusuzluk çekenlere iyi gelir. Bu taşı uyuyacagınız odaya koymak rahat uyumanıza yardımcı olur. Sorununuzun nasıl düzeldiğini göreceksiniz. Enerji dolu bir taş olduğu için çoğu insan üzerinde canlandırıcı bir etkisi vardır. Sürekli üzerinizde taşıyabileceğiniz bir taştır. Yaydığı enerji her zaman size fayda sağlar ve olumsuzluklardan korur.
Akuamarin: Akuamarinin sinirleri yatıştırıcı özelliğinin yanı sıra düşüncenin berraklaşması ve yaratıcı gücün ortaya çıkmasında da büyük rolü vardır. Yaratıcı düşünceyi de ön plana cıkaran bu taş tam anlamıyla zihin açıklıgı verir. Böbrek, karaciğer, dalak ve tiroid bezlerini kuvvetlendirir, vücudu temizler. Aynı zamanda bereket ve uğur taşıdır. Cesaretinizin kırıldığı, emeklerinizin boşa gittiğini hissettiğiniz anlarda, akuamarin sizi yüreklendirir ve kendinize güveninizi sağlar.
Aventurin: Metalik parıltılar saçan ve tanecikli bir yapıya sahip, açık yeşil bir Kuvars türü olan Aventurine aynı zamanda Yıldız Taşı da denmektedir. Kalbin yakınına yerleştirildiğinde, kalbi diğer insanların olumsuzluklarından koruyacak bir enerji yayar. Bu taşın Yeşim taşı ve Pembe Kuvars arasında bir yumuşaklığı vardır. Aventurin Sizin, fazla hassaslaşmadan yumuşak ve açık yürekli olmanızı sağlayan bır taştır. Kalbini kapattıktan sonra şimdi yeniden açmaya hazırlanan kimseler için yatıştırıcı bir etki yabilen bir taştır. Bu pürüzsüz taşı göğsünüzün üzerinde doğrudan cildinize temas ettirmek en iyi yoludur. Şayet taş sivri ise, o zaman sivri ucu yukarıya getirmek gereklidir. Bu taş sınırsız imkanlar taşıdır, size geniş ufuklar açamaya yardımcı olur. Hayal kuranların taşı olarak da tanınmaktadır. Kendinizi sınırlanmış, engellenmiş, dar düşünce kalıpları ya da modası geçmiş davranışlar içine sıkışmış hissettiğinizde bu taş tam size göredir. Özellikle kendi bildiğini okuyan genç insanlar için çok uygundur.

Aytaşı: Duygusal dengeleyici vasıflara sahip oldugu bilinir. Aytaşı, kişinin duygusal gerilimden kurtulmasına ve duygularini kabullenmesine yardımcı olmaktadır. Aşırı tepki verdiginiz ve endişeli oldugunuz durumlarda aytaşı sizi dengeler ve diger insanların hislerine karşı duyarlı olmanızı yardımcı olur. Diğer insanlarla aranızdaki şefkat ve sempati duygularını karşılıklı olarak artırır ve taşı tasıyan kişiye sempati kazandirir. Duygusal dengeyi saglar ve egoya karşı iyi geldiği bilinir. Yıldızı düşük olanların taşıdır. Nazara karşı etkili oldugu bılınmektedır.
Turkuaz (Firuze): Sindirim sorunları için; kemer tokası, bileklik ya da yüzük olarak kullanılabilir. Nazara karşı iyi geldiği bılınır.Kendisini taşiyan kişilerin iyileştirici güçlerini artırır ve bilgeliklerini artırmalarına yardımcı olmaktadır,insanların kederlerını gidermede, ya da bir olayın şokunu yaşayan kişileri o halden kurtarmada faydalıdır. Onlara, bu durumdaki kişilerin ihtiyacı olan huzur duygusunu verir. Tansiyonu düzenler ve kalp hastalıklarına iyi gelir.
Florid: Kişinin anıların tutsaklığından kurtulmasını sağlar ve duyulan boşluk hissini yatıştırır. Düzensiz ve dağınık hissedilen anlarda denge ve dinginlik verir. Enerjisi, yatıştırıcı ve huzur vericidir. Şeffaf florit diğer taşlarla birlikte kullanılabilir ancak, mor florit diğer taşlarla birlikte kullanıldıgında etkileri zayıflar. Düşünceleriniz belirsiz ve karmaşık olduğunda floritinizi elinize alın. Düşüncenizin keskinleştiğini göreceksiniz. Aynı şekilde, zihniniz yorulduğunda da bu taşı kullanabilirsiniz. Duygusal bakımdan mutsuz olduğunuz ve sizi rahatsız eden mantıksız düşüncelere kapıldığınızda florit size destek olacaktır. Kişinin zihninin ruhuyla uyum içinde olmasını sağlar ve ilginç projelerini hayata geçirebilmesine yardım eder. Yapmaktan çekininilen ve yetersiz kalındığı düşünülen işlerde, enerjisiyle kişiye destek olur. Kişinin dengesini sağlar, sinirlerini yatıştırır. Zihin yorgunluğunu alır.
Granat: depresyon giderir, kanın temizlenmesini sağlar, dolaşım rahatsızlıklarına iyi gelir, aşırı hareketli ( hiperaktif ) çocukların sakinleşmesini sağlar.
İnci: Sadelik ve alçak gönüllülüğü simgeler. Böyle gözükmekle beraber, aslında çok kıymetli olmayı anlatır. Bu yüzden bilgeliğin ve alimliğin simgesi olarak da görülmüştür. Eski zamanlarda anne sütünü arttırdığı düşünülürmüş.
Jasper: Sevgi, inanç ve kararlılık simgesidir.Karaciğer, dalak ve mesaneyi kuvvetlendirir ve çok kuvvetli bir tedavi edicidir. Toprak elementini temsil eder. Sindirim sistemi ve safrakesesini güçlendirir, endokrin(hormon) sistemine denge sağlar. Kişinin kendini sağlıklı, güçlü hissetmesini sağladığı gibi fiziksel direnci arttırır.
Kalsedon: Düşünce yeteneğini kuvvetlendirir, iyi konuşmayı sağlar. Fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal dengeleyicidir. Herkes arasında kardeşliği teşvik eden bir taştır. İyimserlik ve iyi dilekleri sembolize eder. Düşmanlığı, huzursuzluğu ve melankoliyi yatıştırır. Cömertliği, hassaslığı, anlayışı arttırır, minerallerin etkili bir şekilde özümsenmesini sağlar. Zihnin sağlamlığını arttırarak, bunamayı tedavi eder.
Kaplan Gözü: Cesareti artırır ve hayatınızın bir amaçtan yoksun olduğunu düşündüğünüz anlarda size amacınızı hatırlatır. İnsanların iyi taraflarını görmenizi sağlayarak hayat yolunda mutlulukla ilerlemenizi sağlar. Güç ve cesaret taşı olan kaplangözü; dayanıklılığınızı artırır ve engellere rağmen ilerleme isteği verir. Pürüzsüz yüzeyini okşayarak dertlerinizi ve endişelerinizi hafifletebilirsiniz. Duygulara hitap eden bir taş olduğndan dolayı sevgililer arasında rağbet gören bir hediyedir. Eger birisiyle ilişkiniz varsa kaplangözü; ilişkide bulunduğunuz insanla aranızda telepatik bir bağ kurmanızı sağlayabilir. Yüzük ya da kolye olarak kullanabilir, ya da cebinizde taşıyabilirsiniz. Kendisini taşıyan kişilerin diğerlerine karşı daha az bağımlı olmasını sağlar. Duygusal bakımdan dengeleyicidir ve inatçılığı azaltır. Kişinin olayları daha net algılayabilmesini sağlar. Kaplangözünün nazardan koruduğuna inanılır ve eskiden bu amaçla kullanılırdı. Kabuslar gören çocuklar için faydalıdır. Astım hastaları için faydaları vardır. Sindirim sistemi bozuklukları, dalak ve pankreas için faydalı etkileri vardır
Kehribar: Yaşamın bir yük olduğunu düşündüğünüz ve sorumluluklar altında ezildiğinizi hissettiğiniz anlarda, şifa yüklü enerjisiyle sizi canlandırır. Yaşamın güzel yanlarını farketmenizi ve böylece içinizin neşeyle dolmasını sağlar. Günlük olağan yaşantınızla, zihinsel ve ruhsal gelişiminiz arasındaki dengenin kurulmasını sağlar. Para getiren bir taş olduğu düşünülür ve bu amaçla kasalara koyulur. Takıntılara karşı iyi gelir. Soğuk algınlığı, astım, guatr, bronşit ve alerji tedavisi için boyun bölgesinde kullanılır. Boğaz ve tiroid enfeksiyonlarını tedavide diğer taşlardan üstündür. Sol elde oynandığında bedenin elektiriğini toplar. Elektrik yükünü azalttığı için depresyona karşı da faydalıdır. Ağrıyan yerlere koyuldugunda ağrıları hafifletir. Kullanılan kehribarın, ağrıyan yerin büyüklüğü kadar olması etkisini güçlendirir.
Krizopras: Çok güzel ışıltıları olan bir taştır. Nörotik durumlarda dengeleyici ve iyileştirici özelliklere sahiptir. Depresif durumlarda ise rahatlatıcı özellikleri vardır. Kişinin problemlerini görmesine yardımcı olarak, kendini tanımasını sağlar ve iç huzuru verir.Seks konusunda kaygıları olanlar ya da seksüel bozukluk taşıyan kişiler bu taşı kullandıkları takdirde bir çok cinsel problemi de halletmiş olurlar. Bu taş aynı zamanda kişisel yeteneklerin ortaya çıkmasında da büyük rol oynar.
Kuvars: Tedavi edici nitelikleri en yogun taşlardan olan kuvarslar; beyin fonksiyonlarını uyarır. Kişsinin çevresinde oluşan negatif enerjiyi yokeder ve pozitif enerjiyi toplar. Tene temas ettirilerek kıyafet altında taşındığı takdirde, kişiyi diğer insanların negatif enerjilerinden korur. (Pozitif insanlar arasinda iseniz kristalinizi görünür şekilde takın. Böylece etrafınızdaki insanların pozitif enerjilerini kendi içinde toplar.) Dikkat edilecek husus; eğer kristalinizi çok uzun süre kullandıysanız enerjisi tükenebilir. Toplamış olduğu negatif enerjiyi gerisin geri size aktarmaya başlayabilir. (Bunu baş ağrısı, mide bulantısı şeklinde hissedersiniz.) Bu durumda kristalinizi tekrar kullanabilmek için yıkayarak, ya da bir gece topraga gömerek temizlemeniz gerekir. Kristalinizi bir ametistin yanına bırakmanız da temizlenmesini sağlar. Bunun için iki kristal alıp, birisi temizlenirken diğerini kullanmaya devam edebilirsiniz. Pembe kuvarslar (Rose Quartz) kişinin kendisiyle barışık olmasını ve kendisini kabullenmesini sağlar. Özgüven duygusunu güçlendirir. Kişinin endişelerinden kurtulup yaşama sevinci duyması için güç verir. Çevresindeki güzelliklere karşı duyarlılıgını artırarak ümitsizlik ve kötümserlik duygularını yokeder. Yatıştırıcı etkisi ile kalbi rahatlatır ve duygusal acıların çabuk geçmesini sağlar. Alkolikler için de ayrica tavsiye edilen bir taştır. Rutil kuvarslar, sıkıntılı bir günün getirdigi olumsuz duygu ve düsüncelerin çözümlenerek uzaklaştırılmasını sağlar. Zihin açıklığı ve özgürlük duygusu verir. Gerilimlerin çözümlenerek yokedilmesine yardım eder. Dumanlı kuvarslar, duyguları güçlendirir. Başarısızlık korkusunun yenilmesini sağlar.
Labradorit: Kişinin geçmişini ve güncel yaşantısını çözümlemesine yardım eder. Ruhsal bakımdan gelişme amacıyla kullanılır.
Lapis Lazuli:Kararlı ve etkili enerjisiyle, görmezden geldiğiniz olaylara bakmanızı sağlar. Ruhunuzun hakikate ulaşma arzusunu kuvvetlendirir. Akılcı olmayan düsünceleri netleştirir ve düsüncelerinize yogunluk kazandırır. Küçük çocuklari korkularından uzaklaştırır. Kaygıyı azaltır ve kişiyi canlandırır. Zihin açıklığı ve aydınlanma amacıyla kullanılır. Derin düsünceye yardımcı olur. Küçük çocukları korkularından ve solunum yolu hastalıklarından uzak tuttuğu için çocuk taşı da denir. İskeleti kuvvetlendirir, tiroid bezlerini harekete geçirir. Tansiyon ve kaygıyı azaltıcı, canlandırıcı etkisi vardır. Zihinsel açıklık ve aydınlanma için kullanılır. Yaratıcı ifade, fiziksel yetenekler ve iletişim yeteneğini kuvvetlendirir. Terazi, yay ve balık burçlarının taşı olarak bilinir.
Malahit:Kalbi kuvvetlendirir,suçluluk, kendini kabullenmeme gibi olumsuz duyguların getirdiği sınırlamalardan kurtarır. Korku ve heyecanı gidererek, cesaret ve istekliliği artırır. İçe gömülen acıları ortaya çıkarır ve onların çözümlenmesine yardım eder. Böylece kişi, taşıdığı keder ağırlığını üzerinden atarak eski nesesine kavusur. Duyguları belirginleştirdiğinden dolayı, aşırı duygusal kişilerin hassas oldukları dönemlerde bu taşı kullanmaması tavsiye edilir Ağrıları gidermek amacıyla, ağrıyan bölgenin üzerine koyularak kullanılır. Ancak, taşın büyüklügü ağrıyan bölgenin büyüklüğü kadar olmalıdır. Mide bulanması, araba ya da deniz tutması gibi durumlarda iyi gelir. Karın ağrısı, adele kasılmaları ve romatizmaya karşı faydalıdır. Sakinleştirici özelliği dolayısıyla, uyumaya yardım eder.
Mercan:Başta sedef hastalığı olmak üzere, pek çok cilt hastalığının tedavi amacıyla kullanılır. Kalbi ve dalağı kuvvetlendirir. Ruhsal anlayışı güçlendirir. Saflığın ve dengenin korunmasını sağlar. Aile içinde ve arkadaşlar arasında saygınlığın güçlendirilmesine yardımcı olur. Atılacak adımlarda bilinçli ve kararlı olmayı, olumsuz yargılamalara karşı güçlü olmayı sağlar. Onaylanmama korkusu ile girişilemeyen baslangıçlar için kişiyi yüreklendirir. Elestiri ve zitlasmalar ile karsilasildigi durumlarda kararliligin sürmesini saglar. Nazara karşı kullanılır. Konsantrasyon eksikliğini giderir.
Oniks: Kimi yerlerde zaman zaman "Ayrılık Taşı" diye de bilinir,kaygı azaltıcıdr, kadın/erkek kutuplaşmasını dengeler ve ilikleri kuvvetlendirir. Kontrol ve denge unsuru bir taş olan Oniks, bağımlılıklardan kurtulmaya da yardım eder. Değerli bir taştır ve kişinin konsantrasyonunu sağladığı gibi nazara karşı da kullanılır.Gelecek kaygılarını yok ettiği gibi kişilerde farkındalığı da sağlar. Cinsel dürtüleri azaltır. Konsantrasyonu sağlar.Çeşitli renkleri olan Oniks, kişinin hangi konuda enerji desteğine ihtiyacı varsa onu sağlayan bir taş olarak da bilinir.
Opal:Özellikle mücevheratta kullanılan Opal, insanın avuç içi ısıyla renk değiştirme özelliğine de sahip yegane taşlardan biridir. Eklem iltihabına iyi gelir. İnsani duyguları güçlendirir. Ruh temizliğini korur, umudu güçlendirir. Yüksek başarı taşıdır. Görme duyularını güçlendirip, sezgi arttırıcı etkisi vardır. Üst bene ulaşmak için kullanılabilir.
Peridot: Kalp, pankreas, dalak ve cigerler üzerinde olumlu etkileri vardır. Doku bozulmalarını önleyici özelliklere sahiptir. Beden-zihin dengesini sağlar. Neşe ve sevinç hissi verir. Böylece diğer insanlara da sevgiyle bakılmasını sağlar. Kişinin yaşam enerjisini, canlılığını korumasını sağlar. Kişiyi verici olmaya yönlendirir. İyimserlik verir ve küçük gelişmelerden sevinç duyulmasını sağlar. Nedensiz duyulan korkulara karşı iyi gelir. Kaygıyı azaltir. Kişinin iç dünyasını farketmesini sağlayarak kişisel gelişimi hızlandırır. Çevreyle iletişimi mükemmelleştirir. Kıskançlık, egoistlik ve duygusal soguklukları yokeder.
Rodonit: Geçmişe takılıp güncel yaşamdan uzaklaştıgınız anlarda bu taşı kullanmalısınız. Kişinin içinde bulunduğu ana ilgisini canlı tutar.Kişiyi geçmise bağımlılıktan ve geçmişe duyulan özlemden kurtarır. Günlük yaşamda başarılı olmaya yardımcı olur..
Safir:Sinirleri sakinleştirir ve konsantrasyonu artırır. Aşkta sadakati sağlar, yanlış davranışları engeller. Kalp ve böbrekleri kuvvetlendirir ve tüm salgı bezlerini harekete geçirici özelliği vardır, kişiye güven verir. Kuşkuların yokedilerek ruhsal gelişime açık hale gelinmesine yardımcı olur. Kişiye şefkat duygusu vererek ruhsal duyarlılığını artırır. Özgürlük hissi verir. Psisik yetenekleri artırır.
Sitrin:Sitrin masaj yağlarını etkinleştirmek için de kullanılır. Sarıdan açık kahveye doğru giden bir renk yelpazesi oluşturan sitrin, birçok hastalığın iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. Böbrek, kolon, ciğerler, hazım organları ve kalp için yararlıdır.. Kendine güveni güçlendirir, insanın kendine zarar verici eğilimlerini yok eder. Bu taş yağa enerji vererek, dolaşımı hızlandırır ve deriye daha iyi nüfuz etmesini sağlar. Sitrini ucu aşağı gelecek şekilde boynunuzda taşımanız gerekmektedir. Bu size güven ve evrensel güç sağlar. Bir diğer adı da Tüccar Taşı olan Sitrini, bazı inanan kişiler kasalarına koyarlar. Bunun nedeni onların parasal güçlerini arttırdıklarına inancıdır. Bazı kişilerde onun talihsiz bir taş olduğu fikrindedir ve her ne olursa olsun ona el sürmemeye çalışırlar. Astrolojide aslan ve başak burçlarının taşlarından biridir. Tedavi edici enerjinin meydana çıkmasını sağlar
Sodalit: Konsantrasyonu artırmak amacıyla kullanılabilir. Kişiyi hem bu dünyanın gerçeklerinde tutar, hem de ruhuyla güçlü bir bag kurmasını sağlar. Depresyona giren kişilerin, uyuşturucu madde kullanan kişilerin normal hallerine dönmesine yardım eder. Duygularını ve düşündüklerini kolayca ifade edemeyen kişilerin bu taşı boyun bölgelerinde kullanmaları onları rahatlatır.
Topaz:Zihin karışıklığı ya da kan dolaşımı bozukluğu nedeniyle ortaya çıkan uykusuzluk problemlerinde, boyun bölgesinde kullanılan topaz; zihni sakinleştirir, bedeni gevşetir ve böylece onu kullanan kişinin gün sonunda dinlendirici bir uykuyla uyuyabilmesini sağlar. Bu taşın sağlıksız insanları sağlığına kavuşturduğu, onları korkaklıktan ve ahlaksızlıklardan koruduğu bilinir. Turuncu renkteki topazlar; cesaret, nese ve hoşnutluk duygularını kuvvetlendirir. Şeffaf topaz, ruhsal bakımdan gelişmeye yardımcı olur.
Turmalin:Endokrin (hormon) sisteminin dengelenmesine yardımcı olur ve uyku verir. Beden-zihin ikilisini kuvvetlendirici özelliğinin yanı sıra duyarlılık ve anlayışı da arttırır. Konsantrasyon ve sezgisel güçleri arttırdığı gibi, koruyucu etkileri de bulunur. Pozitif ve negatif kutuplara sahip, elektriksel özellikleriyle çok değişik ve olağandışı bir taştır. Çeşitli renklerde ve karışık renk biçimlerinde bulunan cinsleri vardır. Mücevher ve süs eşyası yapımında çokça tercih edilen bir taştır.
Yakut: Güzelliği ve sertliği nedeniyle en değerli taşlardan biri olarak kabul edilir. Ona, Hindistan’da "Değerli Taşların Efendisi" adını yakıştırmışlardır. Amerika, Avrupa’da çıkarılmasına rağmen Hindistan ve Güneydoğu Asya Yakut?un anavatanıdır. Elmas?tan sonra en sert değerli taştır. Kan dolaşımına pozitif canlandırıcı etkisi vardır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kişiyi sınırlamalarından kurtardığı gibi, kendinden fazla diğerlerini düşünmesine yol açar. Cesaret, ruhsal gelişme, liderlik, mutluluk duygularını arttırır.
Yeşim Taşı: Zihinsel odaklanmayı gerektiren çalısmalarda yardımcı olur. Içiniz korku ve endişeyle dolduğunda huzur ve güven verir. Kişinin kendini zayıf ve güçsüz hissettiği anlarda yeşimi kalbinin üzerine koyması içini rahatlatır. Elde tutulduğunda ısınarak rahatlatıcı bir his verir. Kendisini taşıyan kişilere akıl, cesaret ve adalet duyguları verir. Kazanılan başarının sonucunda insanın içinde doğabilecek olan kibir duygusunu engeller. Günlük kullanım için çok uygun bir taştır. Dengeli ve iyileştirici olan yeşil rengin etkisine sahiptir. Mücevher olarak özellikle konuşmacılar ve ögretmenler tarafından kullanılabilir. Pisliklerin bedenden atılmasını sağlar.
Zümrüt: Beden-ruh-zihin için tonik vazifesi görür ve kuvvetli bir duygusal dengeleyicidir. Başarısızlık hissinden kurtarır ve yaşama karşı duyulan minnet duygusunu güçlendirir. Kişiye sevgi duygusu verir. Yaşama sevincini artırır. Arkadaşlık, evlilik ve aile bağlarını güçlendirir. Bağışıklık sistemi,sinir sistemi, kalp, ciğer ve böbreği kuvvetlendirdiği bilinir.
|
|
|
% 100 Beyin Gücü |
Yazar: Archilles - 23-05-2016, Saat: 16:44 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
 |
Bir düsünsenize, insanoglu tüm islerini tek parmakla yapiyor olsa idi, o zaman 10 parmakla donatilmis olarak dogmazdik. Eger beyin hücrelerimizin sadece %10'u mutlu, seviyeli bir yasanti sürdürmeye yetse idi, kafamiz tam 10 kati daha fazla hücre ile dolu olmazdi. Aslinda, insanoglu dünyada beyin kapasitesinin % 100'ünü kullanmayan tek varliktir. Insanoglu ayni zamanda, beraber yasadigi diger canlilar ile sürekli uyumsuzluk halindeki tek varliktir.
Yunuslar da benzer bir beyin ile dona -tilmislardir, ancak onlar beyin kapasitelerinin tümünü kullanarak yasamlarini akilli, eglence sever, çevreleri ile uyumlu varliklar olarak devam ettirmektedirler. Insanlarin da daha fazla beyin kapasitesinin kullanimi ile daha mutlu, daha uyumlu bir yasam sürebilecegini söylemek yanlis olmaz. Siz hiç, beyninin % 100'ünü kullanan birisinin suç, savas, açlik, salgin hastalik, ön yargi ve çevre katliami ortamlarinda olabilecegini düsünebiliyor musunuz ?
Baska bir deyisle, bizler de ayni diger canlilar gibi mükemmel yaratilmisiz; ancak, onlar gibi tüm potansiyelimizi kullanamiyoruz. Neden? Belki, bizler diger canlilar gibi enerji kaynagina nasil baglanacagimizi artik bilemiyoruz ya da kendi özgür irademizi kullanma konusu umurumuzda degil. Belki de özgür irade, sadece bedeninin tepkilerine cevap veren % 10 kullanimli insanlar için çok karmasik bir ifade.
Bu potansiyelin kullanilmamasinin nedeni ne olursa olsun, burada da kullanmazsan kaybedersin gerçegi ortaya çikmakta ve normal bir insan yanlis kullanim veya kullanil-mama yüzünden günde 100.000 beyin hücresini kaybetmektedir. Bu potansiyel degerlendirilmedikçe de, kisinin durumu zamanla daha kötüye gitmektedir. Sizce neden alzheimer, parkinson gibi hastaliklarin orani dünyanin dogum orani ile ayni oranda büyümektedir. Peki, çözüm ne?
Gerçekten de beynimizin tam kapasitesini kullanabilir, bu sayede yasam kalitemizi yükseltebilir miyiz? Tabiî ki yapabiliriz. Hafiza kaybina ugramak yerine hafiza sihirbazi, en basit problemlerden bunalan kisi yerine yaratici bir dahi, mutluluktan uzak, tekdüze yasam tarzi yerine diger canlilar ile tam ve degisken bir uyum içerisinde olmayi ögrene- biliriz.
Aslinda yasam düsündügümüzden daha zor. Parasizlik, kötü geçen çocukluk ya da çevremizdeki diger insanlar, dis etken olarak insanin kisiligini etkiler. Ama tüm olumsuz-luklara ragmen, kötü baslangiç yapip sonra da istikrarli, mutlu bir yasam kuran insanlar da vardir. Bu kisiler, kendini yetistirmenin ve sürekli gelistirmenin faydalarini fark etmis, ögrenmis insanlardir. Kisi, kendini tanima sürecini gelistirdikçe, aslinda içinde bulundugu konumu veya durumu ile ilgili gerçegin, tamamen kendi bilinçli, içgüdüsel veya tepkisel seçimlerinden kaynaklandigi fark eder.
Aklin ve vücudun tam ve dogru kullanimi ile kisinin kendini daha iyi hissetmesi, dolayisi ile ruhsal gelisimi, daha bilinçli bir yasam tarzi seçmesini saglar.
Birçok insan tekdüze günlük hayata takilmakta, sadece tepkisel davranislar sergilemekte böylelikle çevresindeki birçok olasiliklari ve seçenekleri görememektedir. %100 beyninizi harekete geçirmek için asagidaki beyin jimnastigi testini yedi gün boyunca deneyin ve bu kisa süre içerisinde ne kadar yol aldiginizi görün.
Testteki her bölüm beyninizin baska bir bölgesini çalistirmaktadir.
1.Vücudunuzu degisik yeni yöntemler ile sinayin. Normalde hangi elinizi kullaniyorsaniz bir günlügüne saçinizi taramak, dislerinizi firçalamak, çayinizi karistirmak gibi basit islemlerde elinizi degistirin. Gözünüzü kapatin ve esyalari hissederek odanizin içinde dolasin. Sesleri dinleyin, çevredeki kokulari duymaya çalisin. Yere düsen esyalari ayaginiz ile almaya çalisin, kapiyi, buzdolabini ayaginiz ile kapatin. Okudugunuz kitaptan bir sayfayi yan tutarak, bir sayfayi da ters tutarak okumaya çalisin.
2. Normalde sorgulayip, elestireceginiz bir kisi hakkinda onu onurlandiracak bir iltifat bulmaya çalisin. Kisi hakkindaki yarginizi sorgulayip, kendinizi onun yerine koyup durumu tekrar gözden geçirin.
3. Buzdolabinizi açip, birkaç saniye içindekileri gözden geçirin. Kapatip içinizden tekrarlayin. Ayni seyi bir oda içindeki esyalarda, bir magaza vitrinindeki kostümlerde, duvarda asili detayli bir resimde deneyin. Adetleri, büyüklükleri, renkleri hatirlamaya çalisin.
4. Her gün bes dakika kendinizi baska bir insan yerine koyun. Sizin su anda oldugunuz durumda o kisinin neler hissedebilecegini, neler düsünebilecegini hayal edin.
5. Kendinizi moralsiz veya keyifsiz hisset -tiginizde, hayatta en çok istediginiz seyin ne oldugunu hatirlayip, basarili olmaniz için ne yapmaniz gerektigini tekrarlayin. Ne zaman negatif bir düsünceye kapilirsaniz, kafanizda yarattigimiz bu küçük pozitif filmi tekrarlayin.
6. Gün içerisinde her saat basi, birkaç saniye için önceki saat içerisinde ne oldugunu düsünün. Günün sonunda, tüm günün bir degerlendirmesini yapin. Hatirlayamadiginiz küçük parçalar sizin gün içerisindeki çok fazla bilinçli olmadiginiz dakikalari gösterir.
7. Günlük hayatiniza adaptasyon ve esneklik kazandirmak için her gün farkli bir sey yapin. Alisverisinizi degisik dükkândan yapin. Eve gelis yolunuzu degistirin. Evde ekmek veya kek pisirin. Farkli bir spor yapin. Kendinizi yeni bir komsuya tanitin.
Her gün ayni seylerin yapilmasi beynin hep ayni bölümlerinin kullanilmasina, diger bölümlerin körelmesine yol açar. Unutmayin çesitli, farkli uyarimlar, beyin kapasitesinin kullanimi için en önemli anahtardir. Ayni zamanda sizi yoran, sizi zorlayan, rahatsiz eden aliskanliklarinizi birakmanizi da kolaylastirir.
Istediginiz rüyayi görmeyi veya uyandiginizda gördügünüz rüyayi hatirlamayi istemez misiniz ?
|
|
|
İnsan Beyninin İnanılmaz Kapasitesi |
Yazar: Archilles - 23-05-2016, Saat: 16:36 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
 |
Beyin fizyolojisi alanında araştırmalarıyla dikkat çeken akademisyen Sinan Canan, insan beyninin kocaman bir bellek olduğunu belirterek, “İnsan hafızası bizim teknolojimizi aşan bir durum. Ancak bilgisayara benzeterek bir tahminde bulunabiliyoruz. Yaklaşık 20 milyar civarındaki hücre ve bunlar arasındaki bağlantıları hesaplarsak yaklaşık 2,5 milyon gigabyte hafızamız var. Bu 300 yıl süren bir HD filmi kaydetmek demektir” dedi.Uludağ Üniversitesi Mete Cengiz Kültür Merkezi'nde öğrencilerle bir araya gelen akademisyen Sinan Canan, beynin nasıl çalıştığı ve özellikleri konusunda çarpıcı bilgiler verdi. Beyin fizyolojisi konusunda araştırmalarıyla dikkat çeken Canan, beynin bilgisayara hiç benzemediğini söyledi. Bir santimetreküplük beyin dokusu içinde bulunan hücreler arası bağlantıların sayısının Samanyolu'ndaki yıldızlardan daha fazla olduğunu belirten Canan, "Beyinde iki tane birbirine benzeyen sinir hücresi yok. Beyindeki bağlantı haritası sayesinde hepimiz tek ve ayrı bireyler olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Hücreler dallı budaklı gibi görünebilir. Uzantıların çoğu hücrelerin antenleri. Binlerce hücreye sinyal gönderiyorlar. Sadece karmaşıklık, hücredeki dal budaklığında değil. Hücrelerin içine de bakmak lazım. Hücrenin içinde halatlar, teleferik sistemleri ve aktarım rayları bir sürü sistem var. Çok yoğun bir protein yapısı mevcut" dedi.Sinan Canan, beynin ön orta kısımların yüksek kişilik özelliklerini içeren kodları bulundurduğunu kaydederek, “Bu bilgiler doğuştan veya daha sonra hasar görürse toplumdaki uyumsuz ve suçlu kişiliklerin ortaya çıkması son derece kolay hale gelir” diye konuştu.
“BEYNİMİZİ HİÇ KULLANMIYORUZ”
Hücre içerisinin ayrı bir alem olduğunu kaydeden Canan, beyin hücresini çorbaya benzetti. Hücre içindeki bazı bölümlerde klasik fiziğin ortadan kalktığına dikkat çeken Canan, “Bu kadar karışık bir şeyle uğraşıyoruz. Sinir sistemini böyle işlevsel yapan şey, hücreler arasındaki bağıntılar. Bizim için önemli olan beynin ağırlığı değil, hücreler arasındaki bağlantıların ve bunların kalitesidir. 1980'lere kadar sinir sistemi ile ilgili bütün ders kitaplarında ‘doğduktan sonra beynin sinir hücresi yapmayacağı' anlatılırdı. ‘Sinir hücresi öldü mü, beyniniz gider' mantığı vardı ama bugün artık biliyoruz ki, beynimizin birçok yeri harıl harıl hücre üretme yeteneğine sahip. ‘Beyin değişmez' düşüncesi rafa kalktı. Beynimiz inanılmaz bir yapıya sahip. Bu yüzden bilgisayara benzemez. İşlemcisi sökülen bir bilgisayarın monitörünün işlemci görevini üstlendiğini gördünüz mü? Beynimizde inanılmaz bir potansiyel var. Herkes soruyor ya, biz beynimizin kaçta kaçını kullanıyoruz? Aslında biz beynimizi hiç kullanmıyoruz” ifadelerini kullandı.
"İNSAN HAFIZASI 2,5 MİLYON GB"
Hafıza konusunda dikkat çekici açıklamalarda bulunan Canan, şöyle devam etti:
“İnsanlığın hafızası ne kadar? ‘Benim niçin hafızam doldu?' diye bir düşünce var. İnsan hafızası bizim teknolojimizi aşan bir durum. Ancak bilgisayara benzeterek bir tahminde bulunabiliyor. Yaklaşık 20 milyar civarındaki korteksimizde hücre var. Bunlar arasında trilyon kere bağlantı olursa yaklaşık 2,5 milyon GB hafızamız var. Gördüğünüz gibi kocaman bir bellek. Bu hafıza 300 yıl süren HD filmi kaydetmek anlamına geliyor ama mesela ilkokuldaki bir hatıranızı hatırlayın, detaya girin. Hiçbir dijital filmde böyle bir çözünürlük yok. Aslında beynimizin hafıza kaydı sınırsız.”
KAYNAK : İHA
|
|
|
EVDE MEDİTASYON NASIL YAPILIR |
Yazar: EvrimBilge - 23-05-2016, Saat: 15:05 - Forum: MEDİTASYON
- Yorum Yok
|
 |
Evde Meditasyon Teknikleri
Meditasyon konusunda uzun yıllardır sürdürdüğüm kendi sağlıklı yaşam deneyimlerime dayanarak, sizlere evde meditasyon tekniklerinden bahsetmek istiyorum. Kendinizi yorgun, sinirli, bitkin hissettiğiniz anlarda veya herhangi bir durumdan dolayı rahatsız hissettiğinizde sorularınız tümünün cevabını kendinizde bulacağınızı unutmayın. O zaman şimdi meditasyonla kendimize dönme, benliğimizi anlama zamanı...
Meditasyon kavramı için günümüzün stresle başa çıkabilmek ve beden ile ruh arasındaki soyut toksinleri derinlemesine dışarı vurabilmek adına başvurulan muhteşem bir yoldur. Keza, geçilen her aşama ile birlikte beden yapınızın güçlenmesine, kronik ağrıların geçmesine ve uzun senelerdir baş ettiğiniz depresyondan kurtulmanıza yardımcı olan meditasyon, eski günlerinize nazaran daha huzurlu ve çok daha mutlu bir yaşam sürdürebilmenize imkân tanır. O meşhur tabiriyle de tanımlayacak olursam, Meditasyon insanoğlunun bilinmeyene doğru açmış olduğu bir kapıdır. Bireyin kendi öz benliğini sorgulama ve aslında gerçekten kim olduğunu araştırmaya sevk eder. Pek çok kültürde vazgeçilmez bir yaşam biçimi olarak benimsenen ve insanların hayatlarını bu felsefe doğrultusunda şekillendirmelerini sağlayan meditasyon da, inanç ile umut kavramlarına bambaşka bir bakış açısı kazandırabilirsiniz. Tabi bu aşamalar esnasında da, uygulayacağınız yöntemler sayesinde, sağlık adına pek çok kalıcı ve olumlu çıkarımlar elde edebileceksiniz. Peki, siz bu felsefeye dahil olmak ve hayatımızı da bu bakış açıları eşliğinde şekillendirmek istediğimiz de nasıl bir yol izlemelisiniz?
Meditasyon yapmak için özel bir mekan veya zamana ihtiyacınız yoktur. Benliğinize inanıp, konu hakkında kendinizi hem fizik, hem de zihinsel anlamda geliştirmeye yöneldiğiniz her an her yerde meditasyon sizin için doğru bir seçenek olacaktır
.
Evde Yapılan Meditasyon Yöntemleri
Öncelikle meditasyonun birbirinden farklı duruş şekilleri ve yöntemleriyle yapılabildiğini meditasyonla ilgili azılarımda belirtmiştim. Eğer meditasyona yeni başlıyorsanız, başlangıç aşamasında aşağıdaki önerilerimi dikkate almanızı isterim;
- Dik ve rahat bir şekilde oturun, böylelikle dikkat dağınıklığı ve uyku gibi sorunlarla karşılaşmamış olursunuz.
- Sırtınızı baş ve boynunuzla aynı seviyede olacak şekilde dik tutun ve vücudunuzu gevşetmeye başlayın.
- Düzenli ve koordineli aralıklarla nefes alıp verin. Nefes alışverişleriniz esnasında mümkün oldukça nefesinize yoğunlaşmaya özen gösterin. İnip çıkan karnınıza odaklanın.
- Herhangi bir dikkat dağınıklığıyla karşılaştığınız anlarda ise, düşüncelerinizi nefes alışverişlerinize yoğunlaştırın.
- Dikkatinizi dağıtabilecek tüm unsurları kendinizden uzaklaştırmak için gözleriniz kapalı olmalıdır.
- Tüm aşamaları yaklaşık 20 dakika devam ettirildikten sonrayavaşça eski pozisyonunuzu alın. Gözlerinizi açın, etrafınızı dikkatlice inceleyin ve yerden kalkış aşamanızı mümkün oldukça acelesiz bir şekilde gerçekleştirin.
Belirttiğim kısa ve pratik yöntemlerle evinizde rahatlıkla meditasyon yapabilir ve böylece hissetmek istediğiniz arzu, ferahlık ve zindelik hissine çabucak kavuşabilirsiniz.
|
|
|
NİKOLA TESLA - ÖLÜM IŞINI (TELEFORCE) |
Yazar: Emka - 23-05-2016, Saat: 14:27 - Forum: NİKOLA TESLA
- Yorumlar (1)
|
 |
DÜNYA TARİHİNİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN ÇILGIN MUCİTLERİNDEN SAYILAN NİKOLA TESLA, 1930 YILINDA YÜKLÜ PARÇACIK IŞINI TEKNOLOJİSİYLE ÇALIŞAN TELEFORCE İSİMLİ BİR SİLAH İCAT ETTİ.
Tesla’ya göre icat ettiği ölüm ışını, 320 km içindeki 10.000 uçaktan oluşan dev bir askeri birliği yok edebilecek güçteydi.
Tesla, bu ölüm makinesini bazı ufak testlere tabi tutmuş ve başarılı sonuçlar almıştı ancak ne mutlu ki bu icat hiçbir gerçek savaşta kullanılmadı.
Dünyadaki oteriteler Tesla’ya, bir toplantı yapıp bu silahı kendilerine tanıtmasını teklif ettiler fakat Tesla bu isteği reddetti.
Kullanıldığı tüm savaşları bir anda bitirebileceğini savunduğu bu silah projesinin yanlış kişilerin ellerine geçerse çok felaket sonuçlara yol açacağını bilen tesla, silahın prototipini asla bir kağıt üzerine çizmedi ve hep aklında taşıdı.
Tesla asla Edison gibi politik düşünen bir sistem adamı olmamıştı. O tam anlamıyla bir bilim adamıydı. Buluşlarını para ve şöhret kazanmak için değil tamamen kendi tutkuları doğrultusunda tasarlıyordu. Tesla, Teleforce silahının dizaynı kimsenin eline geçmeden 1943 yılında öldü.
|
|
|
HAARP Teknolojisi |
Yazar: Emka - 23-05-2016, Saat: 13:27 - Forum: Haarp
- Yorum Yok
|
 |
HAARP Teknolojisi
HAARP'in gerçek amaçları söyle özetlenebilir: Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak, geniş kitlelerin düşüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol edebilmek, istenilen ülkelerin iletişim sistemlerini çökertmek. Temel prensipleri, Tesla'nın 100 yıl önce geliştirdiği fikirlere dayanıyor.
ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra, bugünlere kadar gelen süre içerisinde, çeşitli çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri "kara bilim" oldu. "Kara bilim" basta ABD olmak üzere büyük devletlerin, dünyayı kendi hegemonyaları altında tutabilmek için yaptıkları bilimsel teknik araştırmalara ve üzerinde çalıştıkları çeşitli projelerin toplamına verilen ad. Bu projeler büyük ölçekli ve büyük bütçelerle yürütülen, gizli veya yan gizli projelerdir. Saldırı/savunma silahları üretimi, gözetim sistemleri ve düşünce kontrolü üzerine yapılan çalışmalar, doğayı manipüle etme amaçlı araştırmalar, bu projelerin içeriğini oluşturur.
Söz konusu projeler gizli olduğu için, ortalıkta pek çok rivayet dolaşmaktadır ve elimizde bu projeler hakkında çok da fazla bilgi yoktur. Buna karşın, bu projeler içinde çalışan bazı insanlarını çalışmalarını deşifre etmesi, insanlık dışı bir bilimi kabul etmeyen araştırmacıların ve bilim insanlarının çabaları, devletler arasındaki çelişmeler ve nihayet bu projelerin bazılarının gizli kalamayıp ister istemez su yüzüne çıkması sonucu, söz konusu projeler hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz.
Bu projelerin ilki, 2. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştirilen Manhattan Projesiydi. 1941 yılında çalışmalarına başlanan Manhattan Projesi'nin konusu atom bombasının üretimiydi. Bu projenin gerçekliği Hiroşima ve Nagazaki'de acı bir biçimde kanıtlandı.
Gerçek olduğu en son kanıtlanan girişim ise ECHELON Projesi oldu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD önderliğinde, İngiltere, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kanada arasında yapılan Ukusa Antlaşması'nın uygulamalarının 1980'lere yansıması olan ECHELON sistemiyle; tüm e-postalar, "chat" tipinde iletişim biçimleri, faks, teleks, telefon haberleşmeleri gözlenebiliyor. ABD ve diğerleri yıllardır bunun bir komplo teorisi olduğunu, ECHELON Projesi diye bir proje olmadığını iddia ediyorlardı. Geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan gelişmeler ise ECHELON'un gerçekliğini ortaya koydu. Basında ve internette çıkan haberlere göre, ABD'nin yukarıda adi sayılı diğer devletler ile birlikte casusluk yapması ortalığı karıştırdı. Fransa, ABD ve İngiltere'ye karşı hukuki işlemlere başvurmaya hazırlanıyor. Alman ve İtalyan parlamentoları ise konu hakkında araştırma başlattı. Avrupa Parlamentosu, Bilimsel ve Teknolojik Seçenek Değerlendirme Dairesi (STAO), konu ile ilgili özel bir rapor hazırladı. Avrupa Parlamentosu'nun konuyla ilgili raporu 22 Şubat'ta Özgürlükler Komitesi'nde ele alınacaktı. Şimdiye kadar varlığı kabul edilmeyen ECHELON'un adi, Amerikan Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) Şubat ayında internete verdiği, gizlilik derecesi olmayan belgelerden bazılarında da geçiyor.
İşte HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program) Projesi'nin de bu tip bir kara proje olduğuna dair ciddi iddialar ve çalışmalar var.
HAARP: Sadece bir akademik araştırma mi?
High frequency Active Auroral Research Program (HAARP) dünyanın en büyük ve en güçlü radyo transmiterlerinden (iletici) birini imal etme projesidir. Proje, Amerikan Hava ve Deniz Kuvvetleri tarafından ortaklasa finanse ediliyor. 30 milyon dolarlık programın yürütme görevi ise Alaska Üniversitesi'nin. Proje, Alaska/Gakona'nın 11 mil doğusunda hâlâ inşa halindedir. 1993 yılında uygulamaya konan programın 2002 veya 2003 yılında tamamlanması bekleniyor.
HAARP dev antenlerden sinyaller gönderecek yüksek frekans transmiterlerinden ve bunun dışında 19 enstrümandan ibaret. Geçen yıllarda 48 anteni inşa edilmiş olan ve 5 arc'lik bir alana yayılan HAARP, program tamamlandığında her biri 2 tane 10 kilowattlık radyo transmiterli 180 antene sahip olacak ve 33 acr'lik bir alana yayılacak. Enerji için dizel jeneratörler kullanılacak ve 3.6 megawattlık radyo sinyalini İyonosfer'e gönderme kapasitesine sahip olacak. Kısaca HAARP, inanılmaz güç düzeylerinde ELF (extremely low frequencyson derece düşük frekans) ve VHF (very high frequency çok yüksek frekans) transferine yetenekli, dünyanın en büyük radyo frekansı (RF) transmitteri olacak.
HAARP'ın sıradan bir radyo istasyonundan farkı daha güçlü olması ve antenlerinin yönlendirilebilir ve belirli bir noktaya odaklanabilir olması. Bunun anlamı 3.6 megawattlik radyo sinyali sadece gelişigüzel bir şekilde dışarı yayılmayacak, bunun ötesinde, bu radyo sinyalleri bir isinin içinde yükselebilecek. Bu isinin parlaklığı radyo mühendislerinin "effective radiated power" (ERPetkili isinsallaştırılmış enerji) olarak adlandırdıkları şey. HAARP'in tamamlanmış hali 4.7 gigawatt civarında ERP'ye sahip olacak.
Desinatörieri HAARP'in enerji üretmeyeceğini, sadece kendine yüklenen enerjiyi istenen belirli noktalara transfer edeceğini belirtiyorlar.
Konuyu daha iyi kavrayabilmek için Daily News gazetesinden Doug O'Harra'nın verdiği bir örneği aktaralım. iki elektrik ampulü düşünün. Bu ampullerin bir tanesi 100 watt diğeri 1000 watt. Onları bir alanın ortasına yerleştirin. 1000 wattlik ampul 100 wattlik ampulden 10 kez daha parlaktır. 10 kat fazla enerji yayar. Şimdi, 100 wattlik ampulü ışığın ısınını 10 kez parlaklaştıran bir reflektör (yansıtıcı) ile birlikte bir elektrik fenerinin içine yerleştirin. Elektrik feneri 1000 wattlik bir ERP'ye sahip olacaktır. Eğer bu size çevrilirse, 100 wattlik elektrik feneri 1000 wattlik ampul gibi parlak görünecektir. Hâlâ sadece 100 watt gönderiyor fakat sinirli bir yerden 1000 wattlik ampul kadar parlak görünüyor olacaktır.
Mühendisler HAARP'in antenlerinin radyo enerjisinin üzerinde elektrik feneri reflektörü gibi hareket edeceğini söylüyorlar. Tonosferin bir bölümü üzerinde, 4.7 gigawatt ERP'ye sahip bir isin içinde, 3.6 mega watt odaklayacaktır.
Eğer HAARP'in bütün antenleri en yüksek frekansına, 10 Mhz civarına, getirilirse ve İyonosfer'in en alçak bölümüne, 5055 mil civarına, hedeflenirse, radyo isini tarafından vumlan alan 30 mil kare civarında olacak. HAARP mühendislerine göre bu, HA" Arp'ın çalışabileceği en dar ve en çok odaklanmış alan. diğer yerleşimlerde ve irtifalarda isin, enerjisini daha geniş bir alan üzerinde yayabilecek.
Aslında HAARP gizli bir proje değil. Amerikan Savunma Bakanlığı da HAARP'ın varlığını diğer projelerde olduğu gibi inkar etmiyor. İnternette HAARP'in kendi web sitesi bile var. Giz ve ihtilaf, amaçlar ve sonuçlar söz konusu olduğunda başlıyor.
Bu ihtilaflı projenin yöneticisi olan John Heckscher'e göre HAARP'in amacı gayet masumane: HAARP, İyonosfer'i dev bir anten olarak kullanabilmek amacıyla, bir İyonosfer yamasını ısıtmak için araştırmacıların kullanabileceği bir alet. HAARP tamamlanıp harekete geçirildiği zaman, dev antenler, ayni zamanda yüksek frekanslı radyo dalgalarını dar bir isinin içinden iletecekler. Bu radyo dalgalan İyonosfer'e gönderilecek.
Bu yüksek frekans radyasyon isini ile, araştırmacılar elektrojetin (aurorasal perde boyunca bir milyon amperlik doğal akımlar) küçük bir parçasını değiştirebilecekler. Elektrojetin gücünün değiştirilmesiyle, İyonosfer'in çok düşük frekansı (extremely low ferquency - ELF) radyo dalgalan üretmek için kullanılması mümkün hale gelecek. Geophysical Institute (Jeofizik Enstitüsü) yöneticisi Syun Akasofu'ya göre HAARP gibi bir araç olmadan, bu frekans genişliğinde yayın yapabilmek için yüzlerce mil uzunluğunda bir antene ihtiyaç vardır. HAARP etkili bir şekilde aurorayı bir çeşit antene dönüştürüyor. Çünkü ELF radyo dalgaları okyanuslara nüfuz edebiliyor. Böylece denizaltılar suyun yüzeyine çıkmak zorunda kalmadan radyo sinyallerini alabilecek. ELF dalgaları ayrıca uzun mesafeli komünikasyonları kolaylaştırabilecek. ELF dalgaları, aynen okyanusa olduğu gibi, yeryüzüne de derinden nüfuz edebilecek. Monitöre bağlı bir alici kullanarak, objelerden dünyanın yüzeyine sıçrayan dalgalar sayesinde tüneller veya gizli yeraltı barınaklarının varlığı ortaya çıkacak. Bu jeologların yeraltı minerallerini ve petrol depolarını bulmak için yıllardır kullandıklarıyla ayni teknik.
Heckscher'e göre HAARP'ın yayacağı sinyaller hükümetin herhangi bir elektrik sinyali için uygun bulduğu güvenlik düzeyinden bir milyon kez daha az tehlikeli. HAARP'ın transmiteri halihazırda 1/3 mega watt güce sahip. Gelecek yıllarda bu rakam 3 megavvatt'a ulaşacak. Heckscher HAARP'ın İyonosfer üzerindeki etkisinin az olacağını basit bir örnekle açıklamaya çalışıyor: Küçük bir elektrik bobmim bir fincan kahveye veya büyük bir nehre daldırmak. Heckscher'e göre HAARP ile yapılacak olan ikincisi.
Akasofu da bu gibi durumlarda hep ifade edildiği gibi, HAARP Projesi'nin doğaya ve insanlara ciddi zararları olacağı iddiasının bir bilim kurgu olduğunu söylüyor. Ona göre projenin, transmiter faaliyet halindeyken o yörede uçan uçaklardaki elektronik ekipman için potansiyel bir tehlikesi var. Fakat buna karşı güvenlik tedbirleri mevcut. HAARP operatörleri Federal Aviation Administration'a HAARP'in iletim takvimini verecekler ve mühendisler yörede uçan uçakların güvenliğini temin etmek için HAARP'a uçak belirleme radarları yerleştirecekler. Ayni prosedür roketler için de takip edilecek.
HAARP'I deşifre etme girişimleri
HAARP'a karşı muhalefet önce internet kanalında başladı. Pek çok insan Alaska'daki şüpheli askeri faaliyetlere dikkat çekmek için interneti kullandı. Protestonun basılı kısmı, daha sonra Alaska'da yaşamaya başlayan bir anti nükleer aktivist Dennis Specht, Nexus adlı dergiye HAARP konulu bir haber gönderdiğinde başladı. Daha sonra, Alaskalı bir politik aktivist ve Anchorage'de bilimsel araştırmacı olan Nick Begich, kendilerini teknokesisler olarak tanımlayan, Arizona/Sedona'da yasayan Patrick ve Gael Crystal ile net üzerinden iletişim kurdu ve onlardan bir Avustralya dergisi olan Nexus'u kontrol etmelerini istedi. Begich kendi memleketiyle ilgili bir konuyu Nexus'a görmekten çok şaşırdı ve makalede zikredilen dokümanları bulup çıkarmak için acilen çalışmaya başladı.
Muhalif araştırmacılara ve bilim insanlarına göre HAARP bir çeşit gelişmiş "İyonosferik ısıtıcı" (ionosferic heater). Bu İyonosferik ısıtıcı üst atmosferi, odaklanmış ve yönlendirilmiş elektromanyetik isini ile zaplayacak. Ultra güçlü dalgaları, atmosferimizdeki elektrikle yüklü bölgenin titremesine (vibrate) ve dramatik bir şekilde yanmasına neden olabilir.
İyonosfer atmosferin tabakalarından biridir. İyonosfer, dünyanın üst atmosferini saran elektrik yüklü bir alandır. dünyanın yüzeyinin üstünden, aşağı yukarı 3550 milden başlayıp 500600 mil yüksekliğe kadar uzanır (48 km ila 50000 km). tonosfer ion ve elektron olarak adlandırılan pozitif ve negatif yüklü atomik parçacıklar içerir. Uzaydan gelen zararlı ışınlara karşı doğal bir kalkan işlevi görür. Amerikan ordusu HAARP için, "İyonosfer üzerine yapılan bilimsel bir araştırma" gibi zararsız bir gerekçe ileri sürmektedir. İyonosfer tabakası askeriye için önemlidir. Çünkü ordu tarafından kullanılan iletişim, gözetim ve denizcilik sistemlerinin hepsi İyonosfer'in içinden geçer veya İyonosfer tarafından yansıtılır. İyonosfer'in bir bütün olarak anlaşılması ve kontrol edilmesi Pentagon'a bu sistemler üzerinde daha iyi kontrol imkanı verecek.
HAARP üzerine en kapsamlı araştırmayı yapıp, çalışmalarını "Angels Don't Play Thîs HAARPAdvencis in Tesla Technology" adlı kitapta derleyen Dr. Nick Begich ve Jeane Manning'e göre, HAARP bir çeşit radyo teleskopunun değiştirilmiş hali. Antenler sinyalleri almak yerine, gönderiyorlar. Yazarlar HAARP'i İyonosfer alanlarını, bir isini odaklayarak, isinin odaklandığı bu bölgeleri işitip yükselten süper güçlü radyo dalgası, ışınlama teknolojisi için bir test olarak değerlendiriyorlar. Elektromanyetik dalgalar daha sonra dünyaya geri sıçrayacak ve her şeye nüfuz edecek.
Begich ve Manning "HAARP tella?arı"nın, projenin komünikasyon sistemini geliştirmek için İyonosfer'i değiştirme amaçlı, iyi niyetli akademik bir proje olduğu izlenimi verdiklerini; bu programın Arerico, Porto Riko, Tromsk, Norveç ve eski Sovyetler Biriliği'ndeki diğer tamamen güvenli İyonosferik ısıtıcı operasyonlarından bir farkı olmadığını iddia ettiklerini, bununla birlikte askeri dokümanların meseleyi açıkça ortaya koyduğunu ifade ediyorlar. HAARP'ın gerçek amaçlarından biri, Pentagon'un hedefleri için İyonosfer'in nasıl sömürüleceğini öğrenmek. RF gücü İyonosfer'i doğal olmayan aktivitelere götürecek. Bu proje ancak bir nükleer silahını yapabileceği boyutlarda tehlikeler içeriyor. ayrıca bizi, iyonize evrenin ve hiç durmadan bizi bombalayan yıldızlara ait radyasyonun zararlı etkilerinden koruyan gezegenin kalkanının doğasını değiştirmeye çabalıyor.
Uygulayıcıları tarafından İyonosferik bir araştırma olarak nitelenen HAARP ile gündeme gelen ilk soru: "Gökte delikler mi açıyorlar?" sorusu. Tesla'nın çalışmalarını baz alan bu ihtilaflı transmitteri veya ısıtıcının dünyanın üst atmosferinde 30 millik delikler açmayı da içeren pek çok potansiyel tehlike içerdiği bilim insanları tarafından ciddi bir şekilde ileri sürülüyor. Çoğu bilim insani, HAARP'in eğer havanın kontrolü için kullanılmazsa, hava modifikasyonu için kullanılabileceği konusunda görüş birliği içindeler.
Bunun yanında, "HAARP'in sahipleri" onu kullanarak üst atmosferde bir reflektör yaratma imkanına sahip olacaklar. Bunu HAARP'ten transfer edilen enerjiyi, gökyüzünün bir bölümüne odaklayarak ve elektrik akimini açarak yapacaklar. Hava tamamen dramatik olarak ısınacak ve ordunun, radyo dalgaları ve radar ışınları için kullanabileceği bir donuk nokta (opaque spot) yaratacak. Bu şekilde onlar, ışınlarına dünyanın etrafını "eğmek" için imkan verecek sanal yansıma istasyonu (virtual reflecting station) yaratmaya yetenekli olacaklar.
HAARP ayrıca, verili bölgenin üstündeki İyonosfer bölümünü kışkırtarak (uyandırarak), dünyanın herhangi bir yerindeki iletişimi engelleyebilecek. Etki, yerel bir fırtına gibi olacak: bölgenin içine veya dışına herhangi bir yayını total bir engelle karsılaşacak.
Begich ve Manning, Bernard Eastlund isimli Texaslı fizikçinin çalışmaları üzerine inşa edilen başka patentlere bakınca, ordunun HAARP transmiterini nasıl ne şekilde kullanmaya niyet ettiğinin, daha açık hale geleceğini söylüyorlar. Bu ayrıca, hükümetin proje konusundaki yalanlamalarını daha az inanılır hale getiriyor. Yazarlara göre Pentagon bu teknolojiyi hangi niyetlerle ve ne şekilde kullanacağını biliyor ve dokümanlarında bu konuda "temizlik" yapıyor. Ordu kasti olarak, sofistike kelime oyunları, hile ve açık dezenformasyon aracılığı ile halkı aldatıyor. Pentagon, HAARP sisteminin:
- Orduya atmosferik termonükleer cihazlarının elektromanyetik titreşim etkisini tekrar yerine koyacak (yerine başkasını geçirmek) bir alet verebileceğini;
- Çok büyük ELF denizaltı iletişim sistemini, ELF dalgaları üreterek yeni ve daha siki bir teknolojiyle yeniden yapılandıracağını;
- Askeriyenin kendi iletişim sistemlerinin çalışmasını korurken, son derece geniş alanlardaki iletişimleri silip süpürmesine yol hazırlayabileceğini;
- Eğer EMASS'ın kompüterize yetenekleriyle ve Cray bilgisayarlarla birleşirse dünyanın tomografisini çekme imkanı sayesinde, barisin korunmasına katkıları olacağını;
- Büyük bir alan üstünde petrol, gaz ve mineral tortular bulmak amacıyla jeofiziksel yoklama için bir araç sağladığını;
- Yaklaşan uçaklar ve kurvazör füzelerini meydana çıkarmak için kullanılabileceğini ve diğer teknolojileri kullanılmaz hale getireceğini söylüyor.
|
|
|
HAARP PROGRAMININ AMACI |
Yazar: Emka - 23-05-2016, Saat: 13:24 - Forum: Haarp
- Yorumlar (3)
|
 |
HAARP askeri ve sivil her iki amaca da yönelik olarak iletişim ve gözlem sistemlerini zenginleştirmekte kullanmak ve anlaşılabilir hale getirmek için özellikle üstünde durulan iyonosferin (yeryüzünden havanın 80 km yüksek kısmı )davranış ve özelliklerinin anlaşılması için çalışılan bilimsel bir çalışmadır.
HAARP programı, dünya çapında iyonosfer tabakası hakkında araştırma olanaklarının geliştirilmesi olmakla birlikte; (The Ionospherıc Research Instument-IRI), (HF) yüksek frekans düzeyinde yüksek güçlü bir aktarıcıyı işletme olanağıdır.IRI, İyonosferin belirli bir bölgesinin bilimsel bir çalışma amacıyla geçici olarak uyarılmasıdır.
Bilimsel ve tanısal gözlem yapabilecek olan bilim takımı, uyarılan bölgede ortaya çıkacak olan fiziksel gelişmeleri cihazları ile gözlemleyeceklerdir.
İşte Alaska-Gakona Bölgesinde kurulmuş Haarp Gözlem ve Araştırma Tesisi.
Tesisin yüksek enerji üreten yer altı trübünleri ve bacaları.Kubbeye elektrik veren bağlantı düzenekleri
HAARP'ın resmi kaynaklardaki amaçları
- Atmosferdeki termonükleer araçları kontrol edecek elektromanyetik vuruşları gerçekleştirmek.
- Denizaltılar ile haberleşmeyi kolaylaştırmak. Bu haberleşme ELF(Extremely Low Frequency) ve VLF(Very Low Frequency) dediğimiz 30Hz-30KHz civarında çalışmaktadır. ELF nin yan etkileri bilindiğinden mevcut ELF vericileri ile HAARP vericileri değiştirilmek istenmektedir.
- Radar sistemlerini geliştirmek.
- Çok geniş bir alanda ABD ordusunun haberleşmesini sağlamak.
- Cray ve EMass süper bilgisayarlarının yardımı ile yer altının tomografik haritasını çıkarabilmek.
- Petrol, doğalgaz ve mineral yataklarını tespit etmek.
- Cruise füzesine benzer alçak irtifadan uçan füze ve hava araçlarını havada imha etmek.
Teknik Bilgiler
Haarp İyonosferik Araştırma Olanağı, özellikle kuzey kutup dairesi yüksek atmosfer tabakasını araştırma işlemidir.İşlem iki temel parçadan oluşur:
Yüksek güçte bir aktarıcı ve antenin (HF) yüksek frekans düzeyinde işletilmesidir.Aktarıcı (Tranmitter), dikdörtgen düzlem dizilişinde ayarlanmış çaprazlama ikiz kutuplu 180 antenlik bir sisteme 3.6.milyon Wat'a kadar yükleme yapabilmektedir.
Bilimsel cihazların yaygın kullanım amacı, aktarma sisteminin araştırma esnasında kullanımında üretilen etkisinin şafak iyonosferin arka planının gözlenmesidir.Bu cihazların verileri gerçek zamanda dünya çapında internet ortamında da izlenebilmektedir.
İyonosferik araştırmalar sırasında aktarıcılarca üretilen sinyaller, işletim sistemine bağlı olarak birkaç on km.lik çapta, birkaç yüz metrelik kalınlıktan 100 ile 350 km arasında bulunan alıcı anten düzlemlerine yukarı doğru yöneltilerek aktarılır.
İyonosferdeki HF yüksek frekans sinyalinin yoğunluğu iyonosferin her cm2 ne 3 mikrowattan küçük olup, güneşin gönderdiği ve dünyamıza ulaşan elektromanyetik radyasyondan on binlerce kez, iyonosferi yaratan güneşin doğal kızılötesi (UV) enerjisinden de yüzlerce kez daha azdır.
HAARP vasıtasına yerleştirilmiş çok hassas bilimsel cihazlarca üretilen küçücük etkiler dahi gözlenebilmektedir ve bu gözlemler, güneş-toprak arası etkileşiminde işlemin içinde oluşan yeni plazmaların dinamikleri hakkında yeni bilgiler sağlayabilmektedirler.
İYONOSFERİN ÖNEMİ
İyonosfer bilindiği gibi telsiz dalgalarını yansıtma özelliği keşfedildiğinden bu yana haberleşme alanında kullanılmaktadır.Yeryüzünden 35 km ile 500 km arasında bir yüksekliği içermektedir.Amerika'nın Sesi ve BBC gibi uluslar arası yayın yapan kuruluşlar yıllardır bu hava katmanını kullanmaktadırlar.
Güneş patlamalarının ve güneşten gelen ultraviyole (kızılötesi) ışınlar ile radyasyon bu katmanda bulunan gazları iyon adı verilen küçük parçacıklara ayırmakta, katmanı oluşturan gazları elementlerine ayırmakta, bazı elementleri de nötr veya yüksüz hale getirirken atomların elektronlarını da boşa çıkartmaktadır.Bu işlem gece ve gündüz olarak değişim göstermektedir.Gerek iyonosfer kullanılarak gerekse uydu sistemleri kullanılarak yapılan haberleşme, gözlem gibi faaliyetlerde güneşin, yukarıda sayılan tesirleri olumsuz, engelleyici etkiler yarattığı bilinmektedir.
Haarp projesi kapsamında geliştirilmiş sistemler de iyonosferin bu özelliklerinin araştırılarak bu katmandan daha elverişli şekilde yararlanma olanağını arttırmak ve kullanım düzeyini mükemmele çıkartmak olarak yorumlanmaktadır.
Bu Haarp sistemini anladığımız kadarı ile açıklamaya çalışırsak, yerdeki tesiste bulunan bir aktarıcı antenle havaya radyo dalgaları veya elektrik verilmekte, iyonosfer tabakasından geri yansıyan bu enerji yeryüzünde bulunan bir alıcı anten tarafından emilerek iletişimin kesintisiz sürdürülmesi sağlanmaktadır.Radyo, Tv, askeri haberleşme böylece kesintisiz olarak devam etmektedir.
İşte İyonosfer tabakasına enerji -dalga gönderen ve alan anten-radar sistemleri.Sağ alt köşe de de Sistemin çalışma prensibi resmedilmiş.
|
|
|
HAARP İddiaları Gerçek mi? |
Yazar: Emka - 23-05-2016, Saat: 13:23 - Forum: Haarp
- Yorumlar (3)
|
 |
İlk önce böyle bir kurum ve kuruluşların olduğu bir gerçektir. İşte Listesi, HAARP Sitesinden;
- Puerto Rico, the Arecibo yakını Observatory-HIPAS (Amerika'ya ait)
- Alaska Fairbank yakını Gakona
- European Incoherent Scatter Radar site (EISCAT) (Norveç-Tromso )
- Jicamarca, Peru;
- Moscova yakınları, Rusya
- Nizhny Novgorod ("SURA")
- Apatity,
- Kharkov yakınları, Ukrayna
- Duşanbe, Tacikistan.
Bu sitenin yazılarının yukarıdaki kısımlarını tercüme ederek bir fikir çıkarmaya çalıştım.Ancak iddia edildiği gibi bu HAARP araçlarının depremler, kasırgalar, tufanlar yaratmada kullanılabildiğine dair bir şey bulamadım.Yalnız İyonosfer tabakasının tahrik edilmesi, iyonlaşmanın hızlandırılması gibi etkileri de dil bilginiz kadarı ile okuyup anlayabilirsiniz.Bu tesis iddia edildiği gibi HF yüksek Frekans ve ELF çok düşük frekansları üretmektedir.
Bu konuda yazılıp çizilenlerin çoğu açıkça “iddia”dan başka bir şey değildir.
Ama, Olur mu olur.Bunu iddia edip savunacak kadar bir bilgiye sahip olmasam da bu iddialar da bu kuruluşun sitesinde hiç kaale de alınmamıştır.
Aksine tesislerinin resimlerini de internet ortamında insanlıkla paylaşmaktadırlar.
Şimdi HAARP karşıtı açıklamalara bakalım ve teorileri destekleyen olayları inceleyelim.
- İklimleri değiştirebilir.
- Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir.
- Ozon tabakası ile oynayabilir.
- Deprem yaratabilir.
- Okyanus dalgalarını kontrol edebilir.
- Dünyanın enerji kuşakları ile oynayarak insan biyolojisini ve beynini etkileyebilir.
- Radyasyon yaymadan termonükleer patlama oluşturabilir.
Yalnız bir soru da sorulursa ne olur.?
Uydu teknolojisi bu kadar gelişmişken iyonosfer tabakasını sürekli inceleyip gözlemlemek için Alaska'nın Gakona bölgesinde İyonosfer Araştırma ve Gözlem evinde bilmem ne kadar insanı medeniyetten mahrum bırakacak şekilde çalışmalarına değecek artı değer nerededir?
İşte Haarp Rasathanesinin kontrol ve Gözlem odası.
Sadece Amerika'nın Sesi ve İngiliz BBC ile dünya etrafında durmadan gezen ABD askeri güçlerinin anında kesintisiz iletişimin sürdürülmesi için de bu kadar masrafa gerek yoktur elbette.Dediğim gibi uydu teknolojisi var ne de olsa.
Burada yalnız haberleşme amaçlı değil gökyüzünü, güneşin tacının ve diğer gök olaylarının da gözlemlenmesi de işin diğer yönüdür.Öyle yazmaktadırlar.
Ama bunlar içinde uzayda bir alay uydu, teleskop vs zaten vardır.
Ayrıca bu tesisin kurulması için Amerika'da bu kadar üniversite ve askeri kurumun personel, kaynak, teknoloji ve bilgi ortaya koyduklarını da eklersek iddialar abartı olmaktan çıkacaktır.Buyurunuz, Üniversiteler; the University of Alaska, Stanford University, Cornell University, University of Massachusetts, UCLA, MIT, Dartmouth University, Clemson University, Penn State University, University of Tulsa, University of Maryland, SRI International, Northwest Research Associates, Inc., and Geospace, Inc.
Şimdi de Askeri kurumlar; Air Force (Air Force Research Laboratory-Hava Kuvvetleri Laboratuvarı), the Navy (Office of Naval Research and Naval Research Laboratory-Deniz Kuvvetleri Lab.), ve the Defense Advanced Research Projects Agency (Savunma ve ileri teknoloji projeleri araştırma ajansı).
Birkaç yıl önce Amerika'da ard arda 7-8 kez meydana gelen kasırgaların ardından Amerika Çin mallarının ülkeye girişine izin verdi.Arkasından Çinde depremler ve kasırgalar can almaya başladı.Üstelik bu kasırga ve depremler ne hikmetse Çin ile ilişkileri iyi olan güney pasifik ülkeleri Myanmar, Pakistan, Vietnam ve diğerlerinde meydana gelmiştir.
Tesis iddia edildiği gibi yüksek frekansta enve voltajda elektrik akımını İyonosfer tabakasına göndermektedir.Umarım barışçıl amaçlardan başka bir amaçla kullanılmaz.Atom silahlarından çok bunu tercih edenler de çok olabilir.
Şöyle bir itirafı da bir çok Amerikan ve Japon yaygın medya sitelerinde okuduktan sonra yazma gereği duydum.Amacım kimseyi tahrik etmek değil sadece bilgilendirmek ve insanlığa karşı insanlık borcumu ödeme isteğimdendir.Yoksa yüzlerce belge sayılabilecek iddialar var.Sayan da var zaten.İşte o itiraf;
Ve çok önemli bir yetkiliden açık itiraf; "Bazılarının; elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme, depremler yaratabilme, volkanları harekete geçirebilme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.” (ABD Savunma Bakanı William Cohen; 1997, Georgia Üniversitesi, "Terörizm, Kitle İmha Silahları, Kitlesel İmha ve ABD Stratejisi" üzerine konferansta.)
Takdir, artık okuyanındır.
|
|
|
|